Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/281 E. 2023/125 K. 24.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/281 Esas
KARAR NO : 2023/125

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/09/2014
KARAR TARİHİ : 24/02/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
(I) TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
(1) Davacı Tarafın İddialarının Özeti:Davacı/karşı davalı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davalı şirket ile yaptığı anlaşma gereği, … ürününün ambalajlama işlemi davalı şirket tarafından üstlenilmiş, sipariş gereği 200 ML lamine tüp kutular halinde davalı şirket tarafından laminasyon ve dolum işlemlerinin yapılması konusunda tarafların anlaştığını, ürünlerin davalı şirket tarafından laminasyon ve dolumunu takiben ülkenin en seçkin eczanelerinde satılmak üzere davacı şirket tarafından satışa sunulduğunu, ürün tüpleri raflarda beklerken bir süre sonra kendiliğinde omuz kısımları kırılmaya-çatlamaya başladığını, ürün zayi olduğu gibi ürünün akıtması sebebiyle ürünün satışa sunulduğu raflardaki diğer ürünler ve rafların da zarar gördüğünü, bu durumun müvekkili şirket tarafından derhal davalı şirkete telefon ve mail yoluyla iletildiğini, davalı şirket mail yazışmaları ile kusurunu kabul ettiğini, ayıplı ürünler şirket adresinde boş bir depoya konulmakla halen bekletildiğini, davacı şirketin davaya konu ayıplı mal sebebi ile kaynaklı uğradığı zararların şu şekilde olduğunu, iade ürünlerden doğan maddi zarar, ürünün rafa akması sebebiyle zarar gören diğer ürün veya ürünlerde oluşan zararlar, tüm ürünlerin nakliyesi nedeniyle oluşan kargo giderleri, müvekkilinin projeye devam ettirememe riskinden doğan zarar ürünlerin stok maliyeti, marka ve firma imajının zedelenmesi ile ürünün piyasadan çekilmek zorunda kalınmasıyla oluşan zarar olmak üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000,00 TL maddi, şirketin uğramış olduğu itibar ve ticari kaybı düşünüldüğünde 200.000,00 TL manevi tazminatın ihbar tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
(2) Davalı Tarafın Savunmalarının Özeti: davalı/karşı davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın dava konusu ürünler ile ilgili ilk şikayetini ürünlerin kendilerine teslim edilen tarihten yaklaşık 7 ay sonra müvekkiline bildirdiğini, dava konusu ürünlerin ayıplı olmadığı gibi süresi içerisinde ayıp ihbarında da bulunulmadığından davacının talep edilebilir herhangi bir hak ve alacağının bulunmadığını, uyuşmazlığın ortaya çıktığı ilk andan itibaren müvekkili şirketin iyi niyetini ortaya koyarak sorunun çözümü için birçok alternatif sunduğunu, ancak davacı tarafın amacının sorun çözmek değil piyasada tutulmayan bir ürün için yapılan yatırımın maliyetini müvekkili şirkete ödetmek olduğunu, davacı tarafın tüplerin tekrar doldurulmasını talep ettiğini, bu talebin müvekkili şirketçe olumlu bir şekilde karşılandığını ancak davacı tarafın fikir değiştirerek bu şekilde dolum yapılmasının hijyenik olmayacağını belirttiğini, müvekkili şirketçe yapılan firma ziyaretinde koli içerisinde 18.000 adet ürün tespit edildiğini, 7 ayda en fazla 1.600 adet ürünün eczanelere gönderildiğini, davacının söz konusu ürünlerin ayıplı olduğunu iddia etmesinin nedeni bu ürünlerin satılamaması olduğunu, davacı taraf ile yapılan görüşmelerde 20 adet tüpten 2-3 adetinin yani yaklaşık %10 kadarının ayıplı ürün olduğunu, eczanelere gönderilen ürün sayısının 1600 olduğuna göre davacının iddiasına göre ayıplı ürün sayısının 160 civarında olduğunu, müvekkili iyi niyet göstergesi olarak sorunlu ürünlerin sorunsuz ürünlerle değiştirme teklifinde de bulunulduğunu, ancak davacının sorunsuz ürünlerinde iadesini talep ettiğini, davacı tarafın maddi zarar olarak belirttiği kalemlerin tamamının mücerret iddiadan ibaret olduğunu, bu ticari ilişkiden zararlı çıkan ve alacaklı olan müvekkili şirket olduğunu, davacı ile müvekkil şirket arasındaki ticari ilişkiden doğan 5.655,80 TL cari hesap alacağının fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak üzere avans faizi ile davacı/karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
(II) ÇEKİŞMELİ VAKIALAR HAKKINDA TOPLANAN DELİLLER:
1-Bilirkişi raporu.
