Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/382 E. 2019/501 K. 12.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
0. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/382 Esas
KARAR NO : 2019/501

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ: 22/09/2014
KARAR TARİHİ: 12/06/2019

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin Türkiye’de faaliyet gösteren üç operatörün (…, …, …) ürünlerinin satışını tek bir noktadan gerçekleştirebilmek için “…”ni kurduğunu, … Grubunun kısa süre içinde 807 satış noktasına ulaştığını, … girişiminin söz konusu olduğu yılların tamamında …’in GSM hizmelteri pazarında sahip olduğu payın %50’nin üzerinde olduğunu, bu nedenlerle her üç operatöre de eşit mesafede bulunan ve tüketicileri hedefleyen bir dağıtım zincirinin … ürünlerini satmadan ticari faaliyetlerini sürdürmesinin mümkün olmadığını, bu durumda … ürünlerinin alıcı teşebbüsler bakımından “olmazsa olmaz ürün” niteliğinde olduğunu, diğer GSM operatörleri … ve …’nın ürünlerinin tedariki konusunda kendilerine olumlu yaklaştığını, ancak …’in ürünlerini davacı şirkete doğrudan tedarik etmediğini, davacı şirketin ürünleri piyasadan tedarik etmesini de engellediğini, bu konuda davalı …’in başarılı olduğunu, bu nedenle davacı şirketin ticari başarısızlığa uğradığını, …’in bu girişimlerine karşı …’na başvuru yapıldığını, …’nun 09/07/2008 tarihli toplantısında görüşülerek …’e karşı soruşturma açılmamasına karar verildiğini, …’in ürünlerini piyasadan tedarik etmesini engellemesi sonucunda … sisteminin faaliyetlerinin zorlaştığını ve piyasadan çıkmak zorunda kaldığını, … Grubu bünyesindeki tüzel kişiliklerin 31/07/2009 tarihinde … tarafından devralındığını, bu işlem sonrasında da …’in distribütörleri üzerinden yaptığı fiillerle davacı şirketin ürünlere ulaşmasının zorlaştığını, …’nun bu ve benzeri davranışlarını isabetli olarak tespit ettiğini ve 06/06/2011 tarihli kararı ile …’i cezalandırdığını, söz konusu karardan davalının bazı mağazalarının sırf … ile çalıştıkları için başka teşebbüslere devredildiğinin ve …’a yapılan satışların sıkı bir gözetim altına alındığının anlaşıldığını, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 57.maddesi uyarınca davacı şirketin zarara uğradığını ve tazminat şartlarının oluştuğunu, 06/06/2011 tarihli karar ile davalının hakim durumunu kötüye kullandığının tespit edildiğini ve hukuka aykırı fiil şartlarının gerçekleştiğini, rekabet ihlali gerçekleştiren kişinin kusurlu olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olması nedeniyle kusur şartlarının oluştuğunu, davacı şirketin zarara uğradığını, menfi zarar kapsamında … Grubundaki şirketlerin devir bilançolarındaki geçmiş yıl zararlarının, söz konusu şirketlerin sabit kıymetlerinin ticari faaliyetin sona ermesi nedeni ile gider olarak kayıtlara intikal etmesi nedeniyle 30/04/2012 tarihine kadar gider kaydedilen ve ilerideki dönemlerde gider kaydedilecek amortisman tutarlarının … bünyesindeki şirketlerin faaliyetlerini gerçekleştirmek için kullanılan kredilerin, işten çıkarılan personel nedeniyle yapılan giderlerin toplamda 97.984.000,00 TL tutarında fiili zarara neden olduğunu, davacı şirketin her bir … şirketinin yoksun kalınan kâr kapsamında en az 10.000.000 TL zarara uğradığını, Rekabet Kanunu 58/3.maddesi kapsamında davacı şirketin uğradığı zararın üç katına kadar tazmin edilmesinin mümkün olduğunu, anılan nedenlerle fiili zarar ile yoksun kalınan kârın nihai baliğinin bu zararlar toplamının üç katına kadar takdir olunacak tazminatın, dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi ile fiili zararlarının harca esas tutar olarak belirtilen miktarın (100.484.000,00 TL) nihai baliğinin, yoksun kalanın kârın harca esas tutarı olarak zikredilen asgari miktarının (10.000.000,00 TL) nihai baliğinin, bu zararın toplamının 3 katına kadar takdir olunacak tazminatla birlikte dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; birleşme öncesi diğer … şirketlerinin hisselerini elinde bulunduran … AŞ’nin davalıyı 2008 yılında aynı iddialar ve şikayetler ile …’na şikayet ettiğini, kurul tarafından …’in şikayetlerinin reddedildiğini, 06/06/2011 tarih ve … sayılı Kurul kararında ise …’in iddialarının 2008 yılındaki Kurul kararında incelenip reddedildiğini ve şikayetlerinin 2011 kararının kapsamına dahil olmadığını, davacının tüm iddialarının zaman aşımına uğradığını, davacının henüz gerçekleşmemiş olayları dava konusu ederek tazminata mesnet göstermesinin usulen mümkün olmadığını, huzurdaki davada davalının hukuka aykırı bir fiilinin bulunmadığı, zira …’nun davacının iddiasının aksine kanuna aykırılığın bulunmadığı yönünde karar verdiğini, davacının dayandığı kararın ilgili bölümünde …’in davacıya mal satılmasını engellediği iddialarını konu almadığı, akside sadece alt bayileri konu aldığının açıkça görüldüğünü, RKHK Kapsamında tazminat iddialarının dinlenebilmesi için tazminata dayanak gösterilen eylemlerin Kurul tarafından tespit edilmesi gerektiğini, ancak Kurulun bu iddiaları iki kere açıkça reddettiğini, davacı tarafın bugüne kadar …’na yönelttiği ve reddedilen şikayetlerin … i şirketlerini konu aldığı, ancak huzurdaki davanın … grubu şirketleri ile davacının faaliyetlerini zorlaştırdığı iddialarını konu aldığını, bu kapsamda davacının daha önce Kurula hiç şikayet edilmemiş bir hususa dayalı olarak tazminat talep ettiğini, davacının bir takım bilançoya dayalı zararlar kapsamında iddialar ileri sürdüğünü, bunların rekabet ihlali sonucunda oluştuğunu ortaya koyamadığını, iddia edilen zarar ile davalı şirkete isnat edilmeye çalışılan eylemler arasında bir illiyet bağı kurulamayacağının ortada olduğunu, zarara mesnet gösterilen şirketlerden bazılarının hiç faaliyete geçmediğini, bazılarının ise … ile nasıl bir bağlantısının bulunduğunun anlaşılamadığını, … Şirketleri’nin kontör satışı ile ilişkilendirilemeyecek …, DVD oynatıcısı satışı gibi farklı ticari alanlarda faaliyetlerinin bulunduğunu, dolayısıyla davacının faaliyetlerinin salt …’e bağımlı olduğu izleniminin bir mizansen olduğunu, …’nun 2008 Kararında …’nin … distribütörlerince … bayilerine doğrudan satışlar gerçekleştirildiğinin tespit edildiğini, davacının … ürünlerini satmadan ticari faaliyetlerini sürdürmesinin mümkün olmadığı yönündeki iddialarının gerçek dışı olduğunu, davacının …’in fiilleri sebebiyle piyasadan çıkmak şeklinde nitelendirdiği şirket birleşmelerinin grup içi yeniden yapılandırma olduğunu, birleşme kapsamında devrolunan bilanço zararlarını ise müvekkil …’in eylemleri sonucunda oluşan zararlar olarak lanse ettiğini, davalı tarafın … şirketlerinin birleşmesinden sonra da faaliyetlerine devam ettiğini ve bu nedenle … döneminde uğranıldığı iddia edilen eylemler nedeniyle piyasa dışına çıkıldığı iddialarına itibar edilemeyeceğini, davacının geçmiş yıl zararları başlığı altında dava ile ve haksız fiille ilgisiz taleplerde bulunduğunu, alman ticari kararlar nedeniyle ortaya çıkan geçmiş yıl zararlarını dahi müvekkiline yüklemeye çalıştığını, davacının, devraldığı sabit kıymetlerin amortismanına dayalı talepler başlığı altında, halen davacı tarafından kullanılmaya devam edilen sabit kıymetlerin bedelini, müvekkilinden talep etmek suretiyle haksız kazanç elde etmeye çalıştığını, davacının, kendi ticari kararları ve aldığı ticari riskler neticesinde oluşan zararlar ile kendi hukuka aykırı davranışları sonucunda oluşan ödeme yükümlülüklerini, davalı …’den tahsil etmeye çalıştığını, davacının yoksun kalınan kar iddialarının da hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, iddiaların hiçbir ispat aracına bağlanmadığını, … şirketlerinin kontör satışı dışında pek çok alanda faaliyet gösterdiği düşünüldüğünde; zararın hesabı için davalı …’in defter ve kayıtlarının esas alınması talebinin anlamsız olduğunu, davacının üç kat oranında tazminat talebinin RKHK kapsamında kategorik olarak mümkün olmadığırı, üç kat tazminatın yalnızca karteller için getirildiğini belirterek; davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddine, 4.749.000,00 TL’lik kısım yönünden harem ikmaline, mahkemece davacıya verilen süre içerisinde eksik harcın ikmal edilmemesi halinde, harcı ödenen bölümün dışında kalan kısmının takipsiz bırakılmış sayılmasına, yargılama sonucunda, maddi ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.

DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, davalı … AŞ’nin haksız rekabeti neticesinde davacı şirketin uğramış olduğu zararın tazminine ilişkin tazminat davasıdır.
…’nun … Dosya sayılı,… Karar Sayılı ve 09/07/2008 tarihli kararında;
… AŞ tarafından yapılan başvuruda; …’ın kendi kurduğu dağıtım sisteminde … ürünlerini de arz etmek istediği, ancak …’in … ürün ve hizmetlerinin … AŞ tarafından sunulmasını engellediği, distribütörlerin …’den tahsil verilmediği gerekçesiyle taleplerini geri çevirdiği, alt bayilere yönelik taleplerinin bayilerin … tarafından baskı altında tutulmaları nedeniyle geri çevrildiği, bütün … distribütörlerinin kontör kartları için aynı fiyatı verdiği, zaman zaman da anılan ürünler için distribütörlerin …’a rekabet etmeyi imkansız kılan düzeyde yüksek fiyat verdiği, …’in prim/teşvik vb.isimler altında distribütörlere ödeme yaptığı, bu ödemelerin önemli bir kısmının değişik periyotlarda ve gizli ödemelerle bağlılık/performans primi adı altında yapıldığı, anılan ödemelerin …’in düzenlediği kampanya destekleri için distribütörleri kontrol etme amacı olarak kullanıldığı, …’in prim, performans desteği gibi uygulamalarla … Ekstra ve … Aktivasyon Merkezleri tarafından yapılan alımları kontrol ettiği, …’in yeni açıklanan dağıtım sistemi ile yurt genelinde genellikle her şehirde bir, büyük şehirlerde ise birkaç toptancılık tesis ettiği, … abone noktaları adı altındaki binlerce noktayı toplancılara bağladığı ve anılan toptancıları da kendi kontrol ettiği distribütörlerden alım yapmayı zorlayacak bir kanal ve prim sistemini devreye alacağını açıkladığı, …’in ayrıca cep telefonu pazarını da kontrol etmek amacıyla cep telefonu üreticilerini kendi kendi kontrol ettiği distribütörleri ile çalışmaya ve kampanya yapmaya yönlendirdiği, ortak kampanya adı altında distribütörlerin sipariş verecekleri ürünün miktarı ve hangi alt bayiye ne kadar cep telefonu satıldığını dahi …’in kontrol ettiği, …’in bu uygulamaları nedeniyle 4054 sayılı Kanun’un 4 ve 6.maddelerini ihlal ettiğini belirterek şikayete konu hususların 4054 sayılı Kanun çerçevesinde incelenmesini talep ettiği,
Şikayetçi …Şti adına …tarafından yapılan şikayette; …’in halihazırda distribütörü olan firmalara listeler vererek mal alacak firmaları, bunların alabilecekleri miktarı belirlediği, bu sebeple bayisi oldukları distribütörlerden mal alamadıkları yada ancak …’in izin verdiği miktarda mal alabildikleri, …’in tüm Türkiye’yi bölgelere ayırarak her bir bölgede bir … Dağıtım Merkezi belirlediği, bundan böyle …’in ana ürünü olan ön ödemeli hatların ve kontörün mutlak olarak … Dağıtım Merkezlerinden alınabileceği, hatta bir TDM’nin bölgesi dışına satış yapmasının yada bölge dışında bir bayinin bunlardan mal almasının tamamen yasaklanmış olduğu, sım kart aktivasyonlarının da sadece bölge TDM’lerinden yaptırılabildiği, bu durumun çeşitli ticari sakıncaları beraberinde getirdiğini belirterek …’in söz edilen uygulamaları hakkında 4054 sayılı Kanun uyarınca gerekli idari işlemlerin yapılmasını talep ettiği görülmüştür.
Rekabet Kurumu tarafından yapılan inceleme sonucu; … ürün ve hizmetlerinin dağıtımındaki çeşitli uygulamalara yönelik olarak … AŞ ve …Şti tarafından yapılan şikayetler bakımından … AŞ ile şirketin distribütör ve bayileri hakkında 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kapsamında soruşturma açılmasına gerek bulunmadığı, şikayetlerin reddine, … AŞ tarafından “… Extra Sözleşmesi”ne ilişkin olarak yapılan menfi tespit/muafiyet başvuru bakımından a)anılan sözleşmeye 4054 sayılı Kanun’un 4.maddesi kapsamında rekabeti kısıtlayıcı hükümler içermesi nedeniyle menfi tespit belgesi verilemeyeceği, b)…’in sım kart ve kontör dağıtım ve aktivasyonu pazarındaki pazar payının 2002/2 sayılı Tebliğ’de yer verilen %40 pazar payı eşiğini aşması nedeniyle, sözleşmenin Tebliği’in sağladığı grup muafiyetinden yararlanamayacağına, c)bununla birlikte 4054 sayılı Kanun’un 5.maddesinde sayılan şartları taşıdığından başvuru konusu sözleşmeye bireysel muafiyet tanınmasına oybirliği ile karar verildiği görülmüştür.
…’nun … Dosya sayılı, …Karar Sayılı ve 06/06/2011 tarihli kararında;
…tarafından yapılan şikayette; …’in GSM hizmetleri pazarında elde ettiği yıllık gelir bazındaki payının %60,26, …’nın %19,42, …’un ise %20,32 olduğu, …’in pazar payının %50’nin üzerinde olması nedeniyle nitelikli hakim durumda bulunduğu, …’nun … dağıtım sistemine bireysel muafiyet verilen kararında ve bu sisteme ilişkin diğer kararlarında GSM hizmetlerinin tüketiciye ulaşmasında en önemli kanal olan bayiler (… Satış Noktaları ve diğer alt bayiler) hakkında herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemiş olduğu, bireysel muafiyet kararına konu olan dağıtım sisteminin tüketicilere ulaşmada en etkin yol olan alt bayi kanalında GSM işletmecileri arasındaki rekabeti kısıtlayan bir yapı olarak kurgulandığı ve uygulandığı, tüketicilere ürünleri ulaştıran esas kanal olan ve dağıtım ağının kılcal damarları niteliğinde olan alt bayiler üzerinden gerçekleştirilen aktivasyonların toplam …faturasız hat aktivasyon işlemleri içindeki oranının % (…) ila % (…) arasında olduğu, bu oranların alt bayilerin … dağıtım sistemindeki önemini ortaya koyduğu, bununla birlikte …’in fiili münhasırlık uygulamaları nedeniyle alt bayilerin … sım kartlarını aktive etmekte ve … kontörlerinin satışını yapmaya zorlandıkları, …’in alt bayilere yönelik münhasırlık eylemlerinin olmaması halinde…’nın alt bayi kanalına daha çok penetrasyon sağlayıp abone sayısını ve satışlarını arttırabileceği, alt bayilerin sadece aktivasyon işlemleri bakımından değil, kontör satışı bakımından da hayati ödeme sahip olduğu, …’in, kendi şebekesini koruyabilmek adına fiili uygulamalar yoluyla rakip operatörlere numarasını taşımak isteyen müşterilere numara taşımayı zorlaştırdığı, şebeke etkilerinin pazardaki rekabet düzeyi üzerindeki olumsuz etkisinin dışında …’in alt bayiler düzeyindeki hukuka aykırı olarak fiili münhasırlık uygulamalarının, …’nın pazarlama ve satış çabalarının etkinliğini önemli ölçüde kısıtladığı ve bunun sonucu olarak tüketicilerin tercih serbestisinin kısıtlandığı, … için alt bayilerin esas itibarıyla pazar gücünü artırmak ve pazarda kalabilmek için elzem olduğu, alt bayilerin numara taşımadaki öneminin çok büyük olduğu, …’in alt bayiler üzerinde baskı kurarak onların çok markalı olmalarını ve dolayısıyla, numara taşıma imkanlarını ortadan kaldırdığı, …’in şebeke dışsallığının sadece rakipleri üzerinde değil tüketiciler üzerinde de olumsuz etkilere yol açtığı, …’in alt bayilere … kontörünü veya SİM kartını sattırmama yönünde baskı uyguladığı, …’in fiili münhasırlık yönündeki baskılarına maruz kalmaları nedeniyle “sadece …” veya “sadece diğer iki operatör” ürünlerini satmak seçimi arasında kalan alt bayilerin …’in pazar payının tabii bir sonucu olarak …’i seçmek durumunda kaldıkları, … ve diğer operatörün uğradığı zararların çok sayıda ve çok yüksek olduğu, alt bayi kanalına ulaşamayan operatörlerin; Kontör ve SİM kart satışı yapamadıkları, “Cihaz + SİM + Tarife” türünden bağlama kampanyalarında etkisiz kaldıkları, marka imajları tabela münhasırlığı ve bulunabilirliklerinin düşmesi nedeniyle zedelendiği, tüketiciye ulaşabilmek için normal şartlar altında gerekmeyecek olan satış çabalarına giriştikleri, …’in bu tür hukuka aykırı rekabetçi avantajlara sahip olması nedeniyle eşit şartlar altında rekabet edememelerinden kaynaklanan zararlara uğradıkları, …’in dağıtım sisteminin münhasır bayilerden oluşan ikinci kademesinin, …’in kontrol ve yönlendirmeleri doğrultusunda, çok markalı olması gereken alt bayi kanalını münhasır hale getirmeye çalıştığı ve bunu gerçekleştirdiği, …’in doğrudan sözleşmesel ilişki içinde olmadığı alt bayi kanalına yönelik münhasırlık girişimlerinin, geçmiş tarihli bir … kararına da konu olduğu1, bu durumun da …’in uyguladığı toplam stratejinin bir parçası olarak düşünülebileceği, …’in alt bayi kanalına yönelik fiili münhasırlık uygulamaları, ekonomik tehditleri, tabelaya müsaade etmeme, yazılı beyanlar olmaksızın sürekli şifahi uyarılarla fiili zorlama gibi eylemlerine maruz kalan alt bayilerin yazılı beyanlarının söz konusu olduğu, …’in … kampanyası kapsamında bayilerde aranan şartlardan birinin, diğer GSM işletmecilerinin de kontör kart satışını gerçekleştirmeleri olduğu ve böylece rakip işletmecilerin aboneleriyle doğrudan temas sağlandığı ve numara taşınabifirliği kapsamında bu abonelere …’in “kampanya ve servis avantajları” anlatıldığı, … Noktalarda rakip işletmecilerin kontör kartlarını satmalarına izin verilmekle birlikte bu işletmecilerin tabela ve diğer görsel reklamlarının bulundurulmasına izin verilmediği, … tarafından uygulanan bu tehdit ve fiili zoriamalann hiçbiri olmasa dahi, bireysel muafiyet verilen sistemin kendisinin dolaylı olarak münhasırlığı tetiklemekte olduğu, 2008 yılında bireysel muafiyet tanınan münhasırlık temelli sistemin, çok markalı olması gereken alt bayi kanalını diğer GSM işletmecilerinin zararına olacak şekilde münhasır hale getirmesi sebebiyle gözden geçirilmesi gerektiği, …’in bu durumu tetikleyen ve hâkim durumun kötüye kullanılması anlamına gelen uygulamalarının ayrıca yaptırıma tabi tutulması, ayrıca şikâyet dilekçesinde yer verilen ihlallerin ciddiyeti ve Avea’nın bu eylemler neticesinde telafisi güç zararlara uğramakta olduğu ve bu sebeple 4054 sayılı Kanun’un 9. maddesinde öngörülen geçici tedbirler kapsamında …’in şikâyet dilekçesine konu eylemlerine son vermesi ve soruşturma sonuçlanıncaya kadar alt bayileri münhasır hale getirmeye yönelik her türlü ekonomik ve fiili tehditten veya görsel kimlik uygulamalarından kaçınması yönünde bir tedbir kararı alınması gerektiği belirtilmiştir.
…tarafından yapılan şikayette; …’in GSM hizmetleri pazarında hâkim durumda bulunduğu, GSM operatörlerinin satış kanallarının distribütörler ve dağıtım merkezleri olmak üzere toptan; alt bayiler, market ve benzin istasyonları gibi noktalar olmak üzere perakende seviye olarak ikiye ayrıldığı, alt bayilerin GSM operatörleri satışlarının önemli bir kısmını gerçekleştirdiği ve bu noktaların önemli bir özelliğinin çok markalı olmaları olduğu, anılan noktaların sayısının 17.000 civarında olduğu, bu 17.000 noktadan yaklaşık 1.000 kadarının … tarafından … Nokta olarak belirlendiği, bu noktaların … Nokta olarak tespit edilmesinde rol oynayan kriterlerin ise bayilerin kritik lokasyonlarda bulunması, finansal açıdan güçlü olmaları ve satış hacimlerinin geniş olması olarak sıralanabileceği, daha önce çok markalı hizmet veren noktaların gelecekte … İletişim Merkezi (TİM) statüsü kazanma vaadi ile … Nokta olmaya ikna edildiği ve Mavi Noktaların tamamen … kimliğini kazandıracak şekilde dekore edildiği, standlar kurulduğu, … tarafından bunlara yatırımlar yapıldığı, buna ek olarak bu noktaların yetkilerinin fatura tahsilâtı yapma, kontratlı cihazlar satma yolu ile arttırıldığı, bu avantajlar karşılığında ise diğer GSM operatörlerinin ürünlerinin satışına izin verilmediği, Mobil Numara Taşınabilirliği kapsamında diğer operatörlerden … numara taşınmasına katkıda bulunmak amacıyla diğer operatörlerin sadece kontörlerinin satışına müsaade edildiği, ancak başka hiçbir abonelik hizmetine izin verilmediği, mavi Noktaların hedefler yoluyla fiili olarak münhasırlaştırıldığı ve TurkcelPin bu noktaları tamamen kendisine bağlamak niyetiyle hareket ettiği, bu kapsamda …Nokta statüsü kazanmış bayilerin şikâyet edilen hususları teyit eden beyanları olduğu, …’in en alt seviyedeki bayilerle yürüttüğü dikey …Nokta ilişkisinde fiili münhasırlık yarattığı, bu durumun 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesini ihlal niteliği taşımasından dolayı menfi tespit belgesi alamayacağı, pazar payının %40’ı aşması nedeniyle bu uygulamanın 2002/2 sayılı Dikey Tebliğ kapsamında incelenemeyeceği, bireysel muafiyet değerlendirmesine ilişkin olarak, bayilerle olan ilişkisinde teknolojik bir yenilik sağlamadığı, bayilerle olan ilişkiye özgü yatırımın söz konusu olmadığı, ticaretin önemli bir bölümünün gerçekleştiği alt bayi seviyesindeki rekabeti kısıtladığı ve bu kısıtlamanın süresinin belirsiz olması gerekçeleriyle de bireysel muafiyet tanınamayacağı, …’in pazar gücü, marka bilinirliği, rakiplerinin pazardaki zayıf konumu, alt bayilerin …’in rekabet etmeme yükümlülüğünü yerine getirmeme yönünde bir karar alamamalarından dolayı alıcı gücünün olmaması, pazara giriş engellerinin yoğunluğu, sözü edilen kapama etkisinin ticaretin en alt seviyesinde gerçekleşmesi, ürünün hızlı tüketim malı olması ve düşük fiyatlı olması nedeniyle tüketicinin araştırma maliyetine katlanmadığı kriterleri dikkate alındığında münhasırlık uygulamasının ilgili pazarda diğer operatörlerin aleyhine kapama etkisi yaratacağı, 4054 sayılı Kanun’un 6.maddesi kapsamında …’in hâkim durumda olduğu, çok markalı satış yapan bayilerin …Nokta olmasından kaynaklı …’un bu noktalardaki satış hacminde düşüş olduğu, hâkim durumdaki …’in rekabet açısından kritik olan Mavi Noktalarda yürüttüğü münhasırlık uygulamasının diğer operatörlerin işini iyice zorlaştırdığı, bu nedenle Kanun’un 6. maddesini ihlal ettiği, vakanın, … tarafından alınan 10.09.2007 tarih ve 07-70/864-327 sayılı …kararıyla pazardaki oyuncu sayısı, yoğunlaşma oranları, dağıtım kanalları, hedefler ve teşviklerle fiili münhasırlık uygulamaları ve dükkan içi uygulamalar yönlerinden benzer nitelikler taşıdığı, ayrıca şikâyet dilekçesinde yer verilen ihlallerin ciddiyeti ve …’un bu eylemler neticesinde telafisi güç zararlara uğramakta olduğu ve bu sebeple 4054 sayılı Kanun’un 9.maddesinde öngörülen geçici tedbirler kapsamında …’in şikâyet dilekçesine konu eylemlerine son vermesi ve soruşturma sonuçlanıncaya kadar alt bayileri münhasır hale getirmeye yönelik her türlü ekonomik ve fiili tehditten veya görsel kimlik uygulamalarından kaçınması yönünde bir tedbir kararı alınması gerektiği belirtilmiştir.
Gizlilik talebiyle yapılan şikâyetlerde; …’in dağıtım kanalını fiyat, ürün çeşitliliği, satış yapılan kanallar ve noktaları da kapsayacak şekilde sıkı bir biçimde denetlediği, dağıtım kanalının önemli bir güç olduğunu ve …’in kendi dağıtım ağına alternatif bir kanal oluşumunu istemediği ve bu alternatif oluşumun içinde yer alan teşebbüslere de mal vermeyi durdurduğu, bu alternatif kanallara sadece … ürünlerinin değil önemli cihaz tedarikçilerinin de mal tedarikinde bulunmalarının engellendiği, bu alternatif kanallara …’in … tarafından inceleme yapıldığı sıralarda mal akışına izin verdiği, ancak önaraştırma sonrasında soruşturma açılmaması ve muafiyet verilmesi üzerine mal tedarikini tamamen keserek teşebbüslerin iflasına neden olduğu, mediamarkt, … gibi elektronik market zincirlerine cihaz satışına müsaade edilirken, kısa zamanda çok sayıda satış noktasına ulaşmış yeni ve iddialı bir iş modeli olan ve Ingiltere’de benzeri başarılı olmuş olan kendi sistemlerine ürün verilmediği, … tarafından dağıtım sisteminin tamamen kontrol edildiği, kendi haline bırakılmadığı, dolayısıyla alternatifin yer alamadığı bir pazarın söz konusu olduğu ve bu nedenle etkinliğin test edilemediği, dünyada GSM operatörlerinin değil, perakendecilerin kanala hâkim olduğu, ancak Türkiye’de hala taşıyıcıların (operatörler) piyasa kanallarına hâkim olduğu, sağlayıcının (…) alıcılara (dağıtım kanalı) bağımlı olmayı istemediği, bu nedenle dağıtım kanalında bir oyuncunun fazla büyümesini istemediği, halen bir distribütörden, sınırlı miktarlarda; TDM’lerden ise sürekli TDM değiştirmek suretiyle, istikrarlı olmayan biçimlerde mal alım yaptıkları, Genpa ve KVK’dan mal tedarik edemedikleri, …’in halen fiziksel kontör kartlarından kart kazıyarak dijital kontör üretip sattıkları, …ve…’la kart kazıma işlemleriyle uğraşmayıp doğrudan satış yapılması (Top Up satış) konusunda anlaşıldığı, …’in kanalı kontrol edebilmek için bu satışı yapmayı reddettiği şekilde şikayetlerde bulunulmuştur.
Soruşturma açıldıktan sonra gizlilik talebiyle Kurum kayıtlarına 1.12.2009/8499 11.2.2010/1202, 27.10.2009/7725, 20.11.2009/8366, 23.11.2009/8377, 5.4.2010/2842, 9.7.2010/5358, 22.7.2010/5777 tarih ve sayılar ile intikal eden başvurularda özetle; distribütörün maksimum ürün satışının … tarafından kısıtlandığı, …’in hâkim durumunu cihaz piyasasında yaptığı kampanyalarla kötüye kullandığı ve bu kampanyalarda yeniden satış fiyatını belirlediği, Supply Chain Management (SCM) ekranında “ürün kotası aşılmıştır” şeklinde ifadeler yer aldığı, bu alana yeni giren … Dağıtıma mal vermemeleri konusunda distribütörlerini uyardığı, …’in distribütörleri arasında prim uygulaması yönüyle ayrımcılık yaptığı, bayilerine çeşitli yollarla haksız yere baskı uyguladığı ve sözleşme örneğini bayilere vermediği iddialarında bulunulmuştur.
Dosyada başvuruları gizlilik talebi içeren taraflardan …A.Ş., Kurum kayıtlarına 24.11.2010 tarih ve 8911 sayıyla giren yazı ile, … Şti. Kurum kayıtlarına 31.05.2011 tarih ve 4132 sayıyla giren yazı ile bu taleplerinden feragat etmiştir. … A.Ş.’nin ise sözlü savunma toplantısına katılıp söz hakkı talep etmek suretiyle gizlilik talebinden feragat ettiği anlaşılmıştır.
Rekabet Kurumu tarafından yapılan inceleme sonucu; …’in GSM hizmetleri pazarında hakim durumda olduğuna oybirliği ile, …’in yeniden satış fiyatını belirlemesi iddiasına yönelik olarak 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinin ihlal edilmediğine oyçokluğu ile, … hakkında ortaya konulan alt bayilerin fiili olarak münhasırlığa zorlanması iddialarına yönelik a)nihai satış noktaları ile akdedilen taahhütnameler, bu bayilerdeki dekorasyon, tabela ve satışa yönelik tek tip uygulamalar ve alt bayi kanalına alternatif bir organizasyonun eklenmesine engel olunmasına yönelik uygulamalar vasıtasıyla Kanun’un 6.maddesinin (a) bendi çerçevesinde hakim durumun kötüye kullanıldığına Başkan Prof.Dr….’nın farklı gerekçesiyle, b)bu nedenle Kanun’un 16.maddesi ile “Rekabet Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar ile Hakim Durumun Kötüye kullanılması Halinde Verilecek Para Cezalarına İlişkin Yönetmelik”in 5.maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi, üçüncü fıkrasının (a) bendi ve 6.maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükümleri uyarınca anılan teşebbüse 2010 mali yılı sonunda oluşan ve kurul tarafından belirlenen yıllık gayri safi felirlerinin takdiren %1,125’i oranında olmak üzere 91.942.343,31 TL idari para cezası verilmesine Kurul Üyesi Reşit Gürpınar’ın farklı gerekçesi ile oyçokluğuyla, Kanun’un 9.maddesinin birinci fıkrası uyarınca rekabetin tesisini teminen, nihai satış nokları ile akdedilen taahhütnamelerin ve bu bayilerdeki dekorasyon, tabela ve satışa yönelik tek tip uygulamaların 4054 sayılı Kanun’un 5.maddesi kapsamında bireysel muafiyet şartlarını sağlayamayan dikey anlaşmalar statüsünde olduklarına, söz konusu taahhütnamelerden bu hükümlerin derhal çıkarılmasına, sözlü ve fiili baskılarla nihai satış noklarında rakip tabela asılmaması, mağaza dekorasyonunun tek operatörü yansıtması ve bazı rakip operatör ürün ve hizmetlerin sağlanmaması gibi uygulamalara son verilmesine, bu hususların … tarafından dağıtım kanalına etkin bir şekilde duyurulmasına oyçokluğu ile Danıştay yolu açık olmak üzere karar verildiği görülmüştür.
Danıştay 13.Daire Başkanlığı’nın 2011/4540 Esas, 2017/2572 Karar ve 16/10/2017 tarihli kararında; … İletişim Hiz.AŞ tarafından …’nun 06/06/2011 tarihli kararının 3 ve 4.maddelerinin; karar nisabının oluşmadığı, bu durumda kararın ikinci toplantıya bırakılması gerektiği, yasal bir zorunluluk olduğu halde … tarafından Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan görüş alınmadığı, tekerrür eyleminin ne olduğunun belirtilmediği, soruşturma konusu olmayan bir husus ile cezalandırıldığı, hafifletici nedenlerin dikkate alınmadığı, numara taşınabilirliğinde abone kaybeden tek mobil operatör olduğu, münhasırlaştırıldığı iddia edilen bayi sayısının diğer operatörlerin dörtte biri oranında olduğu, iki ayrı pazar tanımı yapıldığı halde ihlalin etkilerinin doğduğu pazarda hakim durum değerlendirilmesi yapılmadığı, münhasır çalışıldığı iddia edilen pazarın toplam pazar içindeki payının %10 gibi son derece düşük olduğu ileri sürülerek iptali ve 4054 sayılı Kanun’un 16.maddesinin üçüncü bendinin Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmesinin talep edildiği, Danıştay …Daire Başkanlığı tarafından yapılan yargılama sonucu …’in rekabete aykırı davranışıyla Kanun’un 6.maddesini ihlal ettiği anlaşıldığından 2010 mali yılı sonunda oluşan ve Kurul tarafından belirlenen yıllık gayrisafi gelirlerinin takdiren %1,125’i oranında olmak üzere davacıya 91.942.343,31 TL idari para cezası verilmesinde ve 4054 sayılı Kanun’un 9.maddesinin 1.fıkrası uyarınca 4054 sayılı Kanun’un 6.maddesinin ihlali nedeniyle rekabetin tesisini teminen, nihai satış noktaları ile akdedilen taahhütnamelerin ve bu bayilerdeki dekorasyon, tabela ve satışa yönelik tek tip uygulamaların 4054 sayılı Kanun’un 5.maddesi kapsamında bireysel muafiyet şartlarını taşımayan dikey anlaşmalar statüsünde olduğu için taahhütnamelerdeki bu hükümlerin çıkarılmasına, nihai satış noktalarında rakip tabela asılmaması, mağaza dekorasyonunun tek tip operatörü yansıtması ve rakip ürün ev hizmetlerin sağlanmaması uygulamasına son verilmesi yönündeki Kurul kararının 4.maddesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
Mahkememizce tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak davacı tarafın dava dilekçesinin 1.1., 1.2 ve 1.3.maddelerinde belirtilen hususlarda inceleme yapılarak davalının haksız eylemi iddia edilen eylemler sebebiyle davacının menfi zararın hukuki yapısı da gözönüne alınmak sureti ile davacının fiili bir zararının oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise ne miktarda oluştuğu, davacının menfi zarar kapsamında ve menfi zararın hukuki niteliği de gözönünde tutulmak sureti ile kaçırılan fırsat kapsamında oluşan bir zararın bulunup bulunmadığının tespiti ile yine bilirkişiden davacı tarafın dava dilekçesinin 1.4.maddesinde belirtilen müspet zarar kapsamında yoksun kalınan kâr talebinde bulunup bulunamayacağı hususlarında inceleme yapılarak menfi zarar ve müspet zarar kapsamında yapılacak incelemelerin davacının haksız fiilinin devam ettiği süre içerisinde a-)dava tarihine kadar, b-)davacının belirtilen dönem içerisinde davalı ile arasındaki ticari ilişki sebebiyle benzer bir ilişkiyi aynı sektörde kurabileceği süre hesaplanmak suretiyle bu süre zarfında isteyip istemeyeceği hususlarının tespiti bakımından bilirkişi raporu aldırılmasına karar verilmiş, bilirkişi olarak Mali Müşavir …, Ekonomist-Haksız Rekabet Uzmanı … ve Bilgi Teknolojileri ve Telekomünikasyon Uzmanı … tayin edilmiş, bilirkişi heyeti tarafından sunulan raporda; …’nun 06/06/2011 tarihli kararında incelenen ve tespit edilen hususların …’in alt bayileri fiili olarak münhasırlaştırılmasına yönelik davranışları olduğu, …’nun 06/06/2011 tarihli kararında …’in distribütörlerine yada bayilerine baskı yaparak …’a ürün çıkış/satış yapılmasının engellenmesi kapsamında bir değerlendirme yapılmamış olduğu ve anılan fiil ile ilgili bir tespitte bulunulmadığı, Yagrıtay’ın RKHK 57.ve devamı maddeleri kapsamında tazminat davası açılabilmesi için …’nun hukuka aykırılığa ilişkin karar vermesi gerektiği yönündeki müstakar içtihadı nazara alındığında … kararında davacının iddialarına ilişkin herhangi bir hukuka aykırılık tespit edilemediği, bu sebeple de huzurdaki davanın dava şartlarını taşımadığı, davacının davalı tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen haksız fiil nedeniyle zarara uğradığını ispatlayamadığı, davacının uğradığını iddia ettiği zarar ile davalıya isnat edilen eylem arasında uygun nedensellik bağının bulunmadığı ve ispatlanamadığı yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
Yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalının beyanları, ibraz edilen deliller, mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu ibraz edilen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
Davalı taraf zamanaşımı itirazında bulunmuş olmakla ve davanın esasına girmeden zamanaşımı itirazının değerlendirilmesi gerektiğinden davalının zamaaşımı itirazı ile ilgili , Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 27.10.2015 tarih ve … sayılı kararında belirtildiği üzere, dava ve olay konusu tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı BK m. 60 (6098 sayılı BK m. 72) hükmü uyarınca haksız fiil, cezayı doğuran bir fiil niteliğindeyse, ceza kanunları gereğince öngörülen zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun m. 16/3’te hakim durumun kötüye kullanılması halinde Kurulca tespit edilen son yıllık mali yıl bilânçodaki gayrı safi gelirinin %10’una kadar idari para cezası verileceği düzenlenmiştir. Bu yönüyle rekabet ihlâlleri aynı zamanda kabahattirler ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu m. 20/4’te nisbi idari para cezası gerektiren fiillerde soruşturma zamanaşımı süresi 8 yıl olarak belirlenmiştir. Kabahatler Kanununda öngörülen 8 yıllık zamanaşımı süresi, davanın açıldığı tarih itibarıyla dolmadığından, davalının zamanaşımı itirazına değer verilmemiş ve işin esasına girilmiştir.
Hukukumuzda tazminat ve borç doğuran işlemler genel olarak 3 başlık altında toplanmıştır.Bunlar;
1-Sözleşmeden kaynaklı borç ilişkileri
2-Haksız fiilden kaynaklı borç ilişkileri
3-Sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan borç ilişkileri
Davacı ile davalı arasında bayilik, alt bayilik, acentelik,distribütörlük, tek satıcılık vs.gibi herhangi bir sözleşme bulunmamaktadır. Yine davacı ile davalının bayileri arasında da benzer nitelikte bir sözleşme mevcut değildir. Dolayısıyla davacının davalıdan sözleşmeye dayalı bir tazminat isteminde bulunamayacağı açıktır. Yine taraflar arasında doğrudan doğruya bir hukuki ilişki bulunmaması sebebiyle, sebepsiz zenginleşmeye dayalı bir tazminat istemi de söz konusu değildir. Bu kapsamda davacının haksız fiilin bir türü olan rekabet ihlaline dayalı olarak şartları varsa tazminat isteminde bulunabileceği görülmektedir.
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun m. 56 vd.da rekabetin sınırlanmasının özel hukuk alanındaki sonuçları düzenlenmiştir. Tazminat hakkı kenar başlıklı RKHK m. 57 uyarınca “Her kim bu Kanuna aykırı olan eylem, karar, sözleşme veya anlaşma ile rekabeti engeller, bozar ya da kısıtlarsa yahut belirli bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu kötüye kullanırsa, bundan zarar görenlerin her türlü zararını tazmine mecburdur” denilmektedir.
Zararın tazmini başlıklı Kanun m. 58’de ise hangi zararların tazmininin talep edilebileceği ele alınmıştır ki buna göre “Rekabetin engellenmesi, bozulması veya kısıtlanması sonucu bundan zarar görenler, ödedikleri bedelle, rekabet sınırlanmasaydı ödemekte olacakları bedel arasındaki farkı zarar olarak talep edebilirler. Rekabetin sınırlanmasından etkilenen rakip teşebbüsler, bütün zararlarının tazminini rekabeti sınırlayan teşebbüs ya da teşebbüslerden talep edebilir. Zararın belirlenmesinde, zarar gören teşebbüslerin elde etmeyi umdukları bütün karlar, geçmiş yıllara ait bilançolar da dikkate alınarak hesaplanır.
Ortaya çıkan zarar, tarafların anlaşması ya da kararı veya ağır ihmalinin olduğu hallerden kaynaklanmaktaysa, hâkim, zarar görenlerin talebi üzerine, uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan karların üç katı oranında tazminata hükmedebilir”.
Görüldüğü üzere söz konusu düzenlemeler uyarınca, Kanunun düzenlediği anlamda bir rekabet ihlalinin zarara sebebiyet vermesi halinde, bundan mutazarrır olanlar tazminat talep edebileceklerdir. Gerek RKHK m. 57 ve 58 düzenlemeleri gerek işin özü dikkate alındığında, rekabet ihlâlinden doğan sorumluluğun haksız fiil sorumluluğunun bir türü olduğu görülmektedir. Bu manada tazminat sorumluluğundan bahsedebilmek için,
1) bir rekabet ihlalinin varlığı,
2) zararın bulunması,
3) rekabet ihlali ile zarar arasında uygun illiyet bağı ile
4) failin kusuru
şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Haksız fiil sorumluluğunda yer alan fiilin rekabet hukuku karşılığı, tıpkı RKHK m. 57’de belirtildiği şekliyle bir rekabet ihlalinin, yani 4. veya 6. maddede öngörülen rekabeti bozan, engelleyen, sona erdiren davranışların bulunması gerekir. RKHK m. 4 ve 6 kapsamına girmek şartıyla fiili bir davranış şeklinde olabileceği gibi kaçınma biçiminde de ortaya çıkabilir.
İhlâlin varlığını değerlendirmek bakımından, Kurul kararlarının tazminat yargılamasına etkisi değerlendirilmelidir. Konuyla ilgili Yargıtay kararlarına bakıldığında (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.12.2011 tarih ve 14714/17389, 08.03.2016 tarih ve 15-5134/2543 sayılı kararları), tazminat davasına dayanak gösterilen … kararlarının, rekabet ihlalinin (haksız fiilin) varlığı noktasında mahkemelerce dikkate alınacağı görülmektedir. İster bekletici mesele ister dava şartı olarak ele alınsa dahi, yargılamanın devam ettiği sırada verilen bir Kurul kararı, tazminat yargılamasında ele alınmalıdır. Özellikle taraflardan birisinin veya her ikisinin Kurul kararlarını delil olarak sunmaları halinde, bu kaçınılmaz olacaktır. RKHK m. 44, 14, 15 hükümleri birlikte değerlendirildiğinde soruşturma esnasında raportörlerin sadece taraflardan değil, diğer ilgililerden de bilgi ve belge talep edebileceği, üçüncü kişilere yönelik olarak da yerinde incelemelerde bulunabileceği, bu suretlerle bilgi ve belge toplayacağı, bunlara aykırılık halinde idari para cezaları düzenlenmiştir. Kurul kararına dayanak oluşturacak soruşturmada, son derece geniş bir şekilde ihlal iddiasına yönelik araştırma ve delilleri toplama faaliyetinin bulunduğu anlaşıldığından, tazminat yargılaması yapan mahkemenin de bunları ve buna dayalı Kurul kararını dikkate alması son derece doğal ve yargılama ilkeleri ile uyumludur. Ancak Kurul kararları, sadece ihlâlin varlığı ya da yokluğu bakımından etkili olacaktır. Yoksa sorumluluk hukukunun diğer esasları bağlamında zarar, uygun illiyet bağı ve kusur konularında mahkemeler, kendi değerlendirmesini yapacaktır. İşin esasında zaten Kurul kararlarında bireysel zararlara, uygun illiyet bağına da değinilmemektedir.
