Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/347 E. 2023/614 K. 19.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/347
KARAR NO : 2023/614

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/07/2020
KARAR TARİHİ : 19/10/2023

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; …’ın akreditif kredisi için kendi malvarlığını akreditif kredisi veren bankalara teminat gösterdiğini, müvekkillerden 20/08/2019 tanzim 20/08/2020 vade tarihli 2.200.000,00 USD bedeli havi senedi aldığını, bu senedin dava konusu senet olduğunu, … bulduğu akreditif kredisi nedeniyle komisyon alması gerekir iken; son derece ustalık işi profesyonellikle, sanki kredi temin edilmiş gibi …’tan … isimli şirketin hesap numarasını kullanarak 20/08/2019 tarihinde 113.353,00 USD, 21/08/2019 tarihinde 79.380,00 USD karşılığı olarak 454.000,00 TL ve 22.000,00 USD’de … (…) olmak üzere 214.733,00 USD komisyon bedeli tahsil edildiğini, bununla birlikte sanki yine akreditif kredisi temin edilmiş gibi …’dan 2.200.000,00 USD bedeli havi teminat bonosu alındığını, davalı, senedin bir yüzüne teminat senedi olduğunu müvekkile verilen fotokopisi üzerine el yazısıyla yazdığını, ancak bu yazıyı senet aslının üzerine yazmadığını, senedin aslının üzerinde teminat senedi olduğuna dair bir kayıt bulunmadığını, senet, görünüşte ciroya, tedavüle açık bir mücerret borç ikrarı içerdiğini, müvekkil …, dava konusu bonoyu 06/12/2019 tarihinden itibaren talep etmekte ancak davalı …’ın ortağı … de o tarihten beri senedi iade edeceğini söylemeye devam etmekte olduğunu, ancak etmediğini, zira senet aslının üzerinde teminat şerhi bulunmadığını ve senedin vadesinin 20/08/2020’de dolduğunu, bu nedenlerle, iş bu menfi tespit davasının kabulü ile müvekkillerinin 20/08/2019 tanzim; 20/08/2020 vade tarihli olup 2.200.000,00 USD bedeli havi senet bedeli kadar borçlu olmadıklarının tespitine, dava konusu senendin icra takibine konulmasına engel olacak mahiyette İİK m.72 hükümlerince takdiren teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesini, senedin takibe konulması halinde davalının, haksız yere talep edilen faiz ve ana para alacağının %20’sinden aşağı olmamak üzere icra tazminatına mahkûm edilmesine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde “Müvekkil şirket aleyhine açılan menfi tespit davası için öncelikle durumun ve borç ilişkisinin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla, fazlaca tarafı bulunan dava konusuna ilişkin tanımları belirtmenin, yargılamanın sıhhati açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Dava dosyası kapsamında bulunan kişiler, kuruluşlar görevleri ve nitelikleri aşağıdaki gibidir ; TANIMLAR
… A.Ş. (Davalı): … e ait olan ve uluslararası piyasalarda ticaret yapmak isteyen firmalara finansal çözüm ortakları veya çözümleri bulmaya aracılık eden danışmanlık firmasıdır ( müvekkil şirket olarak anılacaktır). Dava konusu olayda gerçekleştirdiği iş …Ltd. Şti. İçin akreditif kredisi bulunmasına aracılık etmektir.
… Ltd. Şti. (Davacı) : … Firması ile yapacağı ticari ilişki için, uluslararası finans kuruluşlarından akreditif kredisi bulunmasını isteyen şirkettir. Akreditif kredisine ihtiyacı olduğundan dolayı müvekkil şirketten bu durum için hizmet talep etmiş olan firmadır. (… olarak anılacaktır.)
… : … Tic. Ltd. Şti.’ nin mal almak istediği (gübre) İsviçre’li şirkettir. ( Alım/Satıma ilişkin sözleşme ekte iletilmiştir.)
… ( …) :… firmasının … Den almak istediği mal için …’deki limitlerini kullanarak akreditif işlemini gerçekleştiren uluslararası finans şirketi.
… : …’un sahibi ve … A.Ş. Ye … ile çalışması için aracılık eden kişi. Bir nevi … şirketi ile müvekkil şirketi tanıştıran kişi.
… : … firmasının danışmanı ve müvekkil şirket ile … adına ilk görüşen kişidir. Müvekkil şirket ile daha öncesinden bir organik bağı veya tanışıklığı yoktur.
… : Müvekkiş Şirketin kurucusu ve dava konusu olayda müvekkil şirket adına işlem yapan yetkilidir.
…, …, …, …, … (Davacılar) : … şirketinin ortakları olup, şirketin genel müdürü …’tır.
…- … : … tarafından sunulan listeden … tarafından seçilen Akreditif kredisinin açılacağı banka…. ise açılan akreditif kredisinin… ye iletileceği muhabir bankadır.
… : Dava dilekçesinde ismi bu şekilde belirtilen kişi hakkında bilgimiz yoktur. Böyle bir kişi dava konusu olay dahilinde değildir.
… A.Ş’nin çalışma şekli : Türkiye’de bulunan ve yurtdışı ile ticari ilişki kurmak, mal almak isteyen firmalara, yurtdışında ki finansal şirketlerin bağlantılarını ve enstrumanlarını kullanmaları hakkında danışmanlık vererek alıcı ile satıcı arasında akreditif kredisi açılmasına aracılık etmektir. Müvekkil şirketin salt olarak kendisinin finans verme yetkisi yoktur. İşleyişte alıcı firma (…) almak istediği malı ve ödeme vaadesini kendisi netleştirir. Alıcı ile satıcı, aralarındaki ticari ilişki uyarınca sözleşme yapar ve bu sözleşmeye istinaden bağlantıda olunan finans şirketlerinin göndermiş olduğu … Draftını iki tarafa da alıcı aracılığı ile onaylatır ve arada işlemlerin yapılması konusunda aracılık ve danışmanlık yapar. Bu hizmete karşılık bir bedele hak kazanır.
Akreditif Draftı : Ödeme yöntemi olarak akreditif seçilmesi durumunda ithalatçı firma ihracatçının gönderdiği proforma faturaya istinaden bankasından temin ettiği akreditif açtırma formu ile bankasına akreditif açılışı için müracaat eder. Banka tarafından hazırlan draft(ön metin) ithalatçı firmaya gönderilir. İthalatçı firma bunu ihracatçı firma ile paylaşarak teyit aldıktan sonra bankasına Kesin akreditif açılışının yapılması için talimat verir. Bu şekilde akreditif açılışı gerçekleşmiş olur.
2- DAVA KONUSU OLAY VE İŞLEYİŞ Öncelikle belirtmek isteriz ki davacı yan, dava dilekçesinde belirtilen olay akışı içerisinde bir çok hususu eksik/hatalı iletmiş olup, aşağıda açıklayacağımız dava konusu olayın akışı ve taraflar arasında yapılan konuşmalar, fiiller , sözleşmeler, vb. durumlar ekleri ile birlikte sunulmuştur. Davacı yanın ispattan uzak soyut nitelikteki iddialarını kabul etmiyor, bahsedeceğimiz bütün vakaları, delilleri ile birlikte sayın mahkemenize sunuyoruz. Müvekkil şirket ile davacı şirket adına iletişime geçen …, kendisinin … şirketi yetkilisi olduğunu ve … ve diğer ortaklarının sıkıntılı bir finansal durum içerisinde olduklarını, banka borçları altında olduklarını ve iflasın eşiğinde olduklarını ileterek finansal çözüm aradıklarını iletmiştir. Bu duruma istinaden firmalarının muhasebe kayıtları müvekkil şirket tarafından istenmiş ve yapılan incelemelerin sonucunda kendilerine çok yardımcı olunamayacağı iletilmiştir. Daha sonra tarafların yaptıkları müzakereler sonucunda … ve … bir araya gelmiş ve toplantılar gerçekleştirmiştir. Yapılan bu toplantılar neticesinde …, gübre işi üzerine iyi bir müşteri portföyü olduğunu ve mal tedarik edebilirler ise finansal durumlarını tekrardan iyileştirebileceklerini iletmişlerdir. Bu husus taraflar arasındaki akreditif kredisi sürecinin öncesi oluşturmaktadır. Bu süreçten sonra müvekkil şirket ile … arasında vadeli şekilde mal alınması amacıyla uluslararası kredi kuruluşlarından vadeli olarak akreditif kredisi bulma süreci başlayacaktır. …firmasının ticari ilişkisini kurabilecek bir firma bulduklarını (…) ve bu firmadan mal (gübre) tedarik edilebilmesi için müvekkil şirketten vadeli akreditif temini için talepte bulunulmuştur. Müvekkil şirketin bir finans verme kuruluşu olmadığını ve bu finansman için yönlendirme yapma görevinde olduğunu … sürecin başından beri bilmektedir. Hatta vadeli olarak alınacak olan akreditifi vadesinde yine kendileri ödeyeceklerini bu sürecin başından beri bilmektedirler. Daha sonrasında … Firması ile anlaştığını bildiren … akreditif işlemlerinin gerçekleştirilmesi için müvekkil şirkete başvurmuştur. …firması … Firması ile mal alımına ilişkin yaptığı sözleşme fatura ektedir.(Ek.1 ) . İki firmanın anlaşmaya vardığını ve 180 günlük akreditif ile alım yapılabileceğini müvekkil şirkete bildirmişlerdir. Burada müvekkil şirketin konumu iyi anlaşılmalıdır. Müvekkil şirket bu iki firma arasındaki ticari ilişkileri ve akreditif için gerekli olan bilgi ve belgeleri finans sağlayacak kuruma iletme görevindendir. Bir nevi köprü vazifesinde bulunan müvekkil şirket vasıtası ile akreditif için gerekli olan belgeler finansman kuruluşlarına aktarılmaktadır. Bu kısımda dava dilekçesinde de ismi çokca geçen fakat yine nitelendirilmesi yanlış yapılan … (…) şirketi devreye girecektir. … firması ile müvekkil firmanın çalışma ortaklığına aracalık eden kişi de …’dur. Müvekkil şirket tarafından yapılan araştırma ve çalışma sonucunda, … aracılığı ile akreditif açılmasının, tarafların durumu ve şartlara uygun olduğu belirlenmiştir. (Örneğin bu firmanın belirlenmesi müvekkil şirketin danışmanlık/aracılık hizmetlerinden biridir.) Bu evreden sonra akreditifin açılması için gerekli prosedür olan akreditif draftlarının oluşturulması aşamasına geçilmiştir. … firmasından akreditif için draftlar istenmiş ve …’ a iletilmiştir. Müvekkil şirketin,… ve … Arasındaki ticari ilişkide her zaman, sadece … şirketi ile iletişim halinde olmuş ve … Tarafından alınacak belgeler … firmasından Müvekkil şirkete iletilmiştir. Bu seyir içerisinde iletilen draftlarda… Nin bazı değişiklik taleplerinin oldığunu bildirerek müvekkil şirkete bu değişiklikler iletilmiştir. Bu değişiklik taleplerini de müvekkil şirket finans kuruluşuna iletmiştir. … Tarafından istenen bazı değişiklikler, finans kuruluşu kabul edilmiş bazıları ise reddedilmiştir. Bu hali ile draft geri … firmasına gönderilmiş ve finans şirketinin kabul edebileceği şekilde onaylarına sunulmuştur. Bu geri dönüşten sonra … Firmasınn son draftı kabul ettiğini ve kendilerinin de kabul ettiklerini bildirerek, her iki tarafında altında imzası ve kaşesi bulunan draft metnini mail olarak …’e iletmişlerdir. Draft aşaması yukarıda belirtilen şekilde tamamlandıktan sonra … firmasının müvekkil şirkete ilettiği sözleşmeyi müvekkil şirkette …’a ilettikten sonra taraflar imzalayıp geri müvekkil şirkete yollamış, müvekkil şirkette … firmasına imzalı sözleşmeyi iletmiştir. Bu aşamadan sonra müvekkil şirkete ve … şirketine … tarafından ödeme yapılmıştır. Fakat bu ödemelerin mahiyetinin iyi anlaşılması zaruridir. … firmasına yatan para akreditif işlemi için gerekli olan işlem bedeli, müvekkil şirkete yatan para da danışmanlık bedelinin bir kısmıdır.( İlgili işlemlerin swiftleri mevcuttur, talep halinde paylaşılabilir.) Ödeme evresinden sonra akreditif açılması için gerekli olan evreler tamamlanmış ve … şirketinin müvekkil şirkete ilettiği draftlar üzerinden … tarafından akreditif açılmıştır. ( … tarafından sunulan banka listesi içerisinden yine … tarafından seçilmiştir.) Sonuç olarak bu aşamada müvekkil şirketin danışmanlığını yürüttüğü süreç sonucunda istenen bankadan (…) … lehine akreditif açılmıştır. Açılmış akredifin en açık ve kesin şekilde kanıtı olan … ile … arasında imzalanan sözleşmeyi ekte iletiyoruz. (Ek.4 ). Akreditifin açıldığı Ek.5 te ilettiğimiz imzalı rezerv kabul belgesindeki açık ikrardan da rahatlıkla anlaşılmaktadır. Akreditifin açılmasından sonra tarafların arasındaki ilişki gereği, … firmasının anlaşması üzerine … Firmasının kabul edilmiş akreditif metini üzerinden, anlaşmaya konu malları yüklemesi gerekmektedir. Fakat akreditifin açılmasından yaklaşık 15 gün geçmesine rağmen … Firması malları yüklememiş, ve … tarafından … nin akreditif metnini kabul etmediğini ve değişiklik istediğini müvekkil şirkete bildirmiştir. Bu durum sonucunda … firması ( finans sağlayan kuruluş olduğundan) …İle iletişime geçtiğinde, açılmış olan akreditifi kabul etmediğini ve imzalı kabul olduğu söylenen draftın kendisine ait olmadığını, kendileri tarafından imzalanmadığını beyan etmiştir. Nihayetinde bu durum …’a sorulduğunda ( draft metinlerini kendisi ilettiği için) akredifin açılıp açılmayacağından emin olmadıklarını, sonucu görmek için … Firmasının kaşe ve imza bölümünü kopyala/yapıştır yaparak draft metinine aktardıklarını müvekkil şirkete söylemişlerdir. Bu usülsüz işlemin itirafına …, … ( …’ın arkadaşı, müvekkilce soyadı bilinmemektedir, eski banka müdürü olduğu bilinmektedir.) ve …da şahit olmuştur. İmza ve kaşe kopyalama işlemi … firmasının … tarafından özel belgede sahtecilik ( ilgili ülke mevzuatına göre tanımlı benzer suç) suçu ile suçlanmasına neden olmuş ve bu nedenle … dahil birçok banka … şirketi ile çalışmayacağını bildirmiştir. Dolayısıyla müvekkil şirkette başka müşterileri için aracılık yaptığı …’nin … ve dolayısıyla müvekkil şirketle çalışmayı bırakması, müvekkil şirkete büyük ölçüde maddi zarar vermiştir. … Nin bu beyanından sonra …’de açılan akreditifi geri çekti ve … firması da bu ticari ilişki için finans verme faaliyetini sona erdirmiş oldu. Böylelikle müvekkil şirketin danışmanlığını ve aracılığını yaptığı ve … firmasının kendi öz kaynaklarını kullanarak finansman sağladığı ortada iken … firmasının usulsüz olarak yaptığı imza ve kaşe kopyalama işlemi açılan akreditifin kullanılamamasına neden olmuştur. Daha sonrasında … firması bir çok firma ile görüşme gerçekleştirdi, yine ticari faaliyetler için müvekkil şirket aracılığı ile draftlar hazırlandı fakat … kendi rızası ile bu işlemleri de tamamlamaktan imtina etmiştir. Dava konusu olan kıymetli evrak ise müvekkil şirketin bu süreçte oluşabilecek zararlarına ilişkin, … ve avalistleri ile birlikte düzenlenmiş bir kıymetli evraktır. Bu bono uyarınca müvekkil şirketin ilerde oluşabilecek zararları garanti altına alınırken, düzenlenme niteliği bakımından tamamen usule uygun hatta üzerine ekte ilettiğimiz (Ek.3 ) garanti sözleşmesi ile de geniş olarak bedeli taahhüt edilmiştir. Sonuç olarak yukarıda anlattığımız süreçte de müvekkil şirket büyük ölçüde zarara uğramış, müşteri kaybetmiş ve bağlantılı olduğu bankaları kaybederek işi olan finansman danışmanlığı niteliği büyük ölçüde kayba uğramıştır. Sonuç olarak yukarıda dava konusu ilişkiye dair süreç tüm ayrıntılıları ile izah edilmiştir. Davacı yanın sunduğu dava dilekçesindeki ” Somut Vakıa” ve ”…” başlığı altına iddia ettikleri hususları kabul etmemekle birlikte cevaplarımız ve beyanlarımız aşağıdaki gibidir ;Öncelikle belirtmek isteriz ki müvekkil şirketin ve kurucusu …’in şirketinin kuruluş şekli, tarihi, nakdi sermayesi ve ortak sayısının dava konusu ile herhangi bir ilişiği yoktur. Bu bilgilerden yola çıkarak yapılan farazi ithamlarında geçerliliği bulunmamaktadır. Savcılık soruşturmalarına ilişkin beyanlarımız, durumun hukuki olarak değerlendirilmesi kısımında, aşağıda değinilinecektir. Dava konusu senedin üzerindeki nakden bedel kaydını içermektedir ibaresinin de borç para vermek anlamında değerlendirilmesi izahtan varestedir. Bu durum da hukuki dayanakları ile ile aşağıda izah edilecektir.”…” kısımının 3. Bölümünde ödenen meblağların mahiyetleri yukarıda anlatılmıştır. Bu denli yüksek bedeller tezahür edilirken, bu tutarların ”hayalde gezen paralara” ilişkin yapılan komisyon bedelleri ve işlem bedelleri olarak açıklanması olağan hayatın akışına terstir. Özellikle bu derecede büyük meblağlar ile uluslararası çalışan, ticaret hayatı içerisinde olan ve büyük meblağlar ödeyen hiç bir firma bu şekilde soyut işlemler üzerinden ödeme yapmayacağı aşikardır. Yani yapılan ödemelerin gerekçeleri yukarıda anlattığımız şekilde olup her aşamasında da davacı yan bilgilendirilmiştir. Bu bilgilendirmeler de somut işlem evraklarına dayanmaktadır. Aynı kısımın 5. Maddesi ise yukarıda belirttiğimiz sahte imza ve kaşe işleminin yerine iddia edilen ve farazi olarak bildirilen, gerçekte yaşanmayan beyanları içermektedir. Bahsedilen kaşe ve imza sahteciliği, olaya şahitlik eden kişilerin beyanları ile hatta bahsi geçen firmalara direk olarak sorulması halinde rahatlıkla ortaya çıkacak olan bir durumdur. Yine 6. Maddede… Firmasının … ile çalışmayı sonlandırmasının nedenini, değişikliklerin … tarafından yapılmadığı ve sorunu zamana yaydığı gibi soyut bir gerekçe ile ithamda bulunulmuştur. Somut olayda bütün değişiklikler zaten … tarafından talep edilip iletilmektedir. Kaldı ki davacı yanın iddia ettiği gibi bir durum olsa idi, bu ilişkide değişiklikleri yapmayarak akreditifin açılmasına engel olabilecek …öncelikle kendi işine zarar vermiş olacak ve hizmet için hak edeceği ücrete hak kazanamayacaktır. Bahsedildiği gibi uluslararası ticaret hükümlerine göre yapılacak değişikliklerin bu iş ile uğraşan danışmanlık şirketi tarafından yapılmaması ve bu tarz usulü bir değişiklik yapılmaması nedeni ile bu denli büyük ölçüde bir ticari faaliyetin sonlanması mümkün değildir. Maddelerin devamı ve kalan kısımlardaki senet bedeline ilişkin gübre ithal edilmesi, müvekkil şirketin haksız olarak kazanç elde etme niyetinde olması gibi durumlarda farazi olup bu denli soyut dayanaktan ve hayatın olağan akışı ile ticari hayatın gerekliliklerine aykırı durumların yargılama süresince dikkate alınmaması gereklidir.
3- HUKUKİ DEĞERLENDİRME Davacı yan gerek açıklamalarında gerekse de taleplerinde üzerinde durduğu savcılık soruşturmalarının dava konusu olaya gerekçe oluşturabilecek nitelikte değildir. Herhangi bir kişinin savcılık soruşturması neticesinde ortada henüz bir kovuşturma veya karar yokken kaldı ki karar olsa bile kesinleşme süreci tamamlanmadan bu hususlara dayanılarak bir suç atfetmek, hukuka ve ceza yargılamasına hakim olan masumiyet karinesine aykırıdır. Müvekkil şirket veya … hakkında açılan soruşturmalara dayanarak dava konusu olayda haklılık ispatlama çabası açıkca masumiyet karinesine aykırıdır. Bu nedenle ilgili soruşturmaların işbu dava kapsamında değerlendirmeye alınmaması gerekmektedir.”Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzenin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olup, “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir.” (… AĞIR CEZA MAHKEMESİ, (MÜTALAYA UYGUN OLARAK) 2018/386 E. 2018/530 K. Karar Tarihi: 29.11.2018)Somut olayda müvekkil şirket üzerine düşen tüm borçları ve sorumlulukları gereği gibi ifa etmiştir. Müvekkil şirketin borcu akreditif sağlamak değil …’ın akreditif bulmasına danışmanlık/aracılık etmektir. Sonuç olarak ta … adına … tarafından akreditif açılmış, …’ın kendi kusuru yüzünden açılan bu akreditifi kullanamamıştır. Müvekkil şirket aracılık ve danışmanlık faaliyetini ücret karşılığında yapmaktadır. Akreditif amiri ile akreditif bankası arasındaki ilişki de karşılık ilişkisi olarak adlandırılmaktadır. Bu ilişki, akreditif amirinin, akreditifin açılması konusunda icapta bulunmasıyla başlamaktadır. Yapılan bu icabı akreditif bankasının kabul etmesi durumunda, akreditif, akreditif amirinin talimatları doğrultusunda açılmaktadır. Dolayısıyla ilişkisinin kurulmuş olmasıyla müvekkil şirketin ücret alacağı muaccel hale gelmiş olmaktadır. Akreditifin açılmasından sonra ortaya çıkan uyuşmazlıklar ve bu uyuşmazlıklar nedeniyle akreditifin alınamaması, müvekkil şirkete ödenmiş olan ücretin iadesini gerektirmez. Sonuç olarak Müvekkil şirket bu ticari ilişkide hukuken üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmiş, akreditifin açılmasına aracılık/danışmanlık yapmış ve bu hizmetinden dolayı ücrete hak kazanmıştır. Davacı yanın ”akreditif kredisi temin edilmiş gibi” veya ”kendilerini akreditif açılmış gibi yaparak komisyon aldıkları” şeklindeki ifadeleri açıkça gerçeği yansıtmadığı gibi açıklanan hukuki gerekçeler ile de müvekkil şirket de ödenen bedellere açıkça hak kazanmıştır. Dava konusu bono, oluşturulma şartı bakımından kambiyo senetlerine özgü tüm şartları taşımakta ve üzerinde teminat senedi olduğuna dair herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Bu durumda kambiyo senedinin geçerlilik şartları incelenmelidir. Bu şartlar kambiyo senetlerini adi senetlerden ayırmaktadır. Bu mahiyetin bir sonucu da kambiyo senetlerinin temel ilişkiden bağımsız olması durumudur. Buna “soyutluk” ya da “illetten mücerret olma” denir. Soyutluluk kavramı esas itibariyle kıymetli evrak niteliği taşıyan bir senette mündemiç olan hakkın temel ilişkiden bağımsızlığını ifade eder (Poroy, R./Tekinalp, Ü.: Kıymetli Evrak Hukuku Esaslar, İstanbul 2010, s.29). Bu ilke gereğince temel alacağın mevcut olmaması, geçersiz olması kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamaktadır, kaldı ki ilgili senedin verilme amacı olan zarar unsuru da fazlası ile gerçekleşmiştir. Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası, hukuki niteliği bakımından bir nedensiz zenginleşme davasıdır . Çünkü, bir kambiyo senedine bağlı olan borç, soyut (mücerret) bir borçtur. Bu nedenle, asıl borç ilişkisinin gerçekleşmemesi, geçersiz olması ya da sonradan ortadan kalkması, kambiyo senedindeki kambiyo borcunun geçerliliğini etkilemez. Kambiyo borcu, hukuki nedenden yoksun, fakat geçerli bir alacak olarak varlığını korur. Bedelsizlik, senedin hükümsüzlüğü sonucunu doğuran mutlak defi niteliği taşımadığına, senetteki soyut kambiyo alacağını etkilemediğine göre bu davada senedin hükümsüzlüğüne karar verilemez. Davacı tarafın tacir olması hasebiyle, işbu ilişkide objektif özen yükümlülüğü ve basiretli bir tacir olarak hareket etme sorumluluğu bulunmaktadır. Tacirler aynı zamanda TTK. m. 20/II (YTTK. m. 18/II) anlamında basiretli bir işadamı gibi hareket etmek zorundadırlar. Burada, tacire, ayrıca bir yük binmekte ve tacir olmayanlara göre vasatın üstünde bir özen gösterme yükümlülüğü getirilmektedir. Yani