Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/282 E. 2021/781 K. 15.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/282
KARAR NO : 2021/781

DAVA : İtirazın Kaldırılması Ve İflas (İİK 158))
DAVA TARİHİ : 09/05/2019
KARAR TARİHİ : 15/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın Kaldırılması Ve İflas (İİK 158) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, haksız azilden doğan vekalet ücretine dönük olarak davalılar aleyhine genel iflas yoluyla icra takibine başlandığını, itirazla duran takipte itirazın kaldırılarak, borçlu şirketin iflasının açılmasının talep edildiğini, davacı …, müvekkili … AŞ’nin iflası öncesinde ve İflas İdaresinin vermiş olduğu yetki ile iflastan sonra takip dosyalarındaki hukuki süreçleri yerine getirdiğini, davacı, şirketlerin yönetim kurulu adına hareket ettiğini ve fiili başkan durumunda olduğunu belirttiği … ile 10.01.2019 tarihinde yaptığı toplantıda üç davadan istifa edilmesi durumunda, tarafların karşılıklı haklarından fedakarlık etmelerine dayanan bir protokol yapılarak avukatlık ilişkisinin el sıkışılarak sonlandırılacağı, buna ilişkin olarak da iflas idaresine istifa dilekçesinin sunulması konusunda anlaşıldığını, yapılan sözlü protokolün konusunun … AŞ. ve … AŞ, tarafından üstlenilen ve dava sonunda hükmedilen miktarın %2’sine tekabül eden tutarın vekalet ücreti olarak sözleşmenin şartları gerçekleştiği anda derhal ödeneceği ve yedi ay içinde kararlaştırılan nakit tutarın davacıya ödeneceğini, … yetkililerinin, hile ile kendilerini tuzağa düşürerek iradesini sakatlamak sureti ile iflas idaresi vekilliğinden istifasını sağlıklı olmayan bir iradeye dayanarak temin ettiğini, buna ek olarak istifa dilekçesinin İflas İdare Memurları Kurulu’na ulaşmadan durumu İflas İdaresi’ne yansıtmış olması nedeni ile istifasının geçersiz olduğunu, ayrıca 15.1.2019 tarihli dilekçe ile istifanın geri alındığını, 07.08.2018’de iflas masası adına vekaletname düzenlenen … bünyesinde de avukatlık görevi yaptığı belirtilen …’la davaların takibi konusunda görev ve iş bölümü yapılmasına alacaklılar çoğunluğu tarafından karar verilmesi talep edildiğini, davacı tarafın iddiası Fevkalade Alacaklılar Toplantısı ile iş taksiminin davacıyı tasfiye ederek dosyadan çıkarılmasına yani haksız azline dönük olduğunu, yapılan görev taksimi sonrasında … 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin .. E. sayılı dosyasının ve … 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasının takibi …’ın tek başına yürütmesi, … 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E sayılı (davacı tarafın ifadesiyle atıl durumdaki) dosyanın davacı tarafından takip edilmesinin kararlaştırıldığını, …’nın borcunu … şirketleri taahhüt ederek iflas makamları tarafından davacı …’a vekaletname verilmesini sağlamış olup, buna karşı davacı, iflas masasına yük getirmemek için masadan karşı tarafa yüklenen borcun dışında başkaca talepte bulunmamayı kabul ettiğini, davacı taraf, iflas masasına yazdırdığı toplam 7.467.638,99 TL’yi şarta bağlı alacak kayıt talebinin reddedilmesi nedeniyle … 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin … E sayılı kayıt kabul davasını, bu garanti taahhütleri dolayısıyla geri aldığını, bunun söz konusu garanti sözleşmesinde … tarafından şart koşulduğunu, davacının iddiaları kapsamında 04.02.2019 tarihli Fevkalade Alacaklılar toplantısındaki görev ayrımı, … 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin …E sayılı dosyasında ve haklarını mevcut davada saklı tuttukları … 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin .. E. sayılı dosyası ve … 10.Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. sayılı dosyası için örtülü azil anlamına geldiğini, Avukatlık Kanunu m.172/1 uyarınca. “İş sahibi ilk anlaşmayı yaptığı avukatının yazılı muvafakat ile başka avukatları da işin kovuşturma ve savunmasına katabilir” hükmüne göre verilen davacının verdiği muvafakatin, davaların birlikte takip edilmek üzere verilmesine ilişkin olduğu, …’a verilen muvafakatin davacı ile birlikte hukuki süreçlerin takip edilmesi şartıyla verilmiş olduğu, davayı tek başına idame ettirme yetkisi olmadığı yönünde olduğunu, başka bir avukatın, görev taksimi kararıyla davaları tek başına takip etmesinin, Avukatlık Kanununun 172. maddesine açıkça aykırı olduğu iddiası ileri sürülmüş olup, bu nedenle sözleşmede belirtilen ücrete tam olarak hak kazanıldığını belirterek … 18. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın yapılacak yargılama sonucunda İİK. 158. maddesi doğrultusunda kaldırılarak davalı/borçluya takip konusu miktar ve ferileri üzerinden müteselsilen depo emri tebliğine ve iflas talebinin ilanına, borç ödenmediği takdirde davalı borçluların ayrı ayrı iflaslarına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin müteselsilen davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı olan avukatın, davayı kaybettiği için elde edemeyeceği avukatlık ücretini haksız azil senaryosuyla elde edebilmek adına iş bu davayı ikame ettiğini, davacı avukatın taleplerinin hukuka aykırı olduğunu, davacı avukatın, müflisin tüm dosyalardan kendi özgür iradesiyle istifa ettiğini, müflisin alacaklıları, avukat olan davacıyı tekrar vekil tayin etmediğini, avukat olan davacının, müflisin alacaklılarının hukuka ve usule uygun şekilde aldığı, görev dağılımı kararını azilmiş gibi yansıttığını, avukat olan davacının, müflisin alacaklıları tarafından alınan görev dağılımı kararına itiraz etme hakkı varken, itiraz etmediğini, müflisin alacaklılarının iradesine aykırı hareket ederek, müflise zarar verdiğini, dava konusu dosyayı ve diğer iki dosyayı sadece yasal vekalet ücreti karşılığında takip etmeyi taahhüt ettiğini, dava konusu uyuşmazlığın çözümünde davacının dayandığı sözleşmelerin geçerli olup olmadıklarının ve ayrıca bunların kefalet sözleşmesi mi, yoksa garanti sözleşmesi mi olduklarının aydınlatılması gerektiğini, 03.06.2014 tarihli belgede kimsenin borcunun üstlenilmediğini, belge TBK md 128. kapsamında garanti sözleşmesinin şartlarını taşımadığını, ayrıca taliki şart içerdiğini, 20.05.2015 tarihli belgenin hukuken geçersiz olduğunu, dayanak belgeleri kayyım imzası taşımamakta olup, iflas etmiş olan üçüncü kişinin borcu TBK md 128 kapsamında üstlenilemeyeceğini, davacının hukukçu olmasına rağmen tek 1 dosya için 9 mütalaa aldırmış ve müflisi 173.858 USD zarara soktuğunu, huzurdaki davaya konu dava dosyasını aktif olarak sadece 2 yıl takip ettiğini, …. davalı müvekkilleri temsil ve ilzama yetkili olmadığını, dava değeri tanık ispat sınırının çok üstünde olduğunu, tanık dinletme taleplerine muvafakat etmediklerini, davacının hukuki bir konuda hukukçu olmayan kişi tarafından tuzağa düşürüldüğünü ve iradesinin sakatlandığını iddia etmesinin abesle iştigal olduğunu, davacının ihtarnameden sonra iş bu davada ileri sürmekten vazgeçtiği mesnetsiz iddialarına, ihtarnamede detaylı olarak yanıt verildiğini, davacının haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçtiğini, ücret isteyemeyeceği gibi peşin aldıklarını iade etmesi gerektiğini, davalı müvekkillerinin davacı olan avukata herhangi bir borçları bulunmadığını, tam tersine alacakları bulunduğunu, bu nedenle davaya esas icra takibi ve içeriğine itiraz ettiklerini, davacının davayı kaybettiği için elde edemeyeceği avukatlık ücretini haksız azil senaryosuyla elde edebilmek adına iş bu davayı ikame ettiğini, davacını avukatlık mesleğinde 50 yılı geride bırakmış olmasına ve hakkı bulunmaksızın bugüne kadar fazla fazla 332.668,08 USD peşin vekalet ücreti tahsil etmesine, 2 kez istifa etmesine ve herhangi bir azil söz konusu olmamasına rağmen haksız azil edildiğini iddia etmek suretiyle kaybetmiş olduğu tek 1 dava için yanıltıcı ve gerçek durumu farklı yansıtan iddialarla, hukuken geçerli olmayan, mahkeme ilamlarına aykırı ve kayyum onayları eksik, geçersiz belgelerle, farklı hukuki nitelendirmeler yaparak 400.000 USD daha vekalet ücreti daha talep ettiği hakka, hukuka ve vicdanlara aykırı iş bu davasının reddine, mahkemeniz aksi görüşteyse müvekkillerinin davacı olan avukata icra takibinde iddia edildiği şekilde herhangi bir borcu olmadığından, alacak iddiasında bulunan davacı olan avukatın alacak iddialarıyla ilgili bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, yargılama giderleriyle, yasal vekalet ücretinin davacı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini savunmuştur.
Davacı vekili tarafından dosyaya … tarafından hazırlanan 13.02.2020 tarihli hukuki mütalaa sunulduğu, mütalaada “…
I-KONU:
…, aşağıda “HUKUKİ OLAY” kısmında açıklanan konuda HMK. m. 293 uyarınca “Uzman Görüşü” niteliğinde bir hukuki mütalâa hazırlamamızı istemiştir. Bu Mütalâa, tarafımıza verilen bilgi ve belgelere göre hazırlanmıştır.
