Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/338 E. 2021/143 K. 22.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2020/338
KARAR NO:2021/143

DAVA:Tapu İptali Ve Tescil (Satın Almaya Dayalı)
DAVA TARİHİ:12/04/2019
KARAR TARİHİ:22/02/2021

…. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas, … karar, 25/02/2020 tarihli görevsizlik kararı ile mahkememize gönderilen ve mahkememizin yukarıda yazılı esasına kayıt edilen davanın yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … pafta, … ada, … praselde yer alan taşınmazı 28/08/1997 tarihinde satın aldığını, davacının Türkiye’de tekstil işleri yaparken yaklaşık on beş yıl önce … yaşamaya başladığını, davalı …’ın davacının Türkiye’de tekstil işleri yaparken çalışma izni olmadan yanında gayri resmi olarak çalıştığını, ancak daha sonra davacının … yerleştiğini ve evinin kullanımını da gayri resmi çalışanı olan davalı ile kendi aralarında yapmış olduklarının şifai anlaşma ile bıraktığını, davacının Türkiye’ye döndüğünde evine gittiğini ancak tanımadığı kişilerle karşılaştığını, evdeki kişilerin evin kendilerine ait olduğunu beyan ettiklerini ve evin … adına kayıtlı olduğunu gösterir tapu kaydını ibraz ettiklerini akabinde davacının tapuya gittiğini ancak tapuda kendisine ait olan tapunun davalı adına kayıtlı olduğunu öğrendiğini, davalının icra yolu ile davacının kendisine borçlu gibi gösterdiği ve 15/06/2011 keşide 30/11/2011 vade tarihli 112.000,00 $ bedelli, borçlusu …, alacaklısı … olan sahte bono ile senet düzenlendiğini ve bu senet ile icra takibi başlatıldığını, bu icra takibi neticesinde de davacıya ait taşınmazı satışa çıkardığını ve akabinde de kendi adına geçirdiğinin ortaya çıktığını, bonoda yer alan imzanın davacıya ait olmadığını, davacının davalıya 112.000,00 $ borcunun olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacının o tarihlerde Kanada’da olduğunu, davalının sahte senetle kötü niyetli olarak yoksuz tescil ile taşınmazı edindiği icra dosyası ile satış dosyalarının incelenmesinden de anlaşılacağını, ödeme emrini bir türlü tebliğ edemeyen davalının çareyi nikahsız eş adın altında kendisi ile aynı adreste yer alan evdeki bir kadına ödeme emrini tebliğ aldırdığını, bu kişiyi davacının tanımadığını, tebligatların gerçersiz olduğunu, dava konusu taşınmazın üçüncü bir şahsa satılması halinde telafisi güç zararların ortaya çıkacağından ve bu durumun davacı açısından büyük mağduriyet oluşturacağı belirterek mezkur taşınmazın üçüncü bir şahsa devrinin engellenmesi adına tapu kaydına ihtiyati tedbir şerhi konulmasına, davanın kabulüne, davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, menfi tespit davasının sonrasında da istirdat davası olarak kabulüne, davalı adına kayıtlı olan … ili, … ilçesi, … Mah. … pafta, … ada, … parselde yer alan taşınmazı tapu kayıtlarının ve şerhlerinin iptali ile davacı adına tesciline, … İcra müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibinin iptaline,…. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı satış dosyasının iptaline, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, dava masrafları ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalının yasal hakkını kullanarak icra marifetiyle alacağa mahsuben herkesin katıldığı ihalede alacağına karşılık daireyi aldığını, tüm işlemlerin yasalara ve usulüne uygun olduğunu belirterek öncelikle senette borç miktarı olan 112.000,00 USD’nin dava tarihinde karşılığı olan 644.000,00 TL üzerinden eksik harcın ikmaline davacının davasının ve taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava bonoya dayalı olarak başlatılan icra takibine ilişkin olarak menfi tespit ve yapılan icra satışının yolsuzluğuna dayalı taşınmazın tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir.
Davacının bildirilen kurumlardan ıslak imzalı belge asılları getirtilmiştir.
… İl Emniyet Müdürlüğünün müzekkere cevabında davacıya ait 2003 yılından itibaren yurtdışına giriş çıkışlarını gösterir kaydına rastlanamadığı bildirilmiştir.
Talimat aracılığı ile beyanları alınan davacı tanığı … ; ”davacı benim amcamın oğlu olur, dava konusu evi 1997 yılında satın almıştı, ben ve ailem davacıyı yurt dışına çıkmadan önce …’ teki evinde ziyaret etmiştik, davalıyı da tanırım, davalı Türk Vatandaşı olmadan önceki adı … ‘ idi ve … vatandaşıydı, davacı … tarafında tekstil işleri ile uğraşmaktaydı, davalı da yanında çalışmaktaydı, davacı 2000 yılında …’ ya ailesinin yanına gitti, bir süre davalı ve davacının telefonda görüşmeye devam ettiklerini biliyorum, bir süre sonra iletişimleri koptu, hangi yılda görüşmeyi kestiklerini bilmiyorum, davacının rahatsızlığı olduğu için Türkiye ye hemen gelemedi, 2019 yılında Türkiye ye geldiğinde…’ e evine gittiğinde bir başkasının evde oturuyor olduğunu gördü, davalı davacının yanında çalışmaktaydı, borçlanması yada davalıya senet vermesi imkan dahilinde değildir, benim olaya dair bilgi ve görgüm bundan ibarettir, tanıklık ücreti talebim yoktur.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Dosya …. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görevsizlik kararı sonrasında (istinaf edilmeksizin) mahkememize tevzi edilmiştir. Karar gerekçesine bakıldığında; taraflar arasındaki uyuşmazlığın kambiyo senedi özelliklerini taşıyan bonodan kaynaklanmakta olduğu ve TTK 4/1-c ve 5/1 mad gereğince, mutlak ticari dava niteliğindeki uyuşmazlığın ticaret mahkemesinde karara bağlanması gerektiğinin ifade edildiği görülmektedir.
Söz konusu gerekçeye iştirak edilmesi mümkün değildir. Bilindiği üzere, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davalar tanımlanmıştır. Buna göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile maddenin devamı fıkralarında belirtilen davalar ticari dava olarak nitelendirilmiştir. Yine aynı Kanunu’un 5/3. maddesinde “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan yasal düzenlemeler karşısında, Asliye Ticaret Mahkemelerinin özel mahkeme niteliğinde bulunduğu, bu niteliği gereği görev alanının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre belirleneceği ve genel mahkemeler ile arasındaki ilişkinin önceki kanunun aksine görev ilişkisi olduğu açıktır. Asliye Ticaret Mahkemelerinin çekişmeli yargıdaki görev alanının TTK’de ve diğer özel kanunlarda ticari dava olduğu belirtilen davalarla sınırlı olduğu kuşkusuzdur.
Öte yandan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davaların; mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrıldığı anlaşılmaktadır. Mutlak ticari davalar, tarafların sıfatına veya bir ticari işletme ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın kanun gereği ticari sayılan davalar olup TTK’nin 4/1. maddesinin b, c, d, e, f fıkralarında ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Nispi ticari davalar ise, tarafların tacir sıfatına haiz olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır. Bir başka ifade ile bu davalar ya bir ticari işletmeyi ilgilendirmeli ya da iki taraf için de ticari sayılan hususlardan doğmaları halinde ticari dava olarak nitelendirilebilirler.
Gerek mutlak ve gerekse nispi ticari davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği açıktır.
Yukarıda değinilen hususlar çerçevesinde somut olaya bakıldığında; Somut olayda dava; ” sahte senede dayalı başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tesbiti ve yapılan icra satışının yolsuzluğuna dayalı tapu iptali tescil davasıdır. Yolsuz tescile dayalı tapu iptali davası menfi tesbit davası ile açıldığı gibi, önce menfi tesbit davası açıldıktan ve ilam alındıktan sonra açılması da mümkün bulunmaktadır. .HGK nun 19.1.1955 tarih 1/4 sayılı kararında “cebri icra yoluyla ve açık artırma yoluyla yapılan satışlar sonunda bir taşınmazın satın alınması halinde dahi Medeni Kanunun 932.maddesinde dayanılan tescilin yolsuzluğuna ilişkin dava açılabilir.Alıcının satışa konu taşınmaz mala ait tapu kaydının yolsuzluğunu bile bile ve kötüniyetle artırmaya girerek satın aldığı ispatlandığı takdirde davanın kabulune karar verileceği” yazılıdır.
Somut olayda sonuç talebinde menfi tesbit talebiyle birlikte tapu iptali-tescil talep edilen davada, Mahkememizin yolsuz tescile dayalı tapu iptali davalarına ilişkin bir görevi olmadığı , davanın hukuki dayanağı TMK nun 1024/1 maddesinde yazılı “bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3.kişinin bu tescile dayanamayacağı” düzenlemesidir.
Yargıtay uygulaması da ayrıca incelenmiş; menfi tesbit talebiyle birlikte açılan tapu iptali tescil taleplerinin birlikte incelendiği yargıtay 1.Hukuk Dairesinin emsal ilamları (Yargıtay 1.HD 2015/15898 Esas-2017/4236 Karar, 2019/948-2019/4072 Karar bir çok kararı) dikkate alındığında dava konusu uyuşmazlığın sahtelik nedeniyle borçlu olunmadığı halde, icrada satışı yapılan taşınmazın yolsuz tescile dayalı tapu iptali-tescil davasına ait bulunmakla uyuşmazlığın bu minvalde ele alınması gereklidir. Davacıların tacir olmadıkları dosya kapsamına göre sabit görüldüğünden, davanın genel görevli mahkeme olan “Asliye Hukuk Mahkemeleri” nezdinde görülmesi gerekmekle mahkememizin görevli olmadığına ve dosyanın olumsuz görev uyuşmazlığı nedeniyle kesinleşmesinin akabinde re’sen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlığı 37. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine ilişkin aşağıdaki karar tesis olunmuştur.
HÜKÜM : Gerekçeleri yukarıda açıklandığı üzere;
(1)Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, 6100 Sayılı HMK.’nın 2. maddesi uyarınca ilgili ihtilaflara bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemelerine ait olduğu, mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmakla, işbu davanın göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle 6100 sayılı HMK’nun 114/c maddesi uyarınca USULDEN REDDİNE
(2)…. Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas – … Karar sayılı Sayılı dosyası üzerinden verilen görevsizlik kararı kapsamında Mahkememizle anılan Mahkeme kararı arasında olumsuz görev uyuşmazlığı meydana geldiğinden görev uyuşmazlığı konusunda dava dosyasının karar kesinleştikten sonra re’sen İstanbul Bölge Adliye Mah. 37. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
(3)HMK’ nun 331/2 maddesi gereğince görevsizlik ve yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderleri, harç ve vekalet ücretlerinin o mahkemenin hükmedeceği, gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkemenin dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkum edeceği ön görüldüğünden yargılama giderleri, harç ve vekalet ücretleri konusunda bu aşamada bir karar verilmesine yer olmadığına,
Dair, taraflar vekillerinin yüzüne karşı 5235 sayılı Kanun’un 33-(1), 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341-(1) ve devamı maddeleri uyarınca, gerekçeli kararın usulen taraflardan her birine tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süre dahilinde, Mahkememize dilekçe ile başvurmak suretiyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildi. 22/02/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır