Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/210 E. 2022/483 K. 15.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO:2022/210 Esas
KARAR NO :2022/483

DAVA:Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:04/02/2015
BİRLEŞEN DAVA TARİHİ: 10/02/2017
KARAR TARİHİ:15/06/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
ASIL DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı … ile … Enerji San ve Tic.AŞ’nin hissedarı olduğu, “… … ve Tic.Ltd.Şti”nin hisselerinin davalılara 10/06/2009 tarihinde satıldığını, ilgili sözleşme uyarınca bedellerinin davalılardan tahsil edildiğini, tarafların 10/06/2009 tarihinde yeni bir anlaşma daha yaparak ” Alıcılar, şirketinin 23/05/2008 tarih ve … numara ile … lisansına sahip olduğu …’in tamamlanıp üretime geçmesinden itibaren başlay arak ve lisans müddetince devam etmek üzere her yıl tesiste üretilen elektirik kwh başına 0.003 USD tutarında bir bedeli, satıcıların her yılın başında şirket ile şirket danışmanlık yapmak üzere satıcıların belirleyeceği ana sözleşmesi uygun bir firmaları arasında imzalanacak danışmanlık sözleşmesine istinaden, satıcıların “Danışmanlık Şirketi”tarafından şirkete kesecekleri fatura karşılığında yıllık olarak her yıl cari üretim yılının son gününde lisans sahibi şirket adına düzenlenecek fatura karşılığı takip eden yılın Ocak ayı sonuna kadar satıcılara şirket tarafından ödettirilmesini taahhüt etmektedir. Satıcılar bu hakkını alıcılara haber vermekle başkaca tüzel ve gerçek kişilere de devredebilir.” hükmünün kararlaştırıldığını, bu ek sözleşmeye paralel olarak davalıların toplanarak … … AŞ’ne ortakları sıfatı ile … numaralı ve 05/08/2009 tarihli ortaklar kurulu kararını aldıklarını, ilgili karar da “şirketin sahibi bulunduğu …’in tamamlanıp üretime geçmesinden itibaren başlayarak ve lisans müddetince (Lisans Süresi Uzarsa, uzayan sürede herhangi bir ödeme yapılmamak kaydı ile) devam etmek üzere her yıl tesiste (Hidro Elektrik Santralinde) üretilecek elektriğin kwh başına 0,003 USD tutarında bedeli … ve/veya kendisinin belirleyeceği bir şirketinin şirketimize keseceği fatura karşılığında cari üretim yılını takip eden ocak ayı sonuna kadar ödemesine”şeklinde karar alındığını, bu sözleşmeler ve ortaklar kurulu kararı uyarınca davacılara ödeme yapılması gerektiğini davacı şirketin danışman şirket olarak atandığını, davalılardan …’in ne zaman üretime geçtiği, üretime geçmiş olduğu tarihten itibaren kaç kwh elektrik üretmiş olduğu, yapılmış olan ek sözleşme ve ortaklar kurulu kararında davacı şirkete ilgili bedelin ödenmesi hususunda ihtarnameler gönderildiğini, ancak davalılar tarafından geri dönüş olmadığı, ödemelerin yapılmadığını, anılan nedenlerle davacı şirketin ilgili sözleşmeler uyarınca “Danışman Şirket” olarak tespitine, davalı … AŞ’nin …’i ne zaman üretime geçirdiği ve üretime geçmiş olduğu tarihten itibaren kaç kwh elektrik üretmiş olduğunu gösterir tüm bilgi ve belgelerin istenmesi için Devlet Su İşleri ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına, ilgili kurumlardan gelecek olan bilgi ve belgeler ve ticari defter ve kayıtlar üzerinde yapılacak olan bilirkişi incelemesi doğrultusunda davalı … AŞ’nin üretmiş olduğu kwh elektrik üzerinden ek sözleşme ve ortaklar kurulu kararı doğrultusunda hesaplanacak olan alacağından şimdilik 1.000,00 TL’sinin ilgili sözleşmede belirtilen vadesinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH: Davacılar vekili sunmuş olduğu 10/02/2017 tarihli dilekçesi ile; dava dilekçesinde talep ettikleri 1.000,00 TL’yi ıslah ederek dava değerlerini 1.000,00 TL’den 305.000,00 TL arttırarak 306.000,00 TL olarak ıslah ettiklerini, yine fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydı ile davacıların … … AŞ’nin 2013 yılı Enerji Üretimi karşılığı “… … ve Tic.Ltd.Şti’ne ilişkin hisse devir ve temlik (alım-satım) sözleşmesine ek sözleşmesi” gereği hesaplanacak olan alacaklarının şimdilik 306.000,00 TL miktarındaki kısmının vade tarihinden itibaren işleyecek olan ticari avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların “danışman şirket” olarak tespitine dair talepleri yönünden … … ve Tic.AŞ’nin aktif husumet ehliyetinin olmadığı, yine müvekkillerinden … … AŞ’nin dava konusu edilen belgelerde taraf olmadığını, bu nedenle pasif husumet ehliyeti bulunmadığını, davaya dayanak yapılan 10/06/2009 tarihli belgenin karşılıklı taahhütleri içeren borç doğurucu bir belge olmadığını, iyi ilişkilere dayanılarak yapılan bir tercih beyanı olduğunu, bir danışmana ihtiyaç duyulduğunda kendilerinin önereceği bir danışman firma ile çalışılacağının beyan edildiğini, ancak bu beyanın çelişkili olup hiçbir bağlayıcılığı olmadığını, paylarını satan satıcıların önereceği danışman ile sözleşme yapılmış olsaydı danışmanın keseceği faturaların bedellerinin satıcılara ödeneceğinin öngörüldüğünü, bu nedenle bir bağlayıcılığı olmadığını, davalı … AŞ’nin bir danışmana ihtiyacı olmadığını, hiçbir firmadan danışmanlık hizmeti almadığını, 05/08/2009 tarih ve 2009/3 sayılı ortaklar kurulu kararının uygulanmadan iptal edildiğini, yine davalı … AŞ’nin sahip olduğu lisans sözleşmesinin 49 yıllık olduğunu, tarafları lisans sözleşmesi süresince bağlı saymanın davalıların ekonomik özgürlüklerini engelleyeceğini, anılan nedenlerle davanın öncelikle husumet yönünden, her şekilde davanın esas yönünden de reddine karar verilmesi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
BİRLEŞEN ….ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN … ESAS-2017/147 KARAR SAYILI DOSYASINDA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 10/06/2009 tarihli … … Ltd. Şti’ne ilişkin hisse devir ve temlik (alım-satım) sözleşmesi ile aynı tarihli “… … Ltd. Şti’ne ilişkin hisse devir ve temlik (alım ve satım) sözleşmesine ek sözleşmesi” gereği yine bu kapsamda taraflar arasında gerçekleştirilmiş olan ikrarlar içeren e-mailler ve davalıların oy birliği ile almış oldukları … numaralı 05/08/2009 tarihli Ortaklar Kurulu kararları da göz önüne alınarak davalıların …’de 2013 yılında üretmiş oldukları enerji karşılığı doğmuş davacı alacaklarının tespiti ile şimdilik fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 71.346,52 USD’nin tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ayrıca açmış oldukları bu davanın ek dava olduğunu ileri sürerek işbu davanın mahkememizin … Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesini talep etmiştir.
….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas 2017/147 Karar ve 23/02/2017 tarihli karar ile; davanın, taraflarının ve dava konusunun mahkemelerine yöneltilen davanın tarafları ve konusu ile aynı olduğu, mahkememizdeki davadan önce açıldığı anlaşılmış, HMK 166. Maddesi gereğince aralarında bağlantı bulunan mahkemelerinin dosyası ile mahkememizin … E sayılı dosyasının birleştirilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizin … Esas sayılı dosyası üzerinden hem Asıl davanın hemde birleşen davanın reddine karar verilmiş davacı tarafından kararın istinafı üzerine BAM 45 .Hukuk dairesi tarafından kaldırma kararı verilmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Mahkamemizin … esas 2018/1044 karar sayılı 26/09/2018 tarihli kararı ile, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş, mahkememiz kararının istinafı nedeniyle İstanbul BAM 45.Hukuk Dairesinin 2020/686 esas 2022/286 karar sayılı 09/03/2022 tarihli ilamı ile;
“. . . Ek sözleşme içeriği incelendiğinde taraflar arasında imzalanan ek sözleşmede “…şirket ile Şirket’e danışmanlık yapmak üzere Satıcıların belirleyeceği ana sözleşmesi uygun bir firmaları arasında imzalanacak danışmanlık sözleşmesine istinaden, Satıcıların “Danışman Şirketi” tarafından Şirket’e kesecekleri fatura karşılığında” ödeme yapılacağına ilişkin düzenlemede “danışmanlı sözleşmesi, danışman” ibareleri yer almakta ise de, hangi hususlarda danışmanlık hizmeti verileceğine dair bir düzenleme bulunmadığı, ek sözleşmenin tamamı değerlendirildiğinde aslında lisans süresi boyunca devam edecek, lisans süresine bağlanan bir ödemeye dönük olarak düzenlenmiş olduğu açıktır. Bu sözleşmeye paralel olarak asıl sözleşme olan Hisse Devir ve Temlik (alım ve satım) Sözleşmesi gereğince noterden hisse devir işlemlerinin yapıldığı tarihte aynı noterlikte sonraki yevmiye numarası ile alınan ortaklar kurulu kararında da, danışmanlık hizmeti alınmasına ilişkin bir ibareye yer verilmeden lisans müddeti boyunca ödeme yapılacağı karara bağlanmıştır. Yine taraflar arasında -davalı tarafça yetkisiz temsil hususu ileri sürülmekle birlikte- e-posta yazışmalarında gerek fatura bilgileri yönünden gerekse ek sözleşmede belirlenen miktarın indirilmesi açısından yazışmalar yapıldığı açıktır. Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nin 5.maddesi uyarınca tek başına lisans devri yasak olduğundan ve lisans devri ise lisans sahibi tüzel kişiliğin külliyen devri neticesinde gerçekleştirildiğinden somut dosyada da … … ve Ticaret Limited Şirketi’nin tüm hisseleri davacılar tarafından, davalılara satılmıştır. Asıl sözleşmede şirketin tüm hisselerinin satış bedeli 7.500.000,00 USD olarak belirlenmiş ve bu bedel ödenmiş olup ihtilaf bulunmamaktadır. İhtilaf konusu ise lisansın ayrı olarak devredilemiyor olması nedeniyle hisse devir bedelinin lisans devir bedelini kapsamadığı ve bu yönde ek sözleşme yapıldığı iddiası noktasındadır.
Bu veriler ışığında ek sözleşme değerlendirildiğinde, ek sözleşmenin aslında lisans süresi boyunca, lisans bedelinin belirlenmesine yönelik olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu husus ek sözleşmenin ikinci maddesinde açıkça belirtilmiş ve lisans süresi ile sınırlandırılmış olup, amaç danışmanlık hizmeti olsa idi lisans sözleşmesinden bağımsız bir şekilde danışmanlık hizmetinin verilebileceği kararlaştırılabilirdi. Kaldı ki, davalı ortaklar kurulunun almış olduğu kararda da “danışmanlık”, “danışmanlık ücreti” kelimelerinin kullanılmamış olması da bu durumu perçinleştirmiştir. Ancak lisans devri yasak olduğu için taraflar muvazaalı olarak ödenecek bedeli “danışmanlık sözleşmesi” adı altında belirlemişlerdir. İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında; “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanmaktadır. Davacı tarafça bedelde ve sözleşmenin niteliğinde muvazaa iddiasına dayanıldığı anlaşılmak, bu iddianın 6100 sayılı HMK 200 (1086 sayılı HUMK 288) uyarınca ancak yazılı delille ispatı mümkündür. Mahkemece kararda davacı tarafça son celse ortaklar kurulu kararının sunulduğu yazılmış ise de, bu karar davacı tarafından ilk dava dilekçesi ile sunulmuş bir karardır ve kararın noter onaylı olarak davalılar tarafından alındığı anlaşılmakla, yazılı delil niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Yine davalı tarafça yetkisiz temsilci olduğu iddiası ile reddedilen e-postaların ise değerlendirilmesi, e-postaları gönderen…’in davaları temsile yetkili olup olmadığı hususunda davacı iddiaları ile davalı itirazlarının değerlendirilmesi, bu yönde yapılacak inceleme neticesinde e-postaların HMK 202.maddesi uyarınca delil başlangıcı niteliğinde olup olmadığı belirlenerek davacının tanık dinletme talepleri de değerlendirilerek sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1.a.6 maddesi gereğince kaldırılmasına” karar verilerek dosya mahkememize gönderilmiş ve mahkememizin 2022/210 esas sırasına kaydedilmiştir.
Taraflara usulune uygun davetiye tebliğ edilmiş olup, imza sirküleri, ticaret sicil gazeteleri celp olunmuş, duruşmaya katılan taraf vekilleri dosya içindeki beyanlarını tekrar etmişlerdir.
Mahkememizin 15/06/2022 tarihli oturumunda; Davacı tarafından mahkememizce verilen önceki kararın vekalet ücreti yönünden icraya konulduğu ve infazen ödendiği, İstinaf kaldırma kararı sonrası söz konusu icra dosyasına ödenen yersiz yatırıldığının anlaşıldığı belirtilerek icra dosyasından kendilerine faiz ve ferileriyle birlikte geri iade edilmesi hususunda müzekkere yazılması talep edilmiş ise de; söz konusu icra dosyasının infazen kapatıldığı, mahkememiz kararı dosyasının İstinaf tarafından bozulması halinde icra dosyası devam ediyorsa yada teminata bağlanmış ise teminatın iadesi koşullarının İİK 36 ve HMK 389. Ve devamı maddelerinde düzenlendiği ancak icranın infaz edildikten sonra vekalet ücretlerinin tahsili hususundaki ilamın infazından sonra kararın bozulması halinde mahkemece bu noktada kararın faiziyle geri alınması hususunda bir yetkisinin bulunmadığı bu hususta İİK hükümleri uyarınca icra müdürlüğü tarafından o dosyadaki alacaklıya çıkarılacak ihtarname sonrası borçlu (icra dosyasındaki alacaklı gözüken) tarafından iade edilmesi halinde bunun ilgilisine ödeneceği, ödeme yapılmaması halinde ancak bunun yeni bir davaya konu oluşturabileceği anlaşıldığından bu hususta mahkememizce karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Yine mahkememizin 15/06/2022 tarihli oturumunda, Davacı tarafından 2013 – 2020 yılları arası üretim miktarının celbi hususunda …’ye müzekkere yazılması talep edilmiş ise de mahkememize açılan asıl dava ve birleşen dava dosyalarında her iki dava tarihine kadar davacı tarafın hak ettiğini iddia ettiği bedellere ilişkin ilgili müzekkerelerin yazıldığı ve mahkememiz dosyalarında talep edilebilecek alacak bedelinin de bilirkişilere hesaplattırıldığı, günümüze kadar olan enerji tüketiminin mahkememiz dosyasında dava konusu edilmediği, mahkememiz dosyasında dava konusu edilen döneme ilişkin zaten daha önce ilgili kuruma müzekkere yazıldığı, cevap geldiği ve bu doğrultuda bilirkişi raporlarının da alındığı, dava açıldıktan sonraki dönem için istenilen üretim miktarlarının davamıza konu teşkil etmediğinden buna yönelik istemin reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından tanık dinletme talebinde bulunulmuş ise de, mahkememizin 15/06/2022 tarihli celse ara kararı ile talebin reddine karar verilmiştir.
Asıl ve birleşen davada, Davacı vekili dava dilekçesinde taraflar arasında imzalanan “ek sözleşme” gereğince davacı şirketin “danışman şirket” olarak tespitini ve ek sözleşme uyarınca bedelin hesaplanarak tahsilini talep etmiş, ıslah dilekçesinde ise ek sözleşmede belirtilen bedelin “danışmanlık” değil “49 yıllık lisans bedeli” olduğunu belirterek davasını miktar itibariyle de ıslah etmiş, birleşen davada da ek sözleşmenin 49 yıllık lisans bedeli olduğunu beyan ederek dava açmıştır.yine davacı taraf 10.02.2017 tarihli ıslah dilekçelerinde ek sözleşmenin rödovans sözleşmesi olduğu ileri sürülmüştür. Somut olayda, ek sözleşmenin hukuki niteliği yönünden taraflar arasında ihtilaf bulunmaktadır.
… … AŞ dışında diğer davalılar ile davacılar arasında 10/06/2009 tarihinde “… … Limited Şirketi’ne İlişkin Hisse Devir Ve Temlik (Alım Ve Satım) Sözleşmesi” başlıklı sözleşme imzalandığı, sözleşmede davalıların Alıcılar, davacıların ise Satıcılar olarak anıldığı, sözleşmenin … … Limited Şirketi’nin %100’ünü teşkli eden her bir hissesi 200 TL kıymetinde olup 57.500 hissesi karşılığı 11.500.000 TL’lik sermayesinin tamamının mülkiyetine sahip olan Satıcılar tarafından, hisselerin tamamının Alıcılara satış ve devrine ilişkin düzenlendiği, toplam 57.500 hisseye karşılık alış bedelinin 7.500.000 USD olarak belirlendiği, bu bedelin 500.000 USD kısmının 29/05/2009 tarihinde ödendiğinin sözleşmede belirtildiği ve kalan 7.000.000 USD’nin ödenmesinin ise Alıcılar tarafindan (gerekli hallerde Satıcılar tarafından) Satış Hisselerinin devrine ilişkin EPDK’ya izin başvurusunda bulunulması ve gerekli izinlerin alınmasına, …’ın esas sözleşmesinin maksat ve mevzuuna sahibi olduğu “sözleşme konusu payların devir temlik ve satışına” imkan veren esas sözleşme değişikliğini gerçekleştirerek tescil ve ilan ettirmiş olmasına bağlandığı anlaşılmıştır.
Yine aynı tarihte aynı taraflar arasında “… … Limited Şirketi’ne İlişkin Hisse Devir Ve Temlik (Alım Ve Satım) Sözleşmesi’ne Ek Sözleşme” başlıklı bir sözleşme imzalanmıştır. Sözleşme hükümleri;
“1..Alıcılar, Şirket’inin 23/05/2008 tarih ve … numara ile … lisansına sahip olduğu … (hidro elektrik santrali)’nin tamamlanıp üretime geçmesinden itibaren başlayarak ve lisans müddetince devam etmek üzere, her yıl tesiste (Hidro Elektrik Santralinde ) üretilen elektrik’in kwh başına 0,003 USD tutarında bir bedeli, satıcıların, her yılın başında, şirket ile Şirket’e danışmanlık yapmak üzere Satıcıların belirleyeceği ana sözleşmesi uygun bir firmaları arasında imzalanacak danışmanlık sözleşmesine istinaden, Satıcıların “Danışman Şirketi” tarafından Şirket’e kesecekleri fatura karşılığında, yıllık olarak her yıl cari üretim yılının son gününde lisans sahibi şirket adına düzenlenecek fatura karşılığı, takip eden yılın Ocak ayı sonuna kadar, satıcılara Şirket tarafından ödettirilmesini taahhüt etmektedirler. Satıcılar bu hakkını alıcılara haber vermekle başkaca tüzel ve gerçek kişilere de devredebilirler.
2.Taraflar, bu “Ek Sözleşme”nin, “Sözleşme” gereğince EPDK’dan Şirket’in paylarının devrine izin ve onay verilmesi ve Şirket’teki Satıcılar’a ait payların Alıcılar’a devrinin tamamlanması ve … santralının tamamlanıp üretime geçmesi şartıyla yürürlüğe girecektir. EPDK’nın pay devir temliki ve satışa onay vermemesi ve/veya sözleşme’nin herhangi bir nedenle yürürlüğe girmemesi ve/veya feshedilmesi halinde, ayrıca bir ihtar ve/veya beyan ve tebliğe gerek kalmaksızın, işbu Ek Sözleşme de kendiliğinden münfesih olacaktır. … üretim lisansının şu andaki cari lisans süresi’nin bitiminde de, ayrıca bir ihtar ve fesih beyanına gerek kalmadan kendiliğinden sona erecektir.
3.Bu “Ek Sözleşme”, 09/06/2009 tarihli “Sözleşme”nin ekini ve ayrılmaz bir cüzünü teşkil eder. Diğer bir anlatımla, bu sözleşmede hüküm bulunmayan hallerde, bu ek sözleşmenin mahiyetine aykırı düşmeyen 10/06/2009 tarihli sözleşmenin hükümleri uygulanacak olup işbu ek sözleşme alıcıların karar defterine işlenecektir.” şeklinde düzenlenmiştir.
… 13. Noterliği’nin 05/08/2009 tarihli … yevmiye numaralı hisse devir sözleşmesi ile; … … Limited Şirketi’nin davacılara ait hisseleri, davalılara devredilmiştir.
… 13. Noterliği’nin 05/08/2009 tarihli … yevmiye numarası ile tasdik edilen 2009/3 karar no.lu 05/08/2009 tarihli ortaklar kurulu kararında; sözleşmede imzası olan davalılar tarafından; “Şirket’in sahibi bulunduğu …’in tamamlanıp üretime geçmesinden itibaren başlayarak ve lisans müddetince (lisans süresi uzarsa, uzayan sürede herhangi bir ödeme yapılmamak kaydıyla) devam etmek üzere, her yıl tesiste (Hidro Elektrik Santralinde) üretilecek elektrik’in kwh başına 0,003 USD tutarında bir bedeli … ve/veya kendisinin belirleyeceği bir şirketi’nin şirketimize keseceği fatura karşılığında cari üretim yılını takip eden ocak ayı sonuna kadar ödenmesine, oy birliği ile karar verildi.” şeklinde karar alınmıştır.
Davacı tarafından, davalıların şirketi olduğu belirtilen … … AŞ yetkilisi… ile davacı şirket yetkilisi arasında, ek sözleşme konusu bedelin ödenmesi yönünde yapılan e-posta yazışmaları ibraz edilmiştir.
Davacı tarafça dava dilekçesinde ek sözleşme uyarınca davacı şirketin “Danışman Şirket” olarak tespiti ile ek sözleşme bedelinin belirlenerek ödenmesi talep edilmiş, ıslah dilekçesinde ve birleşen dava dilekçesinde ise ek sözleşmenin 49 yıllık … Lisansının bedeli için düzenlendiği, asıl sözleşmede hisse devir bedelinin ek sözleşmede lisans devir bedelinin belirlendiği belirtilmiştir.
Sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte olan 04/08/2002 tarihli ve 24836 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nin “Lisans ve lisans alma yükümlülüğü” başlıklı 5.maddesinde; “Lisans, bir tüzel kişinin piyasada faaliyet gösterebilmek için Kurumdan almak zorunda olduğu bir yetki belgesidir. Lisanslar hiçbir surette devredilemez…”, “Lisans başvurusu” başlıklı 7.maddesinde; “Piyasada faaliyet göstermek üzere lisans başvurusunda bulunacak özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişilerin, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri doğrultusunda anonim şirket ya da limited şirket olarak kurulmuş olmaları zorunludur. Anonim şirket olarak kurulmaları halinde, hisselerinin tamamının nama yazılı olması şarttır.”, “Üretim lisansı süresi” başlıklı 18.maddesinde; “Üretim lisansı bir defada en az on, en çok kırkdokuz yıl için verilir.” hükümleri yer almaktadır.
Ek sözleşme içeriği incelendiğinde taraflar arasında imzalanan ek sözleşmede “…şirket ile Şirket’e danışmanlık yapmak üzere Satıcıların belirleyeceği ana sözleşmesi uygun bir firmaları arasında imzalanacak danışmanlık sözleşmesine istinaden, Satıcıların “Danışman Şirketi” tarafından Şirket’e kesecekleri fatura karşılığında” ödeme yapılacağına ilişkin düzenlemede “danışmanlı sözleşmesi, danışman” ibareleri yer almakta ise de, hangi hususlarda danışmanlık hizmeti verileceğine dair bir düzenleme bulunmadığı, ek sözleşmenin tamamı değerlendirildiğinde aslında lisans süresi boyunca devam edecek, lisans süresine bağlanan bir ödemeye dönük olarak düzenlenmiş olduğu açıktır. Bu sözleşmeye paralel olarak asıl sözleşme olan Hisse Devir ve Temlik (alım ve satım) Sözleşmesi gereğince noterden hisse devir işlemlerinin yapıldığı tarihte aynı noterlikte sonraki yevmiye numarası ile alınan ortaklar kurulu kararında da, danışmanlık hizmeti alınmasına ilişkin bir ibareye yer verilmeden lisans müddeti boyunca ödeme yapılacağı karara bağlanmıştır. Yine taraflar arasında -davalı tarafça yetkisiz temsil hususu ileri sürülmekle birlikte- e-posta yazışmalarında gerek fatura bilgileri yönünden gerekse ek sözleşmede belirlenen miktarın indirilmesi açısından yazışmalar yapıldığı açıktır. Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nin 5.maddesi uyarınca tek başına lisans devri yasak olduğundan ve lisans devri ise lisans sahibi tüzel kişiliğin külliyen devri neticesinde gerçekleştirildiğinden somut dosyada da … … ve Ticaret Limited Şirketi’nin tüm hisseleri davacılar tarafından, davalılara satılmıştır. Asıl sözleşmede şirketin tüm hisselerinin satış bedeli 7.500.000,00 USD olarak belirlenmiş ve bu bedel ödenmiş olup ihtilaf bulunmamaktadır. İhtilaf konusu ise lisansın ayrı olarak devredilemiyor olması nedeniyle hisse devir bedelinin lisans devir bedelini kapsamadığı ve bu yönde ek sözleşme yapıldığı iddiası noktasındadır. Bu bağlamda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45 Hukuk Dairesinin 2020/686 Esas sayılı kaldırma kararının hukuki niteliğinin üzerinde durmak gerekmektedir.
BAM KARARININ DEĞERLENDİRİLMESİ :
BAM kararının 12. sayfasında “Ek sözleşme içeriği incelendiğinde taraflar arasında imzalanan ek sözleşmede “…şirket ile Şirket’e danışmanlık yapmak üzere Satıcıların belirleyeceği ana sözleşmesi uygun bir firmaları arasında imzalanacak danışmanlık sözleşmesine istinaden, Satıcıların “Danışman Şirketi” tarafından Şirket’e kesecekleri fatura karşılığında” ödeme yapılacağına ilişkin düzenlemede “danışmanlık sözleşmesi, danışman” ibareleri yer almakta ise de, hangi hususlarda danışmanlık hizmeti verileceğine dair bir düzenleme bulunmadığı, ek sözleşmenin tamamı değerlendirildiğinde aslında lisans süresi boyunca devam edecek, lisans süresine bağlanan bir ödemeye dönük olarak düzenlenmiş olduğu açıktır. Bu sözleşmeye paralel olarak asıl sözleşme olan Hisse Devir ve Temlik (alım ve satım) Sözleşmesi gereğince noterden hisse devir işlemlerinin yapıldığı tarihte aynı noterlikte sonraki yevmiye numarası ile alınan ortaklar kurulu kararında da, danışmanlık hizmeti alınmasına ilişkin bir ibareye yer verilmeden lisans müddeti boyunca ödeme yapılacağı karara bağlanmıştır. Yine taraflar arasında -davalı tarafça yetkisiz temsil hususu ileri sürülmekle birlikte- e-posta yazışmalarında gerek fatura bilgileri yönünden gerekse ek sözleşmede belirlenen miktarın indirilmesi açısından yazışmalar yapıldığı açıktır.”
Ve BAM kararının 12. ve 13. sayfalarında “Bu veriler ışığında ek sözleşme değerlendirildiğinde, ek sözleşmenin aslında lisans süresi boyunca, lisans bedelinin belirlenmesine yönelik olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu husus ek sözleşmenin ikinci maddesinde açıkça belirtilmiş ve lisans süresi ile sınırlandırılmış olup, amaç danışmanlık hizmeti olsa idi lisans sözleşmesinden bağımsız bir şekilde danışmanlık hizmetinin verilebileceği kararlaştırılabilirdi. Kaldı ki, davalı ortaklar kurulunun almış olduğu kararda da “danışmanlık”, “danışmanlık ücreti” kelimelerinin kullanılmamış olması da bu durumu perçinleştirmiştir. Ancak lisans devri yasak olduğu için taraflar muvazaalı olarak ödenecek bedeli “danışmanlık sözleşmesi” adı altında belirlemişlerdir.”
Denilmişse de, aynı BAM kararının devamında 13. sayfada bu defa “Davacı tarafça bedelde ve sözleşmenin niteliğinde muvazaa iddiasına dayanıldığı anlaşılmakla, bu iddianın 6100 sayılı HMK 200 (1086 sayılı HUMK 288) uyarınca ancak yazılı delille ispatı mümkündür. Mahkemece kararda davacı tarafça son celse ortaklar kurulu kararının sunulduğu yazılmış ise de, bu karar davacı tarafından ilk dava dilekçesi ile sunulmuş bir karardır ve kararın noter onaylı olarak davalılar tarafından alındığı anlaşılmakla, yazılı delil niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Yine davalı tarafça yetkisiz temsilci olduğu iddiası ile reddedilen e-postaların ise değerlendirilmesi, e-postaları gönderen…’in davaları temsile yetkili olup olmadığı hususunda davacı iddiaları ile davalı itirazlarının değerlendirilmesi, bu yönde yapılacak inceleme neticesinde e-postaların HMK 202.maddesi uyarınca delil başlangıcı niteliğinde olup olmadığı belirlenerek davacının tanık dinletme talepleri de değerlendirilerek sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1.a.6 maddesi gereğince kaldırılmasına,” denilmektedir.
BAM kararındaki bu son açıklamalardan, aslında kararda davanın esası hakkında bir karar verilmediği ya da bir tespitte bulunulmadığı, Mahkememizin hükmünün sadece HMK 353/1.a.6’da düzenlenen “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” sebebiyle kaldırıldığı, Mahkememizce yapılacak incelemede davacının sunduğu ortaklar kurulu kararının yazılı delil niteliğinin değerlendirilmesi ve e-postaları gönderen…’in davaları temsile yetkili olup olmadığı hususunun değerlendirilip e-postaların delil başlangıcı olup olmadığı belirlenerek davacının tanık dinletme talepleri de değerlendirilerek, buna göre davacının muvazaa iddiasını yazılı delille ispat koşulunu sağlayıp sağlamadığının araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesinin istendiği anlaşılmaktadır
BAM kararı sonrası Mahkememizce yapılması gereken incelemenin, davacının sunduğu ortaklar kurulu kararının davacının muvazaa iddiasını yazılı delille ispatlamasına yetip yetmediği, …’in gönderdiği e-postaların davacının muvazaa iddiasını ispat zımnında yazılı delil başlangıcı sayılıp sayılamayacağı ve buna göre davacının tanık dinletip dinletemeyeceğinin değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi noktalarında toplandığı anlaşılmaktadır.
Bu konuların hukuki nitelikte oldukları görülmekle, HMK 33. maddesindeki “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” ve HMK 266. maddesindeki “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” şeklindeki düzenlemeler gereğince bu konularda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına Mahkememizce gerek görülmemiştir.
BAM kararı doğrultusunda dosya kapsamı incelenip değerlendirildiğinde; 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme’nin davalılardan …, …, …, …, …, … ve davacılar … Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş., … arasında imzalandığı, davalılardan …’nin Ek Sözleşme’nin tarafı olmadığı anlaşılmaktadır. 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme madde 1’de “1. Alıcılar, Şirket’inin 23.05.2008 tarih ve … numara ile … lisansına sahip olduğu … (hidroelektrik santrali)nin tamamlanıp üretime geçmesinden itibaren başlayarak ve lisans müddetince devam etmek üzere, her yıl tesiste (hidroelektrik santralinde) üretilen elektrikin kwh başına 0,003 USD tutarında bir bedeli, satıcıların, her yılın başında, Şirket ile Şirket’e danışmanlık yapmak üzere satıcıların belirleyeceği ana sözleşmesi uygun bir firmaları arasında imzalanacak danışmanlık sözleşmesine istinaden, satıcıların “danışman şirketi” tarafından Şirket’e kesecekleri fatura karşılığında, yıllık olarak her yıl cari üretim yılının son gününde lisans sahibi şirket adına düzenlenecek fatura karşılığı, takip eden yılın Ocak ayı sonuna kadar, satıcılara Şirket tarafından ödettirilmesini taahhüt etmektedirler. Satıcılar bu hakkını alıcılara haber vermekle başkaca tüzel ve gerçek kişilere de devredebilirler.” denilmektedir. Davacıların dosyaya sunduğu 05.08.2009 tarihli, … karar no.lu ortaklar kurulu kararında da “Şirket’in sahibi bulunduğu …’in tamamlanıp üretime geçmesinden itibaren başlayarak ve lisans müddetince (lisans süresi uzarsa uzayan sürede herhangi bir ödeme yapılmamak kaydıyla) devam etmek üzere, her yıl tesiste (hidroelektrik santralinde) üretilecek elektrikin kwh başına 0,003 USD tutarında bir bedeli … ve/veya kendisinin belirleyeceği bir şirketinin şirketimize keseceği fatura karşılığında cari üretim yılını takip eden Ocak ayı sonuna kadar ödenmesine, oybirliği ile karar verildi.” denilmektedir. Ek Sözleşme’de danışmanlığın türü belirtilmiş olmasa da, sözleşmenin konusundan, danışmanlığın enerji sektörü hakkında olacağı çıkarılabilmektedir. Ek Sözleşme’nin 1. maddesi ve Ortaklar Kurulu Kararı karşılaştırıldığında, yukarıda Ek Sözleşme’nin koyu bold renkle işaretlenmiş kısımlarıyla ortaklar kurulu kararının uyumlu olduğu görülmektedir. Ek Sözleşme’nin 1. maddesindeki düzenlemenin, ortaklar kurulu kararında salt daha kısa ve özetle ifade edilmiş olması, ortaklar kurulu kararında Ek Sözleşme’den farklı bir şeyin kararlaştırıldığı ve kabul edildiği anlamına gelmez. Ortaklar kurulu kararında “danışmanlık”, “danışmanlık ücreti” kelimeleri kullanılmamış olsa dahi, söz konusu ödemenin Ek Sözleşme’deki gibi kesilecek fatura karşılığında olacağının belirtilmesi, bu ödemenin danışmanlık hizmeti karşılığında olacağını göstermektedir. Çünkü 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 229. maddesinde de faturanın “satılan emtia veya yapılan iş karşılığında” verileceği düzenlenmiştir. Ayrıca, söz konusu ortaklar kurulu kararında, yapılacağı belirtilen ödemenin, ek devir bedeli niteliğinde olduğunun ve muvazaanın varlığının davalılarca açıkça kabul edildiği bir ifade de yoktur. Bu sebeplerle, davacı tarafın dosyaya sunduğu 05.08.2009 tarihli, … karar no.lu ortaklar kurulu kararı, her ne kadar yazılı bir delil olsa da, içerik bakımından davacıların muvazaa iddiasını ispatlayan bir yazılı delil değildir.
