Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/193 E. 2018/196 K. 05.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/193 Esas
KARAR NO : 2018/196

DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/02/2018
KARAR TARİHİ : 05/03/2018

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA/
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 15/10/2015 tarihinde Güvenlik Sistemi Satış Ve Hizmet Sözleşmesi imzalandığını, davalının sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle … Anadolu 22. İcra Dairesi’nin … E. sayılı icra takibi başlatıldığını, davalının icra takibine itiraz ederek takibi durdurduğunu, davalının itirazının haksız olup iptalinin gerektiğini, davalının faiz itirazını kabul etmediklerini beyanla ilgili icra dosyasına yapılan itirazın iptaline, takibin devamına, davalının %20’den aşağı olmamak üzere icra inkaz tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE/
Dava, davalı kooperatif aleyhine davacı tarafından … Anadolu 22. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibinin davalının itirazı üzerine durması ve söz konusu icra takibinin devamını sağlamak için davacı tarafından açılan itirazın iptali davasıdır.
26/06/2012 tarihli, 6335 sayılı yasa ile değiştirilen TTK 4. maddesinde, Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği belirtilmiştir.
TTK 4. maddesinde; “Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, bu kanunda; Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun mal varlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde, fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta, borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde, bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır” denilmektedir.
Anılan maddede, tek tek belirtilen davaların, mutlak ticari dava niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, mutlak ticari davadan başka, nispi ticari davaların da tanımı yapılmış ve bir davanın nispi ticari dava olarak kabul edilebilmesi için her iki tarafın tacir olması ve aynı zamanda uyuşmazlığın da her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
Somut olayda, davalının site işletme kooperatifi, davacının şirket olduğu görülmektedir.
Kooperatifler Kanunun 1. maddesinde, kooperatiflerin tüzel kişiliğe haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını iş gücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar olduğu belirtilmiş ve kooperatifin tanımı bu şekilde yapılmıştır. Anılan maddede kooperatifin ortaklık veya şirket olduğu belirtilmiş ise de bu ortaklığın ticari nitelikte bir ortaklık olduğu yönünden bir belirleme olmadığı gibi aksine kooperatifin tanımında dayanışma, yardım ve menfaatleri korumak amacıyla kurulan ortaklık olduğu ifade edilmiştir. Buna göre kooperatiflerin amacının diğer sermaye şirketlerinden farklı olarak kazanç elde etmek ve bu kazancı ortaklar arasında paylaşıp kar etmek olmadığı görülmektedir. Bu durumda kooperatifin tacir olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Her ne kadar 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TTK’nın 124/1. maddesinde kooperatiflerin ticaret şirketleri arasında sayılmış ise de aynı maddenin 2. fıkrasında, şahıs şirketleri ya da sermaye şirketleri arasında gösterilmediği görülmektedir. TTK. 124/1-2. maddesi ve 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununun 1. maddesi çerçevesinde kooperatiflerin ticari şirket olmadığı, dayanışma ve yardım amacını taşıyan sosyal niteliği öne çıkan ortaklık olduğu anlaşılmaktadır. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2016/1903 E. 2016/2364 K. sayılı 19.04.2016 tarihli, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2016/5759 E. 2016/4814 K. sayılı 24.11.2016 tarihli kararı)
İş bu davada taraflar arasında akdedilen Güvenlik Sistemi Satış Ve Hizmet Sözleşmesinde Türk Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Davalı kooperatifin yukarıda açıklanan nedenlerle tacir olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Davacının şirket olup, tacir olduğu anlaşılsa da, taraflardan birinin tacir olması davanın ticari dava olarak kabulü için yeterli bulunmamaktadır. TTK hükümlerine göre, nisbi ticari davanın varlığından söz edilebilmesi için her iki tarafın tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bulunması gerekir. Bu iki koşuldan birinin olmaması halinde ortada bir ticari davanın varlığından bahsedilemez. Başka bir deyişle yasada ifade edilen iki koşulun aynı anda gerçekleşmesi zorunludur. Taraflardan birinin tacir olması durumunda ticari işten bahsedilebilirse de, ticari davanın mevcut olduğundan söz edilemeyecektir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığa göre uygulanması gereken hükümlerin Türk Ticaret Kanununda düzenlenmediği anlaşılmakla bu dava mutlak ticari dava olarak da kabul edilemez.
Davacının iddiası, davanın konusu ve sunulan deliller kapsamında uyuşmazlığın, TTK 4. maddede belirtilen, mutlak ticari davalardan olmadığı gibi, aynı maddede dayanağını bulan nispi ticari dava niteliğinde de bulunmadığı görülmektedir.
HMK 114. Maddesinde; Mahkemenin görevli olması hususunun dava şartı olarak belirtildiği, HMK 115. maddesinde de, dava şartlarının, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetileceğinin açıklandığı ve HMK. 138. maddesinde de dava şartlarıyla ilgili olarak dosya üzerinden karar verilebileceği anlaşılmakla iş bu davanın mahkememizin görev alanında bulunmayıp, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevinde olduğu kanaatine varılarak, davanın görev yönünden reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
Davanın dava şartı yokluğundan usulden REDDİNE,
Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
Kararın kesinleşmesine müteakip iki hafta içerisinde talep halinde dosyanın yetkili ve görevli İSTANBUL NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE gönderilmesine,
HMK 331/2. maddesi uyarınca, harç, masraf ve vekalet ücretinin görevli mahkemece nazara alınmasına,
Dosya üzerinden gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere karar verildi.05/03/2018

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza