Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/169 E. 2022/64 K. 31.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/724 Esas
KARAR NO:2022/66

DAVA:İtirazın iptali
DAVA TARİHİ:17/09/2014
KARAR TARİHİ:31/01/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafa, faturalardan kaynaklanan alacaklarının tahsili için … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıklarını, davalı tarafın haksız olarak takibe itiraz ederek takibi durdurduğunu belirterek, davalının kötü niyetli takibe ve borca itirazları nedeniyle itirazın kaldırılmasını, takibin devamı alacağın %20 az olmamak kaydıyla kötü niyetli tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça hiç bir neden belirtilmeksizin icra takibi başlatıldığını, davacı taraf ile müvekkili arasında sözleşmesel bir ilişki bulunduğunu, müvekkili firma ile ana müteahhit … firması arasında ”fore kazık imalatı” işine ilişkin imzalanan sözleşmeye istinaden davacı ile 15/04/2013 tarihinde ” taşeron sözleşmesi ” adı altında bir sözleşme akdedildiğini, bu çerçevede davacı … hattı hızlı tren projesi fore kazık imalatı ” işlerini yapmayı yükümlendiğini, davacı ile 80 cm ‘lik fore kazık imalatı için anlaştıklarını, 80 cm ‘lik fore kazık işi yapması gerekir iken 65 cm’lik fore kazık işleri de yapan davacı ile müvekkili arasında sözleşme dışı bir takım ilişkilerin mevcudiyetini kanıtladıklarını, davacının müvekkilinden muaccel olamayan ve rakamı henüz netleşmeyen bir alacağı olduğunu, fakat asıl müeahhit … firması tarafından verilen proje uygulamalarına aykırı çalışmalar tespit edilmiş olduğunu, ilgili aykırılıklardan ve çevreye verilen zarardan tespit edilip %5 ‘lik teminat kesintisi ile beraber gerekli kesintiler tespit edildiğinde muaccel hale gelecek alacak , gerekli kesintiler yapılarak davacıya ödeneceğini, bu çerçevede muacceliyet tarihi gelmeyen alacağın talep edilemeyeceğini belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLER:
Davacı taraf delil olarak; … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası, fatura, ticari defterler, bilirkişi incelemesi, ihtarname ve sair delillere dayanmıştır.
Davalı taraf delil olarak; Taşeron sözleşmesi, ihtarname, icra dosyası, bilirkişi incelmesi, keşif, tanık ve her türlü delillere dayanmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE:
Mahkememizden verilen 15/12/2016 tarih, … esas, … sayılı kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/15-232 esas, 2021/665 karar sayılı ilamıyla;
‘ ‘Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
Borç doğuran sözleşmelerden birisi olan “Eser sözleşmesi’” somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır.
Taraflara karşılıklı borç yükleyen eser sözleşmesinde; yüklenici, eseri yasa ve sözleşme hükümlerine, fen, teknik ve sanat kurallarına uygun olarak yaparak ve zamanında tamamlayarak iş sahibine teslim etmekle, iş sahibi de bu çalışma karşılığında yükleniciye bedel ödemekle yükümlüdür.
Öte yandan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı, itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini (ve istiyorsa, borçlunun icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini) talep eder (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 251). Genel hükümlere göre açılan alacak davalarında, haklılık durumu dava tarihi itibariyle tespit edilebilirse de; itirazın iptali davalarının sonuçları farklılık arz ettiğinden, bu davalarda haklılık durumunun takip tarihi itibari ile belirlenmesi gerekir.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre; itirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Diğer bir anlatımla, icra inkâr tazminatı, alacaklının genel mahkemede açtığı itirazın iptali davası sonucunda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi durumunda alacaklı yararına hükmolunan icra hukukuna özgü bir tazminattır. Borçlunun ne kadar borçlu olduğunun saptanması ve itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesi ön koşuldur. Borçlunun ödeme emrine karşı itirazın yapıldığı andaki durumu itibariyle haksızlığı saptanacak ancak haklı çıkma durumuna uygun alacak miktarı esas alınarak alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekecektir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 14.07.2010 tarihli ve 2010/19-376 E., 2010/397 K.; 23.09.2020 tarihli ve 2017/4-1444 E., 2020/666 K.; 26.02.2020 tarihli ve 2017/13-558 E., 2020/234 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında imzalanan 15.04.2013 tarihli “… Hattı Hızlı Tren Projesi Fore Kazık İşleri” sözleşmesi ile akdi ilişkinin kurulduğu ihtilafsız olup, sözleşmenin 6. maddesinde ödemelerin %5 teminat kesintisi yapılarak fatura kesiminden sonraki kırk beş gün içinde nakden ödeneceği kararlaştırılmıştır.
Davacı vekili 13.01.2014 havale tarihli açıklama dilekçesinde; müvekkilinin, sözleşme konusu işleri eksiksiz biçimde tamamlayarak 29.05.2013 tarihinde davalıya teslim ettiğini, davacının bu iş nedeniyle toplam 81.966,10Euro+KDV alacağı doğduğunu, davalının, dava dışı asıl yüklenici tarafından yapılan ödemelere göre fatura düzenlenmesini istemesi nedeniyle faturaların davalının belirlediği tarihlere göre tanzim edildiğini, 30.06.2013 tarihli 82.996,05TL tutarındaki faturanın karşılığında davalının 65.000TL ödediğini, ardından bir kısım ödeme yapılacağının belirtilmesi üzerine bu kez 05.08.2013 tarihli 22.793,61TL’lik faturanın düzenlendiğini, sonradan 20.000TL daha ödeyen davalının toplam 85.000TL ödemede bulunduğunu, yapılan ödemeleri mahsup ederek 05.08.2013 tarihli faturadan bakiye 20.789,66TL alacağın ödenmesi için davalıya gönderilen 25.09.2013 tarihli ihtarnamenin 02.10.2013 tarihinde tebliğ edildiğini, davalının 08.10.2013 tarihli cevap ihtarında, faturaya ve bakiye 20.000TL’lik borcuna itiraz etmediğini, ancak haksız olarak %5 teminat kesintisinden bahsettiğini, oysa müvekkilinin işi eksiksiz şekilde tutanakla davalıya teslim ettiğini ve teminat kesintisinin dayanağı olmadığını ileri sürerek kalan fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali ve takibin devamı ile %20’den az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı yüklenici şirket ise, takibe itirazında, davacıya gönderdiği 08.10.2013 tarihli cevap ihtarında ve yargılama aşamasında dosyaya sunduğu beyan dilekçelerinde, davacının ödenmediğini iddia ettiği 20.000TL’ye itiraz etmediğini, ancak alacağın muaccel olmadığını savunmuş; 12.03.2014 havale tarihli dilekçesinde de, davacının açıkladığı gibi fatura kesimlerinin karşılıklı anlaşma ile sağlandığını, davacının 30.06.2013 tarihli 82.996,05TL tutarlı ve 05.08.2013 tarihli 22.793TL’lik faturaları karşılığında toplam 85.000TL ödediğini belirtmiştir.
Şu hâlde davalının, davacının 30.06.2013 tarihli faturası ile icra takibinin dayanağı 05.08.2013 tarihli faturasına itiraz etmediği, aksine faturaları benimseyerek 85.000TL ödediği, kalan 20.000TL borcunu da kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda takip ve dava konusu alacak miktarı davalı borçlu tarafından bilindiğinden, “likit” yani muayyen ve belirlenebilir nitelikte olduğu gibi, davalının icra takibine itirazının da haksız olduğu gözetildiğinde, icra inkâr tazminatının yasal koşullarının oluştuğu; mahkemece davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin yerinde ve doğru olduğu sonucuna varılmış, davalının bu yöndeki temyiz itirazları reddedilerek direnme kararı uygun bulunmuştur.
Hâl böyle olunca (1) numaralı uyuşmazlık bakımından direnme kararı yerinde ve doğrudur.
(2) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden Yapılan İnceleme:
Türk Borçlar Kanunu’nun kısmen yapılan ödemede mahsup hakkının düzenlendiği 100. maddesinde;
“Borçlu, faiz veya giderleri ödemede gecikmemiş ise, kısmen yaptığı ödemeyi ana borçtan düşme hakkına sahiptir. Aksine anlaşma yapılamaz.
Alacaklı, alacağın bir kısmı için kefalet, rehin veya başka bir güvence almış ise, borçlu kısmen yaptığı ödemeyi, güvence altına alınan veya güvencesi daha iyi olan kısma mahsup etme hakkına sahip değildir” düzenlemesine yer verilmiştir.
Aynı Kanun’un 101. maddesinde;
“Birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir.
Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır” denilmiş; devamındaki 102. maddede ise;
“Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur.
Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır” şeklinde hüküm bulunmaktadır.
Bu düzenlemeler ile; kanun koyucu, TBK’nın 100 ila 102. maddelerinde para borçlarında kısmen ödeme ve mahsupla ilgili bazı özel hükümler koymuştur. TBK’nın 100/I. maddesine göre borçlu her şeyden önce, kısmen yaptığı ödemeyi ana borçtan düşme hakkına sahiptir. Ancak, bunun için borçlunun faiz ve gider borcunu ödemede gecikmemiş olması gerekir. Borçlu faiz ve giderleri ödemede gecikmiş ise, yapmış olduğu kısmî ödeme ana paraya değil, ödemekte geciktiği faiz ve gider borcuna mahsup edilir. TBK’nın 101. ve 102. maddelerinde de birden çok para borcunda, borçlunun yaptığı ödemenin bunlardan hangisine mahsup edileceği düzenlenmiştir. TBK’nın 102/I. maddesine göre, kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı takdirde ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendiğinde; takipten ve davadan sonra, yargılama aşamasında davalının 12.03.2014 havale tarihli dilekçesinin ekinde dosyaya sunduğu ve dava konusu borçtan mahsup edilmesini istediği, üzerinde “Hidrotemel cari hesap ödemesi” yazılı olan, … Bankası’na ait 03.03.2014 tarihli dekont ile davacıya ödenen 10.369,67TL tutarındaki kısmî ödemenin, TBK’nın 102. maddesi gereğince takip ve dava konusu borç için yapıldığının kabul edilmesi; itirazın iptali davasında haklılık durumu takip tarihi itibariyle belirlendiğinden, yapılan bu ödemenin kararın infazı sırasında icra müdürlüğünce dikkate alınmasına karar verilmesi gerekmektedir.
O hâlde, (2) numaralı uyuşmazlık bakımından, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Dava, itirazın iptali davasıdır.
Davacı tarafça, faturadan kaynaklı alacağın ödenmediği ciheti ile davalı hakkında yapılan icra takibine itirazın, yargılama sonucunda alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamınca davacı talebinde haklı bulunduğundan davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmede, fatura kesiminden itibaren 45 gün içinde ödeme yapılacağı belirtilmiş olmasına rağmen, ödeme yapılmamış bu hali ile davacının alacağı muaccel ve likit haline gelmiştir.
Davalı tarafça, davacıdan %5 kesinti yapılıp sonucuna göre ödeme yapılacağının belirtilmiş olmasına rağmen, ana sözleşme ili bağlılık ve davacı ile davalı arasındaki sözleşme birlikte değerlendirildiğinde; davacının, işini tam ve eksiklik yaptığı, zira bu hususta davacıya yapılmış davalı tarafından bir ihtar bulunmadığı gibi davalının, sorumlu olduğu … firmasından da davacının, yaptığı işlerin eksik ve ayıplı olduğuna dair davalıya yapılmış bir ihtar da bulunmadığı, kesintinin de bu nedenle yapılmadığı, işin süresi ve bitmiş olması, bitmediği, eksik veya ayıplı yapıldığına dair davalı tarafça dosyaya sunulu bir delil de bulunmadığından, 5 ay sonra kesinti yapılacağından bahisle ödememe yönündeki davalı tavrının hakkaniyete aykırı olduğu ve kabul edilemeyeceği, bu hususun taraflar arasındaki sözleşmeye göre, ödemenin 45 gün içinde yapılacağı şeklindeki hükme de aykırı olacağı bu nedenle de davacıya kesilen fatura bakiyesi 20.789,66 TL asıl taleple bağlı kalınarak 158,81 TL işlemiş faiz ve 144,28 TL ihtarname masrafına yönelik davalı itirazlarının iptaline karar vermek gerekmiştir.
Davalı tarafça, banka havalesi ile yapılan 10.369,67 TL’lik ödemenin dava konusu icra takibine ilişkin olduğunun bildirildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı nazara alındığında, takipten ve davadan sonra, yargılama aşamasında davalının 12.03.2014 havale tarihli dilekçesinin ekinde dosyaya sunduğu ve dava konusu borçtan mahsup edilmesini istediği, üzerinde “Hidrotemel cari hesap ödemesi” yazılı olan, … Bankası’na ait 03.03.2014 tarihli dekont ile davacıya ödenen 10.369,67 TL tutarındaki kısmî ödemenin, TBK’nin 102. maddesi gereğince takip ve dava konusu borç için yapıldığının kabulünün gerektiği, itirazın iptali davasında haklılık durumu takip tarihi itibariyle belirlendiğinden, yapılan bu ödemenin kararın infazı sırasında icra müdürlüğünce dikkate alınmasına karar verilmiştir.
Tarafların tacir olması nedeniyle, uygulanması gereken faizin davacı tarafça doğru olarak uygulandığı, bu nedenle davalının, bu itirazında da haksız olduğuna kanaat getirilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun ‘icra inkar tazminatı yönünden direnme kararının yerinde olduğuna dair’ kararı doğrultusunda, alacak likit ve itiraz haksız olduğundan, itirazın iptaline karar verilen toplam 21.092,75 TL üzerinden takdiren % 20 oranında hesaplanan 4.218,55 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelere binaen;
DAVANIN KABULÜ İLE;
1-Davalının, …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına vaki takibe yönelik itirazın iptali ile takibin aynı şartlar ile devamına, davalının dava açıldıktan sonra … Bankası’nın 03/03/2014 tarihli dekontu ile yaptığı 10.369,67 TL’lik ödemenin kararın infazında icra dairesince gözetilmesine,
2-Dava değeri üzerinden takdiren % 20 olarak hesaplanan 4.218,55 TL inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine ,
3-Alınması gerekli 1.440,85-TL karar ve ilam harcından peşin alınan 254,8 -TL’nin mahsubu ile eksik kalan 1.186,00-TL ‘nin davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
(Mahkememizce 15/12/2016 tarihli, … Esas, … Karar, harç tahsil müzekkeresi ile maliyeye bildirilen ve davalıdan tahsili istenilen 1.186,00-TL tahsil edilmiş yeniden tahsiline yer olmadığına, tahsil edilmemiş ise 04/04/2017 tarihli harç tahsil müzekkeremizin işlemsiz iadesine )
4-Davacı tarafından yapılan 254,8 -TL peşin harç, 24,30-TL başvuru harcı, 3,75-TL vekalet harcı ve 986,00-TL tebligat/posta/bilirkişi gideri olmak üzere toplam 1.268,85-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap olunan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafça yatırılan ve harcanmayan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesi nezdinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup ana hatları ile anlatıldı.31/01/2022

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı