Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/23 E. 2018/679 K. 18.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARARIDIR
ESAS NO : 2018/23 Esas
KARAR NO : 2018/679
DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/01/2018
KARAR TARİHİ : 18/05/2018
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; müvekklinin tercüman olup tercüme işlerini serbest meslek erbabı olarak yerine getirdiğini, davalı borçlu şirketin müvekkilinden birçok tercümeyi ve tercüme teklifini eposta yolu ile talep ettiğini, bu süreçte 14 Ağustos 2017 ile 15 Kasım 2017 tarihleri aasında taraflar müteaddit defalarca yazışmalar yaptıklarını, davalı borçlu şirketin talep ettiği tercüme teklifi, tercüme hizmetinin tamamlandığını ve belgelerinin gönderildiğini, ayrıca hizmet faturasının kargo ile tebliğ edildiğini, ancak yine tüm uarılara rağmen ödeme yapılmadığını, buna ilaveten 20 Kasım 2017 tarihinde… Noterliği …numara ile ihtarname tebliğ edildiğini, davalı borçlu şirket tarafından herhangi bir itiraz veya red yapılmadığını ancak ısrarla ödeme yapılmadığını, bunun üzerine İstanbul… İcra Müdürülğü … esas sayılı dosyası ile fatura ve ihtarname eklenerek tebliğ edilmek sureti ile toplam 6.461,66 TL değerinde ilamsız icra takibinin davalı borçlarına istinaden başlatıldığını, davalı şirketin icra dosyasına sunmuş olduğu itiraz dilekçesinde özetle; müvekkiline takipte belirtilen miktar üzerinden herhangi bir borcu bulunmadığı gerekçesi ile borca ve tüm ferilerine, faiz oranına itiraz ederek takibin durdurulmasını talep etttiğini, davalı şirketin icra dosyasına ibraz ettiği itirazın kötü niyetli olup hukuken mesnetsiz olduğunu, davalının tüm süreçten fazlası ile haberdar olduğunu, davaya konu icra takibi ile davalı borçlu şirketten talep edilen alacağın likit ve muayyen olduğunu, davalının tercüman müvekkiline olan borcunu ödememek ve icra takibini sürüncemede bırakmak maksadı ile haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiğini, açıklanan nedenler ile borçlunun düzenlenmiş faturaya itirazının iptali ile İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … esas sayılı dosyası ile icra takibinin devamını ve bu suretle müvekkilinin alacağının takip talebindeki şekli ile hüküm altına ihtarname tarihinden itibaren faiz ve masrafları ile birlikte alınnmasına karar verilmesini, davalının alacağın en az %20 si oranında icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava dilekçesi davalı tarafa usulüne uygun olarak tebliğ olunmuş, davaya cevap vermemiş duruşmaya katılmamıştır.
Davacı vekili 18/05/2018 tarihli celsede; müvekkilinin tercümanlık yaptığını, serbest meslek erbabı olduğunu, tacir olmadığını, görev hususunda takdirin mahkemeye ait olduğunu beyan etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı tarafından serbest meslek makbuzuna dayalı yapılan icra takibine davalı borçlunun yapmış olduğu itirazın iptaline ilişkindir.
507 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde “İster gezici olsun ister bir dükkân veya bir sokağın belli yerinde sabit bulunsunlar, ticarî sermayesi ile birlikte vücut çalışmalarına dayanan ve geliri o yer ve gelenek ve teamülüne nazaran tacir niteliğini kazanmasını icap ettirmeyecek miktarda sınırlı olan ve bu bakımdan ticaret sicili ve dolayısıyla ticaret ve sanayi odasına kayıtları gerekmeyen, ayni niteliğe (sermaye unsuru olsun olmasın) sahip olmakla beraber, ayrıca çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını değerlendiren hizmet, meslek ve küçük sanat sahipleriyle bunların yanında çalışanlar ve geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlükle temin eden kimselerin 1 inci maddede belirtilen amaçlarla kuracakları dernekler bu kanun hükümlerine tabidir” denilmektedir.
507 sayılı Kanun, 21.06.2005 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun 76 ncı maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve maddenin ikinci cümlesi ile diğer yasaların 507 sayılı Yasaya yaptıkları atıfların 5362 sayılı Yasaya yapılmış sayılacağı açıklanmıştır. Bu durumda 4857 sayılı Yasanın 4 üncü maddesinde 507 sayılı Yasaya yapılan atıf, 5362 sayılı Yasaya yapılmış sayılmalıdır. Bahsi geçen yeni yasal düzenlemede esnaf ve sanatkâr tanımı değiştirilmiştir. Yeni yasanın 3 üncü maddesine göre esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dâhil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak belirtilmiştir.
“6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II.maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı, ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Buna göre işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Yine aynı kanunun 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” 15.maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11’inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır“ düzenlemesi bulunmaktadır.”(Yargıtay 3. H.D. 2017/10302 E. 2017/11992 K.)
6102 Sayılı TTK 4. Maddesi uyarınca bir davanın ticari dava sayılabilmesi için uyuşmazlık konusunun her iki tarafın ticari işletmesiyle alakalı olması veyahutta uyuşmazlığın doğrudan Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan mutlak ticari davalardan olması gereklidir. Bu husus 6102 Sayılı TTK 5. Maddesince davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesinin temel şartı olup 6335 Sayılı yasayla yapılan değişiklik kapsamında mahkemenin görevli olup olmadığı kamu düzenini ilgilendirdiğinden konunun öncelikle bu minvalde ele alınması gereklidir.
6102 sayılı TTK’nın 6335 sayılı kanunla değişik 5. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemeleri ile ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp görev ilişkisine dönüştürülmüştür.
HMK’nun 114/(1)-c maddesi gereğince mahkemenin görevli olması dava şartı olduğundan HMK’nun 115. maddesine göre dava şartlarının mevcut olup olmadığı mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılabilir.
Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde davalının tercümanlık yaptığı, serbest meslek erbabı olduğu ve tacir olmadığı gibi, davanın niteliği itibariyle TTK 4.maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan da bulunmadığı anlaşıldığından davanın Asliye Hukuk Mahkemelerinin görev alanında kaldığı anlaşılmakla davacının davasının görev yönünden reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Gerekçeleri yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın görev yönünden reddi ile mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, talep halinde dosyanın görevli mahkeme olan İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
2-HMK 20. maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden itibaren iki haftalık süre içersinde taraflardan biri tarafından görevli mahkemeye gönderilmesi talep edilmesi halinde dosyanın İstanbul Tüketici Mahkemesine gönderilmesine, taraflarca süresi içersinde gönderme talebinde bulunulmadığı takdirde davanın açılmamış sayılabileceğinin ihtarına,
3-Yargılama, harç ve masrafların görevli mahkemece dikkate alınmasına,
4-Davacı tarafından yatırılan ve kullanılmayan gider/delil avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve temyiz harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.
Katip …
Hakim …
¸