Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/315 E. 2023/499 K. 05.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2021/315
KARAR NO:2023/499

DAVA:Tanıma Ve Tenfiz
DAVA TARİHİ:30/04/2021
KARAR TARİHİ:05/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tanıma Ve Tenfiz davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacılar … … ….ve … …’nin ham petrol ve petrol ürünlerinin ticari ve tedariki ile ilgilenen …’ın %100 bağlı şirketleri olduğunu, bu iki kuruluşun … … … İsviçre’de ve … … … … Finans Merkezinde kayıtlı olduklarını, … ile davalı …’nin 02/05/2007 tarihli, … … … ile …’nin 20/03/2008 tarihli Taşıma Hizmetleri Sözleşmesi yaptıklarını, bu sözleşmelere tabi olarak …’nin belirtilen bölgeler içinde ve arasında ham petrol ve petrol ürünleri taşıması yapacağını kabul ettiğini, bu sözleşmelere istinaden tarafların aralarında 02/05/2007 tarihli ve 20/03/2008 tarihli sözleşmeler ile diğer ilgili anlaşma ve sözleşmeler ile ilgili 16/12/2016 tarihinde Fesih ve Uzlaşma Senedi akdettiklerini, davalıların işbu sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmediklerini, Fesih ve Uzlaşma Senedi’nin 8.maddesi kapsamında alacakların davalılardan tahsili amacıyla 18/05/2018 tarihli tahkim davası açıldığını ve 26/01/2021 tarihinde karar verildiğini, tahkim heyeti tarafından 04/03/2021 tarihinde Düzeltme&Açıklığa Kavuşturma Zaptı düzenlendiğini ve hükümde 2017 LMAA şartlarının 27.paragrafı uyarınca bazı ufak düzeltmeler ve açığa kavuşturmalar yapıldığını, tahkim heyeti tarafından davalıların davacılara 44.741,992 USD ve yasal faiz ile masrafları ödemesine karar verildiğini, davalılar tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığını, bunun üzerine davacıların, davalılara 24/03/2021 tarihli ödeme talepli bir ihtarname gönderdiklerini, ancak davalılar tarafından cevap verilmediği gibi ödeme de yapılmadığını, ilgili hakem kararının 2017 LMAA şartları altında İngiltere’de görülmüş bir tahkim yargılamasının neticesinde verilmiş yabancı bir hakem kararı olduğunu, ilgili kararın New York Konvansiyonu ve MÖHUK çerçevesinde tanıma ve tenfiz için gerekli olan tüm şartları haiz, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir karar olduğunu, kararın kendi hükümlerinin 2017 LMAA şartları ve 1996 tarihli Tahkim Yasası kapsamında kesin ve bağlayıcı olduğunu, 5718 Sayılı MÖHUK’un 60 ve devamı maddelerinde de yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizinin düzenlendiğini, buna göre New York Anlaşmasına ve gerekse 5718 Sayılı Yasaya göre tenfiz şartlarının mevcudiyeti tespit edildiğinde yabancı hakem kararının tanınması ve tenfizinin yapılabileceğini, yabancı hakem kararlarının tanınma ve tenfizinin reddedilmesi için gerekli şartların New York Anlaşmasının V.maddesinde ve MÖHUK’un 62.maddesinde sınırlı olarak sayıldığını, bu şartlar haricinde yabancı hakem kararının tanınması ve tenfizinin yapılacağını, tanıma ve tenfize konu kararın Fesih ve Uzlaşma Senedi’ndeki tahkim şartından yetkisini alan hakemlerce verildiğini, yine tanımaya ve tenfize konu kararı veren hakem heyetinin tarafların anlaşmasına göre teşekkül ettiğini ve tarafların üzerinde anlaştıkları tahkim kurallarına göre taraflar üzerinde bağlayıcı ve kesin olarak karar verildiğini, kararın Türk Hukukuna göre tahkime elverişli bir konuda verildiğini ve herhangi bir kamu düzenine aykırılık içermediğini, borçlunun taahhütlerini ödemekten kaçınmak maksadıyla bir takım işlemler yapmak suretiyle mallarını gizlemeye, dağıtmaya hazırlandığını, keza çıkan gazete haberlerinin de … Grubunun finansal bir kriz içinde olduğuna işaret ettiğini, söz konusu kararın tanıma ve tenfizi için gerekli olan sürede davalıların mallarını kaçırma ihtimali bulunduğundan ve bu durumun alacağın tahsilini imkansız hale getireceğinden kesinleşmiş bir hakem kararı mevcut olup yabancı hakem kararı ile hükmedilen alacak bakımından öncelikle teminatsız, kabul edilmemesi halinde teminat karşılığında ihtiyati haciz kararı verilmesine, 26/01/2021 tarihli yabancı hakem kararının tanınması ve tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacılar vekili 11/05/2021 tarihli dilekçesi ile ihtiyati haciz talebini yinelemiş ve şimdilik faizler hariç 55.644.400,13 USD ve 529.534,73 GBP tutarındaki alacakların toplam Türk Lirası karşılığı olan 465.622.829,56 TL üzerinden öncelikle teminatsız, aksi halde makul bir teminat karşılığında ihtiyati haciz kararı verilmesini talep etmiştir.
Mahkememiz 17/05/2021 tarihli ara kararı ile, davacıların ihtiyati haciz talebinin dava değeri 465.622.829,56 TL üzerinden %15 teminat mukabilinde kabulüne karar verilmiş, davacılar tarafından karar uyarınca teminat mektubu dosyaya ibraz edilmiştir.
Davalı … vekili 31/05/2021 tarihli dilekçesi ile, ihtiyati haciz kararına itiraz ederek kararın kaldırılmasını talep etmiş, yapılan açık murafaa yargılaması sonunda, 30/06/2021 tarihli karar ile ihtiyati hacze itirazın reddine, ayrıca harç eksikliği ile ilgili itirazın 6728 sayılı kanunun 36. Maddesi ile Harçlar Kanununa eklenen 1 sayfalı tarifede 16/07/2016 tarihinde yapılan değişiklik ile Hukuk Genel Kurulunun 2017/19-930 Esas 2019/812 karar sayılı kararı uyarınca maktu harç alınması gerektiği anlaşıldığından harca yönelik istemin de reddine karar verilmiş, karara karşı davalı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, İstanbul BAM 13.Hukuk Dairesinin 2021/1737 esas, 2021/1368 karar sayılı 07/10/2021 tarihli kararı ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
CEVAP: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; tenfizi istenen yabancı hakem kararı belirli bir alacağın tahsiline yönelik olduğundan yargılama nisbi harca tabi olmasına rağmen maktu harç üzerinden dava açıldığını, davanın devam edebilmesi için harcın tamamlatılması gerektiğini, tenfiz ve tanınması istenilen yabancı hakem kararının Türk kamu düzenine açıkça aykırı olduğunu, davalının hukuki dinlenilme ve savunma hakkının ihlal edildiğini, tenfizi talep edilen hakem kararına ilişkin tahkim yargılamasında davalının, davanın sonucuna etki edecek derecede önemli bir tanık olduğunu, davalının tahkim yargılaması devam ederken 17/03/2020 tarihinde Türkiye’de tutuklandığını ve 1 yıl boyunca kapalı cezaevinde tutuklu bulunması sebebiyle tahkim heyeti önünde yapılacak olan durumda tanık olarak dinlenme imkanını kaybettiğini, buna rağmen hakem heyetine yargılamanın durması yönünde talepte bulunulmasına karşın bu talebin yok sayılarak yargılamanın durdurulmadığını ve davalı dinlenilmeden hukuki dinlenme hakkını ve Anayasa ile güvence altına alınan savunma hakkını adete yok sayarak kamu düzenine hukuka aykırı olarak davalı aleyhine karar verildiğini, tenfizi talep edilen hakem kararında, davalının finansal güçlükler sebebiyle bir aşamadan sonra duruma dahil kendisini avukat aracılığıyla temsil ettirememiş olmasının tarafların eşit silahlarla kendilerini savunmaları esasına da aykırılık teşkil ettiğini, avukatlarının vekillikten çekilmesi akabinde kendisini yeni bir vekil tayin etmek üzere 1 haftalık süre verildiğini, …’nin avukatlık görevinden istifa ederken davalının bulunduğu durumu izah ettiğini, duruşmanın davalının tutuklu olması sebebiyle ertelenmediğini, somut olayda tahkim yargılamasında yasal olarak yargılamanın hızlı bitirilmesi için bir zaman baskısı bulunmamasına rağmen yargılamanın davalının yokluğunda devam ettirilmesinin de ayrıca tenfize engel teşkil eden unsurlardan biri olduğunu, MÖHUK m.62/1/ç hükmünde tarafın hakemler önünde usulüne göre temsil edilmemiş ve yapılan işlemleri sonradan kabul etmemiş olmasının bir tenfiz engeli olarak düzenlendiğini, Türk Hukukunun doğrudan uygulanan kurallarını ihlal eden yabancı hakem kararının Türk kamu düzenine aykırı olduğunu, yabancı hakem kararında davalının garanti eden sıfatı ile müşterek ve müteselsil sorumlu kabul edildiğini, kararın dayanağı olan sözleşmede BK’da belirtilen kefalet şartlarının hiçbirine uyulmadığını, Türk Hukukunda kefalete ilişkin olarak belirlenen zorunlu şekil şartları koşulunun doğrudan uygulanan kural niteliğinde olup kamu düzenine ilişkin olduğunu, yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi hakkında 1958 tarihli New York Konvansiyonu’nun 5.maddesinin 2-b fıkrasının, tanıma ve tenfiz istenen ülkenin kamu düzenine aykırı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi reddedilir şeklinde düzenlendiğini, yabancı hakem kararlarının Türkiye’de icra edilebilmesi, tenfiz prosedürüne tabi olduğundan New York Sözleşmesine göre tenfiz şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılması gerektiğini, tenfizi talep edilen yabancı hakem kararı ile ilgili yurt dışında yapılan yargılamada yabancı hakemlerin tabi oldukları usul kuralları uyarınca kendi ücretlerini kendilerinin tayin ettiklerini, hakemlerin kendi ücretlerini belirleyeceğini kabul eden hükümler içeren usul kurallarına tabi olarak verilen yabancı hakem kararlarının kamu düzenine aykırı olmaları nedeniyle Türkiye’de tenfiz edilemeyeceklerini, yabancı hakem heyetinin verdiği kararda yetki sınırlarını aşarak davalının üzerine karşılaması mümkün olmayan maddi külfetler yüklediğini, tenfizi istenilen karar ile ilgisi olmayan SoS Tahkiminde ve PCG Tahkiminden doğan masrafların da davacılara ödenmesi yönünde hüküm tesis edilmiş olup davalının ne SoS Tahkiminde ne de PCG Tahkiminde taraf olmadığını, söz konusu tahkimlerde aleyhine hüküm tesis edilen yabancı şirketlerin borcu için davalı açısından hukuka aykırı şekilde tenfizi istenen karar ile hüküm tesis edildiğini, kaldı ki davalı ile SoS Tahkimi ve PCG Tahkiminin konusuna dair ve bu tahkimlerin tarafı olan ve davacıların iştiraki ve/veya ilgili şirketleri arasında herhangi bir tahkim anlaşması da bulunmadığını, buna rağmen ilgili masraflardan davalının sorumlu tutulmasının Türk kamu düzenine ve Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki 10/06/1958 tarihli New York Konvansiyonunun 5-1/c maddesine de aykırılık teşkil ettiğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … … Ltd.vekili cevap dilekçesinde özetle; MÖHÜK madde 62 uyarınca hakem kararları genel ahlaka veya kamu düzenine aykırı ise, taraflardan biri hakemler önünde usulüne göre temsil edilmemiş ve yapılan işlemleri sonradan açıkça kabul etmemiş ise, hakkında hakem kararının tenfizi istenen taraf, hakem seçiminden usulen haberdar edilmemiş yahut iddia ve savunma imkanından yoksun bırakılmışsa yabancı hakem kararının tenfizi isteminin reddedileceğini, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin açıkça ahlaka ve Türk kamu düzenine aykırı olduğunu, davalı şirketin ve diğer davalı şirket yetkilisinin yapılan tahkim süreci boyunca iddia ve savunma hakkından yoksun bırakıldığını, geçerli bir tahkim sözleşmesi ve usulüne uygun bir tahkim yargılaması yapılmadığını, taraflar arasında emredici kanun hükümlerine uygun bir tahkim anlaşması yapılmamış olup dayanak protokolün davalı şirkete dayatma yoluyla imzalatıldığını, davalının hür iradesiyle imzalanmış bir tahkim anlaşması bulunmadığını, tahkim anlaşmasının zorunlu unsurları da içermediğini, davacının dayandığı ve davalıya dayatma yoluyla imzalatılan belgede açık ve geçerli bir tahkim usulü bulunmadığından, tahkim anlaşması geçersiz olup geçersiz bir usule aykırı sözleşmeye dayalı olarak yapılan tahkim yargılaması sonucu verilmiş kararın yok hükmünde olup iptali gerektiğini, Tenfiz konusu yabancı hakem heyeti kararına bakıldığında şirket yetkilisi olan …nun müvekkil şirketi garanti eden sıfatında kabul edildiğini, burada ki hukuki ilişki kefalet sözleşmesi olarak kabul edilmekle beraber kararın Türk hukukunda kefalet sözleşmesine ilişkin olan düzenlemelerin hiçbirini içermediğini, Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkındaki 1958 Sayılı New York Sözleşmesi’nde de yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizi istenen ülkenin kamu düzenine aykırılıklar içermesi halinde tanıma ve tenfiz isteminin reddine karar verilebileceğinin hüküm altına alındığını, davalı şirketin yetkilisi tahkim yargılamasına katılmadığından hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, Yargıtay tarafından da tenfiz davalarında aleyhine hüküm verilen tarafın delillerini ikame etme fırsatının verilmemiş olmasının hakem kararının tenfizine engel olacağına ilişkin karar verildiğini, davalı şirket yetkilisinin 05/03/2021 tarihine kadar FETÖ terör örgütüne üye olduğu iddiası ile ….Sulh Ceza Hakimliğinin … sayılı 17/03/2020 tarihli kararı ile tutuklandığını, tahkim heyeti tarafından davalı şirketin yetkilisi, vekili, şirketi yetkilisinin vekili olmadan durumların gerçekleştirildiğini, davalı şirketin kendisi lehine delil sunamadığını, delilleri toplayamadığını ve tanık dinletemediğini, Türkiye’nin bunların yanında 1958 tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkında New York Sözleşmesi ve 1961 tarihli Milletlerarası Ticari Hakemlik Hakkında Avrupa Sözleşmesini onaylamış olup New York sözleşmesine göre de yabancı mahkeme kararlarının tanınması veya tenfiz edilebilmesi için bu kararın hukuki dinlenilme hakkını ihlal etmemiş olması gerektiğini, verilen ihtiyati haciz kararının haksız olduğunu, bu nedenlerle kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … … Ltd.vekilinin ihtiyati haciz kararına itirazı üzerine yapılan açık mürafaa duruşması neticesinde 01/06/2022 tarihli ara karar ile itirazın reddine karar verilmiştir.
DELİLER VE GEREKÇE:
Taraflara usulune uygun davetiye tebliğ edilmiş olup, taraflar arasında akdedilen sözleşmeler ile 16/12/2016 tarihli Hüküm ve Fesih Sözleşmesinin ingilizce ve tercüme edilmiş hali, taraf delilleri dosya içerisine alınmıştır.
Dosya MÖHUK Uzmanı, Usul Hukuku Nitelikli Hesaplama Uzmanı , Borçlar Hukuku Uzmanı Nitelikli Hesaplama Uzmanı ve Ticaret Hukuku Nitelikli Hesaplanma Uzmanı bilirkişilerden oluşan bilirkişi heyetine tevdi olunmuş, düzenlenen 05/12/2022 tarihli raporda; Taraflar arasında hakem kararının esasına uygulanacak hukuk olarak İngiliz Galler hukukunun belirlendiği, Türk hükukundaki kefalete ilişkin düzenlemelere aykırılığın kamu düzenine aykırılık sonucu doğurmayacağı, esasa uygulanacak hukukun Türk hukukundan farklı ve Türk Kanunlarına göre emredici nitelikte olduğu kabul edilen hükümlere aykırı olmasının Kamu düzenine aykırılık oluşturmayacağı, dolayısıyla hakem kararının kefalet açısından kamu düzenine aykırı olmadığı, İngiliz Tahkim Yasası’nın ve 2017 tarihli LMAA Kurallarının hükümleri değerlendirildiğinde, tahkim yargılamasını yapan hakemlerin, davacıların sunduğu belgelerin (delillerin) bir kısmını davalılara göndermemesinin ve onlara bu belgelere karşı beyanda bulunma imkânı tanımamasının, tahkimde uygulanan usul kurallarına aykırı olabileceği, böylece, tahkim yargılamasında davalıların savunma imkânından yoksun bırakıldıklarının ve bu kapsamda davalıların adil yargılanma haklarının ihlâl edildiğinin, MÖHUK’un 62.maddesinin 1. fikrasının (d) bendi ve New York Konvansiyonu’nun V. maddesinin 1. Fikrasının (b) bendi uyarınca, hakem kararının tenfizinin şartlarının oluşmadığının değerlendirilebileceği, hakemlerin, davalılar vekili Preston Tumbull’un 06.11.2020’de hakem davasından çekilmesinden itibaren, davalı asillere – bilgilendirme yapmadıklarının, bu tarihten sonraki gelişmeler ve davacıların sundukları belgeler ve açıklamalar hakkında, davalıların savunma yapma, kendilerine başka bir temsilci tayin etme imkânları tanınmadığının, adil yargılanma haklarının bu yönden de ihlâl edildiğinin, MÖHUK’un 62. maddesinin 1. fikrasının (ç) ve (d) bentleri ve New York Könvansiyonu’nun V. maddesinin 1. fikrasının (b) bendi uyarınca, hakem kararının tenfizinin şartlarının oluşmadığının değerlendirilebileceği, davalıların savunma imkânından yoksun bırakılmalarının, aynı zamanda temel bir Anayasal hak olan adil yargılanma hakkına ve dolayısıyla kamu düzenine de aykırılık teşkil edebileceğinin, MÖHUK’un 62. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ve New York Konvansiyonu’nun V. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi uyarınca, dava konusu hakem kararının tenfizinin şartlarının oluşmadığının değerlendirilebileceği, …’nun, hakem heyetine 23.07.2020 tarihli yazılı ve yeminli ifadesini sunduğu anlaşıldığından Türkiye’de tutuklu olduğu için kendisinin tanık olarak dinlenememesinin, savunma ve adil yargılanma hakkını ihlâl etmediğinin değerlendirilebileceği belirtilmiştir.
Bilirkişi raporu ile birlikte sunulan ayrık rapor ile; tahkim yargılamasından davalılar’ın haberdar olduğu, …’i hakem olarak atadığı ve 26.01.2021 Tarihli Hakem Kararı’nın, Davalılar tarafından seçilen hakem de dahil olmak üzere 3 kişilik hakem kurulu tarafından oybirliği ile verildiği, 26.01.2021 tarihli Hakem Kararı’nın tanınması ve tenfizinin, Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkında New York Konvansiyonu hükümlerine tabi olduğu ve dolayısıyla, New York Konvansiyonu’nun V. Maddesinde yer alan tanıma ve tenfiz talebinin red sebepleri yönünden inceleme yapılmasının gerekli olduğu, tarafların tahkim sözleşmesi yapma yönünden ehliyetsiz olduğuna ilişkin bir delil ve iddianın bulunmadığı, tahkim sözleşmesini yazılı olarak yapıldığı ve şekil şartına da uyulduğu, dosyada, davalı ve şirketinin kendi serbest iradesi tahkim şartını kabul etmediğini gösteren herhangi bir delilin de bulunmadığı, ayrıca söz konusu tahkim yargılamasının konusu, ticari nitelik taşımakta olup; tarafların tüm sonuçları ile tahkim yargılamasını ve tahkim şartını içeren …’ni kabul ettikleri, ekonomik baskı altında sözleşmenin yapıldığı iddiasının ve sair iddiaların Hakem Kararı’nda ayrıntılı bir biçimde değerlendirildiği ve Sözleşme’nin geçerli olduğu sonucuna varıldığı, uyuşmazlık konusunun, alacağa ilişkin olduğu ve tahkime elverişli bulunduğu, New York Konvansiyonu’nun, yabancı hakem kararlarının tenfizi için hakem kararının bağlayıcı olmasını yeterli kabul ettiği, söz konusu kararın bağlayıcı olduğu ve kesinleştiği, yabancı mahkeme kararında yer alan maddi ve hukuki tespitlerin doğruluğunun da, Türk mahkemelerince inceleme konusu yapılamayacağı, Türk mahkemelerinde bu kararın doğru veya yanlış verildiğine ilişkin bir inceleme yapılamayacağı, kararda doğruluğu tespit edilmiş olan maddi vakıalara göre hangi hukuki sebebin uygulanması gerektiğinin de hakim tarafından araştırılamayacağı, hükmün kamu düzenine açıkça aykırı olup olmadığı incelenirken, hükmün dayandığı hukuki sebep bir veri olarak kabul edilip, yalnızca bu hukuki sebebin Türk hukukunun temel prensiplerine aykırı olup olmadığını değerlendirme yetkisinin bulunduğu, hakemlerin tahkim yargılamasında tarafların iddia ve savunmalarını değerlendirme şeklini denetleme yetkisinin bulunmadığı, sadece hakemlerin taraflara davalarını sunabilmeleri için fırsat tanıması ve taraflar yönünden fırsat eşitliği açısından gerekli koşulların hazırlanıp hazırlanmadığına yönelik inceleme yapılabileceği, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun, 10.02.2012 tarih ve E.2010/1, K.2012/1 