Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/360 E. 2021/760 K. 06.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/360 Esas
KARAR NO:2021/760

DAVA:Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:25/02/2014
KARAR TARİHİ:06/10/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan), davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA: Davacı vekilinin dava dilekçesi ve devam eden süreç içerisinde vermiş bulunduğu dilekçeleri ile talebinin, davalı banka ile … San ve Tic Ltd Şti ve … adına kullandırılacak kredilerin teminatı olarak tarih ve tutarı boş olan senet düzenlendiğini ve bu senetin davacı tarafından da imzalandığını, tarih ve tutarı sonradan doldurulan bu senede dayanılarak davalı tarafından davacı aleyhine … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davacı …’in, … San ve Tic Ltd Şti’nde bulunan toplam 700.000TL hissesinin 600.000TLsini … TC kimlik numaralı …’e TC … 20.Noterliğinin 21 Temmuz 2011 tarih ve … sayı ile tasdikli hisse devir ve temlik sözleşmesi ile devrettiğini, davacının yapmış olduğu devrin 02/11/2011 tarih ve … sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlandığını, davacının 21/07/2011 tarihinde diğer borçlu şirkette bulunan hisselerini devrettiğini ve bu tarihten sonra kullandırılacak olan kredilere kefil olmadığını ve imzası bulunan senet/çek veya sorumlu olduğu kredi varsa bunların bildirilmesi için davalıya ihtar çekildiğini, davacı …’in ortağı olduğu şirketin diğer hissedarları ile anlaşamadığı için 21/07/2011 tarihinde hisselerini devrederek şirketten ayrıldığını ve davalının bankaya da buna ilişkin bildirimde bulunduğunu, ….Noterliğinin vasıtası ile 08/03/2012 tarih …yevmiye nolu ihtarnamesinin çekildiğini ve bu ihtarnamenin 15/03/2012 tarihinde davalıya tebliğ edildiğini, bu ihtarnamede özetle bildirim tarihinden sonra diğer borçlu şirketlere ve ortaklarına kullandırılacak kredilerden dolayı davacının sorumlu olmadığını ve banka uhdesinde bulunan çek ve senetler ile bilgileri haricinde kullanılan kredinin varsa bildirilmesinin istendiğini, davacı tarafından gönderilen ihtarnameyle varsa borç ve borç doğuran belgelerin bildirilmesinin davalıdan istendiğini ve davalının da bu ihtarnameye cevap verdiğini, davalı tarafından gönderilen … 11.Noterliği vasıtası ile 20/03/2012 tarih ve … yevmiye numaralı cevabi ihtarnamesinden anlaşılacağı üzere davacının davalıya herhangi bir borcu bulunmadığını, davalının iyi niyetli olmadığını ve davacının kefaletten vazgeçtiğini bildirmesinden sonra kredi kullandırdığının anlaşıldığını beyanla, davalı bankanın icra takibine konu ettiği gibi bir alacağının ve davacının davalıya herhangi bir borcu bulunmadığının tesbitine, takip konusu senedin geçerli bir senet olmadığından iptaline, davalının yapmış olduğu takipte haksız ve kötü niyetli olması sebebiyle İİK gereğince takip tutarının %20sinden az olmamak kaydıyla, icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş ve söz konusu senedin teminat senedi olduğunu beyan etmiştir.
CEVAP:Davalıya ön inceleme hazırlık tutanağı, dava dilekçesi ve ekleri ile birlikte tebliğ edilmiş, davalı vekili vermiş olduğu cevap dilekçesi ile talebinin; davalı aleyhine açılan davayı kabul etmediğini, davacı tarafın davalı bankaya keşide ettiği ihtarnamede kefaletten istifa ettiğini bildirmiş olmasından bahisle kefaletin 15/03/2012 tarihinde son bulduğunu ve bu tarihten sonra kullanılan kredilerden sorumlu olmadığını iddia ettiğini, oysaki, kefaletin Borçlar Hukuku hükümleri uyarınca iki taraflı bir akit olup, kefilin tek başına bu akitten vazgeçtiğini beyan etmesinin hukuken hiçbir geçerliliği bulunmadığını, keza kefalet borcu şirketin ortağı olup olmakla da ilgili bir husus olmayıp şirket hissesinin devredilmiş olmasının da kefaleti sonlandıran bir sebep olarak kabul edilmeyeceğini, nitekim davacı tarafın ihtarına davalı banka tarafından verilen yanıtta da davacıya bu hususun cevaben bildirildiğini, davalı bankaya karşı olan borç yükümlülük ve taahhütlerinin aynen devam ettiğinin ihtar edildiğini, süresiz kefalette kefilin 818 sayılı Borçlar Kanunu 493 ve 494 maddelerindeki haklardan başlangıçta feragatinin, onu kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarıyla sınırlı olmak kaydıyla borçlu ile birlikte sözleşme ilişkisi devam ettiği sürece yümümklülük altına soktuğunu, davacı tarafın da davalı banka ile akdettiği sözleşme ile bu haklarından peşinen feragat etmiş olduğundan davacı tarafın kefaletten tek taraflı bir irade beyanıyla vazgeçmesinin zaten mümkün olmadığını, Yargıtay’ın konuya ilişkin içtihatlarının da aynı yönde olduğunu beyanla, yasal unsurları taşımayan dava dilekçesinin iptaline, esasa girilmesi halinde haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine, yargılama giderlerinin ve avukatlık ücretinin de davacı tarafa yüklenilmesine karar verilmesini talep etmiş ve söz konusu senedin teminat senedi olmadığını, davacının söz konusu senetteki imzayı da inkar etmediğini beyan etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Mahkememizin 08/03/2017 tarihli ve … esas …karar sayılı kararı ile, davacının davasının kabulü ile, davacının ….İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında ve bu dosyada takibe konu edilen senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, takip konusu senedin davacı yönünden iptaline, kötü niyet tazminatı isteminin şartları oluşmadığından reddine karar verilmiş, mahkememiz kararına karşı davalı vekilince istinaf yoluna başvurulmuş, İstanbul BAM 14.Hukuk Dairesinin 2018/2009 esas 2020/597 karar sayılı 18/06/2020 tarihli ilamı ile;