Davacı, davalının 2007, 2008 ve 2009 yılları arasında … Grubu şirketlere, bu yıllar sonrasında da bizzat kendisine hakim durumunu kötüye kullandığını ve böylelikle zarara uğranıldığını ileri sürmektedir. RKHK m. 57’de bu Kanuna göre diğer hallerin yanında hâkim durumun kötüye kullanılmasından kaynaklı zararların tazmininin talep edilebileceği hüküm altına alınmıştır. Davacı taraf, bu bakımdan Rekabet Kurulunun 06.06.2011 tarih ve 11-34/742-230 sayılı kararına dayanmaktadır. Davalı ise 06.06.2011 tarihli karar yanında davacının devraldığı … Holding A.Ş. tarafından aynı iddialara yönelik başvuru üzerine, Rekabet Kurulunun 09.07.2008 tarih ve 08-44/603-230 sayılı kararını ileri sürmektedir. Davacı tarafın tazminatı hak edip, hak etmediğinin tespiti bakımından her iki tarafın dayandığı kurul kararlarını irdelemek gerekmektedir.
09.07.2008 tarih ve …sayılı karar: 2008 tarihli karara bakıldığında şikayetçi … Holding’in başvurusunda, …’in dağıtım ağına yönelik çeşitli uygulamaları ile kendilerine distribütörlerin ve dağıtım ağında yer alan diğer firmaların ürün vermesini engellediği, … ürünlerini satan, POS cihazı bulunduran … noktalarına gidilerek bunları kaldırmaları, aksi takdirde kendilerine … ürünlerinin satılamayacağı iddiaları yer almaktadır. Dosyada yer alan diğer başvurucu … Şti.’nin de benzer iddialara yer verdiği görülmektedir. İlgili ürün pazarını “SIM kart, kontör kart dağıtım, aktivasyon ve diğer abonelik işlemleri” olarak belirleyen Kurul, …’in bu pazarda hakim durumda bulunduğunu tespit etmiş, dağıtım ağının özelliklerine değinmiştir. … iddiaları bakımından ise raportörlerin … distribütörleri ile yaptığı görüşmeler belirtilmiş, …, …, … unvanlı distribütörlerin …’ın mal talebini genellikle karşıladıkları, ancak yüksek miktarlı taleplerin ise stoklarının sınırlı olması dolayısıyla karşılayamadıkları, aynı zamanda kendi bayileri … bayilerinin ise bireysel ürün taleplerinin karşılandığı, …’ın ise kendi bayilerine olan ürün akışının tamamen kendi aracılığıyla ve kontrollü bir şekilde yapılmasını istediği, bunun da tercih edilmediği belirtilmiştir. …’ın … distribütörlerinden bazılarına ise ürün temin başvurusunda bulunmadığı da ifade edilmiştir. Kurul, bu tespitler ışığında …’a yönelik mal vermeyi reddetme eyleminin bulunmadığı, esasen Rekabet Hukuku kuralları uyarınca …’in …’a mal satma zorunluluğunun bulunduğunu ileri sürmenin de mümkün olmadığını belirtmiştir. (2008-44/603-230 sayılı kararda 280-320.satırlar arası gerekçe sayfa 7-8) Yine aynı kararda …’in distribütörleri ve TDM’leri müşteri gruplarını, satış miktarlarını ve satış fiyatlarını belirlediği iddialarının da, rekabeti bozacak nitelik taşımadığı tespiti yapılmıştır. (aynı kararın 330-420.satırlar arası sayfa 8-9) …, … veya …bayisi olup da POS cihazı uygulamasına dahil olan çok sayıda bayinin bulunduğunun görüldüğü olgusuna da yer vermiştir. Tüm bu gerekçelerle Kurul, … A.Ş. ve … Şti. tarafından yapılan başvurunun reddine, soruşturma açılmamasına karar vermiştir.
Söz konusu karara karşı … A.Ş. tarafından iptal davası açılmadığı anlaşılmaktadır. Böylelikle …’nun davalı …’in eylemlerinde Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’a aykırı davranışlarda bulunmadığı yönündeki tespitleri kesinleşmiş durumdadır.
Davacı tarafın dayandığı 06.06.2011 tarih ve … nolu karar yönünden ise; söz konusu …’in distribütörlerine ve bayilerine yönelik uygulamaları olan dosyada, gizlilik talebiyle yapılan, ancak davacı tarafça yapıldığı anlaşılan şikayette, esasen bu karara konu olan başvuruyu öncelikle diğer GSM operatörleri … ve …’un yaptığı, davalı … hakkında … tarafından 11 Kasım 2009 tarihli toplantısında soruşturma açılmasına karar verilmesi üzerine, … Grubu şirketleri satın alan, davacı … AŞ vekili tarafından 08/03/2010 tarihli şikayet dilekçesi ile; başlatılan soruşturma kapsamında davacı şirketin de …’in dağıtım ağını sıkı bir şekilde kontrol ettiği, distribütörlerin kendilerine mal vermelerini engellediği, sadece bir distribütörden sınırlı miktarda, TDM’lerden ise sürekli değiştirmek suretiyle, istikrarlı olmayan biçimlerde mal alımı yaptıkları, fiziksel kontör kartlarından kart kazıyarak dijital kontör üretip sattıkları, Vodafone ve …ile doğrudan kontör satışı konusunda anlaşıldığı, …’in kendi dağıtım ağına alternatif bir dağıtım kanalı oluşumunu istemediği, bu alternatif oluşumda yer alanlara da ürün vermediği iddialarıyla dilekçe sunduğu ve söz konusu soruşturmaya müdahil olarak katıldığı dile getirilmiştir. Söze konu şikayetin, 08.03.2010 tarihinde Kurum kayıtlarına alındığı anlaşılmaktadır. Kurul, ilgili pazarı “GSM hizmetleri pazarı” ve “SIM kart, kontör kart, dijital kontör, aktivasyon ve diğer abonelik hizmetlerinin toptan ve perakende satış pazarı” olarak belirlemiş (s. 12), …’in GSM hizmetleri pazarında hakim durumda bulunduğu sonucuna varmıştır (s. 25). … konusu kararda, I.4.3.1. Fiili Münhasırlık Çabaları Bağlamında …-… A.Ş. (…) İlişkileri başlığı altında (s.35-44) arasında irdelenmiştir. Burada:
– 09.07.2008 tarihli kararda …’in …’a mal vermeyi reddetme eyleminin incelendiği (s. 35),
– mevcut soruşturma konusunun ise …’in …’a yönelik davranışlarının alt bayilerin münhasırlaştırılması bağlamında, bu eylemin bir parçası olup olmadığına ilişkin olduğu (s. 35),
– GSM hizmetleri pazarı genel yapısı açısından bakıldığında … bayilerinin operatörlerin ürün ve hizmetlerini nihai kullanıcılara sağlayan alt bayiler oldukları, diğer alt bayilerden farkının tüm operatörlerin ürünlerini satmak fikri üzerine kurulu olmasından kaynaklandığı, bir GSM operatörü ile münhasır çalışılmayacağı, kısa sürede birkaç bin ile ifade edilen bayi sayısı itibariyle düşünüldüğünde söz konusu yapının, alt bayilerin herhangi bir operatör lehine münhasırlaştırılmasının önünde önemli bir engel oluşturacağı, … şikayetinin ise bu kapsamda ele alınarak soruşturmaya dahil edildiği (s. 36),
– zira …’a ürün verilmesinin engellenmesinin distribütör veya bayilerin, …’in kontrolü dışında büyümelerini, güçlenmelerini engelleyici bir husus olduğu (s. 36),
– …’a mal satan bayiler ve distribütörler ile ilgili çeşitli yaptırımlar öngörüldüğü (s. 37), kendi dağıtım ağı içinde yer alan, …’a mal sattığı tespit edilen münhasır (TİM) olan veya olmayan (TSN) bayilerini uyardığı ya da cezalandırdığı (s. 41),
– …’in McKinsey’den aldığı Temmuz 2007 tarihli raporda yer alan stratejileri takip ettiği (s. 42-44),
– …’in alt bayi kanalında kendisinden bağımsız, tüm operatörlerin ürünlerini satan bir yapının oluşumuna engel olma ve soruşturma kapsamı dahilinde alt bayilerin fiili olarak münhasırlığa zorlanması olarak nitelenen çabalarının bir parçası olarak ortaya çıktığı (s. 44),
– …’in fiili uygulamalar ve bireysel muafiyet kapsamında girmeyen dikey anlaşmalar vasıtasıyla SIM kart, kontör kart, dijital kontör, aktivasyon ve diğer abonelik hizmetlerinin toptan ve perakende satışı pazarında çok markalı olması gereken alt bayi kanalının fiilen münhasırlaştırmasına çaba göstermek suretiyle rakiplerinin faaliyetlerini zorlaştırdığı, dolayısıyla GSM hizmetleri pazarındaki hâkim durumunu kötüye kullandığı ve Kanun’un 6 (a) maddesinde örneklenen ihlalin gerçekleştiği (s. 47),
– Rapor’un ilgili kısmında …’in çalışılması zorunlu bir teşebbüs olduğu gibi bir ifadeye yer verilmediği, diğer operatörlerin dağıtım kanallarında münhasır olarak çalıştıkları bayilerin varlığının, … ile çalışmanın diğer operatörlerle münhasır çalışmayan bayiler açısından ticari olarak tercih edilir olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği (s. 56),
– …’nun 9.7.2008 tarih ve …sayılı kararında …’ın … hakkındaki şikâyetinin mal vermenin reddi bağlamında ele alındığı ve mevcut soruşturma kapsamında ise iki teşebbüs arasındaki ilişkilerin yalnızca alt bayilerin münhasırlaştırılması bağlamında incelendiğinin açıkça ifade edildiği, dolayısıyla, …’in …’a mal satışını engelleyip engellemediği ve bu bağlamda …’ın distribütörler dışındaki başka kanallardan da mal temin edip edemediğine dair bir değerlendirme raporda veya kararda yer almadığı (s. 60, 61) tespitleri yapılmış, ve bu kapsamda davalı … hakkında bu gerekçelerle
“3-… hakkında ortaya konulan alt bayilerin fiili olarak münhasırlığa zorlanması iddialarına yönelik olarak; a. Nihai satış noktaları ile akdedilen taahhütnameler, bu bayilerdeki dekorasyon, tabela ve satışa yönelik tek tip uygulamalar ve alt bayi kanalına alternatif bir organizasyonun eklenmesine engel olunmasına yönelik uygulamalar vasıtasıyla Kanun’un 6. maddesinin (a) bendi çerçevesinde hâkim durumun kötüye kullanıldığına, bu nedenle Kurul tarafından belirlenen yıllık gayri safi gelirlerinin takdiren %1,125’i oranında olmak üzere 91.942.343,31 TL idari para cezası verilmesine, rekabetin tesisini teminen, nihai satış noktaları ile akdedilen taahhütnamelerin ve bu bayilerdeki dekorasyon, tabela ve satışa yönelik tek tip uygulamaların 4054 sayılı Kanun’un 5. maddesi kapsamında bireysel muafiyet şartlarını sağlayamayan dikey anlaşmalar statüsünde olduklarına; söz konusu taahhütnamelerden bu hükümlerin derhal çıkarılmasına; sözlü ve fiili baskılarla nihai satış noktalarında rakip tabela asılmaması, mağaza dekorasyonunun tek operatörü yansıtması ve bazı rakip operatör ürün ve hizmetlerinin sağlanmaması gibi uygulamalara son verilmesine; bu hususların … tarafından dağıtım kanalına etkin bir şekilde duyurulmasına karar verildiği anlaşılmıştır.”
06.06.2011 tarihli karara karşı … tarafından Danıştay … Dairesine … E. sayısıyla iptal davası açıldığı, ancak davanın reddedildiği ve kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Her iki kararla birlikte, dava dilekçesinde …’in … Grubu şirketlere ürün verilmesine engel olduğu, bu nedenle fiili zarara uğranıldığı, yoksun kalınan kazancın bulunduğu iddiası değerlendirildiğinde, 04.07.2008 tarihli kararla davalının distribütörleri ve bayileri aracılığıyla … şirketlerine mal vermeyi reddetme eyleminin bulunmadığına karar verildiği; 06.06.2011 tarihli kararla da soruşturma konusunun alt bayi kanalının münhasırlaştırma eyleminin incelendiği ve …’a yönelik uygulamaların bu bağlamda ele alındığı, … şirketlerine ürün vermeyi reddetmenin 2008 tarihli kararda ele alındığı, konunun bu soruşturma çerçevesinde ele alınmayacağı belirtilmiş, ona göre de karar verilmiştir. 06.06.2011 tarihli kararda, …’a ürün veren bayilerin veya distribütörlerin cezalandırılmasına yönelik davalı uygulamalarından bahsedilmişse de, bazı distribütör veya bayilere bu yöndeki yaptırımların …’ın piyasadaki rekabetini engellediği yönünde bir tespit de bulunmamaktadır. Kaldı ki, 06.06.2011 tarihli kararın eski bir … yetkilisinin beyanına da yer verilmiş ve bu beyanda (s. 37), davacının (…), davalıdan distribütörleri aracılığıyla mal alabildiği, Başarı unvanlı … distribütöründen …’ın mal temin edemediği, bunun o zamanlar Doğan Holding ile … arasındaki husumetin her durumda ticarete engel olmadığını gösterdiği ifadeleri yer almaktadır. Söz konusu ifade de, davacının …’den ürün temin edebildiğini göstermektedir. Anılanlar birlikte değerlendirildiğinde, davalı …’in dava dilekçesinde iddia edilen distribütörleri veya bayileri kanalıyla … Grubu şirketlere ve sonrasında da doğrudan kendisine ürün sağlanmadığı yönündeki rekabet ihlali iddiasının, ticaretine engel olmadığını, bu yönüyle bir rekabet ihlalinin bulunmadığını göstermektedir. Kaldı ki 2011 tarihli Kurul kararında, …’in distribütörleri veya bayileri aracılığıyla mal vermeyi reddetme eyleminin 2008 tarihli kararda ele alındığı birçok yerde tekrarlanmış, bu konuya girilmediği ifade edilmiştir. Ayrıca davacının kendisine ürün verilmediği ve bu nedenle zarara uğradığı iddiasının 2008 tarihli kararla ele alındığı, söz konusu iddia edilen eylemin Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’a aykırılık oluşturmadığının tespit edildiği, bu karara karşı davacı tarafça yargı yoluna başvurulmadığı ve iptal davası açılmadığı, böylelikle bu kararın kesinleşmiş olduğu, davacının aynı iddialara yönelik 2011 tarihli karara ilişkin dosyada yapmış olduğu şikayetlerin ise 2008 tarihli kararda değerlendirilmiş olması sebebiyle, bu şikayet kapsamında incelenmediğinin 2011 tarihli kurul kararında açıkça yer aldığı, … Grubuna ilişkin incelemenin sadece …’in alt bayilerine yönelik yapılan inceleme kapsamında değerlendirildiği görülmüştür. Anılanlar karşısında, 2011 tarihli Kurul kararının, dava dilekçesinde …’in distribütörleri ve bayileri kanalıyla mal vermeyi reddetme eylemiyle ilgisinin olmadığı, 09.07.2008 tarihli kararla da bu eylemin bulunmadığı tespit edildiği, böylelikle davacının ileri sürdüğü eylemlerin gerçekleşmediği, davalının bir rekabet ihlalinin bulunmadığı kanaati mahkememizde hasıl olmuştur. Bu nedenle davalının, davacıyı zarara uğratacak bir rekabet ihlalinin bulunmaması sebebiyle davanın reddi cihetine gidilmiştir.
Keza bir an için, davalının rekabet ihlali varsayılsa dahi rekabet ihlalinin varlığı, tazminat sorumluluğu için tek başına yeterli değildir. İhlalle uygun illiyet bağı içerisinde yer alan bir zarara da uğranılması gerekmektedir. Zararın varlığının ispatı ile zararın miktarının ispatı ayrıdır ve farklı sonuçlar doğurur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 50 (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu m. 42) hükmü uyarınca zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. Görüldüğü üzere TBK’nın 50/2.(mülga 818 sayılı BK 42/2.maddesi) hükmünün uygulanabilmesinin ön koşulu, zararın varlığının ispatıdır. Bu ispat yapıldıktan sonra miktarı ispatlanamıyorsa, mahkemeler zararın miktarını tayin edeceklerdir. Bununla birlikte zararın kendisi ispatlanamıyorsa, artık hakimin takdir yetkisi yoktur. Zarar miktarının hesaplanmasında RKHK m. 58, bazı düzenlemeler öngörmüştür. Fiyatlar yoluyla rekabetin sınırlandırıldığı hallerde, olması gereken fiyatla oluşan fiyat arasındaki fark, zarar olarak talep edilebilecektir. Ancak bu düzenleme, fiyat yoluyla rekabet ihlalleri bakımından uygulama alanı bulabilecektir ki davada bu yönde bir iddia yoktur. Kaldı ki 06.06.2011 tarihli kararda davalının yeniden satış fiyatını belirlemeye yönelik şikayetin reddine karar verilmiştir.
Mahkememizce 26.09.2018 tarihli ara kararıyla davacının fiili zararının, kaçırılan fırsat anlamında bir zararının ve yoksun kalınan kârının bulunup bulunmadığı noktasında değerlendirme yapılması için bilirkişi tayini yoluna gidilmiş, bilirkişi kurulu tarafından sunulan raporda iddia edilen haksız fiil nedeniyle davacının zararını ispatlayamadığı, uğradığı iddia edilen zararlarla davalıya isnat edilen eylemler arasında uygun illiyet bağının bulunmadığı ve ispatlanamadığı sonucuna varmışlardır. Mahkeme ara kararı doğrultusunda … Grubu şirketlerin 2007, 2008, 2009 ve davacının 2007 sonrası ticari defterlerini, finansal tablolarını (bilanço ve gelir tabloları) inceleyen bilirkişi heyeti; 03.05.2007’de kurulup, 06.11.2009’da tasfiyesiz infisah suretiyle kaydı kapalı bulunan … A.Ş.’nin 2008 yılında net satışlarında bir önceki yıla göre %44,89 oranında artış gerçekleştiği, artışa rağmen faaliyet zararının %84,53 arttığı, bunun işletmenin kârlı bir işletme olmadığını gösterdiği, birleşmeden kaynaklı davacıya ait zararların tespitinin mümkün olamayacağı, bilânçoda yatırım kaleminin mağaza ve bilgi işlem ekipmanı olarak gözüktüğü, yatırımların sadece davalı ürünlerin satışının için yapılmadığı, yatırım bedelinin 2008 yılındaki amortisman hariç bilanço değerinin 23.146.257,66 TL olduğu; 03.05.2007’de kurulup 06.11.2009’da tasfiyesiz infisah suretiyle kaydı kapalı bulunan … A.Ş.’nin 2007, 2008, 2009 yıllarında satış faaliyetinin olmadığı, şirketin faaliyet ve diğer giderlerinden (genel giderlerden) kaynaklı olağan bir şekilde zarar ettiği, bu yıllarda yazılım ve faaliyetine ilişkin yatırımlar yapıldığı; 10.10.2007 tarihinde kurulup 06.11.2009’da tasfiyesiz infisah suretiyle kaydı kapatılan … A.Ş.’nin 2007, 2008, 2009 yıllarında satış faaliyetinin olmadığı, bu nedenle şirketin genel giderlerden kaynaklı olağan bir şekilde zarar ettiği, şirketin yatırım faaliyetlerine ilişkin bir kaydın bilançoda yer almadığı; 29.06.2007 tarihinde kurulup 06.11.2009’da tasfiyesiz infisah suretiyle kaydı kapatılan … A.Ş.’nin 2008 yılındaki cirosunun 2007 yılına oranla %10.000 gibi çok ciddi bir artış olduğu, ancak şirketin 10.791.987,18 faaliyet zararı elde ettiği, 2009 yılında cirosunda düşüşe oranla zararlarının devam ettiği, yatırım faaliyetlerinin yıllar itibarıyla arttığı; 31.05.1991 tarihinde kurulup 06.11.2009 tarihinde tasfiyesiz infisah suretiyle kaydı kapatılan … A.Ş.’nin faaliyet zararının neden kaynaklandığının anlaşılamadığı, 2007,2008, 2009 yıllarında yatırımlar yapıldığı; davacı şirketin zararlarının doğrudan sebebinin anlaşılamadığı; bu tespitlere dayalı olarak gerçekleşen zararların işletme faaliyetlerinden kaynaklandığı değerlendirmesinde bulunulmuştur.
Her ne kadar davacı taraf, bilirkişi raporuna karşı itiraz etmiş ve yeniden inceleme talep etmişse de dava dilekçesinde iddia edilen miktarların raporda tespit edildiği, teknik incelemelerin yapıldığı, bilirkişilerin hukuki değerlendirmelerin mahkememizi bağlamayacağı, ispatlanamayan zararların 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu m. 43 uyarınca mahkememizce resen takdir edilebileceği gerekçesiyle tahkikat aşaması, 22.05.2009 tarihli ara kararımızla sonlandırılmış, sözlü yargılamaya geçilmiştir.
Raporda belirtildiği üzere … şirketlerinin 2007 yılında kurulup 2009 yılında davacıyla devralma suretiyle birleşme neticesinde tasfiyesiz infisah ettiği; bunlardan … A.Ş. ile … A.Ş.’nin 2007, 2008, 2009 yıllarında faaliyetlerinin bulunmadığı, … A.Ş.’nin 2008 yılında net satışlarında bir önceki yıla göre %44,89 oranında artış gerçekleştiği, buna rağmen %84,53 oranında zararının arttığı, … A.Ş.’nin 2008 yılı cirosunun 2007 yılına oranla %10.000 oranında arttığı, ancak şirketin 10.791.987,18 TL zarar ettiği, … A.Ş. ve diğer … grubu şirketlerin faaliyet alanlarının çok geniş olduğu, zararın neden kaynaklandığının anlaşılamadığı, iddia edilen ihlâlle bağlantılarının kurulamadığı, işletme ve yönetimden kaynaklanabileceği anlaşılmıştır. Görüldüğü üzere bir kısım şirketlerin hiçbir faaliyetinin olmadığı, bir kısmının ise cirolarındaki ciddi oranda artışlara rağmen zarar ettikleri ortadadır. Kaldı ki birleşme suretiyle devralmada, tüzel kişilik sona ermekle birlikte şirketin bütün malvarlığı kül halinde devralan işletmeye geçmektedir. Bu açıdan bakıldığında dava dosyasına davacı tarafından sunulan bir kısım İş Mahkemesi kararlarından da anlaşılacağı üzere, yatırım konusu ürünlerin davacı tarafından kullanılmaya devam edildiği, … grubu şirketlerle davacının aynı organizasyon çerçevesinde faaliyetlerini sürdürdüğü anlaşılmaktadır. İddia edilen yatırımların, tamamıyla boşa çıktığı, yatırım konusu ürünlerin kullanılmaz hale geldiği de ispatlanmış değildir.
Haksız fiil hukukunda bilânço zararı, amortisman uygulanması dolayısıyla zarar şeklinde zarar tanımları ve kabulleri yoktur. RKHK m. 58’de ifade edilen bütün zararları ifadesi, haksız fiil hukukundaki fiili zararı ve yoksun kalınan kazancı hedefler.
Yukarıdaki açıklamalar birlikte düşünüldüğünde, davacının ihlalle bağlantılı zararını ispatlayamadığı anlaşılmaktadır. 04.07.2008 tarihli kararda davalının distribütör veya bayileri aracılığıyla mal vermeyi reddetme eyleminin bulunmadığına karar verilmesi ve kararın kesinleşmesi, 06.06.2011 tarihli kararda da bu hususun ele alınmadığının belirtilmesi ve kararda buna yer verilmemesi olguları da, bilirkişiler tarafından hesaplanan rakamlarla tutarlılık içindedir. Bilirkişiler tarafından yapılan değerlendirmelerde, faaliyette bulunan şirketlerin cirolarının arttığı, buna rağmen zarara uğranıldığı ifade edilmektedir. Bu yönüyle de, iddia edilen ihlâl ile zararlar arasında uygun illiyet bağının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafından sunulan bir kısım İş Mahkemesi kararlarında, dava açılan … grubu şirketleri, küresel ekonomik kriz dolayısıyla zarar ettiklerini belirtmişlerdir. … şirketlerinin faaliyet alanlarının geniş olması da iddia edilen ihlâl ile uğradıkları zararlar arasında bağlantı kurulmasını zorlaştırmaktadır. Kaldı ki davacının zarar kalemi olarak ileri sürdüğü, bilânço zararı, amortisman zararı, yatırım maliyetleri nedeniyle kullanılan krediler ve leasing anlaşmaların maliyetleri, üçüncü kişilerden tahsil edemediği alacaklarına yönelik zarar kalemlerinin, illiyet bağı çerçevesinde ele alındığında, davalıya atfedilen eylemlerle mantıki illiyet bağının dahi olmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkememize davacı tarafından sunulan İş Mahkemesi kararlarına da bakıldığında, çalışanların iş akitlerinin sonlandırılmasının nedeni olarak davacı tarafından ileri sürülen gerekçeler küresel ekonomik kriz, yeniden yapılandırmadır. Dosyaya sunulan bilirkişi raporunda da, incelenen firmaların gerçekte kârlı olmadıkları, uğranılan zararların şirket genel giderlerinden ve kendi faaliyetlerinin olağan oluşumundan kaynaklı olabileceği, iddia edilen haksız fiille bağlantısının bulunmadığı dile getirilmiştir. Bu husus da, davacının zararını ispatlayamadığını ortaya koymaktadır.
Davacı şirket, davalının bizzat kendisine karşı da ihlal niteliğinde davranışlarda bulunduğunu belirtmişse de, delil olarak sunulan Kurul kararlarında bizzat davacıya yönelik ihlal olgularına yer verilmediği, davacının bu hususları ve zararını ispatlayamadığı anlaşılmaktadır.
Davacı taraf, rekabet ihlalinden kaynaklı zararlara uğradığını söylemesine rağmen, dosyaya bizzat delil olarak sundukları İş Mahkemesi kararlarında getirdikleri savunmalarında küresel ekonomik krizden dolayı zarara uğradıklarını ifade etmişlerdir. Keza mahkememizce alınan bilirkişi raporunda, davacının birçok faaliyet alanının bulunduğu, bilançodaki zararlara çok değişik türde olabilecek pek çok sebepten kaynaklanabileceği, bunlardan hangisinin bu zararlara sebebiyet verdiğinin de dosyadan anlaşılamadığı, davacının iddia ettiği eylemle sebep, sonuç ilişkisinin kurulmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir.
Anılan gerekçeler karşısında davacının haksız fiilin şartlarından olan kendisine mal vermeyi reddetme şeklinde rekabet ihlalinin varlığını ve BK m. 50/1 anlamında ihlale bağlantılı zararını ispatlayamadığı, bu nedenle de davanın reddi gerektiği anlaşılmıştır.Tüm bu hususlar dikkate alındığında sübut bulmayan davanın reddi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi ve ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının davasının sübut bulmadığından REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar tarifesi gereği alınması gereken 44,40 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 1.640.687,40 TL’den mahsubu ile bakiye 1.640.643,00 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği hesap ve takdir olunan 1.170.040,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 Hafta süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemesine İSTİNAF yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.

Başkan
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Üye
¸e-imzalıdır
Katip
¸e-imzalıdır

“5070 Sayılı Kanun hükümlerince elektronik imza ile imzalanmıştır.”