Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/450 E. 2022/234 K. 06.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO :2019/450Esas
KARAR NO:2022/234

ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA
(Mahkememiz dosyası ve birleşen ….Asliye Ticaret Mahkemesinin … E sayılı dosyası)

DAVA:Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
ASIL DAVA TARİHİ:17/07/2019
BİRLEŞEN DAVA TARİHİ:06/09/2019
KARAR TARİHİ:06/04/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan), Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
ASIL DAVA: Davacı vekili mahkememize vermiş olduğu dava dilekçesi ile, davacının 1996 yılında şahıs şirketi olarak ticari faaliyetine başlamış olup, bira başta olmak üzere muhtelif perakende gıda ürünlerinin dağıtım ve pazarlamasını icra ettiğini, 2002 Mart ayı itibariyle mevcut limited şirket kurduğunu, davalı şirketin ürünlerinin satışı ve pazarlanması noktasında ticari faaliyetlerini bayi /distribütör sıfatına haiz olmaksızın toptancı olarak sürdürdüğünü, davacı ile davalı arasında akdedilen son sözleşmenin 01/01/2018 tarihinde akdedilen ve 1 yıl süre ile belirli süre ile yürürlükte kalacağı belirtilmiş olan bayilik distribütörlük sözleşmesi ise de, taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin 16 yılı aşkın süredir zincirleme olarak akdedilen belirli sözleşmeler ile devam eden sürekli ticari sözleşme ilişkisi niteliğinde olduğunu, davacı elinde olan en güncel sözleşmenin, taraflar arasında 01/01/2014 tarihinde imzalanan bayilik/distribütörlük sözleşmesi olduğunu, son olarak 01/01/2018 tarihinde akdedilen sözleşme kapsamında ticari ilişkinin devam ederken, davalı yan tarafından muhtelif zamanlarda davacı şirkete “ruhsatsız satış noktalarına ve bölge dışı noktalara satış yapılması konusunda hukuka aykırı şekilde emir ve talimat ile baskı yapıldığını ve rakip firma …’dan transfer edilen bölge direktörü …isimli kişinin bir … bayisini … bölgesine getirmek istemesi sebebiyle” sözleşmenin 01/01/2019 tarihi itibariyle yenilenmeyeceğinin davacıya bildirildiğini, davacının, sözleşme kapsamında tüm edimlerini eksiksiz olarak yerine getirdiğini ve bayilik çalışmalarını uzun yıllardır devam ettirdiği halde, sırf davalı yanın “ruhsatsız satış noktalarına satış yapılması” yönündeki hukuka aykırı talebini yerine getirmediği için, sözleşmenini tek taraflı olarak sonlandırılmak istendiğini, davacı şirketin sözleşmenin sonlandırılması noktasında hiçbir şekilde iradesi olmadığı halde, davalı yanın, davacı şirketin teminatlarının bozdurulacağı yönünde tehdit ettiğini ve davacı şirketin zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamak suretiyle davacı yetkilileri korkutarak iradesinin sakatlanması neticesinde davacı şirket yönünden bağlayıcı olmayan 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolünü imzalamaya zorlandığını, bayilik sözleşmesinin 04/02/2019 tarihi itibariyle sona ermesinden sonra davalı yanın, davacı tarafından yaratılan bu müşteri kitlesinden yarar sağlamaya devam ettiğini ve bu nedenle davalı yanca davacıya hakkaniyete uygun bir denkleştirme (portföy) tazminatı ödenmesi gerektiğini, ayrıca sözleşmenin tek taraflı bir şekilde 04/02/2019 tarihinde fesih edilmesi sebebiyle davacının çok ciddi maddi ve manevi zararlarının söz konusu olduğunu, taraflar arasında imzalanan 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolünün, davalı yan tarafından davacı şirkete, teminatlarının bozdurulacağı tehdidi ile zor durumda kalmasından aşırı menfaat sağlanmak suretiyle korkutularak iradesinin sakatlanması neticesinde zorla imzalatıldığını, protokol içeriği gerçek dışı olduğunu beyanla, taraflar arasında imzalanan 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolünün irade sakatlığı sebebiyle başından beri geçersizliği ile davacı şirket için bağlayıcı olmadığının ve bayilik sözleşmesinin davalı yanca tek taraflı olarak fesih edildiğinin tespitine, belirsiz alacak davası niteliğinde ve bilirkişi raporu ile alacağın miktarının tam ve kesin olarak belirlenebildiği anda arttırılmak kaydıyla şimdilik 300.000TL denkleştirme (portföy) tazminatının ve haksız fesih nedeniyle işçilere ödenmek zorunda bırakılan tazminatlar sebebiyle oluşan maddi zarar için şimdilik 4.000TL, KDV ödemesinin ani bir şekilde yapılması sebebiyle oluşan maddi zarar için şimdilik 3.000TL ve yapılan tadilat masrafları sebebiyle oluşan maddi zarar için şimdilik 3.000TL olmak üzere şimdilik 10.000TL haksız fesih tazminatının, stok baskısı sebebiyle oluşan maddi zarar için şimdilik 4.000TL, senet masraflarının alınmaması baskısı sebebiyle oluşan maddi zarar için şimdilik 3.000TL ve cari hesap