tacir, ticarî hayatında bir hakkı kullanırken veya bir borcu ifa ederken, yalnızca, makul ve fiilînin neticelerini bilen orta zekâlı bir insanın benzer hadiselerde hareket edeceği şekilde hareket etmekle kalmayıp aynı zamanda kendi ticarî sınıfına dâhil, tedbirli bir tacirin benzer olaylarda takip edeceği şekilde hareket etmek zorundadır. Yani davacı yan işbu senedi düzenlerken sonuçlarını ve niteliklerini iyi bir şekilde tahlil ettiği, öngördüğü kabul edilmelidir. … Yukarıda bahsedilen olay akışı ve hukuki gerekçeler nedeni ile davacı yanın açtığı bu haksız davanın reddi gerekmektedir. Müvekkil şirket üzerine düşen tüm yükümlülükleri tam olarak yerine getirmiş, bahsi geçen akreditif kredisi davacı yanın sahte olarak imza ve kaşe kopyalama işlemi sonucu alınamamıştır. Müvekkil yapma borcu olan akreditif kredisi bulma ve açılmasını sağlama konusunda tüm süreci titizlik ile yürütmüş ve sonuç olarak akreditif kredisinin açılmasını sağlamıştır. Bu durumda somut deliller ile ispatlanmış şekildedir. Davacı yanın ileri sürdüğü sebepler neticesinde dava konusu senedin iptal edilmesi mümkün değildir. Gerek kambiyo senedinin özellikleri gerek ise de müvekkil şirketin bu senedi hak kazanma biçimi ele alındığında, dava konusu senedin iptalini gerektiren durumlar mevcut değildir. Haksız kazanç elde etmek isteyen ve kendi haksız fiilleri sonucunda oluşan zararlardan bu şekilde kurtulmak isteyen davacı yanın, işbu davayı açmada hukuki yararı bulunmayıp davanın reddi gerekmektedir. Yargılama süreci boyunca, dava konusu senet hakkında tedbir gerektirecek hususların varlığı mevcut olmamakla birlikte, tedbir kararı verilse dahi bu kararın kanunda ön görülen azami teminat miktarının yatırılması sonucunda verilmesi gerekmektedir. Davacı yanın tedbir ve teminatsız tedbir taleplerini ile tüm taleplerinin reddini talep ediyoruz. ” açıklamalarına yer vererek davanın reddini talep etmiştir.
Dava konusu senedin teminat olarak verilmesine dayanak olduğu belirtilen akreditif kredisi ile ilgili davalı şirket yetkilisi hakkında dolandırıcılık suçu iddiası ile başlatılan … Cumhuriyet Başsavcılığının … E sayılı dosyası uyaptan celpedilmiş, dava dilekçesinde senedin hile ile alındığı iddialarına yer verildiğinden soruşturma dosyasının beklenilmesine karar verilmiş ancak davacılar vekilinin 04/10/2022 tarihli açıklama dilekçesi içeriğinden senedin hile ile düzenlettirildiği iddiasının bulunmadığı yalnız senedin akreditif ilişkisi nedeni ile teminat olarak düzenlendiğinin iddia edildiği anlaşılmakla soruşturma dosyasının bekletici mesele yapılmasına ilişkin ara karardan dönülerek yargılamaya devam edilmiştir.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde
Dava, bonoyu düzenleyen ve bonoda aval sıfatı bulunan davacıların 20/08/2019 tanzim, 20/08/2020 vade tarihli, 2.200.000 USD tutarlı bono nedeni ile borçlu olmadıklarının tespiti istemine ilişkin olup davacılar bononun teminat olarak verildiğini iddia etmişlerdir.
Uyuşmazlık, 20/08/2019 tanzim, 20/08/2020 vade tarihli, 2.200.000 USD tutarlı bononun davalı tarafından teminat olarak alınıp alınmadığı, davacıların bono nedeniyle davalıya borçlu olup olmadığı, davalının oluşabilecek zararlarının garanti altına alınması amacıyla bu bononun düzenlenip düzenlenmediği, davalının müşteri kaybı ve bağlantılı olduğu bankaları kaybederek senet bedeli kadar zarara uğrayıp uğramadığı, ispat külfetinin yer değiştirip değiştirmediği, 20/08/2019 tarihli garanti sözleşmesinin davacılar yönünden bağımsız bir borç ikrarı içerip içermediği, BK 128 maddesi kapsamında geçerli bir garanti sözleşmesi bulunup bulunmadığı, senedin teminat senedi olduğunun kabulü halinde bu kez garanti sözleşmesi kapsamında davacıların davalıya borçlu olup olmadığı konularında toplanmıştır.
Davacı şirketin, 20/08/2019 tanzim, 20/08/2020 vade tarihli, 2.200.000 USD tutarlı bonoda düzenleyen sıfatının diğer davacıların ise aval sıfatının bulunduğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Yine 20/08/2019 tarihli Garanti Sözleşmesinde davacı şirketin “borçlu” sıfatıyla diğer davacıların ” garanti veren ” sıfatıyla imzalarının bulunduğu ve garanti sözleşmesinin ” A” maddesinde belirtilen ve dava konusu edilen bononun borçlu tarafından ödenmemesi halinde 2.200.000 USD nin garanti veren davacılar tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı, garantinin kefalet kabilinden olmadığının sözleşmenin 1.1 maddesinde belirtildiği hususunda ihtilaf bulunmamaktadır.
Mahkememizin 18.02.2021 tarihli duruşmasında alınan 5 nolu ara karar ile dava konusu edilen bono tutarı ve garanti sözleşmesinde belirtilen borç tutarının taraf defterlerinin kayıtlı olup olmadığının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, bilirkişi olarak bankacı SMMM …’ın görevlendirilmesine, tarafların iddia ve savunmaları, sunulan deliller, tüm dosya kapsamı ve tarafların 2019, 2020, 2021 yıllarına ilişkin ticari defter ve kayıtları incelenerek davacı tarafın takip tarihi itibari ile alacağı olup olmadığı, varsa miktarının ne olduğu konusunda mahkememizce resen seçilen bilirkişi vasıtasıyla inceleme yapılarak rapor alınmasına karar verilmiş bilirkişi Zeynal Yanmış tarafından sunulan 14.09.2021 tarihli raporda özetle,
”1)Davacı vekili, davalı şirketin akreditif kredisi veren bankalara mal varlığını teminat gösterdiğini, kredi açan bankaların ayrıca teminat istediğini beyan ederek, dava konusu 21.08.2019 tanzim tarihli senedi müvekkillerden aldığını iddia ederek, müvekkillerinin 20.08.2019 tanzim 20.08.2020 vade tarihli 2.200.000,- USD bedelli senetten dolayı borçlu olmadıklarının tespitini dava etmiştir.
2)Yapılan incelemede, dava konusu 20.08.2019 tanzim ve 20.08.2020 vadeli senedin davacı şirketin ticari defterlerinde yer almadığı, söz konusu senedin muhasebe dışı olarak tanzim edilerek, davalı şirkete teslim edildiği anlaşılmıştır.
Söz konusu senedin, davalıya verilişi ile ilgili temel ilişkiyi açıklayan bir husus 20.08.2019 tarihli Garanti Sözleşmesinde yazılı değildir. Ancak, dava ve dava cevap dilekçesindeki ve sonraki dilekçelerde, söz konusu senedin, davalı tarafça, muhtemel zararlarına karşılık teminat maksadıyla almadığı anlaşılmaktadır.
Davalı şirket tarafından, akreditif ilişkine aracılık eden …’a yerilmiş bir teminat söz konusu olmadığı davalı şirketin kendisini akreditif açacak banka yerine koyarak, akreditif tutarını aşacak miktarda 2.200.000,- USD tutarında senedi davacıdan alması makul görülmemektedir. Teminat verilmesinin gerekmesi halinde, teminatın davacı tarafından akreditifi açan bankaya verilmesi gerekirdi.
Diğer yandan, davacı tarafça davalı yana danışmanlık hizmeti olarak 454.000,- TL komisyon ödenmiş ancak davalı yan buna ilişkin faturayı da düzenlemiş değildir.
Sonuç olarak, davalı şirketin aracılığıyla, gerçekleştirilmiş bir akreditif mevcut olmadığından daha açık anlatımla, davacı şirket tarafından akreditif karşılığı yurt dışından gübre ithalatı yapılmamış olduğundan, davalıya verilen dava konusu senedin bedelsiz/ konusuz kaldığı mütalaa olunmaktadır.
Dava konusu olayda, davacı tarafça ithalat yapılamadığı gibi ödenen komisyonların nedeniyle mağdur olduğu anlaşılmaktadır.” şeklinde görüş ve kanaat belirtilmiştir.
Davacılar vekili tarafından12.02.2021 havale tarihli dilekçe ekinde sunulan … Üniversitesi Öğretim Üyesi … tarafından düzenlenen 07.02.22021 tarihli hukuki mütalaada özetle ;…Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davacı tarafça keşide edilen 2.220.000-USD bedelli senedin teminat niteliğinde olup olmadığı ve iadesi gerekip gerekmediği hususlarına ilişkin olduğu, Davanın tarafları arasında satış gibi bir ticari ilişki bulunmadığı, ödünç sözleşmesi gibi bir borcun ifasının da mevzu bahis olmadığı, 20/08/2019 keşide tarihli senedin bir borcun ifası/para ödeme amacıyla verilmediği, Senedin düzenlenme amacı incelendiğinde; senet fotokopisi üzerinde davalı şirket sahibi … tarafından yazılıp imzalanan sözleşme kaydı ve senet alacaklısı davalı şirketin cevap dilekçesindeki açık ikrarı birlikte değerlendirildiğinde, 20/08/2019 tarih ve 2.220.000,00-USD bedelli senedin, akreditif kredisi kullandırma hizmeti verilmesi kapsamında akreditif teminatı/güvencesi olarak garanti sağlamak amacıyla verildiği ve kayıtsız, koşulsuz borç vaadi içermediği konusunda çekişme bulunmadığı, senedin keşide edildiği 20/08/2019 tarihinde (aynı) yapılan garanti sözleşmesinin de 2.220.000,00-USD bedelli senet ile taahhüt edilen miktarın kefalet haricinde üçüncü kişilerce garanti edilmesi amacıyla düzenlendiği, 20/08/2019 tarih ve 2.220.000,00-USD bedelli senedin hukuki niteliğinin teminat senedi olduğu ve borç senedi gibi hüküm ve sonuç doğurmayacağı, Akreditif kredisi kullanılamadığından, senedin teminat oluşturduğu temel borç ilişkisinin ortadan kalktığı ve dolayısıyla akreditife teminat gösterilmek üzere verilen 2.220.000,00-USD senedin bedelsiz kaldığı ve iadesi gerektiği…” şeklinde görüş belirtilmiştir.
Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, eş söyleyişle bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıya düşer. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s.370 ilâ 372). Kambiyo senetleri mücerret kıymetli evrak niteliğine sahip olduklarından bu senetlerde yer alan hak, temel borç ilişkisinden bağımsızdır. Ancak kambiyo taahhüdünde bulunmanın temelinde, şart olmamakla birlikte, genellikle satım, bağışlama, kira, taşıma gibi bir borçlandırıcı işlem vardır. Böyle bir borçlandırıcı işlem yoksa senedin hatır için verildiği varsayılır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir kambiyo senedi düzenleyip lehtara vermesiyle kambiyo ilişkisi diye adlandırılan ve temel borç ilişkisinden bağımsız olan ikinci bir borç ilişkisi doğar. Zira bir borç ilişkisi için kambiyo taahhüdünde bulunulması tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça TBK’nin 133/2 maddesi gereğince borcun yenilenmesi sonucunu doğurmaz; kambiyo senedinin ifa yerine değil ifa uğruna verilmiş olduğu kabul edilir. Dolayısıyla bir borç hakkında kambiyo senedi düzenlendiği takdirde, taraflar arasında biri temel borç ilişkisi, diğeri kambiyo ilişkisi olmak üzere iki çeşit ilişki bulunur. Aynı durum, kambiyo senedinin tedavülü hâlinde de karşımıza çıkar. Bir kambiyo senedi ciro edildiği zaman ciranta ile ciro edilen kişi arasında kural olarak bir temel ilişki (asıl borç ilişkisi) bulunmaktadır. Ayrıca, bu iki kişi arasında kambiyo hukukundan doğan bir kambiyo ilişkisi de mevcuttur. Bu sebeple taraflar arasındaki temel borç ilişkisindeki bozukluklar kambiyo ilişkisini etkilemez. Temel borç ilişkisinden doğan def’îler, temel borç ilişkisi ile kambiyo ilişkisinin taraflarının aynı olması ve bile bile borçlu zararına hareket edilmesi hâlleri dışında, kambiyo ilişkisinde ileri sürülemez. Zira temel borç ilişkisi kendi hukukuna, kambiyo ilişkisi de kendi hukukuna tabidir.
Borçlu, kambiyo senedi nedeniyle alacaklıya karşı, genel olarak ya kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ya da temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek menfi tespit talebinde bulunabilir. Başka bir deyişle borçlunun kambiyo senedi borcundan dolayı sorumlu olmaması, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan doğan nedenlerden kaynaklanabileceği gibi, temel borç ilişkisine yönelik nedenlere de dayanabilir. Bununla birlikte borçlunun takas def’îni kullanması hâlinde ise, ne temel borç ilişkisine, ne de kambiyo senedi borcuna dayanılmakta, borçlu, kambiyo senedinden doğan borcu ile hamildeki alacağını takas etmektedir
Borçlunun, kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ileri sürerek açtığı menfi tespit davası esasında maddi hukuk anlamında bir itiraz sebebine dayanılarak açılmaktadır. Bu kapsamda hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit davalarında, uyuşmazlık temel ilişkiden değil, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan kaynaklanmaktadır. Bu davalarda, kural olarak, davacının iddiası çoğu kez tüm senet ilgilerine karşı öne sürülebilen mutlak def’îlere dayanmaktadır. Örneğin kambiyo senedinin zorunlu şekil şartları içermemesi, kambiyo alacağının zamanaşımına uğraması, vadeyi beklemeden istemde bulunulması, ciro zincirindeki kopukluk, başvuru hakkının yitirilmiş olması, senette yazılı kısmi ödeme açıklaması, sorumsuzluk kayıtları ya da bir kambiyo taahhüdünün senet yapma iradesindeki bozukluk nedeniyle sahibini bağlamayacağı yönündeki iddialar hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit talebine konu oluşturur.
Borçlunun, temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek açtığı menfi tespit davası, öğreti ve uygulamada bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Bedelsizlik ise, bir kambiyo senedinin ihdasına neden olan temel alacağın herhangi bir nedenle mevcut olmamasıdır (İnan, Nurkut: Türk Hukukunda Hatır Senetleri ve Özellikle Hatır Bonoları, Ankara, 1969, s.16). Başka bir deyişle bir kambiyo taahhüdünün temel alacağı geçersizse ya da sona ermişse, o kambiyo taahhüdü bedelsiz demektir. Bu anlamda senedin bedelsiz sayılmasında esas alınan husus, temel borç ilişkisinin kendisi değil, bu temel borç ilişkisinden doğan temel alacaktır. Bu itibarla bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası ile maddi hukuk bakımından borcun mevcut olup olmadığının tespiti amaçlanmakta; borçlu olmadığını iddia eden borçluya, genel hükümlere göre bu durumu tespit imkânı verilmektedir. Dava neticesinde borçlu olunmadığının tespiti hâlinde ise davacı (borçlu) hakkında bir icra takibi başlatılması engellenmiş olacak veya başlatılan ve devam eden icra takibi iptal edilerek, davacının mevcut olmayan bir borcu ödemesi engellenmiş olacaktır.
Bedelsizlik iddiası, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 687. maddesi anlamında bir kişisel def’îdir. Bedelsizlik bir kişisel def’î olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’îni ileri sürebilir.
Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı TBK) 77 vd. maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’îni dermeyan etme hakkını vermektedir.
Kambiyo senedinin düzenlenmesinde en önemli unsur temel alacağın varlığıdır. Ancak temel alacağın senedin tanzimi anında mutlak surette varlığı gerekli değildir. Başka bir deyişle kambiyo senedinin metninde muayyen bir meblağın yazılması gerekli ise de bu husus temel alacağın da muayyen olmasını gerektirmez; temel alacak doğduğu anda, senette yazılı olan miktardan az ise, senet kısmi bedelsizliğe uğrar (İnan, s. 45). Bu itibarla taraflar arasında temel ilişkinin varlığına rağmen, temel alacağı doğmamış ancak doğması mümkün ya da şarta bağlanmış bir alacak için veyahut da cezai şarta ilişkin olarak kambiyo senedi düzenlenebilir. Bu şekildeki bir alacağa bağlı olarak düzenlenen senet, vadesi gelmesine rağmen alacak doğmamışsa, o an için bedelsizdir. Fakat bu bedelsizlik geçici bir süre için olup, alacak doğunca senedin bedelsizliği alacak miktarı kadar ortadan kalkacaktır (Ertekin, Erol/Karataş, İzzet: Uygulamada Ticari Senetler, Ankara, 1998, s. 693). Bu kapsamda kambiyo senedinin teminat amacıyla verildiği iddiası da temelinde bedelsizliğe dayalı bir iddiadır. Ancak kural olarak kambiyo senedinin teminat olarak verilmesi senedin doğrudan bedelsizliğine yol açmaz; teminat altına alınan borcun yerine getirilmesi ve teminat ihtiyacının ortadan kalkması ile senet bedelsiz hâle gelir.
Temel borç ilişkisindeki bir edimin teminatı olarak düzenlenen kambiyo senetlerinde, teminat ettikleri husus gerçekleşinceye kadar geçici bedelsizlik, gerçekleşince kesin bedelsizlik söz konusudur. Eğer teminat ettikleri husus gerçekleşmez ise senette bedelsizlik ortadan kalkacaktır. Bu itibarla kambiyo senedinin teminat amacıyla düzenlenmesi hâlinde borçlu, senet lehtarın elindeyse (ciro görmemişse), teminatı talep etme şartlarının oluşmadığını (riskin gerçekleşmediğini) ya da alacaklının senedin teminatını oluşturduğu borç miktarını aşan bir talepte bulunduğunu kişisel def’î olarak öne sürebilir. Senet ciro edilmişse hamil senedin teminat senedi olduğunu biliyor ve borçlunun zararına hareket ediyorsa, anılan def’înin hamile karşı da öne sürülmesi mümkündür.
Hemen belirtilmelidir ki, kambiyo senedinin üzerinde teminat kaydı var ise ancak neyin teminatı olduğu belirtilmemiş ise bu kayıt kambiyo senedinin mücerrettik vasfını ortadan kaldırmaz. Buna karşılık senet üzerinde asıl borç ilişkisine atıf yapan veya ödemeyi şarta bağlayan kayıtlar olması durumunda senedin mücerretlik vasfı ortadan kalkacağından böyle bir senede dayanılarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamaz. Başka bir deyişle kambiyo senedinin teminat senedi olduğunun senet metninden anlaşılması durumunda senedin mücerretlik vasfı ortadan kalkacağı için senet hükümsüzdür ve bu hükümsüzlük; borçlu tarafından, lehtara veya ciranta konumunda olan hamile karşı da ileri sürülebilir. Dolayısıyla senet metninden anlaşılan bu def’î mutlak def’î niteliğinde olup, üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 29.04.2021 tarihli ve 2017/11-40 E., 2021/542 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Davacı şirket, nakden kaydı bulunan bono karşılığında akreditif kredisi alamadığını, bononun bedelsiz olduğunu iddia ettiğine göre, kural olarak ispat yükü bunu iddia eden davacı şirkettedir. Ancak davalı taraf bonoda yazılı ihdas nedenini talil ettiğinden (değiştirdiğinden), ispat yükünün davalı tarafa geçtiğinin kabulü gerekir. Şöyle ki davalı cevap dilekçesinde “… Dava konusu olan kıymetli evrak ise müvekkil şirketin bu süreçte oluşabilecek zararlarına ilişkin, … ve avalistleri ile birlikte düzenlenmiş bir kıymetli evraktır. Bu bono uyarınca müvekkil şirketin ilerde oluşabilecek zararları garanti altına alınırken, düzenlenme niteliği bakımından tamamen usule uygun hatta üzerine ekte ilettiğimiz (Ek.3 ) garanti sözleşmesi ile de geniş olarak bedeli taahhüt edilmiştir. Sonuç olarak yukarıda anlattığımız süreçte de müvekkil şirket büyük ölçüde zarara uğramış, müşteri kaybetmiş ve bağlantılı olduğu bankaları kaybederek işi olan finansman danışmanlığı niteliği büyük ölçüde kayba uğramıştır…” şeklindeki yazılı beyanları ile senedi talil ederek ispat külfetini üzerine almıştır.
Avale ilişkin açıklama yapmak gerekirse; aval, TTK’nın 700 üncü maddesine göre poliçede yazılı bulunan borcun kısmen veya tamamen teminat altına alınmasını sağlayan bir nevi kefalettir. Bu kefaleti veren şahsa, aval veren denir (Ali Bozer, Celal Göle, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2017, s. 161).
Avale ilişkin hükümler TTK’nın 778. maddesinin 3. fıkrası gereğince bonolar hakkında da uygulanır. TTK’nın 776. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendi ile aynı Kanunun 778. maddesinin atfı ile uygulanması gereken TTK’nın 701. maddesi birlikte değerlendirildiğinde bononun geçerli olması için tek imza yeterlidir ve senet ön yüzüne atılan ikinci imza aval şerhi sayılır. Ne var ki, poliçenin ön yüzüne düzenleyen tarafından iki imza atılmış olsa dahi, bu imzalar TTK’nın 700. maddesine göre aval olarak kabul edilemez. Ancak, keşideciden başka bir kişi tarafından aval veya benzeri sözler kullanılarak imzalanmışsa aval olarak sayılır.
Aval verenin borcu bağımsız bir borçtur, bir diğer ifade ile feri nitelikte değildir…. ile teminat altına alınan borç geçersiz olsa bile, aval verenin sorumluluğu devam eder. Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da, aval verenin taahhüdü geçerlidir. Yani lehine aval verilenin borcu geçersiz olsa bile, aval veren bu geçersizliği ileri süremez. Lehine aval verilenin mevcut olmaması, ehliyetsiz olması ya da imzasının sahte olması hâlinde de aval verenin sorumluluğu devam eder. TTK’nın 702. maddesinin 2. fıkrası gereğince aval veren, sadece kambiyo senedindeki zorunlu şekil eksikliğini ileri sürebilir (20.04.2018 tarihli ve 2017/4 E., 2018/5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.10.2020 tarihli ve 2017/12-268 E., 2020/729 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde ; akreditif ilişkisi ve 20/08/2019 tarihli sözleşme kapsamında ,20/08/2019 tanzim, 20/08/2020 vade tarihli 2.220.000 USD tutarlı bononun, davalı şirketin ileride oluşabilecek zararlarının garanti altına alınması amacıyla düzenlendiğini ikrar eden davalının, şirketin bu sebeple uğradığı zararları ispat etmesi gerekmekte olup davalı , zararın varlığını ve miktarını ispat edememiş dava konusu senedin bedelsiz kaldığı anlaşılmıştır. Bu durumda bononun teminat olarak verildiğine ilişkin davacılar iddiası, davalı tarafından ikrar edildiğinden; davacı asıl borçlu ile aval ve garanti veren sıfatı bulunan gerçek kişi davacıların da temel ilişkiden kaynaklanan bir borç bulunmaması sebebiyle davalıya borçlu olmadıklarının tespitine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile;
20/08/2019 tanzim, 20/08/2020 vade tarihli 2.220.000 USD tutarlı bono nedeni ile davacıların davalıya borçlu olmadığının tespitine,
Tedbir kararının karar kesinleşinceye kadar devamına, karar kesinleştiğinde teminatın davacılara iadesine,
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulanan harçlar tarifesine göre tahsil edilmesi gereken harç 1.032.437,34-TL olduğundan peşin alınan 258.109,34-TL’nin mahsubu ile bakiye 774.328,00-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından yatırılan ve mahsubuna karar verilen 258.109,34-TL peşin harcın davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine,
4-Davacılar tarafından yapılan posta ve tebligat masrafı 130,50-TL bilirkişi masrafı 1.500,00-TL olmak üzere toplam 1.630,5‬0-TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine,
5-Davacılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre hesap ve takdir edilen 455.140,00-TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine,
6-Gider avansının kalan kısmının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı.19/10/2023

BAŞKAN …

ÜYE …

ÜYE …

KATİP …