Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/248 E. 2020/187 K. 09.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/248
KARAR NO : 2020/187

DAVA : İhalenin Feshi
DAVA TARİHİ : 01/06/2020
KARAR TARİHİ : 09/06/2020

Mahkememizde görülmekte olan İhalenin Feshi davasında dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA /
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı müflis…A.Ş’nin iflas tasfiyesinin İstanbul … İflas Müdürlüğünün … iflas sayılı dosyasında yürütüldüğünü, iflas idaresi tarafından 13.03.2020 tarihinde yapılan ihaleye esas kıymet takdirinin yasal zorunlulukları ihtiva etmediğini, kıymet takdiri ve satış ilamının ilgililere tebliğ edilmediğini, yüzlerce kişinin ikamet ettiği sitenin elektrik trafosu- su deposu gibi ortak alanlarının da ihale konusu yapıldığını, gayrimenkuller arasında herhangi bir ticari bütünlük olmamasına rağmen 31 adet gayrimenkul birlikte satışa çıkarılmak suretiyle ihaleye iştirakin azaltıldığını ve açık arttırmayla satış yerine pazarlıkla satış yapılmasının hiçbir gerekçesinin bulunmadığını ve ihale kesinleşmeden iflas idaresi tarafından tescil için tapuya yazı yazıldığını oysa 7226 Sayılı Yasanın geçici 1. maddesi uyarınca sürelerin durdurulduğunu ve dava açma süresinin 16.06.2020 tarihinden itibaren başlayacağını belirterek İstanbul … İflas İdaresinin …sayılı dosyasında 13.03.2020 tarihinde yapılan ihalenin feshine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE /
İstanbul … İflas Dairesinin…iflas sayılı dosyasına yazılan yazı cevabı incelenmiştir.
Dava, iflas tasfiyesi sırasında pazarlık usulüyle yapılan ihalenin feshi istemine ilişkindir.
İflas tasfiyesinde kural olarak masaya ait malların iflas idaresi marifetiyle açık arttırma usulüyle satışı öngörülmüştür. Ancak İİK. 241. maddesinde alacaklılar toplantısında pazarlık suretiyle satış konusunda karar alınabileceği ifade edilmiştir. İİK. 224. maddesinde de, alacaklılar toplantısında pazarlıkla satış hakkında karar verilebileceği açıklanmıştır.
Somut olayda müflise ait malların pazarlık suretiyle satıldığı görülmektedir. İflas müdürlüğünden gelen cevabi yazıdan anlaşıldığı üzere 03.12.2018 tarihinde yapılan fevkalade alacaklılar toplantısında iflas idaresine pazarlıkla satış yetkisi verilmiştir. Bu yetkiye istinaden iflas idaresi tarafından 28.01.2020 tarihinde karar alınmış ve söz konusu taşınmazların pazarlık usulüyle satışına karar verilmiştir. 13.03.2020 tarihinde de pazarlık suretiyle satış yapıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı taraf 13.03.2020 tarihinde yapılan satışın iptalini başka bir deyişle ihalenin feshini istemektedir.
İİK. 224. ve 221. maddelerinde müflisin iflas masasına ait malların pazarlık usulüyle satışı konusunda alacaklılar tarafından karar alınabileceği yönünde hüküm bulunsa da pazarlıkla satışın hangi usulle ve ne şekilde yapılacağı hususunda bir düzenleme bulunmamaktadır. İİK. 242. maddesi ve devamı maddelerinde arttırma suretiyle satışa ilişkin hükümler bulunmaktadır. İİK. 244. maddesinde de arttırma suretiyle satışta haciz yoluyla yapılan takiplere istinaden yapılacak satışa ilişkin hükümlere atıf yapılmıştır. Ancak bu hükümlerin pazarlıkla satışa uygulanması mümkün değildir. Bu sebeple pazarlıkla satışa genel hüküm niteliğinde bulunan Türk Borçlar Kanununun 274. maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenen satışa ilişkin hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2004/3728 E. – 10122 K. sayılı 22.04.2004 tarihli kararı da bu doğrultudadır. Türk Borçlar Kanununun cebri müzayedeye ilişkin hükümlerinin uygulanacağı bu davada görevli mahkemenin genel mahkeme niteliğinde olan Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu kabul edilmiştir.
Şöyle ki; 26/06/2012 tarihli, 6335 sayılı yasa ile değiştirilen TTK 4. maddesinde, Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği belirtilmiştir.
TTK 4. maddesinde; “Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, bu kanunda; Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun mal varlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde, fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta, borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde, bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır” denilmektedir.
Anılan maddede, tek tek belirtilen davaların, mutlak ticari dava niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, mutlak ticari davadan başka, nispi ticari davaların da tanımı yapılmış ve bir davanın nispi ticari dava olarak kabul edilebilmesi için her iki tarafın tacir olması ve aynı zamanda uyuşmazlığın da her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
Somut olayda, davanın iflas tasfiyesinde yapılan ihalenin feshi davası olduğu, davacı tarafın site yönetimi olup, tacir niteliğinin bulunmadığı görülmektedir.
İhaleyi alan davalının, tacir olduğu anlaşılsa da, taraflardan birinin tacir olması davanın ticari dava olarak kabulü için yeterli bulunmamaktadır. TTK hükümlerine göre, nisbi ticari davanın varlığından söz edilebilmesi için her iki tarafın tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bulunması gerekir. Bu iki koşuldan birinin olmaması halinde ortada bir ticari davanın varlığından bahsedilemez. Başka bir deyişle yasada ifade edilen iki koşulun aynı anda gerçekleşmesi zorunludur. Taraflardan birinin tacir olması durumunda ticari işten bahsedilebilirse de, ticari davanın mevcut olduğundan söz edilemeyecektir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığa göre uygulanması gereken hükümlerin Türk Ticaret Kanununda düzenlenmediği anlaşılmakla, bu dava mutlak ticari dava olarak da kabul edilemez.
Davacının iddiası, davanın konusu ve sunulan deliller kapsamında uyuşmazlığın, TTK 4. maddede belirtilen, mutlak ticari davalardan olmadığı gibi, aynı maddede dayanağını bulan nispi ticari dava niteliğinde de bulunmadığı görülmektedir. Nitekim davacı taraf tacir olmadığı gibi uygulanması gereken hükümlerin de Türk Borçlar Kanununda düzenlenen satış sözleşmesine ilişkin hükümler olduğu anlaşılmaktadır.
HMK 114. Maddesinde; Mahkemenin görevli olması hususunun dava şartı olarak belirtildiği, HMK 115. maddesinde de, dava şartlarının, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetileceğinin açıklandığı anlaşılmakla, iş bu davanın mahkememizin görev alanında bulunmayıp, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevinde olduğu kanaatine varılarak, davanın görev yönünden reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın görev-dava şartı görev yönünden usulden REDDİNE,
Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
Karar kesinleştiğinde talep halinde dosyanın görevli İSTANBUL ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİNE GÖNDERİLMESİNE,
HMK 331/2. maddesi uyarınca, harç, masraf ve vekalet ücretinin görevli mahkemece nazara alınmasına,
Dair, tarafların yokluğunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 09/06/2020

BAŞKAN …
¸e-imzalıdır
ÜYE …
¸e-imzalıdır
ÜYE …
¸e-imzalıdır
KATİP …
¸e-imzalıdır