Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/479 E. 2019/708 K. 23.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/109
KARAR NO : 2019/853

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 23/10/2017
KARAR TARİHİ : 24/10/2019

İstanbul 10. Tüketici Mahkemesinin 2017/765 E, 2018/539 K sayılı 11/12/2018 tarihli kararıyla davanın görev yönünden usulden reddine ilişkin kararının kesinleşmesi üzerine davacı vekilince süresinde sunulan gönderme talebini içeren dilekçeyle İstanbul Asliye Ticaret Mahkemelerine gelen ve mahkememize tevzi edilen iş bu davada yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA /
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı bankanın, müvekkili aleyhine aleyhine … 26. İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyası ile takip başlattığını, takibe dayanak olarak … Bankası A.Ş hesap kat ihtarı ve hesap özetinin gösterildiğini, bankaya borcun olmadığını, zamanaşımına uğradığını, takibe konu kredinin ticari kredi olduğunu, takibe, borca, faize ve faiz oranına itiraz ettiklerini belirterek; anılan icra dosyasından davalı tarafa borçlu olmadığının tespitini ve alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA /
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız olduğunu,davanın zamanaşımına uğradığı iddiasının dinlenemeyeceği, zira 5411 sayılı yasa uyarınca müvekkili banka alacağının hazine alacağı sayıldığını ve 20 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu belirterek haksız davanın esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
DELİLLER VE GEREKÇE /
Yargılama sırasında davalı banka, bu davaya esas davadaki alacağını … A.Ş.’ye temlik etmiş ve temlik alan vekilince usulüne uygun vekaletnamenin ibraz edildiği anlaşılmış, temlik alan Varlık Yönetim Şirketinin davalı sıfatına haiz olduğu kabul edilerek davaya devam edilmiştir.
Davaya esas 26. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası, takibe konu alacağın dayandığı genel kredi sözleşmeleri ve hesap kat ihtarnamesi celp edilip incelenmiştir.
Davacı tarafça adli yardım isteminde bulunulmuş, mahkememizce verilen 29/04/2019 tarihli kararla adli yardım istemi reddedilmiştir.
HMK 337/1. maddesi çerçevesinde itirazın tetkiki için … 2. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiştir. Anılan mahkemenin … D.İş – … sayılı 30/05/2019 tarihli kararıyla adli yardım isteminin reddine ilişkin karara itirazın, kesin olarak reddedildiği anlaşılmıştır.
Bunun üzerine davacı vekiline peşin harcı ikmal etmesi için süre verilmiş ve peşin harç ikmal edilerek 17/10/2019 tarihli makbuz dosyaya sunulmuştur.
… 26. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında; Tasfiye halinde … Bankası A.Ş.’nin alacaklı sıfatıyla, dava dışı … Ltd. Şti ve davacı …’a karşı 24.755,60 TL asıl, işlemiş faiz ve ferileriyle birlikte toplam 861.291,23 TL alacağını tahsil amacıyla 31/05/2017 tarihinde ilamsız icra takibi yaptığı, borca itiraz edildiği,alacaklı banka tarafından itirazın iptali için … 7. ATM’nin … Esas sayılı dosyasında dava açıldığı, anılan mahkeme tarafından 5411 sayılı Yasanın 142. maddesi uyarınca görevli mahkemenin İstanbul 1 veya 2. Asliye Ticaret mahkemesi olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddedildiği, kararın kesinleşmesi üzerine dosyasının … 2. ATM’nin… E sayısını aldığı, mahkemece yapılan yargılama sonunda 2019/670 K 17/10/2019 tarihli kararla, davaya esas icra takibinin kesinleştiği, bu nedenle itirazın iptali davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın, hukuki yarar – dava şartı yokluğundan reddedildiği ve takibin kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dava menfi tespit davasıdır.
Davalı alacaklı tarafından genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine konu borç nedeniyle bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Alacaklı banka vekilince, takibe konu alacağın dayanağı olan genel kredi sözleşmesine göre kredi kullandırımına ilişkin hesap özeti ve kat ihtarı dosyaya ibraz edilmiştir. Sunulan belgelere göre, kredinin 1999 tarihinden önce kullandırıldığı ve geri ödemesinin yapılmaması nedeniyle 25/08/1999 tarihli …7. Noterliğinden gönderilen ihtarname ile hesabın kat edildiği anlaşılmıştır.
Davacı borçlunun genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olduğu görülmektedir. Davalı alacaklı banka, dava dışı asıl borçlu şirket ile müteselsil kefil davacıya karşı 31/05/2017 tarihinde ilamsız icra takibi yapmıştır.
Davaya konu kredinin kullandırılma tarihi, hesap kat ihtarı ve buna göre alacağın muaccel hale gelmesi, Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu dönemde gerçekleşmiştir. Ancak 01.07.2012 tarihinde 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği anlaşılmaktadır.
Türk Borçlar Kanununun Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesinin son cümlesinde ”….Ancak Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiili ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye Türk Borçlar Kanununun hükümlerine tabidir.” denilmiştir. Bu durumda somut olayda borcun sona ermesiyle ilgili olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun hükümlerinin uygulanması gerektiği açıktır.
Türk Borçlar Kanununun 598/3. maddesinde ”Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.” denilmiştir
Türk Borçlar Kanununun 598/4. maddesinde ”Kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Davalının müteselsil kefil olduğu sözleşme 1999 tarihinden önceki tarihli olup, kredi ilişkisi hesap katıyla 25/08/1999 tarihinde sonlandırılmıştır. Türk Borçlar Kanunun 598/3. maddesi uyarınca, sözleşmelerin kurulduğu tarihten 10 yılın geçmesiyle kefaletin sona ereceği kabul edilmelidir. Nitekim anılan madde de açıkça sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalkacağı ifade edilmiştir. Buna göre 1999 tarihinden itibaren 10 yıllık sürenin sonu olan 2009 tarihi itibariyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığının kabul edilmesi gerekir.
6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuş ise, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6101 Sayılı Kanunun 6. maddesinde ise ”Bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanununda öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.” denilmiştir
Taraflar arasındaki sözleşmenin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanununda kefalet için herhangi bir sürenin öngörülmediği, ancak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanununda azami 10 yıllık sürenin getirildiği ve bu düzenlemenin 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ifade edildiği şekilde ”ilk defa öngörülen” süre niteliğinde olduğu ve kefaletin 10 yıllık sürenin sonunda kendiliğinden kalkacağı 598/3. maddesinde açıkça ifade edilmiş olduğundan, bu sürenin zamanaşımı süresi değil, hakdüşürücü süre olarak kabul edilmesi gerektiği soncuna varılmıştır.Nitekim öngörülen 10 yıllık süre dolduğunda, kefalet ortadan kalkacaktır. Başka bir deyişle 10 yıllık sürenin dolmasının neticesinde kefalet geçersiz hale gelmektedir. Yasada geçersiz hale geldiği belirtildiğinden, bu hususun mahkemece resen dikkate alınması gerekmektedir.
Aşağıda yer verilen görüşler dikkate alındığında kefalete ilişkin 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı yönünde doktrinde de görüş birliğinin olduğu görülmektedir.
”….. 10 yılın geçmesiyle borç kendiliğinden kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek süreye ilişkin düzenleme başka hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır…….” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi, Sayfa 3085)
”….. 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar) kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü gözönünde tutulur……” (Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Borçlar Hukuku, Sayfa 1472)
”……. Yeni borçlar kanununda sona ermeyle ilgili emredici hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da- 01.07.2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır…… (kefalet sözleşmesinde) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. maddesi gözönünde tutulacaktır. Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hakdüşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi, 5. maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir… Hakdüşürücü süre olarak kabul edilirse 01.07.2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01.07.2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir” (Prof. Dr. Sezayi Reisoğlu-TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi-İstanbul 15.06.2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)
”……. Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yıllık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen, Kefalet Sözleşmesi, Sayfa 578 vd.)
”….. 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 5/2. maddesine göre TBK ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, haksahipleri TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak 1 yıllık ek süreden yararlanır… Aynı kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’da öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir… bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur… Bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa …. alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir. Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer…..” (Y. Doç. Dr. Serkan Ayan, Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)
Yukarıda açıklandığı şekilde sözleşme tarihinden hatta alacağın muaccel hale geldiği hesap kat tarihi olan 1999 yılından itibaren 10 yıllık sürenin sonunun 2009 yılı olduğu tespit edilmektedir. Buna göre Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğu anlaşılmaktadır. 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü sürenin ilk defa öngörülmesi ve bu sürenin kanunun yürürlüğünden önce dolmuş olması halinde hak sahiplerine yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanabilme imkanının getirildiği anlaşılmaktadır. Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce 2009 yılında kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğu, kanunun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği ve bu tarihten itibaren hak sahiplerine bir yıllık sürenin tanındığı ve bu sürenin de 01.07.2013 tarihi itibariyle dolduğu görülmektedir. Davaya esas icra takibi ise 31/05/2017 tarihinde yapılmıştır. Buna göre yasayla tanınan ek sürenin dolmasından (01.07.2013) yaklaşık 4 yıl sonra 31/05/2017 tarihinde yapılan bu icra takibinin haklı ve yerinde olmadığı, zira davalının artık kefilli takip etme hakkının ortadan kalktığı kanaatine varılmakla müteselsil kefil olan davacı tarafından açılan bu davanın 6098 Sayılı Kanunun 598/3, 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesi ve aynı kanunun 5/2. maddesi çerçevesinde kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.Ancak kötü niyet tazminat koşulları oluşmadığı anlaşılmakla, kötü niyet tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın KABULÜNE,
Davacının … 26. İcra Dairesinin … E. Sayılı dosyası nedeniyle davalı tarafa borçlu olmadığının TESPİTİNE,
Davacının kötüniyet tazminat talebinin REDDİNE,
Davalı harçtan muaf olmakla harç alınmasına yer olmadığına, davacı tarafından yatırılan 14.708,70 TL harcın kararın kesinleşmesi ve talep halinde davacıya iadesine,
Davacı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 2.725,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacı tarafından yapılan toplam 147,20 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Taraflarca yatırılan bakiye gider avansının kararın kesinleşmesi halinde yatırana iadesine,
Dair, Davacı vekili Av. … ile davalı temlik alan … vekili Av. …’ün yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 24/10/2019

BAŞKAN …
¸e-imzalıdır
ÜYE …
¸e-imzalıdır
ÜYE …
¸e-imzalıdır
KATİP …
¸e-imzalıdır

Harç / Masraf Dökümü
Peşin Harç : 14.708,70 TL
Karar Harcı : 0,00 TL
Bakiye Harç : 14.708,70 TL

Davacı Gider Avansı
Yatırılan Avans : 230,00 TL

Davalı Gider Avansı
Yatırılan Avans : 50,00 TL

Yargılama gideri detayları
Posta Giderleri : 197,20 TL