ve vadeli satış yapılması baskısı oluşan maddi zarar için şimdilik 3.000TL olmak üzere şimdilik 10.000TLnin sözleşmenin sona erdiği 04/02/2019 tarihinden itibaren ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacı vekili 06/09/2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin 16 yılı aşkın süredir devam etmekte olan davalı şirket … Bölgesi bayiliğinin 04.02.2019 tarihi itibariyle davalı şirket tarafından tek taraflı olarak, davacı şirketin teminatlarını bozdurulacağı tehdidi ile davalı şirketin zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlanmak suretiyle korkutularak iradesinin sakatlanması neticesinde, davalı şirket yönünden bağlayıcı olmayan 26.12.2018 tarihli fesih ve ibra protokolü ile sona erdirilmesi sebebiyle fazlaya ilişkin her türlü dava ve talep hakları saklı kaymak kaydıyla, davalı şirketin ticari itibarinin zedelenmesi sebebiyle 150.000,00 TL manevi tazminatın sözleşmenin sona erdiği 04.02.2019 tarihinden itibaren ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ettiklerini, dava dosyasının tarafları ve dava sebebi aynı olması sebebiyle aralarında irtibat bulunması ve huzurdaki davadan önce açılan…. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E.sayılı davası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili mahkememize vermiş olduğu cevap dilekçesi ile, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağından davanın usulden reddi gerektiğini, ayrıca hukuki yararın dava şartı olduğunu ve davanın açıldığı tarihte hukuki yararın olması gerektiğini, davacı tarafın iddiasının aksine taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin mutabakatla sona erdiğinden davanın reddi gerektiğini, davacı tarafın yapılan tüm sözlü ve yazılı uyarılara rağmen bayilik sözleşmesine ve çalışma koşullarına aykırı davranışlarda bulunduğunun sabit olmakla birlikte, hiçbir olumlu gelişme olmaması ve akabinde davacı tarafça da talep edilmesi üzerine bayilik sözleşmesinin tarafların karşılıklı mutabakata varmaları sonucunda sonlandırıldığını, davalı şirketin kötü niyetli ve ikrah ile bayilik sözleşmesini sona erdirdiği iddiasının kabul edilemez olduğunu, davacının, davalı ile akdetmiş olduğu 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolünde 13.153.085,46TL tutarında borçlu olduğunu kabul ettiğini, işbu borcun tutarının düşünüldüğünde davacının haksız ve kötü niyetli olarak davalı şirketin davacının iradesini ticari hayatını bitireceğine dair tehditler ile sakatladığı iddiasının açık olduğunu, davacının hiçbir surette 26/12/2018 tarihinde davalı şirkete 13.153.085,46TL borçlu olmadığını beyan ettiğini, ancak davacının dava dilekçesinde davalı şirketin davacıya ait yüklü teminat mektuplarını uhdesinde bulundurması nedeniyle ekonomik mahvına sebep olabileceği iddiasıyla korkutularak anılan protokolü imzaladığını iddia ettiğini, davalı şirket tarafından davacıya sağlanan malların nakti karşılığı neticesinde teminat alındığını, davacının davalıya borcu olduğunun davacının da kabulünde olduğunu, teminat mektubunun ticari hayatın olağan bir gerçekliği olduğunu ve her basiretli tacir gibi teminat mektubunu nakde çevrilmesi ihtimalini bilmek zorunda olduğunu, davacının davalı şirkete temsil ettiği teminatların davalı şirketten aldığı ve ancak ödemesini yapmadığı malların bedelini, davalı şirketin borcunun tahsili için teminat oluşturduğunun açık olduğunu, davacı bayinin müşteri portföyü oluşturmaması, davacının yeni müşteri bulmasının da söz konusu olmaması, bayilik sözleşmesinin sona ermesinden sonra da davalı şirketin önemli bir menfaat etmesi ve daha da önemlisi bayilik sözleşmesi haklı nedenle yenilenmediğinden davacının portföy tazminatı talep etmesinin kanuna aykırı olduğunu, bayilik sözleşmesinin tarafların mutabakatı ile sonlandırıldığından, mutabakatla imzalanan fesih ibra protokolü ile davacının portföy tazminatı talebinden feragat ettiğinden ve davalı şirket ibra edildiğinden davacının portföy tazminatı talebinin reddi gerektiğini, davacının haksız fesih tazminat taleplerinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davalı şirketin zarara uğradığını, davacının talebinin kötü niyetli olduğunu beyanla, öncelikle davanın usulden reddini, ayrıca haksız kazanç sağlamaya yönelik maddi ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Taraflara usulune uygun davetiye tebliğ edilmiş olup, 01/01/2014 tarihli bayilik/distribütörlük sözleşmesi, 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolü, e-mailler, 12/02/2019 tarihli tutanak ve kıdem tazminatı listesi, dekontlar, yazışmalar, bilimsel görüş , senet listesi hesaplama tablosu, e faturalar, celp olunmuştur.
Tarafların tanıklarının dinlenmesine karar verilmiş olup, dinlenen davacı tanığı … : “Ben davalı şirkette 2013 Ekim ayından 2018 Aralık ayına kadar satış temsilcisi olarak çalıştım, 2018 Ekim – Kasım aylarında … satış müdürü … bizlere davacı hakkında çevrede olumsuz görüşleri toplayıp buna ilişkin tutanak tutmamızı istedi, bunu … aleyhine kullanacaklarını beyan etti, ancak biz bunu kabul etmedik, böyle bir işlem de yapmadık ancak pazarlama müdürü … Bey kendisi yaptı ise bunu doğrusu bilemiyorum, yine satış müdürü … Bey ile konuştuğumuzda … ile yapılan sözleşmeleri iptal edeceklerini söyledi, ben de kendilerinin iyi bir bayii olduğunu, neden buna ihtiyaç duyulduğunu sorduğumda öyle planlanmış, alan direktörü …’in eski çalıştığı şirket ile anlaşmak istediğini bu nedenle davacı ile sözleşmeyi feshedeceklerini söyledi, ben de bunu nasıl yapacaksınız diye sorduğumda; elimizde teminatları var, mecbur feshedecekler, sözleşmenin feshedilmesinden önce bir müşterim daha sonra kendisi ile sözleşme yapılan … ile görüştüğünde … temsilcisinin buraları yakında biz alacağız demiş, benim davalı ile halen derdest olan işe iade ve fazla mesaiye ilişkin davam vardır, ben fesih ve ibra protokolü imzalanmadan 15- 20 gün önce işten çıkartıldım bu sebeple protokol imzalandığı sırada orada değildim, bayinin davalı şirkete bayilik ilişkisi dolayısıyla daha önceden kalan bir borcu olup olmadığını bilmiyorum, feshin bir prosedüre bağlı olup olmadığını, bağlı ise de usulünü bilmiyorum” şeklindeki beyanını imzası ile tasdik etmiştir.
Dinlenen davacı tanığı … : ” ben davacı …’de satış temsilcisi olarak görev yaptım, taraflar arasındaki sözleşme feshedilmeden önce müşterilerden … yerine çalışmaya … ile devam edileceği yönünde duyumlar alıyorduk, davalı satış müdürü …n’ın da …’nin ofisine gelerek artık fesih sözleşmesinin imzalanmasını aksi takdirde teminatların bulunduğunu söyleyerek sözleşmenin imzalanması yönünde baskı yaptı, bu olaydan sonra da …yine davacı şirket yetkilileri ile konuşurken aynı doğrultuda sözleşmenin imzalanması hususunda teminatların ellerinde olduğunu da beyan ederek baskı yaptı, davalı tarafın sözleşmenin feshedileceğine yönelik bir bilgisi yoktu, hatta sözleşmenin devam edeceğini umarak yeni ofis düzenlemeleri yapıldı dedi. Davalı vekilinin beyanı üzerine soruldu: davacı şirketin davalıya önceye dayanan bir borcu olup olmadığını bilmiyorum ancak davacının 10 – 15 Milyon liralık teminat mektuplarının davalıda olduğunu biliyorum” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Dinlenen davacı tanığı … : “ben …’de 2018 yılına kadar uzman satış danışmanı olarak çalıştım, şuan başka bir şirkette çalışıyorum, … bizi toplantıya çağırdı ve müşterilerden … aleyhine bilgiler toplamamızı istedi, bunun üzerine biz de müşteri çevresinde araştırmaya başladık, bu araştırmamız sırasında müşterilerin bize…’in bundan sonra … çalışacağı yönünde duyumları olduğunu söylediler, bunun dışında … ile tekrar konuştuğumuzda … ile çalışmaların sonlandırılacağı ve yerine …’un bayilik yapacağını söyledi, yine …’in görüştüğü … Tekelin sahibi… ile görüştüğümüzde bana …’in daha önce çalışmış olduğu … ile çalışacağını, … ile sözleşmenin feshedileceğini söyledi, biz … hakkında çalışma yaptıktan sonra tekrar …’na gittik, kendisine … ile olumsuz bir gelişmenin olmadığını söyledik, bölgeden … yerine başka bir distribütörün atacağını söyledik, … Bey de bize …’in … ile değil … ile çalışmak istediğini söyledi, teminatların bulunması sebebiyle …’nin sözleşmeyi feshetmek zorunda kalacağını söyledi, bildiklerim bundan ibarettik,davalı ile işe iade ve fazla mesaiye ilişkin açılmış bir davam bulunmaktadır ve halen derdesttir, fesih protokolü imzalandığı sırada ben davalı şirkette çalışmıyordum, davacının davalıya önceden kaynaklı bir borcu yoktur ” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davalı Tanığı … “Ben davalı … ve Dağ. Tic. AŞ’nin … Satış Destek Müdürüydüm, daha sonra 2018 yılının sonunda … Satış Destek Müdürlüğüne atandım, ben geldiğimde davacı şirketin satışlarında gerekli pazar payını sağlayamadığı, müşteri memnuniyetsizliği olduğuna yönelik iddialar vardı, buna ilişkin ben gelmeden önce davacı şirkete bir takım ihtarnameler çekilmişti, daha sonra ben geldikten sonra da bu süreç devam etti, davacı ile yapılan sözleşme daha sonra davacı ile yapılan fesih ve ibra protokolü ile birlikte feshedildi, bu süreç içerisinde ilgili ihtarname ve fesih bildirimlerini de ben yönetmiştim, daha sonra davacı şirket ile anlaşarak sözleşme feshedildi, ayrıca fesih protokolü de davacı ile görüşerek oluşturulmuş bir protokoldür, kendilerine protokolde yapmak istedikleri değişiklik varsa bunları sorduk, bu hususta mail attık, ve bu süre içerisinde davacı tarafça araçların elden çıkartılması, mevcut borçların yapılandırılması, teminat mektuplarının bozdurulması ile ilgili bir takım talepleri de vardı, onları da yerine getirdik, hatta araçlarla ilgili bizim dışımızda dava dışı 3. Şirketle anlaşma yapıldı, ayrıca mevcut borçları uzattık ve bu kapsamda bir kısım teminat mektuplarının da vadesini de uzattık, davacı tarafın talebi ile davacı tanığı …’ın beyanları okunmak sureti ile bu tanığın ifadesinde kendisinin …’nin ofisine giderek … yetkilisine “artık fesih sözleşmesinin imzalanması gerekir, aksi takdirde teminatlar elimizdedir, paraya çevrilir” şeklinde bir baskı uygulamadım, yine …’ı …’nin ofisinde hiç görmedim, ancak …’nin ofisine zaman zaman gitmişliğim vardır, sadece davacı şirket yetkilisine sürecin biteceğini söyledim, fesih sözleşmesi Aralık ayında imzalandı ancak Şubat ayına kadar ticari ilişki de devam etti” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tarafların iddia ve savunmaları, dosyada toplanan deliller nazara alınarak dosya bilirkişiye tevdi edilmiş olup, bilirkişiler Mali Müşavir…, Hukuk Dr Öğr Üyesi …, Sektör Uzmanı … tarafından tanzim olunan 16/11/2021 tarihli bilirkişi raporunda; taraflar arasında cari hesap yönünden herhangi bir ihtilaf bulunmadığını, davacının yasal defter kayıtlarına göre davacının dava tarihi itibariyle davalıdan herhangi bir borç/alacağının bulunmadığını, davalının yasal defter kayıtların göre ise davalının da dava tarihi itibariyle davacıya herhangi bir borç/alacağının bulunmadığının tespit edildiğini, dava konusu uyuşmazlıkta hukuki sorunun ve davacının taleplerinin kabul edilip edilmemesinin kilit noktasının dava konusu fesih protokolünün geçerli olup olmadığının belirlenmesi olduğunu, taraflar arasında 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolünün akdedildiğini, her iki tarafça karşılıklı akdedilen işbu fesih protokolü gereğince taraflar arasında uzun yıllardır devam eden hukuki ilişkinin bu protokol gereğince karşılıklı olarak sona erdirildiği, sözleşmelerin geçerli bir şekilde hüküm ifade etmesi için taraf iradelerinin sakatlanmaması her türlü sözleşme açısından aranan bir geçerlilik şartı olduğu, sözleşmenin kurulması aşamasında iradesi sakatlanan tarafın sözleşmeyi geçersiz kılabileceğini, davalı tarafından davacıya sağlanan malların nakdi karşılığı neticesinde teminat alındığını, davacının davalı şirkete borcu olduğunun fesih protokolü ile de kabul edilmiş olduğunu, teminat mektubunun alacağın teminatı teşkil ettiği ve ticari hayatın gereği olarak borcun ödenmemesi ihtimalinde teminat mektubunun nakde çevrilmesi ihtimalinin olacağının davacı tarafça da bilinebilecek bir olgu olduğunu, korkutma nedeniyle sözleşmenin geçersiz kılınabilmesinin şartlarının açıkça belirtildiğini, buna göre sözleşmenin hukuka aykırı bir tehdit neticesinde akdedilmesi gerektiğinin geçersizlik ileri sürülebilmesi açısından bir şart olduğunu, teminat mektuplarının paraya çevrilmesi tehditi ile fesih protokolünün zorla imzalatıldığı iddiasının hukuka aykırı bir tehdit unsuru olarak değerlendirilemeyeceğini, karşılıklı bir sona erdirme protokolünün varlığı sebebi ile sözleşmenin davalı tarafça haklı yada haksız fesih edilip edilmediği incelemesinin yapılmasının mahkemenin takdirinde olduğunu, fesih protokolünün korkutma nedeniyle akdedildiğinin ve bundan davalı tarafın aşırı menfaat sağladığının ispatının davacı tarafça olduğunu, davacı şirketin müşteri kayıp oranının son 3 yılın ortalaması alınmak suretiyle %22,21 olarak hesaplandığını, davacı tarafça yapıldığı belirtilen tadilat masraflarıyla ilgili olarak incelemeye herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığını, davacı defter ve kayıtları incelendiğinde de 2018 Aralık ayında söz konusu tadilat masraflarıyla ilgili olarak da herhangi bir kayda rastlanılmadığını, davacı tarafça sözleşme feshi nedeniyle stokların satılmasından mütevellit KDVnin ani ödenmesi nedeniyle maddi zarar talebi yönünden yapılan incelemede, ödenen KDVnin 3065 sayılı KDV Kanununa göre “Hesaplanan KDV- Devreden KDV – İndirilecek KDV” formülünde sonucun (+) çıkması durumunda söz konusu olduğunu, davacı tarafça ödenen KDVnin de bu hesaplama sonrasında çıktığını, stokların satıldığı firmalardan tahsil edilen KDVnin yapılan hesaplama sonrasında artan kısmının vergi dairesine ödendiğini, KDVnin davacının kendi cebinden ödenen bir tutar olmadığını, stokları satın alanlarca davacıya ödenen tutarlardan devreden KDV + İndirilecek KDV ile giderilemeyen kısmının vergi dairesine ödendiğini, açıklanan nedenlerle davacının KDV yönünden bir kaybının olduğu yönünde bir tespitin yapılamadığını, davacı tarafça 2311 adet senedin tamamının tahsile verilip verilmediği ve bu senetler için davacının her ne kadar banka masrafı ödediği hususunda bir belgeye rastlanılmadığını, davacı tarafça da bu yönde incelemeye herhangi bir senet masrafı ödeme belgesi sunulmadığını, bu nedenle davacının gerçekte senetlerle ilgili olarak herhangi bir masrafa katlanıp katlanmadığı hususunda herhangi bir tespitin yapılamadığını, cari hesap ve vadeli satış baskısı nedeniyle oluştuğu belirtilen zarar iddiası yönünden de davacının yasal defterlerinde bir tespitin yapılamadığını, davacı tarafça da bu yönde hesaplama yapılmaya yarar dayanak belgelerin incelemeye sunulmadığından bu yönden bir hesaplama yapılamadığını, davacının portföy tazminatı yönünden 3.351.424,81TL, personel kıdem tazminatları yönünden 299.670,56TL, stok bekleme süre kaybı yönünden 73.936,16TL olmak üzere toplam tazminat tutarının 3.725.031,53TL olarak hesaplandığını, sözleşmenin 04/02/2019 tarihinde haksız olarak fesih edildiği kanaati hasıl olduğu durumda TC Merkez Bankası avans faiz oranı üzerinden işlemiş faiz yürütülebileceğini belirtmişlerdir.
Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş olup rapora karşı beyanlar ve itirazlar dosyaya ibraz edilmiş, bilirkişiler tarafından teknik inceleme ve hesaplamaların yapılmış oluşu, itirazların mahkememizce karar verilebilecek nitelikte oluşu sebebiyle yeniden veya ek bilirkişi raporu aldırılmasına yönelik taleplerin reddine karar verilmiştir.
Dava, asıl davada, taraflar arasındaki 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolünün geçersizliğinin tespiti ile bu kapsamda sözleşmenin haksız sona erdirildiği iddiası ile portföy tazminatı ve davacı şirketin uğradığını iddia ettiği maddi zararların davalıdan tahsiline ilişkin tazminat davasıdır. Birleşen davada ise, bayilik sözleşmesinin haksız feshi sebebiyle davacının uğradığını iddia ettiği manevi zararın davalıdan tahsiline ilişkin manevi tazminat davasıdır.
Yapılan yargılama, davacı tarafın iddiaları, davalının savunması, taraflar arasında imzalanan sözleşme, protokol ve fesih ve ibra protokolü, tanzim olunan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında uzun süredir devam etmekte olan bayilik ilişkisi bulunduğu, taraflar arasında 01/07/2013 tarihinden itibaren geçerli olmak ve 2 yıl süreli belirlenen bölgelerde bira ve malttan mamul ürünlerin toptan satış, dağıtım ve pazarlanmasının yapılmasını içeren bayilik/distribütörlük sözleşmesi akdedildiği, son olarak 01/01/2018 tarihinde akdedilen bayilik/distribütörlük sözleşmesi kapsamında bu ilişki devam etmekte iken, sözleşmenin 01/01/2019 tarihi itibariyle sona erdiği, yine taraflar arasında 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolünün akdedildiği, her iki tarafın işbu fesih protokolü gereğince uzun yıllardır devam etmekte olan hukuki ilişkinin bu protokol gereğince karşılıklı olarak sona erdirildiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığın: Asıl dava yönünden; taraflar arasında akdedilmiş bulunan bayilik/distiribütörlük sözleşmesinin taraflarca sonlandırılmasına ilişkin 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolünün irade sakatlığı (ikrah nedeniyle) geçersiz olduğunun tespiti ve bu kapsamda sözleşmenin davalı tarafça haksız sona erdirildiği iddiası ile portföy tazminatı istemi ve davacı şirketin uğradığını iddia ettiği maddi zararlara dayalı (işçilere ödenen tazminat, KVD, tadilat, bakım ve onarım gideri gibi) maddi tazminat istemi ile sözleşme ilişkisi devam ederken davalı tarafça stok baskısı yapılması, senet masraflarının alınmaması talebi, cari hesap ve vadeli satış baskısı yapılması gibi sebeplerle oluştuğu iddia edilen zararların tazmini, birleşen dosya yönünden ise; bayilik sözleşmesinin haksız feshi sebebiyle şirketin uğradığını iddia ettiği manevi zararın tespitine noktasında toplandığı tespit edilmiştir.
Taraflar arasındaki 01/01/2014 tarihinde akdedilen bayilik/distribütörlük anlaşmasının incelenmesinde; sözleşmenin 1.maddesine göre; bayi/distribütörün, şirketin pazarlama ve satışını üstlenmiş olduğu bira ve malttan mamul ürünlerin her tip, marka ve türünü sözleşme hüküm ve esaslarına tamamen uymak kayıt ve şartıyla kendi nam ve hesabına depolayacağı, pazarlayacağı, dağıtılacağı ve satışını yapacağını, bayinin/distribütörün bu konudaki çalışmalarını şirketin kabul ettiği program ve ilkelere uygun olarak sözleşmede belirtilen esas ve kurallar çerçevesinde yürütmeyi kabul ve taahhüt ettiği, bayinin/distribütörün yapacağı satışlardan doğan alacaklarının tamamını bizzat kendi adına ve hesabına tahsil etmekle yükümlü olduğu, bayinin/distribütörün, bu konuda şirketin hiçbir sorumluluğunu almadığını, şirkete rücu etme hakkı bulunmadığını ve ne ad altında olursa olsun herhangi bir hak etmeyeceğini kabul ve taahhüt ettiği, sözleşmenin 24.maddesine göre 01/01/2014 tarihinden itibaren 1 yıl müddetle yürürlükte kalacağı ve taraflarca bu sürenin bitiminden en az 15 takvim günü öncesine kadar işbu sözleşmenin uzatıldığına veya yenilendiğine ilişkin bir anlaşma yapılmadıkça, bu sürenin sonunda önceden fesih ihbarında bulunmaya veya başka bir merasime gerek olmaksızın kendiliğinden sona ereceği, ancak işbu sözleşmenin süresinin hiçbir surette 5 yılı geçemeyeceği, sözleşmenin 26.maddesine göre, bayinin/distribütörün işbu sözleşmede belirtilen taahhüt ve yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde, herhangi bir ihtar veya ihbara gerek kalmaksızın şirketin sözleşmeyi tek taraflı olarak fesih edebileceği, bayinin/distribütörün bu fesihten dolayı şirketten hiçbir hak ve tazminat talebinde bulunamayacağı düzenlenmiştir.
Taraflar arasında akdedilen 24/06/2015 tarihli protokolün incelenmesinde ise; sözleşmenin süresinin aynı koşul ve şartlarla 30/10/2015 tarihine kadar uzatıldığı, bayinin, sona erdirileceği bildirilen sözleşmeden dolayı doğmuş veya doğacak hiçbir hak, alacak ve benzer alacağı olmadığını, portföy veya benzeri ad altında da…’ten herhangi bir tazminat vb.ad altında hiçbir talebi olmadığını ve olmayacağını beyan ile…’i her türlü konuda kayıtsız şartsız ibra ettiğini, protokolün 01/07/2015 tarihinde yürürlüğe girecek olup başkaca herhangi bir bildirime gerek kalmaksızın sözleşmenin süresinin Madde 4 uyarınca uzatılmaması halinde 30/10/2015 tarihinde kendiliğinden sona ereceğinin kabul ve beyan edilerek imzalandığı görülmüştür.
Taraflar arasında akdedilen 26/12/2018 tarihli Fesih ve İbra protokolünün incelenmesinde; taraflar arasındaki sözleşmenin belirlenen şekil ve şartlar çerçevesinde gereği gibi yerine getirilememesi nedeniyle bahse konu sözleşmenin ve buna dair tüm ilişkinin 04/02/2019 tarihinden geçerli olmak üzere fesih edilmesi, distribütör bölgesi nezdinde sözleşme kapsamındaki ticari ilişkiden ve vadesi geçmiş ve/veya vadesi gelecekler dahil …’ya ödeyeceği toplam borç tutarının işbu protokolün imza tarihi itibariyle toplam 13.153.085,46TL olduğu, distribütörün herhangi bir taahhüt veya yükümlülüklerinden herhangi birisinin yerine getirilmemesi durumunda …’nın tüm alacaklarının muaccel hale gelmiş sayılacağı ve … bünyesindeki tüm teminat mektuplarını derhal nakde çevirerek alacaklarının tamamını tahsile yetkili olduğu düzenlenmiştir.
Davacı tarafça, 26/12/2018 fesih ve ibra protokolünün, davalı tarafın teminatlarının bozdurulacağı tehdidi ile zor durumda kalmasından aşırı menfaat sağlamak suretiyle korkutularak iradesinin sakatlandığı gerekçesiyle zorla imzalatıldığına yönelik yapılan incelemede: Sözleşmelerin geçerli bir şekilde hüküm ifade etmesi için taraf iradelerinin sakatlanmaması her türlü sözleşme açısından aranan bir geçerlilik şartıdır. Sözleşmelerin kurulması aşamasında iradesi sakatlanan taraf sözleşmeyi geçersiz kılabilmektedir. Taraflardan biri korkunun etkisi altında kalarak bir sözleşmeyi akdetmiş ise iradesi sakatlanmış demektir. Korkutma, hukuka aykırı şekilde yapılan tehditle, istenilen irade beyanında bulunmadığı takdirde, bir kimsede bir kötülüğe maruz kalacağı kanısı uyandırılması, o kimsenin korkutulmasıdır. Yaratılan bu korku yüzünden sözleşme yapma hususunda irade beyanında bulunan kimsenin iradesinin oluşumu sakattır. Bu sakatlık sözleşmenin geçerliliğini etkiler. TBKnun 38.maddesinde “Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır. Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir ” denilmektedir. Bu maddeye göre öncelikle diğer tarafın belirli bir hukuki işlemi yapması için onu korkutmaya yönelik bir eylemin bulunması ve bu eylemin hukuka aykırı olması gerekir. İkinci olarak eylemin karşı tarafta esaslı bir korku uyandırmış olması, yani karşı tarafın kendisine veya yakınlarına yönelmiş ağır bir tehlike söz konusu olmalıdır.İkinci olarak eylemin karşı tarafta esaslı bir korku uyandırmış olması, yani karşı tarafın kendisine veya yakınlarına yönelmiş ağır bir tehlike söz konusu olmalıdır.Son şart ise korkutma eylemi ile yapılan sözleşme arasında illiyet bağının bulunmasıdır. Somut olayda; davalı tarafından davacıya sağlanan malların nakdi karşılığı neticesinde teminat alındığı, davacının davalı şirkete borcu olduğunun fesih protokolü ile de kabul edilmiş olduğu, teminat mektubunun alacağın teminatını teşkil ettiği ve ticari hayatın gereği olarak borcun ödenmemesi ihtimalinde teminat mektubunun nakde çevrilmesi ihtimalinin olacağının davacı tarafça da bilinebilecek bir olgu olduğu, bu nedenle teminat mektuplarının paraya çevrilmesi tehdidi ile fesih protokolünün davacıya zorla imzalatıldığı iddiasının hukuka aykırı bir tehdit unsuru olarak değerlendirilemeyeceği, davacının tacir olduğu, TTKnun 18/2 maddesinde ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiği, basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gereken davacının borcun bulunması sebebi ile borcun ödenmemesi halinde teminat mektuplarının paraya çevrileceği hususunu bilebilecek bir konumda olduğu ve bilmesi gerektiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde de “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” şeklinde hüküm altına alınmış olup, bu hüküm uyarınca ispat yükü, korkutma (ikrah) nedeniyle iradesinin sakatlandığını ileri süren davacı tarafa ait olmakla, davacının ikrahın varlığını yukarıda açıklanan koşullar kapsamında ispat edemediği, davacının davalı ile akdetmiş olduğu 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolünde 13.153.085,46TL tutarında borçlu olduğunu kabul ettiği, dolayısıyla 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolünün geçersizliğinden söz edilemeyeceği, mahkememizce kabul gören bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında dava tarihi itibariyle tarafların cari hesaplarının sıfırlandığı, taraflar arasında borç/alacak bakımından herhangi bir ihtilafın kalmadığı, karşılıklı bir sona erdirme protokolü olan 26/12/2018 tarihli fesih ve ibra protokolünün varlığı sebebi ile taraflar arasındaki sözleşmenin haksız fesih edildiğinden bahsedilemeyeceği, her ne kadar davacı tarafça bilirkişi incelemesinde stok baskısı sebebiyle oluşan zarar, işçilere ödenmek zorunda bırakılan tazminatlar, KDV ödemesinin ani şekilde yapılması sebebiyle oluşan zarar, cari hesap ve vadeli satış yapılması sebebiyle oluşan zarar, senet masraflarının alınmaması baskısı sebebiyle oluşan zararlar yönünden bilirkişiler tarafından hesaplama yapılmadığı ileri sürülmüş ise de, 26/12/2018 tarihli fesih protokolünde davacının söz konusu sözleşme sebebiyle davacıdan herhangi bir ad altında tazminat isteminde bulunamayacağı ve bu hususta herhangi bir ad altında tazminat talebi olmadığına yönelik düzenlemenin bulunduğu ve davalıyı ibra ettiği, bu kapsamda bilirkişiler tarafından bu tespitler yapılsa dahi davacının bu zararları davalıdan isteyemeyeceği anlaşıldığından, davalı tarafın buna yönelik inceleme yapılmadığına ilişkin itirazlarına değer verilmemiş ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında davacının iddialarını ispata yarar başkaca bilgi ve belgenin sunulmadığı anlaşılmakla, davacının asıl ve birleşen davasının subut bulmadığından reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenler ve dosya içeriğine göre;

1-Davacının davasının sübut bulmadığından REDDİNE,
2-Asıl Davada;
a-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 80,70TL nispi karar harcının peşin alınan 5.464,80TLden mahsubu ile fazla alınan 5.384,10TLnin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
b-Davalı vekil ile temsil edildiğinden AAÜT gereğine takdir olunan 30.850,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
c-Davalı tarafından yapılan 57,00TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
d-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Birleşen Davada;
a-Harçlar tarifesi gereğince alınması gereken 80,70TL nispi karar harcının peşin alınan 2.561,63TLden mahsubu ile fazla alınan 2.480,93TLnin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
b-Davalı vekil ile temsil edildiğinden AAÜT gereğine takdir olunan 5.100,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
c-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
d-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
4-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 Hafta süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemesine İSTİNAF yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 06/04/2022

Başkan …
E-İMZALI
Üye …
E-İMZALI
Üye …
E-İMZALI
Katip …
E-İMZALI

İşbu evrak, 5070 sayılı Elektronik İmza Yasası kapsamında imzalanmıştır.