Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/226 E. 2023/303 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/226
KARAR NO : 2023/303

DAVA : Ticari Şirket (Tasfiye Memuru Atanması)
DAVA TARİHİ : 30/03/2023
KARAR TARİHİ : 06/04/2023

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Tasfiye Memuru Atanması) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, taraflar diğer iki ortak olan … ve … ile beraber 2013 yılı Ocak ayında … Tic. Ltd.Şti. ünvanı ile sermayesi =600.000 TL (Altıyüzbin Türk Lirası) olan bir şirket kurduklarını, bu şirketin %40’ı davacı …’ye ait olup %60’lık hisse oranı da diğer üç ortağa eşit olarak %20’şer pay şeklinde tescil edildiğini, şirketin faaliyet adresi; … İli, … Mah. … Cad.No:12/1 olup burası öncelikle … baklava ve diğer hamurlu ürünlerinin satışının yapılacağı bir şube vasfında işletme şeklinde kurulduğunu, tedarikçi … olduğunu, dekorasyon, tefriş ve tadilat tedarikçi firma tarafından şube şirketi borçlandırmak sureti ile yapıldığını, ancak baklavalar ve diğer ürünler gelmemiş, … ile sorun yaşanmış, ardından da siyasi olaylar nedeni ile ana firma çalkantılar yaşayınca … ile baş başa kalmış, onca tadilat borcu, emek, masraf, ticari beklentiler, sermaye bağlandığı için davacının gayreti ve atılımları ile iş yeri yine yiyecek içecek işi ile kapılarını açtığını, 31.12.2012 tarihinde defter tasdikleri ve diğer işlemleri tamamlanan şirketin kuruluş tarihi 20.01.2013 olduğunu, diğer ortaklar, … ile sorun yaşanınca ortaklıktan ayrılmak istemiş, 08.11.2023’te tasfiye kararı alınmış ve şirket karşılıklı ibralaşılarak 25.11.2013’de tasfiyeye sokulduğunu, şirketin tasfiye kararını müteakiben 03.12.2013 tarihinde … özellikle her konuda son karar mercii olarak gösterilen şirket kararlarında son sözü bağlayıcı olarak belirtilen …’ın ısrarı ile tasfiye memuru olarak görevlendirildiğini, vadesi gelmemiş borçlardan sorumluluk, ortakların kar ve zarar katılım hisseleri oranında ödenecek olup muhasebe işlerinden, kira, elektrik ve sair mutad giderlerinden, tüm idari işlerden, fiili kasa ve banka hesaplarından sorumlu kişi olarak da müvekkili … seçildiğini, bu arada …’ye müdür sıfatıyla huzur hakkı olarak beher ay aylık cironun %3’ü ödenmesi kararlaştırıldığını, müvekkilinin tasfiye işlemlerini müteakiben bizatihi mazeretler sunarak imza atmaktan kaçınan … dışında, diğer ortaklarla her türlü hak ve hukuku ödeyerek ibralaştığını, uğradığı maddi manevi zararlar sırasında iş yerini ayakta tutmak için evini ve arabasını satmış, 2 yılın sonunda da artık iş yerini maddi olarak yürütemeyince kapatmak durumunda kaldığını, uzun bir sıkıntı sürecinden sonra tüm borçları ödeyerek eşi ile birlikte …’a yerleşmiş, yine küçük bir işletmeyi idare ederek hayatına devam ettiğini, 25.11.2013’te alınan tasfiye kararı ile faaliyetinde hiçbir fayda kalmamış diğer ortakların fayda görmedikleri için ayrılma kararı almış oldukları şirket ile her türlü ibralaşmalarına rağmen şirketin tasfiye işlemleri tamamen sonlanması gerekirken müvekkilimizin aldığı duyumlara göre tasfiye işlemleri halen sonlandırılmadığından ve ne garabettir ki; tüm ticari defter ve resmi evrakları kayıp olduğundan şirket hala bir organizma olarak yaşar halde olduğunu, yine müvekkilinin bilgisi ve onayı dışında tasfiye halindeki şirketin adresi … adresinde … adresine taşınmış 03.12.2013 tarihinden beri tasfiye memuru olan … görevini yeterince, gereğince ifa etmediğinden tasfiye işlemleri de sürüncemede kaldığını, geldiğimiz noktada; ilk ismi müvekkili tarafından …Ltd. Şti. iken bir anda unvan değişikliği ile … tarafından … Tic. Ltd Şti olarak tescil ettirilen, 2013 Ocak ayında ana sözleşmesi düzenlenmişken ne hikmetse ticari defter tasdikleri 2012 yılının Aralık ayında yaptırılan, buradaki yasal sorumluluk tasfiye memurunun ve mali müşavirin üzerinde olup bu konuda ivedilikle çözüm gerektiğinden maddi manevi mağdur edilen davacı … tarafından huzurdaki davanın ikamesi zorunlu olduğunu, bu nedenle mahkemece bir an önce şirkete yeni bir tasfiye memurunun tayinini, durumun tüm ortaklara ihbarını, ayrıca kayıp ticari defterlerle ilgili gerekli işlemlerin yapılmasını ve gerçekten kaybedildi ise bu durumun tespitini talep ettiklerini belirterek tasfiye halindeki …Tic. Ltd.Şti.’nin tasfiye işlemlerinin her türlü yasal kaideye uygun olacak şekilde tamamlanabilmesi açısından tasfiye memuru …’in görevinin bu konuda her türlü yasal şikayet hakkımız saklı tutularak sonlandırılmasını ve yerine mahkeme tarafından alanında uzman, hukukçu bir bilirkişinin resmi tasfiye memuru olarak atanmasını, bu durumun diğer ortaklara ihbarını, tasfiye işlemlerinin tamamlanması açısından, halihazırdaki adresleri bilinmeyen diğer tüm ortakların ve mali müşavir …’ın MERNİS adreslerine çağrı yapılarak şirketin ticari defterlerinin ibrazının istenmesini, ticari defterlerin mahkemeye sunulması halinde mahkemece belirlenecek olan alanında uzman akademisyen bilirkişilerden oluşan bir heyet tarafından tüm bu ticari belge ve dokümanların inceletilmesi ve raporlanmasının sağlanmasını, ticari defterlerin sunulamaması halinde kayıp ticari defterlerle ilgili kayıp bildiriminin yapılmasını, yargılama giderleri ve ücret-i vekaletin davalı tarafa yüklenilmesini talep ve dava etmiştir.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde
Dava, tasfiye halindeki limited şirkete genel kurul kararı ile atanan tasfiye memurunun görevine son verilmesi ve yerine yeni bir tasfiye memuru atanması istemine ilişkindir.
Dava dışı Tasfiye halindeki … Ltd.Şti.’nin sicile kayıtlı adresinin …olduğu , 6102 sayılı TTK 547.maddesi uyarınca mahkememizin işbu davaya bakmaya yetkili olduğu anlaşılmaktadır.
Tasfiye halindeki … Ltd.Şti.’nin sicil kaydı çıkarılıp dosya içine alınmış ve tetkikinden; davacının, şirketi münferiden temsile yetkili müdür olduğu, tasfiye memuru olarak dava dışı …’in atandığı davalı olarak gösterilen …’nın şirket yetkilisi veya tasfiye memuru olmadığı tespit edilmiştir.
Bu aşamada taraf sıfatı kavramı üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır. Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı (dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen (nitelendirilen) kişiler, şeklen (biçimsel açıdan) o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez. Dava sıfat(husumet) yokluğundan reddedilir.
Bir subjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir (davalı sıfatı). Örneğin bir alacak davasında davalı olma sıfatı o alacağın borçlusuna aittir. Alacak davası, o alacağın borçlusundan başka bir (üçüncü) kişiye karşı açılırsa davalının davalı (borçlu) sıfatına sahip olmadığından (sıfat yokluğundan) dolayı reddedilir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir subjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada, davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu) tamamen maddî hukuka göre belirlenir. Bu nedenle, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur.
Sıfatın usul hukuku bakımından önemi (usul hukukunu ilgilendiren yönü) şudur: Bir davanın tarafları (veya taraflardan biri) o davada gerçekten (davacı veya davalı olarak) taraf sıfatına sahip değilse mahkeme, dava konusu hakkın esası (mevcut olup olmadığı) hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat yokluğundan reddine karar verir. Bu karar, davanın mesmu olmadığına (dinlenemeyeceğine) ilişkin bir karar olmayıp, gene davanın esasına ilişkin bir karardır (taraf olarak gösterilenlerden birinin taraf sıfatının bulunmadığını tespit eden bir karardır).
Mahkemenin sıfat yokluğunu kendiliğinden (resen) gözetmesi gerekir. Çünkü sıfat yokluğu, bir defi değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hâkim, kendisine sunulan dava malzemesinden (davalı veya davacının bildirdikleri vakıalardan, yani dava dosyasından) bir itiraz sebebinin varlığını (sıfat yokluğunu) öğrenirse, bunu kendiliğinden (resen) gözetir.
Taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (defi değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hâllerinde olduğu gibi, sıfat yokluğu da, ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hâkim tarafından kendiliğinden (resen) gözetilir (Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 234- 237).
Dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen …’nın şirket yetkilisi veya tasfiye memuru olmadığı, tasfiye halindeki şirketin tasfiye memurunun değiştirilmesine yönelik davada pay sahiplerinden olan davalının taraf sıfatının bulunmadığı anlaşılmakla HMK 114/1-d ve HMK 115/2 maddeleri uyarınca davanın usul yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK 114/1-d ve HMK 115/2 maddeleri uyarınca davanın usul yönündenREDDİNE,
2-Peşin harcın mahsubu ile başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Gider avansının kalan kısımlarının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, tarafların yokluğunda, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 06/04/2023

BAŞKAN …

ÜYE …

ÜYE …

KATİP …