II-HUKUKİ OLAY:
Tarafıma sunulan dilekçe, bilgi ve belgelerden anlaşıldığı üzere, …, hâlen müflis konumunda bulunan, … Tic. A.Ş.’nin vekili olarak, …Tic. A.Ş. (“…”) aleyhine … 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı (yeni … E.) toplam 30 Milyon ABD Doları (20 Milyon USD maddî, 10 Milyon USD manevî tazminat) tutarında bir dava açmıştır.
…, ayrıca, yine (“…”) aleyhine açılan bu ana davanın eki mâhiyetinde fazlaya ait haklara ilişkin bir belirsiz alacak davası (… E.) ile sözleşmenin erken feshi nedeniyle mahrum kalınan zararın tazminine ilişkin … 10. ATM’de bir dava (… E.) daha açmıştır bulunmaktadır.
… tarafından açılan bu davalar devam ederken 14.04.2014 tarihinde …’nın iflâsına karar verilmiştir.
İflâs kararından sonra da, …, …’ın bu davalara devam etmesini istemiş, bunun için de 03.06.2014 tarihinde … A.Ş., daha sonra da 20.05.2015 tarihinde de… A.Ş., …’a davanın kazanılması ve tahsilatla birlikte %2 başarı primi ödemeyi taahhüt etmişlerdir. Ancak, %2 başarı primi ödemeyi taahhüt eden yukarıda adları geçen garantör iki … şirketi, …’dan, iflâs masasından bir ücret talep etmeyeceğine dair yazılı bir belge vermesini ve ayrıca bu alacağın kayıt ve kabulü konusunda açtığı davadan da feragat etmesini istemiştir. …’ın bu koşulları yerine getirmesi üzerine iflâs masası, …’a her üç dosyayı da takip etmesi için vekâletname vermiştir.
… A.Ş. ve …A.Ş.’nin, …’a sağladığı garantinin amaç ve konusu, … dahil müflis …A.Ş. ile …. davasını …’a takip ettirmektir. Çünkü, bu davayı … A.Ş.’nin iflasının açılmasına kadar altı yıl süre ile …, … A.Ş.’nin vekili olarak takip etmiştir. İflâsın açılmasından sonra da mezkûr davayı …’ın takip etmesini sağlamayı ve bundan doğacak riskleri de üstlenmeyi garanti veren … A.Ş. ve … San. Ve Tic. A.Ş. garanti etmişlerdir.
Müflis … A.Ş.’nin vekâleti, üçüncü şahıs iflâs masasına izafeten iflâs idaresi tarafından sağlanmıştır. … veren iki şirket, …’ın anılan davanın takibini sağlamayı garanti etmişlerdir. İşbu garantinin kapsamına Avukatlık Kanunu m. 174/2’nin öngördüğü haksız azlin sonuçları da dahildir.
… yetkilileri ile yapılan toplantıda, …’ın % 2 başarı primine ilişkin haklarının devam etmesi ve kendisine belli bir tutarın taksitler hâlinde ödenmesi teklif edilerek, bu konuda bir protokol hazırlaması ve vekillik görevinden istifa etmesi istenmiştir.
Bunun üzerine …, davalı şirketlerin bu vaatlerine güvenerek, hazırladığı protokol taslağını davalı şirketlerin Avukatına göndermiş ve protokolün imzalanması için derhal istifa etmesi istendiğinden, aynı gün (14.01.2019) istifa dilekçesini iflâs müdürlüğüne sunmuştur.
Ancak, …, dava dilekçesinde de belirttiği üzere davalı şirketlerin verdikleri sözleri inkâr etmeleri ve protokolün imzalanmayacağını ifade etmeleri üzerine, hileye maruz kaldığını anlayarak, hemen ertesi gün 15.01.2019 tarihinde (24 saat geçmeden) İSTİFASINI GERİ ALDIĞINI iflâs müdürlüğüne bildirmiştir.
Bu tarihten sonra …, masa vekili sıfatıyla işlemler yapmaya devam etmiş ve gerek iflâs dairesi gerek iflâs idaresi ve gerekse alacaklılar toplantısı, …’ı “masa vekili” olarak muhatap almaya devam etmiş, hiç kimse istifadan veya istifa nedeniyle …’ın görevinin sona erdiğinden, huzurdaki davaya kadar bahsetmemiştir. Hattâ, 21.01.2019 tarihli İflâs Müdürlüğü yazısında, takip edilen ana davada verilen aleyhe kararın tebliğ edilmesi hâlinde bunun temyiz edilmesi konusunda masa vekili olarak …’a talimat verilmiştir. Söz konusu yazının başlığında da …’a , “masa vekili …” diye hitap edilmiştir.
Davacı …, bu talimata istinaden söz konusu kararı, “masa vekili” sıfatıyla 30.01.2019 tarihinde harçlarını da yatırmak suretiyle temyiz etmiş ve bu husustaki belgeleri de 31.01.2019 tarihinde masaya sunmuştur.
04.02.2019 tarihinde olağanüstü alacaklılar toplantısı yapılmış, bu toplantıda “masa vekillerinin görevine devamına” karar verilmiştir. Ancak, bu toplantıda, oy çoğunluğuna sahip bulunan (masaya yazdırılan alacak miktarının yaklaşık %75’ine sahip olan) …, gündemde olmamasına rağmen masa vekilleri arasında görev paylaşım (görev taksimi) hususunun oylamaya sunulmasını sağlamış, toplantıda birçok iflâs alacaklısı tarafından, “görev paylaşımının avukatın işten el çektirilmesi, yani azli” anlamına geleceği açıkça ifade edilmesine rağmen, …’nun mutlak hâkimiyeti sonucunda görev paylaşımına karar verilmiştir.
Daha sonra, yine …’nun oylarıyla seçilen İflâs İdaresi de, görev paylaşımının, 30 Milyon Dolarlık ana dava ile … 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’ndeki erken fesih nedeniyle tazminat davasının,…’ın da muvafakatıyla görev üstlenen … tarafından takip edilmesine, açıldığı günden bu yana hiçbir yargılama işlemi yapılmayan ve sadece 30 Milyon Dolarlık ana davayı bekletici mesele yapan … E. sayılı ek davanın ise … tarafından takip edilmesine karar verilmiştir. BÖYLECE DAVACI …, 10 YILDIR TAKİP ETTİĞİ DAVADAN, ÖZELLİKLE DE AKTİF YARGILAMANIN YAPILDIĞI ANA DAVADAN EL ÇEKTİRİLMİŞ VE ÖRTÜLÜ BİR ŞEKİLDE AZLEDİLMİŞTİR. …’a göre bu durum, hukuki niteliği itibariyle bir haksız azildir. Zîra, davacı … tarafından açılan üç davadan şimdi ona takip etmesi için bırakılan dava, 30 Milyon Dolar’lık ana davanın eki niteliğinde açılmış ve kaderi ana davaya bağlı olan ve onu bekletici sorun yapmış bulunan bir davadır. BUNA KARŞILIK, … TARAFINDAN AÇILIP TAKİP EDİLEN, ŞİMDİ İSE ONUN TAKİP ALANINDAN ALINMASINA KARAR VERİLEN DİĞER İKİ DAVA İSE, BAŞINDAN İTİBAREN TAMAMEN …’IN OLUŞTURDUĞU, EMEK VERDİĞİ VE AÇIP, TAKİP ETTİĞİ ASIL , ANA DAVALARDIR.
Davacı …, bu tutumu vekâletten haksız azil olarak yorumlamış ve haksız azil nedeniyle Avukatlık Kanunu’nun haksız azil hâlinde avukatın ücretin tamamına hak kazanacağı yolundaki 174. maddesinin 2. fıkrasına dayanarak, vekâlet ücreti alacağını, yani garantörlerin garanti sözleşmelerinde vekâlet ücreti olarak ödemeyi üstlendikleri % 2 başarı primini teşkil eden 400.000.-ABD Doları’nın Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karara ilişkin Tebliğ’e istinaden 1.829.524.-TL olarak hesaplanan (400.000.-ABD Doları’nın 02.01.2018 tarihindeki T.C. Merkez Bankası efektif satış kuru olan 3,77,-TL’ye göre 1.508.000.-TL olarak tespit edilen Türk parası karşılığına 02.01.2018 tarihinden 13.10.2018 tarihine kadar Tüfe aylık değişim oranlarının uygulanması suretiyle hesaplama yapılmıştır) karşılığının, garanti veren şirketlerce ödenmesi amacıyla, … 15. Noterliği kanalıyla … tarih ve … yevmiye numaralı bir ihtarname keşide etmiş ise de, garantör şirketler … 10. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı cevabî ihtarnamesi ile bu ödeme talebini reddetmişlerdir.
Bunun üzerine …, garantör şirketler aleyhine önce … 18. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasıyla genel iflâs yoluyla takip başlatmış, borçluların takibe itiraz etmeleri üzerine de … 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyası ile itirazın kaldırılması talepli bir iflâs davası açmıştır.
Bu davada …, istifanın aldatma (hile) nedeniyle sakat olduğunu, aldatmanın (hilenin) anlaşılması üzerine istifanın bu nedenle derhal geri alındığını, aldatma (hile) konusunda tanık dinletmeye hazır olduğunu, aldatma (hile) kabul edilmese dahi, istifanın geri alınmasına, muhatap iflâs masası tarafından muvafakat edildiğini, bu nedenle istifanın hukukî sonuç doğurmadığını, garantörlerin teklifi ve oylarıyla alınan sözde “görev paylaşımı” kararının haksız azil niteliğinde olduğunu, dava konusu sözleşmelerin iflâstan sonra yapıldıklarının, bunların hukuken saf garanti sözleşmeleri niteliğinde olduklarını, vekiller arasında görev paylaşımı bahane ve iddiasıyla vekillik görevinden haksız olarak azledildiğini, bu nedenle de Av. K. m. 174/2 uyarınca davalılar tarafından kendisine ödenmesi garanti sözleşmeleri ile taahhüt edilen % 2 oranındaki başarı primine hak kazandığını, bunun kendisine ödenmesini talep etmiştir.
Davalılar ise, …’ın kendi özgür iradesiyle istifa ettiğini, hile bulunmadığını, istifanın geri alınmasına muvafakat edildiğine dair iflâs masası tarafından alınmış bir kararın mevcut olmadığını, görev taksiminin de bir azil niteliğinde olmadığını, dava konusu sözleşmelerin kefalet niteliğinde olduğunu, fazladan ödeme yapıldığını vs. ileri sürmüşlerdir.
III-HUKUKİ İNCELEME VE DEĞERLENDİRME:
Davacı …, … Grubuna dâhil müflis … A.Ş.’nin iflâstan önce altı yıl boyunca …’ye karşı açmış olduğu davayı avukat olarak takip etmiştir. Davacı …’ın bu uzun süre içindeki çalışmalarından memnun kalan, içinde davalı garantör şirketlerin de bulunduğu … Grubu, iflâstan sonra da …’ın müflis şirket ve iflâs masasının vekili sıfatıyla davaları yürütmesini ve Avukatlık Ücreti’nin “garantör” sıfatıyla, iflâs etmeyen … Şirketlerinden … A.Ş. ve …Tic. A. Ş. tarafından karşılanacağını ifade etmiştir.
İflâs Müdürlüğü de, davacı …’ın masa vekilliğini, iflâs masasından ücret istememesi, ancak karşı taraftan alabileceği ücretle dosyayı takip etmeyi kabul etmesi hâlinde, kabul edilebileceğini beyan etmiştir. İflâs Müdürlüğü’nün bu önerisinin … tarafından kabulü karşılığında davalı … A.Ş. ve … A.Ş. ile … arasında dava konusu garanti sözleşmeleri düzenlenmiştir. İşte bu koşullarda, …’ııı iflâs masasından alması mümkün olmayan ve hiçbir zaman da almayı düşünmediği vekâlet ücretini, garantör şirketler davalı … A.Ş. ve … A.Ş., imzaladıkları garanti sözleşmeleriyle ödemeyi kabul ve taahhüt etmişlerdir.
Aslında davacı …, daha önce iflâs tarihine kadar tahakkuk eden vekâlet ücreti alacağını iflâs masasına yazdırmıştır. Ancak, iflâs alacağı olarak yazdırılan bu alacağa, iflâs makamlarının tepki göstermeleri ve bu alacak kaydını reddetmeleri üzerine, … tarafından sıra cetvelinin ilânı üzerine … 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde … E. sayılı dosya ile kayıt-kabul (sıra cetveline itiraz) davası açılmıştır. İşte tam da bu aşamada, masanın vekâlet ücreti konusunda hiçbir yük üstlenmeyeceğini bildirmesi ve davalı garantör şirketler davalı … A.Ş. ve …Tic. A.Ş.’nin de bütün borçları kendilerinin yüklenip ödeyeceğini bildirmeleri ve bunu da garanti sözleşmelerinde üstlendiklerini beyan etmeleri üzerine, davacı … iflâs masasına açılan kayıt-kabul (sıra cetveline itiraz) davasından vazgeçmiştir. Esasen bu şartladır ki, iflâs makamları tarafından …’a -masadan vekâlet ücreti almamak koşuluyla- vekâletname verilmiş ve … da “masadan vekâlet ücreti almayacağını” iflâs makamlarına karşı beyan ve taahhüt etmiştir.
Burada belirtmek gerekir ki, davacı …’ın, davalı … Şirketlerinden … A.Ş. ve… A.Ş.’nin arzu ve teklifleriyle ücret almamak şartıyla masanın vekili olduğu, bütün belgelerde yazılı maddî ve hukukî bir olgudur. …’ın masa vekilliğine girişi bu şekilde, ücret almamak koşuluyla gerçekleştiği gibi, vekillikten, davaların, avukatlar arasında görev paylaşımı yoluyla yeniden paylaşılması sonunda “örtülü azil” yoluyla çıkarılması da yine garantör şirketler de dahil … Şirketleri’nin oylarıyla 04.02.2019 tarihindeki fevkalâde alacaklılar toplantısında alınan karar ve tasarrufla gerçekleşmiştir.
Bu bağlamda, davacı …’ın Sayın Mahkemeye sunduğu, 13.09.2019 tarihli dilekçenin 8. sayfasının 2. paragrafında yer alan açıklamaları aşağıda aynen belirtmekte yarar vardır:
“Olağanüstü Alacaklılar Toplantısında haksız azil kararını tesis eden, … iflâs masasına alacak kaydı yaptıran ve masanın çoğunluğuna sahip bulunan davalı garantörler ve diğer … şirketleridir (bkz. EK/3: 04.02.2019 tarihli Olağanüstü Alacaklılar Toplantısı Hazirun Cetveli ve garantörlerin de aralarında bulunduğu … şirketlerinin iflâs masasına kabul edilen alacak miktarlarını gösteren sıra cetvelinin ilgili sayfaları). Gerçekten, hazirun cetveli incelendiğinde, sözde “görev taksimi” yönündeki kararın, davalı garantörlerin ve diğer …şirketlerinin avukatı olan …’un önerisi ve verdiği kabul oyu ile alındığı, 538.540.377,06.-TL oyçokluğu ile alınan kararda …’un oy miktarının (davalı garantörler ile diğer … şirketlerinin alacak miktarının) 538.499.052,32.-TL olduğu, diğer bir deyişle söz konusu haksız azil kararını … Grubunun ve bu bağlamda davalıların neredeyse tek başına aldığı tartışmasız bir gerçektir.”
Bu olgular karşısında, davacı …’ın iki … şirketi, yani davalı … A.Ş. ve … A.Ş. ile yaptığı Garanti Sözleşmeleri’nin, iflâs idaresi ile yapılan sözleşmeden bağımsız olduğu ileri sürülerek bu şirketlerin vekâlet ücretiyle ilgili borç garantilerinin bulunmadığından söz edilemez. Garanti Sözleşmeleri şüphesiz garanti borcu içeren bağımsız sözleşmelerdir. Bu özellik garanti sözleşmelerinin her iki türünde de, yani hem “teminat amaçlı garanti sözleşmesi”nde hem de “saf garanti sözleşmesinde vardır. Ancak, bu bağımsızlıktan amaç, herhalde garanti sözleşmelerinin, fer’i, yani kefalet sözleşmesi gibi başka bir sözleşmeye bağımlı sözleşmeler değil, asli nitelikte bağımsız sözleşmeler olmalarıdır. Bağımsızlığın ikinci amaç ve anlamı da, garanti sözleşmesinin varlık ve geçerliliğinin temel ilişkiden, örneğin dava konusu olayda, …’ın yürüttüğü vekâlet sözleşmesinden ayrı ve bağımsız bir sözleşme olmasıdır. Bu sözleşmeler vekil sıfatıyla davacı …’ın akdi ve kanunî vekâlet alacağını garanti ettikleri için elbette nitelikleri itibariyle bağımsız ve asli sözleşmelerdir. Hatta …’ın isabetle belirttiği üzere, garanti alanı belirli bir amaca ya da girişime yöneltip yönlendiren saf garanti sözleşmelerinin kapsamına, “Garanti verenin yüklendiği tehlikenin kapsamına, kaza ve beklenmeyen hâller de girer. Başka bir deyişle, garanti veren, garanti edilen sonucun kaza ve beklenmeyen hâllerden dolayı ortaya çıkmaması takdirinde de sorumlu tutulur”.
Burada ayrıca belirtelim ki, …, maruz kaldığı aldatma (hile) fiilini hemen fark ederek iflas organlarına, istifasını geri aldığını, bozucu yenilik doğuran (inşai) bir irade açıklamasıyla bildirmiştir. İstifa, bir vekâlet ilişkisini sona erdiren tek taraflı bozucu yenilik doğuran bir hak olup, muhataba varması gerekli tek taraflı bir irade açıklamasıyla kullanılır. Her irade açıklaması gibi, istifa irade açıklaması da yanılma, aldatma ve korkutma gibi iradeyi sakatlayan (bozan) sebeplerden birinin varlığı halinde, hem TBK m. 36’ya göre istifa eden tarafı bağlamaz, hem de onun tarafından öğrenildiği tarihten itibaren yine TBK. m. 39’a göre bir yıl içinde geri alınabilir. Geri alma da yine bozucu yenilik doğuran, tek taraflı bir irade açıklaması olup, muhataba ulaştığı anda hüküm ve sonuçlarını doğurur, yani örneğin incelediğimiz bu olayda olduğu gibi, istifa işlemini hem de istifanın yapıldığı güne kadar geriye, geçmişe etkili olarak, ortadan kaldırır. Davacı … da, aldatma fiiliyle sakatlanmış olan tek taraflı bozucu yenilik doğuran hukuki işlem niteliğindeki istifa işlemini, aldatmayı öğrendiği anda, bunu geri aldığını hemen masaya, iflas idaresine, alacaklılara ve kendileriyle saf ya da yönlendirici garanti sözleşmesi (%2 başarı primi sözleşmesi) yaptığı garantörlere bildirmiştir. Söz konusu istifa, geri alma açıklama veya bildiriminin muhatap gerçek ve tüzel kişilerin hakimiyet alanlarına (işyeri, büro veya konutlarındaki posta kutusuna veya kendilerini temsil eden kişilere) ulaştığı-vardığı anda bizzat içeriğini öğrenmelerine gerek kalmaksızın ortadan kalkmıştır. Bunun sonunda da istifadan önce mevcut olan tüm hukuki ilişkiler, garanti sözleşmeleri, alacak ve borçlar hayata geçip, varlıklarını tekrar, aynen devam ettirmeye başlamışlardır. Kısaca, Türk Borçlar Kanunu m. 36’ya göre aldatma sonucu verilen istifa işlemi, istifa eden … tarafından yapıldığı-edildiği gün itibariyle geçmişe etkili olarak geri alındığı için hukuki bir sonuç doğurmadığı gibi, onu veren …’ı da bağlamamıştır*.
Sonuç olarak, davalı … A.Ş. ve … San, ve Tic. A.Ş.’nin davacı … ile yaptıkları garanti sözleşmeleriyle üstlendikleri borçlar hakkında aşağıdaki görüşler ileri sürülebilir.
Evvelâ sözü edilen bu iki garanti sözleşmesinin içerdiği hükümlere bir göz atmak gerekir. Bunlardan;
… A.S. ile … arasında 3.6.2014 tarihinde düzenlenmiş olan Garanti Taahhüdü adlı Sözleşme, şu hükmü içermektedir:
“…….mahkemelerce hükmolunacak tazminatın … A.Ş. veya İflas Masası tarafından tahsil edilmesi ile birlikte %2’si ile bu tutarın KDV’si -… tarafından peşin ödenen tutara ek olarak- … Ticaret A.Ş. tarafından ödenecektir (İflas Masasından sayın …’a yapılabilecek ödemeler bu tutardan mahsup edilecek veya şirkete iade edilerek mükerrerlik ortadan kaldırılacaktır).”
… A.S. ile … arasında 20.05.2015 tarihinde düzenlenen Garanti Sözleşmesi’ ise aşağıdaki hükmü içermektedir:
“…. ile iflastan önce … arasında aktedilen 18.8.2008 ve 15.11.2012 tarihli avukatlık sözleşmelerinden doğmuş ve doğacak borcu müflis … A.Ş.’den bağımsız olarak garanti veren sıfatıyla üstlenmeyi ve …’a ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir.
İşbu garanti sözleşmesi bağlamında, … A.Ş. yukarıda belirtilen davalarda
(……) ve miktarın Artırılması sonucunda Mahkemelerce hükmolunacak tazminatın … A.Ş. veya İflas Masası tarafından tahsil edilmesi ile birlikte % 2’si ile (yüzde ikisi) ile bu tutarın KDV’sini -…Tic. A.Ş. tarafından peşin ödenen tutara ek olarak – ödemeyi gayrikabili rücu olarak kabul,beyan ve taahhüt eder. … A.Ş. veya İflas Masasınca sayın …’a ödeme yapıldığı takdirde gerekli mahsup yapılarak veya şirkete iade edilerek mükerrerlik ortada kaldırılacaktır. ….
İşbu garanti taahhüdü dolayısıyla, …, -müflisle aralarında iflâstan önce yapılmış bulunan sözleşmelerden doğan hakları ile karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretlerine ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla- masaya karşı herhangi bir talepte bulunmamayı ve ayrıca … 10. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde açtığı tâliki şarta bağlı itiraz davasını geri almayı gayri kâbili rücû olarak kabul, beyan ve taahhüt eder.
Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi, geri alma ve masadan iflâs alacağı veya masa alacağı olarak talepte bulunmama, hiçbir şekilde …’ın … A.Ş. ‘den işbu sözleşme şartları dairesinde talepte bulunmasına engel teşkil etmeyecek ve … A.Ş. tarafından da bu yönde hiçbir itiraz ve defi ileri sürülmeyecektir.
Ayrıca, garanti veren …A.Ş.,…’ ın herhangi bir sebeple vekâletname verilmemesi veya vekâlet görevinin herhangi bir sebeple sona ermesi hâlinde de, işbû sözleşmeden doğan borçlarının aynen devam edeceğini gâyri kâbili rücû olarak kabul, beyan ve taahhüt eder”.
Davacı … ile … A.Ş ve … A.Ş. arasında İmzalanan tahsilatın %2’sine ilişkin sözleşmeler, hukuki nitelikleri itibariyle, başkasının fiilini üstlenme, yani daha teknik bir deyimle garanti sözleşmeleridir. Garanti sözleşmesi, bir kimsenin (garanti verenin) bir başkasını (garanti alanı), bir girişime veya bir davranışa yönlendirmek, teşvik etmek amacıyla bu girişim veya davranıştan o kişi için doğacak tehlikeleri kısmen veya tamamen üstlenme borcu doğuran bir sözleşmedir6. Garanti sözleşmesi, saf (yönlendirici) garanti sözleşmesi ve teminat (kefalet) benzeri garanti sözleşmesi olmak üzere ikiye ayrılır. Dava konusu olaydaki garanti sözleşmeleri, nitelikleri itibariyle saf, yani yönlendirici nitelikte garanti sözleşmeleridir. Saf veya yönlendirici garanti sözleşmesi, garanti verenin garanti alanı belirli bir girişime (teşebbüse) veya davranışa yöneltmek, yönlendirmek amacıyla bu girişim veya davranıştan garanti alan için doğacak tehlikeleri (zararları) kısmen veya tamamen üzerine aldığı bir sözleşmedir. Bu tür garanti sözleşmesinde garanti veren, genellikle garanti alanı belirli bir girişim veya davranışa sevketmek, yöneltmek amacıyla, onun bu girişim ve davranışının zararlı sonuçlarını karşılamayı üstlenir.
Dava konusu olayda da garanti veren … A.Ş. ve …A.Ş.’nin amacı, garanti alan …’ı belirli bir davranışa yöneltip yönlendirmektir. Gerçekten de,… A.Ş. ve … A.Ş.’nin, …’a sağladığı garantinin amacı, … dahil müflis … A.Ş. ile … davasını…’a takip ettirmektir. Çünkü, bu davayı … A.Ş.’nin iflasının açılmasına kadar altı yıl süre ile …, … A.Ş.’nin vekili olarak takip etmiştir. İflâsın açılmasından sonra da mezkûr davayı …’ın takip etmesini sağlamayı ve bundan doğacak riskleri de üstlenmeyi bu iki şirket, yani davalı … A.Ş. ve… Tic. A.Ş. garanti etmişlerdir. Önemle belirtmek gerekir ki, garanti sözleşmesinin diğer adı, risk üstlenme sözleşmesidir. Bu sözleşmenin içeriğinde, oluşum ve genlerinde, bir teşebbüs veya davranışa yönlendirilen kimsenin (garanti alanın) üstlendiği bu girişim ve davranış nedeniyle uğrayacağı, maruz kalacağı her türlü risk ve bunun karşılanması vardır.
Yukarıdaki analizler ve açıklamaların ışığında sorunun çözümüne yaklaşım aşağıdaki şekilde olmalıdır:
Davacı …’ın, davalılara karşı sahip olduğu tahsilâtın % 2’sini oluşturan garanti alacağı, hukuki niteliği itibariyle başarıya bağlı, yani hukuken geciktirici koşula bağlı bir alacaktır. Geciktirici koşul, TBK. m. 170’de düzenlenmiştir. Hukuki işlemin sonuçlarını meydana getirmesi, gelecekteki belirsiz bir olayın gerçekleşmesine bağlı ise, geciktirici koşul söz konusu olur7. Bu maddenin 1. fıkrasına göre; “Bir sözleşmenin hüküm ifade etmesi, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen bir olguya bırakılmışsa, sözleşme geciktirici koşula bağlanmış olur” Söz konusu maddenin 2. fıkrasına göre de; “Aksi kararlaştırılmamışsa, geciktirici koşula bağlı sözleşme, ancak koşulun gerçekleştiği andan başlayarak hüküm ifade eder.”
Kanun koyucu, taraflardan birinin dürüstlük kuralına aykırı olarak geciktici koşulun gerçekleşmesini engellemesi halinde koşulun gerçekleşmiş olduğunu kabul etmiştir. Gerçekten de, TBK m. 175’e göre,
“Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesine, dürüstlük kurallarına aykırı olarak engel olursa, koşul gerçekleşmiş sayılır.”
TBK. m. 175’e göre koşulun gerçekleşmiş sayılması için gerekli şartlar şunlardır, her şeyden önce, geciktirici koşul borçlusunun geciktirici koşulun gerçekleşmesini engelleyen bir fiili olmalıdır. Bu fiil, yapmama fiili olabileceği gibi, yapma fiili de olabilir. Geciktirici koşul borçlusunun fiilinin kusurlu olması, dolayısıyla kasda veya ihmale dayanması şart değildir. Ancak, dürüstlük kuralına aykırı böyle bir fiil uygulamada genellikle kusur ile içiçe de olabilmektedir8. Ayrıca bu fiil, dürüstlük kuralına aykırı olmalıdır. Dürüstlük kuralı ve buna aykırılık, Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 2’de düzenlenmiştir. Bu nedenle, TBK m. 156’da koşulla ilgili bu düzenleme, aslında TMK. M. 2’nin somutlaştırılmış bir uygulama biçimidir. Dolayısıyla, borçlunun fiilinin dürüstlük kuralına aykırılık denetimi yapılırken TMK m. 2’ye ilişkin doktrin ve yargı kararları göz önünde tutulmalıdır9. Nihayet, geciktirici koşul borçlusunun geciktirici fiili ile geciktirici koşulun gerçekleşmemesi arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı, yani geciktirici koşul borçlunun dürüstlük kuralına aykırı davranışı sonunda engellenmiş, bunun sonunda da gerçekleşmemiş olmalıdır.
Dava konusu olayda garanti sözleşmesi borçluları davalı … ve …. şirketlerinin de içlerinde bulunduğu, çoğunluğu itibariyle … oluşan Alacaklılar Kurulunca önerilip, gerçekleştirilen avukatlar arasındaki davalara ilişkin görev paylaşımı talebinin kabulü üzerine, davacı …. tarafından yıllarca görülen davaların takibinin yine onda kalması gerekirken, görev paylaşımı sonunda bu davaların, onun elinden, yani takibinden alınarak başka bir avukata verildiği için garanti sözleşmelerinin konusunu oluşturan dava veya davaları takip, dolayısıyla kazanma ve tahsilat yapma imkanı davacı … yönünden fiilen ve hukuken ortadan kalkmıştır. Garanti veren şirketlerin ve onlarla birlikte Alacaklılar Kurulunda yer alan diğer … şirketlerinin, bu yoldan yaptıkları, hukuki niteliği itibariyle aradaki sözleşmenin haksız olarak sona erdirilmesi, yani davalara ilişkin vekâlet sözleşmesinin haksız feshi, kısaca …’ın avukatlık görevinden haksız azlidir. Böylece, davalıların dürüstlük kuralına aykırı fiilleriyle davacı …’ın davayı sonlandırıp tahsilattan %2 başarı primi alma şartının kendisine bağlandığı geciktirici koşulun gerçekleşmesi, TBK m. 175’te öngörüldüğü şekilde engellenmiştir. Böyle bir durumda da, TBK m. 175’de öngörüldüğü üzere, davacının başarı priminin ödenmesinin kendisine bağlandığı geciktirici koşul derhal ve kendiliğinden gerçekleşmiş, sanki davalar … tarafından takip edilmiş ve kazanılmış gibi davalıların garanti sözleşmeleriyle üstlendikleri %2 başarı primlerini ödeme borçları muaccel olmuştur.
Nitekim Yargıtay’da geciktirici koşulun gerçekleşmesini taraflardan birinin dürüstlük kuralına aykırı şekilde engellemesi halinde, koşulun gerçekleşmiş sayılacağını belirtmiştir. Söz konusu karara göre,
“Yukarıda da açıklandığı üzere, geciktirici şarta bağlı boıçlandırıcı işlem, bir borç sözleşmesi olmakla, yapıldığı andan itibaren tarafları bağlar. Diğer bir anlatımla, taraflar şart gerçekleşmeden önce de yapmış oldukları sözleşme ile bağlıdırlar. Bundan dolayı da, taraflar dürüstlük kuralına aykırı olarak şartın gerçekleşmesini engelleyecek her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır. Aksi halde, mülga BK’nun 154. (TBK’nun 175.) maddesi uyarınca şart gerçekleşmiş sayılır.”
“Bu durumda, mahkemece; davaya konu alacağın şarta bağlı olduğu ve şartın dava açıldığı tarihte gerçekleşmemiş olduğu gözetilerek, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında davalı tarafça … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava ile iş bu davanın yargılaması sırasında tazminat davasının açılmadığına ilişkin davalı tarafın beyanlarının birlikte değerlendirilmesi; davalı tarafın şartın gerçekleşmesini engelleyici davranışlarının olup olmadığı, buna bağlı olarak şartın yargılama sürecinde gerçekleşmiş olup olmadığının belirlenmesi ve ulaşılacak sonuca göre uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.””
2-Kaldı ki, ikinci olarak da; davaların takibinde avukatlar arasında “görev paylaşımı” iddiasıyla, gördüğü dava elinden alınan bir avukatın ücret alacağı bu davanın kazanılmasına bağlı olup da, bu dava da, … grubunun çoğunlukta bulunduğu bir ortamda yapılan davaların takibinde görev paylaşımı sonunda başka bir avukata verilmişse, ortada maksatlı bir paylaşım, dolayısıyla vekâletten haksız doğrudan doğruya ya da en azından örtülü bir azil vardır. Bu takdirde de, Avukatlık Kanununun emredici nitelikteki 174/2. maddesi hükmünün uygulanması gerekir. Zira, davalarda görev paylaşımı iddia ve bahanesiyle bir avukatın elinden bir davanın alınması demek, o avukatın o davayı takip edip, sonladıramaması, dolayısıyla örtülü bir şekilde azledilmesi demektir. Avukatlık K. m. 174/2, tam da böyle bir durumda uygulanacak bir kanun hükmüdür. Söz konusu 174/2. madde, açıkça; “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir.” hükmünü içermektedir. Avukatı korumaya yönelik, avukat lehine böyle bir hüküm, hukuki niteliği itibariyle emredici bir hüküm olup, avukatın önceden bundan feragati hukuka aykırı olduğundan, TBK. m. 27/1’e göre kesin hükümsüz, yani batıl ve geçersizidir. Gerçekten de, TBK m. 27/1’e göre, kanunun emredici hükümlerine aykırı olan sözleşmeler kesin hükümsüzdür. Dolayısıyla, bir avukatın davayı kazanma şartına bağlı başarı primi içeren bir sözleşme yapması, avukatın, sonradan vekalet veren tarafından haksız azledilmesi halinde Avukatlık K. m. 174/2 uyarınca ücretin tamamını isteme hakkından feragati içermez. Çünkü, her şeyden önce böyle bir feragat sözleşmesi, emredici kanun hükmü niteliğindeki Avukatlık K. m. 174/2’ye aykırı olduğu için TBK m. 27/1’e göre kesin hükümsüzdür, sonra da avukat, haksız azil sonucu davaya devam edip, onu bitirme, dolayısıyla geciktirici şart niteliğindeki başarıyı elde etme imkanını kaybetmiş bulunmaktadır. İşte böyle haksız bir azil karşısında kanun koyucu emredici bir hükümle avukatı, korumak için Avukatlık K. m. 174/2’yi düzenlemiştir. Bu nedenle de, garanti sözleşmesinde avukata başarı primi vermeyi taahhüt eden bir garanti verenin sonradan avukatı haksız olarak azletmesi halinde, avukatın garanti veren aleyhine açtığı primle ilgi davada, sözleşmede başarı şartı var, avukat bu başarıyı elde etmediği için kendisine ne sözleşmeye göre ne de Avukatlık K. m. 174/2’ye göre ücret ödenemez demek, her şeyden önce Avukatlık K. m. 174/2 ve TBK m. 27/1’e aykırıdır. Çünkü, bir defa daha belirtelim ki, avukatın takip ettiği davada elde edeceği başarı nedeniyle kendisine başarı primi ödeme borcunu üstlenen bir garanti veren, avukatı tam da davayı bitireceği sırada haksız olarak azlederse, bu avukatın davayı bitirme şansı elinden alındığı için üstlendiği başarıyı elde etme imkanı kalır mı? Böyle bir halde artık, avukat davayı başarıyla bitiremediği için başarı primi de talep edemez denilebilir mi? İşte böyle anlamsız bir iddiaya karşı kanun koyucu haksız olarak azledilen avukatı korumak için emredici nitelikteki Avukatlık K. m. 174/2 hükmünü koymak zorunluğunu hissetmiştir.
Nitekim Yargıtay’da vekilin haksız azli söz konusu olduğunda dava hangi aşamada olursa olsun vekilin ücrete tam olarak hak kazanacağını belirtmektedir. Söz konusu kararlara göre,
“Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.”
3-Nihayet, davalı … A.Ş. ile davacı … arasında 20.05.2015 tarihinde düzenlenen Garanti Sözleşmesi’nde şu hüküm yer almaktadır:
“İşbu garanti taahhüdü dolayısıyla, …, -müflisle aralarında iflâstan önce yapılmış bulunan sözleşmelerden doğan hakları ile karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretlerine ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla- masaya karşı herhangi bir talepte bulunmamayı ve ayrıca … 10. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde açtığı tâliki şarta bağlı itiraz davasını geri almayı gâyri kâbili rücû olarak kabul, beyan ve taahhüt eder. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi, geri alma ve masadan iflâs alacağı veya masa alacağı olarak talepte bulunmama, hiçbir şekilde …’ın … A.Ş.’den işbû sözleşme şartları dairesinde talepte bulunmasına engel teşkil etmeyecek ve … A.Ş. tarafından da bu yönde hiçbir itiraz ve def i ileri sürülmeyecektir.”
“Ayrıca, garanti veren … A.Ş., …’ın herhangi bir sebeple vekâletname verilmemesi veya vekâlet görevinin herhangi bir sebeple sona ermesi hâlinde de, işbû sözleşmeden doğan borçlarının aynen devam edeceğini gayri kabili rücû olarak kabul, beyan ve taahhüt eder”.
Davalı … A.Ş. ile davacı … arasındaki garanti sözleşmesinin içerdiği bu son fıkra hükmü uyarınca, … A.Ş., … ‘a vekalet görevinin herhangi bir şekilde sona ermesi halinde de işbu sözleşmeden doğan borçlarının aynen devam edeceğini dönülmez bir şekilde mutlak olarak kabul ve taahhüt ettiği için %2’lik primi ödemek zorundadır …” şeklinde görüş sunulduğu görülmüştür.
Davacı vekili tarafından dosyaya … tarafından hazırlanan 13.02.2020 tarihli hukuki mütalaa sunulduğu, mütalaada “…
1) Davacı Avukat’ın Davalı Şirketlerle arasındaki garanti sözleşmelerinin TBK nı. 128 uyarınca “üçüncü kişinin fiilini taahhüt” olarak geçerli bulunduğu;
2) Davalı Şirketlerin üstlendikleri rizikonun gerçekleşme şartını yöneticilerinin dürüstlük kuralına aykırı karar ve davranışları ile önlediği; böylece TBK 175/1 uyarınca bu geciktirici şart gerçekleşmiş sayılarak, Davacıya haksız feshedilen vekalet sözleşmesi uyarınca takip ettiği davadaki alacak tahsil edilmiş gibi %2’si oranında ödeme talep etme hakkının doğduğu ve muaccel olduğu;
3) bir an için bu kabul edilmese bile, Davalı Şirket yöneticilerinin Davacı Avukatı ahlâka aykırı bir fiil ile kasten zarara sokmaları sebebiyle, Davacı’nın uğradığı zararların tazminini TBK. m.49/2 uyarınca haksız fiil hükümlerine göre talep edebileceği…” şeklinde görüş sunulduğu görülmüştür.
Davacı vekili tarafından dosyaya … tarafından hazırlanan 27.07.2020 tarihli hukuki mütalaa sunulduğu, mütalaada ” … kanaatimizce, haksız azil ile birlikte …’ın avukatlık ücretinin tamamını istemeye hak kazanması, söz konusu avukatlık ücretini iflas idaresinden istememesinin tek nedeninin ise, davalıların …’dan olan avukatlık ücretinin ödeneceği garantisi vermeleri nedeniyle ve bunun karşılığında iflas idaresine bilabedel çalışmayı kabul etmesi olması nedenleriyle, davacının hak kazandığı avukatlık ücretinin (başarı priminin) bunu garanti etmiş olan davalılar tarafından ödenmesi gerekmektedir.
SONUÇ
1. Yukarıdaki değerlendirmelerimiz ışığında şu sonuçlara varmış bulunmaktayız;
2. Davadışı … ile davacı … arasında vekâlet ilişkisi kurulmuştur ve ücrete ilişkin avukatlık ücret sözleşmesi mevcuttur. Bu sözleşmeler uyarınca, avukatlık ücreti maktu bir miktara ek olarak elde edilecek tutarın %2’si (başarı primi) olarak belirlenmiş olduğu;
3. Davalılar -… AŞ. ve … AŞ.; davacı A…’ın müflis … adına açtığı ve takip ettiği davaları bilabedel iflas masası adına da takip etmesi amacıyla; davacının davadışı …’yla yaptığı avukatlık ücret sözleşmesinden doğan alacaklarını ödemeyi asli ve bağımsız olarak garanti etmiş oldukları;
4. Davacı …’m istifasını geri almasının kabul edilmiş ve vekâlet ilişkisi ayakta kalmış olduğu;
5. Yapılan görev taksiminin haksız azil anlamına geldiği;
6. Sürmekte olan davaları takipten haklı bir neden olmaksızın el çektirilen (haksız azledilen) davacı …’m Avukatlık Kanunu m. 174/11 hükmü uyarınca avukatlık ücret sözleşmesinden doğmuş ve doğacak tüm ücretini dava hangi aşamada olursa olsun talep etme hakkı doğduğu;
7. Garanti edilen hususun, avukatlık hizmeti verilmesi karşılığında avukatlık ücretinin ödenmesi olduğu; bu ücretin başarı primi içerdiği;
8. Riskin sadece tahsilatın yapılmasından ibaret olmadığı, özünde avukatlık hizmetinin verilmesini de içerdiği;
9. bu nedenle, haksız azil nedeniyle avukatlık hizmetini vermeye devam edemeyen davacı …’m gerek Avukatlık Kanunu m. 174/11 gerekse de Türk Borçlar Kanunu m. 175 uyarınca avukatlık ücreti olarak belirlenen %2 başarı primini davalılardan talep etmeye hak kazandığı…” şeklinde görüş sunulduğu görülmüştür.
Tarafların iddia ve savunmaları, sunulan deliller, müflis …. A.Ş’nin iflas tasfiyesinin yürütüldüğü iflas dosyasının içeriği, müflis şirketin ticari defter ve kayıtları, davacının mesleği gereği düzenlediği bu vekalet ilişkisiyle ilgili serbest meslek makbuzları ve diğer belgeleri ve davalı şirketlerin ticari defter ve kayıtları birlikte incelenerek davacının … 5. ATM’nin … E. Sayılı dosyasında yürüttüğü vekillik görevi nedeniyle vekalet ücreti alacağının garantör olduğu iddia ettiği davalılardan tahsilini istediğinden bu dosya içeriği de incelenmek suretiyle ve özellikle davacının müflis … A.Ş iflas masası vekilliğinden iflasına ilişkin dilekçe sunduğu 14.01.2019 ile istifadan vazgeçtiğine, iradesinin yanıltıldığında ilişkin 15.01.2019 tarihli dilekçesi içeriğinin tetkiki ve bu tarihten sonra iflas dosyasında masa vekili olarak yaptığı tüm işlemlerin değerlendirilmesi, ayrıca … 5. ATM’nin anılan dosyasında da 15.01.2019 tarihinden sonra yaptığı işlemlerin tetkiki ve müflis … A.Ş’nin iflas masasında yapılan olağanüstü alacaklılar toplantısındaki görev taksimi şeklinde alınan kararın davacının iddiası doğrultusunda örtülü azil olarak kabul edilip edilemeyeceği, bu meselenin Avukatlık Kanunu hükümlerinin değerlendirilerek ortaya konulması ve bu tespitler yapıldıktan sonra davacının dayandığı iki ayrı garanti sözleşmesinin içeriğini yine Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre değerlendirilip davacının iş bu davaya konu vekalet ücreti alacağının davacının dayandığı iki ayrı sözleşme kapsamında davalıdan isteyip isteyemeyeceği, varsa miktarının ne olduğu, davalı şirketlerden yahut dava dışı müflisten iş bu dosyaya hasren (… 5. ATM’nin … E.) aldığı vekalet ücretleri olup olmadığının tetkiki ve bunların tenzilinin gerekip gerekmediği (davacı tarafça peşin olarak alınan ücretin tenzil edilemeyeceği davacı tarafından ileri sürülüp davalı tarafından bu iddianın aksine alınmış olan ücretlerin tenzili gerektiği savunulduğundan) ile gerekçeli, denetime olanaklı yeniden ek rapor alınmasını gerektirmeyecek şekilde rapor düzenlenmesi istenilmiş, bilirkişiler …, Dr. Öğr. Üy. … ve …tarafından sunulan 18.01.2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle, …’ın istifaya dönük iradesinin taraflarca dikkate alınmaması ve sanki hiç istifa beyanında bulunulmamış gibi tarafların bir irade sergilemiş oldukları görüldüğünden konu Fevkalade Alacaklılar Toplantısı’nın yapıldığı tarih itibariyle …’ın 04.02.2019 tarihine kadar … 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasında avukatlık ilişkisini devam ettiği sonucuna varıldığını, 04.02.2019 tarihinden sonra ise alacaklıların iradesi ile davacının konu dosyayı takip edilme imkanının ortadan kalktığını, bunun da azil niteliğinde olduğunu, fakat davalıların … ile Müflis … AŞ’nin iflas masası arasındaki sözleşmeye taraf olmadığını, davalıların yükümlülüğünün garanti sözleşmelerinden kaynaklandığını, 03.06.2014 tarihli garanti sözleşmesinde … AŞ, … 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …sayılı dosyasında tazminat tahsil edilmesi halinde tahsil edilen miktarın % 2’sini …’a ödemeyi taahhüt ettiğini, bu taahhüdün Müflis … A.Ş ile … arasındaki ilişkiden bağımsız olduğunu, taahhüt edilen edimin, geciktirici şarta bağlandığını, somut olayda da bu şartın henüz gerçekleşmediğini, 20.05.2015 tarihli sözleşmede … AŞ’nin taahhüdü de benzer şekilde geciktirici şarta bağlandığını ve şartın gerçekleşmediğini, bu nedenle % 2’lik ödemelere ilişkin olarak davalıların henüz talep edilemeyeceği yönünde görüş ve kanaat bildirildiği görülmüştür.
Mahkememizin 12.03.2020 tarihli duruşmasında verilen 1 nolu ara kararı gereğince, dosyanın bilirkişi heyetine tevdi ile kök rapor ile ilişkinin sonlanmasının azil niteliğinde olduğu ve ancak şarta bağlı alacağın tahakkuk etmediği yönünde görüş beyan edilmiş ise de, 6098 Sayılı TBK. M. 175/1 kapsamında değerlendirilerek azlin şarta müdahale niteliğinde olup olmadığı ve de taraf vekillerinin kök rapora yönelik beyan ve itirazları da değerlendirilmek suretiyle ek rapor alınmasına karar verildiği ve bilirkişiler …, Dr. Öğr. Üy. … ve … tarafından sunulan 02.07.2020 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle, 04.02.2019 tarihinden sonra alacaklıların iradesi ile davacının konu dosyayı takip edebilme imkanının ortadan kalktığını, bunun da azil niteliğinde olduğunu, davalıların yükümlülüğü garanti sözleşmelerinden kaynaklanmakta olup 03.06.2014 tarihli garanti sözleşmesinde davalıların, … 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin …ve… 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin … sayılı dosyasında tazminat tahsil edilmesi halinde tahsil edilen miktarın %2’sinin davacıya ödenmesinin taahhüt edildiğini, bu taahhüdün Müflis … A.Ş ile … arasındaki ilişkiden bağımsız olduğunu ve vekalet ücreti tanımı ile birebir örtüşmediğini, taahhüt edilen edimin, geciktirici şarta bağlanmış olup somut olayda da bu şartın henüz gerçekleşmediği, TBK. m. 175 uyarınca şartın dürüstlük kuralına aykırı şekilde engellendiği izlenimine her iki sözleşmede de şartın tahsilatın % 2’si olarak belirlenmesi nedeni ile ulaşılamadığı yönünde görüş ve kanaat bildirildiği görülmüştür.
Mahkememizin 24.09.2020 tarihli duruşmasında verilen 1 nolu ara kararı gereğince, dosyanın önceki bilirkişilerden faklı bir hesap bilirkişisine tevdi edilerek davacının takip sebebi sözleşme kapsamında vekalet ücreti alacağının (hukuki değerlendirme mahkememize ait olmak üzere yalnızca hesap yapılmak suretiyle) depo emrine esas olmak üzere bir sonraki duruşma tarihi dikkate alınarak hesaplanmasının istenilmesine karar verildiği ve bilirkişi Mehmet Erdem tarafından sunulan 06.12.2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle, ara karar uyarınca yapılan kapak hesabı sonucunda bir sonraki duruşma günü olan 04.02.2021 tarihi itibariyle depo edilebilecek toplam alacak miktarının 2.488.786,32 TL olduğu yönünde görüş ve kanaat bildirildiği görülmüştür.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2008/395 E. 2011/12422 K. sayılı emsal ilamında belirtildiği üzere vekalet ücretine yasal faiz işletilerek hesaplama yapılması gerektiği anlaşılmakla 04.02.2021 tarihli duruşmada 2 nolu ara karardan dönülmesine ve asıl alacağa yasal faiz yürütülmek ve davalının yalnız hesaplamaya ilişkin itirazlarını değerlendirilmek suretiyle bir sonraki duruşma tarihi itibariyle depo emrine esas alacağın hesaplanması için dosyanın finans uzmanı bilirkişi …’ e tevdine karar verildiği, 19/02/2021 tarihli ara karar uyarınca dosyanın 08/02/2021 tarihli ara karar ile bilirkişiye tevdine karar verilmiş olup, bilirkişiden asıl alacağa yasal faiz yürütülmek ve davalının yalnız hesaplamaya ilişkin itirazları değerlendirilmek suretiyle davacı vekilinin 09/02/2021 havale tarihli dilekçesindeki talebi de dikkate alınarak raporun mahkememize sunulacağı tarih itibariyle depo emrine esas alacağın hesaplanmasının istenmesine karar verildiği ve bilirkişi … tarafından sunulan 08.03.2021 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle, ara karar uyarınca yapılan kapak hesabı sonucunda bilirkişi rapor tarihi 08.03.2021 tarihi itibariyle depo edilebilecek toplam alacak miktarının 2.311.629018 TL olduğu yönünde görüş ve kanaat bildirildiği görülmüş, davacı ertelenen duruşma tarihleri itibariyle faiz alacağından feragat ettiğini bildirdiğinden sonraki duruşma tarihi itibariyle işlemiş faiz tutarının hesaplanmasına gerek görülmemiştir.
… 18. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasının tetkikinden 11/04/2019 tarihinde davalılar aleyhine 1.829.524,00 TL asıl alacak üzerinden iflas yolu ile takip başlatıldığı, davalıların 18/04/2019 tarihinde takibe itiraz ettikleri anlaşılmıştır.
İK 166/2. madde doğrultusunda yazılı basında ve sicil gazetesinde davalı hakkında iflas istemli dava ikame edildiğine dair ilanların yaptırıldığı, davalı şirketin ticaret sicilinde kayıtlı olduğu adresin mahkememiz yargı çevresinde bulunduğu, bu nedenle bu davaya bakma konusunda mahkememizin kesin yetkili olduğu, İİK 156/4. maddesi uyarınca, iflas ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde iş bu davanın ikame edildiği anlaşılmıştır.
İİK 166. Maddesi gereği ilan üzerine süresinde müdahale talebinde bulunan alacaklının, alacağının var olması davanın muvazaalı açıldığı hususunda ispat için yeterli olmayacağından müdahale talebinde bulunanın alacağının varlığı hususunda bilirkişi incelemesi yapılması, tanık dinlenmesi ve araştırma yapılması taleplerinin reddine karar verilerek açık yargılamaya devam olunmuştur.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde
Dava, vekalet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için garantör olduğu iddia edilen davalılar aleyhine başlatılan iflas yoluyla takibe itiraz edilmesi üzerine İİK 158. maddesi kapsamında itirazın kaldırılması ve iflas istemine ilişkindir.
Yapılacak inceleme sonucu alacağın mevcut olduğu kabul edilirse borçlunun itirazının kesin olarak kaldırılmasına karar verilir ve mahkemece aynı zamanda bir depo kararı verir. Bu depo kararı ile mahkeme, borçluya yedi gün içerisinde faiz ve icra giderleri ile birlikte borcunu ifa etmesini veya o kadar miktarı mahkeme veznesine depo etmesini emreder (m.158, II c. 2).Borçlu yedi günlük depo süresi içerisinde faiz ve giderleri ile birlikte borcu ödemez veya mahkeme veznesine depo etmez ise, mahkemece depo kararından sonraki ilk oturumda borçlunun iflasına karar verilir.
Davacı ile dava dışı müflis …Ticaret A.Ş arasında 18/08/2008 ve 15/11/2012 tarihli Avukatlık Ücret Sözleşmelerinin düzenlendiği, dava dışı …A.Ş’nin 14/04/2014 tarihinde iflasına karar verilmesi üzerine davacının … A.Ş ile ilgili vekalet görevinin sona erdiği, bu kez davacı ile davalılar arasında akdedilen 03/06/2014 ve 20/05/2015 tarihli sözleşmelere istinaden davacının, … 25. Noterliğinin … tarihli vekaletnamesi ile … 5 . Asliye Ticaret Mahkemesinin … E, … E ve … 10.Asliye Ticaret Mahkemesinin … E sayılı dosyalarında müflis … A.Ş iflas masası vekili olarak tayin edildiği hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, davacı ile davalılar arasında akdedilen 03/06/2014 ve 20/05/2015 tarihli sözleşmelerin davacının avukatlık sözleşmesinden doğan alacaklarını ödemeyi asli ve bağımsız olarak garanti edip etmediği, anılan sözleşmelerin üçüncü kişi yararına sözleşme veya kefalet sözleşmesi niteliğinde olup olmadığı, davacının dava dışı iflas masası vekilliğinden istifasına ilişkin 14.01.2019 tarihli dilekçe ile vekalet görevinin sona erip ermediği, davacının istifanın geri alındığına dair 15.01.2019 tarihli dilekçesine iflas idaresi tarafından rıza gösterilip gösterilmediği, müflis şirketin 04/02/2019 tarihli Fevkalade Alacaklılar Toplantısında görev taksimine ilişkin kararın ” vekilin azli” olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, görev paylaşımının azil olarak değerlendirilmesi halinde davacının davalılardan talep edebileceği vekalet ücretinin ne kadar olduğu ve bu miktardan mahsup edilebilecek ödeme bulunup bulunmadığı hususlarında toplanmıştır.
Davacı ile davalılar arasında düzenlenen 03/06/2014 ve 20/05/2015 tarihli belgelerin davacının avukatlık ücret sözleşmesinden doğan alacaklarını ödemeyi asli ve bağımsız olarak garanti edip etmediği, anılan sözleşmelerin kefalet sözleşmesi veya üçüncü kişi yararına sözleşme niteliğinde olup olmadığının tespiti için öncelikle ” üçüncü kişi yararına sözleşme” , “garanti” ve “kefalet” sözleşmelerinin nitelikleri ile aralarındaki farklar üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Sözleşmenin niteliğinin tespit ve yorumunda tarafların iradesi, yükümlülükleri ,sözleşmede kullanılan deyimler titizlikle değerlendirilmelidir.
Kişisel teminat sözleşmelerinin alt kavramlarını oluşturan kefalet ve garanti sözleşmelerinin temel amaçları, esas itibariyle asıl borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilerce, alacaklıya şahsi teminat verilmesidir. Buna karşılık TBK 129. maddesinde düzenlenen Üçüncü Kişi Yararına Sözleşmede, sözleşmenin taraflarından biri ,diğer tarafa, üçüncü bir kişi yararına bir edim kararlaştırmaktadır.
Bir sözleşmede ifanın taraflarca üçüncü kişiye yapılmasının kararlaştırılmasına, üçüncü kişi yararına sözleşme denir. Üçüncü kişi yararına sözleşmeden doğan borç üçüncü kişiye ifa edilir, vadettiren borcun üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir. Kural olarak üçüncü kişi yararına sözleşmeleri, eksik üçüncü kişi yararına sözleşme ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aralarındaki temel fark; eksik üçüncü kişi yararına sözleşmelerde üçüncü kişinin, sözleşme ile borç altına giren taraftan talepte bulunamamasına karşın tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde bunun mümkün olmasıdır. Üçüncü kişiler yararına yapılan sözleşmelerin eksik ya da tam olup olmadığının tespitinde, sözleşmede bu yönde açık bir hüküm ya da anlatımın olması halinde sözleşme maddeleri, bu yönde bir açıklık olmaması halinde ise sözleşme hükümlerinin amaçsal yorumu ile değerlendirilmesi esas alınmalıdır. TBK m.129’a göre, sözleşme tarafları, ifanın üçüncü kişiye veya üçüncü kişi lehine yapılacağını kararlaştırabilirler. Böyle bir sözleşme, ifada bulunacak olan borçlu ile ifayı kabul etme hakkına sahip olan üçüncü kişi arasında bir edim ilişkisi kurar. Ancak üçüncü kişi, edimi bizzat talep etme hakkına sahip olsa bile, ne sözleşmenin tarafı haline gelir ne de sözleşme alacaklısının temsilcisi durumundadır. İşte bu nedenle üçüncü kişi lehine sözleşmenin, sözleşmelerin nispiliği ilkesine istisna oluşturduğu söylenir. Yukarıda açıklandığı üzere üçüncü kişinin edim talep hakkına sahip olduğu sözleşmeler tam üçüncü kişi lehine sözleşme, üçüncü kişiye talep hakkı tanımayan sözleşmeler ise eksik üçüncü lehine sözleşme olarak adlandırılır. Eksik üçüncü kişi lehine sözleşmede sözleşme ediminin yerine getirilmesini yalnızca sözleşmenin tarafı olan alacaklı talep edebilir. Üçüncü kişi sadece ifayı kabule yetkilidir. Tam üçüncü kişi lehine sözleşmede ise, hem alacaklı hem de edimin lehine ifası kararlaştırılan üçüncü kişi ifa talebinde bulunabilir. Böylece lehtar üçüncü kişi, tarafı olmadığı sözleşmeden doğan bir alacak hakkı kazanır. Bu hakkın kazanılması için üçüncü kişinin ne rızası ne de bilgisi gerekir. Üçüncü kişinin talep hakkına sahip olmaması asıldır. Bu durumun aksi ya sözleşmede acıkça kararlaştırılabilir ya da sözleşmenin yorumu yoluyla böyle bir hakkın zımmen kararlaştırıldığı sonucuna varılabilir. Sözleşmenin yorumunda aranacak olan, tarafların ortak niyetidir. Sözleşmenin hangi hallerde tam üçüncü kişi lehine sözleşme olarak yorumlanabileceği konusunda kesin bir ilke benimsemek mümkün gözükmemektedir. Ayrıca taraflar arasındaki menfaat dengesi, tarafların sözleşmenin akdinden sonraki ve özellikle ilgili üçüncü kişiye karşı davranışları da, üçüncü kişiye talep hakkı tanınıp tanınmadığı hususunun belirlenmesinde dikkate alınır.
Uyuşmazlığın kaynağını teşkil eden 03/06/2014 ve 20/05/2015 tarihli her iki sözleşmenin tarafının davacı ve davalılar olduğu, üçüncü kişi konumunda olan … A.Ş.’nin iflası sebebiyle vekalet görevi sona eren davacının bu kez iflas masası vekili olarak görev alması amacıyla 03/06/2014 ve 20/05/2015 tarihli sözleşmelerin düzenlendiği, her iki sözleşmede de müflis şirketin taraf olarak yer almadığı buna karşılık vekillik görevinin müflis şirket yararına ifa edileceği, vekalet ücretinin davalılar tarafından ödeneceği ve iflas masası tarafından yapılacak ödeme olması halinde davalıların vekalet ücreti borcundan mahsup edileceği hususlarının kararlaştırıldığı tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sunulan mail yazışmaları ve bilirkişi raporundan anlaşılmakta olup üçüncü kişi konumunda olan … AŞ. iflas masasından alacaklı bulunan davalıların işin iflas masası yararına gördürülmesinde menfaatinin bulunması , davacının 20/05/2015 tarihli sözleşme kapsamında üçüncü kişi konumunda olan iflas masasından karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti dışında herhangi bir talepte bulunmaması , ayrıca … 10. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde açtığı davayı geri alması da üçüncü kişi yararına sözleşme akdedildiğini göstermektedir. Uyuşmazlığın kaynağını teşkil eden 03/06/2014 ve 20/05/2015 tarihli her iki sözleşmenin üçüncü kişi (iflas masası) yararına , davacının vekil sıfatıyla iflas masasına hukuki yardımda bulunması amacıyla, akdedilmiş olduğu, sözleşmelerde vekalet ücretinin davalılar tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı sabittir.
Her ne kadar davacı taraf, taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin garanti ;davalılar ise kefalet sözleşmesi niteliğinde olduğunu iddia etmişlerse de iflas masasının her iki sözleşmede taraf olmaması , iflas masasının borcunun teminat altına alınmaması , iflas masası vekili olarak görev almasında davalıların menfaatlerinin bulunması kıstasları nazara alındığında sözleşmelerin kişisel teminat amacıyla akdedilmediği , taraf iradelerinin davacının iflas masası yararına vekillik görevini eda etmesi yönünde olduğu ve taraflar arasında üçüncü kişi yararına ifa kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda davacının vekil olarak iş görme borcunu iflas masası yararına eda etmesi gerektiği, sözleşmenin diğer tarafları olan davalıların da kararlaştırılan vekalet ücretinden sorumlu oldukları anlaşılmaktadır.
Davacı Avukat ile üçüncü kişi( iflas masası) arasındaki ifa borcunun sınırları ve kapsamı özel kanun niteliğindeki 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda düzenlenmiş olup Kanun’un “Avukatlık sözleşmesinin kapsamı” başlıklı 163. maddesi;”Avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukukî yardımı ve meblâğı yahut değeri kapsaması gerekir. Yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler geçerlidir…” hükmünü ihtiva etmekte olup … 25. Noterliğinin … tarihli vekaletnamesinin yanı sıra ücret borcunun 03/06/2014 ve 20/05/2015 tarihli belgelerle belirlendiği ve geçerli bir avukatlık sözleşmesi kurulduğu tespit edilmiştir.
Davacının üçüncü kişi konumunda olan iflas masası vekilliğinden istifasına ilişkin 14.01.2019 tarihli dilekçe ile vekalet görevinin sona erip ermediği, davacının istifanın geri alındığına dair 15.01.2019 tarihli dilekçesine iflas idaresi tarafından rıza gösterilip gösterilmediği konusundaki inceleme davalıların vekalet ücreti borcunun da sona erip ermediğinin tespiti açısından önemlidir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2016/23965 Esas 2019/10267 K sayılı ilamından da anlaşılacağı üzere tek taraflı bozucu yenilik doğuran hak niteliğinde olan istifanın geri alınmasına rıza gösterilmesi halinde vekalet sözleşmesinin sona ermeyeceği; iflas masası tarafından dilekçenin işleme konulmamış olması, davacının vekil olarak çalışmaya devam etmesi ve davaya konu görev dağılımına ilişkin kararda da davacının vekil olarak kabul edilmesi nazara alındığında davacının istifa beyanının geri alınmasına, iflas masası tarafından rıza gösterildiği, davacının vekil sıfatının devam ettiği anlaşılmıştır.
Müflis şirketin 04/02/2019 tarihli Fevkalade Alacaklılar Toplantısında görev taksimine ilişkin kararının ” vekilin azli” olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, görev paylaşımının azil olarak değerlendirilmesi halinde davacının davalılardan talep edebileceği vekalet ücretinin ne kadar olduğu ve bu miktardan mahsup edilebilecek ödeme bulunup bulunmadığının tespiti için tanzim ettirilen 18/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere alacaklılar toplantısında alınan karar ile davacı avukatın … 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasını- 04.02.2019 tarihinden sonra alacaklıların iradesi ile- avukat olarak takip etme imkanının ortadan kalktığı, bu kararın azil niteliğinde olduğu açıktır. Avukatlık Kanununun 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmüne göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde avukata vekalet ücreti ödeme yükümlülüğünün bulunmadığı bununla birlikte haksız azil halinde avukatın, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahip olduğu ,somut olayda da davacının haklı nedenle azledildiğinin ispat edilemediği, davacının … 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasındaki dava değeri üzerinden vekalet ücreti talep hakkına sahip olduğu, davacı alacağından mahsup edilmesi gereken bir ödemenin varlığının davalılar tarafından ispat edilemediği, davacının icra takip tarihi itibariyle 400.000,USD vekalet ücreti alacağı bulunduğu anlaşıldığından davalıların … 18. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına vaki itirazının 400.000 USD nin takip tarihi itibariyle TL karşılığı olan (taleple bağlı kalınarak ) 1.819.552,80 TL asıl alacak yönünden kaldırılmasına ve bir sonraki duruşma tarihi itibariyle hesaplanan borcun ödenmesi için davalılara muhtıra tebliğ edilmesine karar verilmiş, davalıların faize itirazları üzerine ek bilirkişi raporu ile yasal faiz dikkate alınarak yaptırılan hesaplama sonucu tespit edilen 1.819.552,80 TL asıl alacak,312.713,83 TL faiz,44,40 TL başvuru harcı,44,50 TL masraf, 96.484,00 TL vekalet ücreti,82.789,65 TL tahsil harcı olmak üzere 08.03.2021 tarihi itibariyle toplam 2.311.629,18 TL davacı alacağının İİK. 158. maddesi gereğince 7 günlük kesin süre içinde depo edilmesi hususunda ihtar yapılmasına rağmen ödeme yapılmadığı, İİK 166.maddesi gereğince ilanların yapılmış olması üzerine kesinleşen borcun davalı tarafından ödenmediği anlaşılmakla İİK 158. maddesi gereği davalıların iflasına dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile, İİK 156. ve İİK. 158. maddeleri gereği davalı … ŞİRKETİ (… Ticaret Sicil Müdürlüğünün …sicil nosunda kayıtlı) ve davalı …ANONİM ŞİRKETİ’nin (… Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil nosunda kayıtlı) İFLASINA,
İflasın 11/11/2021 tarihi saat 13:40 itibariyle açılmasına,
Kararın derhal İstanbul İflas Müdürlüğüne bildirilmesine,
2-Davacı tarafından depo edilen iflas avansının … İflas Müdürlüğüne gönderilmesine,
3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesine göre tahsili gereken harç 59,30-TL olduğundan peşin alınan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90-TL harcın davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan posta, tebligat masrafı 537,35 TL, ilan masrafı 1.622,06 TL, bilirkişi masrafı 17.370,00 TL toplamı 19.529,41-TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap ve takdir edilen 4.080,00-TL vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Gider avansının kalan kısmının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekilleri …, … ile davalılar vekili …, müdahil… vekili …’nın yüzlerine karşı, tefhimden itibaren 10 günlük süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 11/11/2021

BAŞKAN

ÜYE

ÜYE

KATİP