” . . . ilk derece mahkemesi karar gerekçesinde de belirtildiği üzere, davacı tarafça davalı bankaya dava dışı şirketin ortaklığından ayrılmasından sonra davalı bankaya çektiği ihtarname ile dava dışı şirketin bugüne kadar çektiği krediler varsa söz konusu krediler sebebiyle oluşan borcun kendisine bildirilmesini talep ettiği halde, davalı banka tarafından verilen cevabi yazıda herhangi bir borç bildiriminin yapılmadığı, bilirkişi incelemesi sonucunda da bu tarihe kadar alınan tüm kredilerin ödenmiş olduğu, dava dışı şirketin ödenmeyen kredi borçlarının bu tarihten sonra kullandırılan kredilere ilişkin olduğu, bir güven kurumu olan bankaların yeni bir kredi verirken basiretli bir tacir gibi davranarak vereceği yeni krediler için uygun teminatları alması gerektiği, kaldı ki ihtarname tarihi kadar bir borcu bulunmayan davacının çektiği ihtarname sonrası dava dışı şirkete kullandırılan kredilerden dolayı davacının sorumlu olduğunu iddia etmenin TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırılık oluşturduğu kanaatine varılmıştır.
Davacının avalist sıfatıyla imzaladığı 18/03/2011 keşide tarihli 23/01/2013 vade tarihli bono kapsamında kullandırılan kredilerin vadesinde ödendiği bankanın herhangi bir alacağı bulunmadığının bilirkişi raporu ile anlaşıldığı, kat ihtarına ve icra takibine konu olan kredilerin, davacının avalist sıfatıyla imzaladıkları yeni bononun alınmasından sonra kullandırılan krediler olduğu, yani senedin teminat senedi olduğunun kabulü gerekeceğinden ve teminata konu kredilerin ödenmiş olması nedeniyle davacının bu senede dayalı sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı isabetli olduğundan; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.” şeklinde davalı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş, istinaf ilamı davalı tarafça temyiz edilmiş olup, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 01/04/2021 tarihli ve 2020/6069 esas 2021/3215 karar sayılı ilamı ile;
“Dava, menfi tespit istemine ilişkin olup; takip davacının avalist olduğu bonoya dayanılarak yapılmıştır. Davacı, davalıdan kredi kullanan dava dışı şirketin ortağı iken 21.07.2011 tarihinde ortaklıktan ayrıldıktan sonra davalıya gönderdiği 08.03.2012 tarihli ihtarname ile, kredi kullanan şirketin ortaklığından ayrıldığını, 21.07.2011 tarihinde sorumluluğunun sona erdiğini, bu tarihten sonra kullanılacak kredilerden dolayı sorumluluk kabul etmediğini bildirmiştir. Davalı ise dava dışı borçlu şirkete kullandırılan kredilerin aynı sözleşmeye dayanılarak kullandırıldığını ve dava konusu icra takibinin davacının kefilliğine değil, avalist sıfatına dayalı olarak yapıldığını savunmuştur. Mahkemece, asıl borçlu ile davalı banka arasındaki kredi sözleşmeleri ve davacının bu sözleşmelere kefaleti incelenmek suretiyle sonuca gidilmiş ise de davacı takibe konu bonoyu avalist sıfatıyla imzalamış olup, mülga 6762 sayılı TTK’nun 614 maddesi ve yürürlükteki 6102 sayılı TTK’nun 702. maddesi uyarınca avalist asıl borçlu gibi sorumlu olduğundan, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle mahkememiz kararının bozulmasına karar verilerek dosya mahkememize gönderilmiş ve mahkememizin 2021/360 esas sırasına kaydı yapılmıştır.
Taraflara usulune uygun davetiye tebliğ edilmiş olup, taraf vekilleri beyanlarını tekrar etmişlerdir.
Dava, alacağın tahsili için kefil aleyhine başlatılan ilamsız icra takibi nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki davaya konu uyuşmazlığın; davacının ortağı olduğu şirketteki tüm hisselerinin 21/07/2011 tarihinde devrederek, bu şirketten ayrıldığını, davalı bankaya bu durumun noter ihtarnamesi ile tebliğ edildiğini, davalı bankanın uhdesinde bulunan çek ve senetlerin bilgisi haricinde kullanılan varsa kredilerin bildirilmesinin istendiğini, kefaletten vazgeçildiğinin davalı bankaya bildirildiğini, bildirim tarihine kadar davalı bankadan kefalet kapsamında kredi kullandırılmadığını, daha sonra kullandırılan kredi nedeni ile müvekkilinin borçlandırıldığını, bu durumun iyi niyetle bağdaştırılmadığını, teminat olarak verilen senedin takibe konu edildiğini beyan ederek davalıya herhangi bir borcu bulunmadığının tesbiti ile takibe konu senedin geçerli bir senet olmadığından iptaline ve davalının %20 kötü niyet tazminatına mahkum edilmesi talebine ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Yapılan yargılama, davacı tarafın iddiaları, davalının beyanları, tanzim olunan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davalı tarafından davacı hakkında …. İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığı, takibe konu senedin 18/03/2011 keşide tarihli olduğu, vade tarihinin 23/01/2013 tarihli olduğu, 600.000USD olduğu, ancak takipte söz konusu senedin kısmi olarak 198.000USDsinin takibe konu edildiği görülmüştür. Taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesi, davalı tarafından dava dışı şirketlere kullandırılan kredi dökümleri, davacının asıl kredi borçlusu şirketteki hissesini devrettiğine ilişkin belgeler, davacı tarafça şirketteki hissesini devrettikten sonra davalı bankaya çekilen ihtarname, davalı banka tarafından bu ihtarnameye karşılık … 11.Noterliği tarafından çekilen 20/03/2012 tarihli ihtarname ve tüm dosya kapsamı göz önüne alındığında, davacının davalı bankadan daha önce ortağı olduğu şirket adına imzalanan genel kredi sözleşmeleri uyarınca davacının kefil olduğu ve bu kefalet sebebiyle davalı bankaya teminat amacını taşıyan davaya konu icra dosyasında takibe konu edilen teminat senedini verdiği, her ne kadar davalı tarafça söz konusu senedin teminat senedi olmadığı, daha önce kullanılan krediler sebebiyle borç senedi olarak verildiği iddia edilmişse de, mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesinde davalı banka tarafından dava dışı şirkete daha önce kullandırılan kredilerin kapatılarak ödendiği, davacının şirket ortaklığından ayrılmasından sonra 1015, 1016, 1017, 1018, 1019, 1020, 1021, 1022 ve 1023 ek nolu kredilerin dava dışı şirkete kullandırıldığı, söz konusu kredilerin ilk kullanım tarihlerinin 28/05/2012 ile 12/11/2012 tarihleri arasında olduğu, dava dışı şirket davacı ve banka arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinin 22.maddesine göre, müşterinin bankayla olan ilişkilerinde doğmuş veya doğacak borçlarının ödenmesi zımmında vadesiz, vadeli kambiyo senetlerinin borçlu veya diğer borçlu sıfatı ile imza edilerek bankaya vermeyi kabul ve taahhüt eder hükmünün bulunduğu, yine 22.1.5 bölümünde müşteri veya sözleşme ve senetteki diğer imza sahiplerinin bu sözleşmenin aynı zamanda TTK madde 592, 690, 730 hükümleri gereği açık bono, çek, poliçe için bankaya verilen dönülmez bir yetki anlamında olduğunu, bu nedenle bankaya verdikleri kambiyo senetlerinin muacceliyet halinde veya her zaman bu hüküm muvacehesinde unsurları yazılarak, banka tarafından da kullanılabileceğini de kabul ve taahhüt eder hükmünün bulunduğu, dolayısıyla düzenleme tarihi genel kredi sözleşmesinin imza tarihi olan 18/03/2011 tarihi olan bononun dava dışı şirketin çekeceği kredilerin teminatını oluşturmak üzere teminat senedi olarak verildiğinin anlaşıldığı, her ne kadar kefalet sözleşmesi iki taraflı bir sözleşme olup, söz konusu sözleşmeden bir tarafın tek taraflı irade beyanı ile dönmek mümkün değil ise de, davacı tarafça davalı bankaya dava dışı şirketin ortaklığından ayrılmasından sonra davalı bankaya çektiği ihtarname ile dava dışı şirketin bugüne kadar çektiği krediler varsa söz konusu krediler sebebiyle oluşan borcun kendisine bildirilmesini talep ettiği halde, davalı banka tarafından verilen cevabi yazıda herhangi bir borç bildiriminin yapılmadığı, mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda da bu tarihe kadar alınan tüm kredilerin ödenmiş olduğu, dava dışı şirketin ödenmeyen kredi borçlarının bu tarihten sonra kullandırılan kredilere ilişkin olduğu, bir güven kurumu olan bankaların yeni bir kredi verirken basiretli bir tacir gibi davranarak vereceği yeni krediler için uygun teminatları alması gerektiği, kaldı ki ihtarname tarihi kadar bir borcu bulunmayan davacının çektiği ihtarname sonrası dava dışı şirkete kullandırılan kredilerden dolayı davacının sorumlu olduğunu iddia etmenin Medeni Kanunun 2.maddesinde düzenlenen dürüst davranma kuralına aykırılık oluşturduğu, söz konusu durumun bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını oluşturduğu, sözleşmenin 22.maddesinde yer alan düzenlemelerin de Borçlar Kanunun 20.maddesinde düzenlenen genel işlem koşulları niteliğinde bulunduğu anlaşıldığından, davacı tarafından ilk genel kredi sözleşmesinin düzenlenmesi esnasında verilen teminat senedi sebebiyle, teminat senetlerinin hangi hukuki ilişki ve ne için verilmişse sadece bunun için geçerli olabileceği, dolayısıyla davalı banka tarafından daha önce kullandırılan krediler sebebiyle alınan teminat senedi sebebiyle dava dışı şirkete sonradan kullandırılan krediler nedeniyle kullanılamayacağı kanaatine varılmıştır.
Mahkememizin bozmadan önceki ilk kararında da belirtildiği üzere, davacı tarafça davalı bankaya dava dışı şirketin ortaklığından ayrılmasından sonra davalı bankaya çektiği ihtarname ile dava dışı şirketin bugüne kadar çektiği krediler varsa söz konusu krediler sebebiyle oluşan borcun kendisine bildirilmesini talep ettiği halde, davalı banka tarafından verilen cevabi yazıda herhangi bir borç bildiriminin yapılmadığı, bilirkişi incelemesi sonucunda da bu tarihe kadar alınan tüm kredilerin ödenmiş olduğu, dava dışı şirketin ödenmeyen kredi borçlarının bu tarihten sonra kullandırılan kredilere ilişkin olduğu, bir güven kurumu olan bankaların yeni bir kredi verirken basiretli bir tacir gibi davranarak vereceği yeni krediler için uygun teminatları alması gerektiği, kaldı ki ihtarname tarihi kadar bir borcu bulunmayan davacının çektiği ihtarname sonrası dava dışı şirkete kullandırılan kredilerden dolayı davacının sorumlu olduğunu iddia etmenin TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırılık oluşturduğu, davacının avalist sıfatıyla imzaladığı 18/03/2011 keşide tarihli 23/01/2013 vade tarihli bono kapsamında kullandırılan kredilerin vadesinde ödendiği bankanın herhangi bir alacağı bulunmadığının bilirkişi raporu ile anlaşıldığı, kat ihtarına ve icra takibine konu olan kredilerin, davacının avalist sıfatıyla imzaladıkları yeni bononun alınmasından sonra kullandırılan krediler olduğu, yani senedin teminat senedi olduğunun kabulü gerekeceğinden ve teminata konu kredilerin ödenmiş olması nedeniyle davacının bu senede dayalı sorumluluğunun bulunmadığı, Yargıtay bozma ilamı davaya konu senetteki davacının avalist sıfatı ile yer aldığı ve asıl borçlu gibi sorumlu olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de, söz konusu senedin davacı tarafından kefil olunan ilk krediler için verildiğinin ve teminat senedi olduğu taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinin 22.maddesi, bankanın tevilli beyanı, senedin tanzim tarihi, sonradan kullandırılan kredilerin tarihleri dikkate alındığında söz konusu senedin teminat senedi olduğunun anlaşıldığı, taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesi uyarınca bankanın bu şekilde teminat senedi alma hakkının bulunduğu, yine bu senedin davacı şirketin hissedarı iken kullandırılan kredilerin teminatını teşkil etmek üzere alındığının sabit olduğu, dolayısıyla asıl borçlu yönünden de bu tarihte kullandırılan kredilerin kapatılmış olması ve bu tarihte kullandırılan krediler sebebi ile hem asıl borçlu şirketin hem de avalist konumundaki davacının borcunun kalmadığı, artık borç bittikten sonra bir güven kurumu olan bankanın vermiş olduğu kredinin karşılığı almış olduğu teminat senedini iade etmesi gerektiği ve ilgili şirkete yeni kredi kullandırılacaksa buna yönelik yeni teminat senetleri alması gerektiği, oysa davalı bankanın ilk kullandırılan kredi sebebi ile bu kredi borçlarının teminatı olarak aldığı senedi iade şartları oluştuğu halde iade etmeyip uhdesinde tutup, daha sonra asıl borçlu şirkete kullandırılan kredilerde kullanmasının hakkın kötüye kullanımını oluşturduğu görüldüğünden, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2020/6069 Esas 2021/3215 Karar sayılı 01/04/2021 tarihli kararının usul ve yasaya aykırı görüldüğünden söz konusu karara direnilmesine, bu kapsamda davacının davasının kabulü ile, davacının …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında ve bu dosyada takibe konu edilen senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, takip konusu senedin davacı yönünden iptaline, kötü niyet tazminatı şartları oluşmadığından reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenler ve dosya içeriğine göre;
1-Yargıtay 11. Hukuk Dairesinni 2020/6069 Esas 2021/3215 Karar sayılı 01/04/2021 tarihli kararının usul ve yasaya aykırı görüldüğünden söz konusu karara DİRENİLMESİNE, bu kapsamda davacının davasının KABULÜ ile, davacının …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında ve bu dosyada takibe konu edilen senet nedeniyle borçlu olmadığının TESPİTİNE, takip konusu senedin davacı yönünden İPTALİNE,
2-Kötü niyet tazminatı şartları oluşmadığından REDDİNE,
3)-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 29.916,78TL nispi karar harcından peşin alınan 7.371,35TLnin mahsubu ile bakiye 22.545,43TLnin davalıdan tahsili ile Hazineye irad kaydına (Mahkememizin 11/09/2018 tarihli ve 2018/378 harç nolu harç tahsil müzekkeresi ile 22.545,43TL bakiye karar harcı tahsil edilmiş ise, tahsilde mükerrer olmamak şartı ile),
4)-Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince 38.632,00TL nispi ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5)Davacı tarafından yapılan ilk karar öncesi yapılan 9.649,15TL ve ilk karardan sonra yapılan 235,35TL olmak üzere toplam 9.704,50TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6)-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa İADESİNE,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 Hafta süre içerisinde YARGITAY’a YASA YOLU yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 06/10/2021

Başkan …
E-İMZALI
Üye …
E-İMZALI
Üye …
E-İMZALI
Katip …
E-İMZALI