Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1090 E. 2022/147 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/358 Esas
KARAR NO : 2022/119

DAVA : Tazminat (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 S.K.Hariç))
DAVA TARİHİ : 20/02/2014
KARAR TARİHİ : 09/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 20/07/2004 tarihinde sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plakalı minibüs ile müvekkilinin sevk ve idaresindeki …plakalı motosikletin çarpışması sonucu müvekkilinin yaralandığını, kaza sonrasında müvekkilinin Genel Adli Muayenesi’nin … Hastanesi’nde yapıldığını, ardından tedavisinin… Hastanesi’nde devam ettiğini, müvekkiline ait hastane evraklarını dilekçe ekinde sunduklarını, kazadan sonra müvekkilinin sakat kaldığını, Manisa …Devlet Hastanesi’nden alınan 29/11/2012 tarihli – … nolu rapora göre %11 oranında malul kaldığının belirlendiğini, müvekkilinin kazadan önce otel muhasebesinde görevli iken, kazadan sonra aynı şekilde çalışamadığını ve mesleğini eskisi gibi icra edemediğini, böylece müvekkilinin aylık düzenli bir geliri varken işsiz kaldığını, müvekkilinin vücut fonksiyonlarını daha fazla oranda yitirdiğini, bu nedenle Adli Tıp Kurumu’na sevkinin sağlanarak SGK mevzuatına göre maluliyet oranının tespitinin gerektiğini, Kuşadası … Asliye Ceza Mahkemesi’nce yapılan ceza yargılaması sonucunda (… Esas sayılı dosyada) sürücü …hakkında mahkûmiyet kararı verildiğini, kazaya ilişkin evrakların anılan ceza dosyası içerisinde bulunduğunu ve ilgili mahkemeden celbini talep ettiklerini, kazaya karışan … plakalı otomobilin kaza tarihi itibariyle davalı … Sigorta A.Ş. nezdinde ZMSS poliçesi ile sigortalı olduğunu, poliçenin güvence altına aldığı riskin gerçekleştiğini, bu nedenle davalı şirkete tazminat ödenmesi için başvuruda bulunduklarını, davalı sigorta şirketi tarafından 07/05/2013 tarihinde 17.108,60-TL. tutarında bir ödeme yapıldığını, ancak yapılan bu ödemenin müvekkilinin uğradığı zarar karşısında düşük kaldığını, müvekkilinin gerçek zararının daha fazla olduğunu, dava dilekçesine ekli belgeler çerçevesinde ilgili yerlerden müvekkiline ait tedavi evraklarının celbini ve sonrasında mevzuat hükümleri çerçevesinde müvekkilinin maluliyet oranının tespiti bakımından rapor düzenlenmek üzere dosyanın Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesini talep ettiklerini belirterek ve fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak; müvekkilinin sürekli iş gücü kaybından dolayı şimdilik 100,00-TL., mutad iştigalinden geri kalmasından ve çalışamayarak gelir kaybına uğramasından dolayı şimdilik 100,00-TL. olmak üzere şimdilik kaydıyla toplan 200,00-TL. maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı karşı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
(Davacı vekili yargılama sırasında mahkememize sunduğu 14/04/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile; dava dilekçesinde toplam 200,00-TL. olarak talep ettikleri maddi tazminat miktarını 12.668,88-TL.’ye yükselterek, 12.668,88-TL.’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsilini istemiştir.)
Davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; huzurdaki davanın yetkisiz yer mahkemesinde açılmış olduğunu, yetkili mahkemenin müvekkili şirketin ticari merkezinin bulunduğu İstanbul Mahkemeleri olduğunu, bu nedenle mahkemece öncelikle yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, görevli mahkemenin …Ticaret Mahkemesi değil Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, bu nedenle davanın görev dava şartı yokluğu yönünden reddinin gerektiğini, ayrıca huzurdaki davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığını, müvekkili şirketçe davacıya sulhen ödemede bulunulduğunu, trafik kazalarında kusur oranlarının Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi tarafından belirlenmesi gerektiğini, davacının sakatlık oranının ise Adli Tıp Kurumu Üçüncü İhtisas Kurulu’nca tespitinin gerektiğini ileri sürerek ve dilekçesinde açıkladığı diğer nedenlerle; öncelikle görev ve yetkiye yönelik itirazlarının incelenerek görevsizlik ve yetkisizlik kararı verilmesini, akabinde dosyanın yetkili İstanbul Mahkemeleri’ne gönderilmesini, davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise esastan reddine karar verilmesini, vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin ise davacı karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosyanın Adana … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 31/12/2013 tarihli, … Esas ve…Karar sayılı yetkisizlik kararı üzerine mahkememize gönderildiği ve mahkememiz esas sırasına kaydının yapıldığı görülmüştür.
Her ne kadar davalı tarafça görev itirazında bulunulmuş ise de; dosya davalısı (sigorta şirketi) ZMMS sigortacısı olduğundan ZMMS sigortacısının sorumluluğu da Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlendiğinden, huzurdaki davanın ticari nitelikte bir dava olduğu, dolayısıyla Asliye Hukuk Mahkemesi’nin değil mahkememizin görevli olduğu kanaatine varılarak davalı tarafın görev itirazı yerinde görülmemiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda verilen 09/02/2017 tarihli, … E. ve …K. sayılı kararda özetle; dava konusu kazanın 20/07/2004 tarihinde meydana geldiği, kaza sonucu davacının yaralandığı, buna göre KTK.’nun 109/2. maddesine öngörülen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için kamu davasının açılmış olmasının veya mahkumiyet kararı verilmiş olmasının aranmadığı, somut olayda davacının yaralanmasına neden olan fiilin (suçun) 765 sayılı TCK.’nun 459/2. maddesinde düzenlenen ve yine CMUK.’nun 102. maddesi gereğince 5 (beş) yıllık (ceza) zamanaşımına tabi olduğu, huzurdaki davanın ise yasalarda öngörülen 7 yıl 6 aylık uzamış ceza zamanaşımı süresi dahi dolduktan sonra ve 28/05/2013 tarihinde açıldığı gerekçesiyle zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Mahkememiz kararının davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, İstanbul BAM 9. Hukuk Dairesi’nin 22/03/2018 tarihli, 2017/882 E. ve 2018/398 K. sayılı kararında;
“…Ceza Kanunu’nda öngörülen daha uzun ceza zamanaşımı (uzamış zamanaşımı ) süresi, olay tarihinden itibaren işlemeye başlar. Sürenin işlemeye başlaması için zarar görenin zararı ve onun failini öğrenmesi gerekmez. Ancak zarar ve onun faili, uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmiş ise davanın, öğrenme tarihinden itibaren 2 yıllık süre içerisinde açılması gerekir.
Somut olayda kaza tarihi 20/07/2004’tür. Davacının maluliyet oranının belirleyen rapor …Efendi Hastanesi’nin 29/07/2012 tarihli raporudur. Bu rapor esas alınarak davalı sigorta şirketi davacıya ödemede bulunmuştur.
Davalı tarafça, süresi içinde zamanaşımı def’inde bulunulmuş, mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Eylem için olay tarihinde yürürlükte bulunan TCK. 459/2. ve CMUK. 102. maddesi gereğince öngörülen ceza zamanaşımı süresi 5 yıl olup, davalı sigorta şirketi ödemeyi bu süre dolduktan sonra gerçekleştiğinden, TBK.’nun 154. maddesinin de uygulanma durumu bulunmamakla davada zamanaşımını gerçekleştiği kabul edilebilir.
Ne var ki; zararın öğrenilmesi, onun kapsamının değil, varlığının öğrenilmesi anlamındadır. Zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları, dava açmaya, o davayı ciddi ve objektif bir şekilde desteklemeye, gerekçelerini göstermeye elverişli yeterli hal ve şartların öğrenilmesi, zararın öğrenilmiş sayılması için yeterlidir.
Buna karşılık ortaya çıkan zarar, sonradan değişme eğilimi gösteriyor, kısaca, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, artık “gelişen durum” ve dolayısıyla, gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler söz konusu olacaktır. Böyle hallerde, zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı için 5 yıllık zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır.
Gelişen durumun varlığı halinde, gelişen durumun sona ermesinden itibaren zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekir. Gelişen durum; olay sonucu meydana geldiği halde, başlangıçta bilinen yaralanmalar dışında, sonradan ortaya çıkan veya gelişen, olaya bağlı vücut bütünlüğünü bozan sonuçlardır.
Bu hali ile davacıdaki yaralanmanın hangi tarihte tedaviyle tamamen sona erdiği, bu yaralanmadan dolayı gelişen bir durum olup olmadığı, varsa hangi tarihte gelişen durumun sona erdiği; diğer bir anlatımla, zararının kesin olarak belirlenebilmesi için, tedavilerinin ne zaman sona ereceği ve kesin maluliyet oranının hangi tarihte belirlenebileceğinin zamanaşımı tarihinin başlangıç tarihinin tespiti açısından önemlidir.
Bu nedenlerle, davacının tedavi belgelerine göre, yaralanması nedeniyle tedavileri tamamlanarak hangi tarihte sağlığına kavuşmuş sayılacağı, gelişen bir durum bulunup bulunmadığı, tedavilerinin ne zaman sona ereceği, vücut çalışma gücü kaybının hangi tarihte kesin olarak belirlenebilir duruma geldiği konusunda ATK. 3. İhtisas Dairesi’nden veya konusunda uzman üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alınarak sonucuna göre zamanaşımı süresinin dolup dolmadığının değerlendirilip karar verilmesi gerekmektedir…” denilmek suretiyle mahkememizce verilen 09/02/2017 tarihli, 2014/65 E. ve 2017/61 K. sayılı kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; 20/07/2004 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeni ile daimi ve geçici iş göremezlik tazminatının davalı sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkindir.
Mahkememizce 18/10/2018 tarihli duruşmada; İstanbul BAM. 9. Hukuk Dairesi’nin 22/03/2018 tarihli, 2017/882 E. ve 2018/398 K. sayılı kararı gereğince dosyanın ATK 3. İhtisas Kurulu’na gönderilmesine karar verilerek; davacının dosyadaki tedavi belgelerine göre yaralanması nedeniyle tedavilerinin tamamlanarak hangi tarihte sağlığına kavuşmuş sayılacağının, gelişen bir durumun bulunup bulunmadığının, tedavilerinin ne zaman sona ereceğinin, vücut çalışma gücü kaybının hangi tarihte kesin olarak belirlenebilir duruma geldiğinin tespiti bakımından rapor düzenlenmesi istenmiştir.
ATK 2. İhtisas Kurulu tarafından 17/12/2018 tarihli yazı ile mahkememize cevap verilmiş, davacı …’in 12 Nisan 2019 Cuma günü, kimlik belgesi ve tüm tıbbi belgeleri ile birlikte muayeneye için kurullarına gönderilmesi istenmiştir.
Sonrasında ATK 2. İhtisas Kurulu tarafından 17/04/2019 tarihli ve 7678 karar numaralı ön rapor dosyaya sunulmuş, ön raporda; kurumlarınca maluliyet raporu düzenlenebilmesi için tamamlanması gereken eksiklikler bildirilmiş, bunun üzerine mahkememizce …Devlet Hastanesi’ne, …Hastanesi’ne ayrı ayrı müzekkereler yazılmıştır. Ayrıca ATK ön raporuna istinaden dosya davacısı … yönünden bildirilen eksikliklerin giderilmesi için …Uygulama Hastanesi’ne müzekkere yazılmıştır. …Hastanesi tarafından 14/06/2019 tarihinde mahkememizce yazılan müzekkereye cevap verilmiş, cevabi yazı ekinde ilgiliye ait tedavi belgeleri, epikriz raporu, yaralanma, ameliyat ve röntgene ait 2 adet CD gönderilmiştir. …Uygulama Merkezi Gazi Hastanesi Başhekimliği tarafından 05/08/2019 tarihinde mahkememizce yazılan müzekkereye cevap verilmiş, ilgiliye ait radyoloji görüntüleri dosyaya gönderilmiştir. … Hastanesi tarafından mahkememizce yazılan müzekkereye 11/06/2019 tarihinde cevap verilmiş, verilen cevapta; ilgilinin o tarihte röntgen filmi çekimlerinin digital değil, manuel olarak yapıldığı ve hastane kayıtlarında ilgiliye ait herhangi bir grafinin bulunmadığı bildirilmiştir. Sonrasında dosya mahkememizce rapor düzenlenmek üzere yeniden ATK 2. İhtisas Kurulu’na gönderilmiştir.
ATK 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 30/12/2019 tarihli ve … karar numaralı raporda sadece maluliyet oranı tespiti yapılmış, mahkememizin 18/10/2018 tarihli duruşmada verdiği ara karar gereğince rapor düzenlenmediği görülmüştür.
Bunun üzerine mahkememizce 11/11/2020 tarihli duruşmada; dosyanın yeniden ATK’ya gönderilerek, İstanbul BAM 9. Hukuk Dairesi’nin 22/03/2018 tarihli, 2017/882 E. ve 2018/398 K. sayılı kararı, mahkememizin 18/10/2018 tarihli duruşmada verdiği 1 nolu ara karar ve 22/10/2020 tarihli müzekkeredeki hususları karşılar nitelikte rapor düzenlenmesi istenmiştir.
Sonrasında ATK 2. İhtisas Dairesi tarafından tanzim olunan 28/12/2020 tarihli ve … karar numaralı raporun da mahkememizce yazılan 12/11/2020 tarihli müzekkereyi ve İstanbul BAM 9. Hukuk Dairesi’nin ilamında belirtilen hususları karşılamadığı görülmüş, 06/10/2021 tarihli duruşmada dosyanın bir kaz daha ATK 2. İhtisas Kurulu’na gönderilerek ek rapor alınmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce 06/10/2021 tarihinde ATK. 2. İhtisas Kurulu’na yazılan müzekkerede; mahkememizin 12/11/2020 tarihli müzekkeresinde hangi hususlarda rapor düzenleneceğinin açıkça belirtildiği, buna karşın kurumlarınca düzenlenen 28/12/2020 – 17327 Karar numaralı raporda talep edilen hususların karşılanmadığı, bu kerre mahkememizce 06/10/2021 tarihli duruşmada verilen 1 nolu ara karar gereğince; İstanbul BAM 9. Hukuk Dairesi’nin ekte sunulan kararı gereğince davacı …’in dosyada mevcut tedavi belgelerine göre; *Yaralanması nedeniyle tedavileri tamamlanarak hangi tarihte sağlığına kavuşmuş sayılacağı, *Gelişen bir durumun bulunup bulunmadığı, *Tedavilerinin ne zaman sona ereceği, *Vücut çalışma gücü kaybının hangi tarihte kesin olarak belirlenebilir duruma geldiği hususlarında İstanbul BAM 9. Hukuk Dairesi’nin 22/03/2018 tarihli, 2017/882 E. ve 2018/398 Karar sayılı ilamında belirtilen eksiklikleri karşılar nitelikte ve hüküm kurmaya elverişli ek rapor düzenlenmesi istenmiştir.
ATK 2. İhtisas Kurulu tarafından 25/10/2021 tarihli ve 17167 karar numaralı rapor düzenlenerek dosyaya sunulmuştur. Anılan raporda sonuç olarak; “…Geçici iş göremezlik süresinin olay tarihinden itibaren 6 (altı) aya kadar uzayabileceği, kesin iş göremezlik süresinin kişinin tedavi ve takibini yapan hekimler (sağlık kuruluşu) tarafından düzenlenmiş istirahat veya çalışabilir raporu ile belirlenebileceği, vücut çalışma gücü kaybının bu geçici iş göremezlik süresi sonundan itibaren kesin olarak belirlenebileceği, kişinin bünyesel olarak kendinde mevcut hastalıklar nedeniyle çok uzun sürebilecek iyileşme dönemlerinin görülebileceği, bazı durumlarda hiç iyileşmemesinin de beklenebileceği, ancak kişinin son durum muayenesi olan 12/04/2019 tarihinde kurulumuzda yapılan muayenesinde saptanan bulguların normal şartlar altında olaydan 18 (onsekiz) ay sonra sekel haline gelmiş olduğunun kabul edilebileceği, olaydan 18 (onsekiz) ay sonrasında kişinin mahkemece sorulduğu üzere sağlığına kavuşmuş sayılabileceği…” şeklinde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
ATK maluliyet raporu dosya taraflarına usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, davacı vekili tarafından 30/11/2021 tarihli dilekçe ile ATK maluliyet raporuna karşı beyan ve itiraz dilekçesi sunulmuştur.
Eldeki dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeni ile iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK.’nun 49. maddesi) haksız fiil tanımlanmıştır. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde ise (6098 sayılı TBK.’nun 72. maddesi) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK.’nun 72. maddesinde; 2 yıl ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür.) tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 sayılı KTK.’nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler yönünden zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasını benimsemiştir.
Görüldüğü gibi, BK.’nun 60. ve 2918 sayılı KTK.’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir.(TBK.’nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.)
2918 Sayılı Kanun’un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (Yargıtay HGK.’nun 05/06/2015 tarihli, 2014/17-2198 E. ve 2015/1495 K. sayılı kararı ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.)
Zamanaşımı süresinin hesabında dikkate alınacak diğer bir husus da; haksız eylem gününe göre ceza dava zamanaşımı geçmiş olsa bile davacının gelişen durumun varlığı nedeniyle zararını tam anlamıyla öğrenememesi söz konusu olabilir. Bu durumda davacının zarara ıttılaı, diğer deyimle zararı öğrenmesinin üzerinde durulmadır. Burada önemli olan, zarar gören davacının yasanın anladığı anlamda zarar veren olayın sonuçlarını, gidişatını, kesinleşme durumunu değerlendirecek bilgiye sahip olmasıdır. Zarar tamamlanmadan zarar gören açısından zararın belirli olduğu kabul edilemez. Zararın tamamlanması ise tüm sonuçları ile bilinmesiyle mümkündür. Eşyaya verilen zarar ile insana verilen zarar arasındaki temel fark da budur.
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; davaya konu trafik kazası 20/07/2004 tarihinde gerçekleşmiştir. İstanbul BAM 9. HD.’nin kararı sonrasında dosyada ATK 2. İhtisas Kurulu tarafından tanzim edilen 25/10/2021 tarihli ve 17167 karar numaralı raporun sonuç kısmında; açıkça davacının normal şartlar altında olay tarihi olan 20/07/2004 tarihinden itibaren 18 ay sonrasında yani 20/07/2004 + 18 ay = 20/01/2006 tarihinde sekel haline gelmiş olduğunun kabul edilebileceği, bir başka ifade ile bu tarih (20/01/2006 tarihi) itibariyle davacının sağlığına kavuşmuş sayılabileceği yönünde değerlendirme yapılmıştır.
Sonuç olarak; davacının sağlığına kavuşmuş sayılabileceği 20/01/2006 tarihinin, 20/07/2004 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle uğradığı zararı öğrenme (ıttıla) tarihi olduğu, davaya konu fiilin aynı zamanda suç olması karşısında 765 sayılı TCK.’nun 459/2. ve CMUK.’nun 102. maddeleri gereğince 5 (beş) yıllık (ceza) zamanaşımına tabi olduğu, ilgili yasa hükümleri gereğince uzamış ceza zamanaşımı süresinin ise 7 yıl 6 ay (yani yedi buçuk yıl) olduğu, eldeki davanın ATK 2. İhtisas Kurulu tarafından dosyada tanzim edilen 25/10/2021 tarihli ve … karar numaralı rapordaki tespite göre 20/01/2006 tarihinden itibaren 7,5 (yedi buçuk) yıl içerisinde (uzamış ceza zamanaşımı süresi içerisinde) açılması gerektiği, ancak davanın bu süre dahi dolduktan sonra 28/05/2013 tarihinde açıldığı anlaşılmış olmakla, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair aşağıdaki gibi karar vermek gerekmiştir.
KARAR : Gerekçede açıklandığı üzere;
1-Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine,
2-Alınması gerekli 80,70-TL karar ilam harcından peşin harç + ıslah harcı toplamı 66,90-TL harçtan mahsubu ile 13,80-TL harcın davacıdan alınıp maliyeye gelir kaydına,
3-Davalı taraf vekille temsil olunduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve taktir olunan 5.100,00-TL-vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
4-Davalı tarafından yapılan 8,00-TL (tebligat) yargılama giderinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan gider avansından geriye kalan kısmın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair; HMK.’nun 6723 sayılı Kanunla değişik Geçici 3. ve 341/1 vd. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize ya da mahkememize gönderilmek üzere bir başka yer mahkemesine istinaf dilekçesi sunulmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda açıkça okunup, usulen anlatıldı. 09/02/2022

Katip
¸e-imzalıdır

Hakim
¸e-imzalıdır

Bu belge 5070 sayılı Yasa uyarınca güvenli E-İMZA ile imzalanmıştır.