Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2011/440 E. 2018/792 K. 12.07.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2011/440 Esas
KARAR NO : 2018/792
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 02/08/2011
KARAR TARİHİ : 12/07/2018
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı davanın mahkememizce yapılan açık yargılaması sonrasında;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacıların miras bırakanı…’un, diğer ortaklarla birlikte… Şirketinin kurucu ortağı olduğunu, adı geçenin yakalandığı hastalık nedeniyle 2009 yılında öldüğünü, ölüm nedeniyle davacı mirasçıların etkilendiklerini ve mali açıdan sıkıntı içine düştüklerini, murisin kurucusu olduğu şirketin mali yükümlülüklerinin ifası bakımından da zorlanmaya başladıklarını, bu durumu bilen davalı gerçek kişilerin şirketteki hisseleri satın almak istemeleri üzerine (şirkete ait Bodrum’daki taşınmazın gerçek değerini şirket hisselerine olan etkisini bilmediklerinden) davacıların kendilerine ölen …’dan miras yoluyla intikal eden dava konusu şirket hisselerini davalı şirkete 05/08/2010 tarihinde satıp, bedeli olan 1.200.000 USD’yi aldıklarını, hisseleri satın alan davalı şirketin aslında, hisse devrine aracılık eden şirket ortağı dava dışı …’ın akrabaları olan diğer davalı gerçek kişiler lehine hareket ederek hisseleri aldığını, nitekim 28/10/2010 tarihinde yapılan genel kurulda bu hisselerin davalı gerçek kişilere devredildiğini, davacıların hisse devir sözleşmesinin hile ve gabine dayandığını ileri sürerek; dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle hisse devir sözleşmesinin iptali ile hisselerin davacılara iadesine, olmadığı taktirde gerçek değeri ile satış bedeli arasındaki farkın davalılardan faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş; bu konudaki istemini 30/01/2018 tarihli dilekçesi ile 2.125.184 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu şirket hisselerinin yasaya uygun olarak devralındığını, ileri sürülen hile ve gabin hukuksal nedeninin bulunmadığını, sözleşmenin iki tarafın özgür iradesi ile imzalandığını, ölüm olayı ile sözleşme arasında geçen 14 aylık süre ile davacıların sosyal ve ekonomik durumlarına göre davacıların ileri sürdüğü nedenlerin yerinde olmadığını belirterek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle davanın reddini savunmuştur.
Davalı gerçek kişiler vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların dava konusu yaptığı şirket hisselerini, davalı şirkete satıp devrettiklerini, davalı şirketin de daha sonra bu hisseleri yasaya uygun biçimde müvekkillerine satıp devrettiğini, kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, hisse devirlerinin davacılar tarafından tamamen sözleşme serbestiği ilkesine dayanılarak yapıldığını, davacıların sosyal ve ekonomik durumlarına göre olayda gabin ve hile hukuksal neden unsurlarının bulunmadığını, kaldı ki hisselerin değeri üzerinden satıldığını ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle davanın reddini savunmuştur.
Dava; mirasbırakan…’dan davacılara miras yoluyla intikal eden dava dışı şirketteki hisselerin önce davalı şirkete daha sonra diğer davalı gerçek kişilere devrine ilişkin sözleşmenin, ileri sürülen gabin (aşırı yararlanma) ve hile (aldatma) hukuksal nedenine dayalı olarak iptali, olmadığı takdirde hisselerin gerçek değeri ile satış değeri arasında farkın tahsili istemine ilişkindir.
Davacılar; dava dışı …’ın aracılığı ile, zor durumda olmalarından yararlanılarak şirketteki hisselerinin davalı şirkete gerçek değerinin altında devirlerinin sağlandığını, daha sonra aynı hisselerin devralan davalı şirket tarafından diğer davalılara devredildiğini, kendilerince yapılan hisse devrinin gabin ve hileye dayanması nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürmüş; davalılar ise ileri sürülen gabin ve hilenin unsurlarının bulunmadığını, hisse devrinin sözleşme serbestisi çerçevesinde ve gerçek değeri üzerinde gerçekleştiğini savunmuşlardır.
Gerek yürürlükten kalkan 818 sayılı Borçlar Yasası, gerekse yürürlükte olan 6098 sayılı Türk Borçlar Yasası hükümleri gereği Hile ve Gabin hukuksal nedenleri kısaca irdelenecek olunursa;
Şirket hisse devrinin gerçekleştirildiği 2010 yılı ve davanın açıldığı 2011 yılı itibariyle yürürlükte olan ve olaya uygulanması gereken 818 sayılı TBK’nın 28.maddesi gereğince irade bozukluğu hallerinden sayılan hile (aldatma) hukuksal nedenleriyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için; diğer tarafta sözleşme yapma düşüncesini uyandıran, bu düşünceyi güçlendiren gerçeğe aykırı kasıtlı bir eylemin bulunması ve sözleşmenin bu gerçeğe aykırı kasıtlı eylemin sonucu olarak kurulması gerekir. Bu şekilde kurulan sözleşmede irade fesada uğratılmış olmakla sözleşmenin hükümsüzlüğü ileri sürülebilir. Hilede öncelikle gerçeğe aykırı kasıtlı bir eylemin bulunması zorunlu olup, sözleşme başka etkenler sonucu kurulmuşsa hileden (aldatmadan) söz edilemez.
Gabin (aşırı yararlanma) hukuksal nedeni ise bir irade bozukluğu hali olmayıp, Türk Borçlar Hukukunun sözleşmenin serbestisi ilkesine getirilmiş bir sınırlamadır. Yine sözleşmenin kurulduğu 2010 yılı itibariyle olaya uygulanması gereken 818 sayılı TBK’nın 21.maddesi gereğince gabin (aşırı yararlanma) hukuksal nedeniyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için, objektif ve sübjektif koşulların bir arada bulunması ve bunun yanında sübjektif koşullardan yararlanılarak sözleşmenin kurulmasının sağlanması gerekir. Buradaki objektif koşul, edimler arasındaki oransızlık (dengesizlik) olup; sübjektif koşul ise, zor durumda kalınması (müzayaka), düşüncesizlik hali (hafiflik) ve deneyimsizlik (tecrübesizlik) halleridir. Kişideki bu sübjektif hallerin bulunmasından yararlanılarak bir sözleşme kurulmuş ise ve edimler arasında da oransızlık varsa yukarıda değinildiği gibi ortada bir gabin (aşırı yararlanma) söz konusu olup, bu koşullarda sözleşme kurulduğunu ileri süren ve kanıtlayan taraf sözleşmeyle bağlı olmaz.
Eldeki dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 36.maddesinde Aldatma, 28.maddesinde Aşırı Yararlanma halleri yine 818 sayılı TBK’daki hükümlere benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki halin varlığı halinde de kurulan sözleşmenin hükümsüzlüğü sonucu ön görülmüştür.
Bu genel bilgiler ışığında taraflar arasında yukarıda özetlenen somut uyuşmazlığa bakıldığında; gerek tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarından, gerekse dosya içerisine getirtilen belgelerden; dava konusu yapılan şirketteki hisselerini devreden davacılardan …’nun dava dışı başka bir şirketin ortağı olduğu, zaman zaman hisse devri yaptığı; diğer davacıların İngiltere’de yüksek öğrenim gördükleri, her 3 davacının da çeşitli taşınmazların maliki oldukları ve Bodrum’la bağlarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu haliyle davacılar gerek eğitim, gerekse sosyal ve ekonomik yönden ortalamaların üzerinde bir yaşam standardına sahiptirler.
Yine alınan bilirkişi raporlarına göre hisse devrine ilişkin edimler arasında bir oransızlığın varlığı da anlaşılmaktadır.
Türk Borçlar Hukukunda, sözleşme serbestisi ilkesi benimsenmiş olup; edimler arasındaki oransızlık yukarıda değinildiği gibi tek başına sözleşmeyi hükümsüz kılmaz. Bunun için ayrıca sözleşmenin bir tarafının deneyimsizliğinden, zor durumundan veya düşüncesizliğinden yararlanılarak sözleşmenin kurulmasının sağlanması da gerekli ve zorunludur. Somut olayda davacıların ileri sürdükleri miras bırakanın ölümü, şirketlerin mali yükümlülükleri veya karşılığı bulunan diğer borçların bulunması, gabindeki (aşırı yararlanmadaki) sübjektif unsur olan zor durum sayılmaz. Yine davacıların eğitim düzeyleri ve sosyal çevreleri itibari ile şirket hisselerinin ve sahip olduğu mal varlığının değerlerini araştırıp bilebilecek durumda olmaları nedeniyle düşüncesizliklerinden veya deneyimsizliklerinden de bahsedilemez. Dolayısıyla ileri sürülen aşırı yararlanma (gabin) hukuksal nedeninin yasal unsurları bir arada bulunmadığından, bu yöndeki iddialar yerinde görülmemiştir.
Aldatma (hile) nedeniyle şirket hisselerinin devredildiği iddiası yönünden ise;
Yukarıda değinildiği gibi, iradenin aldatma nedeniyle bozukluğa uğratılabilmesi için; bir tarafın, diğer tarafın veya 3.bir kişinin gerçeğe aykırı ve kasıtlı bir eylemiyle sözleşme yapmaya ikna edilmesi gerekir. Bu konuda davacılar dava dışı 3. kişi …’ın sözleşmenin kurulmasını sağladığını, daha sonra da hisselerin akrabaları olan davalı gerçek kişilere devrinin gerçekleştirildiğini, bu işlemlerin hile yoluyla yapıldığını ileri sürmüşlerse de; adı geçenin hangi kasıtlı söz ve davranışıyla sözleşme yapmaya ikna edildikleri konusunda somut bir iddia ve kanıt sunmamışlardır. Kaldı ki gerçek değerinden daha düşük bir bedelle satıldığı iddia edilen hisselerin ve şirkete ait Bodrum’daki taşınmazın gerçek değerlerinin davacılar tarafından her zaman araştırılması olanaklıdır. Davacıların sosyal ve ekonomik durumları ile eğitim düzeyleri de zaten bu konuda yanılgıya düşürülmelerini engelleyecek yeterliliktedir. İddia ettikleri ölüm olayından yaklaşık bir yıl sonra gerçekleştirdikleri hisse devrinde, ölüm olayından duyulan üzüntü ve düşülen zor durumdan yararlanıldığı iddiası da bu nedenle yerinde değildir.
Açıklanan nedenlerle; dava konusu yapılan şirket hisse devirlerinin davacıların sosyal ve ekonomik durumları ile eğitim düzeyleri dikkate alındığında tamamen sözleşme serbestisi ilkesi çerçevesinde gerçekleştirildiği, davacıların ileri sürdüğü gabin veya hile hukuksal nedenlerinin yasal unsurlarının gerçekleşmediği, edimler arasındaki oransızlığın tek başına sözleşmenin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmayacağı iddia, savunma ve dosya içeriğinden anlaşılmış olup davanın reddine ilişkin aşağıdaki kararı vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gerekli olan 35,90 TL maktu karar ve ilam harcının, başlangıçta yatırılan 31.815,85 TL peşin harçdan mahsubu ile bakiye 31.779,95 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap ve takdir olunan 82.077,76 TL vekalet ücretinin davacılardan alınıp davalılara verilmesine,
4-Davacılarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
Dair, huzurdaki tarafların ve vekilerin yüzünde, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı.
Başkan …
¸e-imzalı
Üye …
¸e-imzalı
Üye …
¸e-imzalı
Katip …
¸e-imzalı
Bu belge 5070 sayılı Yasa uyarınca güvenli E-İMZA ile imzalanmıştır.