Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/368 E. 2019/1011 K. 16.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/368
KARAR NO : 2019/1011

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/06/2019
KARAR TARİHİ : 16/12/2019

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirket aleyhine başlatılan İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra takibinde davacı şirketin talep ettiği asıl alacağın içinde yer alan gecikme cezalarının 7144 Sayılı Kanunun 18.maddesi ile 6001 Sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Hizmetleri Hakkında Kanunun 30.maddesinin 5.fıkrasında yapılan değişiklik nedeniyle 10 katından 4 katına indirildiğini, dolayısı ile uyuşmazlık konusu takibe konu alacak miktarında yasa gereği azalma meydana geldiğini, davalının…,…, …, …plakalı araçlarıyla 31/10/2016-21/10/2017 tarihleri arasında ücret ödenmeksizin köprü ve otoyol geçişi yaptığını, bedeli ödenmeyen geçiş ücretleri ve bu ücretlere ait yasal cezalar toplamının süresi içerisinde ödenmemesi üzerine icra takibine girişildiğini, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, ayrıca ihlalli geçişi gerçekleştiren aracın bir ticari araç olduğu ve davalının ticari işletmesine ilişkin kullanıldığı açık olduğundan ticari işlerde uygulanan faiz nevi ve oranının talep edilmesinde de hukuka aykırı bir yön bulunmadığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla davanın kabulü ile itirazın iptali ile icra takibinin geçiş ücreti ve gecikme cezası olmak üzere toplam 18.031,95 TL asıl alacak ile bu alacağa takip tarihinden önce işlemiş faiz 1.259,04 TL ve KDV 226,63 TL yönünden takip talebinde gösterilen şartlarla devamına, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP: Davalı 26/07/2019 tarihli dilekçesinde özetle; dava dilekçesi ekli tensip tutanağının usulsüz olarak tebliğ edilmiş olup ilgili mevzuat ve Yargıtay kararları uyarınca 22/07/2019 öğrenme tarihinin tebliğ tarihi olarak kabul edilmesini, şirketlerinin …’da faaliyet gösterdiğini, bu nedenle Tekirdağ Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunu, şiretlerine ait olan ve ceza tahakkuk ettirilen… plakalı aracın dorse olup geçiş ücretine tabi olmadığını,…, … ve …plaka araçlara … Bankasından HGS aldığını ve tutarı azaldığında 250 TL bakiyeye tamamlamak üzere ödeme talimatı verildiğini, dolayısı ile bu araçlara ilişkin HGS bakiyesinin yetersiz olmasının mümkün olmadığını, devletin firmaya devrettiği kamu hakkında “geçiş ücretlerini ödemene geçiş yapanlardan, ödemesiz geçiş tarihini izleyen on beş gün içinde yükümlü olduğu geçiş ücretini usulüne uygun olarak ödeyenlere, bu maddenin birinci fıkrası ile beşinci fikrasında belirtilen cezalar ugulanmaz” dendiğini, HGS’si olan birinin 15 günlük süre içinde bakiyesinde 1 TL bile olsa işletmenin onu HGS sisteminden almak zorunda olduğunu, bunun da HGS’de sürekli 250 TL bakiye tutma zorunluluğu olan şirketlerinin geçiş ücretini ödemeden geçmesini imkansız kıldığını, HGS sisteminin bankadan tedariki sırasında kullanılan hizmete ait tüm bakiyenin kartda olma zorunluluğu bildirilmediğini, bu nedenle işletmenin HGS sisteminde bulunan bakiye yeterli ise hizmet bedelini, yeterli değil ise HGS sistemindeki bakiyenin tamamını almak zorunda olduğunu, eğer HGS sisteminde 1 TL bakiye bile kalmış olması durumunda ödeme yapılmadığından söz etmenin mümkün olmayacağını, firmalarına ait HGS olduğundan CD ile sunulan delillerin alacağa konu olan geçişler olduğuna ilişkin kesin kanıtların sunulması, eğer geçişlerin doğruluğu kanıtlanabilirse bu geçişlere ilişkin olarak HGS sisteminden yapılmak istenen tahsilatların olumsuz sonuçlandığını gösteren ve HGS bakiyesinden para çekilmemesine dair delillerin sunulması gerektiğini, sunulan kanıtların geçişlerin yapıldığı tarihler ile uyumlu olup olmadığı, ödemesiz geçiş yapıldığı iddia edilen dönemde sistemin çalışıp çalışmadığının da tespitinin yapılması gerektiğini, davacı firmanın geçişlerinden oluşan işlemlere ilişkin futura gönderme zorunluluğunu yerine getirmediğini, ticari bir işletmenin devletin kullandığı yetkilere sahip olamayacağını ve tüzel kişiliğin gereği düzenli fatura ve yapılan işlemlerin dökümünü Vergi Usul Kanunu gereği bildirmek zorunda olduğunu, bu nedenlerle öncelikle dava dilekçesinin usulsüz olarak tebliğ edildiğinin tespiti ile öğrenme günü olan 22/07/2019 tarihinin tebliğ tarihi olarak kabul edilmesine, davaya cevap dilekçesinin süresi içinde verildiğinin kabulüne, davanın öncelikle yetki yönünden usulden reddine ve Tekirda Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunun tespitine, mahkeme aksi kanatte ise davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava otoyoldan geçiş ücreti ödenmeden yapılan geçişler nedeni ile yasadan kaynaklı olarak geçiş ücreti ve gecikme cezalarının tahsili için yapılan takibe vaki itirazın iptaline ilişkindir.
İstanbul …İcra Müdürlüğünün… esas sayılı takip dosyasının bir örneği UYAP sistemi üzerinden gönderilmiş, incelendiğinde; davacı tarafından davalı aleyhine 41.929,80 TL asıl alacak, 526,97 TL KDV ve 2.927,66 TL faiz olmak üzere toplam 45.384,43 TL üzerinden takip başlatıldığı anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK.nun 116/1-a maddesi uyarınca kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde yetki itirazının ilk itirazlardan olduğu belirtilmiş ve aynı yasanın 117. maddesi ile cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorunda olduğu düzenlenmiş olup, davalı vekili cevap dilekçesi ile yetkiye yönelik ilk itirazda bulunmuştur. Her ne kadar dava dilekçesi ve ekleri 02/07/2019 tarihinde davalı şirkete tebliğ edilmiş ise de davalı vekili 30/07/2019 tarihli cevap dilekçesinde, dava dilekçesi ekli tensip tutanağının usulsüz olarak tebliğ edilmiş olup ilgili mevzuat ve Yargıtay kararları uyarınca 22/07/2019 öğrenme tarihinin tebliğ tarihi olarak kabul edilmesini talep etmiştir.
Bilindiği üzere, Tüzel kişilere yapılacak tebligatın usulü Tebligat Kanunu’nun 12 ile 13. maddelerinde ve Tebligat Tüzüğünün 17 ile 18. maddelerinde düzenlenmiştir. Söz konusu bu düzenlemeler özel ve kamu tüzel kişilerine yapılacak tebligatlar bakımından uygulanmaktadır. 7201 sayılı Tebligat Kanununun 12. Maddesi “ Hükmi şahıslara ve ticarethanelere tebligat ” başlığı altında tüzel kişiler adına tebligatı teslim alma yetkisine sahip kişileri düzenlemektedir. Madde metnine göre; “ (1) Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır. (2) Bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir.” Tebligat Kanununun 13. maddesinde “Hükmi şahısların memur ve müstahdemlerine tebligat” başlığı altında hüküm tesis edilmiştir. Madde metnine göre; “ Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mutad iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.” hükmünü içermektedir. Tüzel kişilerin tebliğ almaya yetkili memur veya müstahdemlerine tebliğ yapılabilmesi için tüzel kişilerin salahiyetli kişilerinin herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde iş yerinde bulunmamaları ve tebliğ edilecek evrakı bizzat alamayacak bir halde olmaları gerekmektedir. Bu hususun tebliğ memuru tarafından bizzat araştırılıp tebliğ tutanağına yazılması gerekir. Bu, tebliğin geçerli olabilmesi için zorunlu bir kaidedir. Aksi takdirde yapılan tebliğ usulsüz olur. Somut olayda, davalı şirkete çıkartılan tebliğ mazbatasında “Tebliğ evrakı muhatap Özay Yalım imzasına 02/07/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir” şeklinde düzenlenmiş ise de cevap dilekçesi ekinde mevcut vekaletnamenin tetkikinde davalı şirketi münferiden temsile yetkili müdürünün Tuncay Yalım olduğu anlaşılmış olmakla anılan mevzuat gereği davalı şirkete usulüne uygun tebligat yapılmadığı değerlendirilerek davalının öğrenme tarihi olarak bildirdiği 22/07/2019 tarihinin tebliğ tarihi olduğunun kabulü gerekmiştir.
Bilindiği üzere tüm davalar için uygulanan yetki kuralı, genel yetki kuralı olup; buna göre genel yetkili mahkeme davalının ikametgahı mahkemesidir. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.6/1; mülga 1086 sayılı HUMK m.9/1) Bazı davalarda ise genel yetkili mahkeme yanında başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır ki bu da özel yetki kuralıdır. Öte yandan davacının genel yetki ile özel yetki kuralı arasında seçimlik hakkı vardır. 6100 sayılı HMK’nun 10.maddesinde (mülga 1086 sayılı HUMK m.10) sözleşmeden doğan davalar için özel yetki kuralı öngörülmüş olup; sözleşmeden maksat ise konusu mal varlığı hakkı olan Borçlar Hukuku’na ilişkin sözleşmelerdir. (Yargıtay HGK 23/10/2013 gün ve 2013/65 E. 2013/1480 K.)
Taraflar arasındaki uyuşmazlık mal varlığına ilişkin olmayıp bir hizmetin verilmesine ilişkindir. Yetki Sözleşmesi de bulunmadığına göre somut olayda Sözleşmenin İfa Yerinin yetkili olduğuna ilişkin HMK.nun 10.maddesinin uygulama yeri bulunmamaktadır.
TBK.nun 89 (Mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 73.) maddesinde para borçlarının alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edileceği belirtilmektedir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın Otoyol Geçiş İhlalinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere borçlar, sözleşmeden, haksız fiilden ya da sebepsiz zenginleşmeden doğar. Bu üç borcun kaynağına göre yetkili mahkeme ayrı ayrı düzenlenmiş olup, genel yetkili mahkeme ise HUMK.nun 9.(6100 sayılı HMK.nın 6.) maddesi gereğince davalının ikametgahı mahkemesidir. Yetkiye ilişkin diğer düzenlemeler, bu düzenlemenin yanında özel düzenlemeler olup, genel düzenlemeyi ortadan kaldırıcı nitelikte değildir.
Türk Borçlar Kanununun 89.maddesinde yer alan düzenleme ile para borçlarının ifa yerine göre yetkili mahkemeyi belirleme esası getirilmiştir. Dava Otoyol Geçiş İhlalinden kaynaklanmakta olup, alacağın varlığı öncelikle sözleşmenin mevcudiyeti, daha sonra da davacının edimini yerine getirilip getirilmediğinin tespitinden sonra belirlenecektir. Bir başka ifade ile davanın konusu münhasıran para borcuna ilişkin değildir. Sözleşmenin mevcudiyeti tartışıldıktan ve davacının edimini yerine getirildiğinin tespitinden sonra nihayetinde bir paraya hükmedilecek olması uyuşmazlığın esasının para borcu olduğu sonucunu doğurmamaktadır. Aslında tüm borç kaynaklarına göre değerlendirme yapıldığında dahi, neticede bir para ödeme kararına hükmedildiği için, tüm borçların para borcu olduğu gibi bir sonuca ulaşılır. Haksız fiilden kaynaklanan bir borçta sonuçta haksız fiilin varlığının tespiti halinde para borcuna dönüşeceği gibi sebepsiz zenginleşmeye dayalı bir borçta, sebepsiz zenginleşme koşulların varlığı kabul edildiğinde bir tazmin hükmüne varıldığı için neticede bir para borcuna dönüşecektir. Tüm bu borç ilişkilerinden doğan borçların para borcu olduğu kabul edildiğinde. HMK.nun yetkiye ilişkin genel hükmü olan 6.madde hükmü neredeyse uygulanamaz hale gelecek, özel hüküm olan 10.madde genel hüküm halini alacaktır.
Bilimsel içtihatlarda bu görüş kabul edilmektedir. Prof. Dr. … Borçlar Hukuku Genel Hükümler adlı kitabında (Ankara, 2006, 7. Bası, sh.391) “kanımca BK. md.73 b.1’deki para borçlarında ifa yeriyle ilgili kuralı, kaynağı ne olursa olsun bütün para borçları için getirilmiş bir kural olarak yorumlamak mümkün değildir. Böyle bir yorum tarzı, borç ilişkilerinin tamamına yakın kısmında ifa yerinin alacaklının yerleşim yeri olması sonucunu doğuracaktır. Zira sözleşmelerin büyük bir kısmında borcun konusu para olduğu gibi (kiracının kira borcu, alıcının bedel borcu, işverenin ücret borcu, vekil edenin ücret borcu gibi), haksız fiillerde ve sebepsiz zenginleşmede de failin ve zenginleşen kişinin borcu olayların büyük çoğunluğunda paradır. Bu durumda BK. md.73 b.3’de yer alan “Bunlardan başka her borç doğumu zamanında borçlunun mukim bulunduğu yerde ifa edilir” şeklindeki ana kural istisna, BK. md.73 b.1’deki istisna ise kural haline getirilmiş olacaktır. Öte yandan bu yorum tarzı Türk Hukuku için oldukça sakıncalı sonuçlar doğuracaktır. Yukarıda açıklamış olduğumuz gibi, ifa yeri özellikle yetkili mahkemeyi ve icra dairesini tayin bakımından önem taşımaktadır. HUMK.muza göre kural olarak her dava açıldığı tarihte davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir (HUMK.md.9). BK. md.73 b.1’deki ifa yeri ile ilgili hükmün “kaynağı ne olursa olsun bütün para borçlarıyla” ilgili olduğu yorumu yapılacak olursa, borç ilişkilerinin tamamına yakın kısmında ifa yeri verme zamanında alacaklının yerleşim yeri olacak, borç ilişkisinden doğan bütün davaları alacaklı kendi yerleşim yeri mahkemelerinde dava edebilecektir. Bu durum HUMK.muzda davalarda yetki ile ilgili ana kuralı adeta istisna haline getirmiş olacaktır. Bundan başka HUMK.muz sözleşmeden doğan davalarda sözleşmenin yapıldığı ya da ifa edileceği yer mahkemelerinin de yetkili olduğuna ilişkin bir kural getirmiştir (HUMK. md.10). BK. md.73 b.1’de para borçlarında ifa yeri ile ilgili kuralı, kaynağı ne olursa olsun bütün para borçları için geçerli bir kural olarak yorumlayacak olursak, sözleşmeden doğan borçlarla ilgili HUMK.muzun getirmiş olduğu sözleşmenin yapıldığı yer mahkemelerinin de yetkili olduğuna ilişkin hükmün uygulanma alanı oldukça daraltılmış adeta bir istisna hükmü haline getirilmiş olacaktır. Bütün bu açıklamalardan sonra, BK. md. 73 b.1 ile getirilen, para borçlarında ifa yerine ilişkin kuralın, konusu alacaklının borçluya vermiş olduğu bir miktar paranın borçlu tarafından alacaklıya iadesi borcu ile, yani karz sözleşmesinden doğan borçlarla sınırlı olduğunu kabul etmek gerekir.” demek suretiyle sözleşmeden doğan borçlarda tüm sözleşmelerin para borcu gibi değerlendirilip, buna göre yetkili mahkemenin belirlenmesinin, genel yetki hükmü olan 6. maddeyi istisna, özel yetki hükmü olan 10. maddeyi ise kural haline getireceğini haklı olarak ileri sürülmüştür. Nitekim Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin yerleşmiş uygulaması da bu yöndedir. Dairenin 11.10.2012 tarih 2011/6415 E. – 2012/6394 K., 24.01.2013 tarih 2012/973 E. – 2013/345 K., 20.11.2013 tarih 2013/2895 E. – 2013/6110 K., 11.03.2014 tarih 2013/3454 E. – 2014/1693 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenerek para borçlarında ifa yerine ilişkin kuralın, konusu alacaklının, borçluya verdiği bir miktar paranın iadesi talebini içeren karz sözleşmesinden doğan borçlarla sınırlı olduğu kabul edilmiştir. (YHGK 19.03.2014 gün ve 2013/11-630 E. 2014/332 K./Karşı Oy) Somut olaydaki uyuşmazlık karz aktinden kaynaklanan bir uyuşmazlık olmayıp, Otoyol Geçiş İhlalinden kaynaklanan alacağa ilişkin bulunduğundan ve davalı şirketin ve yetkilisi Tuncay Yalım’ın adresinin … adresi olduğu, davalının yerleşim yeri itibarı ile davanın Çorlu Asliye Hukuk (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemelerinin yargı alanı kapsamında olduğu anlaşılmakla davalının yetkiye yönelik ilk itirazı yerinde görülerek, mahkememizin yetkisizliğine, davada yetkili mahkemenin Çorlu Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunun tespitine dair aşağıdaki hüküm tesis olunmuştur.

HÜKÜM : Gerekçeleri yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının dava dilekçesinin yetki nedeniyle REDDİNE, davaya bakmakla mahkememizin YETKİSİZLİĞİNE, yetkili mahkemelerin Çorlu Asliye Hukuk ( Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemeleri olduğunun TESPİTİNE,
2-6100 sayılı HMK’nun 20. Maddesi uyarınca kararın kesinleştiği tarihten itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize müracaat edildiğinde dava dosyasının görevli ve yetkili Çorlu Asliye Hukuk (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesi’ne gönderilmesine, karar kesinleştiği tarihten itibaren bu süre içerisinde talep edilmediği takdirde mahkememize davanın açılmamış sayılacağın karar verileceğinin ihtarına (ihtarat yapıldı)
3-HMK’ nun 331/2 maddesi gereğince görevsizlik ve yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderleri, harç ve vekalet ücretlerinin o mahkemenin hükmedeceği, gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkemenin dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkum edeceği ön görüldüğünden yargılama giderleri, harç ve vekalet ücretleri konusunda bu aşamada bir karar verilmesine yer olmadığına,
4-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda, kararın tebliğinden itibaren 2 Hafta süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemesine İSTİNAF yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır