Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/300 E. 2022/134 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/273 Esas
KARAR NO : 2022/138 Karar

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 10/02/2021
KARAR TARİHİ : 16/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA/
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili tarafından işletilen köprü ve otoyoldan davalının 02/06/2020 – 29/06/2020 tarihleri arasında … plakalı aracı ile ücret ödemeksizin geçiş yaptığını, 6001 Sayılı kanunun 30. maddesinin 7. fıkrası ile ihlalli geçiş tarihinden itibaren 15 günlük süre içerisinde geçiş bedellerinin cezasız olarak ödenebileceği öngörülmüş olmasına rağmen davalının bu süre içerisinde de geçiş bedelini ödememesi üzerine … 21. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden davalı aleyhine takip başlatıldığını, takip talebi ile 6001 Sayılı kanunun 30/5 maddesi kapsamında tahakkuk eden geçiş ücretinin 4 katı tutarındaki gecikme cezası ile birlikte tahsilinin talep edildiğini, ödeme emrinin tebliği akabinde borçlunun süresinde olarak borca itiraz etmesi nedeniyle takibin durdurulmasına karar verildiğini, davalının itirazında haksız olduğu için itirazın iptali ile takibin devamına, İİK m.67/2 kapsamında takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA/
Davalı davaya cevap vermemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE/
Dava, İİK m.67 kapsamında itirazın iptali davasıdır.
Dava dosyasına celp edilen … 21. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; davacı alacaklının, davalı/ borçlu aleyhine 05/08/2020 tarihinde ilamsız yolla, geçiş ücretinden kaynaklanan para cezasına dayalı olarak, 2.869,75 TL asıl alacağın takip tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek yıllık %9 yasal faiz – değişen oranlarda ile birlikte tahsilini talep etttiği, ödeme emrinin borçluya tebliği üzerine davalı/ borçlunun süresinde olarak borca, faize ve tüm ferilerine itiraz etmesi neticesinde icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verildiği ve süresinde olarak iş bu itirazın iptali davasının açılmış olduğu görülmüştür.
Borçlu vekili, 11/08/2020 tarihli itiraz dilekçesi ile, alacaklıya herhangi bir borçları bulunmadığını, takibe konu asıl alacağa, alacağın ferilerine, takip masraflarına, vekalet ücretlerine ve doğabilecek tüm alacaklara karşı itirazda bulunmuş olduğu görülmektedir.
İhtilaf, davacı alacaklının davalıdan takip sebebi itibariyle alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise miktarının tespiti konularından kaynaklanmakta olup ispat yükü davacıda bulunmaktadır. Ancak alacak miktarının tespiti için usulsüz geçiş yapıldığına dair görüntüler ile bu görüntülerden hareketle tahakkuk ettirilen geçiş ücretinin cezalı olarak tespit için davacı defter ve kayıtlarının incelenmesi hukuk dışında özel ve teknik bilgiyi gerektiren hal olduğundan 6100 sayılı HMK m.266 gereği mahkemenin tarafların talebi yahut kendiliğinden vereceği karar ile bu hususları bilirkişiye tespit ettirmesi mümkündür.
Bu kapsamda mali müşavir bilirkişiden rapor alınmasına karar verilmiş ve mali müşavir bilirkişi …’dan 22/11/2021 tarihli bilirkişi raporu alınmış ise de, davacı vekili tarafından dava dilekçesinde dava konusu icra dosyasının … 21. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası olduğu belirtilmiş ise de bu takip dosyası borçlusunun dava dışı … olduğu, mahkememiz dosyasında ise davalı olarak …’in gösterildiği anlaşılmakla davalı tarafından bildirilen icra dosyası ile mahkememiz dosyasının taraflarının tutmadığı ve mahkememizce bu dosyada öncelikle görev hususunun sonuca ulaştırılması düşünüldüğünde bu aşamada yeniden bilirkişi raporu alınmasına gerek duyulmamıştır.
6100 Sayılı HMK m.33 gereği hakim Türk Hukukunu resen uygulamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük kapsamında taraflar arasındaki ihtilafa uygulanması gereken maddi ve usule ilişkin kanun hükümlerini belirlenmesi için öncelikle taraflar arasındaki sözleşmenin türünün belirlenmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere Borçlar Hukuku’nun konusunu “borç ilişkileri” teşkil etmektedir. Türk Hukuku’nda 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu borç ilişkilerini düzenleyen temel kanun niteliğindedir. Bu kanunun birinci kısmını oluşturan m.1-206 arasında borç ilişkilerine ilişkin “genel hükümler” öngörülmüştür. Genel hükümlerle borç ilişkisi soyut ve temel bir kavram olarak ele almış ve hükme bağlamıştır. Bu nedenle genel hükümler her türlü sözleşmeye daha doğrusu bütün borç ilişkilerine uygulanabilme özelliğine sahiptir. Ancak bazı borç ilişkilerinin ayrıntılı bir şekilde düzenlenmesi gerektiği için Alman ve İsviçre kanunlarında olduğu gibi Türk Borçlar Kanunu’nun ikinci kısmını oluşturan m.207-649 arasında özel borç ilişkilerine “özel hükümler” öngörülmüştür.(Prof. Dr. Kenan Tunçomağı, Türk Borçlar Hukuku, Cilt 2, Özel Borç İlişkileri, s.2) Ancak başka kanunlarda Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan özel borç ilişkilerine ilişkin hükümlere yer verildiği gibi başka kanunlar tarafından düzenlenmiş özel borç ilişkileri de bulunmaktadır. Bu nedenle özel borç ilişkileri TBK’da düzenlenen tipik sözleşmelerle ile sınırlı değildir.(Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.18-20)
Bu şekilde kanunda düzenlenen sözleşmelere “tipik sözleşme” münhasıran düzenlenmeyen sözleşmelere ise “isimsiz sözleşme” adı verilmektedir. Ancak hukukumuzda hakim olan “sözleşme serbestisi ilkesi” gereği taraflar kanunda öngörülen tipik sözleşme yapmak zorunda değildir. Aksine taraflar bu ilke kapsamında tipik sözleşme yapabilecekleri gibi, kanunda öngörülmemiş kendine özgü isimsiz bir sözleşme de yapabilirler. Hatta hukuki nitelik ve vasıfları birbirinden bağımsız olan iki sözleşmenin unsurlarını birbirine bağla hale getirmek suretiyle birleşik sözleşme veya kanunun çeşitli sözleşme tiplerinde öngördüğü unsurları kanunun öngörmediği tarzda bir araya getirmek suretiyle karma sözleşmeler de yapabilirler. (Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.23-30) Sözleşmelerin borçlandırıcı bir işlem şeklinde yapılması mümkün olduğu gibi, yapıldığı anda ifa edilen ayni sözleşme şekilinde yapılmaları mümkündür. (Prof. Dr. Kenan Tunçomağı, Türk Borçlar Hukuku, Cilt 2, Özel Borç İlişkileri, s.2) Sözleşmenin ayni şekilde yapılması sözleşmeni ayni hakka ilişkin olmasına anlamına gelmemekte olup tamamiyeti maddi fiilin (teslimin) eklenmesine bağlı olan akit kastedilmektedir. (Prof. Dr. Fevzi Necmettin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku İkinci Kısım, Akdin Muhtelif Nev’ileri (Özel Borç İlişkileri, Cilt 1. s.20))
Doğal olarak tipik sözleşmelerden kaynaklanan ihtilafların, öncelikle o sözleşmeye ilişkin özel hükümler, sonra da genel hükümler çerçevesinde çözülmesi gerekir. İsimsiz sözleşmelerin ise çoğunlukla o sözleşmeye en yakın sözleşme tipine ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanması ile çözülmesi gerektiği kabul edilmektedir. (Prof. Dr. Kenan Tunçomağı, Türk Borçlar Hukuku, Cilt 2, Özel Borç İlişkileri, s.7) Nitekim Yargıtay 10. HD. 22.1.1976 tarih 1975/4935 E. Ve 1976/1294 K. Sayılı “Birleşik sözleşmede; iki bağımsız sözleşme kendilerine özgü niteliklerini koruyarak ortak bir amaçla bir araya gelmektedir. Bu tür sözleşmelere ilişkin uyuşmazlıkların çözülmesinde uygulanacak hükümler açısından yasalarda açıklık bulunmadığından konu öğretide tartışmalıdır ve Dairemiz; bu olayın özelikleri, göz önünde tutularak bu davada en doğru çözüm yolunun “her sözleşmenin bağlı olduğu hükümlerin uygulanması” görüşünü benimsemektedir. (M.K. m. 1)” şeklindeki kararında, bileşik sözleşmelerden kaynaklanan ihtilafın sözleşmenin ilişkin bulunduğu kısma özgü hükümlere göre, 4. HD. 4.5.1967 tarih 1967/3125 E. Ve 1967/3847 K. Sayılı ….”…Bir sözleşme ile borçlar Kanunun özel hükümleri bölümünde gösterilen sözleşmelerden yalnız biri değil bir kaçı veya bu bölümde öngörülmeyen ve kanunun yasak etmediği bir sözle de birlikte yapılabilir. Bu nitelikteki sözleşmelere karma sözleşme denilir. Bunların niteliği sözleşme sözleşme şartlarına göre ayrı ayrı tanımlanıp, doğurduğu hak ve borçlar, şartlarına göre takdir edilmek gerekir. Davalı açıklamasıyla bağlı tutulup ödenmesi ispat ettirilecek yerde sözleşmeni anlamında yanlışa düşülüp ilişkini ispatlanamadığı benimsenerek davanın reddi bozmayı gerektirir.” şeklindeki kararı ile de karma sözleşmelerden kaynaklanan ihtilafın ise yine sözleşmenin ilişkin bulunduğu kısma özgü hükümlere göre çözülmesi gerektiğini kabul etmektedir.
Ancak bu yönü ile sözleşmeye uygulanması gereken hukukun belirlenmesi için öncelikle ihtilafın kaynaklandığı sözleşmenin tür ve özeliklerinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle TBK’nun özel hükümlerinde düzenlenen tipik sözleşme türlerini kısaca ele alınması gerekmektedir.
Borçlar Kanunumuzun özel kısmında öngörülmüş olan tip sözleşmeler öğretide içerdikleri edim, şekil, isim, unsur, amaç ve muhtevaları bakımından pek çok tasnife tabi tutulmaktadır. Ancak konumuz bakımından önemli olan tasnif sözleşmelerin amaç ve muhtevaları bakımından yapılan tasniftir. Bu tasnifte esasen akitlerin taraflara yüklediği yükümlülükler ve akdin yarattıkları hukuki sonuç esas alınmaktadır.(Prof. Dr. Fevzi Necmettin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku İkinci Kısım, Akdin Muhtelif Nev’ileri (Özel Borç İlişkileri, Cilt 1. S.17)
Bu kapsamda devir ve ferağ borcu doğuran (satış, trampa ve bağışlama) sözleşmeler ile akdin konusunu teşkil eden şey üzerinde haiz oluna mülkiyet hakkının diğer tarafa (yahut leline akit yapılan 3. şahsa) geçirilmesi amaçlanmakta ve akit devredene (devir ve ferağ etme) borcunu yüklemektir. Başka bir deyişle akde konu olan şeyin mülkiyetinin bir mal varlığından çıkıp diğerine gitmesi akdin amaçlanmaktadır. Kullanma ve yararlanma hakkı veren (kira, kullanım ödüncü (ariyet), tüketim ödüncü (karz) sözleşmeler ile taraflardan birinin maliki olduğu şeyi diğer tarafa ondan sadece kullanma ve yararlanması için vermeyi taahhüt etmesi amaçlanmaktadır. Bu sözleşmelerde mülkiyetin devir ve ferağ borcu doğmak yerine yararlanma hakkının devir borcu doğmaktadır. Alacaklı açısından bakıldığında kullanma ve yararlanma hakkının elde edilmesi amaçlanmakta ve sözleşmeyle borçluya kullanma ve yararlanma hakkını devir borcu doğuran yüklenmektedir. İş görme borcu doğuran (hizmet sözleşmesi, vekalet sözleşmesi ve çeşitleri (kredi mektubu, kredi ömre, simsarlık, komisyon), eser sözleşmesi ve yayım (neşir sözleşmesi)) sözleşmeler ise bir insanın çalışma ve emeğinin söz konusu olduğu akitlerdir. Bu kapsamda kalan hizmet akdinde, işçi iş sahibinin vermeyi üstlendiği ücret karşılığında belirli ya da belirsiz bir zamanda hizmet görmeyi, istisna akdinde bir taraf diğer tarafın (iş sahibinin) vermeyi taahhüt ettiği semen mukabilinde bir şeyin imalini, vekalet akdinde vekil sözleşme ile yüklenilen işin yürütülmesini veya üzerine aldığı hizmetin ifasını borçlanmaktadır. (Prof. Dr. Fevzi Necmettin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku İkinci Kısım, Akdin Muhtelif Nev’ileri (Özel Borç İlişkileri, Cilt 1. S.17-28)
Bu ayrım çerçevesinde kullanma ve yararlanma hakkı veren “kira sözleşmesi”nin biraz daha ayrıntılı ele alınması gerekmektedir. 6098 Sayılı m.299 ile kira akdi “kiraya verenin bir şeyin kiralanmasını veya kullanma ile birlikte ondan yararlanmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği” sözleşme olarak tanımlanmıştır. Öğretide kira sözleşmesi, kiraya verenin kira konusunun kullanımını kiracıya bırakmayı, kiracının da bunun karşılığında kira bedelini ödemeyi üstlendiği tam iki tarafa borç yüklendiği sözleşme olarak tanımlanmaktadır. Kira sözleşmesinin meydana gelmesi için sözleşmenin niteliğine uygun bir icap ve kabulün bulunması gerekir. Kira sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu için kiracının da kullanma hakkı karşılığında kiralayana bir bedel ödemesi gerekir. (Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.371) Yukarıda açıklandığı üzere kira sözleşmesini borçlandırıcı işlem şeklinde yapılması mümkün olduğu gibi ayni şekilde yapılması mümkündür.
Bu kapsamda kiranın konusunu taşınmaz veya taşınır bir eşya oluşturabilir. Bu kapsamda bir duvar veya pencere boşluğunun resimli duvar ilanları için kullanıma sunulması da kira ilişkisi niteliğindedir. Taşınmaz eşya kadar taşınırların kiralanması da mümkündür. Hatta misli bir eşyanın veya tüketim eşyasının kiralanması dahi olanaklıdır fakat eğer bu türden misli bir eşya tüketim (istihlak) amacı ile devredilmiş ise (su, hava gazı ve elektrik gibi) o zaman kira akdi değil satım akdi sözkonusu olacaktır. Kamuya ait bir eşyanın da kiraya verilmesi mümkündür. Örneğin, belediyelerin caddeler ve alanların belirli parçalarını üzerilerinde satış barakaları kurmaları için bazı kişilere kiralamaları da mümkündür. Kira sözleşmesi kapsamında kiralayanın bir eşyanın kullanılmasını bırakmış olması gerekir. Ancak kiralayanın bu borcunu yerine getirmiş sayılabilmesi için sadece hareketsiz (pasif) kalması yetmez, kiralananın kira süresince kullanılabilir halde olmasını da sağlaması gerekir. …’ın çok güzel bir şekilde ifade etiği üzere kullanım türü sözleşme temel alınarak belirleneceğinden “… eşyanın bütünü ile kira sözleşmesinin konusunu oluşturması da gerekli değildir; örneğin bir oda sürekli ikamet için veya haftalık kabul saati yahut sadece manzaradan yararlanma için birine kiralanmış olabilir.” (Prof. Dr. Kenan Tunçomağı, Türk Borçlar Hukuku, Cilt 2, Özel Borç İlişkileri, s.439-441) Keza Yavuz’da, duvar veya pencere boşluğunun resimli duvar ilanları için, müzik aletlerinin, otomobillerin, koşu atlarının, giyim eşyasının ve kitapların kiralanabileceği kabul edilmektedir.(Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.376-377)
Bu kapsamda davamıza konu somut olaya bakıldığında davacı köprü ve civar otoyolların işletenidir. Davacının, kendisi tarafından inşa edilmiş ve işletilmekte olan köprü ve yolların, geçiş ücreti karşılığında motorlu araçların geçişine hazır tutulduğunu ilan ederek aleni icapta bulunması ve davalının da fiilen bu köprü ve yollardan geçmesi ile taraflar arasında “ayni sözleşme” kurulmuş olmaktadır. Bu sözleşme itibariyle davacının borcu yolu kullanıma sunmak ve kullanım süresince kullanıma hazır şekilde bulundurmak olduğu halde, bu köprü ve yoldan, işleteni olduğu … plakalı aracı ile geçen davalının borcu ise geçiş ücretini davacıya ödemektir. Dolayısı ile davalını amacı geçiş süresince taşınmaz nitelikteki yolun kullanım hakkını elde etmek, davacının amacı ise bu kulanım karşılığı nakit bir karşılık elde etmektir. Bu sözleşme ilişkisi kapsamında tedavül edilen edimlerin “yolun kullanım hakkı” ile bu kullanım hakkı karşılığı ödenmesi gereken “geçiş ücreti” olduğu görülmektedir. Her iki edim borucu nazara alındığında sözleşmenin TBK. m. 299 vd. Maddelerinde düzenlenen tipik bir kira sözleşmesi olduğu görülmektedir. Uygulamada iş bu davaya konu sözleşme ilişkinin “hizmet satışı” olduğu yönünde bir görüş olsa da bu ilişki kapsamında davacının temel edim borcunun “köprü ve yolun kullanma hakkını geçiş süresince sağlamak”, davalının temel edim borcunun da “geçiş ücretini ödemek olması” karşısında bu ilişkinin hizmeti de içeren satışı olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Her ne kadar davacının yolun bakım ve onarımını yapması hizmet gibi görünse de kira ilişkisinde de kiralayan kira sözleşmesi süresince kiralananın kullanıma hazır şekilde tutulması amacıyla kiralananın bakım ve onarımını yapmakla yükümlüdür. Bu nedenle ilişkinin hizmet satışı olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir.
Geçiş ücretinin 6001 Sayılı kanunun 30. maddesinin 7. fıkrası kapsamında, geçişten itibaren 15 gün içerisinde ödenmemiş olması nedeniyle geçiş ücretinin 4 katı fazlası ile tahsili ise sözleşmeden kaynaklanan ifaya ekli cezai şartın miktar olarak kanun tarafından öngörülmüş şeklini tipik örneğini oluşturmaktadır.
Tüm bu nedenlerden mahkememizce taraflar arasındaki ilişkinin kira ilişkisi olduğu kanaatine varılmıştır.
6100 sayılı HMK m.4/1a düzenlemesi ile kira sözleşmesinden kaynaklanan bütün uyuşmazlıklar bakımından Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu öngörülmüştür. Nitekim Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 10/11/2014 tarih 2014/2189 E. ve 2014/12151 K. Sayılı “…Dava irtifak hakkı bedelinin tahsili istemine ilişkindir. …dava irtifak hakkı bedelinin tahsiline ilişkin olup taraflar arasında kira ilişkisi bulunmaktadır… Görev yönünden reddederek görevsizlik kararı ile dosyaya Sulh Hukuk Mahkemesine göndermesi gerekirken” şeklindeki kararında irtifak hakkından kaynaklanan geçiş hakkı bedelinine ilişkin uyuşmazlığın bile Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından bakılması gereken bir uyuşmazlık olduğunu içtihat etmiştir.
Tüm bu nedenlerden iş bu dava bakımından İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesi görevli olduğundan görev – dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, mahkememizin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İş bu dava bakımından İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesi görevli olduğundan GÖREV – DAVA ŞARTI YOKLUĞUNDAN DAVANIN USULDEN REDDİNE,
Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
Karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın İSTANBUL SULH HUKUK MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
Davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 16/02/2022

Katip

Hakim