Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1496 E. 2018/916 K. 19.07.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARARIDIR
ESAS NO : 2015/895
KARAR NO : 2018/587
DAVA : Sözleşmenin İptali
DAVA TARİHİ : 28/08/2015
KARAR TARİHİ : 03/05/2018
Mahkememizde görülmekte olan Sözleşmenin İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, davalının Avrupa’da işlettiği kendi mağazaları ile ilişkili olduğu zincir mağazalara perakendeci olarak girerek ürün satışı yapabilmek amacıyla dava konusu “…-2013” başlıklı sözleşmeyi imzaladığını, sözleşme ile davalının kendi çatısı altındaki tüm yerel ve diğer ülke satıcılarıyla iletişim ve koordinasyon sağlayarak davacının ürettiği ürünlerin grup marketlerinde satışının yapılabilmesi için ticari amaçlı bağlantı kurulmasını taahhüt ettiğini ve karşılığında anlaşma ve bağlantı sağladığı perakende pazarına girişi yapılır ise buradaki satışlardan %5 oranında aracılık/komisyon ücreti ödeneceğinin kararlaştırıldığını, sözleşmenin imzası esnasında davacının hali hazırda Türkiye ve Filipinler pazarlarındaki mağazalarda yer aldığını, bu nedenle bu pazarlara giriş için davalı tarafın hiçbir aracılık hizmeti olmadığını, bahsi geçen sözleşmede davacıya fesih hakkı verilmediğini, her ne kadar sözleşme 01/01/2013-31/12/2015 tarihleri arasında gözükse de davalı tarafından feshedilmediği müddetçe bir yıl daha uzadığını, bu çerçevede davacının fesih hakkı bulunmadığını ve ancak mahkemeden talep edebilme imkanı bulunduğunu, ayrıca sözleşmenin davalı tarafça önceden tek yanlı olarak soyut ve genel nitelikte ve sadece ingilizce olarak hazırlanarak davacıya gönderildiğini, fesih hakkı ve zaten çalışılan ülkelerin listeden çıkartılması gibi hiçbir değişiklik taleplerinin kabul edilmediğini, davacının önceden hazırlanmış ve önüne konulan sözleşmenin içeriğine hiçbir şekilde etki edemediğini hiçbir konunun pazarlık konusu yapılmadığını, üç yıldır davalı tarafın hakim olduğu pazarların hiçbirine giremeyen davacının süresiz bir şekilde bahse konu sözleşme ile bağlı olmak istemediğini, ayrıca davalının zaten çalışılan Türkiye ve Filipin pazarı içinde komisyon/aracılık ücreti tahakkuk ettirmeye çalıştığını, bu durumun açıkça hakkın kötüye kullanımı olduğunu, sözleşmenin 2.sayfasının 3.1 nolu başlığında sözleşmenin 01/01/2013-31/12/2015 tarihleri arasında geçerli olacağı, davalı tarafından yazılı bir şekilde feshedilmediği taktirde otomatikman 1 yıl daha uzayarak sonraki yılı da kapsayacağının belirtildiğini, her ne kadar sözleşmenin 5.sayfasının 4 nolu başlığı altında tarafların fesih hakkı konusunda bir takım düzenlemeler yapılmış ise de burada taraflardan birinin yükümlülüğünü yerine getirmemiş olması halinde diğer tarafın buna dayanarak fesih bildiriminde bulunmasının yer aldığını, sözleşmenin kapsam itibarı ile bağlantı oluşturmak üzerine olduğu için davalı tarafın hiçbir kesin sonuç taahhüdü bulunmadığını, bu nedenle bu maddenin davalı aleyhine uygulanabilirliği olmadığını, Borçlar Kanunu md.20 ve devamında açıkça genel işlem şartı ihtiva eden maddeleri hükümsüz kıldığını, davalı tarafın sözleşme çerçevesinde kendisine bağlı olan müsait ülke perakende mağazalarını bildirdiğini, davacının da satış yapmak istediği ülkeleri belirleyerek ilettiğini, ancak davalıya bağlı hiçbir ülkenin perakende mağazasının davacının ürünlerini satmayı kabul etmediklerini, davalının gerçekleştirdiği aracılığın neticesiz kalmış olup amaçlanan sonuca ulaşılamadığını, sözleşmenin akdinden itibaren geçen 3 yıllık süreçte bu girişmle ilgili hiçbir gelişme olmadığını, bu itibarla sözleşmenin devamında da akid taraflar açısından bir gelişme olmayacağı aşikar olup artık tarafların beklediği hiçbir menfaat kalmadığını, bu nedenlerle davacının fesih hakkı olmayan dava konusu sözleşmenin feshini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; sözleşmede herhangi bir ihtilaf durumunda uygulanacak hukukun İsviçre Hukuku ve yetkili mahkemelerin İsviçre Mahkemeleri olduğunun kararlaştırıldığını, bu nedenle yetki itirazında bulunduklarını, TTK.madde 18.e göre “her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir” dendiğini, tacirin bir hukuki ilişkiye sonuçlarını ve yükümlülüklerini tartarak girmesi gerektiğini, sözleşmenin karşılıklı görüşmeler sonucunda imzalanmasının tarafların irade beyanlarının karşılıklı ve birbirine uygun açıklamalarla kurulduğunun ispatını oluşturur nitelikte olduğunu, sözleşmede iki tarafında fesih hakkı ve koşullarının düzenlendiğini, açıkça düzenlenen bir sözleşme hükmüne aykırı iddianın hem kötüniyet taşıdığı hem de asılsız olduğunu, fesih hükmünün haksızlığına ilişkin taleplerini sözleşme kurulum aşamasında belirtmeyerek sözleşmeyi bu kapsamda kabul eden davacının şimdi itiraz etmesinde herhangi bir haklı taraf olmadığını, sözleşmenin iki tarafıda tacir olup, sözleşmenin ticari bir meseleye ilişkin olduğu dolayısı ile sözleşmenin TBK.madde 20.de düzenlenen genel işlem şartları kapsamında değerlendirilecek bireysel bir sözleşme olmamakla TTK.kapsamında değerlendirilecek ticari bir sözleşme kapsamına girdiğini, bu yüzden sözleşmenin genel işlem koşullarına tabi olan bir sözleşme olmamakla birlikte genel işlem koşullarına ilişkin koşulda içermediğini, davalı tarafın aracılığının neticesiz olduğu, sözleşmenin devamında hiçbir taraf için menfaat kalmadığı iddiasının gerçeğe aykırı olduğunu, davalı şirketin sağlaması gereken tek hizmetin söz konusu ürün satımı olmayıp, haberleşme, lansman, ticari girişim, kolaylaştırma promosyonları başlıkları altında davalı şirketin birçok hizmeti sunmak üzere davacı ile anlaşma sağladığını, bu şekilde belirlenen davalı şirketin sağlayacağını taahhüt ettiği hizmetlerin sadece ürün satışı olarak belirtilmesinin de kötüniyetli olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını, tacirlerin basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülükleri bulunduğu için TBK.anlamında bazı koruycu hükümlerden yararlanmalarına gerek duyulmadığını, tacirin önceden girmiş olduğu ticari veya hukuki bir ilişki nedeniyle ücretin veya cezanın fahiş olduğu iddiasını isteyemeyeceğini, akdin ifasında basiretli bir iş adamı gibi davranmanın da basiret yükümlülüğünün kapsamında olduğunu, TBK.m.138 ile sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması imkanı taraflara verilmekle birlikte bu hükme göre bu müesseseden yararlarmak için tüm şartların birlikte yer alması gerektiğini, bu şartların ; borçlu tarafından örgörülemeyen ve öngörülmesi de beklenemeyen olağanüstü bir durumun, sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkmış olması, bu olağanüstü durumun borçludan kaynaklanmamış olması, bu olağanüstü durumun sözleşmenin yapıldığı sıradaki mevcut olguları, borçludan ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olması, ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması olduğunu, olayda davacı borçlu taraf için bu koşulların hiçbiri gerçekleşmediği için davacının sözleşmenin değişen koşullarına uyarlama bile talep edemeyeceğini, girdikleri bu borcu sözleşmenin mutabakat aşamasında kabul ederek işbu sözleşmeyi imzalayan davacınnı sözleşmenin imza tarihinin üzerinden 3 yıl geçtikten sonra itiraz ederek söz konusu borcu dava konusu haline getirmesinin hukuka aykırı olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili cevap cevap dilekçesinde özetle; sözleşmede yetki şartında İsviçre ülkesinin hangi yer mahkemesinin yetkili olduğu belirtilmediğinden geçerli olmadığını, davacının olağan fesih hakkı bulunmadığını, sözleşmenin ilgili maddelerine belirtien feshin aslında olağanüstü durumlarda, sözleşmeye aykırılık yada imkansızlık durumlarındaki fesih olduğunu ki bunun zaten kanunun verdiği hak olduğunu, yani bu yazılmasa dahi kanunen bu durumların varlığında zaten her iki tarafında fesih hakkı bulunduğunu, sözleşmenin ticari olmasının genel işlem koşulu barındırmasına engel olmadığını, görüşmeler neticesinde hiçbir taleplerinin kabul edilmedini ve hakim durumda olan karşı tarafın sunmuş olduğu metnin imza edildiğini, sözleşme esnasındaki çalışılan ülkelerin dahi sözleşme içeriğinde olduğu için çıkartılmayarak sözleşmenin tek bir harfi dahi değiştirilmeyeceğinin ortaya konduğunu, sözleşmeden beklenen hiçbir fayda sağlanamadığı ve davacıya bu açıdan hiçbir şekilde olumlu neticelenen hizmet olmadığı halde sözleşmeyi feshetmediklerini aksine davacının kendi emekleri ile yer aldığı ülkeler için bile sanki hizmet verilmiş gibi fatura düzenlemeye kalktıklarını, genel işlem şartı ile hakim durumdaki tarafın sözleşmenin karşı tarafındaki zayıf konumdaki tarafı sömürmesinin engellenmek istendiğini, davalının, davacının Türkiyede kendi ülkesinde davacıya ait mağazalarda satılan ürünlerden hiçbir emek ve mesai harcamadan para kazanmak istediğini, kısaca amacın haksız kazanç kapısını açık bırakmak ve bunu sürdürmek olduğunu, davalının hizmet ifadesi ile birçok şeyin kapsandığını, ürün satışı olarak değerlendirilmeyeceği belirtilmiş ise de, davacı açısından bu hizmetler ile amaçlananın ürün satışı için diğer ülke Watson mağazalarına giriş yapabilmek olduğunu, faturanın ürün bedelleri üzerinden belli bir pay alma şeklinde olacağını, bu durumda ürün satışı ve fatura kesilebilmesi için ürün satışı olması gerektiğini, ancak bundan sonra karşı tarafın hizmetlerinin karşılığı alabileceğini, 3 yıldır hiçbir neticelenen bağlantı olmadığı için taraflar için sözleşmenin devamında da fayda bulunmadığını ve feshi gerektiğini, Türkiye pazarı için davalı tarfın hiçbir aracılık hizmeti olmadığını, buna rağmen 2014 yılı için davacıdan 42.043,18 Avro, 2015 yılı 01-06 dönemi için ise 36.856,50 Avro olmak üzere toplam 78.899,68 Avro talep ettiğini, buradanda görüldüğü üzere davalının hiçbir hizmet vermemiş olmasına rağmen haksız bir menfaat elde etme çabası içinde olduğunu, taleplerinin değişen koşullara uyarlanma değil fesih olduğunu beyan etmiştir.
Davalı vekili 19/04/2016 tarihli beyan dilekçesinde özetle; sözleşmede İsviçre Mahkemelerinin münhasır olarak yetkili kılındığını, İsviçrenin yetkili kantonunun belirtilmemesi nedeniyle yetki şartının geçersiz olacağına dair bir değerlendirmeye hiçbir Yargıtay kararında rastlanmadığını, ayrıca sözleşmeye göre işbu davada uygulanacak hukukun İsviçre Hukuku olduğunu, davalı şirketin davacıya sözleşmede taahhüt ettiği hizmetleri sağladığını, sözleşme uyarınca davalı şirketin Avrupada bulunan çeşitli ülkelerdeki iştirakleri ve iş birimleri ile davacı şirket arasında destek, danışmanlık ve koordinasyon sağlamayı taahhüt ettiğini, bu desteğin davacının yeni pazarlara girişinin desteklenmesi ile davacı şirketin ürünlerinin satışının desteklenmesi olarak özetlenebileceğini, davalı şirketin sözleşme ile davacı şirkete yeni pazarlara gireceği yönünde herhangi bir taahhütte bulunmadığını, aynı şeklde kesin ürün satışı veya pazar girişi de taahhüt etmediğini, davalı şirket sözleşme kapsamında sorumluluklarını yerine getirdiği halde yanlızca davacının kendince sözleşmeden elde etmeyi umduğu yararı elde edememiş olmasının, huzurdaki davanın konusu olan sözleşmenin geçersiz olduğu, işbu dava ile feshedilebileceği veya bu sözleşme ile bağlantılı olarak kesilen faturaların hukuka aykırı olduğu ve bu sebeple ödenmeyeceği anlamına gelmediğini, Türkiye’nin sözleşmeye dahil edilmesinin müzekare aşamasında taraflar arasında özel olarak tartışıldığını, davacının %5 kolaylaştırma ücretinin Türkiye’de de uygulanacağını belirtildikten sonra Türkiye’nin sözleşmeye dahil olmasını kabul ettiğini, davacı şirketin sözleşmenin akdedilmesinden çok daha önce uluslararası alannda faaliyet göstermeye başladığını ve bazı uluslararası iş ortakları ile münhasırlık sözleşmesi yapacak güçte bir firma olduğunu, davacı şirketin davalı şirketin Avrupa piyasasına girmek için kendileri bakımından zorunlu olduğu ve kendilerine sözleşme dayatıldığı, bu sözleşmeyi imzalamak durumunda kaldıkları iddialarının gerçeklere aykırı olduğunu, davacı şirketin hem tek başına Türkiye’de faaliyet gösterdiğini, hem de Türkiye’de davalı şirket dışında pek çok firma ile çalıştığını, davacı şirketin sözleşme uyarınca davalı şirkete ödemesi gereken toplam 126.252 Euro tutarındaki ödemeden işbu davayı açarak kaçınmaya çalıştığını beyan etmiştir.
Mahkememizin 17/11/2016 tarihli celsesinde davalı tarafın yetki itirazının reddine karar verilmiştir.
Dosya bilirkişiye tevdi olunmuş, düzenlenen 02/05/2017 tarihli raporda; taraflar arasında akdedilen sözleşmede fesih konusunda genel/ilk düzenlemenin madde 3: iş bu sözleşmenin kapsamı kısmında yer aldığı, 3.1 maddesinde düzenlenen hale göre “işbu sözleşme 1 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girecek olup, 31 Aralık 2015’te sona erecektir. Sözleşmenin sona erme tarihinden önce ASW tarafından yazılı bildirimde bulunularak sona erdirilmedikçe, işbu başlangıç süresi ilave birer yıllık sürelerle otomatik olarak uzatılacaktır.” salt bu hüküm nazara alınarak değerlendirilecek olursa, burada bir kelepçeleme sözleşmesi hükmü sevk edildiği ve bu ilkenin TBK.26-27’de yer bulan esaslar
karşısında, bu düzenlemenin hükümsüz sayılması gerekeceğinin Mahkemece değerlendirilebileceği, ancak sözleşmenin feshi ile ilgili akden mukarrer yegane ilkenin bu olmadığı, ana sözleşmenin ayrılmaz parçası olduğu düşünülen EK C olarak tesmiye edilmiş Bağlantı Sözleşmesinin Genel Hükümleri ve Koşulları başlıklı metnin 4.maddesinin de her iki yana eşit imkan sağlar şekilde Madde 4-Fesih başlığı altında hüküm sevk ettiği, buna nazaran davacı yanında Genel Hükümlerin 4.maddesindeki koşullar gerçekleştiğinde sözleşmeden kurtulma imkanının davacı yönünden de davalı ile eşit ölçüde olduğu, ayrıca ana sözleşmenin yine ayrılmaz eki mahiyetindeki EK A ile tesmiye edilmiş ASW Grubunun Avrupa İştirakleri ve İş Birimleri başlıklı olan temin incelendiğinde, davacının davalı ile anılan ana sözleşme imzalanmasından önce kurulu olduğu söylenen ilişkiler yönüyle de orada yanların iradesi ile bir düzenleme getirilmiş olduğu ve Türkiye olan ilişkilerin ana sözleşme kapsamına alındığının düşünüldüğü, ana sözleşmenin kapsamına alınmayan ve ana sözleşmenin imzalanmasından önce var olup Filipinlere ait olduğu davacı yanca savlanan ilişkinin ise ana sözleşme kapsamında değerlendirilemeyeceği ve kendi kuruluş kaderine müstakilen tabi olacağının mütalaa olunduğu, ana sözleşmenin varlığı sürdürmesinin davacıya her yıl /6 ayda bir ve hod ve hod davalıya maktu bir ücret ödeme yükümü getirmediği, sadece ana sözleşmenin madde 2 Kolaylaştırma Ücreti başlıklı bölümünde yer aldığı üzere, davalının davacıyla olan ilişkisi kapsamında, davacının o ilişkiden gelir elde etmesi kaydıyla, bu elde edilen gelirin %5.inin davalıya verilmesi esasını tanzim ettiği, bu yönüyle bakıldığında asli taktir mahkemeye ait olmak kaydıyla, edimler arasında bir dengesizlikten söz etmenin olanaklı olmadığı ve davacının da, sözleşme imzalandıktan sonra yasada bu alanda tanzim edilen sürelerde irade fesadı hükümlerine dayanarak sözleşmeden kurtulmayı tercih etmediği durumda, tacir sıfatıyla sözleşme ile bağlılık bakımından TTK. 18/2.de yer bulan esasa uyumlu davranma yükümü altında olma konumuyla cevaz verdiğinin düşünülmeye elverişli olduğu, anılan sebeplerle davacının davasının kabul koşullarının olmadığı değerlendirmesini yapmanın mahkemenin taktirine muntazır olduğu belirtilmiştir.
İş bu dava taraflar arasındaki sözleşmenin feshi talebine ilişkindir.
6098 sayılı TBK ‘nun “Genel İşlem Koşulları” başlıklı madde 20; “Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz. Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez. Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz. Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır. Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır. Sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşulları da yazılmamış sayılır. Sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem koşulları dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda düzenleyen, yazılmamış sayılan koşullar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez.” hükümlerine amirdir.
Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; her ne kadar davalı tarafça taraflar arasındaki sözleşmenin İsviçre hukukuna tabi olduğu ve İsviçre Mahkemelerinin uyuşmazlıkların çözümünde yetkili kılındığı iddiasıyla mahkemenin yetkisine itirazda bulunmuş ise de taraflar arasında düzenlenen “…-2013” başlıklı sözleşme ve Bağlantı sözleşmesinin Genel Hükümleri ve koşulları başlıklı sözleşme hükümleri dikkate alındığında belirli bir mahkemenin gösterilmediği, yetki şartının Yüksek yargı uygulamalarımız dikkate alındığında (bu yönde T.C. YARGITAY …Hukuk Dairesinin 17/06/2015 tarih, E: …, K: 2015/8454) geçerli olmadığı sonucuna varılmış yetki itirazının reddine karar verilerek yargılamaya devam olunmuş, davacı tarafça sözleşmede fesih hakkı tanınmadığı sözleşmenin neticesiz kaldığından bahisl tümden feshi talep olunmuş ise de “…-2013” başlıklı sözleşmenin, “madde 3:iş bu sözleşmenin kapsamı” başlıklı 3.1. De yer alan ve davalıya tek taraflı feshi hakkı tanımasına rağmen davacıya bu yönde hak tanımaksızın davalı tarafça fesih iradesinin ortaya konulmaması halinde sözleşmenin otomatik olarak birer yıl süreyle uzayacağına ilişkin düzenlemenin sunulan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere kelepçeleme sözleşme hükmü niteliğinde olduğu, davalı tarafça davacıya da fesih hakkın tanındığı iddiasında bulunulmuş ise de “Bağlantı sözleşmesinin Genel Hükümleri ve koşulları başlıklı sözleşme”nin 4.1. Maddesindeki feshe ilişkin düzenlemenin tarafların sözleşmeye aykırılık halinde fesih şartlarını içerdiği, yine 4.2. Maddesindeki düzenlemenin olağanüstü fesih hallerine ilişkin olduğu, şu hale göre davalıya ana sözleşmede tanınan önceden bildirimde bulunmak kaydıyla sözleşmeyi 1 yıllık süre sonunda sonlandırma hakkının, sözleşmenin matbu olarak düzenlendiği, taraflarca bu hükmün müzakere edildiğine ya da bu yönde gerekli bilgilendirme yapıldığına ilişkin dosya kapsamına yansıyan delil bulunmadığı dikkate alındığında yukarıda izahı yapılan TBK 20. maddesi gereğince genel işlem şartı niteliğinde olduğu, 21 maddesi gereği yazılmamış sayılması gerektiği, davacının fesih hakkın tanınmadığından bahisle fesih talebinin yerinde olduğu ancak TBK 22. Maddesi kıyasen uygulandığında sözleşmenin tümden feshinin mümkün olmadığı, davacının bu yöndeki talebinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı, TTK 18 maddesi gereği basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü olan davacının sözleşmenin neticesiz kaldığı yönündeki iddiaların ise dinlenme ihtimalinin bulunmadığı anlaşılmakla davanın kısmen kabulüne karar verilerek sözleşmenin kelepçeleme sözleşme hükmü ve genel işlem şartı niteliğindeki 3.1. Maddesindeki hükümlerinin iptaline karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM : Gerekçeleri yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile taraflar arasında düzenlenen ve 01/01/2013 tarihinde yürürlüğe giren… Avrupa Bağlantı Sözleşmesi – 2013 (… – 2013) başlıklı sözleşmenin “iş bu sözleşmenin kapsamı” başlıklı 3.1. Maddesinde yer alan “iş bu sözleşme 1 Ocak 2013 tarihi itibari ile yürürlüğe girecek olup 31 Aralık 2015′ te sona erecektir. Sözleşmenin sona erme tarihinden önce ASW tarafından yazılı bildirimde bulunularak sona erdirilmedikçe iş bu başlangıç süresi ilave birer yıllık süreler ile otomatik olarak uzatılacaktır.” hükümlerinin iptaline, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
2-Alınması gerekli harçtan peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye kalan 8,20 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacının yapmış olduğu harç posta müzekkere masrafı toplam 1.132,50 TL’nin 566,25 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
4-Davalının yapmış olduğu yargılama gideri bulunmadığından hüküm kurulmasına yer olmadığına, artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-Davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT’sine göre tespit olunan 2.180,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-Davalı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT.sine göre tespit olunan 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve temyiz harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.
Katip
Hakim
¸