2-Tüm dosya kapsamı.
(III) DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, SABİT GÖRÜLEN VAKIALAR, ÇIKARILAN SONUÇ VE HUKUKÎ SEBEPLER:
Davacının davası ayıplı ifa nedenine dayanan maddi ve manevi tazminat, davalı karşı davacının davası ise taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan alacak davasıdır.
Mahkememizin uyuşmazlığa ilişkin vermiş olduğu 2014/1257 Esas 2017/155 Karar sayılı kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, 44. Hukuk Dairesi’nin 2020/212 Esas 2021/338 Karar sayılı kararı ile “Mahkemece, davacının defterleri ve dava konusu tüplerin incelenmesi sonucu düzenlenen 29/09/2015 tarihli rapor ile davalı şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişilerce düzenlenen 03/05/2016 tarihli rapor ve 12/10/2016 tarihli ek rapor alınmıştır.
29/09/2015 tarihli tüpler incelenerek verilen raporda; şampuan tüplerinin omzunun boyunla birleştiği noktada yırtılma meydana geldiği, bu bölgede malzeme et kalınlığının 605 – 690 mikron olduğu, omuz bölgesinde ise et kalınlığının 1230 -1150 mikron aralığında ölçüldüğü, tüp iç basıncının en zayıf noktalarında, tüm cidarında yırtılmalar meydana geldiği,
1-Ticari defter ve kayıtlar üzerinde yapılan inceleme sonunda düzenlenen 03/05/2016 tarihli raporda; tüp kısmı ile tüp omzunun bağımsız yapılarda olduğu göz önüne alındığında, hatanın tüp omzunun ve tüpün et kalınlığının olamayacağı, ayıbın tüp gövdesi ile omuzun birleşme çeperindeki yapışmayla ilgili olabileceği, ayrıca tüm sorunların ortaya çıkmasında depolamanın, sıcaklık farklarının, basınç etkilerinin de rol oynayabileceği belirtildiğinden, ikinci raporda davacı-karşı davalıya da ayıbın ortaya çıkmasında kusur yüklenmiştir. Davacı – karşı davalıya da ayıbın ortaya çıkmasında kusur yüklenmesi sebebiyle, kusur oranının tazminat ve miktarını etkileyeceği nazara alındığında, raporlar arasındaki aykırılığın giderilmemesi hatalı olduğundan davacı tarafın aykırılığın giderilmesi için rapor alınmadığı yönündeki istinaf talebinin yerinde olduğu tespit edilmiştir.
2-Dosyada mevcut 29/09/2015 tarihli raporda; ürünlerin dolum sonrası geçen süre, hava teması, konulan kaptaki kimyasal tepkimeler değerlendirildiğinde yeni bir kaba aktarılmasının sağlık açısından uygun olmadığı, bu haliyle imha edilmesinin gerektiği bildirilmesine rağmen, 03/05/2016 tarihli tüp içindeki şampuan üzerinde inceleme yapılmaksızın verilen raporda; tüpün içindeki malzemenin vakum altında olması gereken bir malzeme olmadığı, havayla teması halinde problem çıkmayacağı, tamamının açık havada birkaç gün bırakılmasıyla bozulmasının mümkün olduğu, tüp içindeki şampuanların boşaltılıp derhal başka bir ambalaja aktarılması sırasında, havayla teması çok fazla olmadığından bozulmayacağı, hammadde olarak boşaltım, sıvışma vb % 5 lik bir kayıp oluşturma ihtimali bulunduğu, hammaddenin aktarım anında hijyenik bozulmasının söz konusu olamayacağı, yönünde birbirine aykırı raporlara karşı davacı tarafça itiraz edildiği tespit edilmiştir. Her ne kadar 29/09/2015 tarihli raporda heyette kimya mühendisi mevcut değil ve mahkemece heyette kimya mühendisi olmadığından itibar edilmediği belirtilmiş ve 03/05/2016 tarihli rapor heyete kimya mühendisi dahil edilerek alınmış ise de; kimya mühendisi tarafından ürün görülmeden rapor verildiğine ilişkin itiraz değerlendirilmeden karar verilmesi dosya kapsamına uygun düşmediğinden, davacı-karşı davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf talebinin de yerinde olması sebebiyle kabulü gerekmiştir.
3-Reklamasyon faturasının, satılan bir malın kalitesindeki bozukluktan dolayı karşı firmanın malı iade etmeyerek, telafi edici bir fatura kesmesi olduğundan, terimsel anlamda reklam ve tanıtım yapmak ile ilintili bir fatura olduğu düşünülerek, tanıtım ya da reklama ilişkin bilgi belge olmadığından kabul edilemeyeceği yönünde hüküm kurulması, hatalı olduğundan davacı-karşı davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü gerekmiştir.
4- Davaya konu ürünün dosyada mevcut bilgi ve belgelerden şikayet sebebiyle toplandığı açık olduğundan, ürünün raflarda ve tüketicilerin evinde kullandığı esnada, ayıp sebebiyle ambalajlarının çatlaması buna bağlı olarak da ürünün akmasından dolayı davacı markasının kalitesiz olduğunu düşündüreceği ve davacının ticari itibarını tüketici ve ürünü satan gözünde zedeleyeceği, prestij ve güven kaybına uğratacağı düşünülmeden, mahkemece delil ibraz edilmedi şeklinde değerlendirilmesi, yerinde olmadığından davacı vekilinin istinaf talebinin belirtilen yönlere ilişkin olarak kabulüne karar verilmiştir.
Davalı-karşı davacı vekilinin istinaf talebi yönünden;
Şikayet üzerine müvekkili şirket yetkilileri tarafından yapılan firma ziyaretinde koli içerisinde 18.000 adet ürün tespit edildiği, üretilen ürünün 19.600 adet olup, 1.600 ürünün eczanelere gönderildiği, davacı/karşı davalının söz konusu ürünlerin ayıplı olduğunu iddia etmesinin sebebi ürünlerin satılmaması olduğu, davacı şirket ile yapılan görüşmelerde 20 adet tüpten 2-3 adetin yani yaklaşık %10’ unun ayıplı olduğunun belirtildiği, müvekkilinin ayıplı ürünleri iyiniyet göstergesi olarak sorunsuz ürünler ile değiştirilebileceği yönünde teklifte bulunduğu, davacı/karşı davalının kötüniyetli şekilde sorunsuz ürünlerinde iadesini talep ettiği, haksız çıkar sağlama gayesiyle hareket ettiği, yönündeki davalı iddiasını kanıtlayıcı hiçbir delil sunulmadığından, bir iddiadan yarar sağlayan tarafın iddiasını kanıtlamakla yükümlü olduğu prensibi uyarınca yerinde olmadığından, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesine göre esastan reddine,
Mahkemece; Davacı tarafından ürünlerin ayıplı olduğunun davalıya e-mail ile yoluyla bildirildiği ve davalı tarafından da kabul edilerek tüplerin yenileriyle değiştirilip yeniden dolum işleminin yapılmasının teklif edildiği, dosyaya ibraz edilen e-mail yazışmalarından ve davalının cevap dilekçesindeki beyanlarından anlaşıldığından, ayıbın davalı tarafından kabul edilmesi karşısında ayıp ihbarının süresinden sonra yapıldığı şeklindeki savunmanın yerinde olmadığı kabul edilmiştir.
1-6098 Sayılı TBK’nın 474. maddesi gereğince eserin ayıplı olması halinde iş sahibi eserin tesliminden itibaren işlerin akışına göre eseri gözden geçirip, ayıpları varsa ” uygun bir süre içinde yükleniciye bildirmekle yükümlüdür,” Yargıtay 15. H.D.’nin yerleşmiş içtihatlarına göre ihbarın yapıldığı tanık dahil her türlü kanıtlanabilir, ayıp ihbarının yapıldığını kanıtlamak davacı tarafa aittir. Davalı vekili ayıp ihbarının varlığını kabul etmekle birlikte, ürün teslim edildikten 7 ay sonra ihbar edildiğini ileri sürdüğünden, bu hali ile ihbarın süresinde yapıldığını ispat külfeti yer değiştirmemiş olup, kanıtlamak halen davacı taraftadır. Davalı tarafça gönderilen, Bakırköy 27. Noterliği’nin 26/08/2014 tarih ve 15768 yevmiyeli ihtarında ilk ürün tesliminin 14/11/2013 tarihinde, ikinci teslimin 20/11/2013 tarihinde, ayıp ihbarının 16/06/2014 tarihinde yapıldığı iddia edilmektedir. Davacı tarafın teslim tarihine itirazı yoktur. Davacı tarafın dosyaya sunduğu e-mail yazışmalarının en eskisinin 16/07/2014 tarihli olduğu tespit edildiğinden, davalı tarafın beyan ettiği tarih daha önceki bir tarih olmakla, ihbarın 16/06/2014 tarihinde olduğu kabul edilerek, davacı tarafça ayıbın ilk tespit edildiği tarih belirlenmesi ve yasa kapsamında süresi içinde yapılmış ayıp ihbarının varlığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi gerekirken, ayıbın davacı tarafça ilk tespit edildiği tarih belirlenmeden, karar verilmesi yerinde olmadığından, davalı vekilinin ihbarın süresinde yapılmadığına ilişkin istinaf talebinin kabulüne, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a/6. maddesi gereğince kararın kaldırılmasına, karar verilmesine karar verilmiştir.” gerekçesi ile kaldırılmasına karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesinin kaldırma kararı doğrultusunda Denizli Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi aracılığı ile mali müşavir bilirkişi ve kimya mühendisi bilirkişisinden oluşan heyetten rapor alınmıştır.
Dosyaya sunulan 08.12.2021 tarihli bilirkişi raporunda mali müşavir bilirkişisi özetle, davacı karşı davalının ticari defterlerinde davalı karşı davacının alacağında kayıtlı olan faturaların toplam tutarının 137.870,65 TL olup, 2012 yılından devreden 44.971,14 TL bakiye borç ve 87.243,83 TL ödeme bedelleri ile borcunda kayıtlı olan toplam tutarın 132.214,97 TL olduğunu, bu ticari defterlerindeki davalının cari hesap bakiye alacağının(137.870,65 – 132.214,97) = 5.655,68 TL olduğunu bildirmiştir.
Kimya mühendisi bilirkişisi ise, davaya konu şampuan tüplerinin üst tarafı açık, ama alta gelen kapağı çakılmış, yani kapağı kapatılmış şekilde doluma girdiğini, dolum yapıldıktan sonra, üst tarafı yapıştırıldığını dolum işleminin böylece tamamlandığını bu ambalaj modelinde kapakların çakılmış vaziyette doluma geldiğini, kapakların sonradan vidalı bir şekilde açılıp kapanmadığını ve kullanım sırasında kapağın sadece bir klipsle açılıp kapandığını, rapora eklenen fotoğraflarda da görüleceği üzere tüplerin sızıntı yaptığını, kırığın yerin görülebildiğini, tüplerin boyun kısmında görülen bu çatlaklığın ancak kapak çakımı sırasında olabileceğini, boş tüplerin imalatı sırasında bu boyun kısmında çatlaklık oluştuğunu, çatlaklığın plastik imalatı sırasında olup, bu çatlamaya dikkat edilmeden dolum yapıldığını, davalı karşı davacı … Şti’nin davaya konu boynu kırık tüplerini başka bir plastik tüp imalatçısından almış veya kendisi imal etmiş olma ihtimali olmakla birlikte dikkatsiz bir şekilde dolumunu yaptığını, ürünün ambalajlanmasına ilişkin imalat sırasında istenmeyen veya öngörülemeyen hatalar her zaman olabildiğini, imalat sırasında zaman zaman, belirli periyotlarla çıkan ürünlerin kalitesi kontrol edildiğini, davalı karşı davacı açısından ilk üretim aşamalarında ve malın imalatı aşamasında bu kontrollerin yapılması gerektiğini, davacı karşı davalı açısından ise bir malı piyasaya sürmeden gerekli sağlamlık kontrollerini elle ve göz ile basınç uygulayarak yapılması gerektiğini, böylece sızıntının görülebileceğini, eğer bu kalite kontrolleri zamanında yapılsa idi, hiçbir firmanın zarar etmeyecek olduğunu, bu nedenlerle, davalı karşı davacının %90, davacı karşı davalının %10 oranında kusurlu olduğunu, davacı karşı davalının depolama, saklama veya kullanma açısından bir kusurunun görülmediğini, sadece malı teslim alırken ve gerekli kalite kontrollerini yapmadan piyasaya sürme
konusunda kusurunun olduğunu, davaya konu ambalajda gizli ayıp söz konusu olduğunu, bu durumda bu malların satışının yapılamayacağını, satılan malların geri toplanıp, satılmayıp elde duran kısmı ile birlikte iade edilmesinin normal olduğu, şampuanların genellikle kapağı açıldıktan 2-3 yıl gibi kullanım sürelerinin olduğunu ,tüp içindeki şampuanların hacmini küçük olması nedeniyle tekrar başka bir ambalaja doldurulmasının ekonomik olmadığını zamanında %5 kayıpla başka ambalaja doldurulabileceğini bildirmiştir.
Alınan bilirkişi raporuna göre, davalı karşı davacı tarafından imal edilen tüplerin ayıplı olduğu, davalı karşı davacının davacı karşı davalıdan 5.655,68 TL alacaklı olduğu anlaşılmış, bu hususlardaki tespitler yönünden bilirkişi raporuna itibar edilmiştir.
Ürünlerdeki ayıbın süresinde davalı karşı davacıya ihbar edilip edilmediği hususlarına gelince;
Bilindiği üzere eser sözleşmeleri iki tarafa karşılıklı borç yükleyen bir tür iş görme sözleşmesi olup, “eser” ve “bedel” olmak üzere iki temel unsuru vardır. Bu sözleşmelerde yüklenici, iş sahibine karşı yüklendiği özen borcu nedeniyle eseri yasa ve sözleşme hükümlerine, fen, teknik ve sanat kurallarına uygun olarak yaparak ve zamanında tamamlayarak iş sahibine teslim etmekle; iş sahibi de bu çalışma karşılığında ivaz ödemekle yükümlüdür.
Bu noktada eser sözleşmesinde “ayıp” ile ilgili genel açıklamaların yapılmasında fayda vardır.
Eser sözleşmesi ilişkisinde ayıp, yüklenicinin meydana getirip iş sahibine teslim ettiği eserde bulunan sözleşme ve fenne aykırılıklardır. Başka bir ifadeyle ayıp, sözleşme ve eklerinde kararlaştırılan ve iş sahibinin beklediği amaca göre eserde bulunması gereken bazı vasıfların bulunmaması ya da olmaması gereken bazı bozuklukların bulunması şeklinde tanımlanmaktadır.
Eldeki davada uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 474- 478 (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 359-363. maddeleri) ayıplı işler hakkında uygulanır. Bu maddelerde yer alan düzenlemelere göre yüklenicinin ayıp nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için eserin teslim edilmiş olması ve teslim edilen eserin ayıplı olması, ayıbın iş sahibinden kaynaklanmamış olması, iş sahibinin eseri muayene ve ayıbı ihbar yükümlülüğünü yerine getirerek eseri açık ya da zımnen kabul etmemiş olması gerekir.
Eserin ayıplı yapılması sözleşmeye aykırılık teşkil etmekte olup; ayıp, açık ve gizli olabileceği gibi maddî ve hukukî ayıp şeklinde de olabilir.
Açık ayıp, eserin teslimini müteakip makul süre içinde yapılan kontrol ve muayene sonucu görülüp tespit edilecek ayıptır.
Gizli ayıp ise, basit bir kontrol ve muayene ile tespit edilemeyen, eserin kullanılmaya başlanmasından sonra ortaya çıkan ayıptır.
Türk Borçlar Kanunu’nun 474/1. (BK, m. 359/1) maddesi gereğince iş sahibinin eserin tesliminden sonra işlerin olağan akışına göre mümkün olduğunca en kısa sürede eseri gözden geçirip muayene ederek varsa açık ayıpları tespit etmek ve bu ayıpların neler olduğunu tek tek açıklamak suretiyle gecikmeksizin sözlü veya yazılı olarak yükleniciye bildirmesi gerekir. Gerek TBK’da gerekse mülga BK’da iş sahibinin muayene ve ihbar süreleri açıkça belirlenmemiş olup, işin niteliği ve olayın özelliğine, imâl edilen eserin büyüklüğü ve genişliğine göre süreler farklı olacak ve işin uzmanı bilirkişiler tarafından belirlenecektir. Muayene ve gözden geçirmeyi veya ayıbın belirlenmesini iş sahibi bizzat yapabileceği gibi, TBK’nın 474/2. ve mülga BK’nın 359/2. maddesine göre mahkeme aracılığıyla bilirkişi raporu ile de tespit ettirmesi mümkündür. Açık ayıpta iş sahibi muayene ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmezse, eseri kabul etmiş sayılır ve yüklenici açık ayıplarla ilgili sorumluluktan kurtulur.
Gizli ayıplarla ilgili mülga BK’nın 359/1. maddesindeki makul sürede muayene ve ihbar yükümlülüğüne ilişkin düzenleme mevcut değildir. Ancak TBK’nın 477/3. maddesi ile mülga BK’nın 362/3. maddesinde, eserdeki ayıbın sonradan ortaya çıkması hâlinde, iş sahibinin gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorunda olduğu, aksi takdirde eseri olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı belirtilerek gizli ayıplar yönünden de iş sahibine ortaya çıkar çıkmaz gecikmeksizin yükleniciye ayıbı ihbar etmek yükümlülüğü getirilmiştir.
Ayıp hâlinde iş sahibinin hakları TBK’nın 475. (BK, m. 360) maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre iş sahibinin seçimlik hakları; eserin iş sahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule icbar edilemeyecek derecede ayıplı olması hâlinde sözleşmeden dönme, eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim yapılmasını isteme veya aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere eserin ücretsiz onarılmasını isteme haklarıdır. İş sahibi bu seçimlik haklarının yanında ayıplı meydana getirilmiş olan eserin neden olduğu zararın tazminini de isteyebilir. Başka bir anlatımla iş sahibi tazminat hakkı ile seçimlik haklarını birlikte kullanabilir. Tazminatın istenebilmesi için de, ayıpta yüklenicinin kusurunun bulunması ve ayıp ihbarının süresinde yapılmış olması gerekir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.09.2021 tarihli ve 2017/(15)6-3030 E., 2021/1077 K. sayılı kararında da değinilmiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/(19)11-1011 Esas 2021/1642 Karar)
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre
“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır. ( İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/859 Esas 2022/1199 Karar)
Yapılan yargılama, toplanan deliller, ve tüm dosya kapsamına göre her ne kadar bilirkişi raporunda davalı karşı davacı tarafından davalıya teslim edilen tüplerde gizli ayıp olduğu bildirilmiş ise de, aynı raporda mevcut ayıbın el ile yapılabilecek basit bir basınç uygulaması ile görülebileceği bildirildiğinden ürünlerdeki ayıbın gizli ayıp olmadığı, açık ayıp niteliğinde olduğu, davacı tarafından muayene yükümlülüğünün yerine getirilmediği, davacı tarafından, ayıbın tarihe ilişkin açık ve kesin olarak öğrenildiği tarihe ilişkin dosyaya delil sunulmadığı, bu haliyle davaya konu ürünleri ayıplı hali ile kabul etmiş sayılacağı, bu nedenle davacı tarafın süresi içinde muayene ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispatlayamaması sebebiyle davacı karşı davalının davasının reddine, davacının ticari defterlerine göre davalı karşı davacının bakiye alacağının sabit olduğu anlaşıldığından davalı karşı davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle
ASIL DAVADA;
Davacı karşı davalının davasının REDDİNE,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu karar harcın, peşin yatırılan 4.269,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 4.089,50 TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde davacı karşı davalıya iadesine,
Davalı/karşı davacı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince red olunan maddi tazminat yönünden hesaplanan 16.505,04 TL nispi vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan tahsili ile davalı karşı davacıya verilmesine,
Davalı/karşı davacı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/4 maddesi gereğince red olunan manevi tazminat yönünden hesaplanan 31.000,00 TL nispi vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan tahsili ile davalı karşı davacıya verilmesine,
Davacı/karşı davalı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı/karşı davalı üzerinde bırakılmasına,
KARŞI DAVADA;
Davalı karşı davacısının davasının KABULÜNE,
5.655,80 TL’nin temerrüt tarihi olan 29/08/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davacı karşı davalıdan alınarak davalı karşı davacıya verilmesine,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 386,35 TL nispi karar harcının, peşin yatırılan 386,35 TL harçtan mahsubu yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
Davalı karşı davacı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 5.655,80 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davalı karşı davacı tarafça yapılan toplam 2.978,90 TL yargılama gideri, 386,35 TL karşı dava harcı olmak üzere toplam ‬3.365,25 TL yargılama giderinin davalı karşı davacıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Taraflarca yatırılan bakiye gider avansının kararın kesinleşmesi halinde yatırana iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 24/02/2023

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır

ESAS DAVA
Harç/ Masraf Dökümü
Peşin Harç : 4.269,40 TL
Karar Harcı : 179,90 TL
Bakiye Harç : 4.089,50 TL

Davacı/Karşı davalı Gider Avansı
Yatırılan Avans : 5.290,00TL

Yargılama Gideri Detayları
Posta Giderleri : 604,00 TL
Bilirkişi Gideri : 4.450,00TL

KARŞI DAVA

Harç/ Masraf Dökümü
Peşin Harç : 386,35 TL
Karar Harcı : 386,38 TL

Karşı Davacı Gider Avansı
Yatırılan Avans : 3.800,00 TL

Yargılama Gideri Detayları
Posta Giderleri : 2.950,00 TL
Bilirkişi Gideri : 28,90 TL