Davacıların sunduğu ve…’in gönderdiğini belirttikleri 12.05.2014, 14.02.2014, 04.02.2014 tarihli elektonik postaların yazılı delil başlangıcı olup olmadıkları da Mahkememizce değerlendirilmiştir. Davacı tarafın sunduğu söz konusu elektronik postalarda elektronik imzanın olmadığı, bunların sıradan e-posta görünümünde olduğu anlaşılmaktadır. HMK 199. maddede “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.” denildiğinden, bu maddedeki “elektronik ortamdaki veriler” ifadesi e-postaları da kapsamaktadır ve buna göre e-postalar belgedir. Ancak, HMK 199. maddede sayılan belgeler arasında “senet” ayrıca sayıldığından, elektronik posta, senet kuvvetinde bir belge değildir. Prof. Dr. …’nun 2020 baskısı Medeni Usul Hukuk El Kitabı isimli kitabının 1. Cildinde sayfa 664’te de bu konuda “…… m.199’daki senet dışındaki belgeler, takdiri delildir” denilmektedir. Yargıtay’ın emsal kararlarında da elektronik posta mesajları, senet değil, diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi gereken takdiri bir delil olarak değerlendirilmektedir. Örneğin, Yargıtay 13. HD’nin T:08.09.2015, E:2015/28467 K:2015/26584 sayılı emsal kararında “Bu düzenleme ile mail ve telefon mesajları da belge olarak kabul edilmiştir. Davacı delil olarak davalı ile karşılıklı olarak birbirine gönderdikleri mesajlara da dayandığından, davacının bu delilleri ile davacı tarafından PTT aracılığıyla davalı tarafa gönderdiği havaleler, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılarak, sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” denilerek, elektronik postalar, diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi gereken takdiri bir delil olarak ele alınmıştır. Dava konusu olayda ise davacı taraf, kendi tarafı olduğu sözleşmeye karşı muvazaa iddiasını ileri sürdüğünden, 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince ve HMK 200 ve 201. maddeleri uyarınca bu iddiasını, takdiri bir delille değil, ancak senet niteliğinde yazılı bir delille kanıtlayabilir. Bu husus, BAM kararının son sayfasında da belirtilmiştir.
Davacı tarafın sunduğu e-maillerin yazılı delil başlangıcı olup olmadıklarına gelince; bilindiği gibi, yazılı delil başlangıcı senetle ispat zorunluluğunun istisnalarındandır ve yazılı delil başlangıcının varlığı halinde buna dayanan taraf tanık dinletebilir. Ancak, Prof. Dr. …’nun 2020 baskısı Medeni Usul Hukuk El Kitabı isimli kitabının 1. Cildinde sayfa 664’te delil başlangıcı hakkında “….. HMK m. 199’daki senet dışındaki belgeler, m.200’deki senetle ispat zorunluluğunun istisnası olmadığından, (senetle ispat zorunluluğunun istisnası olan) delil başlangıcı (m.202) da sayılmaz.” denilmektedir. Aynı eserin 702-703. sayfalarında da “HMK m.200’deki senetle ispat zorunluluğunun istisnası olan delil başlangıcının, senet gibi yazılı olması gerekir (senet başlangıcı). HMK m.199’da sayılan (senet dışındaki) diğer belgeler hakkındaki delil başlangıcı, yazılı olmayan bir belge başlangıcı teşkil eder. Buna göre, HMK m.199’daki senet dışındaki belgeler, HMK m.200’deki senetle ispat zorunluluğunun istisnası olmadığı için, öncelikle (evleviyetle) senetle ispat zorunluluğunun istisnası olan delil başlangıcı (HMK m.202) da teşkil etmez. Bu nedenle: HMK m.199’daki senet dışındaki belgelere karşı ileri sürülen delil başlangıcının, yazılı olmasına gerek yoktur (HMK m.202). Buna karşılık, (yazılı delil olan) senede karşı ileri sürülen delil başlangıcının, yazılı olması gerekir. HMK’nun yürürlüğe girdiği 1.10.2011 tarihinden sonraki döneme ilişkin, Yargıtay’ın ulaşabildiğim kararlarında da, senetle ispat zorunluluğunun istisnası olan delil başlangıcı, yazılı delil başlangıcı olarak belirtilmektedir” denilmekte ve çok sayıda Yargıtay kararına atıf yapılmaktadır. Bu durumda, davacı tarafın sunduğu e-postalar, HMK 199. maddede sayılan “senet” dışındaki belgelerden olup senet niteliğindeki sözleşmeye karşı ileri sürüldüğünden ve davalıların el yazısı ile yazılmış olmadığından, bu e-postaların senet niteliğindeki sözleşmeye karşı yazılı delil başlangıcı olarak ileri sürülmesi ve kabul edilmesi mümkün görünmemektedir.
E-postaların yazılı delil başlangıcı sayılamayacağı, emsal yargı kararlarında da dile getirilmektedir. Örneğin, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nin T:26.11.2020, E:2017/6224, K:2020/2036 sayılı kararında “….. Davalı vekili cevap dilekçesinde; ….. mailleri delil olarak kabul etmenin mümkün olmadığını, müvekkil şirketin bu yönde bir yazışmasının söz konusu olmadığını, mailler üzerinde oynama yapmak suretiyle değiştirmenin mümkün olduğunu, bu nedenle mailler delil olarak kabul edilemeyeceğini, haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddi ile kötü niyetli icra takibinden dolayı %20’dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. ….. C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı: …… sunulan mailler, davalı tarafça kabul edilmemiştir. Davalı adına yazışma yaptığı iddia edilen kişinin de davalı şirket adına yetkili kişi olduğuna dair kesin bir kanıya varılamamıştır. Davacı tarafça sunulan teklif yazısında, davalı yetkilisinin … olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda, davacı tarafça sunulan mail yazıları yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmemiştir. ….. İNCELEME VE GEREKÇE ….. Davacı yan istinaf isteminde malın teslim edilmediği iddiasına ilişkin olarak e-postaların değerlendirilmediğini ileri sürmüştür. Elektronik postaların kabulü halinde yazılı delil başlangıcı olarak değerlendirilebilecekse de, tek başına e-postalar ispata yeterli kabul edilemeyecektir. Somut uyuşmazlıkta; Elektronik postalar davalı yanca kabul edilmediği gibi davacının teslim iddiasına ilişkin başkaca delil sunmadığı, davacının tek taraflı defter kayıtlarının ispata yeterli olmadığı, ….. mevcut delil durumu itibarı ile mailler yönünden bilirkişi incelemesi yapılmaması davaya konu malın teslim edilmediğine ilişkin iddia yönünden esasa etkili olmayacağından ilk derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf isteminin HMK 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.” denilmektedir. Mahkememizce görülmekte olan bu davada da davacı tarafın sunduğu söz konusu e-posta mesajları, davalılarca kabul edilmediğinden, bu sebeple de e-postaların yazılı delil başlangıcı sayılması mümkün değildir.
“…. Davalının delilleri arasında bildirdiği tanık delili HMK’nın 201 maddesine göre uyuşmazlıkta delil olarak kabul edilemeyeceğinden ve diğer delilleri olan mail yazışmaları, iddiasını ispata yeterli olmayıp, yazılı delil başlangıcı olarak da kabul edilemeyeceği…..”, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin T:23.01.2020, E:2018/1200, K:2020/87 sayılı emsal kararında da belirtilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin T:27.02.2020, E:2017/2757, K:2020/591 sayılı emsal kararında da “…..İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde; ….. davacı müvekkil ile davalı arasında yapılan ve çalışma şartları ve koşullarına ilişkin yazışmaları içeren mailer mevcut olduğunu, maillerde davalı şirketin faturayı kendi adına kesilmesini istediğini, faturanın mahkemeye sunulduğunu, delillerin delil başlangıcı niteliği taşıdığını, bu durumda tanık dinlenebileceğini, mahkemece tanıklarının dinlenmesi konusunda ara karar tesis etmediğini, ….. belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: ….. Davacı vekili delil olarak, fatura ve tanık beyanlarına dayanmıştır. İbraz edilen belgelerin delil başlangıcı niteliği de bulunmamaktadır. İddiasını HMK’nun m. 200. hükmüne göre senetle ispatı gereklidir.” şeklinde karar verilmiştir.
Bu nedenlerle, davacı tarafın sunduğu söz konusu elektronik postaların yazılı delil başlangıcı sayılamayacağı sonucuna ulaşılmış ve buna göre davacıların tanık dinletme taleplerinin reddi gerekmiştir.
Ayrıca, davalılar vekilinin tasdikli olarak sunmuş olduğu, davalı …Ş.’nin 07.12.2012 ve 26.12.2014 tarihli imza sirkülerleri ile 18.10.2012 tarihli, 8177 sayılı ve 24.11.2014 tarihli, 8700 sayılı Ticaret Sicili Gazetesi’nin ilgili sayfalarının ve davalı …Ş.’nin 28.02.2012 ve 05.08.2014 tarihli imza sirkülerleri ile 16.02.2012 tarihli, 8007 sayılı ve 31.07.2014 tarihli, 8621 sayılı Ticaret Sicili Gazetesi’nin ilgili sayfalarının ve davalı …Ş.’nin 28.08.2013 tarihli imza sirküleri ile 27.08.2013 tarihli, 8392 sayılı Ticaret Sicili Gazetesi’nin ilgili sayfalarının incelenmesinden; davacı vekilinin söz konusu e-postaları gönderdiğini belirttiği…’in, anılan davalı şirketleri ilzama yetkili temsilcilerden olmadığı, …’in diğer gerçek kişi davalıların vekili olduğunu gösteren vekaletname ya da temsil belgesi niteliğinde bir delilin de bulunmadığı anlaşılmakla, bu nedenle de davacıların sunduğu bu e-postalara yazılı delil başlangıcı olarak itibar edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Davacı vekili, Borçlar Kanunu madde 116’da düzenlenen “yardımcı kişilerin fiillerinden sorumluluk” hakkında bazı içtihatlar sunmuşsa da, anılan madde “borçların ifa edilmemesinin sonuçları” ve bu nedenle verilecek zararlarla ilgili olduğundan, söz konusu madde, temsile yetkili olamayan bir çalışanın şirketin taraf olduğu bir sözleşmenin içeriğini ve niteliğini değiştirebileceğinden söz etmediğinden, bu içtihatların dava konusu olayla bir ilgisinin olmadığı anlaşılmaktadır.
Davacıların sunduğu söz konusu e-postaların içeriği incelendiğinde, … ismini taşıyan e-postalarda, davacı tarafın muvazaa iddiasını ispatlayacak bir ifadeye rastlanmadığı gibi, 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme ile örtüşecek ve onunla uyumlu olacak şekilde “danışmanlık” ifadesine yer verildiği görülmektedir. Şu haliyle, bu e-postaların, içerik olarak da, yazılı delil başlangıcı olarak değerlendirilmesi mümkün görünmemektedir.
Bu sebeplerle de, davacıların sunduğu e-postaların yazılı delil başlangıcı olamayacağı sonucuna varılmış ve buna göre de davacıların tanık dinletme taleplerinin reddi gerekmiştir.
Kaldı ki dava konusu olayda davacıların iddia ettiği gibi taraflar arasındaki 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme’nin muvazaalı olduğu varsayılsa ve TBK madde 19’da yer alan “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmü uyarınca bu Ek Sözleşme’ye danışmanlık sözleşmesinden başka anlam verileceği kabul edilse bile, bu varsayımda, davacının taleplerinin değerlendirilmesi için, muvazaanın altında yatan asıl hukuki ilişkinin de geçerli bir sözleşme olması gerekmektedir. Dava konusu olayda, taraflar arasında imzalanan 10.06.2009 tarihli “… … Limited Şirketi’ne İlişkin Hisse Devir Ve Temlik (Alım Ve Satım) Sözleşmesi” başlıklı sözleşme ve yine 10.06.2009 tarihinde bu sözleşmenin eki olarak imzalanan Ek Sözleşme’nin adi yazılı şekilde yapıldığı görülmektedir. Bu sözleşmelerden sonra tarafların … 13. Noterliği’nin 05.08.2009 tarihli, … ve … sayılı hisse devir sözleşmelerini resmi şekilde yaptıkları ve bunun 13.08.2009 tarihli, 7375 sayılı Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edildiği anlaşılmaktadır. Bu resmi şekilde yapılan sözleşmelerden önce imzalanan 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme, hisse devir sözleşmesinin ön sözleşmesi olarak da nitelendirilse, ek sözleşmesi olarak da nitelendirilse, ön sözleşmelerin de ek sözleşmelerin de asıl sözleşmenin yapılacağı şekilde yapılması zorunludur. 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme’nin yapıldığı tarihteki Türk Ticaret Kanunu’nun 520. maddesinde “Payın devri veya devir vaadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterde tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi hüküm ifade etmez” denilmektedir. 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme, noterde resmi şekilde yapılmadığından, adi yazılı olduğundan geçersizdir ve davacıların ek devir bedeli iddialarının dinlenmesi bu nedenle de mümkün görünmemektedir. Davacıların 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme’ye yönelik muvazaa iddialarını ileri sürerlerken, bu sözleşmenin lisans bedeli için yapıldığını iddia ettikleri de görülmektedir. Davacı tarafın bu iddiasının kabul göreceği varsayılsa dahi, Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nin 5/3 maddesi uyarınca lisansın ayrı bir sözleşme ile devri ya da kiralanması mümkün olmadığından, 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme, başta olan hukuki imkansızlık nedeniyle de geçersizdir ve bu sebeple davacıların lisans bedeli iddiasına da Mahkememizce itibar edilmemiştir. Mevzuattaki bu yasak, BAM kararında da belirtilmiştir. Davacı tarafın, 10.02.2017 tarihinde verdikleri ıslah dilekçesi ile 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme’ye yönelik iddialarını değiştirdikleri, Ek Sözleşme’nin rödovans sözleşmesi olduğunu ileri sürdükleri, bu iddialarını birleşen ek davanın dilekçesinde de dile getirdikleri görülmektedir. O halde, davacılar muvazaa iddiaları kapsamında Ek Sözleşme’ye yönelik iddia ve söylemlerini ıslah ve birleşen ek dava ile değiştirmiş bulunduklarından, esasen, davacıların muvazaa iddialarının bundan böyle bu rödovans iddiası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Maden Mevzuatı’nda olan ve maden siciline şerh edilen rödovans sözleşmeleri, Enerji Mevzuatı’nda mevcut değildir. Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nin 5/3 maddesi uyarınca lisansın ayrı bir sözleşme ile devri ya da kiralanması mümkün olmadığından, kullandırma amacı güden rödovans sözleşmelerinin yapılması konusunda da dava konusu olayda hukuki imkansızlık bulunmaktadır ve TBK 27. madde uyarınca bu hukuki imkansızlık nedeniyle de 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme geçersiz olup, davacıların rödovans iddiasına da itibar edilmesi mümkün görülmemiştir.
Öte yandan, davalılardan …, 10.06.2009 tarihli Ek Sözleşme’ye taraf değildir. Davacıların bu Ek Sözleşme’ye yönelik olarak ileri sürdükleri taraf muvazaası iddiasını, bu konuda yazılı delil olsaydı dahi, sözleşmenin tarafı olmayan davalı …Ş.’ye yöneltmeleri de mümkün değildir. Örneğin, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi T:07.02.2017, E:2017/55, K:2017/68 sayılı emsal kararında “Dava konusu payın satışına ilişkin hukuki işlemin tarafı olan davalı 3.kişi durumundaki davacıya karşı bedelden muvazaa iddiasında bulunamaz. Davalı kendi muvazaasına dayanamayacağından tapuda belirtilen bedel ve harçlar ve masraflar mahkemece depo ettirilmiş ve davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemenin yargılamada izlediği yöntem usule uygun olup davalının satış bedelinin yüksek olduğu itirazı yerinde değildir.” şeklinde karar vermiştir. Yerleşik yargı kararlarına göre, hiç kimse kendi muvazaasına ve kusuruna dayanarak hak talep edemeyeceğinden, davacı tarafın muvazaa iddiası, bu nedenle de Mahkememizce kabul görmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, BAM kararı doğrultusunda yapılan inceleme sonucunda, Mahkememizin 26.09.2018 tarihli red kararında yer alan aşağıdaki gerekçesini ve kanaatini değiştirecek bir husus bulunamamıştır:
“Mahkememizce dosyanın Mali Müşavir ve Borçlar Hukuku Uzmanı bilirkişi heyetine tevdi ile taraflar arasındaki varsa alacak ve borç miktarının tespit edilmesi için bilirkişi raporu aldırılmasına karar verilmiş, bilirkişi olarak Mali Müşavir … ve Doç.Dr. … tayin edilmiş, bilirkişi heyeti tarafından sunulan 04/08/2016 tarihli raporda; taraflar arasında 10/06/2009 tarihinde akdedilen ek sözleşmenin hukuki niteliği itibariyle danışmanlık sözleşmesinin yapılmasını konu eden bir ön sözleşme olduğu, ek sözleşmenin TBK 532.maddesi anlamında bir komisyonculuk sözleşmesi olmadığı, dava muhtevasında taraflar arasında imzalanmış ayrı bir danışmanlık sözleşmesinin bulunmadığı ve taraflarca bu sözleşmeye istinaden hazırlanmış faturalarında dosyada mevcut bulunmadığı, sonuç olarak davacıların davalılardan talep etmiş olduğu alacağın oluşmadığı yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
