Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/348 E. 2021/281 K. 14.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/348 Esas
KARAR NO:2021/281

DAVA:İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:22/07/2020
KARAR TARİHİ:14/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklı olarak davalı şirket adına düzenlenen 27/07/2018 tarihli, 13.258,86-USD bedelli faturanın müvekkiline ödenmesi sırasında oluşan kur farkından dolayı müvekkilinin zarara uğradığını, bunun giderilmesine yönelik olarak davalı şirket aleyhine …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalı/borçlu şirket tarafından borca yapılan itiraz üzerine takibin durduğunu, davalı tarafın itirazlarının haksız, mesnetsiz ve kötü niyetli olduğunu belirterek ve dilekçesinde açıkladığı diğer nedenlerle; itirazının iptali ile takibin devamına, davalı şirket aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin ise davalı karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava dilekçesi ve ekleri ile tensip zaptı davalı şirkete usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen, davalı tarafça davaya karşı herhangi bir cevap verilmemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklı cari hesap alacağının tahsili amacıyla davalı aleyhine girişilen ilamsız icra takibine vaki itirazın, İİK.’nun 67. maddesi gereğince iptali istemine ilişkin itirazın iptali davasıdır. Taraflar arasında çözümlenmesi gereken ihtilafın; davacı şirketin takip tarihi itibariyle davalı şirketten alacağının bulunup bulunmadığı, alacağı var ise miktarı ile alacağın likit olup olmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmaktadır.
Davacı taraf delil olarak; …. İcra Müdürlüğü ‘nün … E. sayılı icra takip dosyası, kur farkı faturasının temelini oluşturan 27/07/2018 tarihli ve … sayılı ana fatura, 27/07/2018 tarihli ödeme dekontu ve 08/09/2018 tarihli çek sureti, 12/09/2018 tarih ve … sayılı kur farkı faturası, arabuluculuk son tutanağı, cari hesap kayıtları, ticari defter ve kayıtlar, banka hesap hareketleri, kur farkı hesap tablosu, ticaret sicil kayıtları, tanık beyanı, yemin, keşif, bilirkişi incelemesi ve diğer yasal delillere dayanmıştır. Davalı taraf ise herhangi bir delil sunmamıştır.
Mahkememizce …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra takip dosyası celbedilerek incelenmiştir. İcra dosyasının incelenmesinde; davacı şirket tarafından 1.232,28-USD tutarında kur farkından kaynaklı alacağın tahsili amacıyla davalı aleyhine 14/12/2018 tarihinde ilamsız icra takibi başlattığı, Örnek-7 nolu ödeme emrinin davalı şirkete 18/12/2018 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafından 21/12/2018 tarihli dilekçe ve yasal süresi içerisinde borca itiraz edildiği, itiraz üzerine takibin durduğu, sonrasında davacı şirket vekili tarafından 1 (bir) yıllık hak düşürücü süre içerisinde huzurdaki itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce davalı şirketin bağlı bulunduğu … Vergi Dairesi ile davacı şirketin kayıtlı bulunduğu … Vergi Dairesi’ne ayrı ayrı müzekkereler yazılarak; taraflar arasındaki ilişki dönemine ilişkin BA ve BS formlarının gönderilmesi istenilmiştir. Her iki müzekkereye de ilgili vergi daireleri tarafından cevap verilmiş, böylelikle tarafların ilişki dönemine ait BA ve BS formları da dosyaya kazandırılmıştır.
Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK.) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, davalı borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.
Davanın, başlatılan takibin ve vaki itirazın niteliği gereği, takipte talep edilen alacağın varlığı ile miktarını kanıtlama yükümlülüğü davacı tarafa ait olduğundan, bu kapsamda davacı tarafça bildirilen deliller toplanmış, icra takip dosyası getirilerek incelenmiş, tarafların bağlı bulundukları vergi dairelerinden taraflar arasında dava konusi ticari ilişki dönemine ait BA ve BS formları celbedilerek dosyaya kazandırılmış, takibe ve davaya dayanak faturalar ile cari hesap ekstresinin dosya arasında olduğu görülmüştür.
Uyuşmazlığın niteliği itibari ile çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden, mahkememizce 09/01/2021 tarihli ara kararla dosyanın SMMM bilirkişisine tevdi edilerek; davacı taraf iddiası, davalı taraf savunması, icra dosyası ve tarafların dilekçeleri ile ekindeki belgeler incelenmek suretiyle rapor alınmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce 09/01/2021 tarihli ara kararla; 12/02/2021 günü, saat:14.00 inceleme günü ve saati olarak belirlenmiştir. İlgili ara kararda; taraflara inceleme gün ve saatinde ticari defter ve kayıtlarını ibraz etmeleri, eğer inceleme günü ve saatinde hazır edemeyeceklerse en geç inceleme gün ve saatine kadar ticari defter ve kayıtlarının bulundukları yerleri bildirmeleri için inceleme gününe kadar kesin süre verilmesine karar verilmiş, aksi takdirde defter ibrazından kaçınmış sayılacakları hususu açıkça ihtar edilmiştir. Ancak davalı şirket kendisine usulüne uygun ihtaratlı tebligat yapılmasına karşın ticari defter ve belgelerini incelenmek üzere sunmadığı gibi, yerinde inceleme de talep etmemiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16/01/2017 tarihli, 2016/2630 Esas ve 2017/258 Karar sayılı kararında vurgulandığı üzere; mahkemece tacir olan taraflara ticari defterlerini sunmaları için kesin süre verilmesi halinde davacı taraf ticari defterlerini öngörülen sürede ibraz etmesine karşın davalı taraf ticari defterlerini mahkemeye sunmaz ise artık davacı tarafın usulüne uygun tutulan ticari defterleri onun (davacının) lehine delil niteliğini haizdir. Davacının icra takibine konu ettiği tutarlar eğer davacının usulüne uygun tutulmuş ticari defterlerinde yer almakta ise (kayıtlı ise) bu durumda davalı tarafın ticari defterlerini ibrazdan kaçınmış olması nedeniyle ispat yükü kendisinde olan tarafın (davacının) ticari defterleri davacı lehine delil olacaktır.
SMMM bilirkişi tarafından düzenlenen 23/03/2021 tarihli raporda özetle; davacı şirketin dava konusu döneme ait ticari defter tasdiklerinin yasal süresi içerisinde ve usulüne uygun bir şekilde yapıldığı, faturalar ile defter kayıtlarının uyumlu olduğu, davacı ticari defterlerinin sahibi lehine delil olma özelliğini haiz olduğu, davalı tarafın ise incelemeye katılmadığı gibi, ticari defterlerini incelenmek üzere sunmadığı, davacı ve davalı şirketin 2018/Temmuz dönemi BA ve BS kayıtlarının karşılıklı şekilde birbirleriyle uyumlu olduğu (59.152,00-TL.), dava ve takibe konu faturanın davacı şirket tarafından 2018/Eylül döneminde KDV hariç 7.394,00-TL. olarak ilgili bağlı olduğu vergi dairesine “satım” olarak bildirildiği, buna karşın davalı şirketin bu faturayı BA formunda kayıtlı olduğu vergi dairesine “alım” olarak bildirmediği, dava konusu kur farkı faturasının 27/07/2018 tarihli, 71568 nolu, (4,8183-TL.’lik kur üzerinden) 13.258,86-USD bedelli (63.885,15-TL.) temel faturadan kaynaklandığı, davacı şirketçe davalı adına düzenlenen 27/07/2018 tarihli, 71568 nolu, 13.258,86-USD bedelli (63.885,15-TL.) temel faturanın davalı şirkete teslim edildiği ve her iki tarafça karşılıklı olarak kayıtlı olunan vergi dairelerine BA ve BS formları ile bildirildiği, dosyaya mübrez temel faturada vadenin 0 (sıfır) gün yani peşin olarak belirlendiği, fatura üzerinde açıkça “vade tarihini geçecek şekilde yapılan ödemelerde, fiyat farkı, kur farkı veya vade farkı faturası uygulanır” şeklinde bir açıklamanın bulunduğu, ayrıca fatura üzerinde teslim alan kısmında davalı şirket adına …’in isim ve imzasının yer aldığı, davacı şirketin ticari defter ve kayıtları ile ibraz edilen banka dekontundan; davalı şirketin faturanın keşide edildiği tarihte davacı şirkete 40.000,00-TL. tutarında ödeme yaptığı, bu ödemenin 4.8183-TL.’lik kura göre 8.301,68-USD’nin karşılığı olduğu, dosyaya mübrez 08/09/2018 vadeli 23.885,00-TL. bedelli çekin gününde tahsil edildiği, bunun ise tahsil tarihindeki kur olan 6.4122-TL. dikkate alındığında 3.724,90-USD’nin karşılığı olduğu, yapılan bu hesaplamaya göre davacı şirketin davalıdan 13.258,86-USD – (8.301,68 + 3.724,90) = 1.232.28-USD tutarında bakiye alacağı olduğu, davacı şirketin davaya konu icra takip dosyası ile bakiye 1.232.28-USD’lik alacağını dava konusu fatura ile davalıdan talep ettiği, Vergi Usul Kanunu’na göre faturanın Türk Lirası karşılığı gösterilmek şartıyla yabancı para birimine göre düzenlenebileceği, dava konusu faturaların bu düzenlemeye uygun olarak düzenlendiği, Yüksek Yargıtay uygulamasının da VUK’na paralel olarak davalının Türk Lirası (TL) cinsinden yaptığı ödemelerin, ödeme tarihindeki kur dikkate alınarak yabancı paraya çevrilmesi ve fatura tarihindeki yabancı para ile arasında fark mevcut ise bunun “kur farkı” olarak davacıya ödenmesi şeklinde olduğu, 6098 sayılı sayılı TBK’nun 99. maddesi gereğince konusu para olan borcun ülke parasıyla ödenebileceği, yabancı para ile ödeme yapılması kararlaştırılmış ise sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borcun ödeme günündeki rayiç bedel üzerinden ülke parasıyla da ödenebileceği, bu durumda borcun ödeme gününde ödenmemesi halinde alacaklının bu alacağının aynen veya vade ya da fiili ödeme günündeki rayiç bedel üzerinden ülke parası ile ödenmesini isteyebileceği, davacı ve davalı tarafın imzasını taşıyan temel faturaya düşülen kayıtta; fatura bedelinin peşin ödeneceği, vadeli ödemede ise kur farkı ödeneceğine ilişkin kayıt mevcut olduğundan, davacının uğradığı bu zararını karşılamak üzere davacı şirket tarafından 12/09/2018 tarihli ve 1.232,28-USD bedelli kur farkı faturasının düzenlendiği, dosya kapsamında dava konusu faturanın davalı şirkete tebliğinin davacı şirketçe e-mail ile yapıldığına dair e-mail gönderi bilgisinin bulunduğu, bu hususun takdirinin ise münhasıran mahkemeye ait olduğu, davalının faturadan en kötü ihtimalle takip ile birlikte haberdar olunduğunun kabul edilebileceği, mahkemede davacı şirketin dava konusu kur farkı faturasındaki alacağa hak kazandığı yönünde kanaat oluşması halinde; davacının talebi ve her iki tarafın tacir olduğu hususu dikkate alınarak asıl alacağa takip tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince faiz yürütülebileceği şeklinde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
Bilirkişi raporu dosya taraflarına usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, davacı vekili tarafından 09/04/2021 tarihinde rapora karşı yazılı beyan dilekçesi sunulmuş, davalı şirket tarafından ise rapora karşı herhangi bir beyan ve itirazda bulunulmamıştır.
6100 sayılı HMK.’nun 281/1 maddesine göre; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.” HMK.’nun 281. maddesinin gerekçesinde ise maddede rapora itiraz için taraflara tanınmış bulunan 2 haftalık sürenin kesin süre olduğu ve hak düşürücü bir nitelik taşıdığı ifade edilmektedir. Dolayısıyla, taraflar bu süre içerisinde bilirkişi raporuna karşı itirazlarını dile getirmezlerse bilirkişi raporu itiraz etmeyen taraf yönünden kesinleşir, yani itiraz etmeyen taraf artık rapora itiraz olanağını tümüyle kaybeder. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da bilirkişi raporuna yasal süresi içinde itiraz edilmemesi halinde diğer taraf yönünden usulü müktesep hakkın doğacağı belirtilmektedir.
Dosyada alınan bilirkişi raporu mahkememizce incelenip denetlenmiş, raporun toplanan delillere dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere uygun olduğu görülmüş, denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu saptanarak mahkememizce de benimsenerek hükme esas alınmıştır.
Huzurdaki davanın “kur farkı” faturasına dayalı olarak başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK.’nun 67. maddesi hükmü uyarınca iptali istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
İki farklı ülkeye ait resmi paralar arasındaki değişim oranı “kur” olarak adlandırılır. Kısaca bir ülkenin parasının, diğer ülke parası cinsinden yazılımı kur kavramını ortaya çıkarır. Bu para birimlerinin değiştirilmesi işlemi yapılırken oluşan fark da kur farkı olarak nitelendirilir. Önceden düzenlenmiş olan faturaların ödeme günü geldiğinde, fatura tarihi ile tahsilat tarihi arasında kur farkı oluşması durumunda; iki taraftan hangisinin lehine bir kur farkı oluşmuş ise oluşan bu farktan kaynaklanan tutar fatura edilir. İşte bu faturaya “kur farkı faturası” denir.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 10/12/2015 tarihli, 2015/413 E. ve 2015/16682 K. sayılı ilamında; yabancı para üzerinden yapılan alım-satımlarda Vergi Usul Kanunu (VUK) hükümleri gereğince faturaların Türk Lirası üzerinden düzenlenmesi zorunluluğu bulunduğunu, faturalarda belirtilen yabancı paranın Türk Lirası karşılığı olan kur gözetilerek, fatura tarihinde ödeme yapılmayıp daha sonra Türk Lirası ile ödeme yapılması halinde kur farkı istenebileceğini, bunun için ise taraflar arasında önceden bir teamülün oluşmasına gerek bulunmadığını, davacının temel ilişki nedeniyle düzenlediği faturada koşulların oluştuğunun saptanması halinde kur farkı talep edebileceğini belirtmiştir.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 11/09/2018 tarihli, 2017/3549 E. ve 2018/4033 K. sayılı ilamında ise; kur farkı alacağının talep edilebilmesi için taraflar arasında akdedilen sözleşmede hüküm bulunması ya da faturaya konu malların döviz karşılığında satımının yapılmış olması gerektiğini, kur farkı yönünden, vade farkında olduğu gibi taraflar arasında önceden bir teamülün olup olmadığının önemi bulunmadığını, taraflar arasında kur farkı alacağını öngören bir sözleşme bulunmasa bile satışa konu fatura içeriğinden malların döviz karşılığında satıldığının ve Türk Lirası karşılığınında gösterildiğinin anlaşılması halinde davalı tarafın kur farkı alacağından dolayı sorumlu olacağını belirtmiştir.
Somut olayda; her iki tarafın da imzasının bulunduğu ve kayıtlı olduğu vergi dairesine bildirdiği 27/07/2018 tarihli, 71568 nolu, 13.258,86-USD bedelli (63.885,15-TL.) temel fatura üzerinde açıkça“vade tarihini geçecek şekilde yapılan ödemelerde, fiyat farkı, kur farkı veya vade farkı faturası uygulanır” şeklinde açıklama bulunduğundan, tarafların fatura konusu ürün bedellerine ilişkin olarak ödemelerin döviz kuru üzerinden yapılacağı hususunda anlaştıkları, ancak ödemelerin Türk Lirası üzerinden yapıldığı, mevcut haliyle temel faturada bulunan bu kaydın (açıklamanın) tarafları bağlayıcı nitelikte olduğu anlaşılmakla ve ayrıca yukarıda belirtilen Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin kararları dikkate alındığında; davacı şirketin davalıdan “kur farkı” talebinde bulunmakta haklı olduğu kanaatine varılmıştır.
Öte yandan 2004 sayılı İİK.’nun 67/2 maddesine göre; icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması, borçlunun da itirazında haksız olması yasal koşullardandır. İcra inkar tazminatı, aleyhinde yapılan icra takibine haksız olarak itiraz eden borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunların dışında alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 09/10/2019 tarihli, 2019/4054 Esas ve 2019/7699 Karar ve 04/06/2020 tarihli, 2020/2083 Esas ve 2020/2727 Karar sayılı ilamları)
İddia, icra takip dosyası, davalı tarafın borca itiraz dilekçesi, toplanan deliller, dosyaya gelen BA/BS formları, faturalar ve tüm dosya kapsamı ile dosyada alınan bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde; davacı şirketin bilirkişi incelemesi için ticari defter, kayıt ve belgelerini ibraz ettiği, davacı tarafın incelemeya konu yapılan ticari defterlerinin ait olduğu yılda yürürlükte bulunan TTK. ve VUK. hükümlerine uygun şekilde tutulduğu, açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal süresi içerisinde yapıldığı, ispat yükü kendisinde olan davacı tarafın ticari defterlerinin lehine delil niteliğini haiz dlduğu, davalı şirkete usulüne uygun tebligatla ticari defter ve belgelerini sunması için kesin süre verilmesine ve gerekli ihtarat yapılmasına karşın ticari defterlerini sunmadığı, böylelikle davalı tarafın defter ibrazından kaçındığı, davacı şirketin davalıya sattığı mallara karşılık olarak düzenlediği 27/07/2018 tarihli, 71568 nolu, 13.258,86-USD bedelli (63.885,15-TL.) temel faturanın davalıya teslim edildiği ve davalı şirket tarafından bağlı bulunduğu … Vergi Dairesi’ne beyan ettiği, dolayısıyla ticari defterlerine kaydettiği, anılan temel fatura üzerinde davacı şirketin davalıdan kur farkı talep edilebileceğinin açıkça yazılı olduğu, bu faturaya karşılık davalının TBK.’nun 99. maddesi gereğince yaptığı Türk Lirası cinsinden ödemelerin ödeme günü rayiç kuru üzerinden hesaplanarak davacının alacağına mahsup edildiği, bakiye 1.232,28-USD için ise dava konusu 12/09/2018 tarihli, 71710 nolu, 1.232.28-USD bedelli kur farkı faturasının düzenlendiği, anılan faturanın davacı şirketin resmi ve mevzuata uygun ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, dosyadaki delil ve belgelere göre düzenlenen bilirkişi raporunun usulüne uygun ve denetime elverişli bulunduğu, yerleşik Yargıtay uygulamasına göre davalı şirketin Türk Lirası cinsinden yaptığı ödemelerin ödeme tarihindeki kur dikkate alınarak yabancı paraya çevrilerek fatura tarihindeki yabancı para (USD) ile aradaki farkı “kur farkı” olarak davalıdan talep etmesinin haklı ve yerinde olduğu, davacı tarafça sunulan ticari defter, kayıt ve belgelere göre düzenlenen ve mahkememizce benimsenen bilirkişi raporunda tespit edilen miktara göre davacı şirketin davalı şirketten takip tarihi itibariyle 1.232,28-USD tutarında alacaklı olduğu, davalı şirketin bu miktara yönelik itirazının ise haklı ve yerinde olmadığı, her iki taraf da tacir olduğundan asıl alacağa takip tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4489 sayılı kanun ile değişik 4/a maddesi gereğince devlet bankalarınca 1 (bir) yıl vadeli USD mevduat hesabına uygulanan en yüksek faiz yürütülmesi gerektiği anlaşılmakla; davanın kabulü ile İİK.’nun 67. maddesi gereğince davalı şirketin itirazının iptaline, ayrıca İİK.’nun 67/2 maddesinde düzenlenen icra inkar tazminatının amacı alacağın tahsilini geciktirmeye yönelik haksız itirazları önlemek olduğundan ve takip konusu alacak likit olup davalının itirazı da haksız olduğundan, kabul edilen miktar (1.232,28-USD) üzerinden %20 oranında hesaplanan icra inkar tazminatının da davalıdan alınarak davacı tarafa ödenmesine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR : Gerekçede açıklandığı üzere;
1-Davanın kabulü ile; …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında davalı şirketin 1.232,28-USD asıl alacağa yönelik itirazının iptali ile asıl alacağa takip tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4489 sayılı kanun ile değişik 4/a maddesi gereğince devlet bankalarınca 1 (bir) yıl vadeli USD mevduat hesabına uygulanan en yüksek faiz uygulanmak suretiyle takibin talepnamedeki diğer kayıt ve şartlarda aynen devamına,
2-İtirazın iptaline karar verilen miktar üzerinden %20 oranında hesaplanan 1.688,10-TL. icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Alınması gerekli 576,57-TL. karar ve ilam harcından 144,15-TL. peşin harcın mahsubu ile kalan 432,42-TL.’nin harcın davalıdan alınarak maliyeye gelir kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan ve aşağıda dökümü yazılı bulunan toplam 1.060,10-TL. yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
5-Davacı taraf vekille temsil olunduğundan, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve taktir olunan 4.080,00-TL. vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
6-Gider avansının harcanmayan kısmının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair; HMK.’nun 6723 sayılı Kanunla değişik Geçici 3. ve 341/1 vd. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere bir başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda açıkça okunup, usulen anlatıldı. 14/04/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır