Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/465 E. 2018/1008 K. 19.09.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 27/02/2004
KARAR TARİHİ : 19/09/2018
Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; fazlaya ilişkin hakları ve suç tarihinden dava tarihine kadar işlemiş bulunan yasal faiz hakkı saklı kaldıyla davalıların müvekkilinin yöneticisi oldukları dönemde müvekkili bankayı zarara uğrattıklarını ileri sürerek, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla Başbakanlık Müfettiş raporlarında belirtilen 93.601.203,00 TL (Eski 93.601.203.381.351 TL) banka zararının 01/08/1998 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Bir kısım davalılardan, davalı … vekili Av….’un dosyaya sunduğu cevap dilekçesi ve beyanlarında davanın zaman aşımı nedeniyle reddine, davalı … ve … vekilinin de davanın zaman aşımı nedeniyle reddi gerektiğini, ayrıca davalı … vekilinin TTK 341.maddesi hükmü gereğince 04/05/2009 tarihindeki denetçilerden vekalet alınmasına izin verilmesive dava şartı olan TTK 341.maddesi gereğince genel kuruldan davalılar hakkında dava açılmasına ilişkin karar varsa ibraz etmesi, yoksa bu konuda genel kurul toplantısı sağlayıp buna ilişkin karar aldırılması, ayrıca denetçilerden alacağı vekaletnameleri duruşma gününe kadar dosyaya sunmasını talep ettikleri ve ön koşul şartları oluşmadığı için davanın reddi gerektiğini beyan ettiği anlaşılmıştır.
Bir kısım davalılar savunmada bulunmadıkları anlaşılmıştır.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, TTK 336.maddesine dayalı olarak davacı banka yöneticilerine karşı açılmış bulunan sorumluluk davasıdır.
Davacı şirket vekili tarafından verilen dilekçe ile müvekkili banka müfettişlerince düzenlenen rapor doğrultusunda davalı yönetciler tarafından görev yaptıkları dönemlerde kredi tesisinde kredi kullandırılmasında ve teminata bağlanmasında bankacılık teamüllerine ve bankalar yasasına aykırı hareket ederek banka öz kaynaklarını riske atmak suretiyle banka zararına yol açtıklarını iddia ederek şimdilik 93.601.203.381.351 TL’nin temerrüt faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesi istenmiştir.
Haklarında mahkememizce 17/02/2005 tarihinde görevsizlik kararı verilmek suretiyle 4672 sayılı yasaya 8.madde ile eklenen 29/05/2001 tarihinde yürürlüğe giren Bankalar kanunun 14/5/d maddesi gereğince dosyanın 1.Nolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, verilen karar yanlızca davalılar …,…, …, … ve… vekilleri tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay …Hukuk Dairesinin … Esas, …Karar sayılı 23/03/2009 tarihli ilamı ile somut uyuşmazlığın 4389 sayılı Bankacılık Kanunun uygulanmasından kaynaklanmayıp davanın banka yönetici ve görevlilerinin sorumluluklarına dayalı bulunmasına göre genel hükümlere tabi olan iş bu davada mahkemece yargılamaya devam edilerek uyuşmazlığın esasın incelenmesine girişilmesi ve sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken görevsizlik kararı verilmesinin bozmayı gerektirdiği kanaatiyle mahkememiz kararının bozularak gönderildiği, mahkememizce esasa dosya kaydedilip usul ve yasaya uygun olduğu kanaatiyle bozma uyulup mahkememizin görevsizlik kararını temyiz eden davalılardan …, …, …, … ve … dışındaki diğer davalılar açısından mahkememizin daha önce vermiş olduğu görevsizlik kararının kesinleşmiş olması nedeniyle haklarında kesinleşmiş karar gereği bu davalılar açısından dava dosyasının tefriki ile yanlızca temyiz edenler açısından mahkememizde yargılamanın devam edilmesine, diğer davalılar açısından da görevli mahkeme olan 1.Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatiyle elimizdeki dava dosyası tefrik edilmiş İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilen dosyalarda yargılamaların bu mahkemede devam edip ve mahkemece karar verilerek karar örneklerinin dosyanın içerisine gönderildiği anlaşılmıştır.
Davalılar vekili tarafından verilen dosya içerisindeki yazılı beyanlarda müvekkillerinin bankacılık teamüllerine, bankalar yasasına ve mevduata aykırı hareket ettiklerine dair herhangi bir delilin bulunmadığını, iddiaların doğru olmadığını beyanla davanın hem bu açıdan hem de davanın zaman aşımına uğradığından bahisle reddi gerektiğini beyan etmişlerdir.
Yapılan yargılama sırasında mahkememizce 26/05/2011 tarihli celsenin 2 nolu bendi gereğince davacı tarafça bankanın eski yöneticilerine olan davalıların bankayı zarara uğrattıkları iddia edilerek tazminat talep ettiği dikkate alınarak, davalılar vekilinin dilekçesinde belirttikleri gibi sorumluluk davasının açılıp görülebilmesi için ön şart olan TTK’nun 341.maddesi uyarınca banka yöneticileri hakkında dava açılabilmesi için genel kurulda dava açılması yönünden karar alınması ve davanın denetçiler tarafından asaleten yada vekil aracılığıyla açılması gerektiği, denetçilerden alacağı vekaletnameleri ibraz etmesi ve bu koşulun dava şartı olmayıp sonradan tamamlanabileceği dikkate alınarak bu konuda davacı vekiline bir dahaki duruşmaya kadar süre verildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekilince 13/02/2012 tarihli celsede “mahkemece verilen süre gereğince TTK 341.madde gereğince genel kurul kararı ile denetçilerden alınmış vekaletnameleri sunduk ancak bunlar davanın açıldığı tarihteki denetçilerden yanlızca birisi olan …’ya aittir, diğerleri için sunamadık verilen kesin sürenin gereğini yerine getiremedik” şeklindeki beyanı ile mahkemece verilen kesin sürenin gereğinin yerine getirilmediği anlaşılmıştır.
Davalı vekillerince dosyaya sunulan yazılı beyanlarla mahkemece verilen kesin süre gereğinin yerine getirilmediği bu nedenle davanın reddini talep ettikleri anlaşılmıştır.
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre TTK 341.maddesi gereğince banka yöneticileri hakkında böyle bir davanın banka adına açılabilmesi için genel kurulda dava açılması yönünde karar alınması ve davanın denetçiler tarafından asaleten ya da vekil aracılığıyla açılması gerekmektedir. Ancak açıklanan koşullar dava şartı olmayıp sonradan da tamamlanabilir. Bu durumda mahkemece HUMK’nun 39-40 madde hükümleri uyarınca davacı tarafa süre verilerek genel kurulca açıklanan şekilde bir karar alınmasına ve dava tarihi itibarıyla şirketin denetçilerinin davaya iştiraki ya da onlardan vekaletname alınmasına olanak tanımak, verilen süre içinde bu koşullar yerine getirilmez ise dava reddedilmesi gerekir. (Yargıtay …Hukuk Dairesinin … Esas, … Karar ve 14/10/2008 tarih, Yargıtay …Hukuk Dairesi’nin … Esas,… Karar 20/11/2008 tarihli ilamları)
Mahkemece toplanan deliller iddia, savunma ve Yargıtay ilamları doğrultusunda, davacının davasının dava tarihi itibarıyla şirketin denetçilerinin davaya iştiraki yada onlardan vekaletname alınmasına ilişkin verilen süre içerisinde davacı vekilinin koşulları yerine getiremediği anlaşıldığından TTK 341.maddesi uyarınca kendi yöneticileri hakkında böyle bir davanın açılabilmesi için gerekli ön koşulun yerine getirilmediği anlaşıldığından davacının davasının reddine karar verildiği (İstanbul Kapatılan …Asliye Ticaret Mahkemesi’nin… Esas, … Karar), mahkememizce verilen işbu karar Yargıtay …Hukuk Dairesi’nin … Esas,… Karar ve 30/09/2014 tarihli ilamı; dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga TTK 341.maddesi hükmü uyarınca davacı bankanın yöneticileri hakkında böyle bir davanın açılabilmesi için genel kurulda dava açılması yönünde karar alınması ve davanın denetçiler tarafından bizzat veya onların atadıkları vekillerce açılması gerektiği, ancak açıklanan koşulların sonradan da tamamlanması mümkün usuli bir eksiklik niteliğinde olduğundan bu usulü eksikliğin hemen davanın reddini gerektiren bir durum olmadığı, mahkemece davacı tarafa uygun süre veya süreler verilerek genel kurulda bir karar alınmasının sağlanması ve davacı şirketin denetçilerinin davaya iştiraki veya onlardan vekaletname alınması olanağı tanınması, verilen süreye rağmen belirtilen hususlar yerine getirilmez ise davanın reddine karar verilmesi grektiği, davaya iştiraki sağlanması istenen denetçilerin, dava açıldığı tarihteki veya sorumlu davalıların görev yaptıkları dönem itibariyle görevli olan denetçiler değil, hali hazırdaki denetçiler olduğu, mevcut denetçilerin katılımı veya onların verdiği vekaletname ile davaya devam edilmesinin yeterli olduğu, 6103 sayılı Kanun’un 3.maddesi uyarınca somut olaya uygulanması mümkün 6102 sayılı TTK hükümleri arasında mülga TTK’nun 479/3-a maddesindeki düzenleme karşısında anonim şirket yöneticileri hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için, şirket genel kurulunda karar alınmasının gerekli olduğu, bu davanın denetçiler veya onların verdiği vekaletnameler uyarınca atanan vekiller tarafından takip edilmesi şartı da kaldırıldığı, artık sorumluluk davasında şirket tüzel kişiliğinin temsili konusundaki sınırlamanın kaldırıldığı, bu durum karşısında davalılar aleyhine açılan sorumluluk davasında davacı şirketin genel kurulunda açılan davaya muvafakat verildiğinin sabit olduğuna göre açıklanan hususlar çerçevesinde değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken yazılan gerekçe ile hüküm kurulmasının doğru olmadığı gerekçesi ile mahkememiz hükmünün bozulmasına karar verilmiş, mahkememizce usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, bilirkişi olarak Banka Emekli Müdürü…, Banka Emekli Müdürü … ve Hukukçu Yard.Doç.Dr…. tayin edilmiş, bilirkişi heyeti tarafından sunulan bilirkişi raporunda; çekişmenin temeli açısından önem arz eden bazı hususların uzmanlıkları dışında olduğunu, bu nedenle taşınmaz değer tespiti ve kesin hesap konusunda uzman inşaat mühendisi bilirkişinin heyete dahil edilmesi gerektiği bildirilmiştir, mahkememizce de bilirkişi heyetine Sayıştay Denetçisi … ve İnşaat Mühendisi …’de dahil edilerek rapor aldırılmış, bilirkişi heyeti tarafından sunulan 26/06/2018 tarihli raporda; etapta yapımı tamamlanan konutların toplam satış değerleri ile ancak düzenlenecek olan kesin hesap neticesinde göre müteahhit firmalara ödenen maliyet + %20 kâr ödenmesinin karşılaştırılması neticesinde bankanın kâr/zarara uğrayıp uğratılmadığının somut olarak belirlenebileceği, dava tarihi itibariyle davaya konu edilen … Projesi işinin kesin hesaplarının düzenlenmediği, bu hesaplar düzenlenmeden bahse konu işte kâr/zarardan bahsedilemeyeceği, binaenaleyh mevcut dosya verilerine göre de bu donelerle bu merhalede bir görüş bildirilmeyeceği, …projesinin başlangıcından bitim ve satışına kadar olan sürecin ve bunun banka kayıtlarına ne ölçüde yansıdığının mevcut mündericata nazaran tespit imkansızlığı ve davacının iddialarına ilişkin kök raporda belirtilen tespit ve değerlendirmeler dışında mezkur sebeplerle şimdilik eklenecek bir husus bulunmadığı, bu tasrihinin davacı yanca yapılmasının gerekli olduğunun düşünüldüğü, bu haliyle teknik ve denetimsel incelemenin de işaret ettiği üzere davalılar açısından bankanın somut olarak zarara uğratılıp uğratılmadığı yada zararın nominal olarak ne kadar olduğu ve davalıların bu zarardan dolayı ne miktar yada oranda mesul olduğu hususunda somut bir tespit yapılmasının mümkün olamayacağı, bu anlamda mevcut verilerle sorumluluk tespiti yoluna gidilemeyeceği bildirilmiştir.
Dava, açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK 336.maddesine dayalı sorumluluk davasıdır. Dava tarihi itibariyle, dava konusu olaya 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacaktır.
Anonim Şirketlerde yönetim ve denetim kurulu üyeleri görevleri sırasında sebep oldukları zarardan dolayı şirkete, pay sahiplerine ve 3.kişilere verdikleri zarardan dolayı sorumludurlar. Sorumluluğun doğması bakımından öncelikli koşul bir zararın oluşmasıdır. Zararların varlığı sabit ise yönetim ve denetim kurulu üyelerinin zarardan sorumlu olduğu karine olarak kabul edilir. Yine yönetim ve denetim kurulu üyeleri ancak kendilerine bir kusur izafe edilemeyeceğini ispatlayarak, yani kurtuluş muinesi ileri sürülerek zarardan kurtulabilirler. Yine dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu 336.maddesi uyarınca idare meclisi azalarının şirket namına yapmış oldukları mukavele ve muamelelerden dolayı şahsen mesul olmazlar. Ancak aşağıda yazılı hallerde gerek şirkete, gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklarına karşı müteselsilen mesuldürler. Bunlar
“1.Hisse senetleri bedellerine mahsuben pay sahipleri tarafından vukubulan ödemelerin doğru olmaması;
2. Dağıtılan ve ödenen karpaylarının hakiki olmaması;
3. Kanunen tutulması gereken defterlerin mevcut olmaması veya bunların intizamsız bir surette tutulması;
4. Umumi heyetten çıkan kararların sebepsiz olarak yerine getirilmemesi;
5. Gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden veya ihmal neticesi olarak yapılmaması.
Beş numaralı bentte yazılı vazifelerden birisi 319 uncu madde gereğince idare meclisi azalarından birine bırakılmışsa, mesuliyetin ancak ilgili azaya yükletilmesi lazımgelip o muameleden dolayı müteselsilen mesuliyet cari olmaz.” hükümleridir. Davaya konu olayda TTK 336.maddesinin 1-2-3 ve 4 nolu bentleri söz konusu değildir. Davalıların sorumluluğuna gidilebilecek olur ise sadece 5 nolu bentteki gerek kanunun, gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasten veya ihmal neticesi olarak yapılmaması hükmü gereğince ancak davalıların sorumluluğuna gidilebilecektir. Davacı tarafça davalıların gerek kanun, gerekse esas mukavelelerin idare meclisi azalarına yüklediği görevleri kasten yada ihmal neticesi yapmadıklarına ilişkin herhangi bir iddia ve delil sunulmuş değildir. Davacı tarafça, davalıların soyut olarak davacı şirketi zarara uğrattığı iddia edilmiş ise de davacı şirketin ne şekilde zarara uğradığı ve bu zarar miktarının ne olduğu davacı tarafça ispat edilememiş durumdadır. Her ne kadar davacı taraf yönetim kurulu üyelerinin banka sermayesinin verimlilik ve karlılık esaslarına göre kullanılmaması, değerlendirilmemesi ve bu konuda gerekli gayret ve basiretin gösterilmemesi sebebi ile bankayı zarara uğrattığı ileri sürülmüş ve … Holding ve … ile banka arasında imzalanan 30/12/1987 tarih 921 sayılı sözleşme ile, ve daha sonra bankayla … Holding, … İnşaat, … ve … arasında akdedilen adi ortaklık sözleşmeleri uyarınca … Projesi için adi ortaklık kurulduğu ve bu adi ortaklıktan sözleşmeye göre satış gelirlerinden maliyet ve giderler düşüldükten sonra kalan meblağın %55’nin banka, %27’sinin …İnşaat, %9…, %9’nun … tarafından paylaşılacağına ilişkin sözleşme akdedildiği, daha sonra da bu sözleşmenin ve ortak girişimin feshedilmesine yönelik 08/11/1991 tarih 1531 karar sayılı protokol ile sözleşmenin feshedildiği, bu sözleşme ile satış hasılatının %36’nın … Banka, %8,4’nün … İnşaat, %2,8’nin …’a, %2,8’nin ise …’ya ait olacağının düzenlendiği görülmektedir. Davacı taraf ilk dava dilekçesinde bazı maliyet + %20 kar üzerinden sözleşme imzalanmasının davacı banka aleyhine olduğunu ileri sürmüştür. Ancak belirtilen dönemlerdeki yani 1988-1991 yılları arasındaki ülkemizdeki enflasyon oranı dikkate alındığında maliyet + %20 kar oranının bugün için yada davanın açıldığı tarih itibariyle yüksek gibi gözükse de enflasyonist ortamda bu oranın yüksek olmadığı gibi söz konusu projeden davacı bankanın ne şekilde zarara uğradığı, zarara uğrayıp uğramadığı davacı tarafça da ispatlanabilmiş değildir. Her ne kadar davacı banka tarafından başka bir davada Yargıtay tarafından verilen ve konut üretim sürecinde katlanılan finansman maliyetlerinin konut maliyetlerine yansıtılmasının mümkün olduğu, dolayısıyla fon kaynak maliyetleri ile dolaylı olarak kanıtlanan ve dava konusu projeye yüklendiği kanıtlanacak finansman maliyetlerinin geçici kabul dönemine kadar üretim maliyetleri içerisinde değerlendirilebileceğinin ileri sürülmüş ve iddiası genişletilmiş ise de davalılar tarafından, davacının gelinen aşamada iddiayı ve davayı genişletme yasağı kapsamında bulunan bu iddia ve belgelerine itiraz edilmesi sebebiyle ve dava dilekçesinde söz konusu maliyetlere finansman giderinin yansıtılmadığına yönelik bir iddianın sunulmamış oluşu, tam tersine maliyetlerin yüksek hesaplandığının iddia edildiği, dolayısıyla finansman giderinin maliyetlere katılması halinde, maliyetin daha da artacağı ve banka lehine olacağı, ayrıca yapılan satışların da maliyet + %20 kar oranı ile satıldığı, dolayısıyla bankanın söz konusu satışlardan herhangi bir zararının doğmadığı, zararı doğmuş olsa bile bu zararın davacı banka tarafından usule uygun şekilde delillendirilip ispatlanamadığı anlaşıldığından, davacının davasının subut bulmadığından reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi ve ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının davasının subut bulmadığından REDDİNE,
2-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği 1.001.212,03 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak kendisini vekil ile temsil eden davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … tarafından yapılan 50,00 TL posta masrafının davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, hazır bulunan taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 Hafta süre içerisinde YARGITAY’a YASA YOLU açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.
Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır