Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/689 E. 2023/5 K. 09.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2022/689
KARAR NO :2023/5

DAVA:Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:13/10/2022
KARAR TARİHİ:09/01/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 12/01/2021 tarihinde davacıya ait … plaka sayılı araç ile … plaka sayılı davalı sigorta şirketinin sigortalısı arasında maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kaza çift taraflı olduğundan … plaka sayılı aracın kusurlu olduğunu, davacının ise kusurunun bulunmadığını, davacı, davalı sigorta şirketine başvuru yapmasına rağmen sigorta şirketinin kanunun emrettiği 8 işgünü içinde ödemekle zorunlu olduğu tazminatı ödemediğini, bunun üzerine 21/05/2021 tarihinde … saylı dosyası ile hasarın talep edildiğini K-2021/… numarası ile 10/07/2021 tarihinde karar verildiğini, sigorta tahkim komisyonu kararı ile davalı sigortacı tarafından başvuru sonrasında yapılan ödeme akabinde ödenmesi gereken herhangi bir bakiye değer kaybı tazminatı bulunmadığından konusuz kalan talebin esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğini, davacının borcu tahsil etmek amacıyla 12/01/2021 tarihinde başvuruyu yapmış olup borçluyu 21/01/2021 tarihinde temerrüde düşürdüğünü ancak borcunu 01/06/2021 tarihinde harici ödeme yoluyla tahsil edebildiğini, sigorta şirketinin bu ödemeyi sigorta tahkim komisyonu kararını ve bilirkişi raporunu beklemeden yaptığı ortada olup sigorta şirketinin bu ödemeyi daha önce başvuru tarihinde kendisine tanınan yasal sürede yapabileceği ortadayken süreyi gereksiz ve haksız yere uzatmış olup davacıya mağduriyet yaşattığını, davacının talep ettiği tazminatının temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücünün de aynı olmayacağını ve davacının zarara uğrayacağını, dosyada tahsil edilen yasal faizi ile alacaklı davacının zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile davacının alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 100 TL’sinin davalıdan avans faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının aynı kazaya ilişkin aracında meydana gelen değer kaybı için sigorta tahkim komisyonuna başvuruda bulunduğunu ve verilen kararda belirtildiği üzere hesaplanan tutarda tazminat bedelinin davacıya ödendiğini, huzurdaki davanın kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiğini, davaya konu taleplerin belirsiz alacak olarak ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, KTK 97 uyarınca sigorta şirketine kanunda belirtilen evraklar ile müracaat edilmediğini, bu nedenle dava şartı noksanlığından davanın usulden reddi gerektiğini, davaya konu kazaya ilişkin 01/06/2021 tarihinde davacı vekiline 12.000 TL değer kaybı tazminatı ödemesi ile 16/07/2021 tarihinde İstanbul Anadolu 1.İcra Müdürlüğüne değer kaybı tazminatının ferilerine ilişkin 2.860,60 TL maddi hasar ödemesi, 28/02/2021 tarihinde davacıya ait aracın Kasko Sigortası ile sigortalı olduğu … Sigorta A.Ş.’ye 5.507,92 TL tazminat ödemesi yapıldığını, yapılan ödemeler ile davacının zararı giderilmiş olup davalı şirketin ödemekle yükümlü olduğu tazminat ödemesi olmadığını, munzam zarara hükmedilebilmesi için davacının zararını somut olarak kanıtlaması gerektiğini, kusur durumunun tespitini talep ettiklerini, şayet bir hesaplama yapılacak ise yürürlükte bulunan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlar ekine göre yapılması, gerçek değer kaybının belirlenebilmesi için gerekli kriterlerin incelenmesi ve bu incelemenin de alanında uzman bilirkişi kanalı ile yapılması, aracın ağır hasar halinin olup olmadığının tespit edilmesi, aracın daha önce hasara uğrayıp uğramadığının tespit edilmesi, değer kaybı talebinin teminat dışı kaldığı hallerin mevcut olup olmadığının araştırılması gerektiğini, ağır hasar kaybı bulunmaması, daha önce hasara uğramış olması ve teminat dışı kalan hallerin mevcut olması halinde değer kaybı talebinin reddedilmesi gerektiğini, tazminat hesaplamalarındaki belirsizlikleri ortadan kaldıran 7327 sayılı kanun yürürlüğe girmiş olup huzurdaki davada uygulanması gerektiğini, faiz talebi hatalı olup davalı şirketin temerrüde düşmediğini, mahkeme aksi kanaatte ise faizin dava tarihiden itibaren yasal faiz olarak işletilmesi gerektiğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Taraflara usulune uygun davetiye tebliğ edilmiş olup, Sigorta Tahkim Komisyonunun … sayılı dosyası, poliçe ve hasar dosyası, araç trafik tescil kayıtları celp olunmuştur.
Mahkememizce davacı vekiline 12/12/2022 tarihli celsedeki beyanı doğrultusunda ıslah dilekçesi sunması için bir haftalık kesin süre verilmiş, davacı tarafça verilen kesin süre içinde ıslah dilekçesi sunulmamıştır.
Dava; Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükmüne dayanılarak açılan alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle geçmiş günler faizi ile karşılanmadığı iddia edilen Aşkın (munzam) zararın tahsili istemine ilişkindir.
Tarafların iddia ve savunmaları, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
Uyuşmazlık, davacının temerrüt faizi ile karşılanamayan zararının bulunup bulunmadığı ve munzam zararın koşullarının oluşup oluşmadığı, davalı sigortanın varsa zarardan sorumlu olup olmadığı noktasındadır.
Somut olayda, davalı şirket sigortalısı … plakalı araç ile davacıya ait … plakalı araç arasında 12/01/2021 tarihinde vuku bulan kaza olayı ile ilgili olarak davacı tarafça yapılan başvuru sonucunda Sigorta Tahkim Komisyonu’nun 10/07/2021 tarihli 2021/… K sayılı “davalı sigortacı tarafından başvuru sonrasında(01/06/2021 tarihinde sigorta tarafından 12.000,00-TL değer kaybı ödemesi yapılmıştır) yapılan ödeme akabinde ödenmesi gereken herhangi bir bakiye değer kaybı bulunmadığından konusuz kalan talebin esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına” şeklindeki kesin olarak karar verildiği anlaşılmış olup, davalı tarafın hukuki yarar yönünden ve işbu uyuşmazlığın konusunun munzam zararın tahsili olduğu anlaşılmakla kesin hüküm itirazlarının yerinde olmadığı değerlendirilmekle reddine karar verilmiştir.
Munzam (aşkın) zarar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.
Dava konusu edilen zararın yasal dayanağını oluşturan Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükmüne göre, borcun ödenmemesi veya geç ödenmesi nedeniyle alacaklı geçmiş günler için öngörülen faizle karşılanamayacak bir zarara uğramış ise, borçlu, geç ödemeden dolayı kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlamadıkça bu zararı da karşılamak zorundadır. Yasa bu hüküm ile alacaklıya temerrüt faizini aşan zararını borçludan isteme olanağı tanımıştır. Ancak bunun için uğranılan zararın varlığı ve miktarının alacaklı tarafından kanıtlanması gerekir. Zarar kanıtlandığı takdirde borçlu, ödemenin geç yapılmasında kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlaması halinde bu zararı ödeme yükümlülüğünden kurtulabilir. O halde, munzam zararın ödenmesi söz konusu olduğunda kusur, bir unsur olarak yer almaktadır. Kısacası, munzam zarar davasında davacı, zararın varlığını ve miktarını; davalı ise, borcun geç ödenmesinde kusurunun olmadığını kanıtlayacaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.1996 gün ve 1996/5-144 esas 1996/503 karar sayılı kararında da değinildiği üzere; bu konuda kanıtlanması gereken, belli paranın gününde ödenmemesinden doğan zarardır. Alacaklı, borcun kendisine geç ödenmesi yüzünden uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumundadır. Doğaldır ki bu zarar paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan olası (muhtemel) kar ya da varsayılan (farzedilen) gelir değildir. Bu zarar davacının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan somut olgular nedeniyle uğramış olduğu zarardır. Hal böyle olunca davada istenen zararı doğuran somut olayın ve bu nedenle uğranılan zararın kanıtlanması gerektiği açıktır.
Munzam zararın tazmini için alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu somut olgulara dayanarak inanılır, kesin ve net bir biçimde kanıtlamak zorundadır. Genel ve soyut nitelikteki enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması, munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. davacının enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olguları değil, şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğünü kanıtlaması gerekir. Aksi halde soyut ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen, genel ekonomik gelişmeler TBK’nın 122. maddesinde sözü edilen munzam zararın tazminini gerektirmez(Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 14.12.2015 Tarih, 2015/5164 E.-18416 K. Sayılı kararı).
Bunun gibi, borçlunun borcunu ödemede temerrüde düşmesi durumunda, alacaklının başkaca bir hususu kanıtlamadan sadece ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu TBK’ nin 122. maddesindeki munzam zararın kanıtı olarak göstermesi ve ekonomik gelişmelerin getirdiği olumsuzluğun gerçek zarar olarak kabulü mümkün değildir. Zira, alacaklının somut olarak herhangi bir zarara uğradığını kanıtlamaksızın salt enflasyon (ya da onun yarattığı diğer olumsuzluklar) oranında bir zarara uğradığının varsayılması, 3095 sayılı Kanunla belirlenen faiz oranlarını mahkeme kararıyla enflasyon oranına çıkaracak niteliktedir. Bu ise mümkün değildir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/11-418 Esas 2012/9874 Karar sayılı ilamı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2007/11-668 Esas 2007/798 Karar sayılı ilamı).
Bu halde TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan-munzam zararın, ülkede varlığı kabul edilen genel ekonomik olumsuzlukların (enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri vb. gibi) “malum ve meşhur” olgular olarak kabulü ile değil, bunlar dışında davacının durumuna özgü somut olaylarla kanıtlanması gerekir. Davacı ileri sürdüğü munzam zararını somut olgularla kanıtlamadıkça zarar miktarının saptanması gerçekçi olmayıp varsayımsal kalacaktır.
Somut olayda davacı taraf, enflasyonun olumsuz etkisi sonucu paranın satın alma gücündeki düşüş nedeniyle munzam zararı oluştuğunu, tahsil edilen yasal faizin alacaklının zararını karşılar nitelikte olmadığını belirterek zararın hesaplanmasını ileri sürmüş ise de, davacı tarafın iddiası bu haliyle, muhtemel kâr kaybına ve farz edilen gelire ilişkin olup, munzam zarar niteliğinde olmadığı gibi ,soyut iddia olarak ileri sürülen bu hususlar somut ispat vasıtası olarak dikkate alınması da mümkün değildir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04/03/2020 tarih, 2019/1237 Esas, 2020/2367 Karar sayılı; 23/01/2018 tarih, 2016/6577 Esas, 2018/556 Karar sayılı; 16/12/2014 tarih, 2014/13210 Esas, 2014/19839 Karar sayılı ilamları). Buna göre zararın ne şekilde oluştuğunu konusunda ispat külfeti üzerinde olan davacının munzam zararın varlığını somut deliler ile ispatlayamadığının kabul gerekmiş ve davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçeleri yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 80,70-TL’nin mahsubu ile 99,20 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından belgelendirilen bir yargılama masrafı olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı taraf duruşmalarda vekil ile temsil edildiğinden, reddedilen dava değeri itibariyle AAÜT uyarınca 100,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(11)-(13) maddesi ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği tarife hükümleri uyarınca Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.560,00-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazine adına gelir kaydına,
7-Dosyada kullanılmayan bakiye gider avansının HMK.’nın 333. ve HMK. yönetmeliğinin 47/1. maddeleri uyarınca karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa ödenmesine,
Dair, davacı vekili yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, HMK 342.maddesine uygun olarak düzenlenmiş dilekçenin, HMK 343.maddesi gereğince Mahkememize ve Mahkememize gönderilmek üzere başka yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilmesi ve HMK 344.maddesinde belirtilen harç ve giderlerin yatırılması sureti ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar tefhim edildi, usulen anlatıldı. 09/01/2023

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza