Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/297 E. 2023/391 K. 16.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/297
KARAR NO : 2023/391

DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ : 05/10/2022
KARAR TARİHİ : 16/05/2023

Mahkememizin 2022/759 Esas dosyasından tefrik edilerek 2023/297 Esas sırasına kaydı yapılan ve Mahkememizde görülmekte olan Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalı … Limited Şirketi ile müvekkili şirket arasında akdedilen 19.10.2016 tarihli “… Marka Münhasır Bayilik Sözleşmesi”ne istinaden davalı şirket müvekkile ait … markasının yetkili bayii olarak faaliyet gösterdiğini, davalı şirket ile imzalanan bayilik sözleşmesine istinaden, davalı şirkete bayiliğini yapmış olduğu … markasına ilişkin ürünlerin teslim edildiğini, teslim edilen ürün bedellerinin ödenmesine ilişkin hak ve yükümlülükler ise yine taraflar arasında düzenlenen 19.10.2016 tarihli “Genel Kredi-Cari Hesap ve Muacceliyet Sözleşmesi” ile düzenlendiğini, davalı şirket, aldığı ve alacağı emtia karşılığında gerek senetlerle, gerek çeklerle veya alacaklarının müvekkili şirket tarafından temlik alınması sureti ile oluşan borçlarının teminatını teşkil etmek üzere diğer davalıların maliki olduğu taşınmazlar üzerine müvekkili şirket lehine ipotek tesis ettirildiğini, davalı şirket tarafından nihai tüketicilere satıldığını, satım bedeli tahsil edildiğini, ancak buna rağmen nihai tüketicilere teslim edilmediğini, davalı şirketin talebi üzerine müvekkili şirket tarafından nihai tüketicilere teslim edildiğini, söz konusu ürünlere ilişkin bedellerin 12.02.2018 tarihli talepnameye dayanılarak davalı şirketin cari hesabına işlendiğini, ancak davalı şirket müvekkili şirketten satın almış olduğu ürün bedellerini ve bu ürün bedellerine ilişkin olarak müvekkili şirkete vermiş olduğu senetleri vadesinde ödemediğini, bu ürün bedellerine ilişkin olarak vermiş olduğu senetleri de vadesinde ödemediğini, davalı şirketin cari hesap borcu 02.04.2018 tarihi ile 2.520.603,12-TL olduğunu, müvekkili şirket banka teminat mektuplarının mahsubundan sonra kalan bakiye 2.325.603,12-TL alacağının tahsili için davalı şirkete … 27. Noterliğinin … tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesini gönderdiğini, konu ihtarname ile davalı şirkete cari hesap bakiyesinin 3 gün içerisinde ödenmesi aksi halde borcun teminatı olan ipoteklerin nakde çevrilmesi sureti ile alacağın tahsil edileceği ihtar edildiğini, ihtarnamenin davalı şirkete tebliğ edilemediğini, taraflar arasında imzalanan 19.10.2016 tarihli … Marka Münhasır Bayilik Sözleşmesinin “Tebligat” başlıklı 10.7 maddesinde davalı şirket sözleşmede yazılı bulunan adreslerinin aynı zamanda tebligata elverişli adresleri olduğunu, bu adrese yönlendirilen tebligatın -bila tebliğ dönmüş olsa- kendilerine yapılmış sayılacağını kabul ve taahhüt ettiğini, dolayısı ile gönderilen ihtarnamenin davalı şirkete tebliğ edilmiş olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, davalı şirket … 27. Noterliğinin … tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile 24.04.2018 tarihinde mütemerrit hale geldiğini, vadesinde ödenmeyen 1.546.421,33-TL tutarındaki senet alacağının tahsili için almış olduğu ihtiyati haciz kararına istinaden … 21. İcra Müdürlüğü’nün …E. sayılı dosyası ile takibe başlandığını, ancak söz konusu dosyada borçlu şirkete ait herhangi bir malvarlığına rastlanamadığını, daha sonra müvekkili tarafından davalı şirketin borçlarına istinaden teminat olarak verilmiş ipoteklerin nakde çevrilmesi amacı ile … 10. İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyası ile icra takibine başlandığını, ancak söz konusu takip İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 2019/2267 E., 2020/920 K sayılı ilamı ile iptal edildiğini, anılan karar Yargıtay incelemesi neticesinde kesinleştiğini, davalıların … 10. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasına itiraz etmeleri nedeni ile aleyhlerine … 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. Sayılı dosyası ile itirazın iptali davası ikame edildiğini, dava sürecinde dava konusu icra takibinin iptal edilmesi nedeni ile davanın ıslah edildiğini ve alacak davasına çevrildiğini, konu dava arabuluculuk sürecine başvurulmamış olunması nedeni ile haksız ve hukuka aykırı olarak usulden reddedildiğini, daha fazla zaman ve hak kaybına neden olunmaması amacı ile ilgili karara itiraz edilmemiş ve kararın kesinleştiğini, müvekkil şirketin alacağı … 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. Sayılı dosyasında yapılan bilirkişi incelemesi ile de tespit edildiğini, bilirkişi raporuna davalılar tarafından süresi içerisinde itiraz edilmediğini raporun kesinleştiğini ve müvekkili lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiğini, taraflar arasında akdedilen “Genel Kredi-Cari Hesap ve Muacceliyet Sözleşmesi”nin 2. Maddesi Maddesinde müvekkil şirketin alacaklının muaccel alacaklarına aylık %5 (yıllık %60) faiz uygulayabileceği hususunun açıkça düzenlendiğini, temerrüt tarihinden sonra davalı şirketten borcuna istinaden 07.02.2022 tarihinde 10.000-TL, 03.03.2022 tarihinde 10.000-TL, 08.04.2022 tarihinde 10.000-TL ve 12.05.2022 tarihinde 10.000-TL olmak üzere toplam 40.000-TL tahsil edildiğini, bu tutar TBK 100. Maddesi gereğince davalı şirketin faiz borcundan mahsup edildiğini, yapılan ödemeler de dikkate alındığında temerrüt tarihinden dava tarihine kadar 6.332.553,85-TL faiz işlediğini, yargılama sonucunda alacağın tespit edilmesi halinde diğer davalılara ait taşınmazların paraya çevrilmesi söz konusu olduğundan davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığının bulunduğunu, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; davanın kabulü ile müvekkili şirketin davalı şirketten temerrüt tarihi itibari ile toplam 2.325.603,12-TL alacaklı olduğunun tespiti ile iş bu alacağın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yıllık %60 temerrüt faizi ile tahsiline, mecburi dava arkadaşı olan diğer davalılar, …, …, … ve …’ın, davalı şirketin borçlarının teminatı olarak malik oldukları taşınmazlar üzerine müvekkili lehine tesis ettirdikleri ipotek teminatları nedeniyle ipotek limitleri ile sınırlı olmak üzere maliki oldukları taşınmazlar ile sorumlu olduklarının tespitine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili 13/12/2022 tarihli beyan dilekçesi ile dava dilekçesinde ileri sürüldüğü gibi taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi …Ltd Şti ile davacı …tic A.ş arasında yapıldığını, dava dilekçesinde ileri sürüldüğü gibi davacı şirket tarafından kaynaklanan bazı nedenlerle bayilik sözleşmesi taraflar arasında feshedildiğini, fesih tarihi itibari ile müvekkili şirketin borcundan dolayı taraflar arasındaki Cari Hesap yapıldığını, o tarih itibari ile müvekkilinin bütün borcuna karşılık olarak 2.400.000,00 TL’lik bonoları davacı şirkete verdiğini ve taraflar arasındaki alacak/borç ilişkisi bu şekilde tanzim edildiğini, bunun üzerine müvekkili şirket ödemede güçlük çektiği için aleyhine 09.04.2018 tarihinde … 21 İcra Dairesinin … E. sayılı takibi ile kambiyo senetlerine mahsus icra takibi başlatıldığını, 19.04.2018 tarihinde … 10. İcra Dairesinin … E. sayılı dosyası ile ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla aynı alacak için mükerrer icra takibi başlatıldığını, mükerrer takip için yaptığı itiraz üzerine … 4. İcra Hukuk Mahkemesinin … Esas … Karar İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 2019/2267E. 2020/920K. Sayılı ilamı ile iptal edildiğini, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2020/6109 E.2021/1963K. sayılı ile ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takibin iptali kararının onandığını ve kesinleştiğini, taraflar arasındaki alacak borç ilişkisi kambiyo senedine çevrilmek yolu ile yenilendiğini, ipoteğe bağlı alacak/borç ilişkisi ortadan kalktığını, ortada kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmasına rağmen ipoteğe bağlı alacak ile ilgili olarak alacak/borç ilişkisi ortadan kalmış olmasına rağmen “alacağın tespiti ve tahsili” ile ilgili hukuki nedenle bağlı olarak açılan hiçbir dava kesinleşmiş bir mahkeme kararı karşısında hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, bayilik sözleşmesi ve buna dayalı olarak cari hesap alacak/borç ilişkisi davacı şirket ile … Ltd. Şti ile yapılmış olduğunu, diğer davalıların aleyhine açılan davadan dolayı husumet itirazında bulunduklarını, bu borçtan dolayı sorumluluklarının olmadığını, dava dilekçesinde … 27. Noterliği’nin … tarih ve … Yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davalı şirketin sözleşmede yazılı adresine ihtarname gönderildiği, ihtarnamenin bila tebliğ ile iade edildiği belirtilerek 6.332.553,85TL faiz işlediğinin belirtildiğini, müvekkili şirket ticaret sicilinde kayıtlı bir şirket olduğunu, sözleşmede belirtilen adresten tahliye edildiğinin sabit olduğunu, tebligatın iade edildiğini, bu duruma göre ticaret sicilinden şirket adresi tespit edilip Tebligat Kanunu 35. Maddesine göre tebligat yapılarak mütemerrüd duruma düşürülmesinin söz konusu olacağını, bu yasal gerekliliğin yerine getirilmediğini, müvekkili şirketin temerrüde düşmediğini, bu nedenle, faiz talebine de itiraz ettiklerini, geçersiz bir davada verilen bilirkişi raporu için davacı lehine usuli kazanılmış hak teşkil etmesi iddiasının da hukuki dayanağı olmadığını, taraflar arasındaki borç alacak ilişkisi konusunda … Mahkemesinin …E. Sayılı dosyasının bilirkişi ek raporunda da şirketin borcu 696.764,66TL olarak hesaplandığını, bu nedenlerle gerek davanın esası gerekse husumet açısından davanın reddine, mahkeme masrafları ve ücreti vekaletin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizin 2022/759 Esas sayılı dosyasında 27/04/2023 tarihli duruşmada verilen karar ile gerçek kişiler yönünden yalnız tespit davası ikame edildiği, davalıların ipotek limiti ile sınırlı sorumlu olduklarının tespitinin talep edildiği anlaşılmakla davalı gerçek kişiler yönünden davanın tefrikine Mahkememizin başka bir esasına kaydedilmesine karar verilmiş ve iş bu dosya mahkememizin 2023/297 Esas sırasına kaydedilmiştir.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendiriğinde
Dava, davacının bayilik sözleşmesinden kaynaklanan alacaklarının teminatı olarak tesis edilen ipotekler nedeni ile ipotekli taşınmaz maliklerinden olan davalıların borçtan ipotek limiti ile sınırlı sorumlu olduklarının tespiti istemine ilişkindir.
Tespit davası ise, hukukî ilişkide bir kaygı, güvensizlik ve endişe olan hâllerde başvurulabilecek bir araçtır. Bu dava ile hukukî ilişki hakkındaki kuşku ve tereddütler giderilebilir. Tespit davaları hakların istikrarını temin etmekle toplumsal bir yarar sağlar. Bu davanın amacı hukukî belirsizliği gidermek, yani hukukî ilişkilerin taraflar açısından belirli hâle getirmekten (hukukî belirliliği sağlamaktan) ve bu yolla hukukî barışı sağlamaktan ibarettir (Kuru, Baki/Budak, Ali Cem: Tespit Davaları, 2. Baskı, s. 68, 69).
Tespit davası, HMK’nın 106. maddesinde;
“(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.
(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu hükümden hareketle, mahkeme tarafından tespit davasının esasına girilerek davacının talebi hakkında bir hüküm verilebilmesi için usul hukukundaki genel dava şartlarına ek olarak, dava konusunun bir hakka veya hukukî ilişkiye yönelik olması ve davacının tespit davası açmakta hukukî yararının bulunması gerekmektedir.
Belirtmek gerekir ki, her türlü hukukî ilişki ve hakkın varlığı yahut yokluğu, tespit davasına konu edilebilir: Borç ilişkileri, aile hukuku ilişkileri, ayni haklar, miras hakkı, fikri haklar, isim hakkı gibi birçok hukukî ilişki. Buna karşılık, bir hukukî ilişki niteliğinde olmayıp maddi vakıadan ibaret olan ilişkilerin tespiti için açılan tespit davası dinlenmez. Yine, somut bir olaya ilişkin olmayan soyut hukukî sorunların da tespit davasına konu edilmesi mümkün değildir (Kuru/Budak, s. 81).
Tespit davasının ikinci özel şartı ise, davacının hukukî ilişkinin hemen tespitinde hukukî yararın bulunması gerekliliğidir.
Medeni usul hukukunda hukukî yarar, mahkemede bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta ve mahkemeden hukuksal korunma istemekte bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının davayı açtığı tarih itibariyle dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalıdır.
Hukukî yarar dava şartlarından olup, davacının dava açmakta hukuken korunmaya değer bir yararının bulunması gerekir. Bu şart, dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan, olumlu dava şartları arasında sayılmaktadır. Bu nedenle menfaate, davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı da denilmektedir (Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, s.19-21).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Dava şartları” başlıklı 114. maddesinin gerekçesinde de “…Maddenin birinci fıkrasının (h) bendinde ise davacının dava açmakta hukukî yararının bulunmasının bir dava şartı olduğu hususu açıkça vurgulanmıştır. Burada sözü edilen hukukî yarardan maksat, davacının sübjektif hakkına hukukî korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hâli hazırda hukuken korunmaya değer bir yararının bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için, hâli hazırda mahkeme kararına muhtaç bir konumda değilse onun hukukî yararının bulunduğundan söz etmek mümkün değildir…” yönünde açıklamalara yer verilmiştir.
Bir davada, menfaat (hukukî yarar) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle bir davada hukukî menfaatin bulunup bulunmadığı mahkemece, tarafların dava dosyasına sunduğu deliller, olay veya olgular çerçevesinde yargılamanın her aşamasında ve kendiliğinden gözetilmelidir. Böylelikle kişilerin haksız davalar açmak suretiyle dava hakkını kötüye kullanmasına karşı bir güvence de sağlanmış olmaktadır (Pekcanıtez, Hakan: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. Baskı, İstanbul 2017, s. 946-949).
Tespit davası bakımından hukukî yararın bulunup bulunmadığı değerlendirilirken üç şartın birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır:
Davacının bir hakkı veya hukukî durumu, güncel (hâlihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalıdır. Söz konusu tehdidin genellikle davalıya ait beyanların yahut davranışların sonucu olduğu kabul edilmektedir. Aynı zamanda, davacıya yönelen tehdidin barındırdığı tehlike güncel bir nitelik taşımalıdır.
Bu tehdit nedeniyle, davacının hukukî durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalıdır. Daha önce de ifade edildiği gibi, tespit davasına hukukî ilişkilerde yaşanan kaygı, güvensizlik ve endişe durumlarında başvurulmalıdır. Belirtmek gerekir ki, davacının hukukî durumuna ilişkin her türlü tehdit değil; ancak zarara yol açacağına kanaat getirilen bir tehdit sebebiyle tespit davası açılabilir.
Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen (icraya konulamayan) tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Tespit davası neticesinde verilen hükümler, kesin hüküm niteliği taşımakla birlikte, davacıya icra yetkisi vermez. Bu sebeple, davacının hukukî belirsizliğini ortadan kaldırmak için tespit hükmünün en uygun ve en elverişli olduğu durumlarda, davacının tespit davası açmasında hukukî yararının bulunduğu sonucuna varılabilir.
Buna göre, tespit hükmü davacının içinde bulunduğu hukukî belirsizliği gidermek için bir fayda sağlamadığında ve istenen hukukî koruma için diğer dava türlerinden birinin açılması gerekli olduğunda, hukukî yarar şartının yerine getirildiği söylenemez . Nitekim davacının eda davası açabileceği hâllerde tespit davası açmak hususunda kural olarak hukukî yararının bulunmadığı kabul edilmektedir. Buradaki temel gerekçe ise, eda davasının tespit ve eda olmak üzere iki bölümden oluşması; eda davası sonucunda verilecek hükmün aynı zamanda bir tespit de içermesi nedeniyle aynı hak/hukukî ilişki için ayrı bir tespit davası açılmasının usul ekonomisine aykırı düşmesidir.
Somut talep bakımından , davalıların ipotek limiti ile sınırlı sorumlu olduklarının tespiti istemi , eda davası ile tamamen elde edilebileceğinden davacının tespit davası açmakta hukukî yararının bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Açıklanan sebeplerle davacının davasının hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK 114/1-h ve HMK 115/2 maddeleri uyarınca davacının davasının hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden REDDİNE,
2-Tahsil edilmesi gereken 179,90 TL maktu karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydedilmesine,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT ne göre hesap ve takdir edilen 9.200 -TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine,
5-Gider avansının kalan kısımlarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, tarafların yokluğunda kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 16/05/2023

BAŞKAN

ÜYE

ÜYE

KATİP