Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/625 E. 2020/367 K. 02.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

TC.
İSTANBUL
11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2018/625 Esas
KARAR NO:2020/367

DAVA:Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:09/07/2018
KARAR TARİHİ:02/09/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılar tarafından gerçek dışı beyanlarla, haksız ve mesnetsiz olarak ve kötü niyetle müvekkili şirketlerin çalışmakta olduğu bankalara muhtelif ihtarnameler keşide edildiğini, bu ihtarnamelerde davacıların kendilerinin mirasçı ve şirketlerde pay sahibi olduklarını, müvekkil şirketlerle aralarında uyuşmazlık bulunduğunu, şirketlerin paylarının kendilerine intikal süreçlerinin halen devam ettiğini, bu süreçle ilgili olarak bilgi almak için kendilerine başvurulması gerektiğini, ayrıca kendilerine miras kalan şirket hisseleri yönünden kefalet, rehin, kredi, yeniden finans yapılandırması vs. işlemler de dahil olmak üzere hiçbir işleme ve beyana muvafakat etmediklerini ve itiraz ettiklerini, herhangi bir işlem yapılması halinde uğrayacakları zararlardan ilgililerin sorumlu olacağını bildirdiklerini, bu şekilde davalıların müvekkili davacı şirketlerin korunmaya değer menfaatlerini ihlal ettiklerini ve müvekkili şirketlerin ticari itibarını gerek bankalar gerekse üçüncü kişi kurumlar nezdinde zedelediklerini belirterek, davalıların fiillerinin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, bu fiillerin yol açtığı maddi durumun ortadan kaldırılmasına ve halihazırda uğranılan maddi zararın tam olarak tespiti ile davalılardan tahsiline, ayrıca oluşan manevi zararın da davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili ise cevap dilekçesinde özetle; müvekkillerinin babası müteveffa …’ın davacı şirketler grubunun 1/3 hissedarı iken vefat ettiğini, müvekkillerinin davacı şirketlerin hissedarı olan babalarının vefatı ile birlikte doğal olarak şirket hissedarı haline geldiklerini, ancak hisse devirleri ile ilgili davaların halen devam ettiğini, davacı tarafça dava konusu yapılan ihtarnamelerin ilgili bankalara tamamen bilgi amaçlı olarak keşide edildiğini, davacı tarafça iddia edildiği gibi bankalara gönderilen ihtarnamelerde davacı şirketler aleyhine ve haksız rekabet teşkil eden herhangi bir beyan veya ifadenin yer almadığını, davacı tarafın iddia ettiği gibi ortada haksız rekabet teşkil eden herhangi bir eylem veya fiilin de söz konusu olmadığını, davacı şirketlerin bu nedenle uğramış oldukları herhangi bir maddi ve manevi zararlarının bulunmadığını belirterek, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini karar verilmesini talep etmiştir.
DELLİLLER VE GEREKÇE:
Dava; davalılar tarafından gerçek dışı beyanlarla, haksız ve mesnetsiz olarak ve kötü niyetle davacı şirketlerin çalışmakta olduğu bankalara ve diğer kurumlara gönderilen ihtarnamelerle davacı şirketlerin korunmaya değer menfaatlerinin ihlal edildiği, ticari itibarlarının zedelendiği, ticari faaliyetlerinin sekteye uğratıldığı ve haksız rekabet teşkil eden filler gerçekleştirildiği iddialarıyla uğranılan zararlarının tespiti ve tazmini talepli tazminat davasıdır.
Davacı taraf delil olarak; müvekkili şirkete ait ticari defter ve kayıtlar, banka kayıtları, ihtarnameler, bilirkişi incelemesi, tanık beyanı, yemin, doktrin görüşleri ve Yargıtay Kararları ile diğer delillere dayanmıştır. Davalı taraf ise delil olarak; mirasçılık belgesi, bankalara gönderilen ihtarnameler, şirket kayıtları, ortaklara gönderilen ihtarnameler, ticaret sicil kayıtları, keşif ve bilirkişi incelemesi, yemin, tanık beyanı ve diğer her türlü yasal delile dayanmıştır.
Mahkememizce 16/04/2019 tarihli duruşmada davacılar vekiline dava dilekçesindeki talepleri ile davalıların haksız rekabet teşkil ettiğini iddia ettikleri fiilleri, davranışları ve tasarruflarını açık ve net bir şekilde açıklaması için 2 haftalık kesin süre verilmiştir. Bunun üzerine davacılar vekili tarafından mahkememize sunulan 30/04/2019 tarihli beyan dilekçesinde özetle; müvekkili şirketlerin TTK.’nun 493. maddesinden doğan haklarını kullanarak müteveffa şirket ortağı …’ın paylarını gerçek değeriyle devralma hakkını kullandığını, müteveffa …’a ait hisselerin mirasçılara intikaline onay vermediğini, payların gerçek değeri karşılığında bu hisseleri devralacağını davalı mirasçılara ihtar ettiğini, davalıların ise hisse değerine ilişkin olarak kendilerine bildirilen tutarları kabul etmediklerini ve değer tespiti için davalar açtıklarını, anılan davaların halen devam etmekte olduğunu, davalıların müvekkili şirketlerin çalışmakta olduğu yerli ve yabancı kredi kuruluşlar ile bankalara ve üçüncü kişilere haksız ve mesnetsiz olarak ihtarnameler çektiklerini, bu ihtarnamelerde davalıların kendilerini mirasçı ve pay sahibi olarak gösterdiklerini, müvekkili şirketler ile aralarında uyuşmazlık bulunduğunu, şirketlerin paylarının kendilerine intikali süreçlerinin halen devam ettiğini, bu süreçle ilgili bilgi almak için kendilerine başvurulması gerektiğini, ayrıca, kendilerine miras kalan şirket hisseleri yönünden kefalet, rehin, kredi, yeniden finans yapılandırması vb. işlemler dahil olmak üzere hiçbir işleme ve beyana muvafakat etmediklerini, bu yönde herhangi bir işlem yapılması halinde uğrayacakları zararlardan ilgililerin sorumlu olacağını, müvekkili şirketlerin ticari faaliyetlerinin “borçlandırıcı”, “zarara sokucu” olduğunu, yatırımların hatalı olduğunu, kredi kullandırılmasının şirketlerin değerini düşüreceğini, yönetim kurulunun ve şirketlerin yanı sıra bankanın da tazminat sorumluluğu doğacağını, kendilerinin şirketlerle hiçbir ortaklık idari ilişkileri bulunmamasına rağmen şirketlerin iş ve projelerine onay vermediklerini belirterek doğrudan müvekkili şirketlerin ticari faaliyetlerini sekteye uğrattıklarını, müvekkil şirketleri köşeye sıkıştırmak ve bu sayede menfaat elde etme amacını taşıdıklarını, müvekkili şirketlerin ticari faaliyetlerini ve itibarını zedelediklerini, tüm bu durumların açıkça haksız ve kötü niyetli olduğunu ve TTK.’nun haksız rekabete ilişkin hükümlerine aykırılık teşkil ettiğini belirterek davalarının kabulüne karar verimsenini talep etmiştir.
Mahkememizce tarafların tüm iddia ve savunmaları ile dosyaya sundukları delil ve belgeler birlikte değerlendirilmiş, dava konusu uyuşmazlığın dosyada mevcut deliller üzerinde hukuki değerlendirme yapılmak suretiyle mahkememizce çözümlenmesi gerektiği kanaatine varılarak, bilirkişi incelemesi yaptırılmasına lüzum görülmemiştir.
Haksız rekabet kuralları, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamak ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile sevk edilmiştir. Bu kurallar genel nitelikli ve her alanda uygulanabilecek hükümler içermekle birlikte rekabet hakkının, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince dürüstlük kurallarına uygun şekilde kullanılmasını sağlamaya çalışmaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda haksız rekabet kuralları, ticari nitelik taşısın taşımasın tüm haksız rekabet hâllerini kapsayacak şekilde ve son derece ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. 6102 sayılı TTK’nun 54. maddesinde haksız rekabete ilişkin amaç ve genel hükme yer verildikten sonra, aynı Kanun’un 55. maddesinde uygulamada sık karşılaşılan ve dürüstlük kurallarına aykırı olan bazı davranış ve fiil örnekleri sayılmıştır. (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2018, s.350)
6102 sayılı TTK.’nun 55/1-a maddesi gereğince; “Başkalarını veya onların emtiasını, iş mahsullerini, faaliyetlerini yahut ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici beyanlarla kötülemek” haksız rekabettir. Buradaki “kötüleme” kavramı, genel bir ifade ile bir kişinin ticari hayatı hakkında olumsuz intiba yaratılmasını ifade etmektedir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, bu tür haksız rekabetin oluşabilmesi için başkalarının faaliyetini gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10/06/2020 tarih, 2017/11-39 E. ve 2020/396 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere; maddedeki “kötüleme”’nin “haksız rekabet” olarak nitelendirilebilmesi için öncelikle bir beyanın (açıklamanın) olması; bu beyanın başkalarının şahsı, emtiası, iş mahsulleri, faaliyetleri yahut ticari işleri hakkında olması; nihayet bu beyanın yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici olması gerekir. Yanlış beyan, içeriği gerçekle bağdaşmayan, belirli bir vakıa veya olay ya da durum hakkında içeriği objektif olarak yanlış olan açıklamalardır. Yanıltıcı beyan, mahiyeti, tarzı ve içeriği birlikte değerlendirildiğinde açıklamanın muhatabının hataya düşmesine sebep olabilecek, yanlış izlenim bırakabilecek açıklamalardır. Lüzumsuz yere incitici beyan ise içeriği doğru olmakla birlikte ölçüsüz bir şekilde ve amacını aşarak kişi, faaliyetleri, iş ürünleri vb. hakkında olumsuz intiba yaratan açıklamalardır. (Suluk, Cahit/Karasu,Rauf/Nal,Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2017, s.428)
