Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/460 E. 2022/510 K. 26.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/460
KARAR NO : 2022/510

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 18/10/2011
KARAR TARİHİ : 26/05/2022

Mahkememizin 03/12/2015 tarih 2013/200 Esas ve 2015/695 Karar sayılı kararı Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2016/6702 Esas 2016/16086 K sayılı ilamı ile bozulmakla dosya yukarıda belirtilen sıraya kaydedildi. Yapılan açık yargılama sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 16.11.2006 tarihli bayilik sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin 5 yıllık yapıldığını ve sona erme tarihinin 16.11.2011 tarihi olduğunu, davalının sözleşme hükümlerine aykırı davrandığını ve yükümlülüklerini tam ve eksiksiz olarak yerine getirmeyip, sözleşmenin ve taraflar arasındaki iş ilişkisinin sürdürülmesini imkansız kıldığını, davalı tarafın sözleşme süresince 1. yıl asgari 250 ton LPG satın almayı ve takip eden her yıl için satışlarını bir önceki yıla göre %3 arttırmayı ve sözleşmeye aykırılık halinde uğranılan zarar ve ziyanı karşılamakla birlikte 60.000 USD cezai şartı ödemeyi, tonaj taahhüdüne aykırılık durumunda da her türlü kar ve kazanç kaybını da ödemeyi üstlendiğini, davalının sözleşmenin imzalanmasından sonra sadece 323 ton LPG alımı yaptığını, … 41. Noterliğinin … tarihli ihtarnamesiyle akdi vecibelerinin yerine getirmesinin talep edildiğini, ancak davalının akde aykırılığını devam ettirdiğini bu nedenle davalıya sözleşmenin feshine ilişkin … 24. Noterliğinin …, … ve … tarihli ihtarlarının gönderilmesine rağmen tebliğ edilemediğinden fesih iradesinin davalı tarafa ulaşmadığını, bu nedenle taraflar arasındaki 16.11.2006 tarihli sözleşmenin feshine ve sözleşmenin 29. maddesinde öngörülen 60.000 USD cezai şart ile 24. ve 29. maddeler kapsamında 571.002,200 TL kar kaybı alacağından cezai şart için şimdilik 5.000 USD, kar kaybı için de 5.000 TL nin ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı taraf yasal süre içinde cevap dilekçesi sunmamış ancak yargılama sırasında kendisini vekille temsil ettirmiş ve davalı vekili davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkememizce 2011/517 E. 2012/112 K. sayılı 14.06.2012 tarihli kararla 6100 Sayılı HMK’nın 109/2. maddesi gereğince dava açmakta hukuki yarar bulunmadığından dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine, karar verildiği, kararın davacı vekilince temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 29.01.2013 tarihli kararıyla ”… her ne kadar HMK’nın 109/2. maddesi uyarınca ”talep konusunun miktarı taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmı dava açılamaz” ise de, dava ve usul ekonomisi bakımından aynı yasanın 115/2. maddesi uyarınca davasını tam dava olarak devam ettirmesi ve harcı tamamlatması konusunda davacı vekiline kesin süre verilerek işlem yapılması gerekirken bu yönler gözetilmeksizin davanın doğrudan reddi isabetsizdir. Kabul şekli itibariyle de kendisini vekille temsil ettirmeyen davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır….” gerekçesiyle bozularak gönderilmiş, Mahkememizce bozma kararına uyularak yargılamaya devam edilmiştir. Yargıtay bozma kararı doğrultusunda Mahkememizce 18.07.2013 tarihli celsede davacının her iki talebinin de tazminata ilişkin olup miktarı açıkça belirli olmadığından ve yargılama sonucunda ortaya çıkacağından bu aşamada harcın ikmal ettirilmesine gerek olmadığına karar verilmiştir. Ancak davacı vekilince 20.11.2013 tarihli dilekçe ile ilk dava dilekçesinde cezai şartın 5.000 USD’nin istendiği, ancak bu talebin 40.000 USD’ye çıkarıldığını, 5.000 TL olarak da talep edilen kar mahrumiyetinin de 300.000 TL’ye çıkarıldığı belirtiilip bu kısımlar yönünden harç ikmal edilerek dosyaya sunulmuştur.Davacı taraf 20.11.2013 tarihli dilekçesiyle davasını ıslah ettiğini beyan etmiş ise de, yargıtay bozma kararından sonra ıslahın mümkün bulunmadığı açık olduğundan davacı vekilinin ıslah talebinin kabulü mümkün görülmemiş ancak uyulan bozma kararı kapsamında 5.000 USD olarak istediği cezai şart alacağını 40.000 USD’deye, 5.000 TL olarak istenen kar mahrumiyetini de 300.000 TL olarak talep ettiğini belirterek bu kısımlar yönünden harç yatırmış olması HMK 115/2. maddesi uyarınca eksik harcın ikmali olarak kabul edilmiştir.
HMK 109/2. maddesi 11.04.2015 tarih 29323 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 01.04.2015 tarih 6644 Sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılmış ise de, bu değişiklik yapılmadan önce 19.03.2015 tarihli celsede, bozma kararına uyulmuş olmakla ve davacının kar kaybı ve cezai şart istemlerini içeren bu davada cezai şart miktarının sözleşmede açıkça 60.000 USD olarak belirlendiği dolayısıyla cezai şarta ilişkin alacak miktarının belirlenebilir nitelikte olduğu görüldüğünden HMK 115/2. maddesi uyarınca davacının cezai şart bakımından ilk dava dilekçesinde talep ettiği 5.000 USD ve daha sonra harcını tamamladığı 35.000 USD dışında kalan 20.000 USD’lik kısım bakımından (toplam cezai şart 60.000 USD olduğundan) eksik harcın ikmali için davacı tarafa süre verilmiş ve davacı vekilince ara kararı yerine getirilerek eksik harç ikmal edilip makbuzu dosyaya ibraz edilmiştir.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde,
Dava, taraflar arasında varlığı ve içeriği konusunda tartışma bulunmayan 16.11.2006 tarihli bayilik sözleşmesine aykırı davranılması nedeniyle sözleşmenin feshi, kar mahrumiyeti ve cezai şartın tazmini istemine ilişkindir.
Somut olayda taraflar arasındaki sözleşmenin 16.11.2006 tarihli olduğu, beş yıl sürenin öngörüldüğü ve sözleşmenin süresinin bitim tarihinin 16.11.2011 olduğu ve davanın da 18.10.2011 tarihinde açıldığı göz önüne alındığında henüz yeni kanun yürürlüğe girmeden maddi vakıaların oluştuğu, hatta sözleşmenin sona ermesi ve temerrüt halinin dahi eski kanun yürürlükte iken meydana geldiği anlaşıldığından, bu ihtilafta 818 Sayılı BK’nın uygulanması gerektiği kabul edilmiştir.
BK 158/1. maddesinde, akdin icra edilmemesi veya eksik olarak icrası halinde cezai şartın ödenmesi kabul edilmiş ise aksi kararlaştırılmamışsa ancak ya akdin icrası ya da cezanın ödenmesinin istenebileceği belirtilmiştir. Buna göre seçimlik cezai şart akdin hiç ya da gereği gibi ifa edilmemesi halinde kararlaştırılan cezai şarttır. Bu durumda alacaklı ya borcun ifasını ya da cezai şartı isteyebilecektir. Her ikisini birden istemesi mümkün değildir ancak bu kural emredici olmadığından sözleşmede aksinin kararlaştırılabileceği başka bir deyişle hem ifanın hem de cezai şartın istenebileceğinin sözleşme hükmünde yer alması mümkün bulunmaktadır.
Taraflar arasındaki sözleşmede de BK 158/1. maddesinde öngörüldüğü şekilde genel kuralın aksi kararlaştırılmış ve davacının akdin ihlali durumunda karşı taraftan cezai şart istemekle birlikte sözleşmeden kaynaklanan diğer alacaklarını da isteyebileceği ayrıca kar mahrumiyeti ve diğer zararlarını da talep edebileceği belirtilmiştir.
Davalı bayinin sözleşmede öngörülen alım taahhüdünü yerine getirmemesi, sözleşme süresi sona ermeden ticareti terketmesi ve sözleşmenin ifasını imkansız hale getirmesi nedeniyle taraflar arasındaki bayilik sözleşmesine aykırı davrandığı ve davacının 60.000 USD cezai şartı isteyebileceği kabul edilmiştir. Ancak cezai şartın karşı tarafın iktisaden mahvına sebebiyet vermesi halinde cezai şartın tenkisinin mümkün bulunduğu, bu hususun BK’da öngörüldüğü ve yerleşik yargıtay uygulamalarıyla sabit olduğu anlaşılmakla dosyada mevcut bulunan ve davalı tarafın 2007-2010 yıllarıan ilişkin bilanço içeriklerine göre 2007 yılından sonra cirosunda düşme bulunduğu ve 2010 yılını zararla kapattığı ve faaliyetinin durduğu, buna göre 60.000 USD cezai şartın iktisaden mahvına sebebiyet vereceği açık olduğundan mahkememizce takdiren cezai şart oranında 3/4 oranında indirim yapılmış ve 15.000 USD cezai şartın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmenin 29. maddesinin son paragrafında kar kaybının nasıl hesaplanacağının belirtildiği ve bu hesap şeklinde, anlaşmanın feshedildiği tarihe kadar bayi olan davalının, davacıdan satın aldığı ortalama yıllık LPG miktarı ile fesih tarihi ile anlaşmanın bitiş tarihi arasında kalan sürenin çarpılmasıyla bulunacak olan miktarın bayiye tanzim edilmiş olan son fatura tarihinde davacının ton başına elde etmiş olduğu kar miktarı ile çarpılması sonucu kar kaybının tespit edileceği ve dosyada mevcut bulunan Mahkememizce bu konuda itibar edilen 08.09.2015 tarihli raporda sözleşmede tanımlanan bu yol izlenerek davacının kar kaybının bulunduğu ve istenebilir kar kaybının 3.148,48 TL olduğu ifade edilmiş olmakla davacının davalıdan bu miktarda kar kaybı alacağını isteyebileceği kabul edilmiş ve bu miktarda da dava tarihinden itibaren avans faizinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır. Yukarıda özetlendiği şekilde, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi kapsamında davacının 15.000 USD cezai şart, 3.148,48 TL kar mahrumiyeti alacağını istemekte haklı bulunduğu kanaatine varılmış, cezai şart alacağı Mahkememizce tenkis edilerek sonuca ulaşıldığından davalı yararına vekalet ücretine hükmedilirken cezai şartın reddedilen kısmı dikkate alınmamış ve her ne kadar davacı taraf yargıtay bozma kararından sonra 20.11.2013 tarihli dilekçesiyle taleplerinin arttırıp harcı ikmal etmiş ise de bu talebi ıslah olarak değerlendirilmemiş zira yargıtay bozma kararından sonra ıslah usulen mümkün bulunmadığı gibi davacının dilekçesindeki bu beyanının ve harcı ikmal etmesinin uyulan bozma kararının gereği olup, HMK 115/2. maddesine dayalı olduğu kabul edilmiş ve 08.09.2015 tarihli ek rapora itibar edilerek davanın kısmen kabulüne dair 03/12/2015 tarih 2013/200 E ve 2015/695 K sayılı karar verilmiş, mahkememizce verilen bu karar Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2016/6702 Esas 2016/16086 K sayılı ilamı ve ” … Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 22.maddesi uyarınca tacir sıfatını haiz borçlu, fahiş olduğu iddiasıyla cezai şarttan indirim yapılmasını mahkemeden isteyemez ise de, kararlaştırılan cezai şartın tarafların ekonomik yönden yıkımına sebep olacak derecede fahiş olduğunun belirlenmesi halinde makul düzeyde indirim yapılabileceği Yargıtayca kabul edilmektedir.Bu itibarla mahkemece bu davada talep edilen ve hüküm altına alınan cezai şartın ekonomik yönden davalının yıkımına sebep olup olmayacağı yönünden davalının mali durumu gözetilerek ticari defter kayıtları ve bilançoları üzerinde konusunda uzman bir bilirkişiye inceleme yaptırılıp ayrıntılı ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak,deliller hep birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken mahkemece bu hususta bilirkişi incelemesi yaptırılmaksızın uzmanlık gerektiren bir konuda re’sen karar verip eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Davacı vekilinin temyizi, lehlerine eksik vekalet ücreti taktir edilmesine ilişkindir. Mahkemece davacının davasının kısmen kabulüne karar verildiği halde, kabulüne karar verilen miktar gözetilerek yargılamada kendisini vekil ile temsil ettiren davacı yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik vekalet ücretine hükmedilmiş olması doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile bozulmakla dosya yeniden esasa kaydedilmiş ve bozma ilamına uyularak yargılamaya devam edilmiştir.
Mahkememizin 24/10/2019 tarihli duruşmasının 2 nolu ara kararı ile … Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılarak davalının sözleşme tarihi ve dava tarihi itibariyle ticari defter ve kayıtlarının celbi için adına HMK. 219, 222. Maddesindeki meşruhatı taşıyan davetiyenin tebliği ile bu davetiyenin tebliğ edilememesi halinde TK. 35’e göre yahut TK. 21. Maddeye göre tebliği sağlanarak defterler ibraz edildiğinde mahkemece resen atanacak mali müşavir bilirkişi vasıtasıyla 60.000,00 USD cezai şartın davalının iktisaden mahvına sebebiyet verip vermeyeceği konusunda (defterlerdeki gelir gider durumu ve bilançolar dikkate alınarak) ve iktisaden mahvına sebebiyet vereceği tespit edilirse ne miktardaki cezai şartın bu koşulu taşıdığı başka bir deyişle bu miktardaki cezai şartın davalının iktisaden mahvına sebebiyet vermeyeceği konusunda rapor alınmasına karar verilmiş ve … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Talimat sayılı dosyası üzerinden Mali Müşavir Bağımsız Denetçi bilirkişi … tarafından sunulan 24/09/2022 tarihli raporda; davalının işe başlama tarihinin davacı … şirketi ile yapılan sözleşme tarihi 16.11.2006 olup, bir gün öncesi olduğu, buna göre davalının işe başlaması … sözleşmesi ile başladığı, davalının 2006 ve 2010 yılları arasında dosyaya ibraz edilen ticari defterler ve gelir idaresi beyanname kayıt incelemeleri neticesinde ise davalının şahıs işletmesinin işe başlama tarihinin davacı … şirketi ile yapılan sözleşme tarihi 16.11.2006 olup bir gün öncesi olduğunun göründüğü buna karşılık 09.07.2010 tarihinde ise işi terk etmiş ve dava tarihinden önce işletmesinin faaliyetinin sonlanmış olduğu, davalının ticari işletmesinin kapanması neticesinde; dava tarihi itibariyle mahvı mali tablolarıyla değerlendirilmemiş yapılan incelemelerde işletme eski dönem borçlarını ödemeye çalışmakta ve halen şahıs olarak güçlük içerisinde olduğunun tespit edildiği, dosyada mevcut bilirkişi raporlarıyla da tespit edildiği üzere TTK 22. md. tacir olan kimseye cezai şartın tenkisini talep etme hakkını vermemekte ise de cezai şartın bir kimsenin ekonomik mahvına sebep olacak kadar yüksek olması halinde BK 26-27 md. hükmü çerçevesinde ahlaka aykırı sayılmakta ve BK 27/2 md. uygulanarak cezai şart içeren sözleşme hükmünü ya kısmen yada tüm olarak geçersizliği doğurduğu sabit olup, davacının sözleşme kapsamında cezai şart hak kazanmakla birlikte istenebilecek cezai şartanını davalının iktisaden mahvına sebep olabileceği hususunun dava tarihinden önce davalının işletmesinin faaliyetini sürdürememesi nedeniyle 09.07.2010’da kapanışının yapıldığı ve dava tarihi itibariyle davalının bir işletmesinin varlığından söz edilemeyeceği tespit edilmiş ve davalının halen ödeme güçlüğü devam ediyor olduğundan davacının davalıdan cezai şart olarak talebinin MK 2 md. dürüstlük kuralına aykırı olduğu sonuç kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
Mahkememizin 02/12/2021 tarihli duruşmasının 2 nolu ara kararı ile yeminli mali müşavir bilirkişiye tevdi edilerek cezai şartın davalının ekonomik yıkımına sebep olup olmayacağı, ne miktarda cezai şartın bu koşulu taşıdığı konularında rapor alınmasına karar verildiği ve Yeminli Mali Müşavir bilirkişi … tarafından sunulan 01/04/2022 tarihli bilirkişi raporu ile; … 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Talimat sayılı dosyası üzerinden alınan bilirkişi raporunda davalının 2008, 2009 ve 2010 yıllarına ait bulunan ticari defterlerin açılış tasdik bilgilerine yer verildiği, davalı şirkete ait 2018 yılına ait defterlerin TTK m.64 uyarınca açılış tasdiklerinin yapıldığı ve usulüne uygun olduğunun tespit edildiğinin ifade edildiği, dava dosyasında davalıya ait belirtilen yılların ticari defter tasdik bilgileri içerisinde kapanış tasdiki bilgilerinin bulunmadığının görüldüğü, davalı ticari defterleri talimat dosyası kapsamında incelendiğinden ve tasdik bilgilerine dava dosyasındaki bilirkişi raporunda yer verildiğinden ayrıca bu raporda davala ticari defter tasdik bilgilerine ilişkin herhangi bir değerlendirme bulunmadığı, dava dosyasında bulunan … Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün … tarihli yazısında; … TC kimlik numaralı …’ın … Vergi Dairesi’nin … vergi kimlik numaralı mükellefi iken, 09/07/2020 tarihinde faaliyetini terk ettiğinin tespit edildiğinin ifade edildiği, bu kapsamda davalı ticari faaliyetinin 09/07/2020 tarihine sonlandırıldığının … Vergi Dairesi Müdürlüğü yoklama memurlarınca düzenlenen yoklama fişi ile sabit olduğu, davalının dava konusu ticari faaliyetini taraflar arasında imzalanmış olan bayilik sözleşmesinin süre dolmadan 09/07/2020 tarihinde sonlandırdığı, davalıya ait gerçek kişi şahıs işletmesinin gayri faal olduğu, dava tarihinden önce davalının ticari faaliyetini terk etmesi nedeniyle de dava tarihi itibariyle davalının tacir vasfının bulunmadığı, davalının tacir vasfının bulunduğu 2010 yılına ilişkin ticari faaliyetlerine göre bir değerlendirme yapıldığında davalının nakde dönüşebilecek ve borç ödemesinde kullanılabilecek herhangi bir mal varlığının bulunmadığı, tedarikçilere ve finansal kuruluşlara herhangi bir borcu bulunmamakla birlikte vergi ve ssk borcunun bulunduğu, davalının ticari faaliyetini sürdürdüğü 2010 yılı mali ve ekonomik durumu ile davalının ödeme gücü dikkate alındığında davacı ve davalı arasında akdedilen bayilik sözleşmesi kapsamında davalıdan talep edilebilecek cezai şart tutarının davalının ekonomik mahvına sebep olabileceği, davalının ticari faaliyetini terk etmesi neticesinde tacir vasfını kaybettiğinden davalının sahip olduğu bir ticari işletmesi de bulunmadığından davalının gerçek kişi olarak sahip olduğu mal varlığı borç ödeme kabiliyeti dikkate alınarak davalının ne kadarlık bir borç ve cezai şart tutarını ödeyebileceğinin tespitinin de önem arz ettiği, davalının mal varlığını ortaya koyabilecek, davalı adına kayıtlı taşınır ya da taşınmaz menkul ve gayrimenkullerin bulunup bulunmadığı ya da davalının sabit bir gelirinin bulunup bulunmadığına ilişkin dava dosyasında herhangi bir bordro, ruhsat ya da tapu gibi bir belge ve evrakın bulunmadığı, ancak davalının yeniden yapılandırılan vergi borcu ile icra takibine konu edilen senet ve çek borçlarının bulunduğu, dava dosyasındaki bilgi ve belgelere göre davalı gerçek kişinin mal varlığının ve finansal durumunun tespit edilememiş olması nedeniyle davalıdan talep edilebilecek cezai şartın davalının ekonomik yıkımına sebep olup olmayacağı ya da ne miktarda cezai şartın bu koşulu taşıdığı konularında bir değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
… 1. Asliye(Ticaret) Hukuk Mahkemesi aracılığıyla tanzim ettirilen 24/09/2022 tarihli rapordan davalının işe başlama tarihinin davacı şirket ile yapılan sözleşme tarihi 16.11.2006 olup, bir gün öncesi olduğu, davalının 2006 ve 2010 yılları arasında dosyaya ibraz edilen ticari defterler ve gelir idaresi beyanname kayıt incelemeleri neticesinde ise davalının şahıs işletmesinin işe başlama tarihinin davacı … şirketi ile yapılan sözleşme tarihinden bir gün öncesi olduğunun göründüğü buna karşılık 09.07.2010 tarihinde ise işi terk etmiş ve dava tarihinden önce işletmesinin faaliyetinin sonlanmış olduğu,vergi ve ssk borcunun bulunduğu, davalının ticari faaliyetini sürdürdüğü 2010 yılı mali ve ekonomik durumu ile davalının ödeme gücü dikkate alındığında davacı ve davalı arasında akdedilen bayilik sözleşmesi kapsamında davalıdan talep edilebilecek cezai şart tutarının davalının ekonomik mahvına sebep olabileceği anlaşılmakla 60.000 USD cezai şartın davalının iktisaden mahvına sebebiyet vereceği açık olduğundan mahkememizce takdiren cezai şart oranında 3/4 oranında indirim yapılmış ve 15.000 USD cezai şartın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin 29. maddesinin son paragrafında kar kaybının nasıl hesaplanacağının belirtildiği ve bu hesap şeklinde, anlaşmanın feshedildiği tarihe kadar bayi olan davalının, davacıdan satın aldığı ortalama yıllık LPG miktarı ile fesih tarihi ile anlaşmanın bitiş tarihi arasında kalan sürenin çarpılmasıyla bulunacak olan miktarın bayiye tanzim edilmiş olan son fatura tarihinde davacının ton başına elde etmiş olduğu kar miktarı ile çarpılması sonucu kar kaybının tespit edileceği ve dosyada mevcut bulunan Mahkememizce bu konuda itibar edilen 08.09.2015 tarihli raporda sözleşmede tanımlanan bu yol izlenerek davacının kar kaybının bulunduğu ve istenebilir kar kaybının 3.148,48 TL olduğu ifade edilmiş olmakla davacının davalıdan bu miktarda kar kaybı alacağını isteyebileceği kabul edilmiş ve bu miktarda da dava tarihinden itibaren avans faizinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmış, takdiri indirim nedeni ile reddedilen kısım vekalet ücreti hesabına dahil edilmemiş ve kabul edilen dava değeri ile reddedilen dava değeri nazara alınarak 5.100,00 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 29.229,61 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KISMEN KABULÜNE,
3.148,48 TL kar mahrumiyeti alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlardaki avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
15.000 USD cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren 3095 Sayılı Yasanın 4/a maddesi kapsamında işleyecek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
-Davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine,
2-Tahsili gereken harç 2.130,76 TL olduğundan peşin alınan harç ile ıslah harcı olarak yatırılan harçlar toplamı 6.854,31 TL’den 2.130,76 TL’nin mahsubu ile bakiye 4.723,55 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacının yatırdığı ve mahsup edilen harç 2.130,76 TL’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından, bozma öncesi yapılan 2.116,00 TL yargılama gideri ile bozma sonrası yapılan posta ve tebligat masrafı 528,30 TL, bilirkişi masrafı 2.500,00 TL olmak üzere toplam 5.144,30 TL yargılama giderinin kabul oranına göre 386,33 TL’sinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, kalan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 5.100,00 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 29.229,61 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
7-Gider avansının kalan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde Yargıtay Temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 26/05/2022

BAŞKAN …

ÜYE …

ÜYE …

KATİP …