Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1211 E. 2018/365 K. 16.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2015/1211 Esas
KARAR NO : 2018/365
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 17/12/2010
KARAR TARİHİ : 16/04/2018
Mahkememizden( Kapatılan İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi ) verilen … Esas … Karar sayılı kararı Yargıtay …Hukuk Dairesinin 24/06/2014 tarihli,… E ve … K sayılı bozma ilamı ve bu bozma ilamına karşı, davalı vekili tarafından yapılan başvuru üzerine Yargıtay …Hukuk Dairesi’nin 28/10/2015 tarih, … Esas ve… Karar sayılı ilamı ile karar düzeltme isteminin reddine karar verildiği ve davanın yeniden mahkememizin yukarıdaki esasına kaydı yapılan dosyanın yapıp bitirilen açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
TALEP : Davacı vekili sunmuş olduğu dava dilekçesi ile; Müvekkilinin güvenlik hizmeti veren bir şirket olduğunu, davalı…’nde güvenlik hizmeti vermek üzere 15.09.2008 tarihli sözleşmenin üç yıllığına imzalandığını, karşı tarafın … – Türkiye isimli büyük bir ana şirketin kuruluşu olduğunu, ana şirketin bu kuruluşlar ile…AVM ‘nin imalat ve işletmesini yaptığını, Anlaşma üzerine müvekkilinin gereklerini mükemmel şekilde yerine getirerek üniforma, telsizler ,elektronik cihazlar dahil her türlü donanımı yerine getirdiğini, son model malzemeler aldığını, gerekli sayıda personelin işe alımını gerçekleştirdiğini, eğitim almalarını sağladığını, hizmetin mükemmel şekilde verilmeye başlandığını, emniyet müdürlüğünce yapılan denetimlerde kusursuz hizmet verildiğinin, davalının sözleşme süresi içerisinde ortada geçerli bir neden yokken ” gördüğümüz lüzum üzerine” demek sureti ile sözleşmenin süresi dolmadan sözleşmeleri fesih ettiğini, sözleşmenin 9. Maddesinin fesih nedenlerini ve hükümlerini bildirdiğini, sözleşmelerin ve anlaşmaların yorumunda güven ilkesinin esaslarının geçerli olduğunu, Medeni Kanunun 2.maddesinde herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymasının zorunlu olduğunun belirtildiğini, sözleşmenin hiçbir maddesinin davalıya sınırsız bir fesih imkanı sağlamayacağını, davalı ” gördüğüm lüzum üzerine ” açılması ile fesih yapmasının zarar vermek , karşıdakinin mahvına sebep olmak maksatlı hareket etmek olduğunu, dürüstlük ve iyi niyet temel ilkesine aykırı olduğunu, müvekkilinin sözleşme süresi müddetinde yatırımlarını karşılayacak ve bir müddet sonra beklediği kazanca kavuşabilecekken sözleşmenin aykırı şekilde feshi ile kazanç beklentisinden mahrum kaldığını, piyasada küçük düşmesine ve markasının, tüzel kişiliğinin itibar kaybına uğradığını, telafisi imkansız kayıplara neden olduğunu beyanla; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla sözleşmeyi sonuna kadar ifa edebilmek bakımından yapılan yatırımlardan fesih ile boşa giden bedeli 5.000,00TL ve mahrum kalınan kazanç bedeli şimdilik 5.000,00TL olmakla cem an 10.000,00TL maddi ve 10.000,00TL manevi tazminatın şimdilik cem an 20.000,00TL alacaklarının dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesi ile; Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 9.maddesinin b bendi uyarınca müvekkili şirketin süre şartına uymak koşuluyla sözleşmeyi dilediği şekilde feshetme hakkına sahip olduğunu, sözleşmede bulunmayan haller dışındaki fesih durumun açıkça düzenlediği ve feshi yalnızca süreye bağladığını, müvekkilinin de bu hükümden yola çıkarak süre şartını gözeterek noter kanalı sözleşmeyi fesih ettiğini, 9.maddenin a,c ve bendlerinin haklı ve geçerli nedenle fesih hallerini ayrıca düzenlendiğini, davalı müvekkilinin … isimli şirketin bir alt şirketi olduğunu, yönetim hizmetlerinin şirketin genel merkezi olan … Yönetim Hizmetleri tarafından yapıldığını, … Yönetim Hizmetleri çalışanı … isimli şahsın da şirketin sözleşme yönetimini yaptığı ve sözleşmelerin imzalanmasını sağladığını, dava konusu sözleşmede de müvekkili adına atılan imzanın bu şahsa ait olduğunu, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin bedellerinin rayiçlerin üzerinde olması nedeni ile yaptıkları araştırmada ; üç şirket arasında sıkı bir bağ bulunduğunu, …’ın kendisine verilen yetkileri kötüye kullanması nedeni ile işten çıkarıldığını, … ‘ın işe işe iade davası açtığı ve halen devam ettiğini, …’ın kurduğu başka bir şirket adına davacı yana sözleşme tarihi olan 19.09.2009 tarihinden çok sonra 12.11.2010 tarihinde bir e-mail göndererek …AVM.’lerine teknik hizmet veren Nasyonel firmasının net kar maliyetinin %30 daha altında teknik hizmet vermeyi teklif ettiğinin görüldüğünü, buradan da davacı ile yapılan sözleşmelerde üzerinde anlaşılan bedellerin fahiş olduğunun başka yolla itiraf edildiğini, başka firmalarla yapılan sözleşmelerde vade 5 gün iken davacının sözleşmesinde 30 gün olduğunu, diğer sözleşmelerde süreli fesih maddesi 30 günlük süreyi öngörürken davaya konu sözleşmede 90 olduğunu, davalı çalışanı ile davacı şirketin güveni kötüye kullanarak haksız menfaat elde etmeye çalıştığını, bunun sözleşmenin feshi için yeterli ve geçerli sebep olduğunu, İrtifak Hakkı Sözleşmesinin 5. Ve 16. Maddeleri gereği davacı , sözleşmenin feshine kendi kusuru ile neden olduğundan olumlu zararını isteyemeyeceğini, dava konusu olayda davacıya yöneltilen herhangi bir hukuka aykırı saldırı bulunmadığını, sözleşmenin feshini ardından müvekkilinin 3.Kişilere herhangi bir bildirim ya da söylemde ve davacının tüzel kişiliğini zedeleyici yazılı ya da sözlü eylemde bulunmadığını, sözleşme hükümlerinin açıkça belirlenmiş olması ve hukuka aykırı eylem ya da kusur olmaması nedeniyle ön şartlar gerçekleşmediğinden illiyet bağının da aranmasının yersiz olduğunu, haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
Mahkememizden ( Kapatılan İstanbul … Asliye Ticaret Mahkemesi ) verilen… Esas … karar sayılı Kararı ile;
Dava konusu taraflar arasında yapılan sözleşmenin haksız fesih nedeniyle 10.000,00TL maddi ve 10.000,00TL manevi tazminat istemine ilişkindir.
Tüm deliller toplandıktan sonra dosya bilirkişilere verilmiş, bilirkişiler raporunda ” Taraflar arasında 15.09.2008 tarihli 3 yıllık sözleşme akdedilmiştir. Sözleşmenin olağan bitiş tarihi 15.09.2011 davalı yan 23.11.2010 tarihli ihtarname ile konu sözleşmeyi 28.02.2011 tarihi itibariyle feshetmiştir. Davacı 28.02.2011 ile 15.09.2011 tarih aralığı için kar kaybı talep edebilecektir. Bu dönem içerisinde davacı 999.49,00TL tahsilat elde etmiştir. Bu dönem 896 gün yapmaktır. Davacının bu dönemdeki hasılatının günlük 1.115,01TL dir. İşlememiş süreye tekabül eden 28.02.2011 ile 15.09.2011 tarih aralığı ise 199 gündür. Bu durumda davacının işlememiş sürede de geçmiş dönemlerde sağlayacağı hasılatın devam edileceği düşünülerek 199*1.115,01 =221.887,00TL hasılat elde edileceği düşünülebilir. Davacı şirket 2010 yılının hasılatını %15,46 ‘sı oranında brüt satışını elde etmiştir.%84,54 ise maliyettir. Tüm bu açıklamalar ışığında davacı yanın kar kaybı 221.887,00TL *%15,46 =34.303,73 TL olarak hesaplanmaktadır. Davacı şirketin 2008 yılına ait defterlerin TTK. ‘nın 85 .Maddesi gereğince delil vasfında bulunduğu 2009-2010-2011 yılı ticari defterlerinin ise davacı lehine delil vasfının bulunmadığı, davalı şirketin 2009 ve 2010 yılı ticari defterlerinin TTK. 85 Maddesi gereğince davalı lehine delil vasfının bulunduğu “bildirilmiştir.
Bilirkişi raporundan sonra davacı taraf davasını ıslah ederek dava değerini 34.303,73TL ye çıkarmıştır.
Taraflar arasında 19.09.2009 tarihli güvenlik hizmetleri sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşme :
Madde 8/a :Bu sözleşme 15.09.2008 tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 8/b: İş bu sözleşme Nasyonel ve Müşteri tarafından imzalandığı tarihte yürürlük kazanacaktır. Sözleşme süresi imzalama tarihinden itibaren 3 yıldır.
Madde 9.1/a : Müşteri Nasyonel yükümlülükleri gereği gibi veya süresinde ya da hiç yerine getirmemesi halinde sözleşmeyi fesih etme yetkisini kullanmayıp , Nasyonel yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmesi ek süre verilebilir.
Madde 9.1/1 : Müşteri İş bu sözleşmede belirtilmeyen bir gerekçeyi ileri sürerek sözleşmeyi sona erdirmek istediği taktirde asgari 3 ay önceden Noter marifetiyle fesihi ihbar yapabilir. Süreye uymadan sözleşmeyi feshetme halinde 3 aylık hizmet bedelini ödemeyi kabul ve taahhüt eder.
Madde 9.1/c : İş bu sözleşme maddelerinin bir kısmının veya tamamının taraflarca yerine getirilmesinden imtina edilmesi halinde taraflardan her biri bir ay önceden Noter marifetiyle yerine getirilmeyen hususun açıkça beyan ve belgelemek şartıyla sözleşmeyi feshedebilirler. Taraflardan biri sözleşmenin bitiminin en az 15 gün öncesinden sözleşmenin sona ereceğine idari bildirimi fesih ve ihbar koşullarının uygun olarak yapmadığı taktirde sözleşme bir yıl için daha aynı şartlarla uzatılmıştır.
Madde 9/d :Müşteri Nasyonel yükümlülüklerini gereği gibi ya da süresinde yada hiç yerine getirmemesi halinde sözleşmeyi diğer tarafa yazılı bir bildirim üzerine her zaman veya herhangi bir tazminat, zarar, ziyan ,ceza vb. bir ödeme yapmaksızın derhal feshetme yetkisine sahiptir. Tamamlanmış hizmete dair hak ettiği bedeli talep edecektir. Ayrıca bu halde Nasyonel müşterinin maruz kalacağı her türlü zarar veya ziyanın talep üzerine derhal tanzim etme yükümlülüğü altındadır.”denilmektedir.
Davacı vekili … Noterliği’nin 23.11.2010 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesinde gördükleri lüzum üzerine taraflar arasında akdedilen hizmet sözleşmesinin ilgili maddelere dayanarak sözleşmeyi 28.02.2011 tarihi itibariyle tüm akdi ve yasal hakların saklı tutarak feshettiklerini , 28.02.2011 tarihi gece saat 24:00′ e kadar sözleşme gereği üstlendikleri her türlü zorunlulukları ve görevlerini yerine getirmeleri gerektiği ihtar ve ihbar etmiştir.
DELİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Taraflar arasında 03.09.2008 tarihli Hizmet Sözleşmesi imzalanmış, Sözleşmenin 3.maddesine göre, sözleşmenin konusu davacı tarafından Alışveriş Merkezinde verilecek hizmete ilişkin tarafların hak ve yükümlülüklerinin düzenlendiği belirtilmiştir. İlgili sözleşmenin 9. maddesi ise sözleşmenin sözleşmenin feshini düzenlemektedir. Sözleşmenin 9.maddesinin b bendi ise şöyledir; b bendinde ” İşbu sözleşmede belirtilmeyen bir gerekçeyi ileri sürerek sözleşmeyi sona erdirmek istediği taktirde asgari 3 ay önceden noter marifetiyle feshi ihbar yapabilir. Süreye uymadan sözleşmeyi feshetmesi halinde sözleşmeyi feshetmesi halinde 3 aylık hizmet bedelini ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” Bu hüküm ile sözleşmede belirtilmeyen bir gerekçenin varlığı halinde sözleşmenin feshedilme usulü düzenlenmektedir. Davalı yan sözleşmenin feshinde bu hükme dayanmaktadır. Sözleşmenin 9. Maddesinin b bendinde yer alan ” sözleşmede belirtilmeyen bir gerekçe” ifadesinden anlaşılması gereken , sürekli borç ilişkisinin sona erdirilmesine imkan tanıyan “haklı sebep” kavramıdır. Fesih ,sözleşme taraflarından birinin tek taraflı yönetilmesi gerekli bir irade beyanı ile sürekli borç ilişkisinin ileriye etkili olarak sona ermesidir. Fesih beyanının kullanılmasının şekle ve süreye bağlanabilmesi mümkündür. Nitekim taraflar arasındaki sözleşmenin 9. Maddesinin b bendinde , fesih ihbarının noter marifetiyle yapılması ve üç ay öncesinden kullanılması konusunda taraflar anlaşmışlardır. Davalı yan ise bu hüküm gereği 3 ay önceden ve noter marifetiyle feshi ihbar etmiştir. Ancak fesih ihbarnamesinde fesih gerekçesi ” görülen lüzum üzerine” olarak belirtilmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmeden doğan borç ilişkisinin “görülen lüzum üzerine “şeklindeki bir gerekçeyle davalı tarafından tek taraflı olarak feshedilmesi, gerekçe açısından sözleşmeye uygun bir fesih olarak kabul edilemeyecektir. Zira , sözleşmenin 9. Maddesinin b bendinde belirtilen sözleşmede gösterilmeyen gerekçenin yukarıda da belirtildiği üzere , bir haklı sebep teşkil etmesi gerekir. Her sebep , haklı bir sebep olarak da kabul edilemez. Bu şekilde bir sebep ile sözleşmenin feshedilmesi hayatın olağan akışına aykırı olmakla birlikte, dürüstlük kuralı ile de bağdaşmamaktadır. Davalı yanın bu şekilde bir gerekçeyle sözleşmeyi feshetmesi sözleşme kurulurken taraflar arasında sağlanan güven ilişkisini zedeler nitelikte olup salt bu sebebe dayanmak haklı nedenle fesih olarak değerlendirilmeyecektir. Sözleşmenin devamının çekilmez hale getiren olgunun borç ilişkisi üzerine etki yapabilecek bir nitelikte olması aranmalıdır. Zira borç ilişkisinin devamı ya da ortadan kalkması bu olgunun varlığına bağlı olacaktır. Bu olgunun haklı sebep olarak nitelendirilebilmesi ancak fesih beyanı sahibi için sözleşme ilişkisine devamı çekilmez hale getirmesine bağlıdır. Haklı sebebin söz konusu olup olmadığını çekilmezlik açısından ele almak sözleşmeye sadakat kuralı gereğidir. Borçlar Hukukunun temelinde yatan bu kural fedakarlıklar gerektirse bile sözleşme ile bir borç yüklenen kişinin verdiği söze uyması , borcunu yerine getirerek borç ilişkisini sürdürmesini ister. Bu fedakarlıkların sözleşme kurulurken öngörülen sınırı aşması mümkündür. İşlem şu veya bu taraf için daha karlı veya daha zararlı bir gelişme gösterebilir. Ancak ağır hallerde ortaya çıkan durum dolayısıyla sözleşme tarafından ilişkiye devamını istemek ” dürüstlük kuralına ” aykırı düşecekse haklı sebep vardır denebilir. Borç ilişkisinin çekilmez hale geldiği değerlendirilirken somut olayı çevreleyen bütün şartlar nazara alınmalı , taraflar arasındaki menfaat ve değer dengesinin tartılması gereklidir. Tamamen “subjektif bir haklı sebep ” dolayısı ile feshe gidilmemelidir. Bir olgu ancak objektif olarak borç ilişkisine devamı çekilmez hale getiriyorsa haklı sebep olabilir. Aksi halde hukuki ilişkinin ortadan kaldırılması beyan sahibinin keyfiyetine bırakılmış olur. Bir taraftan beyan sahibinin borç ilişkisinden kurtulma menfaati diğer taraftan ise muhatabın borç ilişkisinin devam etmesindeki menfaati karşılamaktadır. Muhatabın “verilen söze bağlılık” kuralına dayanabileceği göz önünde tutulunca sürekli borç ilişkisinin varlığını korumasındaki menfaat kolayca reddedilebilecek bir menfaat değildir. Bu menfaat karşısında , fesih beyanında bulunacak taraftan sözleşme ilişkisine devamını ağır fedakarlıklara rağmen beklemek dürüstlük kuralına uygun görülmelidir. Menfaatlerin tartılmasında sürekli borç ilişkisinin olağan sona ermesi için kalan süre de önem taşıyabilir. Bu süre içinde beyan sahibinden ilişkiye devamı beklenip beklenemeyeceği değerlendirilmelidir. Davalı yanın iddia ettiği gibi kendi çalışanının Güvenlik Hizmeti veren şirketle bağlantısı olmasının tek başına haklı sebep oluşturmayacağı kanaatine varılmakla birlikte ; bu durumun davacı şirket lehine bir menfaat doğurup doğurmadığı ise dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Bu sebeple sadece, davalı şirketin çalışanının davacı şirketle bağlantısı olduğu iddiası sözleşmenin haklı feshine sebebiyet veremeyecektir. Ayrıca sözleşmede kararlaştırılan 3 yıl sürenin dolmasına 7 ay gibi bir süre kalmış olması da göz önüne alınırsa : 23.11.2010 tarihli ihtarname ile 28.02.2011 tarihi itibariyle feshedilmesi ve sözleşmenin sürenin dolması ile kendiliğinden sona ermesine yaklaşık yedi aylık bir sürenin kalmış olması karşısında davacının sürekli borç ilişkisinin varlığını korumasındaki menfaatinin üstün tutulabileceği ; haklı sebep olarak belirtilen sebebin davalı için sözleşmenin devamını çekilemez hale getiren bir sebep olarak kabul edilemeyeceği ; bu sebeple taraflar arasındaki 19.09.2009 t.li sözleşmenin davalı yanca feshedilmesinin haklı sebebe dayanmadığı, davacı yan huzurdaki dava konusu uyuşmazlıkta yapmış olduğu yatırımların bedelini, mahrum kalınan kazanç bedelini ve uğraşmış olduğu manevi zararın bedelini talep etmektedir. Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde kanaatimiz dava konusu sözleşmenin davalı yanca haklı sebep olmaksızın feshedilmiş olması sebebiyle, davacı yan uğraşmış olduğu zararı talep edebilecektir.) Gider kalemlerinin toplamı 8.495,24TL olarak hesaplanmaktadır. Anılan yargı kararları ışığında davacı yanın tazminat talebi değerlendirildiğinde dosyaya sunulmuş olan belgelerden anlaşılan toplam 8.495,24TL tutarındaki masraf davacının mahrum kaldığı karı elde edebilmek için yapılması gerekli olan zorunlu gider olması sebebiyle davalı yandan talep edilemeyecektir. Davacı yanca talep edilebilecek olan zarar , sözleşmenin haksız feshedildiği ( dava konusu sözleşme 23.11.2010 tarihli ihtarname ile 28.02.2011 tarihi itibariyle feshedildiğinden ) 28.02.2011 tarihi ile sözleşmenin normal süresinin bitimi 15.09.2011 tarihi arasındaki davacının kar kaybıdır. Davacının uğramış olduğu kar kaybı belirlenirken maliyet kalemleri ( personelin ücretleri , sigortaları vb. diğer masraflar ) sözleşme bedelinden düşülmeli , ayrıca davacının bu süre içerisinde bir başka yerde güvenlik hizmeti verip vermediğinin belirlenmesi gereklidir. Hizmet bedeli ve eklentileri olarak sözleşmede belirlenmiş net bir miktar bulunmadığından bu konuda bir değerlendirme yapılamamaktadır. Borçlar Kanunu’nun 49. Maddesi uyarınca manevi tazminat talebi için aranan şartlar şu şekilde sıralanabilmektedir;
a- Bir kimsenin şahsiyet ( kişilik ) hakkına hukuka aykırı bir tecavüz bulunmalıdır. Kişinin hayatı , sağlığı ve vücut bütünlüğünün , özgürlüğünün , şeref ve haysiyetinin , resminin , özel hayatının gizliliğinin ,sırlarının vs .tecavüze uğraması şahsiyet hakkını ihlal eder.
b- Bir manevi zarar bulunmalıdır. Manevi zarar deyimi ile , şahsiyet haklarına vaki tecavüzden duyulan acı, elem , ızdırabın kastedilmektedir. Şahsiyet hakkına vaki her tecavüzün mutlaka manevi zarara yol açacağı söylenemez. Mesela , bir şahsın rızası olmadan resminin yayınlanması şahsiyetine hukuka aykırı bir tecavüzdür. Fakat resmin yayınlanması bir küçük düşürme durumu yaramamışsa , manevi zarar yoktur.
c- İlliyet bağı bulunmalıdır. Manevi tazminat talep edilebilmesi için şahsiyet hakkında hukuka aykırı tecavüzle manevi zarar arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır. Bu hususta tecavüz teşkil eden fiilin hayat tecrübelerine göre olayların normal akışında ,ileri sürülen manevi zararı meydana getirmeye elverişli olduğunun kabul edilmesi uygun illiyet bağının bulunduğunun kabul edilmesi demektir.
d- Davalının sorumlu olmasını gerektiren kusuru veya bir kusursuz sorumluluk hali bulunmalıdır. Bir kimsenin şahsiyet hakkına hukukuna aykırı tecavüz sonucu uğranılan manevi zararı tazminle bir şahsın sormulu tutulabilmesi için , ya o şahıs tecevüz fiilini işlemekte kusurlu olmalı veya onun sorumluluğunu gerektiren bir kusursuz sorumluluk hali bulunmalıdır. Bu nedenle davacının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Tüm dosya kapsamında davacının 28.02.2011 ile 15.09.2011 dönemine ait kar kaybının 34.303,73TL kabul edilerek davanın maddi tazminat yönünden kabulüne dair karar verilmiş ve Tarafların temyizi üzerine dosya Yargıtaya’a gönderilmiş ve Yargıtay …Hukuk Dairesinin … esas … karar 24/06/2014 tarihli kararı ile;
Davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz istemi yönünden;
1-Davalı vekilinin temyiz dilekçesi, davacı vekiline 22.11.2013 günü tebliğ edilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından HUMK’nın 433. maddesinde öngörülen 10 günlük yasal temyiz süresi geçirildikten sonra 04.12.2013 günü harcı yatırılıp, temyiz kaydı yapılarak, katılma yolu ile temyiz edilmiştir.
01.06.1990 gün ve 1989/3 esas, 1990/4 karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında, bu gibi hallerde Yargıtay tarafından da bir karar verilebileceği öngörüldüğünden, davacı vekilinin katılma yolu ile temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
2) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
3-Dava, taraflar arasında düzenlenen hizmet sözleşmenin haksız feshi nedeniyle davacının uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin 9/b maddesi “Müşteri, işbu sözleşmede belirtilmeyen bir gerekçeyi ileri sürerek sözleşmeyi sona erdirmek istediği takdirde, asgari 3 ay önceden noter marifetiyle feshi ihbar yapabilir…” hükmünü haizdir.
Sözleşmenin feshe ilişkin diğer hükmüyle birlikte konu ele alındığında, sözleşmede bazı fesih nedenlerinin ayrıca belirtildiği, 9/b maddesinde ise fesih nedenlerinin bunlarla sınırlı olmadığı, başka bir gerekçe ile de fesih yoluna gidebileceğinin kararlaştırıldığı görülmektedir. Bu itibarla anılan hükümde, mahkemenin de kabulünde olduğu gibi ilgili tarafa keyfi fesih hakkının tanındığını kabule imkan bulunmamaktadır.
O halde, davalının fesih için fesih ihbarının yapıldığı tarihte doğmuş olmak kaydıyla bir sebep göstermesi ve tazminatla sorumlu olmaması için de bu sebebin haklı olması gerekmektedir.
Mahkemece, davalı yanın iddia ettiği gibi kendi çalışanının güvenlik hizmeti veren şirketle bağlantısının olmasının tek başına haklı sebep oluşturmayacağı kabul edilerek feshin haksız olduğu ve bu nedenle maddi tazminata ilişkin istem hakkında davacı şirketin kâr kaybı hesap edilerek hüküm altına alınmış ise de, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalı tarafından yargılama aşamasında usulüne uygun olarak ileri sürülen bu fesih nedeniyle ilgili yeterli bir inceleme yapılmadığı gibi davalı vekilinin bu konuda kök ve ek bilirkişi raporuna itirazında belirtilen İstanbul …İş Mahkemesi’nin… esas sayılı dosyada alınan bilirkişi raporu da değerlendirilmeden karar verildiği anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece, yargılama aşamasında davalı tarafından fesih ihtarında belirtilmeyen, ancak yargılama aşamasında usulüne uygun olarak sürülen fesih sebebini açıklatmak, bunu kanıtlayıcı delilleri ibraz ettirerek konusunda uzman bilirkişi kurulu seçilerek davalının fesih ihtarı ve sonradan ileri sürdüğü fesih nedeni ve taraflar arasındaki sözleşme maddeleri kapsamı ve İstanbul .. İş Mahkemesi’nin …esas sayılı dosyadaki kök ve ek bilirkişi raporu ve dayanağı dosya da birlikte değerlendirilerek, öncelikle davalı tarafından sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı, haklı ise tazminat talepleriyle ilgili şartların oluşup oluşmadığı üzerinde durularak açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak oluşacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin katılma yolu ile temyiz isteminin süre yönünden reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA karar verilmiş ve davalının karar düzeltme talebi üzerine dosya tekrar Yargıtay’a gönderilmiş ve Yargıtay …Hukuk Dairesinin … Esas ve … Karar sayılı ilamı ile karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
Dosyanın teknik bilgi ve bilirkişi incelemesi getirmesi nedeniyle, dosya SMMM bilirkişisi… ve Finans uzmanı bilirkişisi Y.Doç. Dr. …’e tevdi edilmiş ve bilirkişiler sunnmuş oldukları raporlarında; Davalı tarafın yapılan fesih bildiriminin haksız olduğu, tazminat talep etme şartlarının gerçekleştiğini, davacının talep edebileceği maddi ve manevi tazminata ilişkin olarak daha önce alınan bilirkişi raporuna ve mahkemece verilen karardaki gerekçelere aynen itibar edilmesi gerektiğine dair rapor sunmuşlardır.
Mahkememizin 15.06.2017 tarihli duruşmasında “Dava dosyasının aynı bilirkişi tevdi ile, Yargıtay bozma ilamında dile getirilen ve uyulmuş olması nedeniyle bağlayıcı olan istanbul … İş Mahkemesinden kök ve ek raporları da dosyası ile birlikte değerlendirilerek, tarafların rapora itirazları ve beyanları karşılayacak şekilde ek rapor aldırılmasına,” şeklinde karar verilmiş olmakla, bilirkişiler sunmuş oldukları ek raporlarında; Kök raporda ifade etmiş olduğumuz üzere Yargıtay’ın bozma ilamında ” …sözleşmede bazı fesih nedenlerinin ayrıca belirtildiği, 9/b maddesinde ise fesih nedenlerinin bunlarla sınırlı olmadığı, başka bir gerekçe ile de fesih yoluna gidebileceğinin kararlaştırıldığı görülmektedir. Bu itibarla anılan hükümde, mahkemenin de kabulünde olduğu gibi ilgili tarafa keyfî fesih hakkının tanındığını kabule imkan bulunmamaktadır.
O halde, davalına) fesih için fesih ihbarının yapıldığı tarihle doğmuş olmak kaydıyla bir sebep göstermesi ve tazminatla sorumlu olmaması için de bu sebebin haklı olması gerekmektedir” denilerek mahkemenin, yapılan fesih bildiriminin haklı bir nedene dayanması gerektiği yönündeki düşüncesi onandığından, bozma İlamında belirtilmiş olduğu gibi “öncelikle davalı tarafından sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı” hususunun açıklığa kavuşturulması gerekir.
İspat kuralına ilişkin MK. m. 6 hükmüne göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraftardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”. HMK. m. 190/1 hükmüne göte: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vahaya bağlanan hukuld sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir”. Bİr vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur. Dolayısıyla anılan hüküm uyarınca, davalı tarafından, fesih bildiriminin haklı bir nedene dayanmış olduğunun geçerli delillerle kanıtlanması gerektiği açıktır.
Davalı tarafından gönderilen fesih bildiriminde “gördüğümüz lüzum üzerine” denilmiş olmasına rağmen daha sonraki dilekçelerinde, feshin gerekçesi olarak, “kendisini temsilen …’m davacıyla sözleşmeleri imzaladığı, bu sözleşmelerin fahiş fiyatlar üzerinden ve kötüniyetle yapıldıkları, davacının … ile işbirliği içerisine girerek haksız menfaat elde ettiği” hususları ileri sürülmüş ve bu konuda ayrıca İstanbul …İş Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyasını deli) olarak gösterilmiştir.
İstanbul … İş Mahkemesinin … esas sayılı dosyası incelendiğinde, … tarafından davalı aleyhine işe iade davası açılmış olduğu ve davanın … lehine sonuçlandığı görülmektedir. Davalı tarafından “kendisini temsilen … ‘m davacıyla sözleşmeleri imzaladığı, bu sözleşmelerin fahiş fiyatlar üzerinden ve kötûniyetle yapıldıktan, davacının … ile işbirliği içerisine girerek haksız menfaat elde ettiği” iddialarını ispatlamaya yönelik olarak herhangi bir somut delil sunulmamıştır. Bu nedenle davalı tarafından yapılan fesih bildiriminin haksız olduğu ve tazminat talep etme şartlarının gerçekleştiğine dair ek rapor sunmuşlardır.
Davacının davası, sözleşmenin haklı olmayan sebeple sonlandırılmış olmasından dolayı, sözleşmenin kurulması nedeniyle yapılan giderleri için 5.000,00 TL, sözleşme devam etseydi elde edeceği kazancından dolayı mahrum kaldığı kar için 5.000,00 TL ve sözleşmenin sonlandırılması nedeniyle uğramış oldukları manevi zarar için de 10.000,00 TL olmak üzere toplam 20.000,00 TL lik alacağın dava tarihinden itibaren ve yasal faiz ile davalıdan tahsili istemine ilişkindir.
Mahkememizce yapılan ilk yargılama üzerine verilen karar Yargıtay …Hukuk Dairesince davalı tarafın temyizi üzerine davalı lehine bozulmuş olup, mahkememizce bozmaya uyulmuş ve uyulan bozma ilamı doğrultusunda davacıya sözleşmeyi sona erdirmesine sebep olan haklı sebep olarak bildirdiği hususu ispatlaması ve daha önce alınan raporlara itirazlarını değerlendirmesi için ek rapor alınması yönündeki bozma ilamındaki işlemler yerine getirilmiş olup, davalı tarafça sözleşmenin 9 b maddesi uyarınca haklı sebeple feshedildiği bildirilmiş olmasına rağmen, haklı sebep olarak gösterdiği hususa ilişkin gösterilmesi gereken belge ve delillere verilen önele rağmen sunamamıştır. Bunun üzerine davalının daha önce bildirdiği, haklı sebep olarak dile getirdiği çalışanı olan … ile davacının işbirliği içinde hareket ederek kendileri ile zararlarına olacak şekilde sözleşme yapıldığı yönündeki beyanına istinaden dayandığı yüksek fiyattan sözleşme yapılmak zorunda kalındığına ilişkin savunmasına rağmen, buna ilişkin bir belge, delil sunamadığı, keza çalışanı ile davacının işbirliği içerisinde girerek sözleşmeyi imzalatıldığına ilişkin de herhangi bir delil sunamadığı, ihaleye diğer teklif sunanların tekliflerinin ne olduğunun dahi açıklanmadığı, herhangi bir delil sunulmadığı, bu yöndeki savunmasının soyut kaldığı ve ispatlanamadığı, bu nedenle de davacının davalının çalışanı … ile işbirliği yaptığına ilişkin davalı savunmasının kanıtlanamadığına ve dava dışı davalı çalışanı …’ın işten atılmış olmasına rağmen açmış olduğu işe iade davasını da kazandığı bu hususun İstanbul … İş Mahkemesinin dosyası ile sabit olduğu ve davalının haklı sebep olarak gösterdiği ve delillendiremedeği savunmaların soyut kaldığı, haklı sebep olarak kabul edilemeyeceği sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak süresinden önce feshedilmiş olduğuna kanaat getirilmiştir.
Dava tarafça, dava açılış sırasında 5.000,00 TL yapılan sözleşmeden kaynaklı zorunlu giderlere ilişkin talepte bulunmuş ise de, bu talebine ilişkin mahkememizce verilen 09/09/2013 tarihli karar ile talebi reddedilmiş ve yine manevi tazminata ilişkin olarak talep ettiği 10.000,00 TL lik davası yönünden de mahkememizce verilen 09/09/2013 tarihli karar ile reddedilmiş, bu red kararlarına karşı davacı tarafça temyiz yoluna başvurulmamış, davalı tarafın kararı temyiz etmesi üzerine katılma yoluyla temyiz dilekçesi sunmuş ise de; sunulan dilekçesinin süresinde olmaması nedeniyle Yargıtay …Hukuk Dairesi tarafından temyiz talebi reddedilmiş, buna göre de davacı tarafın sözleşme nedeniyle yapılan masraflara ilişkin 5.000,00 TL lik talebi ile 10.000,00 TL lik manevi tazminat talebine ilişkin davasının daha önce verilen karar ile kesinleşmiş olduğu, bu nedenle de bu talepleri yönünden yeniden herhangi bir değerlendirme yapılmasına ve kararda yer verilmesine gerek görülmemiştir.
Dava tarafın diğer mahrum kalınan kara ilişkin davası yönünden ise, davalı tarafın sözleşmeyi haklı olmayan sebeple feshettiği, bu haliyle de haksız fesihten dolayı davacının eğer ki sözleşme süresinden önce feshedilmeseydi bir kazanç elde edeceği sabit olduğundan ve bu hususta alınan bilirkişi raporu ile bellirlendiğinden, davalının süresinden önce sözleşmeyi haksız olarak feshetmiş olması nedeniyle, davacının mahrum kaldığı kazanç kaybını karşılanması gerektiği, buna göre de her ne kadar davacı tarafça sunduğu ıslah dilekçesi ile başta 5.000,00 TL olarak açtığı, bu kısma ilişkin talebi yönünden ıslah ile artırdığı 29.303,,73 TL ki toplam 34.303,73 TL ye dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi talebi yerinde görülmemiş, 5.000,00 TL için dava tarihi, bakiye ıslah ile artırılan kısım için ise ıslah tarihi olan 28/05/2013 tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine şeklinde ıslah ile artırılan kısma ilişkin faiz talep tarihi yönünden davacının talebi kısmen reddolunmuş, diğer kısımlar yönünden ise, alınan bilirkişi raporu, detaylı, gerekçeli ve denetime elverişli olması nedeniyle toplam 34.303,73 TL lik davacı talebinin 5.000,00 TL lik kısmı için dava tarihinden bakiye 29.303,73 TL lik kısmın ise ıslah tarihi olan 28/05/2013 tarihinden itibaren avans faizi yürütülmek suretiyle kabulüne karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının davasının kısmen kabulü ile davacının kazanç kaybından kaynaklanan 5.000,00 TL lik alacağı yönünden dava tarihi olan 17/12/2010 tarihinden, ıslahla artırılan 29.303,74 TL yönünden 28/05/2013 tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Fazlaya ilişkin istemin reddine,
3-Kabul edilen 29.303,74 TL üzerinden alınması gerekli 2.001,74 TL harçtan davacı tarafça peşin yatırılan 297,00 TL nin ve bilahare ikmal edilen 500,45 TL ıslah harcının mahsubu ile 1.204,29 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye irat kaydedilmesine,
4-Davacı tarafça yapılan 17,15 TL başvuru harcı, 297,00 TL peşin harç, bilahare ikmal edilen 500,45 TL ıslah harcı, 4,13 TL vekalet pulu, 2,75 TL vekalet harcı ve 1.985,00 TL tebligat/posta/bilirkişi gideri olmak üzere 2.806,48 TL giderden davanın kabul ve red oranı dikkate alınarak hesap olunan 2.397,41 TL giderin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesap olunan 3.516,45 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafça yapılan 2,90 TL vekalet harcı ve 94,00 TL masraf olmak üzere toplam 96,90 TL giderden davanın kabul ve red oranı dikkate alınarak hesap olunan 12,98 TL giderin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
7-Taraflarca yatırılan ve harcanmayan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
Dair, dava dosyasının daha önce Yargıtay denetiminden geçmiş olmasından dolayı Yargıtay Temyiz yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup anlatıldı.
Katip …
¸e-imzalı
Hakim …
¸e-imzalı
Bu belge 5070 sayılı Yasa uyarınca güvenli E-İMZA ile imzalanmıştır.