Mahkememizce yeniden birleşen dava ve ıslah edilen dava yönünden tarafların ticari defter ve belgeleri ile tüm dosya kapsamı üzerinde Mali Müşavir, Ekonomist ve EPDK Uzmanı bilirkişi heyeti ile inceleme yaptırılarak taraflar arasında akdedilen hisse devir sözleşmesi ve bu devir sözleşmesine ek olarak akdedilen 10/06/2009 tarihli ek sözleşme hükümleri dikkate alınarak ve bu sözleşmelerin hukuki nitelendirilmesi mahkememize ait olarak kabulü ile öncelikle taraflar arasında akdedilen ek sözleşmenin hisse devir sözleşmesinin eki vasfı sıfatıyla satıcı lisansı ücretini düzenlemeye yönelik olduğu varsayımı ile davacı tarafların davalılardan bir alacak talebinde bulunup bulunamayacağı, yine sözleşmenin hukuk niteliğinin değerlendirilmesi mahkememize ait olmak üzere söz konusu sözleşmenin bir danışmanlık sözleşmesi olduğu varsayımı ile davacı tarafça davalılara danışmanlık hizmetinin verilip verilmediği, verilmiş ise ne kadar süre için verildiği, bu süre zarfında davacıların sözleşmede belirtilen hesaplama üzerinden danışmanlık ücretine hak kazanıp kazanmadığı, kazanmış ise ne miktarda kazandığının tespiti bakımından rapor aldırılmasına karar verilmiş, bilirkişi olarak Mali Müşavir …, Prof.Dr…. ve Doç.Dr…. tayin edilmiş, bilirkişi heyeti tarafından sunulan 03/01/2018 tarihli raporda; davacının 2016-2016-2017 yıllarına ilişkin tutmakla yükümlü olduğu ticari defterlerinin TTK hükümlerine uygun tutulduklarının anlaşıldığı, davalının 2013-2014-2015-2016-2017 yıllarına ilişkin tutmakla yükümlü olduğu ticari defterlerinin TTK hükümlerine uygun tutulduğunun anlaşıldığı, dava konusu uyuşmazlıkta … … AŞ’nin nihai kârının lisans devri ile elde edeceği bedellerden ibaret olduğu ve … … AŞ’nin sahip olduğu 23/05/2008 tarih ve … numaralı … lisansının ise 49 yıllık bir lisans olduğu, bu anlamda söz konusu lisansın olçuta değer arzettiğinden ve devralanı 49 yıl boyunca/lisans süresince ciddi bir gelir getireceği mevzuatlar gereği de tespit edilebildiğinden, ayrıca sektördeki devirlerin yaklaşık bedelleri de düşünüldüğünde söz konusu 49 yıllık lisans devrinin/yani şirket hisselerinin külliyen davalılara devrinin sadece 7.500.000 USD (10/06/2009 USD döviz satış kuru 1,5397) kuru karşılığında yapılıp yapılmayacağının takdirinin mahkememize ait olduğu, “… … ve Tic.Ltd.Şti’ni ilişkin hisse devir ve temlik (alım ve satım) sözleşmesi” başlıklı 10/06/2009 tarihli sözleşme incelendiğinde; tarafların işbu sözleşme üzerinden bir ihtilaf sahibi olmadıkları, ihtilafın daha çok 10/06/2009 tarihli ek sözleşme üzerinde yoğunlaşmış olduğunun görüldüğü, dosyada mevcut …’ın müzekkere cevabında verilen kwh miktarına göre 10/06/2009 tarihli ek sözleşmenin “…üretilen elektrikin kwh başına 0.003 USD tutarında bir bedeli..” hükmü gön önüne alınarak dava konusu edilen 2013 yılında üretilen 51.224.400 kwh x 10/06/2009 tarihli ek sözleşmeye göre kararlaştırıldığı görülen 0,003 USD’den = davacılara ödenmesi gerektiği, buna göre tespit edilen toplam alacağın 153.673,2 USD olabileceği, tarafların dilekçelerindeki beyanları dikkate alındığında davacı tarafın davalı tarafa herhangi bir danışmanlık hizmeti vermediği, davalı tarafın da halihazırda enerji sektöründe faaliyet gösterdiği, bu anlamda danışmanlık hizmetine ihtiyaç duymadığı, davacıların danışmanlık hizmetinden doğmuş herhangi bir danışmanlık hizmeti bedel alacağının bulunmadığı, 10/06/2009 tarihli ek sözleşmeye göre 2013 yılında; 01/02/2014 temerrüt tarihi itibariyle fiili olarak 1 yıllık USD mevduata uygulanan azami yıllık faiz oranının %1,75 olduğu görüldüğünden davacının belirlenen 153.673,20 USD alacağına temerürrüt tarihinden itibaren yıllık %1,75 oranında ve değişen oranlarda döviz faizi yürütülebileceği, faizin infaz aşamasında hesaplanması gerektiği yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş, tarafların bilirkişi raporuna beyan ve itirazları doğrultusunda bilirkişi heyetinden ek rapor aldırılmasına karar verilmiş, bilirkişi heyeti tarafından sunulan 19/06/2018 tarihli ek raporda; … … Limited Şirketine ilişkin Hisse Devir ve Temlik (alım ve satım) Sözleşmesi başlıklı 10/06/2009 tarihli sözleşmenin eki ve ayrılmaz bir parçası olduğu, …’nun sahip olduğu 23/05/2008 tarih ve … numaralı … lisansının satışına yönelik ücretin belirlenmesine yönelik bir sözleşme olduğunun (Hisse devrinin lisansın devrinin sağlanmaya yönelik olduğu ve devrin yapıldığı tarihte herhangi bir yatırım harcamasının bulunmadığı) kabul edilmesi halinde tarafların dilekçelerindeki beyanları dikkate alındığında ve defter kayıtlarına göre davacı tarafın davalı tarafa herhangi bir danışmanlık hizmeti vermediği, davalı tarafın da danışmanlık hizmetine ihtiyaç duymadığı, netice olarak davacıların danışmanlık hizmetinden doğmuş herhangi bir danışmanlık hizmeti alacağının bulunmadığı yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
Yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalının beyanları, aldırılan bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı incelendiğinde: davacılar … ile … Enerji Sanayi ve Tic.AŞ’nin hisse sahibi olduğu … … AŞ’nin tüm hisselerinin diğer davalılara satışı hususunda 10/06/2009 tarihli hisse devir ve temlik sözleşmenin akdedildiği, söz konusu devir sözleşmesi ile davacılara ait … … AŞ hisselerinin davalı uhdesine geçtiği, sözleşme bedelinin 7.500.000,00 USD olduğu, noterden devir işlemlerinin tamamlanması üzerine hisselerin alıcılara devredildiği, bu hususta davacı ile davalı arasında esasen bir ihtilafın da bulunmadığı, davacılar … ile … Enerji San.ve Tic.AŞ ile alıcılar arasında akdedilen ve taraflar arasında ihtilafsız olup taraflarca karşılıklı edimlerin yerine getirilen 10/06/2009 tarihli … … ve Tic.Ltd.Şti’ne ilişkin hisse devir ve temlik sözleşmesine ek olarak düzenlenen yine aynı tarihli yani 10/06/2009 tarihli ek sözleşmenin taraflar arasında imzalandığı, bu ek sözleşmeye göre “Şirketin … lisansına sahip olduğu …’in tamamlanıp üretime geçmesinden itibaren başlayarak ve lisans müddetince devam etmek üzere her yıl tesisten üretilen elektriğin kw başına 0.003 USD tutarında bir bedelin satıcıların her yılın başında şirket ile şirkete danışmanlık yapmak üzere satıcıların belirleyeceği ana sözleşmesi uygun bir firmalar arasında imzalanacak danışmanlık sözleşmesine istinaden satıcıların danışman şirketi tarafından şirket adına düzenlenecek fatura karşılığı takip eden yılın ocak ayı sonuna kadar satıcılara şirket tarafından ödettirilmesini taahhüt etmektedirler. Satıcılar bu hakkını alıcılara haber vermekle başkaca tüzel ve gerçek kişilere de devredebilirler.” hükmünün düzenlendiği, davalılar tarafından … Santrali tamamlanıp üretime geçmiş olmasına rağmen davalı tarafça söz konusu ek sözleşmede belirlenen ücretin davacılara ödenmediği, davacıların bu sebeple dava açtığı görülmüştür. Taraflar arasındaki sözleşmelerin hukuki niteliğinin tespiti gerekmektedir. Sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 Sayılı TTK’nun 520/4.maddesine göre pay devri veya devir vaadi hakkındaki mukavelenin yazılı şekilde yapılmış olması ve imzasının noterce tasdik ettirilmiş olması gerektiği, yine bir pay devrinin şirket hakkında ancak şirkete bildirilmek ve pay defterine kaydedilmek şartıyla hüküm ifade edeceği düzenlenmiş olup, esasen taraflar arasındaki birinci sözleşme olarak isimlendirilen ve 10/06/2009 tarihli olup daha sonra noterden imzaları onaylanan … … ve Tic.Ltd.Şti hisselerinin devir ve temlikine ilişkin sözleşmenin geçerli bir hisse devir sözleşmesi olduğu, taraflarca söz konusu sözleşmeye ilişkin edimlerin karşılıklı olarak yerine getirildiği ve hisselerin davalı uhdesine geçtiği, bu hususun her iki tarafın da kabulünde olduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın bu hisse devri sözleşmesine ek olarak yapılan ek sözleşmeden kaynaklandığı, davacı tarafça söz konusu ek sözleşme ile ilk sözleşmedeki alıcıların satıcılara ödeyeceği hisse devir bedeline ek olarak devir bedelinin öngörüldüğü ve bu ikinci sözleşmenin ek devir bedeli ödenmesine yönelik bir sözleşme olduğunun iddia edildiği, davalı tarafından ise söz konusu ek sözleşmenin bir danışmanlık ön sözleşmesi niteliğinde olduğu ve davacı tarafça davalıya herhangi bir danışmanlık hizmeti verilmediği ve taraflar arasında yapılmış bir danışmanlık sözleşmesi bulunmadığı için davacının herhangi bir ücrete hak kazanamayacağı iddia edilmektedir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık ek sözleşmenin hukuki niteliğinin ne olduğu konusunda toplanmaktadır. Sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.maddesine göre “bir akdin şekil ve şartlarının tayininde iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır.” hükmü düzenlenmiş bulunmaktadır. Buna göre taraflarca akdedilen sözleşmenin niteliğinin tayininde BK 18.maddesi hükümleri ve taraf muvazasına ilişkin hükümler ve yerleşmiş Yargıtay kararlarından istifade etmek gerekmektedir. Yukarıda değinildiği üzere Limited Şirket hisse devri sözleşmeleri kanunen noterden imzaları onaylı ve yazılı şekilde yapılmak, pay defterine işlenmek suretiyle geçerli olabilecektir. Ancak yine Yargıtay uygulamaları dikkate alındığında devir işlemleri usule uygun yapılmak şartıyla hisse devrinden önce ya da sonra sadece bedele yönelik ya da devre ilişkin başkaca ek şartlar getiren sözleşmelere cevaz verilmiş bulunmaktadır. Bu şekilde yapılacak bir ek sözleşme ile kararlaştırılabilecek ek ücrete ilişkin sözleşmede geçerli kabul edilebilecek ve bu ek ücret alacağına satıcılar hak kazanabilecektir. Ancak bu şekilde yapılacak sözleşmeden ek ücrete ilişkin bu bedelin hisse devri karşılığında yapılmış olduğunun açıkça düzenlenmiş olması gerekmektedir. Taraflar arasında akdedildiği ileri sürülen sözleşme ek sözleşme içeriği dikkate alındığında söz konusu ek sözleşme ile şirketin 23/05/2008 tarih ve … numara ile üretim lisansına sahip olduğu …’in tamamlanıp üretime geçmesinden itibaren başlayarak ve lisans müddetince devam etmek üzere her yıl tesiste üretilen elektrikin kw başına 0.003 USD tutarında bir bedeli satıcıların, her yılın başında şirket ile şirkete danışmanlık yapmak üzere satıcıların belirleyeceği ana sözleşmesi uygun bir firmalar arasında imzalanacak danışmanlık sözleşmesine istinaden, satıcıların danışman şirketi tarafından şirkete kesecekleri fatura karşılığında yıllık olarak her yıl cari üretim yılının son gününde lisans sahibi şirket adına düzenlenecek fatura karşılığı takip eden yılın Ocak ayı sonuna kadar satıcılara şirket tarafından ödettirilmesini taahhüt etmektedirler.” hükmü düzenlenmiş olup, söz konusu düzenleme içeriği dikkate alındığında bu sözleşmenin bir nevi danışmanlık ön sözleşmesi olduğu, ek sözleşmede belirtilen üretilen kw/saat karşılığı 0.003 USD’nin satıcıların belirleyeceği bir firma tarafından alıcılara verilecek danışmanlık hizmeti karşılığında ödeneceğinin düzenlendiği, dolayısıyla bu ücretin ödenebilmesi için satıcılar tarafından ya da onların belirleyeceği bir şirket tarafından alıcılara ve hissesi devredilen şirkete bir danışmanlık hizmetinin verilmesinin gerektiği, ek sözleşme ile sadece devir bedeline ek olmak üzere bedel tespitinin yapılmadığı, dolayısıyla söz konusu sözleşmenin hisse devrindeki bedele ek olarak ek devir bedeli öngören bir sözleşme niteliğini taşımadığı, her ne kadar davacı tarafça söz konusu sözleşmenin hisse devir bedeline ek getiren bir sözleşme olduğu iddia edilmiş ise de tarafların bu konudaki iradesinin birbirleri ile örtüşmediği, gerek sözleşmenin içeriği, gerekse BK 18.maddesi uyarınca mahkememizce yapılan yorumda da sözleşme içeriğinin danışmanlık ön sözleşmesi niteliğinde olduğu gözönüne alındığında davacının ancak saikte yanılgıyı ileri sürebileceği, saikte yanılgının da sorumluluğunun tacir sıfatını taşıyan davacılara ait olduğu, ayrıca 818 sayılı BK’nun 24. Maddesi uyarınca saikte yanılmanın esaslı yanılma sayılmayacağı, bir an için esaslı yanılma kabul edilse dahi ilk hissedar sözleşmesinin tanzim tarihinden itibaren 1 yılın geçtiği halde davacı tarafça söz konusu esas sözleşmenin iptalinin talep edilmediği, dava aşamasında da ek sözleşmede yanılgısı olmasaydı söz konusu ilk sözleşmeyi imzalamayacağına yönelik bir iddiada da bulunmadığı anlaşılmakla, davacının söz konusu ek sözleşmenin sadece ve sadece devir bedeline ilave ücret öngören bir sözleşme olduğu iddiasına değer verilmemiş, kaldı ki tarafların Yargıtay uygulamaları dikkate alındığında doğrudan doğruya devir bedeline ek ücret kararlaştırılmasına ilişkin bir sözleşme düzenlemelerinin önünde hukuki bir engel bulunmaması da dikkate alındığında bu şekilde düzenlenebilecek bir sözleşme yerine danışmanlık sözleşmesi yapılmasının da söz konusu sözleşmenin danışmanlık ön sözleşmesi olarak düzenlendiğinin göstergesi olduğu, ayrıca davacı tarafın bu iddiasıyla da aslında ek sözleşmede muvaza yapıldığının iddia edildiği, fakat taraf muvazasının yazılı delille ispatı gerektiği, davacı tarafın taraf muvazasını yazılı bir delille de ispatlayamadığı, her ne kadar davacı tarafça davalı şirketin yönetim kurulu tarafından ek bedel ödeneceğine ilişkin kararlar aldığı ileri sürülmüş ise de bu kararın taraflar arasında akdedilen ek sözleşme içeriğinin tekrarından ibaret olduğu, söz konusu ortaklar kurulu kararında, yapılacağı belirtilen ödemenin, ek devir bedeli niteliğinde olduğunun ve muvazaanın varlığının davalılarca açıkça kabul edildiği bir ifade nin bulunmaması dikkate alındığında davacı tarafın dosyaya sunduğu 05.08.2009 tarihli, … karar no.lu ortaklar kurulu kararı, her ne kadar yazılı bir delil olsa da, içerik bakımından davacıların muvazaa iddiasını ispatlayan bir yazılı delil olmaması bu bağlamda muvazayı ispatlayan nitelikte bir sözleşmenin bulunmadığı, kaldı ki yönetim kurulu tarafından alınan bu kararın da sözleşme boyutuna ulaşmaması sebebiyle tek taraflı bir beyan olduğu, tüm bu hususlar dikkate alındığında taraflar arasında akdedilen ek sözleşmenin sadece devir bedeline ek olarak ek bedel öngörülen bir sözleşme olmaması dikkate alındığında ayrıca davacı tarafın delil olarak dayandığı Selahattin Keleşin gönderdiği iddia olunan e postaların bu şahsın davalı şirketlerin yetkilisi olmaması ayrıca davalı diğer gerçek kişilerin vekili olduğunu gösterir vekaletnamenin bulunmaması yine e postaların elektronik imza ile imzalanmamış oluşu bu kapsamda sözkonusu elektronik postaların yazılı delil başlangıcı olarak değerlendirilemeyecek oluşu sebebiyle tanık dinlenmemiş tüm bu hususlar dikkate alındığında ve davacı tarafça davalılara verilmiş bir danışmanlık hizmetinin bulunmaması muvazaa iddiasınında yazılı delillerle ispatlanamaması sebebiyle davacının ıslah edilen şekli ile asıl davanın ve birleşen davanın reddine karar vermek gerekmiştir.”
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenler ve dosya içeriğine göre;
1-Asıl ve birleşen davanın sübut bulmadığından REDDİNE,
2-Asıl Davada;
a-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince takdir olunan 29.870,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
b-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 80,70TL karar ve ilam harcından hpeşin olarak alınan (dava açılırken 27,70 TL + ıslah harcı 5.208,65 TL + ıslah ile birlikte yatırılan 31,40TL) 5.267,75TLden mahsubu ile fazla alınan 5.187,05TLnin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
c-Davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
d-Davalı tarafından yapılan 60,00TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3-Birleşen Davada;
a-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince takdir olunan 27.013,15TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
b-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 80,70TL karar ve ilam harcından hpeşin olarak alınan peşin alınan 4.528,75 TL’nin mahsubu ile fazla alınan 4.448,05TLnin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
c-Davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde İADESİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 Hafta süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemesine İSTİNAF yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 15/06/2022

Başkan …
E-İMZALI
Üye …
E-İMZALI
Üye …
E-İMZALI
Katip …
E-İMZALI