Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/140 E. 2022/120 K. 15.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/140 Esas
KARAR NO : 2022/120 Karar

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/09/2021
KARAR TARİHİ : 15/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA/
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 01.01.2012 yürürlük tarihinden başlamak üzere üç yıl süreli “Yarımca Gemi Yanaşma ve Deniz Boru Geçiş Anlaşması” imzalandığını, buna göre davalı müvekkil tesislerini kullanmak suretiyle; ürettiği ürünleri gemilere yükleme veya getirdiği ürünleri kendi tesislerine aktarma işini yapacağını, anılan sözleşme, 17. madde gereğince birer yıllık uzamalar ile yürürlüğü devam etmekte iken davalı tarafından keşide edilen Kadıköy … Noterliği’nin 14.06.2021 tarih ve … Yevmiye sayılı ihtarnamesi ile sözleşmenin 2021 yılı için yenilenmediğinin bildirildiğini, ancak fesih beyanının, taraflar arasındaki sözleşmenin 17. maddesinde belirlenen usul ve şekillere uygun olmadığını, anılan sözleşmenin 5.1.1. maddesi gereğince taahhüt ettiği miktarda ürün geçişi yaptırmayan davalının eksik kalan 21035 ton için ton başı 1 USD olmak üzere toplamda 21.035.USD’yi müvekkil şirkete ödemesi için Kartal … Noterliğinin 10.06.2021 tarih ve …yevmiye sayılı ihtarnamesi keşide edilmişse de, davalı taafından keşide edilen Kadıköy 24.Noterliğinin 14.06.2021 tarih … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile 16.6.2021 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnameleri ile bu talebimizi yerine getirmekten imtina ettiğini, doğmuş ve doğacak fazlaya ilişkin ve ayrıca 2021 yılına ilişkin talep ve hakları mahfuz kalmak, taraflar arasındaki sözleşme ile yüklendiği edimini yerine getirmeyen davalıdan, sözleşmenin 5.1.1. maddesi gereğince eksik kalan geçiş miktarı üzerinden hesaplanan 21.035,00.USD cezai şart bedelinin fazlaya ilişkin hakları mahfuz kalmak kaydı ile şimdilik 5.000,00 USD’nin 05.01.2021 tarihinden itibaren 3095 Sayılı kanun gereğince işleyecek faizi ile birlikte tahsil tarihindeki TCMB satış kuru üzerinden davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA/
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; yetkisiz mahkemede ikame edilen işbu davanın usulden reddi gerektiğini, yetkisiz yerde ikame edilen işbu davanın usulden reddine, haksız ve kötü niyetli olarak ikame olunan işbu davanın esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE/
Dava, cezai şart alacağının tahsili davasıdır.
Davacı vekili, davacı ile davalı arasında 01/01/2012 tarihinden başlamak üzere 3 yıl süreli “Yarımca Gemi Yanaşma Ve Deniz Boru Geçişi Anlaşması” imzalandığını, bu sözleşme kapsamında davacının davalının tesislerini kullanma hakkı kazandığını ve bu kapsamda davalının tesislerini kullanmak suretiyle ürettiği ürünleri gemilere yükleme ve getirdiği ürünleri kendi tesislerine aktarma hakkı elde ettiğini, bu şekilde yürümekte olan sözleşmenin 17. Maddesi kapsamında birer yıllık süreler ile uzadığını ve ancak davalının Kadıköy … Noterliği’nin 14/06/2021 tarih – … yevmiye numaralı evrak üzerinden keşide ettiği ihtarname ile sözleşmenin 2021 yılı için yenilenmediği için sona ermiş olduğunu bildirdiğini, oysa feshin sözleşmenin 17. Maddesinde öngörülen usule uygun olmadığını ve bu nedenle sözleşmeye aykırılık teşkil ettiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin 5.1.1 maddesinin “Platform Ve Deniz Boru Hattı Geçiş Ücreti Olarak 1 USD/ton hesabı ile yıllık 50000 ton ürün geçişi yaptırmayı, yaptırmadığı takdirde de eksik kalan kısım için yine 1 USD/ton hesabı ile cezai şart ödemeyi” şeklindeki hükmü ile cezai şart ödenmesinin öngörüldüğünü, bu hüküm kapsamında 2020 yılı içerisinde sadece 28.965 ton ürün geçişi yaptırıldığını, bundan 21035 ton ürünün geçişinin eksik yapıldığının anlaşıldığını, Kartal … Noterliği’nin 10/06/2021 tarih – …yevmiye numaralı evrakı üzerinden keşide edilen cezai şart ödemesinin talep edildiğini ve ancak davalı tarafından gereği ifa edilmediğinden 21.035,00 USD cezai şart alacağının şimdilik 5.000,00 USD’lik kısmının 05/01/2021 tarihinden itibaren 3095 sayılı kanın gereği dolar cinsinden döviz alacağına devlet bankalarınca ödenen 1 yıllık faiz uygulanmak şartıyla tahsilini talep ve dava etmiştir.
6100 Sayılı HMK m. 33 gereği hakim Türk Hukukunu resen uygulamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük kapsamında taraflar arasındaki ihtilafa uygulanması gereken maddi ve usule ilişkin kanun hükümlerini belirlenmesi için öncelikle taraflar arasındaki sözleşmenin türünün belirlenmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere Borçlar Hukuku’nun konusunu “borç ilişkileri” teşkil etmektedir. Türk Hukuku’nda 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu borç ilişkilerini düzenleyen temel kanun niteliğindedir. Bu kanunun birinci kısmını oluşturan m.1-206 arasında borç ilişkilerine ilişkin “genel hükümler” öngörülmüştür. Genel hükümlerle borç ilişkisi soyut ve temel bir kavram olarak ele almış ve hükme bağlamıştır. Bu nedenle genel hükümler her türlü sözleşmeye daha doğrusu bütün borç ilişkilerine uygulanabilme özelliğine sahiptir. Ancak bazı borç ilişkilerinin ayrıntılı bir şekilde düzenlenmesi gerektiği için Alman ve İsviçre kanunlarında olduğu gibi Türk Borçlar Kanunu’nun ikinci kısmını oluşturan m.207-649 arasında özel borç ilişkilerine “özel hükümler” öngörülmüştür.(Prof. Dr. Kenan Tunçomağı, Türk Borçlar Hukuku, Cilt 2, Özel Borç İlişkileri, s.2) Ancak başka kanunlarda Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan özel borç ilişkilerine ilişkin hükümlere yer verildiği gibi başka kanunlar tarafından düzenlenmiş özel borç ilişkileri de bulunmaktadır. Bu nedenle özel borç ilişkileri TBK’da düzenlenen tipik sözleşmelerle ile sınırlı değildir.(Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.18-20)
Bu şekilde kanunda düzenlenen sözleşmelere “tipik sözleşme” münhasıran düzenlenmeyen sözleşmelere ise “isimsiz sözleşme” adı verilmektedir. Ancak hukukumuzda hakim olan “sözleşme serbestisi ilkesi” gereği taraflar kanunda öngörülen tipik sözleşme yapmak zorunda değildir. Aksine taraflar bu ilke kapsamında tipik sözleşme yapabilecekleri gibi, kanunda öngörülmemiş kendine özgü isimsiz bir sözleşme de yapabilirler. Hatta hukuki nitelik ve vasıfları birbirinden bağımsız olan iki sözleşmenin unsurlarını birbirine bağla hale getirmek suretiyle birleşik sözleşme veya kanunun çeşitli sözleşme tiplerinde öngördüğü unsurları kanunun öngörmediği tarzda bir araya getirmek suretiyle karma sözleşmeler de yapabilirler. (Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.23-30) Sözleşmelerin borçlandırıcı bir işlem şeklinde yapılması mümkün olduğu gibi, yapıldığı anda ifa edilen ayni sözleşme şekilinde yapılmaları mümkündür. (Prof. Dr. Kenan Tunçomağı, Türk Borçlar Hukuku, Cilt 2, Özel Borç İlişkileri, s.2) Sözleşmenin ayni şekilde yapılması sözleşmeni ayni hakka ilişkin olmasına anlamına gelmemekte olup tamamiyeti maddi fiilin (teslimin) eklenmesine bağlı olan akit kastedilmektedir. (Prof. Dr. Fevzi Necmettin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku İkinci Kısım, Akdin Muhtelif Nev’ileri (Özel Borç İlişkileri, Cilt 1. s.20))
Doğal olarak tipik sözleşmelerden kaynaklanan ihtilafların, öncelikle o sözleşmeye ilişkin özel hükümler, sonra da genel hükümler çerçevesinde çözülmesi gerekir. İsimsiz sözleşmelerin ise çoğunlukla o sözleşmeye en yakın sözleşme tipine ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanması ile çözülmesi gerektiği kabul edilmektedir. (Prof. Dr. Kenan Tunçomağı, Türk Borçlar Hukuku, Cilt 2, Özel Borç İlişkileri, s.7) Nitekim Yargıtay 10. HD. 22.1.1976 tarih 1975/4935 E. Ve 1976/1294 K. Sayılı “Birleşik sözleşmede; iki bağımsız sözleşme kendilerine özgü niteliklerini koruyarak ortak bir amaçla bir araya gelmektedir. Bu tür sözleşmelere ilişkin uyuşmazlıkların çözülmesinde uygulanacak hükümler açısından yasalarda açıklık bulunmadığından konu öğretide tartışmalıdır ve Dairemiz; bu olayın özelikleri, göz önünde tutularak bu davada en doğru çözüm yolunun “her sözleşmenin bağlı olduğu hükümlerin uygulanması” görüşünü benimsemektedir. (M.K. m. 1)” şeklindeki kararında, bileşik sözleşmelerden kaynaklanan ihtilafın sözleşmenin ilişkin bulunduğu kısma özgü hükümlere göre, 4. HD. 4.5.1967 tarih 1967/3125 E. Ve 1967/3847 K. Sayılı ….”…Bir sözleşme ile borçlar Kanunun özel hükümleri bölümünde gösterilen sözleşmelerden yalnız biri değil bir kaçı veya bu bölümde öngörülmeyen ve kanunun yasak etmediği bir sözle de birlikte yapılabilir. Bu nitelikteki sözleşmelere karma sözleşme denilir. Bunların niteliği sözleşme sözleşme şartlarına göre ayrı ayrı tanımlanıp, doğurduğu hak ve borçlar, şartlarına göre takdir edilmek gerekir. Davalı açıklamasıyla bağlı tutulup ödenmesi ispat ettirilecek yerde sözleşmeni anlamında yanlışa düşülüp ilişkini ispatlanamadığı benimsenerek davanın reddi bozmayı gerektirir.” şeklindeki kararı ile de karma sözleşmelerden kaynaklanan ihtilafın ise yine sözleşmenin ilişkin bulunduğu kısma özgü hükümlere göre çözülmesi gerektiğini kabul etmektedir.
Ancak bu yönü ile sözleşmeye uygulanması gereken hukukun belirlenmesi için öncelikle ihtilafın kaynaklandığı sözleşmenin tür ve özeliklerinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle TBK’nun özel hükümlerinde düzenlenen tipik sözleşme türlerini kısaca ele alınması gerekmektedir.
Borçlar Kanunumuzun özel kısmında öngörülmüş olan tip sözleşmeler öğretide içerdikleri edim, şekil, isim, unsur, amaç ve muhtevaları bakımından pek çok tasnife tabi tutulmaktadır. Ancak konumuz bakımından önemli olan tasnif sözleşmelerin amaç ve muhtevaları bakımından yapılan tasniftir. Bu tasnifte esasen akitlerin taraflara yüklediği yükümlülükler ve akdin yarattıkları hukuki sonuç esas alınmaktadır.(Prof. Dr. Fevzi Necmettin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku İkinci Kısım, Akdin Muhtelif Nev’ileri (Özel Borç İlişkileri, Cilt 1. S.17)
Bu kapsamda devir ve ferağ borcu doğuran (satış, trampa ve bağışlama) sözleşmeler ile akdin konusunu teşkil eden şey üzerinde haiz oluna mülkiyet hakkının diğer tarafa (yahut leline akit yapılan 3. şahsa) geçirilmesi amaçlanmakta ve akit devredene (devir ve ferağ etme) borcunu yüklemektir. Başka bir deyişle akde konu olan şeyin mülkiyetinin bir mal varlığından çıkıp diğerine gitmesi akdin amaçlanmaktadır. Kullanma ve yararlanma hakkı veren (kira, kullanım ödüncü (ariyet), tüketim ödüncü (karz) sözleşmeler ile taraflardan birinin maliki olduğu şeyi diğer tarafa ondan sadece kullanma ve yararlanması için vermeyi taahhüt etmesi amaçlanmaktadır. Bu sözleşmelerde mülkiyetin devir ve ferağ borcu doğmak yerine yararlanma hakkının devir borcu doğmaktadır. Alacaklı açısından bakıldığında kullanma ve yararlanma hakkının elde edilmesi amaçlanmakta ve sözleşmeyle borçluya kullanma ve yararlanma hakkını devir borcu doğuran yüklenmektedir. İş görme borcu doğuran (hizmet sözleşmesi, vekalet sözleşmesi ve çeşitleri (kredi mektubu, kredi ömre, simsarlık, komisyon), eser sözleşmesi ve yayım (neşir sözleşmesi)) sözleşmeler ise bir insanın çalışma ve emeğinin söz konusu olduğu akitlerdir. Bu kapsamda kalan hizmet akdinde, işçi iş sahibinin vermeyi üstlendiği ücret karşılığında belirli ya da belirsiz bir zamanda hizmet görmeyi, istisna akdinde bir taraf diğer tarafın (iş sahibinin) vermeyi taahhüt ettiği semen mukabilinde bir şeyin imalini, vekalet akdinde vekil sözleşme ile yüklenilen işin yürütülmesini veya üzerine aldığı hizmetin ifasını borçlanmaktadır. (Prof. Dr. Fevzi Necmettin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku İkinci Kısım, Akdin Muhtelif Nev’ileri (Özel Borç İlişkileri, Cilt 1. S.17-28)
Bu ayrım çerçevesinde kullanma ve yararlanma hakkı veren “kira sözleşmesi”nin biraz daha ayrıntılı ele alınması gerekmektedir. 6098 Sayılı m.299 ile kira akdi “kiraya verenin bir şeyin kiralanmasını veya kullanma ile birlikte ondan yararlanmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği” sözleşme olarak tanımlanmıştır. Öğretide kira sözleşmesi, kiraya verenin kira konusunun kullanımını kiracıya bırakmayı, kiracının da bunun karşılığında kira bedelini ödemeyi üstlendiği tam iki tarafa borç yüklendiği sözleşme olarak tanımlanmaktadır. Kira sözleşmesinin meydana gelmesi için sözleşmenin niteliğine uygun bir icap ve kabulün bulunması gerekir. Kira sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu için kiracının da kullanma hakkı karşılığında kiralayana bir bedel ödemesi gerekir. (Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.371) Yukarıda açıklandığı üzere kira sözleşmesini borçlandırıcı işlem şeklinde yapılması mümkün olduğu gibi ayni şekilde yapılması mümkündür.
Bu kapsamda kiranın konusunu taşınmaz veya taşınır bir eşya oluşturabilir. Bu kapsamda bir duvar veya pencere boşluğunun resimli duvar ilanları için kullanıma sunulması da kira ilişkisi niteliğindedir. Taşınmaz eşya kadar taşınırların kiralanması da mümkündür. Hatta misli bir eşyanın veya tüketim eşyasının kiralanması dahi olanaklıdır fakat eğer bu türden misli bir eşya tüketim (istihlak) amacı ile devredilmiş ise (su, hava gazı ve elektrik gibi) o zaman kira akdi değil satım akdi sözkonusu olacaktır. Kamuya ait bir eşyanın da kiraya verilmesi mümkündür. Örneğin, belediyelerin caddeler ve alanların belirli parçalarını üzerilerinde satış barakaları kurmaları için bazı kişilere kiralamaları da mümkündür. Kira sözleşmesi kapsamında kiralayanın bir eşyanın kullanılmasını bırakmış olması gerekir. Ancak kiralayanın bu borcunu yerine getirmiş sayılabilmesi için sadece hareketsiz (pasif) kalması yetmez, kiralananın kira süresince kullanılabilir halde olmasını da sağlaması gerekir. Tunçomağ’ın çok güzel bir şekilde ifade etiği üzere kullanım türü sözleşme temel alınarak belirleneceğinden “… eşyanın bütünü ile kira sözleşmesinin konusunu oluşturması da gerekli değildir; örneğin bir oda sürekli ikamet için veya haftalık kabul saati yahut sadece manzaradan yararlanma için birine kiralanmış olabilir.” (Prof. Dr. Kenan Tunçomağı, Türk Borçlar Hukuku, Cilt 2, Özel Borç İlişkileri, s.439-441) Keza Yavuz’da, duvar veya pencere boşluğunun resimli duvar ilanları için, müzik aletlerinin, otomobillerin, koşu atlarının, giyim eşyasının ve kitapların kiralanabileceği kabul edilmektedir.(Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.376-377)
Bu kapsamda davamıza konu somut olaya bakıldığında davacı ile davalı arasında akdedilmiş olan sözleşme ile davalının davacıya tesislerini kullandırma borcu altına girdiği ve bu haliyle taraflar arasındaki sözleşmenin TBK. m. 299 vd. Maddelerinde düzenlenen tipik bir kira sözleşmesi olduğu görülmektedir.
6100 sayılı HMK m.4/1a düzenlemesi ile kira sözleşmesinden kaynaklanan bütün uyuşmazlıklar bakımından Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu öngörülmüştür. Nitekim Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 10/11/2014 tarih 2014/2189 E. ve 2014/12151 K. Sayılı “…Dava irtifak hakkı bedelinin tahsili istemine ilişkindir. …dava irtifak hakkı bedelinin tahsiline ilişkin olup taraflar arasında kira ilişkisi bulunmaktadır… Görev yönünden reddederek görevsizlik kararı ile dosyaya Sulh Hukuk Mahkemesine göndermesi gerekirken” şeklindeki kararında irtifak hakkından kaynaklanan geçiş hakkı bedelinine ilişkin uyuşmazlığın bile Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından bakılması gereken bir uyuşmazlık olduğunu içtihat etmiştir.
Tüm bu nedenlerden iş bu dava bakımından İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesi görevli olduğundan görev – dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Görev- dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
Karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli İSTANBUL SULH HUKUK MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
HMK m.331/2 uyarınca harç, masraf ve vekalet ücretinin görevli mahkemece nazara ALINMASINA,
Dair, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar verildi. 15/02/2022
Katip

Hakim