Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/817 E. 2022/886 K. 02.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/817 Esas
KARAR NO : 2022/886

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/06/2016
KARAR TARİHİ : 02/11/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
(I) TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
(1) Davacı Tarafın İddialarının Özeti:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin 13.12.2010 tarihinde kurulmuş olup, şirketin müdürü ve temsilcisinin … olduğunu, I6.06.2011 tarihinde davacı ile …’nın müştereken – birlikte yetkiyle şirket müdürü olduklarını, …’nnın müdürlükten ayrıldığını, 25.09.2011 tarihi itibariyle davacının tek yetkili müdür olduğunu, 3.000,00 TL olduğunu ve sigorta primlerinin de bu tutar üzerinden yatırıldığını, şirket tarafından prim ödemesi yapıldığı halde hiç maaş ödenmediğini, toplu para şeklinde ödeneceği bildirilerek devamlı oyalama yoluna gidildiğini, en sonunda 23.10.1012 tarihinde davacının bilgisi dışında alınan sahte karar ile şirket müdürlüğünden azline ve yeni müdür …’ın atanmasına karar verildiğini, davacının durumu öğrendiğinde … Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduğunu, özel evrakta sahtecilik suçundan sanık … hakkında … 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasıyla dava açıldığını, TTK’nın 543. maddesinin “Ortak olmayan müdür umumi heyet kararı ile her zaman olunabilir. Azlolunan müdürün mukaveleden doğan hakları mahfuzdur” denildiğini, davacının 06.12.2011 tarihinde işe başladığını ve 23.10.2012 târihinde sahte belge ve evraklarla işten çıkarıldığını, davacının iş akdi yasaya aykırı ve sahte belgelerle feshedildiği için 3 yıllığına müdür olarak atandığı için 2 yıllık maaş alacağını talep ettiğini, bu talebi yerinde görülmez ise de işe başladığı 06.12.2011 tarihi ile sahte belge ile işine son verildiği 23.10.2012 tarihleri arasındaki ücretlerini talep ettiğini, davayı belirsiz, alacak davası olarak açtığını beyan ederek fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydı ile şimdilik, 2 yıllık maaş alacağının işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
(2) Davalı Tarafın Savunmalarının Özeti: dava dilekçesini kabul etmediğini, öncelikle zamanaşımı kirazında bulunduklarını, alacağa ilişkin terditli dava açılamayacağını, yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre ücret alacağı hakkında belirsiz alacak davası açılamayacağını, ücret alacağının davacı tarafından belirlenebilecek durumda olduğunu bu nedenle de davacıya alacağını belirli hale getirmek ve eksik harcı yatırmak üzere kesin süıe verilmesini, kesin süre içinde belirli hale getirmez ya da eksik harcı yatırmazsa davanın usulden reddine karar verilmesi gerekliğini, davacının müvekkili şirketten herhangi bir alacağı olmadığını, müvekkili şirketi temerrüde düşürmediğinden dava tarihinden öncesine ilişkin faiz talep edilemeyeceğini, davacının müvekkili şirketi oldukça yüksek meblağda zarara uğrattığını ve bu hususta hakkında … 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı tazminat davası açılmış olduğunu, davacının müvekkili şirkette ticari vekillik görevinde bulunduğunu, maaşının bordrolarda yazılı olan miktar olduğunu, müdürlük yaptığı dönemde ahzu kabz yetkisine sahip olup şirket hesaplarından yüklü miktarda para çekerek ve şirket kasasından para çekerek alacaklarını kendisinin tahsil ettiğini, şirket hesaplarının davacı tarafından tutulduğunu, davacının alacaklarını ödeyecek bir başka yetkili bulunmadığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 03.06.2014 tarih 2013/2363 Esas 2014/10382 sayılı kararında aynen “çekilen paraların şirket işlerinde kullanıldığının ispat yükünün davalı üzerinde bulunduğu” iradeleriyle şirket kasasından ve bankadan çekilen paraların şirket için kullanıldığını ispat yükünün davacı müdürde olduğuna hükmettiğini, tüm para çekme ve ödeme işlemlerinin davacı tarafından yapıldığını, hayatın olağan akışına göre davacıya kendisinden başka bir kimsenin ödeme yapmasının mümkün olmadığını, şirket paralarının nereye kullanıldığını ispat yükünün davacı müdürde olması nedeniyle ispatlayamadığı takdirde alacaklarının bu meblağlardan ödendiğine karine teşkil edeceğini, aynı zamanda davacının kasadan çekilen paraların şirket yararına kullanıldığını ispatlayamazsa bakiye kısmın alacaklarını karşılayan kısmından alacaklarını aldığına karine teşkil edeceğini, davacının kasadan ve şirket hesaplarından çektiği meblağları şirket yararına kullanmayarak ve alt ilişkisi bulunmayan bonolar düzenleyerek müvekkili şirket oldukça yüksek miktarda zarara uğrattığını ve bu hususta hakkında … 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı tazminat davasının açıldığını, davaya konu alacaklarını fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak takas ettiklerini, davacı hakkında alt ilişkisi olmayan bono düzenlediği iddiası ile resmi belgede sahtecilik suçundan ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından … 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı kamu davası açıldığını, mahkemece verilen … sayılı kararda davacının cezalandırılmasına karar verildiğini, dosyanın Yargıtayda olduğunu beyan ederek, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
(II) ÇEKİŞMELİ VAKIALAR HAKKINDA TOPLANAN DELİLLER:
1-Tüm dosya kapsamı.
(III) DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, SABİT GÖRÜLEN VAKIALAR, ÇIKARILAN SONUÇ VE HUKUKÎ SEBEPLER:
Davacının davası yıllık izin ücreti, kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı kalemlerinden oluşan işçilik alacaklarının tahsili davasıdır.
Davacının davası … 11. İş Mahkemesi’nin … Esas … Karar sayılı kararı ile … 18. İş Mahkemesi’nin … Esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmiş,… 18. İş Mahkemesi’nin … Esas … Karar sayılı görevsizlik kararı işle Mahkememize gönderilmiş, davacının yıllık izin ücreti, kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı taleplerini içerir birleşen davası Mahkememizin 2019/450 Esas sayılı dosyasından tefrik edilerek, Mahkememizin 2022/817 Esas sayılı sırasına kaydedilmiştir.
4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
Kanunun 2 nci maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez.
Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir.
İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayıran en önemli ölçüt bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağımlılığı vardır.
İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukukî-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirir. İşçinin işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işçinin işverenin talimatlarına göre hareket etmesi ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, işçinin bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin ölçüt teşkil etmez. İşçinin işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi yaratıcı gücünü kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kâr ve zarara katılıp katılmaması, karar verme özgürlüğüne sahip bulunup bulunmaması bağımlılık unsuru açısından önemlidir.
İş sözleşmesinde işçi işveren için belirli veya belirsiz süreli olarak çalışır. Vekâlet sözleşmesinde ise vekil kural olarak uzmanlığı bakımından iş sahibinin talimatları ile bağlı değildir. İş sözleşmesinin varlığı ücretin ödenmesini gerektirir. Oysa vekâlet için ücret zorunlu bir öğe değildir. Vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümlerde iş sözleşmesinin aksine sosyal nitelikte edimlere ve koruma yükümlülüklerine rastlanmaz. Vekil bağımsız olarak iş görür, bu nedenle faaliyetini sürdüreceği zamanı belirlemede kısmen de olsa serbestliğe sahiptir. Bütün zamanını tek bir müvekkile özgülemek zorunda olmayan vekil, farklı kişilerle vekâlet sözleşmeleri yapabilir. Ekonomik olarak tek bir işverene bağımlı değildir.
Tüzel kişilerde yönetim hakkı ile emir ve talimat verme yetkisi organlarını oluşturan kişiler aracılığıyla kullanılır. Tüzel kişiler yönünden tüzel kişinin kendisi soyut işveren, tüzel kişinin organını oluşturan kişiler ise somut işveren sıfatını haizdir.
Ticaret şirketleriyle tüzel kişilerde somut işveren sıfatını taşıyan organ bir kurul olabileceği gibi tek başına bir kişiye verilen yetki çerçevesinde gerçek kişinin de organ sıfatını kazanması mümkündür.
Limited, hisseli komandit ve kolektif şirketlerde yönetim yetkisi şirket ortaklarından birine bırakıldığında, bu kişi müdür sıfatıyla kişi-organ sayılır. Türk Ticaret Kanununun 319 uncu maddesine göre, anonim şirketler yönünden yönetim ve temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerine bırakılması halinde, bu kişi veya kişiler kişi-organ sıfatını kazanır. Şirketi temsil ve yönetime yetkili kişi-organ sıfatını taşıyan kişiler işveren konumunda bulunduklarından işçi sayılmazlar.
İş Kanununa tabi genel müdür olarak çalışanların aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olmaları halinde kişi-organ statüsünü taşıyıp taşımadıklarının araştırılması gerekir. Genel müdürün organ sıfatını kazanmaksızın yönetim kurulu üyesi olması halinde, “genel müdürlük görevi” sebebiyle iş ilişkisinin devam ettiği sonucuna varılmalıdır. Buna karşın şirketi temsil ve ilzama yetkili kişi-organ sıfatı kazanılmışsa, işçi ve işveren sıfatı aynı kişide birleşemeyeceğinden iş ilişkisinin bulunmadığı kabul edilmelidir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. Maddesine göre; İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur. 5521 sayılı kanunun 1. Maddesinin 1. Fıkrasında belirtilen İş Kanunu, şu an yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu’dur. Keza 4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir. Bu nedenle 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkları, iş mahkemelerinde çözülecektir. İş mahkemesinin diğer kanunlardaki ayrık düzenlemeler hariç görevli olması için taraflar arasında iş ilişkisi bulunması gerekir. Taraflar arasındaki ilişkinin iş ilişkisi dışında diğer iş görme edimi içeren özel sözleşmeler (vekalet, eser, ortaklık gibi) olması halinde genel hukuk mahkemelerinin(görev uyuşmazlığı), statü hukuku kapsamında olması halinde ise idari yargının görevli olması (yargı yolu uyuşmazlığı) sözkonusu olacaktır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19 ve 6100 sayılı HMK.’un 33. maddeleri uyarınca yargıç tarafların hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Yargıç aradaki sözleşmesel ilişkiyi yorumlar, sözleşme türünü ve içeriğini kendisi belirler. Tarafların gerçek ve ortak iradelerini esas alır. Bu nedenle taraflar arasındaki sözleşmenin iş, vekalet, eser veya ortaklık sözleşmesi olduğunu nitelendirilmesi yargıca aittir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 135. Maddesi uyarınca “yönetim organı”, anonim şirketler ve kooperatiflerde yönetim kurulu, limited şirketlerde müdür veya müdürler, şahıs şirketleriyle sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yöneticidir. Aynı kanunun 368. Maddesi uyarınca “Yönetim kurulu, ticari mümessil ve ticari vekiller atayabilir. Devamı 370/2 maddesine göre ise “Yönetim kurulu, temsil yetkisini bir veya daha fazla murahhas üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere devredebilir. En az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması şarttır”.
Limited şirketlerle ilgili düzenlemelerde de şirket ortağı yanında, şirket ortağı olmayan kişinin müdür olarak atanacağı açıklanırken(Mad. 623), ortak olmayan şirket müdürünün iş sözleşmesi kapsamında da çalıştırılabileceği belirtilmiştir(Mad.629).
Diğer taraftan 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 4. Maddesine göre “Sigorta şirketleri ve reasürans şirketlerinin yönetim kurulları genel müdür dâhil beş kişiden, denetçiler ise iki kişiden az olamaz. Genel müdür, yönetim kurulunun doğal üyesidir”. Sigorta şirketinde yasa gereği genel müdürün yönetim kurulu üyesi olması, yasadan kaynaklanan bir durum olup, iş sözleşmesi ile işe alınmasına engel değildir. Kısaca genel müdür olarak iş sözleşmesi ile işe alınan kişi yasa gereği yönetim kuruluna seçilmekle organ sıfatını almaz. Bankacılık Kanunu’nun 23. Maddesi uyarınca banka yönetim kurulunun doğal üyesi olan genel müdürler de murahhas üye veya kişi/organ sıfatını kazanmamış ise iş ilişkisi kapsamında çalıştığının kabulü gerekir.
Kişi organ statüsündeki murahhas azalar dışında anonim şirket yönetim kurulunu oluşturan kişilerle şirket tüzel kişiliği arasındaki ilişki kural olarak vekalet akdine dayansa da bu ilişkinin iş ilişkisi olarak kurulmasına da bir engel bulunmamaktadır. O halde hukuki nitelendirme her somut olaydaki çalışma ilişkisi özelinde yapılmalıdır (Prf. Dr. Sarper Süzek, İş Hukuku, Yenilenmiş 10. Bası. İstanbul s. 133-134;
Türk Borçlar Kanunu ticari temsilciyi “işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişi” olarak tanımlamıştır(Mad.547/1). Aynı kanunun 554. Maddesinde ticari temsilci ile temsil ettiği kişi arasında hizmet, ortaklık veya vekâlet sözleşmelerinin olabileceği, ancak bunun sınırlı olmadığı, taraflar arasında başkaca hukuki ilişkilerin de bulunabileceği belirtilmiştir. Kısacası ticari temsilci ile işletme sahibi arasında iş ilişkisi kurulabilir.
Şirketlerde tüzel kişiliği temsil eden genel müdür veya müdürlerin ticari temsilci oldukları açıktır. Ticari temsilcinin yukardaki düzenlemelere göre gerçek anlamda ortak olmadıkça, bağımsız hareket etmedikçe ve murahhas üye olmadığı sürece, iş ilişkisi kapsamında çalıştığının kabulü gerekir.
Ayrıca ticari temsilci olan, genel müdür veya müdür ile tacir olan kişi arasında çıkan uyuşmazlıkların iş ilişkisi olması halinde uyuşmazlığın 6102 sayılı TTK.’nun 5/1 maddesi yollaması nedeni ile 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca iş mahkemesinde görülmesi gerekir. Zira anılan 5. Maddede açıkça ayrı düzenleme yoksa ticari davanın ticaret mahkemelerinde görülmesi gerektiği belirtilmiştir. 5521 sayılı kanun ayrı düzenleme öngörmüştür. ( Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2017/1092 Esas 2020/6950 Karar )
Somut uyuşmazlıkta; davacının davalı şirketin ortağı olmayıp şirketi ortaklarınca atanmış müdür olduğu, davalı şirket tarafından 06.12.2011-31.10.2012 tarihleri arasında davalıya ait iş yerinden sigortalı çalışmalarının SGK’na bildirildiği, taraflar arasında işçi iş veren ilişkisinin mevcut olduğu, bu haliyle uyuşmazlığa bakma görevinin İstanbul 11. İş Mahkemesine ait olduğu kanaatine varıldığından, davacının davasının Mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle
Davacının davasının görev yönünden reddine,
Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
Mahkememiz kararına karşı istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşir ise; … 11. İş Mahkemesi ile Mahkememiz arasında olumsuz görev uyuşmazlığı ortaya çıkacağından görevli mahkemenin tayini – merci tayini yönünden dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
HMK m.331/2 uyarınca, harç, masraf ve vekalet ücretinin görevli mahkemece nazara ALINMASINA,
Dair, Tarafların yokluğunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 02/11/2022

Katip …
✍ e-imza

Hakim …
✍ e-imza