Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/777 E. 2020/495 K. 04.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/777 Esas
KARAR NO : 2020/495 Karar

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 30/08/2017
KARAR TARİHİ : 04/11/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA/
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 14/11/2015 tarihinde müvekkilinin sürücüsü olduğu … plakalı araç ile sürücüsü … olan … plakalı araçların çarpışması neticesinde yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini ve bu nedenle müvekkilinin bedensel zarara uğradığını, … plakalı aracın zorunlu olmasına rağmen trafik sigortası yaptırılmamış olduğunu, bu nedenle bu aracın işletilmesinden kaynaklanan sorumluluğun sigorta şirketi yerine kaim olmak üzere davalı …’nın sorumluluğunda kaldığını, bu nedenle HMK m.107 kapsamında olmak üzere bedensel zararının tespiti ile şimdilik 1.000,00 TL geçici/ daimi iş göremezlik tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA/
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iş bu davadan önce müvekkili kurama yapmış olduğu başvurunun davacının dava konusu kazaya bağlı maluliyet bulunmadığından reddedildiğini, kazaya karışan … plakalı aracın kaza tarihinde … Sigorta A.Ş. nezdinde sigortalı olduğunu, … araç sürücüne ve aracın sigortacısına davanın ihbarını talep ettiklerini, dava konusu kazadaki kusur oranlarının ve davacının maluliyet oranının tespit edilmesini, geçici iş göremezlik taleplerinin müvekkili kurumun sorumluluğunda olmadığını bu nedenle reddi gerektiğini, SGK tarafından davacıya ödeme yapılmış ise ödenecek tazminattan mahsup edilmesini, müvekkili kurumun sorumluluğunun kaza tarihindeki poliçe teminat limiti ve kusur oranı ile sınırlı olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE/
Dava, 6098 sayılı TBK m.54’de düzenlenen bedensel zararların tazmini davasıdır.
Davacı vekili, 14/11/2015 tarihinde sürücüsü davacı … olan … plakalı araç ile sürücüsü … olan … plakalı araçların çift taraflı kaza yapması neticesinde yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini ve bu nedenle müvekkilinin bedensel zarara uğradığını, … plakalı aracın zorunlu trafik sigortası yapılması gerektiği halde yapılmamış olması nedeniyle bu aracın işletilmesinden kaynaklanan sorumluluğun sigorta şirketi yerine kaim olmak üzere davalı …’nın sorumluluğunda olması nedeniyle HMK m.107 kapsamında olmak üzere bedensel zararının tespiti ile şimdilik 1.000,00 TL geçici/daimi iş göremezlik tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Trafik kazalarından kaynaklanan bedensel zararın tazmini davalarında, davalı işleten ile varsa trafik sigortacının sorumluluğu kural olarak paralel olup 2918 sayılı KTK’nın 85 v.d. maddelerinde düzenlenen tehlike sorumluluğu niteliğindedir. Sürücünün sorumluluğu ise 6098 sayılı TBK’nun 49 vd. maddelerinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu niteliğinde olup, işleten, sürücünün kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur. 2918 sayılı yasanın 86. maddesi kapsamında işleten veya sigortacı, zarara sebep kazanın ”mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri gelmiş” olduğunu ispat etmediği sürece meydana gelen zarardan sorumlu olur. Bu nedenle zarara sebep kazanın mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan meydana geldiğini ispat yükü davalı işleten ve sigortacıda, meydana gelen zararın miktarını ispat külfeti ise olmasına karşılık TBK m.50 kapsamında zarar görenin kendisindedir. Ancak zarar gören aynı zamanda sürücü ise tarafların sorumluluğu, tehlike sorumluluğu olmaktan çıkıp 6098 sayılı TBK m.49 vd. Maddelerine tabi olacağından zarar gören m. 50 gereği karşı tarafın kusurunu, kendi maluliyet oranını ve uğramış olduğu zarar miktarını ispat yükü altında olur.
Ancak işleten 2918 sayılı KTK. m. 91/1 gereği zorunlu olmasına rağmen, zorunlu sorumluluk (trafik) sigortası yaptırmadan aracını işletmesi halinde trafik kazası ve kaza nedeni ile zarar meydana geldiğinde 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu m. 14 ile zorunlu sigorta yaptırılmadan işletilen motorlu araçlar ile plakası ve sürücüsü tespit edilemeyen araçların sebep olduğu zaralar nedeni ile sigorta şirketi yerine kaim olmak kaydı ile … oluşan zarardan sorumlu tutulduğundan, …nın sigorta genel şartlarına göre belirlenmesi gerekir.
İhtilaf, tarafların vaki kazadaki tazminata esas kusur oranı, davacının tazminata esas maluliyet oranı ve iyileşme süresi ile yoksun kaldığı kazanç itibariyle bedensel zararının tespiti noktalarında toplanmaktadır. Kusur oranı, maluliyet oranı ve iyileşme süresi ile zarar miktarının tespiti konuları hukuk dışında özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden 6100 sayılı HMK m. 266 gereği mahkeme, tarafların talebi veya kendiliğinden bilirkişiden rapor alabilir.
İstanbul ATK Trafik İhtisas Kurulu’ndan alınan …tarih – … sayılı rapor ile; … plakalı araç sürücüsü davacı …’in kusursuz ve … plakalı araç sürücüsü …’nın ise %100 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
İstanbul ATK 2. İhtisas Kurulu’ndan alınan…tarih – … sayılı rapor ile; davacı …’in daimi maluliyet oranının %4 ve iyileşme süresinin kaza tarihinden itibaren 3 ay sürebileceği tespit edilmiştir.
… SGK tarafından gönderilen 22/09/2017 tarihli cevabi yazısından vaki kazadan dolayı davacıya rücuya tabii herhangi bir ödeme yapılmadığı tespit edilmiştir.
Aktüer bilirkişi …’den alınan 28/06/2019 tarihli bilirkişi raporu ile; Yargıtay’ın yerleşik içtihatları doğrultusunda TRH 2010 tablosuna göre davacının muhtemel bakiye ömrü nazara alınmak suretiyle ve dosya kapsamıyla davacının başka bir kazancı ispat edilmemiş olduğundan asgari ücret nazara alınmak suretiyle ve anılan dönemde yürürlükte bulunan Sigorta Genel Şartları’nın eki niteliğindeki Devrebaşı Ödemeli Belirli Süreli Rant Formülü’ne göre yapılan hesaplama neticesinde davacının sürekli iş göremezlikten kaynaklanan maddi zarar toplamının 31.783,86 TL olduğu, anılan dönemde trafik sigorta poliçeleri ile sağlanan sigorta güvencesinin kişi başı 290.000,00 TL olduğu ve davalı …’nın 11/05/2017 tarihinde temerrüte düştüğü tespit edilmiştir.
Davacı vekilinin bu rapora yönelik itirazları neticesinde aynı bilirkişiden alınan 09/10/2019 tarihli bilirkişi ek raporu ile; davacının 3 aylık geçici iş göremezlikten kaynaklanan zararının 3.442,28 TL, daimi iş göremezlikten kaynaklanan zararının ise 31.409,20 TL olduğu tespit edilmiştir.
Davacı vekili 25/12/2019 tarihli dilekçesi ile tazminat talebini arttırmak suretiyle, geçici iş göremezlik nedeni ile 3.442,28 TL, daimi iş göremezlik nedeni ile 31.409,20 TL olmak üzere toplam 34.851,48 TL’nin 11/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı tarafından kazaya karışan … plakalı aracın işletilmesinden kaynaklanan sorumluluğun üçüncü kişi … Sigorta AŞ tarafından sigorta güvencesine alınmış olduğu yönündeki iddiaları kapsamında dava dosyasına temin edilen … nolu sigorta poliçesinin 14/11/2015 – 2016 tarihlerini kapsadığı ve ancak bu poliçenin 14/11/2015 tarihi saat 14:37’de düzenlenmiş olduğu, buna mukabil kaza tespit tutanağı incelendiğinde kazanın 14:30’da yani sigorta poliçesinin düzenlenmesinden önce meydana geldiği ve mevcut haliyle aynı gün düzenlenmiş olsa da bu sigorta poliçesinin kazadan kaynaklanan zararı güvence altına almadığı ve bu nedenle vaki kazadan kaynaklanan sorumluluğun davalı …’nın sorumluluğunda kaldığı görülmektedir.
Dava dosyası, alınmış olan kusur, maluliyet ve aktüer bilirkişi raporları denetime açık ve hüküm kurmaya yeterli görüldüğünden davacının davasının kısmen kabulü ile daimi iş göremezlikten kaynaklanan 31.409,20 TL’nin 11/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermek gerekmiştir.
Ancak, geçici iş göremezlikten kaynaklanan tazminatın tahsili talebi ise aşağıdaki gerekçe ile red edilmiştir. Şöyle ki;
Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih 2019/40 Esas ve 2020/40 Karar sayılı kararı ile 14/04/2016 tarih 6704 sayılı kanunun 3. maddesi ile değişik 2918 sayılı kanunun 90. maddesinde yer alan “… Bu kanun ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” ve “…ve genel şartlarda” şeklindeki ibareler ile 14/04/2016 tarih 6704 sayılı kanunun 4. maddesi ile 2918 sayılı kanunun 92. maddesine eklenen i bendinin “Bu kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigorta genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan sebepler” şeklindeki hükümleri, Anayasanın 5, 13, 17, 35 ve 48. maddelerine aykırı bulunduğundan İPTALİNE ve fakat 14/04/2016 tarih 6704 sayılı kanunun 4. maddesi ile 2918 sayılı kanunun 92. maddesine eklenen g bendinin “Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri” şeklindeki ve h bendinin “İlgililerin sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” şeklindeki, 17.10.1996 tarih ve 4199 sayılı kanunun 34. Maddesi ile değişik 2019 sayılı kanunun 93. Maddesinde yer alan “Zorunlu mali sorumluluk sigorta genel şartları …” şeklindeki ibare ile 14/04/2016 tarih 6704 sayılı kanunun 5. maddesi ile değişik 2918 sayılı kanunun 97. Maddesinde yer alan “Zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. …” şeklindeki cümle bakımından İPTAL İSTEMİNİN REDDİNE karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesi incelendiğinde; iptalin, Anayasanın 5. maddesi ile öngörülen “devlete yüklenen, insanın maddi ve manevi varlığının gelişimi için gerekli şartları hazırlama yükümlülüğüne”, Anayasanın 17. maddesi ile öngörülen “herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma hakkına sahip olma” ilkesine, Anayasanın 35. maddesinde öngörülen “mülkiyet hakkının temel bir insan hakkı olması” ve bu kapsamda trafik kazlarından kaynaklanan tazminat (alacak) hakkının da mülkiyet hakkı niteliğinde olması nedeniyle Anayasanın 13. maddesi gereği “temel insan haklarının ancak kanunla düzenlenmesi” ilkesine ve Anayasanın 48. maddesi ile “herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme yapma özgürlüğüne sahip olması” ilkelerine aykırı olması nedeni ile 2918 sayılı kanunun 90. maddesinde yer alan “… Bu kanun ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” ve “…ve genel şartlarda” şeklindeki ibareler ile 92. maddesine eklenen i bendinin “Bu kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigorta genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan sebepler” şeklindeki hükümlerinin İPTAL edildiği görülmektedir.
Ancak Anayasa Mahkemesinin iptal ve iptal isteminin reddi yönündeki hüküm gerekçeleri hep birlikte değerlendirildiğinde iptalin esas itibariyle Anayasanın 13. maddesinin “Temel hak ve hürriyetler özlerine dokunulmaksızın yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir” şeklindeki hükmünden kaynaklandığı görülmektedir. Bu hükme bakıldığında, düzenleme ile temel insan hak ve özgürlüklerinin ancak kanunla öngörülebileceği (sınırlanabileceği), sınırlamanın anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen sebeplerle yapılabileceği ve bu durumda dahi hakkın özüne dokunulamayacağı görülmektedir. (Prof. Dr. Ergun Özbudun, 1993, Türk Anayasa Hukuk, Ankara; Yetkin Yayınları, s. 80)
Bu kapsamda; temel insan hakları ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısı ile temel insan hakları doğrudan kanunla düzenlenmek yerine normlar hiyerarşisinde kanundan daha alt düzeydeki bir kuralla düzenlenemez. Kanun hükmü ile idareye yetki verilerek temel insan haklarının daha alt düzeydeki bir kuralla düzenlemesi yönünde idareye yetki veren kanun hükümleri de aynı şekilde anayasaya aykırı olur. Sınırlama ancak anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen sebeplerle yapılabilir. Kanunla ve anayasada öngörülen sebeplerle olsa bile düzenleme ile hakkının özüne dokunulamaz.
Öze dokunma, hak ve hürriyeti anlamsız kılma olup, bu kavram Anayasa Mahkemesinin 8.4.1963 tarih 1963/25 E. Ve 1963/87 K. Sayılı kararı ile “bir hak ve hürriyetin gayesine uygun şekilde kullanılmasının son derece zorlaştırılması veya kullanılamaz duruma düşürülmesi” olarak tanımlanmıştır. (Prof. Dr. Ergun Özbudun, 1993, Türk Anayasa Hukuk, Ankara; Yetkin Yayınları, s. 81)
Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi, trafik kazası nedeni ile meydana gelen zararı, mülkiyet hakkı niteliğinde değerlendirerek, bu hakkın doğrudan kanunla düzenlenmesi gerektiği halde 2918 sayılı kanunun 90. maddesinde yer alan “… Bu kanun ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir.” ve “…ve genel şartlarda” şeklindeki ibareler ile 92. maddesine eklenen i bendinin “Bu kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigorta genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan sebepler” şeklindeki hükümleri ile yönetmelik düzeyinde olan sigorta genel şartlarına atıf yapılması suretiyle düzenlemesini, temel insan haklarının kanunla düzenlemesi ilkesine aykırı bulduğundan anılan hükümlerin iptaline karar vermiştir. Ve fakat 2918 sayılı kanunun 92. maddesine eklenen g bendinin “Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri” şeklindeki, h bendinin “İlgililerin sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” şeklindeki, 93. maddede yer alan “Zorunlu mali sorumluluk sigorta genel şartları …” şeklindeki ibare ve 97. maddede yer alan “Zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. …” şeklindeki cümleler ile de sigorta şirketinin sorumluğu işletene göre kısıtlandığı halde, bu kısıtlamalar doğrudan kanunla öngörülmüş olduğundan iptal istemlerinin reddine karar vermiştir. Dolayısıyla iptal hükmü öze dokunma nedeniyle verilmiş bir hüküm değildir. Esasen TBMM’ye ait yasama yetkisi, anılan düzenlemeler ile idareye verilmiş olduğundan iptal kararı verilmiştir.
Dolayısı ile iptal edilen hükümler ile sigorta genel şartlarına atıf yapılan konular, atıf yapılmak yerine doğrudan kanun tarafından düzenlenmiş olsa idi o maddelerin de anayasaya aykırılığı söz konusu olmayabilirdi. İptal edilen ve iptal edilemeyerek haklarındaki iptal istemi red edilen hükümlerin içerik itibariyle benzer kısıtlamalar içermesi ve gerekçe hep birlikte değerlendirildiğinde doğal olarak bu sonuca varılmaktadır.
Hatta öze dokunma nedeni ile bir iptal söz konusu olsa idi Anayasa Mahkemesi’nin, Anayasanın 152. maddesi ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Hakkında kanunun 28/1. maddesi kapsamında, itirazın söz konusu olduğu davalara konu somut olay bakımından doğrudan uygulanacak hüküm olması hasebiyle ve Anayasa Mahkemesinin somut olayda uygulanacak hüküm bakımından yerel mahkemenin görüşü ile bağlı olmaması (Prof. Dr. Ergun Özbudun, 1993, Türk Anayasa Hukuk, Ankara; Yetkin Yayınları, s. 376) nedeniyle sigorta genel şartlarının yasal dayağını oluşturan 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 11. maddesinin 1. bendinin de iptal edilmesi gerekir idi. Bu yapılmadığına göre öze dokunma nedeni ile bir iptalden söz edilemez.
Ayrıca Anayasa m. 152/3 hükmü kapsamında anayasaya aykırılığın söz konusu olduğu hallerde, Anayasa Mahkemesi’nin iptal hükmünün, hüküm verilinceye kadar kesinleşmeyen bakılmakta olan davalara uygulanacağı öngörülmüştür. Ancak iptal edilen hükümler maddi hukuk anlamında doğrudan uygulanacak hükümler içermediğinden ve de Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararı öze dokunma sebebine dayanmadığından, iptal hükmünü bitmeyen davalara maddeten uygulanma olanağı yoktur. Çünkü Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı kül halinde değerlendirildiğinde kanunun iptal edilen hükümleri ile idareye verilen düzenleme yetkisine son verilmiş olmaktadır.
Aslında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hükümler 14/04/2016 tarihinde 6704 sayılı kanun ile 2918 sayılı kanuna eklenen hükümler olduğundan, iptal hükmü ile konuya ilişkin mevzuat 14/04/2016 tarihinden önceki haline avdet etmiş olmaktadır.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen yasa hükümlerinin yürürlüğe girdiği 14/04/2016 tarihinden önce mahkemeler bu nevi davalarda sigorta şirketlerinin sorumluluğunu nasıl belirlemişler ise aynı şekilde belirlemeye devam etmeleri gerekir. Esasen iptal edilen hükümler sadece idareye yetki veren hükümler olduğundan, maddi hukuk anlamında bir kanun boşluğundan da söz edilemez.
Bu manada trafik kazası neticesinde meydana gelip işletenin sorumlu bulunduğu toplam zararın, 2918 sayılı KTK’nun ayakta kalan hükümleri, TBK. m. 49 vd. hükümleri ve özellikle ölüm ve bedensel zararlar bakımından özel hüküm niteliğindeki TBK m.53-55 hükümleri kapsamında belirlendikten sonra sigortacının sorumluğunun da yine 2918 sayılı KTK’nun ayakta kalan hükümleri, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunun ve özellikle m. 11/1 hükmü ile 6102 sayılı TTK’nun ilgili sigorta branşına ilişkin özel hükümleri ile sigortaya ilişkin genel hükümleri ve sigorta sözleşmesi ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu m. 11/1 hükmü kapsamında çıkarılıp, idari açıdan yönetmelik düzeyinde tali mevzuat niteliğindeki ve özel hukuk açısından sigorta sözleşmesinin eki niteliğinde olan 14/05/2015 tarihli ve 29355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sigortası Genel Şartları ve bu şartlara aykırı olmayan özel şartlara göre belirlenmesi gerekir. Çünkü bu hükümler hukuk mevzuatımızda halen varlığını sürdürmektedir. Hukuk sisteminde somut olaya uygulanacak kanun hükmü ve tali mevzuat hükümleri varken kanun boşluğundan söz edilemez ve hakim 6100 sayılı HMK. m. 33 gereği Türk Hukukunu uygulamakla yükümlüdür.
Doğal olarak zorunlu sorumluluk sigortasının yapılmadığı hallerde Sigortacılık Kanununda öngörülen şartların mevcut olması halinde sigorta şirketinin yerine kaim olmak üzere …’nın sorumluluğunun da aynı şekilde belirlenmesi gerekir.
Hemen belirtelim ki trafik kazası neticesinde oluşan zarar bakımından, işleten ve sürücünün sorumluluğu her ne kadar haksız fiil sebebiyle kanundan kaynaklanan bir sorumluluk ise de sigortacının sorumluğu sözleşmeden kaynaklanan bir sorumluluktur. Bu nedenle sigortacı ile sigorta sözleşmesi yapılmamış ise sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereği, zorunlu sigortalarda dahi sigortacının sorumluluğundan söz edilemez.
Bu nedenle sigortacının sorumluğunun sigorta sözleşmesi ve sözleşmenin eki niteliğindeki genel şartlara göre belirlenmesi gerekir. İşletenin sigorta yapma mecburiyeti ile sigortacının zarardan sorumluluğu karıştırılmaması gereken farklı kavramlardır. Bu manada trafik sigortası yapmanın işleten bakımından zorunlu olması sigortacının işletenin sorumlu bulunduğu her tür zarardan sorumlu olduğu anlamına gelmez. Öyle olsa idi Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih 2019/40 Esas ve 2020/40 Karar sayılı kararı ile sigortacının sorumluluk kapsamını işletene göre daraltan, 2918 sayılı KTK’nun 2918 sayılı kanunun 92. maddesine eklenen g bendinin “Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri” şeklindeki ve h bendinin “İlgililerin sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” şeklindeki ve 93. maddesinde yer alan “Zorunlu mali sorumluluk sigorta genel şartları …” şeklindeki hükümlerini de iptal etmesi gerekirdi.
Kaldı ki sigortacıyı, sigorta sözleşmesi ve sözleşmenin eki niteliğindeki genel şartlar dışında, oluşan zarardan sorumlu tutmayı gerektiren yasal bir hüküm yoktur.
Bu kapsamda sigorta genel şartları, sigorta poliçesinin arkasında yazılı olan ve her sigorta dalı için ayrı ayrı düzenlenerek ilgili bakanlık tarafından tasdik edilen sigorta mukavelesinin eki niteliğindeki şartlardır. Kanunu emredici hükümlerine aykırı olmamak üzere tanzim edilen bu şartlar sigorta mukavelesinde tarafların hak ve borçlarını göstermektedir. Esas itibariyle bakıldığında Kender’in dediği gibi sigorta genel şartları sigorta mukavelesi şartlarıdır. (Reyegan Kender 2005 Türkiye Hususu Sigorta Hukuku, İstanbul 12 Levha Yayınları, S.191)
Nitekim 5684 sayılı Sigortacılık Kanunun 11/1. maddesinde Sigorta Genel Şartlarının (SGŞ’nın) etkisi; “Sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Müsteşarlıkça onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenlenir. Ancak, sigorta sözleşmelerinde işin özelliğine uygun olarak özel şartlar tesis edilebilir. Bu hususlar, sigorta sözleşmesi üzerinde ve özel şartlar başlığı altında herhangi bir yanılgıya neden olmayacak şekilde açık olarak belirtilir.” şeklinde düzenlenmiş olup, tarafların bakanlıkça belirlenen genel şartlara aykırı olarak özel şart kabul ederek sigortacının sorumluğunu daraltamayacağı, aleyhe şart kabul edemeyeceği öngörülmüştür. TTK’nın 1425/3. maddesinin “Kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça, genel şartlarda sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın lehine olan bir değişiklik hemen ve doğrudan uygulanır. Ancak, bu değişiklik ek prim alınmasını gerektiriyorsa, sigortacı değişiklikten itibaren sekiz gün içinde prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının sekiz gün içinde kabul edilmemesi hâlinde sözleşme eski genel şartlarla devam eder.” şeklindeki hükmü ile de SGŞ’nın lehe olan hükümlerinin derhal uygulanacağı öngörülmüştür. Bu hükümler hep birlikte ele alındığında genel şartların sigorta poliçesinin ayrılmaz bir parçası olduğu, tarafları ve poliçeden dolayı hak talebinde bulunan herkesi bağladığı görülmektedir.
Dolayısı ile trafik sorumluluk sigortası kapsamında sigortacının sorumluluğunun dış sınırı her ne kadar 2918 sayılı KTK, Sigortacılık Kanunu, TTK’nun ilgili sigorta branşına ilişkin özel ve genel hükümleri belirlemekte ise de sigortacının sorumluluğunun iç sınırını ise sigorta sözleşmesi ve eki niteliğindeki SGŞ’ları ile belirlemektedir.
Bu kapsamda 2918 sayılı KTK gereği işletenin sorumluğunda kalan bir tazminatın aynı zamanda sigortacının da sorumluluğunda kalabilmesi için o zararın nitelik ve miktarı itibariyle sigortacı tarafından sigorta sözleşmesi ile üstlenilmiş olması gerekir. Başka bir deyişle o zararın sigortacının sorumluluk kapsamında kaldığının SGŞ ile kabul edilmiş olması gerekir. Aksi halde sigortacının sorumluluğundan söz edilemez.
Bu kapsamda davamız itibariyle talep edilen geçici iş göremezlik tazminatı bakımından somut olaya bakıldığında kazanın 14/11/2015 tarihinde meydana gelmiş olması nedeniyle davalı …’nın sorumluluğunun belirlenmesinde kazada tarihinde yürürlükte olan ve özel hukuk açısından sözleşme hükmü niteliğinde olan SGŞ’nın da nazara alınması gerekir.
Bu kapsamda SGŞ’nın A.3 maddesi ile trafik sigortasının kapsamı; “Sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, üçüncü şahısların ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre sigortalıya düşen hukuki sorumluluk çerçevesinde bu Genel Şartlarda içeriği belirlenmiş tazminatlara ilişkin talepleri, kaza tarihi itibariyle geçerli zorunlu sigorta limitleri dahilinde karşılamakla yükümlüdür. Sigortanın kapsamı üçüncü şahısların, sigortalının Karayolları Trafik Kanunu çerçevesindeki sorumluluk riski kapsamında, sigortalıdan talep edebilecekleri tazminat talepleri ile sınırlıdır.” şeklinde belirlenmiştir.
Bu doğrultuda SGŞ’ının A.5. maddesi ile sigorta kapsamına giren teminat türleri “a) Maddi Zararlar Teminatı”, “b) Sağlık Giderleri Teminatı”, “c) Sürekli Sakatlık Teminatı” ve “d) Destekten Yoksun Kalma (Ölüm) Teminatı” olarak sıralanmıştır.
SGŞ’nın A.5.b bendi ise “b) Sağlık Giderleri Teminatı: Üçüncü kişinin trafik kazası dolayısıyla bedenen eski haline dönmesini teminen protez organ bedelleri de dahil olmak üzere yapılan tüm tedavi giderlerini içeren teminattır. Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve …nın sorumluluğu 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 98’inci maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” şeklinde olup düzenleme ile “sağlık giderleri teminatı” tamamen sigortacının sorumluğu dışına çıkarılmış ve bu sorumluk tümden SGK’ya yüklenmiştir.
Hatırlanacağı üzere 6111 sayılı yasa m.59 ile değiştirilen 2918 sayılı KTK. m. 98 hükmü ile sadece genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmetlerinden kaynaklanan tedavi giderleri SGK’ya yüklenmiştir.
Ancak şartın 1.6.2015 tarihinde yürürlüğe giren A.5.b. bendi düzenlemesi ile bir adım ileriye gidilerek “sağlık giderleri teminatı”ndan kaynaklana tüm sorumluluk SGK’ya yüklenmiştir. Böylece kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar oluşan; tüm tedavi giderleri, protez organ bedelleri, tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri ve trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler, sağlık gideri teminatı kapsamına alınmış ve sağlık giderleri teminatından kaynaklanan sorumluluk SGK’ya yüklenmiştir. Böylece bu teminat kapsamında sigorta şirketi ile …nın sorumluluğu sona ermiş olmaktadır. Şartın A.5.b bendi düzenlemesinin lafzından açıkça bu sonuç çıkmaktadır. A.5.b bendi düzenlemesinin bu anlamı, A.5.c ve ek altı kapsamında başvuru sırasında sunulması öngörülen belgeler ile birlikte değerlendirildiğinde bu anlam daha da açık hale gelmektedir.
SGŞ’ları sigortacı ve sigorta ettiren bakımından genel şart niteliğinde ise de hak talep eden üçüncü kişiler ile idare bakımından düzenleyici bir idari işlem niteliğindedir. Bu sebepledir ki SGŞ’nın iptali için Danıştay’a iptal davası açılmaktadır. Bu yönü ile bakıldığında idare düzenleyici bir idari işlem ile sağlık sigortalarından kaynaklanan sorumluğu üstlenmiş olmaktadır. Bu idari işlem hak sahiplerine de bu idari işlem kapsamında hak talebinde bulunma yetkisi vermektedir. Bir an için genel şartların idare için de sözleşme hükmü niteliğinde olduğu düşünülecek olduğunda da idarenin genel şart hükümleri ile prim karşılığı borç üstlendiği sonucu çıkmaktadır.
Ancak bu düzenlemeye rağmen uygulamada sigortacı veya …nın sağlık giderleri teminatı kapsamında kalan zararlardan sorumlu tutulup tutulamayacağı uygulamada sorun teşkil etmektedir. SGŞ’nın A.5.b. maddesinin kapsamı ve uygulanma alanın belirlenmesi bakımından henüz Yargıtay uygulaması olmamakla birlikte Bölge Adliye Mahkemeleri arasında uygulama birliği sağlanmış değildir. Adana Bölge Adliye Mahkemesinin (Adana BAM. 3. HD. 05.06.2018 tarih 2018/628 E. ve 2018/695 K.)kararı dışında, diğer BAM’leri (İstanbul BAM. 9. HD. 12.03.2020 tarih 2018/1469 E. ve 2020/437 K., Samsun BAM 3. HD. 25.03.2020 tarih 2020/360 E. ve 2020/616 K., G.Antep BAM 17. HD. 02/04/2020 tarih 2018/1933 E. ve 2020/575 K. ve G.Antep BAM 17. HD. 03/04/2020 tarih 2018/1884 E. ve 2020/584 K.) tedavi giderlerinin SGK’ya yüklenmediği veya geçici iş göremezliğin hala sigorta şirketlerinin sorumluğunda kaldı yönünde kararlar vermektedir. Ancak sağlık giderleri teminatına dahil zararların sigorta şirketinin sorumluluğunda kaldığına yönelik kararlar var olan hukuka (dö lege lata) aykırıdır. Ancak olması gereken (dö lege feranda) hukuka uygun olabilir.
Tam bu aşamada Anayasa Mahkemesinin 2918 sayılı KTK’nun bir kısım hükümlerini iptal etmiş olması sorunu daha da karmaşık hale getirmiş gibi görünmektedir.
Ancak Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarih 2019/40 Esas ve 2020/40 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte trafik sigortası genel şartlarının tamamen ortadan kalktığı yönünde bir eğilim olsa da mahkememiz yukarıda belirtilen gerekçeler itibariyle Sigorta Genel şartlarının hale yürürlükte olduğu kanaatinde olduğundan ve anılan düzenleme ile de iyileşme döneminde oluşan geçici iş göremezlik zararı ile bu teminat kapsamında kalan diğer zararlar sigortacının ve dolayısı ile …nın sorumluğundan çıkarılmış olduğundan geçici iş göremezlik nedini ile oluşan zarar bakımından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Ancak bu karar aleyhine 6100 sayılı HMK m. 341 v.d. kapsamında istinaf kanun yoluna başvurulması halinde, ikinci derece yargılama yapacak olan istinaf mahkemesinin davanın reddedilen kısmı bakımından hukuki açıdan mahkememiz ile aynı görüşte olmaması ve tam aksine geçici iş göremezlikten kaynaklanan tazminatın sigorta şirketi yerine kaim olmak üzere davalı …’nın sorumluluğunda kaldığı kanaati ile reddedilen kısım bakımından davanın kabulüne karar verecek olması ihtimaline binaen HMK m. 30’da öngörülen usul ekonomisi ilkesi gereği ve m. 31 kapsamında hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında yargılamanın daha fazla uzayarak davacı mağdur olmaması için davacının geçici iş göremezlikten kaynaklanan zararı 09/10/2019 tarihli bilirkişi ek raporu ile 3.442,28 TL olarak tespit ettirilmiş ve dosya ikinci derece yargılamanın yapılacak olduğu istinaf aşamasında karar verilecek şekilde hüküm kurmaya hazır hale getirilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın KISMEN KABULÜ İLE;
31.409,20 TL’nin 11/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
Fazlaya ilişkin kısmın REDDİNE,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 2.145,56 TL nispi karar harcının, 31,40 TL peşin harç ve 87,64 TL ıslah harcı toplamı 119,04 TL harçtan mahsubu ile noksan kalan 2.026,52 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
Davacı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 4.711,38 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davalı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince red edilen miktar üzerinden hesaplanan 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
Davacı tarafından yapılan toplam 887,55 TL yargılama giderinden davanın kabul red miktar ve oranı göz önüne alınarak hesaplanan 799,88 TL yargılama gideri ile 31,40 TL peşin harç, 31,40 TL başvuru harcı ve 87,64 TL ıslah harcı toplamı 950,32 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
Taraflarca yatırılan bakiye gider avansının kararın kesinleşmesi halinde yatırana iadesine,
Davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 04/11/2020

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza

Harç/ Masraf Dökümü
Peşin Harç : 31,40 TL
Karar Harcı : 2.145,56 TL
Islah Harcı : 87,64 TL
Noksan Harç : 2.026,52 TL

Davacı Gider Avansı
Yatırılan Avans : 980,00 TL

Davalı Gider Avansı
Yatırılan Avans : 0,00 TL

Yargılama Gideri Detayları
Bilirkişi Ücreti : 600,00 TL
Posta Giderleri : 287,55 TL