Açıklamanın “yanlış” olup olmadığını tespit bakımından yegâne ölçüt gerçekle bağdaşıp bağdaşmadığıdır. Açıklama gerçek ise bu durumda haksız rekabetten bahsedilemez. Buna karşılık açıklamanın “yanıltıcı” olup olmadığı veya “lüzumsuz yere incitici” olup olmadığı tespit edilirken kullanılacak ölçüt açıklamanın orta yetenekteki olağan muhatabıdır. Başka bir deyişle açıklama hangi kişi grubuna yapılıyor ise o kişi grubuna mensup orta yetenekteki bir kişinin açıklamayı anlama biçimi esas alınacaktır. Dolayısıyla bir açıklamanın belirli kişi veya kişiler tarafından ne şekilde algılandığı değil, açıklamanın orta yetenekteki olağan muhatabının algılama şekli önemlidir. (Ülgen,Hüseyin/Helvacı,Mehmet/Kendigelen, Abuzer/Kaya, Aslan/Nomer Ertan,Füsun:Ticari İşletme Hukuku, İstanbul, 2015, s. 540)
TTK.’nun 55/1-a maddesinin gerekçesinde de belirtildiği gibi bir fiilin haksız rekabet teşkil edebilmesi için madde metninde geçen “kötüleme” fiilinin yanıltıcı veya gereksiz olması gerekir. Bir başka ifade ile fiillerin gerçek olmaması gerekir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalılar tarafından bankalara gönderilen ihtarnamelerdeki beyan ve ifadelerde gerçek dışı veya yanıltıcı açıklamaların yer almadığı, davacı şirketlerin mallarını, ürünlerini, faaliyetlerini, ticari hayatını veya ticari işlerini gereksiz yere incitici mahiyet taşımadığı, dava konusu yapılan metinlerde belirtilen hususların uyarıcı, bilgi verici mahiyette ve fiilen yaşanan olayların aktarılmasından ibaret olduğu, ayrıca davalıların davacı şirketler grubunun hissedarlarından olan babalarından kendilerine intikal eden payları yani kendi mal varlıklarını koruma refleksi ile hareket ettikleri, davalıların gönderdiği ihtarname ve yazılarda yer alan açıklamaların şirket ortağı olan murislerinin vefatı sonrasında oluşan fiili ve hukuki durum ile yaşanan süreç hakkında bilgilendirme ve uyarma amaçlı olduğu, ifadelerde haksız rekabet teşkil eden ve davacı şirketleri kötüleyici – zarara uğratıcı herhangi bir beyanın yer almadığı, bu yönüyle davacıların TTK.’nun 55. ve devamı maddeleri çerçevesinde haksız rekabet teşkil edici herhangi bir eylem, fiil veya beyanlarının bulunmadığı, sonuç olarak; dava konusu ihtarname ve yazıların TTK. anlamında haksız rekabet teşkil etmediği, böylelikle maddi ve manevi tazminat şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Öte yandan Anayasa ile güvence altına alınmış olan “hak arama hürriyeti” kapsamında herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle haklarını aramak ve haklarını korumak hakkına sahiptir. Anayasamız, kişilerin hak arama özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Bu kapsamda ihtarname keşide edilerek ve yazılar gönderilerek kişilerin hakkını araması ve anayasal haklarını kullanması ticari itibarı sarsıcı fiil ve hareket olarak kabul edilemez. Aksinin düşünülmesi anayasal haklardan olan resmi ve/veya özel mercilere “başvurma” ve “dilekçe” haklarının kullanılamaması gibi bir sonucun doğması anlamı taşır.
Dosya kapsamındaki tüm delil ve belgelere göre mahkememizce yapılan değerlendirmede; davalıların dava konusu ihtarname ve yazılarla Anayasal haklarını kullandıkları, ihtarname ve yazılarda yer alan beyan ve ifadelerin, bilgilendirme ve uyarma amaçlı olduğu, Anayasa ile güvence altına alınan hak arama hürriyeti kapsamında kaldığı, başvuru ve dilekçe hakkının kullanılmasının ticari itibarı sarsıcı nitelikte kabul edilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davanın reddine ilişkin aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
KARAR : Gerekçede açıklanan nedenlerle;
1-Davanın reddine,
2-Alınması gerekli 54,40-TL karar ve ilam harcının, 1.878,53-TL peşin yatırılan harçtan tahsili ile, kalan 1.824,13-TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
3-Davalılar vekil ile temsil olunduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan maddi tazminat davası yönünden 3.400,00-TL ve manevi tazminat davası yönünden 3.400,00-TL olmak üzere toplam 6.800,00-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,
4-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-Davacılar tarafından yatırılan gider avansından geriye kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve istek halinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, HMK 345. maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten başlayarak iki hafta içinde HMK 342. maddesi gereğince düzenlenmiş dilekçe ile HMK 343. maddesi uyarınca mahkememize veya başka bir mahkemeye yapılacak başvuru ile HMK 341/1 maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olarak verilen karar taraf vekillerin yüzüne karşı açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/09/2020

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır