Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/353 E. 2019/566 K. 13.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/353 Esas
KARAR NO : 2019/566

DAVA : Alacak (Ticari Satıma Konu Malın İadesi)
DAVA TARİHİ : 31/05/2019
KARAR TARİHİ : 14/06/2019

Mahkememizde açılan Tazminat davasının tensiben yapılan incelemesi sonucunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA/
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; …’ye ait olan … ili, … ilçesi, … köyünde kain 5 pafta 150 parsel sayılı 87.840 m2 yüzölçümlü taşınmazın özelleştirme kapsamında açık arttırmaya çıkarıldığını, müvekkilinin açık artırmaya iştirak ederek, beş adet koyu bulunan taşınmaz için emsallerinden 2,5 kat daha yüksek fiyat teklifinde bulunduğunu ve sunduğu teklifin kabul edilmesi üzerine taşınmazı satın aldığını, müvekkilinin taşınmazı satın aldığı tarihte taşınmaz üzerinde hiçbir sınırlana, takyidatın bulunmadığını, açık arttırma şartnamesi ve eklerinde de bunun açıkça ifade edildiğini, taşınmaz satın alındıktan sonra kıyı kanunu kapsamında doğal sit alanı ve en son taşınmaz üzerindeki binaların korunması gereken kültür varlığı ilan edildiğini, taşınmazın 22.149,54 metrekarelik kısmının kıyı kenar çizgisinde kalması, geri kalan kısmın 46.475 metrekarelik kısmının aynı kanun kapsamında sit alanı ilan edilmesi ve tamamına kesin inşaat ve tasarruf yasağına tabi olduğunun ortaya çıkması, bununla birlikte taşınmaz üzerindeki binaların kültür varlığı ilan edilmesi davaya konu taşınmazın değerini ve ondan beklenen faydaları etkileyen hukuki bir ayıp olduğunu, tüm bu nedenlerden dolayı davalı …Ş.’nin, müvekkili şirkete hukuki ayıbı haiz taşınmaz sattığı açık olduğunu, müvekkilinin uğradığı zararın giderilmesi amacıyla artırım ve talep hakkı saklı kalmak üzere şimdilik 10.000,00 TL maddi zarar ve 10.000,00 TL yoksun kalınan kar olmak üzere toplam 20.000,00 TL tazminatın, taşınmaz bedelinin davalı kuruma ödendiği tarihten itibaren işleyek bankalarca uygulanan gecelik repo faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE/
Dava, davacının açık artırmadan edindiği taşınmaza ilişkin olarak, edinme tarihinden sonra ortaya çıktığını ve taşınmazdan beklenen faydayı elde edemediğini belirttiği hukuki ayıptan kaynaklı maddi tazminat ve yoksun kalınan kar istemlerine ilişkindir.
26/06/2012 tarihli, 6335 sayılı yasa ile değiştirilen TTK 4. maddesinde, Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği belirtilmiştir.
TTK 4. maddesinde; “Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, bu kanunda; Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun mal varlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde, fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta, borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde, bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır” denilmektedir.
Anılan maddede, tek tek belirtilen davaların, mutlak ticari dava niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.Ayrıca, mutlak ticari davadan başka, nispi ticari davaların da tanımı yapılmış ve bir davanın nispi ticari dava olarak kabul edilebilmesi için her iki tarafın tacir olması ve aynı zamanda uyuşmazlığın da her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
Somut olayda, davacının konut yapı kooperatifi, davalının ise şirket olduğu görülmektedir.
Kooperatifler Kanunun 1. maddesinde, kooperatiflerin tüzel kişiliğe haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını iş gücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar olduğu belirtilmiş ve kooperatifin tanımı bu şekilde yapılmıştır. Anılan maddede kooperatifin ortaklık veya şirket olduğu belirtilmiş ise de bu ortaklığın ticari nitelikte bir ortaklık olduğu yönünden bir belirleme olmadığı gibi aksine kooperatifin tanımında dayanışma, yardım ve menfaatleri korumak amacıyla kurulan ortaklık olduğu ifade edilmiştir. Buna göre kooperatiflerin amacının diğer sermaye şirketlerinden farklı olarak kazanç elde etmek ve bu kazancı ortaklar arasında paylaşıp kar etmek olmadığı görülmektedir.Bu durumda kooperatifin tacir olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Her ne kadar 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TTK’nın 124/1. maddesinde kooperatiflerin ticaret şirketleri arasında sayılmış ise de aynı maddenin 2. fıkrasında, şahıs şirketleri ya da sermaye şirketleri arasında gösterilmediği görülmektedir. TTK. 124/1-2. maddesi ve 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununun 1. maddesi çerçevesinde kooperatiflerin ticari şirket olmadığı, dayanışma ve yardım amacını taşıyan sosyal niteliği öne çıkan ortaklık olduğu anlaşılmaktadır. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2016/1903 E. 2016/2364 K. sayılı 19.04.2016 tarihli, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2016/5759 E. 2016/4814 K. sayılı 24.11.2016 tarihli kararı)
Davacı kooperatifin yukarıda açıklanan nedenlerle tacir olarak kabul edilmesi mümkün değildir.Davalının şirket olup, tacir olduğu anlaşılsa da, taraflardan birinin tacir olması davanın ticari dava olarak kabulü için yeterli bulunmamaktadır. TTK hükümlerine göre, nisbi ticari davanın varlığından söz edilebilmesi için her iki tarafın tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bulunması gerekir. Bu iki koşuldan birinin olmaması halinde ortada bir ticari davanın varlığından bahsedilemez. Başka bir deyişle yasada ifade edilen iki koşulun aynı anda gerçekleşmesi zorunludur. Taraflardan birinin tacir olması durumunda ticari işten bahsedilebilirse de, ticari davanın mevcut olduğundan söz edilemeyecektir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığa göre uygulanması gereken hükümlerin Türk Ticaret Kanununda düzenlenmediği anlaşılmakla bu dava mutlak ticari dava olarak da kabul edilemez.
Davacının iddiası, davanın konusu ve sunulan deliller kapsamında uyuşmazlığın, TTK 4. maddede belirtilen, mutlak ticari davalardan olmadığı gibi, aynı maddede dayanağını bulan nispi ticari dava niteliğinde de bulunmadığı görülmektedir.
HMK 114. Maddesinde; Mahkemenin görevli olması hususunun dava şartı olarak belirtildiği, HMK 115. maddesinde de, dava şartlarının, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetileceğinin açıklandığı ve HMK. 138. maddesinde de dava şartlarıyla ilgili olarak dosya üzerinden karar verilebileceği anlaşılmakla iş bu davanın mahkememizin görev alanında bulunmayıp, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevinde olduğu kanaatine varılarak, davanın görev yönünden reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
İşbu davaya konu uyuşmazlık bakımından İstanbul Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli olduğundan görev – dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden REDDİNE,
Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
Karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın GÖREVLİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
HMK 331/2. maddesi uyarınca, harç, masraf ve vekalet ücretinin görevli mahkemece nazara alınmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde Bölge Adliye Mahkemesinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere tensiben karar verildi. 19/06/2019

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır