Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/53 E. 2021/100 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2018/53 Esas
KARAR NO:2021/100

DAVA:Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:17/01/2018
KARAR TARİHİ:11/02/2021

Yukarıda tarafları ve konusu yazılı davanın mahkememizce yapılan açık yargılaması sonrasında;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin ihalesini kazanmış olduğu “… … … … … … … … … … … … … … …, … ve … … … … … … İnşaatı” işine ilişkin müvekkili ile davalı şirket arasında yapılmış 30.05.2017 mal tedarik sözleşmesi ile akabinde 29.08.2017 ve 12.10.2017 tarihli ek protokol gereği müvekkilinin üzerine düşen edimlerini eksiksiz ve zamanında yerine getirdiğini ancak, davalının taahhütlerini zamanında yerine getirmediğini, ayrıca 3.parti anlaşma uyarınca teslimi gereken 749 metre boruyu teslim etmediğini, davalı şirketin teslim edilmeyen mallar nedeniyle 1.007.937,18 TL cari hesap borcu bulunduğunu, protokol kapsamında malların teslim edilmemesi halinde gecikilen her gün için teslimi geciken ürün bedelinin %25’i kadar cezai şart talep edilebileceğinin kararlaştırıldığını, bu kapsamda 15/12/2017 tarihi itibariyle tahakkuk eden cezai şart alacağının 3.062.034,48 USD olduğunu ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle teslim edilmeyen mallar için ödenen 1.007.937,18 TL ve sözleşmeler gereği doğan cezai şart alacağı yönünden şimdilik 500.000 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında yapılmış sözleşmeler gereği müvekkili şirketin üzerine düşen edimlerini eksiksiz olarak yerine getirdiğini, son siparişin gecikmesinin davacının kusurundan kaynaklandığını, davacının değişen talepleri doğrultusunda kalan kısmın sevkiyatın beklemeye alındığını, davacı ile sözleşmelerden sonra yeni anlaşma yapıldığını; cezai şart yönünden müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, ayrıca cezai şart oranı üzerinde tahrifat yapıldığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla cezai şartın davacı tarafça yanlış hesaplandığını ve fahiş olduğunu, süreçte kusurlu ve temerrüde düşen tarafın davacının kendisi olduğunu ileri sürerek dilekçesinde ayrıntılı olarak bildirdiği üzere davanın reddini savunmuştur.
Dava; taraflar arasında yapılmış sözleşme ve ek protokoller gereği teslim edilmediği ileri sürülen mallar için ödenen bedelin (1.007.437,18 TL) ve cezai şart tazminatının davalıdan tahsili istemine ilişkindir.
Yanlar arasındaki ticari satış sözleşmelerinin varlığı tarafların kabulünde olup; davacı taraf, taraflar arasında yapılmış mal tedarik sözleşmesi ve akabinde imzalanan protokoller gereği bedeli ödenen siparişlerden davalı tarafça eksik mal teslimi yapıldığını ileri sürmüş; davalı taraf ise, siparişlerdeki gecikmelerin davacının kusurundan kaynaklandığını, davacının siparişlerdeki değişiklikleri dolayısıyla sevkiyatların beklediğini, kusurlarının bulunmadığını savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığa uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın 23.maddesi gereğince; sözleşmenin bir kısmının yerine getirilmemesi durumunda alıcının, sadece teslim edilmeyen kısım hakkında haklarını kullanabileceği ve kalan kısım yönünden sözleşmeyi feshedebileceği yasal imkan dahilindedir.
Borçlunun temerrüdü halinde ise 6098 sayılı TBK’nın 125/3.maddesi gereğince alacaklı sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğundan; bu hakkın kullanılması durumunda tarafların karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulacakları ve daha önce ifa edilen edimlerin geri istenebileceği hüküm altına alınmıştır.
Teslim edilmeyen mallara ilişkin alacak istemi yönünden yapılan inceleme:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları ile dosya kapsamına göre; taraflar arasındaki 12/10/2017 tarihli sözleşme gereği en geç 30/12/2017 tarihine kadar teslimi gereken boruların 749 metrelik kısmının teslim edilmediği, bu kısma ilişkin davacı tarafça daha önce 1.007.937,18 TL’nin karşı tarafa ödendiği her iki tarafın kabulünde olup, alınan 09/01/2020 ve 10/08/2020 tarihli bilirkişi kurulu rapor ve ek raporlarına göre de davacı defterlerinde karşı taraftan bu miktarda alacak kaydının bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalı taraf teslim edilmeyen mallara ilişkin ödeme yapılmadığı yönünde bir savunmada da bulunmamıştır. Bu durumda malların teslim yükümlülüğü davalıya ait olduğundan, teslim veya alacaklının bu konudaki temerrüdü de kanıtlanamamıştır. Dolayısı ile bedeli ödendiği anlaşılan taraflar arasındaki ticari satıma konu mallardan 749 metrelik borunun davacıya teslim borcu yerine getirilmediğinden davalı satıcının temerrüdü sözkonusudur.
Yukarıda değinilen yasal düzenlemelere göre davacı alacaklı, borcun ifa edilmeyen kısmı yönünden sözleşmeden dönme hakkını kullandığından, bu kısım için davalıya daha önce ödemiş olduğu 1.007.937,18 TL’nin tahsilini talep etmekte haklıdır. Dolayısıyla bu konudaki istem yönünden davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Cezai şart istemi yönünden yapılan inceleme:
Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaad ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Cezai şartın amacı, borçluyu borca uygun davranmaya sevketmektir. Cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan cezai şart, kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasını gerektirir. Asıl borç yoksa cezai şart da söz konusu olamaz. Bu niteliği itibariyle cezai şart asıl borca bağlı fer’i bir borçtur. Asıl borç, mevcut ve geçerli ise, cezai şart da borç doğurur. Asıl borç sona ermiş ya da geçersiz doğmuşsa, cezai şart bağımsız bir borç oluşturamaz. Cezai şart, asıl borcun bağlı olduğu şekle tabidir. Asıl borç bir geçerlilik şekline bağlanmışsa, cezai şartın borç doğurabilmesi aynı şekilde kararlaştırılmış bulunmasına bağlıdır. Ancak, geçerlilik şekline bağlı olan bir sözleşme bu şekle uygun olarak yapılmadığı halde, şekle aykırılığı ileri sürmenin dürüstlük kurallarıyla bağdaşmaması nedeniyle dinlenmediği hallerde, sözleşme geçerli sayıldığından, onun fer’i nitelikte olan cezai şart da geçerli sayılacaktır. Cezai şartın fer’ilik niteliği asıl borca bağlı olduğu sürece devam eder. Başka bir anlatımla cezai şartın fer’iliği, muaccel olduğu ana kadar devam eder. Borçlu borca aykırı davrandığında cezai şart muaccel hale geldiğinden artık fer’i değil, asli (bağımsız) bir alacak niteliğini kazanır. Cezai şart, sağlararası hukuki işlemlerde ve özellikle sonuçlarını hayatta doğuran sözleşmelerde kararlaştırılır. (Bkz.Tunçomağ Kenan; Türk Borçlar Hukuku I.Cilt Genel Hükümler İstanbul 1976 Sh.853 vd., Eren Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5.Bası, Cilt 2 Sh.1169-1171; Kılıçoğlu M.Ahmet; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 4.Bası Sh.575-577; Reisoğlu Safa; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. Bası Sh. 362.)
818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 158. maddesinin başlığı “cezai şart” iken 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. md. 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK md. 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK md. 179/III) dur.
6098 sayılı TBK’nın 179.maddesi; “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir. Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir. Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır.” hükmünü içermektedir.
Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna öğretide “taleplerin birleşmesi” veya “toplanması” denmektedir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Bu iki olasılık dışında kalacak eksik ifa hallerinde TBK’nun 179/II. md. değil, 179/I. md. hükmü uygulanacaktır. Zira, Kanun, 179. maddenin ikinci fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. TBK’nun 179/II. md. hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler. (Bkz. Tunçomağ Kenan; age sh. 875 vd.; Eren Fikret age sh. 1173 vd. ; Kılıçoğlu M. Ahmet age sh. 579 vd.; Günay Cevdet İlhan, Cezai Şart Ankara 2002 sh. 83 vd.; Uygur Turgut; Açıklamalı – İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, İkinci Cilt 1990 sh. 740)
TBK.’nun 179/II. maddesine göre, iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer halde alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez.
Bunun yanında, alacaklı tarafça -haklı nedenle de olsa- sözleşmeden dönülmesi halinde ifaya ekli cezai şartın istenemeyeceği kuşkusuzdur. Meğerki sözleşmeden dönülmesi halinde ifaya ekli cezai şartın istenebileceğine ilişkin sözleşmede bir hüküm bulunsun. Diğer bir anlatımla; sözleşmeden dönülmesi halinde dahi cezai şartın istenebileceğine dair sözleşmede taraflarca kararlaştırılmış bir hüküm yoksa, fesih halinde ifaya ekli cezai şart istenemez.
TBK’nun 179/II. Maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Sözleşmenin feshi halinde veya ifayı çekincesiz kabul etme halinde dahi ifaya ekli cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler.
Taraflar arasındaki 12/10/2017 tarihli sözleşmede; “… geciken her gün için … ceza öder. …” hükmü kararlaştırılmış olup; sözleşmedeki bu düzenlemelere göre taraflar arasında kararlaştırılan ceza koşulunun, ifaya ekli ceza niteliğinde olduğu ve yukarıda değinildiği üzere sözleşmeden dönülmesi halinde istenemeyeceği kuşkusuzdur.
Somut olayda; davalının geç teslim iddiasıyla davacı taraf sözleşmeden dönmüş olup, artık ifayı isteyemez. İfa istenemeyeceğine göre ve sözleşmede de aksi kararlaştırılmadığından ifaya ekli ceza istenemez.
Alınan bilirkişi kurulu raporuyla ödenmesi gerekli ceza miktarı belirlenmiş ise de; davalı yüklenicinin temerrüdü nedeniyle davacının sözleşmeden döndüğü ve bu nedenle ifayı isteyemeyeceği, ifa istenemediğinden de ifaya ekli cezanın istenemeyeceği, bu halde tahrifat iddiası yönündeki incelemenin, sonuca etkisinin bulunmaması nedeniyle bu konudaki ceza dosyasının beklenmesine gerek olmadığı kanaatine varıldığından davacı yanın cezai şart isteminin reddine karar verilmiştir.
Açıklanan nedenlerle aşağıdaki kararı vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere;
Davanın KISMEN KABULÜ ile;
1-1.007.937,18 TL’nin dava tarihi olan 17/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
2-Davacı tarafın fazlaya ilişkin isteminin reddine,
3-Alınması gerekli 68.852,20-TL karar ve ilam harcından 25.751,80-TL peşin harcın mahsubu ile geriye kalan 43.100,40-TL harcın davalıdan alınıp maliyeye gelir kaydına,
4-Davacı tarafça başlangıçta yatırılan peşin harç 25.751,80 TL’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve takdir olunan 67.446,90 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
6-Davalı kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve takdir olunan 42.050,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yatırılan 35,90 TL başvuru harcı, 5,20 TL vekalet harcı, 3.000 TL bilirkişi ücreti ve 525 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 3.566,10 TL’nin kabul ve red oranına göre 2.383,65 TL’sinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
8-Davacı tarafça yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzünde, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkca okunup, usulen anlatıldı. 11/02/2021

Başkan …
e-imzalı
Üye …
e-imzalı
Üye …
e-imzalı
Katip …
e-imzalı