Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/705 E. 2022/34 K. 20.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/705
KARAR NO : 2022/34

DAVA : Sorumluluk-Tazminat
DAVA TARİHİ : 16/08/2006
KARAR TARİHİ : 20/01/2022

Mahkememizce bozmaya uyularak verilen 08/12/2016 tarih ve 2014/1709E, 2016/902 K sayılı kararı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 17/01/2019 tarih 2017/1418 E, 2019/447 K sayılı ilamı ile bozulmakla dosya yukarıda belirtilen sıraya kaydedildi ve yapılan açık yargılama sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil bankada 1997-1998 yıllarında Banka Genel Müdürü ve … Şubesi Müdürü olarak görev yapan davalıların Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu Başkanlığının … tarih ve … sayılı Soruşturma Raporunda tespit edilen, likidite sorunu ile karşı karşıya olan eski … Şubesi müşterisi … A.Ş. firmasına teminatsız olarak kredi kullandırmak ve limitlerini artırmak, verilen kredilerin tahsili konusunda gerekli özeni göstermemek, ödeme aczi içine düşen firmanın takibi konusunda zamanında gerekli tedbirleri almamak suretiyle büyük miktarda banka alacağını riske soktukları, işlemlerin yapıldığı tarihte müvekkil bankanın bir iktisadi devlet teşekkülü olması nedeniyle davalıların 399 sayılı KHK’nın 11. maddesi uyarınca banka sermayesi ile diğer kaynaklarını karlılık ve verimlilik esaslarına göre kullanmak ve değerlendirmek hususunda gereken gayret ve basireti göstermekle sorumlu ve yükümlü tutuldukları, bu yükümlülüğe uymayan ve Türk Ceza Kanunu kapsamında görevi kötüye kullanma suçu unsurları taşıyan fiilleri nedeniyle davalılar hakkında yapılan suç duyuruları sonucu … 3. Ağır Ceza Mahkemesinin … E. sayılı kararı ile 4616 sayılı Kanun uyarınca erteleme kararı verildiği, davalı …’ın kredi teklifi sürecinde likidite sıkışıklığına girmiş olan firmanın şubeye tevdi ettiği senetlerin teminat vasfını taşıyıp taşımadığını araştırmaksızın veyahut senetlerin teminat vasfını taşımadığını bilmesine karşın genel müdür olan davalı …’niı yönlendirmesiyle firma için kredi teklifinde bulunduğu, bu şekilde teminatı yetersiz olan firmaya yeni limitler tahsis etmek, ödenmeyen kredi borcuna rağmen firmaya yüklü kredi kullandırmak, 97/10497 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına aykırı olarak vadesinde tahsil edemediği kredileri zamanında Tasfiye Olunacak Alacaklar hesabına aktarmamak, Kredi Takip İnceleme Kontrol Müdürlüğü’nün … tarih ve … sayılı yazısı ile yasal takip işlemlerine başlanması konusunda Şubeye verdiği talimatı zamanında yerine getirmemek suretiyle, davalılardan eski genel müdür …’nın ise davalı ile birlikte bahsedilen teminatsız kredinin kullandırılmasını sağlamak ve firma risklerinin yasal olarak izlenmesini bizzat verdiği talimatlarla engellemek suretiyle banka zararına sebebiyet verdikleri, … A.Ş.’nin yasal takipleri sonucu bir takım tahsilatlar sağlandığı ancak dava tarihi itibariyle banka zararının 8.280.988,89 TL olduğu beyan edilerek bu zararın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile; şirket genel kurul kararı olmadan müvekkili hakkında dava açılamayacağı, dava dilekçesindeki ifadelerden böyle bir genel kurul kararının olmadığının anlaşıldığı, dava konusu iddianın zamanaşımına uğradığı, … A.Ş.’ne kullandırılan kredilerin teminatına alınan senetlerin gerçek ticari işlemlerden kaynaklanan kambiyo senetleri olduğu, firmaya kredi kullandıran diğer bankaların da şubece teminata alınan senetlerin borçlularının değişik vadeli senetlerini teminata aldıkları, işlemleri son derece yoğun olan şubede teminata alınan yüzlerce senedin borçlusunun kontrolünün müvekkil tarafından yapılamayacağı, dava tutarının açıklığa kavuşturulması gerektiği, dava konusu edilen kredilendirme işleminde kredi tahsis, kullandırım ve izlemenin şubenin değil genel müdürlüğün görevi olduğu, dava konusu kredilerin yönetim kurulu kararına uygun olarak kullandırıldığı, yasal takip işlemlerine geç başlandığı iddiasının doğru olmadığı, müvekkilinin TTK’nun 342. maddesi kapsamında sorumluluğunun bulunmadığı, zarar ile müvekkil arasında illiyet bağının olmadığı, otorize kredi olan dava konusu kredinin tahsis, kullandırım, izleme, denetimi ve gerektiğinde hesabın kat’ı görev ve yetkisinin genel müdürlükte bulunduğu, zararın tutarının belirlenemediği, firma kredilerinin tahsil edilememesinde ülkemizin içine düştüğü ekonomik krizin etkisinin göz ardı edilemeyeceği beyan edilerek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili tarafından verilen cevap dilekçesi ile; davacı banka genel kurulu tarafından alınması zorunlu ve dava şartı olan davanın açılması yönündeki genel kurul kararına dosyada rastlanılmadığı, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığı, şahsi sorumluluk ve sorumluluk miktarı hakkında yargılama yapılmadan önce zararın sorumlularının tespit edilmesi gerektiği, … A.Ş.’ne sadece müvekkilin iradesi ile değil banka Yönetim Kurulu kararı ile kredi açıldığı, dava konusu alacak miktarının nasıl hesaplandığının açıklanması gerektiği, dava dilekçesinde yer alan müvekkilin firmaya teminatsız kredi kullandırılmasını sağladığı iddiasının gerçekle bağdaşmadığı çünkü firma limitinin artırılmasına yönelik yönetim kurulu kararında genel kredi sözleşmelerine … “…, …ve … A.Ş. firmasının kefalet imzaları alınacaktır” şeklindeki koşula rağmen Genel Kredi Sözleşmelerinde … Tic. A.Ş.’nin kefaletinin alındığı, Yönetim Kurulu Kararı ile belirlenen kefalet koşullarına uyulmadığı, yine Yönetim Kurulu kararında kredi kullanım şartları olarak senet karşılığı kredi ve ithalat akreditifi kredisinin teminatına % 30 marjla , Harici garanti Kredisinin teminatına da % 50 marjla borçlu istihbaratı olumlu tamamen gerçek ticari işlemlerden doğan kambiyo senetlerinin alınması koşuluna rağmen şube tarafından firmanın çeşitli vade ve meblağlarda 3. şahıslardan alacaklı olduğu senetlerin alındığı, bu senetlerin büyük çoğunluğunun teminat vasfını taşımadığı, müvekkilce kredinin verilmesi safhasında her türlü özenin gösterildiği, dava dilekçesinde yer alan müvekkilin firma risklerinin yasal takibini engellediği iddiasının doğru olmadığı, müvekkilin firmaya verilen kredi nedeniyle kişisel bir çıkarı olmadığı gibi kredinin tahsil edilememesinde Türkiye’de ve dünyada yaşanan ekonomik krizin çok büyük etkisinin olduğu, muhtemel bir zarara ilişkin olarak tazminat talebinde bulunulamayacağı, müvekkilin görev süresi içinde sorumluluğunu gerektiren kusurlu bir eyleminin bulunmadığı, ispat külfetinin davacı tarafa ait olup davacının kusur, zarar ve uygun illiyet bağını ispat etmesi gerektiği beyan edilerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkememizin İlk Kararı:
Mahkememizin 2006/511 E. 2011/434 K. Sayılı 13.12.2011 tarihli kararı ile; borç tasfiye işlemlerinin henüz tamamlanmaması nedeniyle zarar unsurunun gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın esastan reddine karar verilmiştir.
Birinci Bozma Kararı:
Mahkememizin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuş, davalılar vekillerince mahkeme gerekçesine yönelik bir temyizde bulunulmayıp sadece vekalet ücretinin takdirine ilişkin hükmün hatalı bulunduğu bildirilerek temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.01.2011 tarihli kararıyla ve ”… Dava, davalıların bankacılık mevzuatına aykırı biçimde kredi kullandırdıkları iddiasına dayalı sorumluluk davası olup, davacı vekilince, likidite sorunu olan yukarıda anılan dava dışı şirkete kredi açılması, kredi limitlerinin artırılması, teminatsız kredi kullandırılması, teminata alınan senetlerin teminat vasfına sahip olup olmadığının araştırılmaması, teminat vasfına sahip olmadığının bilinmesine rağmen teminata alınması gibi iddialara dayanılmıştır. Mahkemece benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı gerekçelerle davalıların sorumluluk koşullarının oluşmadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa, salt likidite sorunu olan herhangi bir şirkete kredi açılması ilkesel olarak davalılar açısından bir kusur teşkil etmez ise de, tahsis edilen kredinin tahsis tarihindeki miktarları, şirketin kredi değerliliği, alınan teminatların geçerliliği ve güvenilirliği gibi hususlar da nazara alınarak davalıların dava konusu kredilerin tahsis tarihinde bankacılık mevzuatı ve özelikle davacı bankanın iç mevzuat hükümlerine uygun davranıp davranmadıkları açıkça ve denetime elverişli bir şekilde değerlendirilip tartışılmaksızın bu yönden yetersiz bilirkişi raporundan hareketle soyut ve isabetli olmayan yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Öte yandan, davalılardan …’ın banka yönetim kurulu kararında öngörülen şirket yerine başka bir şirketin kefaletini alarak dava dışı şirkete kredi kullandırılması olayında kusurlu davrandığı sabit olup, mahkemece, isabetli olmayan bir şekilde sonuçta bir şirketin kefaletin alınmış olmasının teminat için yeterli olduğu, bu bağlamda anılan davalı için bu işlemin kusur oluşturmayacağına yönelik gerekçesi de doğru bulunmamıştır.
Diğer yandan, davanın özü usulsüz kredi kullandırıldığı iddiasına dayalı olup, davacı tarafından önce kredi borçlularına gidilmesi ve alacağın aciz vesikasına bağlanması bu davanın açılması için bir ön koşul olmayıp, davaya konu kredi tahsis işleminde davalıların kusurunun tespiti halinde doğan zararın davalılardan talep edebileceği nazara alınmadan mahkemece, banka alacağının aciz vesikasına henüz bağlanmaması, kefiller hakkındaki takiplerin henüz sonuçlanmaması, aciz vesikası düzenlenmemesi, iflas tasfiye işlemlerinin henüz tamamlanmaması nedeniyle zarar unsurunun gerçekleşmediğine ilişkin gerekçesi de isabetli görülmemiş, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.
Bozma neden ve şekline göre, davalılar vekilinin temyiz itirazların incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Mahkememizin İkinci Kararı:
Mahkememizce bozmaya uyularak verilen 08/12/2016 tarih ve 2014/1709E, 2016/902 K sayılı kararı ile; Mali sorumluluğa ilişkin davanın açıldığı tarih itibariyle ve zarara neden olduğu iddia edilen işlemlerin yapıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6762 Sayılı TTK hükümlerine göre zamanaşımının değerlendirilmesi gerektiği, zarara neden olduğu iddia edilen en son işlem tarihinin 27.05.1998 tarihi olduğu, 16.08.2006 dava tarihi itibariyle açılan davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
İkinci Bozma Kararı
Mahkememizin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve katılma yoluyla davalı … vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 17/01/2019 tarih 2017/1418 E, 2019/447 K sayılı ilamı ve ” ….Taraflar arasında görülen davada … 1. Asliye Ticaret Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 08/12/2016 tarih ve 2014/1709-2016/902 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili ve katılma yoluyla davalı … vekili tarafından istenmiş olduğu anlaşılmakla, duruşma için belirlenen 15/01/2019 günü hazır bulunan davacı vekili …, davalılar … vekili …, davalı asil … ile vekili … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacı bankada 1997-1998 yıllarında Banka Genel Müdürü ve Şube Müdürü olarak görev yapan davalıların likidite sorunu ile karşı karşıya olan eski … Şubesi müşterisi … A.Ş’ye teminatsız olarak kredi kullandırmak ve limitlerini artırmak, verilen kredilerin tahsili konusunda gerekli özeni göstermemek, ödeme aczi içine düşen firmanın takibi konusunda zamanında gerekli tedbirleri almamak suretiyle büyük miktarda banka alacağını riske soktukları, işlemlerin yapıldığı tarihte müvekkil bankanın bir iktisadi devlet teşekkülü olması nedeniyle davalıların 399 sayılı KHK’nın 11. maddesi uyarınca banka sermayesi ile diğer kaynaklarını kârlılık ve verimlilik esaslarına göre kullanmak ve değerlendirmek hususunda gereken gayret ve basireti göstermekle sorumlu ve yükümlü tutulduklarını, bu yükümlülüğe uymayan ve Türk Ceza Kanunu kapsamında görevi kötüye kullanma suçu unsurları taşıyan fiilleri nedeniyle davalılar hakkında yapılan suç duyuruları sonucu 4616 sayılı Kanun uyarınca erteleme kararı verildiğini, davalı …’ın kredi teklifi sürecinde likidite sıkışıklığına girmiş olan firmanın şubeye tevdi ettiği senetlerin teminat vasfını taşıyıp taşımadığını araştırmaksızın veyahut senetlerin teminat vasfını taşımadığını bilmesine karşın genel müdür olan davalı …’nın yönlendirmesiyle firma için kredi teklifinde bulunduğunu, bu şekilde teminatı yetersiz olan firmaya yeni limitler tahsis etmek, ödenmeyen kredi borcuna rağmen firmaya yüklü kredi kullandırmak, vadesinde tahsil edemediği kredileri zamanında tasfiye olunacak alacaklar hesabına aktarmamak suretiyle, davalılardan eski genel müdür …’nın ise davalı ile birlikte bahsedilen teminatsız kredinin kullandırılmasını sağlamak ve firma risklerinin yasal olarak izlenmesini bizzat verdiği talimatlarla engellemek suretiyle banka zararına sebebiyet verdiklerini, … A.Ş’nin yasal takipleri sonucu bir takım tahsilatlar sağlandığını, ancak dava tarihi itibariyle banka zararının 8.280.988,89 TL olduğunu ileri sürerek, şimdilik anılan bu zararın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri, zamanaşımı def’inde bulunmuş, davanın usul ve esas yönünden reddini savunmuştur.
Mahkemece, uyulan bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre; dava mali sorumluluğa ilişkin olup davanın açıldığı tarih ve zarara neden olduğu iddia edilen işlemlerin yapıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK hükümlerine göre zamanaşımının değerlendirilmesi gerektiği, zarara neden olduğu iddia edilen en son işlem tarihinin 27/05/1998 tarihi olduğu, davalı …’nın bankadaki genel müdürlük görevinden ayrıldığı, 15/07/1999 ve diğer davalı …’ın da şube müdürlüğü görevinden ayrıldığı 06/11/1998 tarihinin kanunda öngörülen fiilin vuku tarihi olarak kabul edildiğinde dahi davanın 2 ve 5 yıllık sürenin dolmasından çok sonra 16/08/2006 tarihinde açıldığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ve katılma yoluyla davalı … vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, davacı … A.Ş. eski genel müdürü ve şube müdürü olan davalıların bankacılık mevzuatına aykırı biçimde kredi kullandırdıkları iddiasına dayalı sorumluluk davası olup, mahkemenin 13/12/2011 tarihli ilamı ile yazılı gerekçelerle davalıların sorumluluk koşullarının oluşmadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir. Bu hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş, davalılar vekillerince mahkeme gerekçesine yönelik bir temyizde bulunulmayıp sadece vekalet ücretinin takdirine ilişkin hükmün hatalı bulunduğu bildirilerek temyiz isteminde bulunulmuş ve hüküm davacı yararına bozulmuştur. Bu suretle, mahkemece oluşan usuli kazanılmış haklar da gözetilerek zamanaşımı def’inin reddi ile esasa girilip inceleme ve değerlendirme yapılması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu husus nazara alınmaksızın yazılı şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
UYUŞMAZLIK
Davalılarca zamanaşımı def’inde bulunulmasına rağmen davanın esastan reddine dair verilen Mahkememizin 2006/511 E. 2011/434 K. sayılı 13.12.2011 tarihli kararının davalılar tarafından, kararın, esasa ilişkin sebeplerle temyiz edilmemesi , Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından ilk bozma kararında zamanaşımı yönünden inceleme yapılmaması ve 13/12/2011 tarihli ilk bozma ilamına uyulması sonrasında davacı yararına usulî kazanılmış hakkın doğup doğmadığıdır.
Özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir. Başka bir ifadeyle zamanaşımı; alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden, dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir. Zamanaşımı hukukî niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır [(Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:2, İstanbul 2001 s. 1761; Von Tuhr: Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s. 688 vd; Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet.: Türk Medeni Hukuku, C. 1, Cüz I, 6. Baskı, İstanbul 1959, s. 274]. Zamanaşımı def’i, davalının aslında var olan bir borcunu özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına olanak veren bir haktır. Bu itibarla zamanaşımının sonucu alacak hakkına son verme değil, onu eksik borç hâline getirme şeklinde ortaya çıkmaktadır. Zamanaşımına ilişkin düzenlemelerin temelinde iddia edilen alacağın aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kullanılmaması karşısında borçlunun oldukça uzak geçmişte kalan bir borçtan doğabilecek ihtilaflara karşı korunması, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalan kimsenin bu hakkının artık korunmaya layık olmadığını kabul etmiş sayılması yatmaktadır. Diğer bir ifadeyle özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.
Uyuşmazlık konusu itibariyle önem arz eden “usuli kazanılmış hak” kavramı; davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Bu kavrama ilişkin olarak HUMK’da ve HMK’da açık bir düzenleme bulunmamakta ise de; bu ilkenin uygulanma gerekliliği her iki Kanun hükümleri karşısında da varlığını sürdürmektedir. Keza bu kurum, 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; Yargıtay bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına usulî kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda mahkeme için de zorunluluk doğacağı, usulî kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukukî alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş bulunması bakımından usulî kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeniyle de ilgili olduğu belirtilmiştir. Bu doğrultuda Yargıtayın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır; çünkü mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî müktesep hak doğmuştur.
Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usuli kazanılmış hak” ya da “usuli müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarihli ve 1987/2-520 E., 1988/89 K. sayılı kararında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulü kazanılmış hak denilmektedir.” şeklinde tanımlanmakta olup ayrıca Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları da bulunmaktadır. Bu itibarla ele alınan usulî kazanılmış hak kurumunun istisnalarından da bahsedilmesi gerekmektedir.
Öncelikle belirtmelidir ki, mahkemenin görevi ile ilgili usulî kazanılmış haktan söz edilemez. Şöyle ki; Yargıtay mahkemenin kararını, görev itirazı olmaksızın görev dışında bir sebeple bozar ve mahkeme bu karara uyarsa bozma dışında kalan görev hususu usulî kazanılmış hak oluşturmayacak, yeniden yapılan yargılamada mahkeme tarafların itirazı üzerine ya da kendiliğinden görevsizlik kararı verebilecektir. Ancak temyizde açıkça görev itirazı ileri sürülmüş ve bu husus Yargıtay tarafından nazara alınmamış, açık ya da zımnî olarak reddedilmiş ise bu takdirde usulî kazanılmış hak görev konusunda da oluşacak ve yeniden yargılama yapan mahkeme görev konusunda karar veremeyecektir. Öte yandan Yargıtay’ın bozma kararından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararının çıkarılmış olması da usulî kazanılmış hakkın istisnasıdır. Az yukarıda bahsedilen 09.05.1960 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararına göre, içtihadı birleştirme kararları usulî kazanılmış hakka rağmen görülmekte olan davalara da uygulanır. İlk derece mahkemesi usulî kazanılmış hakka aykırı olsa bile yeni içtihadı birleştirme kararına göre karar verecektir.
Benzer şekilde henüz kesinleşmeden geçmişe etkili olarak çıkarılan bir kanun hükmü de usulî kazanılmış hakkın istisnasını oluşturacak olup bu durumda usulî kazanılmış hakka aykırı olsa da yeni çıkarılan ve geçmişe etkili olan kanun hükmünün uygulanması gerekir. Bundan başka bir kanun hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilirse iptal edilen kanun hükmü usulî kazanılmış hakka aykırı olsa bile uygulanacak öncelik usulî kazanılmış hakta değil Anayasa Mahkemesinin iptal kararında olacaktır. Usulî kazanılmış hakkın bir diğer istisnası ise kesin hükümdür. Bozmadan sonra usulî kazanılmış hak ile kesin hüküm çelişiyorsa öncelik usulî kazanılmış hak da değil, kamu düzeninden sayılan ve dava şartı olarak re’sen nazara alınması gereken kesin hükümdedir. Bu kapsamda kamu düzenine aykırılık da usulî kazanılmış hakkın istisnalarından bir diğeridir. Gerçekten de kamu düzeninden sayılan bir husus ile usulî kazanılmış hak çelişiyorsa bu hâlde kamu düzeninden sayılan hâl usulî kazanılmış hakkın önüne geçecektir.
Son olarak Yargıtay’ın kararı her türlü yorumun, hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında, açıkça ve tartışmasız şekilde başka bir şekilde yorumlanamayacak açıklıkta maddi hataya dayalı ise ve onunla sıkı sıkıya bağlı olduğu hâlde usulî kazanılmış hak ilkesi uygulanmayacaktır. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddi hata yapılması hâlinde, bu hata, usulî kazanılmış hak oluşturmayacaktır.
Somut olay incelendiğinde; davalılar tarafından süresinde zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü, mahkememizce zamananaşımı defi nazara alınmadan davanın esastan reddine karar verildiği, davacı tarafın temyiz istemi üzerine yapılan ilk temyiz incelemesinde Özel Daire tarafından maddi hata sonucu zamanaşımı def’i yönünden inceleme yapılmadığı, ilk bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda maddi hatanın tespit edildiği ve bozma ilamına uyulmasına rağmen bu kez davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-2796 E 2021/1038 K sayılı emsal ilamında da belirtildiği üzere uyulan bozma kararı her türlü yorumun, hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında, açıkça ve tartışmasız şekilde başka bir şekilde yorumlanamayacak açıklıkta maddi hataya dayalı ise – onunla sıkı sıkıya bağlı olduğu hâlde- usulî kazanılmış hak ilkesinin uygulanamayacağı, dolayısıyla ilk bozma kararında davacının temyizi ile de incelenebilecek zamanaşımı defi’inin değerlendirilmemiş olması maddi hata niteliğinde olduğundan davalıların, lehlerine verilen (esastan redde ilişkin) ilk kararı temyiz etmemelerinin davacı yönünden usuli müktesep hak oluşturmayacağı, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmakla Mahkememizin 2014/1709 Esas 2016/902 Karar sayılı 08/12/2016 tarihli kararında direnilmesine, davacı tarafından davalılar aleyhine açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin 2014/1709 Esas 2016/902 Karar sayılı 08/12/2016 tarihli kararında DİRENİLMESİNE,
Davacı tarafından davalılar aleyhine açılan davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden 5411 Sayılı Bankacılık Kanunun 133. maddesi ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap ve takdir edilen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
4-Gider avansının kalan kısımlarının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili … ve davalı … vekili …, davalı … vekili …, davalı asil …’nın yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde YARGITAY yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 20/01/2022

BAŞKAN

ÜYE

ÜYE

KATİP