sayılı kararında da belirtildiği üzere, aleyhine tenfiz istenen kişinin savunma haklarının ihlal edildiğini kabul edebilmek için, kararın verildiği yer kanunlarına göre mahkemeye usulüne uygun olarak çağrılmamış olması veya o mahkemede temsil edilmemiş veya bu kanunlara aykırı bir biçimde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş olması gerekli olup; usulüne uygun olarak çağrılmış ancak yargılamaya katılmamış ise savunma haklarının ihlalinden söz edilemeyeceği gibi, çağrı bulunmasa dahi, kendisini o mahkemede temsil ettirmiş ise, yine savunma haklarının ihlalinden bahsedilemeyeceği, gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş olsa dahi, o ülke kanunlarına uygun ise, savunma hakkının ihlalinden söz edilemeyeceği, Hakem Mahkemesi nin, taralsızlığı ve objektilliğinin bulunmadığına ilişkin bir delil bulunmaması bir yana, tersine, davacıların itirazlarına rağmen davalılar lehine çok sayıda karar verildiği, davalılara savunma haklarını/hukuki dinlenilme hakkını/adil yargılanma hakkını kullanabilmesi için yeteri kadar fırsat tanındığı, Ekim 2020 Duruşmasının Mansimov’un gıyabında verilmesini zorunlu kılan nedenlerin Hakem Kararında değerlendirildiği, Mansimov’un tanıklığının önemli olduğu kabul edilse dahi, yeminli beyanının dosyada bulunduğu, dolayısıyla tanıklığının değerlendirilmediği iddiasında bulunulamayacağı, Davalıların tanıkları olan …’un tanık beyanlarının da dikkate alındığı, davalıların iddialarının dayanağı olarak sunduğu tüm delilleri dikkate aldığı; hatta, Davalıların resmi başvurusu olmamasına rağmen, sunulan ifadeleri tanık ifadesi kapsamında değerlendirerek, kararına esas aldığı, Davalı tarafın tanık olarak duruşmaya şahsen katılmamış olmasının hukuki dinlenilme hakkının ihlali sayılamayacağı; duruşma sonrasında da Davalılara tüm belgelerin ulaştırıldığı, beyanda ve talepte bulunma imkanının verildiği, ancak Davalılar’ın bu imkandan yararlanmadığı, Mahkeme’nin, Davalılara Ekim 2020 Duruşmasına katılma konusunda her türlü imkanı sağlamasına rağmen, Davalılar’ın Ekim 2020 Duruşmasına katılmaması üzerine Davalılar’ın yokluğunda duruşma yapma ve karar verme gerekçelerini Karar’da açıkça ayrıntılı bir biçimde ele aldığı; bundan başka, Davalılar’ın duruşmaya katılmaması sebebiyle Mahkeme’nin izlediği yöntemin de ayrıntılı olarak gerekçeleri de belirtilmek suretiyle açıklanmış olduğu, tahkim yargılamasının tüm aşamalarında davalıların avukatla temsil edildiği, Mahkemenin, ana sorunları tespit ettiği, tarafların tüm beyanları ve delillerini dikkate alarak, her bir sorunu ayrı ayrı ele aldığı, davalıların tüm iddialarını değerlendirdiği, gerekçelerini oluşturarak karar verdiği, tutuklama ve adli kontrol kararlarının yetkili ve görevli Sulh Ceza Hakimlikleri tarafından verildiği, bu kararların, yabancı tahkim yargılamasına zarar vermek için, hile yolu ile alındığına ilişkin dosyada hiçbir delilin bulunmadığı, Davalının vekalet ücreti ödeyemeyecek ölçüde maddi durumunun bozulmuş olmasının da, hukuki dinlenilme hakkının ihlalini kabul etmek için bir sebep teşkil edemeyeceği, kararın Türk hukukunun emredici hükümlerine aykırılığın kamu düzenine aykırılık anlamına gelmeyeceği dolayısıyla esasa uygulanan hukukun, Türk Hukukundan farklı olması ya da Türk Hukukunun emredici kurallarına aykırı olması gibi nedenlerle yabancı kararın tenfiz talebinin reddedilemeyeceği, Fesih ve Uzlaşma Sözleşmesi’nin 7. Maddesine göre Sözleşme’ye uygulanacak hukukun İngiltere ve Galler hukukuna tabi olduğu, dolayısıyla, bu hukuka göre geçerli bir sözleşmenin bulunduğu, şekle ilişkin TBK hükümlerinin emredici olmakla birlikte, Yargıtay’ın müstakar içtihadına göre de kamu düzeninden olmadığı, eşin rızasına ilişkin TBK 584. Maddenin de kamu düzeninden olmadığı, nitekim bunun Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun, 20.04.2018 tarih ve E. 2017/4, K.2018/S sayılı kararında da açıkça ifade edildiği, esasen, kefalete ilişkin şekil ve eşin rızasına ilişkin hükümlerin, kamu menfaatinin bulunduğu genel koruma amacını taşımadığı; kişinin/diğer eşin korunmasına ilişkin özel koruma amacını taşıdığı, bu nedenle doğrudan uygulanan kural olarak da nitelendirilemeyeceği, tarafların serbest iradeleri ile tahkim sözleşmesi yaptığı ve tahkim yargılamasında LMAA Tahkim Kuralları’nın uygulanacağını kararlaştırdığı, dolayısı ile LMAA Tahkim Kuralları’nda yer alan usul çerçevesinde hakemlerin kendi ücretlerini belirlemelerinin, tarafların iradesinden kaynaklandığı; burada kamu düzenine aykırılıktan söz konusu olmadığı; kaldı ki, Hakem Heyetinin her bir kararının, ayrı ayrı karar olarak ele alınması ve diğerinden bağımsız olarak değerlendirilmesinin gerektiği, başka bir deyişle, sadece bu sebebe dayanarak, Karar’da yer alan bütün hüküm fıkralarının tenfiz edilemeyeceğinin ileri sürülemeyeceği, SOS ve PCG Tahkim Masraflarının …’nin 6. Maddesi kapsamında talep edildiği ve Tahkim Mahkemesi tarafından değerlendirilerek, bu yükümlülüğün doğduğunun tespit edildiği bu madde kapsamında davalıların SOS ve PCG Tahkim masraflarından da sorumlu olduğu, bu açıdan da kararın tenfizine engel bir neden bulunmadığı; yargılamanın LMAA Tahkim Kuralları’na uygun olarak yapıldığı ve Türk kamu düzenine bir aykırılığın bulunmadığı, davaya konu yabancı hakem kararı hakkında herhangi bir tenfiz engeli bulunmadığı belirtilmiştir.
Bilirkişi raporları taraf vekillerine tebliğ olunmuş, rapora karşı beyan ve itiraz dilekçeleri dosyaya ibraz edilmiştir.
Davalı … 20/12/2022 tarihli kısmi ıslah dilekçesi ile, davalının, dava dosyasına usulüne uygun biçimde girmiş, dava malzemesinden anlaşılabilen tüm itiraz sebepleri ile bir hakkın doğumuna engel olan itiraz sebeplerini de sonradan ileri sürebileceğini, bu hallerin, savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmadığını, bilirkişilerin raporlarında tespit edip belirttikleri hususları da ilaveten ileri sürmekle cevap dilekçelerini kısmen ıslah ettiklerini, buna göre hakemlerin, ortada geçerli hiçbir neden yok iken, davacıların sunduğu belgelerin bir kısmını davalılara göndermemesi ve onlara bu belgelere karşı beyanda bulunma imkanı tanımaması, tahkimde uygulanan usul kurallarına açıkça aykırı olduğunu, böylece tahkim yargılamasında davalıların savunma imkanından yoksun bırakıldıkları ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini, tahkim yargılamasında davalılar vekili …’un çekilmesinden itibaren, davalı asillere bilgilendirme yapılmadığından, bundan sonraki gelişmeler ve davacıların sundukları belgeler ve açıklamalar hakkında davalıların savunma yapma ve kendilerine başka bir temsilci tayin etme imkanlarından mahrum bırakıldıklarını, nihai hakem kararı ve daha sonra hakem kararında yapılan düzeltmelerin usulüne uygun bir şekilde davalıya tebliğ edilmediğini, hakem kararının usulüne uygun bir şekilde kesinleşmediğini, davalının savunma hakkının yoksun bırakıldığı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği durumların kamu düzenine de açıkça aykırı olduğunu beyan etmiştir.
Davalı … … Ltd.vekili 27/12/2022 tarihli cevap dilekçesinin kısmen ıslahı dilekçesi ile, davalı … vekili ile aynı hususlarda cevap dilekçesini ıslah etmiştir.
İstanbul BAM. 22. Hukuk Dairesinin 2021/3008 Esas 2022/2400 Karar sayılı dosyasında da belirtildiği üzere ve bu dosyada yerel mahkemece Adalet Bakanlığı Dış ilişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü ile yapılan yazışmalar sonucu BAE’nin Türkiye’nin taraf olduğu hukuk usulüne dahil Lahey Sözleşmesine taraf olmadığı, iki ülke arasında teminattan muafiyete dair ikili bir adli yardım anlaşmasının bulunmadığı, fiili mütekabiliyetin de bulunmadığı anlaşıldığından ve dava dilekçesinde davacı … …’nin adresi ve uyruğu BAE olarak gösterildiğinden davacı vekiline dava tarihindeki dava değeri üzerinden %10 olmak üzere 46.562.283,00 TL nakdi teminat ya da teminat mektubunun dava şartı olarak MÖHUK 48/1-2 maddeleri uyarınca yatırılması için kesin süre verilmiş, verilen kesin süre içerisinde teminat mahkememiz dosyasına yatırılmıştır.
Davalılar … … Ltd.vekili 06/06/2023 tarihli, … vekili 07/06/2023 tarihli dilekçeleri ile, mahkeme heyetinin tahkim yargılamasında olduğu gibi yanlı davranarak davalıların adli yargılanma hakkını ihlal ettiklerini ve bu şekilde davalıların mağduriyetinin arttığını, HMK m.36 anlamında mahkeme heyetinin tarafsızlığından kuşkuyu gerektiren önemli ve ciddi emareler olduğunu, bu nedenlerle mahkeme dosyasında görevli başkan ve üyelerin reddini, anılan dava dosyası için başka bir heyet görevlendirilmesini talep etmişler, mahkememiz 07/06/2023 tarihli celse ara kararı ile esas hükümle birlikte istinaf yolu açık olmak üzere davalı vekillerinin başkan ve hakimlerin reddi taleplerinin HMK 41/b ve c bentlerine göre geri çevrilmesine karar verilmiştir.
Dava, taraflar 1996 Tahkim Yasası konusunda ve 2017 LMAA şartları altında başlığını taşıyan 206/01/2011 tarihinde Londra’da verilen Hakem Kararının Tanınması ve Tenfizi istemine ilişkindir.
Tarafların iddia ve savunmaları, toplanan deliller, alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Davacı taraf 26 Ocak 2021 tarihli hakem kararının Türkiye’nin ve kararın verildiği İngiltere’nin taraf olduğu “Yabancı Hakem Kararlarırın Tanınması ve İcrası Hakkındaki 10 Haziran 1958 Tarihli New York Konvansiyonu”na ve sair ilgili mevzuat hükümlerine göre tanınması ve tenfizini talep etmiş, davalılar ise, hukuki dinlenilme ve savunma haklarının ihlal edildiğini, tanınması ve tenfizi talep edilen hakem kararının Türk kamu düzenine aykırı olduğundan bahisle davanın reddini savunmuştur.
Davacı … ile davalı … arasında 02/05/2007 tarihli ve … … SA ile … arasında 20/03/2008 tarihli Taşıma Hizmetleri Sözleşmelerinin akdedildiği, bu sözleşmeler ile …’nin belirtilen bölgeler içinde ve arasında davacıya ait ham petrol ve petrol ürünleri taşımasının kararlaştırıldığı, taraflar arasında 2007 ve 2008 tarihli Taşımaz Hizmetleri Sözleşmeleri ile ilgili 16/12/2016 tarihli Fesih ve Uzlaşma Senedi imzalandığı, söz konusu Fesih ve Uzlaşma Senedi’nin 7.maddesinde taraflar arasındaki uyuşmazlıkların İngiltere ve Galler Hukukunca çözüme bağlanacağı kararlaştırılarak 8.madde ile de sözleşmeden doğabilecek uyuşmazlıkların Londra Denizcilik Hakemleri Birliği Kuralları çerçevesinde çözümleneceğinin kararlaştırıldığı ve davacılar tarafından davalıların sözleşmede yer alan yükümlülüklerini yerine getirmediği iddiası ile alacakların tahsili amacıyla Londra Denizcilik Hakemleri Birliği 2017 Kuralları çerçevesinde 18/05/2018 tarihine tahkim davası açıldığı, tahkim davasında 26/01/2021 tarihinde davalıların 44.741.922 USD yasal faiz ve masrafları ile birlikte ödemesine karar verildiği, hükmedilen miktarın ilave masrafları ile birlikte ödenmesi için davalılara gönderilen ihtarnameye rağmen ödeme yapılmadığından işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Tanıma ve tenfiz davalarının niteliği gereği yabancı mahkeme kararlarının esasının tetkik edilmesi yapılan maddi ve hukuki tespitlerin doğruluğu ve yanlışlığının, tahkim sözleşmesinin, imzanın, ehliyetin, savunma hakkının ve tebligat usulünün yeniden incelenmesi mümkün olmayıp karar ancak kanunda belirtilen şartlar dahilinde yabancı hükmün tenfizinin Türk kamu düzenine aykırı sonuçlar meydana getirip getirmeyeceği yönünden incelenebilir.
Yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi hakkında mevzuat 5718 Sayılı MÖHUK ile Türkiye’nin de imzalayıp onayladığı yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi hakkındaki 10/06/1958 tarihli New York Konvansiyonudur. 5718 Sayılı MÖHUK 60.maddesine göre kesinleşmiş ve icra kabiliyeti kazanmış veya taraflar için bağlayıcı olan yabancı hakem kararları tenfiz edilebilir. Yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizinin reddedilmesi şartları madde 62’de sınırlı olarak sayılmış olup buna göre yabancı hakem kararlarının;
a) Tahkim sözleşmesi yapılmamış veya esas sözleşmeye tahkim şartı konulmamış ise,
b) Hakem kararı genel ahlâka veya kamu düzenine aykırı ise,
c) Hakem kararına konu olan uyuşmazlığın Türk kanunlarına göre tahkim yoluyla çözümü mümkün değilse,
ç) Taraflardan biri hakemler önünde usulüne göre temsil edilmemiş ve yapılan işlemleri sonradan açıkça kabul etmemiş ise,
d) Hakkında hakem kararının tenfizi istenen taraf, hakem seçiminden usulen haberdar edilmemiş yahut iddia ve savunma imkânından yoksun bırakılmış ise,
e) Tahkim sözleşmesi veya şartı taraflarca tâbi kılındığı kanuna, bu konuda bir anlaşma yoksa hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna göre hükümsüz ise,
f) Hakemlerin seçimi veya hakemlerin uyguladıkları usul, tarafların anlaşmasına, böyle bir anlaşma yok ise hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna aykırı ise,
g) Hakem kararı, hakem sözleşmesinde veya şartında yer almayan bir hususa ilişkin ise veya sözleşme veya şartın sınırlarını aşıyor ise bu kısım hakkında,
h) Hakem kararı tâbi olduğu veya verildiği ülke hukuku hükümlerine veya tâbi olduğu usule göre kesinleşmemiş yahut icra kabiliyeti veya bağlayıcılık kazanmamış veya verildiği yerin yetkili mercii tarafından iptal edilmiş ise, yabancı hakem kararının tenfizi istemi reddedilin,
(2) Birinci fıkranın (ç), (d), (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yazılı hususların ispat yükü, hakkında tenfiz istenen tarafa aittir düzenlemesi mevcuttur.
Yine aynı şekilde New York Konvansiyonu’nun V.maddesi ile de tanıma ve tenfiz talebinin red sebepleri sayılmış olup esasa ilişkin şartlar, mahkeme tarafından resen incelenecek şartlar ve aleyhine hakem kararı ileri sürülen tarafın ispat etmesi gereken şartlar olarak ayrılmıştır.
Her ne kadar davacılar tarafından tahkim sözleşmesinin geçerli olmadığı iddia edilmiş ise de, New York Sözleşmesine göre tahkim sözleşmesi yazılı şekle tabi olup taraflar arasında tahkim sözleşmesinin yazılı olarak yapıldığı, şekil şartlarına uyulduğu ve tarafların ehliyetsiz olduğuna ilişkin bir delil ve iddia bulunmadığı, tarafların tahkim şartını içeren 16/12/2016 tarihli Fesih ve Uzlaşma Senedi’ni kabul ettikleri ve imza altına aldıkları, davalıların iddialarının hakem kararında da ayrıntılı bir şekilde incelenerek sözleşmenin geçerli olduğu sonucuna varıldığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce aldırılan bilirkişi raporunda da yer verildiği gibi Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun, 10.02.2012 tarih ve E.2010/1, K.2012/1 sayılı kararında da belirtildiği üzere, “aleyhine tenfiz istenen kişinin savunma haklarının ihlal edildiğini kabul edebilmek için, kararın verildiği yer kanunlarına göre mahkemeye usulüne uygun olarak çağrılmamış olması veya o mahkemede temsil edilememiş veya bu kanunlara aykırı bir biçimde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş olması gerekli olup; usulüne uygun olarak çağrılmış ancak yargılamaya katılmamış ise savunma haklarının ihlalinden söz edilemeyeceği gibi, çağrı bulunmasa dahi, kendisini o mahkemede temsil ettirmiş ise, yine savunma haklarının ihlalinden bahsedilemeyeceği, gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş olsa dahi, o ülke kanunlarına uygun ise, savunma hakkının ihlalinden söz edilemeyeceği”, tanınması ve tenfizi talep edilen tahkim kararı incelendiğinde davalıların iddia edildiği gibi savunma ve hukuki dinlenilme haklarının ihlal edildiğinden söz edilemeyeceği, yargılamanın tüm aşamalarında davalıların avukat ile temsil edildikleri, tahkim yargılamasına ilişkin takvimin baştan belirlenmiş olduğu, tahkim yargılamasında davalıların son duruşmaya kadar kendilerini vekil ile temsil ettirdikleri, son duruşmada verilen kesin süreye rağmen beyanda bulunmadıkları, tahkim heyetince verilen süreye rağmen yeni vekil tayin ettirmedikleri, 2017 LMMA kuralları gereği yeni vekil tayini için süre verilmesinin dahi gerekmediği, çekilmeden sonra Türkiye’deki hukuk bürosuna dahi durumun bildirildiği, hatta tahkim yargılamasında ilk çekilen vekilin yerine yeni vekil atandığı dikkate alındığında davalı tarafın bu yöndeki savunmasının TMK 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olduğu, davalı …’nun 23/07/2020 tarihli yeminli yazılı beyanının tahkim dosyasına sunulduğu ve hakem kararında da ayrıntılı şekilde incelenip değerlendirildiği, bu kapsamda davalının tanıklığının değerlendirildiği gibi kararda davalılarca sunulan tüm delillerin dikkate alındığı, davalıların tüm iddia ve itirazlarının değerlendirilerek gerekçelendirildiği görülmüştür.
Buna karşılık davalı tarafın davalılar LMMA tahkim kuralalrının 67 ila 71. maddelerine göre tahkim kararına karşı itiraz ve temyiz yoluna dahi gitmemişleridir. Hatta davacı, eldeki davayı açıp, dava hakkında mahkememizce karar verilene kadar dahi bu yola başvurmamışlardır.
Taraflar arasındaki sözleşmenin TBK’nun kefalet sözleşmesi hükümlerine ve dolayısı ile hakem kararının kamu düzenine aykırı olduğu iddia edilmiş ise de, tarafların imzaladıkları 16/12/2016 tarihli Fesih ve Uzlaşma Senedi’nin 7.maddesi ile uyuşmazlıkların İngiltere ve Galler Hukukunca çözüme bağlanacağını kararlaştırdıkları anlaşılmakla, esasa uygulanacak hukukun Türk Hukukundan farklı olması ya da Türk Hukukunun emredici kurallarına aykırı olması kamu düzenine aykırılık sebebiyle hakem kararının tenfizinin reddi gerekçesi olamaz. Nitekim Yargıtay kararları da bu doğrultudadır. Dava konusu yabancı hakem kararı incelendiğinde yapılan yargılamada 1996 tarihli Tahkim Yasası’nın ve yargılamanın yapıldığı tarihte yürürlükte olan 2017 tarihli LMAA Kurallarının uygulandığı belirtilmektedir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davaya konu hakem kararının davalılar tarafından seçilen hakem de dahil olmak üzere üç kişilik hakem kurulu tarafından oybirliği ile alındığı, hakem heyetinin oluşumu ve uygulanan hukukta bir yanlışlık bulunmadığı, kararın davalılara tebliğ edildiği, davalılar tarafından LMMA Tahkim Kuralları 67-71. Maddelerine göre yasal yollara başvurulmadığından kesinleştiği ve taraflar açısından bağlayıcı olduğu, kararın Türk Mevzuatına ve uluslararası sözleşmelere ve Türk kamu düzenine aykırılık teşkil etmediği, yargılamanın LMAA Tahkim Kurallarına uygun olarak yapıldığı anlaşılmakla, anılan bu gerekçelerle aksi yöndeki bilirkişi ve uzaman görüşmelerine itibar edilmeyerek, davanın kabulü ile, 1996 Tahkim Yasası konusunda ve 2017 LMMA şartları altında başlığını taşıyan 26/01/2011 tarihinde Londra’da verilen hakemleri … olan davacı ve davalılar arasındaki hakem kararının tanınmasına ve tenfizine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçeleri yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜNE, 1996 Tahkim Yasası konusunda ve 2017 LMMA şartları altında başlığını taşıyan 26/01/2011 tarihinde Londra da verilen hakemleri … olan davacı ve davalılar arasındaki hakem kararının TANINMASINA VE TENFİZİNE,
2-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 59,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 120,60 TL’nin tahsilde tekerrür olmamak üzere davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak Hazine’ye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine,
4-Davacılar tarafından yapılan toplam 40.395,00 TL yargılama giderinin tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine,
Ayrıca davacı tarafından yatırılan 59,30 TL peşin harcın tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
6-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 Hafta süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemesine İSTİNAF yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 05/07/2023

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır