Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/560 E. 2018/595 K. 05.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/560 Esas
KARAR NO : 2018/595 Karar

DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/06/2017
KARAR TARİHİ : 05/06/2018

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA/
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın … Şubesi’nden … Ltd. Şti.’ye kullandırılan … nedeniyle …, …, …, …’ın müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla borçlandıklarını, … 13. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile hesabın kat edildiğinin bildirildiğini, alacaklarının tahsili amacıyla … 1. İcra Müdürlüğü’nün 2015/3467 E. (2016/12278 E.) sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalıların itirazı üzerine takibin durduğunu, zamanaşımı itirazının yersiz olduğunu, zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu, davalıların itirazının haksız olduğunu beyanla, itirazın iptali ile takibin devamına, davalıların %40’dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmelerine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA/
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; alacağın zamanaşımına uğradığını, genel zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğunu, takibin 10 yıllık süre geçtikten sonra başlatıldığını, taraflarına herhangi bir kredi sözleşmesi, ihtarname örneği tebliğ edilmediğini, icra takibinde talep edilen faiz oranının çok fahiş olup yasalara ve bankacılık düzenlemelerine aykırı olduğunu beyanla, davanın reddine, davacının %20 kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE/
… 1. İcra Müdürlüğü’nün … E. (… E.) sayılı dosyası incelendiğinde; davacı bankanın davalı … Ltd. Şti.’nin asıl borçlu, dosyamız davalıları ile birlikte … ve …’ın müteselsil kefil olduğu genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan 4.967,11 TL asıl, 156.588,98 TL işlemiş faiz, 7.829,45 TL BSMV olmak üzere toplam 169.385,54 TL alacağın tahsilini teminen ilamsız icra takibi yaptığı, davalıların süresi içinde borca itirazları nedeniyle takibin durdurulduğu ve davacı bankanın takibin devamını sağlamak amacıyla İİK 67. maddesinde belirtilen bir yıllık hak düşürücü süre içinde bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalılar zamanaşımı definde bulunmuştur.
Davacı banka, 5411 Sayılı Yasanın 141. maddesinde belirtilen 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini ileri sürmektedir.
Davacı bankanın BDDK’nın 03.07.2001 tarihli 24451 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 4684 sayılı kararı ile, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme yetkisi sona erdirilmiş ve tasfiye haline girmiştir.
BDDK kararı ile mevduat kabul etme ve bankacılık işlemleri yapma yetkisi kaldırılmış olsa da fona devredilen bir banka olmadığı anlaşılmaktadır.
01.11.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun geçici 11. Maddesiyle, ” 4389 Sayılı Kanunun 14, 15, 15/a, 16, 17, 17/a ve 18. maddeleri ile ek 1-2-3-4-5 (Ek-5. madde Anayasa Mahkemesinin 29.01.2009 tarih ve 27125 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 06.11.2008 tarihli 2004/95 E. 2008/156 K. sayılı kararıyla iptal edilmiştir) ve geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasına devam edilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Aynı yasanın geçici 13. maddesinde de, davacı banka bakımından da fon alacaklarının tahsiline ilişkin 123, 134, 136, 137, 138, 140, 142 ve 165. maddesi hükümleri ile tasarrufun iptali davalarında aciz vesikası şartı aranmamasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir.
5411 sayılı yasanın geçici 13.maddesinde, zamanaşımına ilişkin 141. maddenin zikredilmediği görülmektedir. Bunun dışında 5411 sayılı yasanın geçici 11.maddesiyle yürürlükte bulunan 4389 sayılı yasanın 15/a maddesinde hazine alacağının tanımlandığı ve anılan düzenlemede “……bankaların yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak elinde bulunduran ortaklarının kendi lehine kullandıkları her türlü banka kaynakları………yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları, imzaları ve bankayı ilzam eden memurları, müdürlerinin kendileri, eşleri ve çocukları……ve aktarılan her türlü kaynakların tümü başkaca bir işleme gerek olmaksızın hazine alacağı haline gelmiş sayılır…..” denildiği ve yine 5411 sayılı yasanın geçici 11.maddesiyle yürürlükte bulunan 4389 sayılı yasanın ek 5.maddesinde de,( Bu madde, Anayasa Mahkemesinin 29/01/2009 tarihli ve 27125 sayılı resmi gazetede yayınlanan 06/11/2008 tarihli 2004/95 E ve 2008/156 K sayılı kararıyla iptal edilmiştir.) ”kamu bankalarında ( Tasfiye Halindeki … Bankası A.Ş dahil)…… bu kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce bankacılık teamüllerine göre teminatlı veya yetersiz teminatlı kredi kullanılıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş, süresi uzatılmamış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri kullananlar ya da yeniden yapılandırma şartlarını ihlal edenler ile münferit veya karşılıklı verilen banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller, taşınır ve taşınmaz rehni, ipotek, üst hakkı, intifa hakkı ve oturma hakkı gibi her türlü sınırlı ayni hak tesisine ilişkin sözleşmeden doğan haklarında diğer bankaların ve 3.kişilerin muvazaadan ari hakları aleyhine olmamak üzere fon ve hazine alacaklarına ilişkin tedbir, takip ve tahsil hükümleri bankalarınca uygulanır.” şeklinde düzenleme bulunmaktaydı. Yasada açıkça ifade edildiği şekilde davacı bankanın sözleşmeye dayalı olarak kullandırdığı kredilerin ve buna bağlı olan diğer alacakların tahsilini teminen fona tanınan yetkilere haiz olduğu, dolayısıyla bu kredilerden kaynaklanan alacakların tahsili amacıyla açtığı dava veya yaptığı takiplerde fon yetkilerini ve buna bağlı olarak 4389 sayılı yasanın ek 3. maddesindeki ve zamanaşımı süresinden faydalanabilir olduğu anlaşılmaktadır. Esasında davacı banka lehine 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının dayanağı, 5020 sayılı yasa ile 4389 sayılı yasaya eklenen ek 5. maddesidir. Ek 5. madde de, kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacakların tahsiline ilişkin düzenleme yapıldığı, ancak bu hükmün Anayasa Mahkemesi kararıyla 2009 yılında iptal edildiği anlaşılmaktadır. Yine aynı kanunun 15/a maddesinde hazine alacağının tanımlandığı, dava konusu göz önüne alındığında ortada bir hazine alacağı olduğundan da söz edilemeyeceği nitekim 15/a maddesinde, banka kaynaklarının, banka hakim ortakları veya yöneticileri ya da müdürleri tarafından kullanılması suretiyle birtakım tasarruflarda bulunulması halinde bu alacakların hazine alacağı olarak belirtildiği, dolayısıyla genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan takibe itirazın iptaline ilişkin bu davada dava konusunun hazine alacağı olarak da kabul edilemeyeceği buna göre, 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının mümkün bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
818 Sayılı BK’nın 125. maddesi ve 6198 Sayılı TBK’nın 146. maddesinde kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça her alacağın 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu ifade edilmiştir. Buna göre iş bu davada genel zamanaşımı süresi olan 10 yıllık sürenin uygulanması gerektiği kabul edilmiştir.
TBK’nın 149. maddesinde, zamanaşımının alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlayacağı ve alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu hallerde, zamanaşımının bu bildirimin yapılabileceği günden itibaren başlayacağı belirtilmiştir. Somut olayda, alacağın genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı ve hesap kat ihtarıyla birlikte alacağın muaccel hale geleceği kabul edilmelidir. Davacı tarafından dosyaya ibraz edilen hesap kat ihtarının … 13. Noterliği’nin 03/12/1998 tarihli olduğu görülmektedir. TBK’nın 149. maddesi uyarınca zamanaşımı süresinin başlangıcı, hesap kat ihtar tarihi olan 03/12/1998’dir. Bu tarihten icra takip tarihi olan 04/02/2015 tarihleri arasında yasada öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği tespit edilmiştir. TBK’nın 153. maddesinde, zamanaşımının durması, 154. maddesinde de zamanaşımının kesilmesine ilişkin sebepler sayılmıştır. TBK’nın 156. maddesinde de, zamanaşımının kesilmesiyle yeni bir sürenin işlemeye başlayacağı belirtilmiştir.
Somut olayda TBK’nın 153. ve 154. maddesinde belirtilen durma veya kesilme hallerinden herhangi birinin gerçekleşmediği, davacı tarafından buna ilişkin bir delil sunulmadığı gibi bu yönde bir iddia dahi ileri sürülmemiş olmakla hesabın kat edilip alacağın muaccel olduğu, 03/12/1998 tarihinden takibin yapıldığı 04/02/2015 tarihi arasındaki 10 yıllık sürenin geçtiği, TBK. 154. maddesinde icra takibinin zamanaşımını kesen sebeplerden biri olduğu ifade edilmiş ise de, zaten takibin yapıldığı tarih itibariyle yasada öngörülen 10 yıllık süre geçmiş olduğundan artık takip tarihinden itibaren zamanaşımı süresinin kesildiği ve yeni bir sürenin işlemeye başlayacağı hususunun kabul edilemeyeceği kanaatine varılmakla davalıların zamanaşımı definin yerinde ve haklı olduğu kabul edilerek davanın bu nedenle reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Her ne kadar davacı taraf 5411 Sayılı Yasanın 141. maddesindeki 20 yıllık sürenin uygulanması gerektiğini ileri sürmüş ise de, yukarıda ayrıntılı şekilde izah edildiği üzere davacı bankanın kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağı bakımından 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının mümkün bulunmadığı nitekim 20 yıllık sürenin uygulanmasına dayanak 4389 Sayılı Yasanın ek 5. maddesinin 2009 yılı itibariyle Anayasa Mahkemesince iptal edildiği, icra takibinin yapıldığı ve davanın açıldığı tarih itibariyle mevcut olmayan ve iptal edilmiş olan bir kanun maddesine dayalı olarak 20 yıllık sürenin uygulanması yönündeki iddiaya itibar edilmesinin mümkün bulunmadığı kanaatine varılarak davanın zamanaşımı nedeniyle reddine ilişkin aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
Davanın süre aşımı nedeniyle REDDİNE,
Davacı harçtan muaf olmakla yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
Davalılar lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 2.180,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Taraflarca yatırılan bakiye gider avansının kararın kesinleşmesi halinde yatırana iadesine,
Davacı vekilinin yüzüne karşı, davalılar vekilinin yokluğunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde başvurulması halinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 05/06/2018

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza

Harç / Masraf Dökümü
Peşin Harç : 0,00 TL
Karar Harcı : 0,00 TL
Bakiye Harç : 0,00 TL

Davacı Gider Avansı
Yatırılan Avans : 220,00 TL

Davalı Gider Avansı
Yatırılan Avans : 0,00 TL

Yargılama Gideri Detayları
Posta Giderleri : 112,00 TL