Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/701 E. 2022/601 K. 20.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/227 Esas
KARAR NO :2022/595

DAVA:Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:31/03/2021
KARAR TARİHİ:16/06/2022

Yukarıda tarafları ve konusu yazılı davanın mahkememizce yapılan açık yargılaması sonrasında;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı banka ile dava dışı asıl borçlular … A.Ş. ve … Enerji A.Ş. arasında imzalanan genel kredi sözleşmelerini müvekkilinin kefil olarak imzaladığından bahisle davalı banka tarafından müvekkili aleyhine icra takibi başlatıldığını, öncelikle kefalet sözleşmelerinde müvekkilinin eş rızasının bulunmaması nedeniyle geçersiz olduğunu, ayrıca müvekkilinin … Devlet Hastanesinin raporundan da anlaşılacağı üzere hafif derecede zeka geriliğine sahip olduğunu, … Sulh Hukuk Mahkemesince 09/06/2010 tarihinde yasal danışman atandığını, davalı bankanın baskıları nedeniyle 2011 ve 2012 yıllarında genel kredi sözleşmelerinin yasal danışman onayı olmaksızın imzalandığını, bu nedenle kefalet sözleşmelerinin geçersiz olduğunu, ayrıca kefalet için mahkemeden izin de alınmadığını, davalı bankanın asıl borçlulara müvekkiline ait teminatların azaltımını taahhüt ettiğini ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle kefaletin geçersizliği ile müvekkilinin davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı hakkında kısıtlama kararı verilmediğini, fiil ehliyetinin sona ermediğini, davacıya mahkeme kararıyla yasal danışman atandığını, dava dışı şirketlere kullandırılan krediler nedeniyle davacının yasal danışmanı Av. …’nin onayının alındığını, davacının dilekçede ayrıntıları yazılı kredi sözleşmelerine kefil sıfatıyla imzaladığını ve yasal danışman onayının da alındığını, sözleşme tarihi itibariyle eş rızasının bulunması gerektiğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığını ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle davanın reddini savunmuş, davacının kötüniyet tazminatına mahkumiyetine talep etmiştir.
… 8. İcra Müdürlüğü’nün 2015/… E ve 2015/… E, … 10. İcra Müdürlüğü’nün 2019/… E ve 2018/… E sayılı dosyaların incelenmesinden, takip alacaklısı davalı banka tarafından, davacı ve diğer takip borçluları hakkında genel kredi sözleşmelerine dayalı icra takiplerine girişildiği görülmüştür.
Dava; dava konusu genel kredi sözleşmesindeki kefaletlerin geçersizliği iddiasına dayalı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Kefalet sözleşmesinin geçerli olması için kefilin kefalet ehliyetine sahip olması gerekir. Fiil (sözleşme) ehliyetine sahip olan herkes, yani tam ehliyetliler kefalet sözleşmesi yapabilir, dolayısıyla kefil olabilirler. Buna karşılık, tam ehliyetsizlerin, ne kendileri ne de yasal temsilcileri kefalet sözleşmesi yapabilirler (TMK. m. 14). Aynı şekilde, sınırlı ehliyetsizlerin de kendi başlarına veya yasal temsilcileri aracılığıyla kefalet sözleşmesi yapmaları mümkün değildir. Yasal temsilcilerin (vasi ve velilerin) tam ehliyetsizlerin veya sınırlı ehliyetsiz olan ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlı adına kefalet sözleşmesi yapmaları yasak işlemler arasında yer almaktadır (TMK.m. 15, 16, 449, 343).
Sınırlı ehliyetlilerin kefalet sözleşmesi yapmaları bazı şartlara bağlı tutulmuştur. Gerçekten de, kendine yasal danışman atanan bir kimsenin kefalet sözleşmesi yapabilmesi, yasal danışmanın görüşünün alınmasına bağlıdır (TMK. m. 429, b..9).
Buna karşılık, kendilerine kayyım atanan kişiler kefalet ehliyetine sahiptirler.
Evli kimseler ancak diğer eşin yazılı rızasıyla kefil olabilirler. Gerçekten de, “Eşin rızası” başlığını taşıyan TBK. m. 584/1’e göre;
“Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.”
Buna karşılık, “Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil kararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez ” (TBK. m. 584/19).
Bununla birlikte, 28.03.2013 tarihli 6455 sayılı Kanunun 77. maddesiyle Türk Borçlar Kanununun 584. maddesine eklenen bir fıkra ile, eşin rızasını gerektiren kefalet hâlleri oldukça sınırlandırılmış, bu maddeyle getirilen aileyi koruma amaç ve düşüncesi son derece kısıtlanmıştır. Gerçekten de söz konusu fıkraya göre;
(1) “Ticaret siciline kayıtlı işletmenin sahibi veya
(2) Ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletlerde
(3) Kamu bankaları tarafından verilen bazı kredilerle ilgili kefaletlerde,
(4) Tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkarlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile
(5) Kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak krediler için verilecek kefaletlerde eşin rızasına gerek yoktur.
Garanti sözleşmesi de niteliği itibariyle kişisel güvence verilmesine ilişkin bir sözleşmedir. Dolayısıyla, gerçek bir kişinin garanti veren sıfatıyla yaptığı bir garanti sözleşmesinin geçerliliği de aynen kefalet sözleşmesinde olduğu gibi eşin rızasına bağlıdır. Bu rızanın şartları TBK m. 584’ün yeni metninde belirtilmiştir. Aynı şekilde, gerçek bir kişinin mevcut bir borca katılması da kişisel güvence borcu doğuran bir sözleşme olduğundan, eşin rızasına ilişkin yukarıdaki hükümler burada da aynen uygulanır.
Kefaletin sözleşmesinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmasına ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihinin kendi el yazısıyla yazılmasına bağlıdır. Nitekim TBK. m. 583/1’e göre kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.
Şu hâlde kefalet sözleşmesinde kefil
– sorumlu olacağı azami miktarı
– kefalet tarihini
– ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini, kendi el yazısıyla belirtmek zorundadır.
Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya üçüncü bir kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırabilirler (TBK. m. 583/1I). Aynı şekilde, kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler de, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça geçerli olmaz (TBK. m. 583/111).
Kefalet sözleşmesi tek tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu için TBK. m. 14/1’e göre sözleşmede yalnız kefilin imzasının bulunması yeterlidir. Alacaklının imzası bulunmasa da sözleşme geçerlidir. Sözleşmede alacaklının adı bulunmayabilir; ancak borçlunun ismi mutlaka yer almalıdır.
Azami kefalet miktarı para olarak gösterilmelidir. Kefilin sorumlu olacağı azami miktar sözleşmede belirtilmediği takdirde, kefalet sözleşmesi geçersizdir. Teminat altına alınan borç, para borcu dışında bir borç olsa dahi bu şart yerine getirilmelidir.
Kefaletin şekline ilişkin bu hükümler, TBK. m. 603 uyarınca niteliği itibariyle birer şahsi güvence borcu doğuran sözleşme niteliğindeki garanti sözleşmesiyle borca katılmaya da aynen uygulanır.
Yukarıda açıklanan bilgilere göre, TBK’nın 583/1.maddesi gereğince kefalet sözleşmesinin geçerliliği belli şekil koşullarına tabi tutulmuş ise de; TMK’nın 429.maddesi gereğince kendisine yasal danışman atanan kişilerin kefalet sözleşmesi yaparken alınması gereken yasal danışman görüşünün herhangi bir şekil koşuluna tabi tutulmadığı, başka bir anlatımla yasal danışman görüşünün herhangi bir şekilde alınmasının gerekli ve yeterli olduğu tartışmasızdır.
Somut olayda davacı taraf, kredi sözleşmelerinde davacı kefaletinde yasal danışmanın onayının alınmadığını, eş rızasının olmaması nedeniyle kefalet sözleşmelerinin geçersiz olduğunu ileri sürmüş ise de;
Davalı banka tarafından dava dışı … Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve … A.Ş.’ne kullandırılan dilekçede ayrıntıları yazılı kredi sözleşmelerine davacının müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı, davalı banka tarafından ibraz edilen belgelere göre kredi sözleşmelerinin imzalandığı tarih itibariyle davacının yasal danışmanı olan Av. … tarafından davacı kefaletine e-mail yoluyla olumlu yönde görüş bildirdiği; diğer yandan 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 584.maddesinin, bu tarihten önce yapılmış kefalet sözleşmelerinde uygulanma imkanının bulunmadığı, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılmış kefalet sözleşmeleri yönünden ise, davacı ile eşi arasında İstanbul 2. Aile Mahkemesi’nin 2005/851 E sayılı dosyasından açılan boşanma davası nedeniyle ayrı yaşadıkları ve bu nedenle kefalet sözleşmelerinde eş rızasının aranmayacağı, davalı banka ile davacı taraf arasında yapılmış kefalet sözleşmelerinin geçerlilik şartlarını taşığı, dolayısıyla kefalet sözleşmelerinin geçersizliğinden ve kendi borçluları tarafından kullanılan kredilerden dolayı sözleşmelere kefil olan davacının borçlu olmadığından bahsedilemeyeceği;
Diğer yandan, davalı bankaya güven verip davalı bankanın asıl borçlulara kredi kullandırmasından sonra davacının kefalet sözleşmesinin geçersizliğini ileri sürmesi, kredi ve kefalet sözleşmelerinin imzalandığı 2011 ve 2012 yıllarından dava tarihi olan 2021 yılına kadar sessiz kalmasının TMK’nın 2.maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu anlaşıldığından davanın reddine; takibin durdurulmaması nedeniyle koşulları oluşmadığından davalı bankanın tazminat isteminin de reddine ilişkin aşağıdaki kararı vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Koşulları oluşmadığından davalı tarafın tazminat isteminin reddine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gerekli olan 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının davacıdan alınarak maliyeye gelir kaydına,
4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve takdir olunan 470.028,98 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafça yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzünde, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkca okunup, usulen anlatıldı.16/06/2022

Başkan …
¸e-imzalı
Üye …
¸e-imzalı
Üye …
¸e-imzalı
Katip …
¸e-imzalı