Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1086 E. 2019/795 K. 10.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/1086
KARAR NO : 2019/795

DAVA : Şahsi Sorumluluk
DAVA TARİHİ : 29/09/2004
KARAR TARİHİ : 10/10/2019

Bu davanın İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/558 E. sayılı dosyasından 29.09.2004 tarihinde açıldığı, anılan mahkemece 23.01.2007 tarih 2007/5 K. sayılı kararla mahkememizin 2002/1192 E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği, mahkememizce 06.08.2007 tarihli kararla birleşen İstanbul 2. ATM’nin 2004/558 E. sayılı dosyasının tefrik edilerek 2007/605 Esasa kaydedildiği, anılan dosyada davalı olan huzurdaki bu davanın davalıları ile haklarında daha sonradan tefrik kararı verilen … ve … hakkındaki davanın 16.06.2008 tarihli kararla 2007/605 Esastan tefrik edildiği ve mahkememizin 2008/458 E. sırasına kaydedildiği, yapılan yargılama sırasında davacı vekili 20.02.2008 tarihli dilekçesiyle, … ile … arasında imzalanan 18.12.2004 tarihli protokol ve 06.02.2008 tarihli ek protokolün 7. maddesi ve Bankacılık Yasası uyarınca tüm davalılar hakkında açılan davanın durdurulmasına karar verilmesini istediği, mahkememizin 2008/458 E. – 2008/664 K. sayılı 01.12.2008 tarihli kararıyla, davalılardan … hakkında açılan davanın açılmamış sayılmasına, diğer davalılar hakkındaki davanın da 4389 Sayılı Yasanın 15/3 ve 5411 Sayılı Bankacılık Yasanın geçici 11. ve aynı yasanın 132/10. maddeleri uyarınca durdurulmasına ve mahkeme esasının bu şekilde kapatılmasına karar verildiği, daha sonra … vekilinin 29.05.2009 havale tarihli dilekçesi ile 09.01.2009 tarihli 2009/18 sayılı Fon Kurulu kararı gereğince durdurma talebinin geri alınarak yargılamaya devam edilmesinin istendiği, anılan dosyanın tekrar esasa kaydedildiği ve mahkememizin 2010/24 esasını aldığı ve 19.12.2013 tarihli ara karar ile davalılar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkındaki davanın dosyadan tefrikine ve ayrı bir esasa kaydına karar verildiği ve bu şekilde Mahkememizin 2014/33 E. sayısını aldığı, mahkememizin 30.11.2017 tarihli kararıyla davalı …’ın vefat etmesi ve mirasçılarının henüz belirlenememesi nedeniyle … hakkındaki davanın da bu dosyadan tefriki ile yukarıdaki esasa kaydına karar verildiği ve iş bu dosyada yapılan açık yargılama sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA /
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; BDDK’nın 30.11.2001 tarihli kararıyla mali bünyesindeki olumsuzlukların giderilmesini teminen 4389 Sayılı Bankalar Kanununun 14/2. maddesi kapsamında … A.Ş’nin …’ye devredildiğini ve BDDK’nın 26.092002 tarihli kararıyla bankanın tüm aktif ve pasifleriyle birlikte 30.09.2002 den itibaren … Bank A.Ş bünyesinde devren birleştirildiğini, bankanın hisselerinin fona devrinden sonra fon yönetim kurulunun 30.11.2001 tarihli BDDK talimatıyla görevlendirilen yeni yönetim döneminde yapılan çalışmalar sonucu 15.07.2002 tarihli bankanın olağan genel kurul toplantısında 1997-1998-1999-2000 yıllarına ait genel kurullarında yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin alınan kararların hükümsüz sayıldığını ve 01.01.2001-30.11.2001 tarihleri arasında görev yapan yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ise ibra edilmediklerini, … Bank A.Ş Teftiş Kurulu Başkanlığı Soruşturma raporlarında ayrıntılı olarak belirtildiği şekilde davalıların yönetim ve denetim kurulu üyesi olarak görev yaptıkları dönemde raporda ayrıntılarıyla belirtilen eylemleriyle banka zararına yol açtıklarını, TTK. 336. maddesinde yönetim kurulu üyelerinin TTK. 342. maddesinde müdürlerin ve TTK. 353 ve 259. maddelerinde de murakıpların sorumluluğunun düzenlendiğini, 30.11.2001 tarihli devir bilançosunda tespit edilen zararın 86.070.593.000,000 TL’lik kısmının 30.11.2001 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte ve dilekçede her bir davalı için istenen miktar ayrı ayrı da gösterilmek suretiyle bu bedellerin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında 22.10.2013 tarihli duruşmada sunulan dilekçe ile her bir davalıdan istenen miktar yeniden ayrı ayrı açıklanmış, davacı vekilince en son 12.03.2015 tarihli dilekçeyle Fon Kurulunun 22.01.2015 tarihli 2015/18 sayılı kararı gereğince TTK. 336. ve devamı maddeleri kapsamında sorumluluk atfedilen yönetim ve denetim kurulu üyesi davalıların her türlü masraf ve vekalet ücreti talep hakkından vazgeçmesi kaydıyla davalılardan istenen bir kısım alacak talebinden vazgeçildiği ve vazgeçilen miktarlarda belirtilerek 3.727.058,00 TL’nin faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ayrıca bu davalıdan hangi krediden kaynaklı ne miktarlı zarar istendiği de ayrıntılarıyla açıklanmıştır.
SAVUNMA /
Davalı … vefat etmeden önce vekilince sunulan cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını ve yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açılabilmesi için adı geçenlerin görevlerini yaparken kusurlu işlemleri nedeniyle banka zararına sebebiyet vermeleri gerektiğini, kredi borçlularından alacağın takip ve tahsili yoluna gidilmeden zararın oluştuğu iddiasıyla yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna gidilemeyeceği, müvekkillinin banka genel kurullarında ibra edildiğini, bankanın düzenli olarak uluslararası denetim şirketlerince denetlendiğini, denetim kurulu üyelerine bu nedenle herhangi bir sorumluluk yüklenemeyeceğini, yönetim kurulu üyesi olan müvekkilinin yasadan ve ana sözleşmeden kaynaklanan tüm görevlerini özenli bir şekilde ifa ettiğini, sorumluluğundan söz edilemeyeceğini belirterek müvekkili hakkındaki davanın reddini savunmuştur.
DELİLLER VE GEREKÇE /
Mahkememizin 2014/33 Esas sayılı dava dosyasındaki yargılama sırasında davalı …’ın vefat ettiği anlaşılmıştır.
… 9. Sulh Hukuk Mahkemesinin 20016/25 E. 2016/6 K. sayılı 11.01.2016 tarihli veraset kararına göre …’ın 03.01.2016 tarihinde ölümü ile mirası 12 pay kabul edilerek mirasçılarının birer pay sahibi olmak üzere …, …, …, …, …, …, …, …, … , …, … ve … olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce veraset ilamında adı geçen mirasçılara tebligat yapılarak yargılamaya devam edilmiştir. Ancak vefat eden davalı …’ın terekesinin tespiti için … 11. Sulh Hukuk Mahkemesinin … tereke sayılı dosyasından yargılamanın devam ettiği ve mahkemece terekeye idare memurunun atandığı anlaşılmıştır. Bunun dışında … 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/78 E. 2016/1065 K. sayılı 27.12.2016 tarihli kararıyla …’ın vasiyetnamesinin açılmasına ilişkin davanın görüldüğü ve vasiyetnamenin usulünce açılarak okunduğu yönünde hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Vasiyetnamenin açılmasına ilişkin bu karardan sonra bir kısım yasal mirasçıların mirasçılıktan çıkartıldığı anlaşıldığından … 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin … E. sayılı dosyasında vasiyetnamenin iptali davasının açıldığı ve dosyanın derdest olduğu anlaşılmıştır.
Vefat eden davalının mirasçılarının henüz belirli olmadığı, zira vasiyetnamenin iptali davasının devam ettiği ancak murisin terekesinin tespitine ilişkin … 11. Sulh Hukuk Mahkemesinin … tereke sayılı dosyasında terekeye idare memuru olarak Av. İbrahim Bülbül’ün tayin edildiği anlaşılmakla artık mahkememizce vefat eden davalının mirasçılarının belirlenmesine etki edecek … 12. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen … E. sayılı dosyasının neticesinin beklenmesine gerek görülmediği gibi esasında terekenin tespiti davasının açılmasıyla birlikte hasmın tereke olacağı ve anılan mahkemece tasfiye memuru atanmış olduğundan terekeyi temsilen tasfiye memuruna davanın yöneltilmesiyle birlikte taraf teşkili sağlanmış olacağı anlaşılmakla, tereke tasfiye memuru Av. …’ün, vekili tarafından usulüne uygun olarak düzenlenen vekaletnamenin dosyaya ibrazıyla taraf teşkilinin sağlandığı kabul edilmiş ve yargılamaya devam edilmiştir.
Banka Teftiş Kurulu raporları, davanın açılmasına ilişkin fon kurulu kararı, kredilerin verilmesine esas yönetim kurulu kararları, kredilerden kaynaklanan alacakların temlikine ilişkin sözleşmeler, … ile … arasında akdedilen protokoller ve dayanılan tüm deliller celp edilip incelemiş, konusunda uzman bilirkişilerden rapor ve ek rapor alınarak tüm deliller toplanmıştır.
Dava 29.09.2004 tarihinde açılmış olup, İstanbul 2. ATM’nin 2004/558 E. sayılı dosyasında görüldüğü, anılan mahkemece dosyanın mahkememizin 2002/1192 E. sayılı dosyası ile birleştirildiği, yargılama sırasında birleşen İstanbul 2. ATM’nin 2004/508 E. Sayılı dosyasının mahkememizin 2002/1192 E. sayılı dosyasından tefrik edilerek 2007/605 esasına kaydedildiği, daha sonra 21 davalı hakkındaki davanın yine tefriki ile Mahkememizin 2008/458 E. sırasına yazıldığı, … tarafından, … ile … arasında imzalanan 18.12.2004 tarihli protokol ve 06.02.2008 tarihli ek protokolün 7. maddesi ve Bankacılık Yasası uyarınca tüm davalılar hakkında açılan davanın durdurulmasına karar verilmesi talebi üzerine, mahkememizce 2008/458 E. – 2008/664 K. sayılı 01.12.2008 tarihli kararla, 4389 Sayılı Yasanın 15/3 ve 5411 Sayılı Bankacılık Yasanın geçici 11. ve aynı yasanın 132/10. maddeleri uyarınca davanın durdurulmasına ve mahkeme esasının bu şekilde kapatılmasına karar verildiği, … vekilinin 29.05.2009 havale tarihli dilekçesi ile 09.01.2009 tarihli 2009/18 sayılı Fon Kurulu kararı gereğince durdurma talebinin geri alınarak yargılamaya devam edilmesinin istendiği, anılan dosyanın mahkememizin 2010/24 Esasını aldığı, 19.12.2013 tarihli ara karar ile davalılar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve …’den oluşan 20 davalı hakkındaki davanın yeniden tefrikine ve ayrı bir esasa kaydına karar verildiği ve dosyanın 2014/33 Esasını aldığı, 03.01.2016 tarihinde davalı …’ın vefat etmesi ve mirasçılarının ilk aşamada belirlenememiş olması nedeniyle davalı … hakkındaki davanın 30.11.2017 tarihli kararla 2014/33 E. sayılı dosyadan tefrik edilerek yukarıdaki esasa kaydedilmiş, diğer davalılar hakkındaki dava ise 2014/33 E. sayılı dosya üzerinden 2017/946 K. sayılı 16.11.2017 tarihli kararla neticelendirilmiş, ancak bu kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır.
Tarafların iddia ve savunması, tüm deliller ve banka kayıtlarının incelenmesi sonucu düzenlenen 01.09.2015 tarihli raporda çoğunluk görüşünde; bankanın 1997-1998-1999 ve 2000 yıllarında tüm yönetim kurulu üyeleriyle murakıplarının özel gündem maddesiyle müstakilen ayrı ayrı ibra edilmelerinden dolayı bu ibra sebebiyle banka zararından dolayı sorumluluklarının ortadan kalktığı, bir kısım kredilerden kaynaklanan alacağın varlık yönetim şirketlerine temliki nedeniyle davacının alacaklı sıfatının ortadan kalktığı, bir kısım kredilerden kaynaklanan zararın tazmini isteminin zamanaşımına uğradığı ve bu nedenle istenebilir olmadığı, huzurdaki bu davada …’ın sorumluluğuna neden olduğu ileri sürülen .. Tic. A.Ş, …, … A.Ş, … A.Ş kredilerinden kaynaklı zarar nedeniyle açılan davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonar açıldığı, …, … A.Ş ve … Ltd. Şti’ye verilen krediler yönünden davalının herhangi bir sorumluluğunun olmadığı açıklanmıştır. Ayrık görüşte ise; davanın zamanaşımı bakımından tabi olduğu süreye farklı bir yorum getirilmiş olsa da netice itibariyle çoğunluk görüşünde yer alan 6762 Sayılı TTK’nın 309. Maddesindeki 2 ve 5 yıllık sürelerin uygulanması gerektiği, dolayısıyla çoğunluk görüşünde zamanaşımına uğramadığı belirtilen krediler yönünden aynı şekilde zamanaşımının bulunmadığının ifade edildiği, ayrıca zamanaşımına uğradığı belirtilen krediler yönünden de çoğunluk görüşünden de bir farkının bulunmadığı ve vefat eden davalı …’ın sorumluluğu yönünden çoğunluk görüşüyle aynı neticeye varıldığı, …’nin Bankacılık Yasasından kaynaklı olarak 5411 Sayılı Yasanın 133. maddesi kapsamında ibraların iptali ile sorumluluğu tespit edilen yönetici ve denetçilere karşı dava açma hakkının olduğu, bunun dışında zarara neden olduğu belirtilen bir kısım kredilerden kaynaklanan alacakların varlık yönetim şirketlerine temlik edilmiş olmasının davacının alacaklı sıfatını ortadan kaldırmayacağı, nitekim davanın konusunun kredi alacağına ilişkin olmayıp usulsüz krediden kaynaklanan zararın tahsili istemine ilişkin bulunduğu, bu noktada çoğunluk görüşüne katılınmadığı açıklanmıştır.
Dosyada mevcut bulunan raporda ayrık görüş sunulmuşsa da, zarar miktarı ve hesap yönünden değil, tamamen hukuki değerlendirmeyi gerektiren konularda ayrık görüş olduğu anlaşıldığından yeniden rapor alınmasına gerek görülmemiş, hukuki yorum ve değerlendirme mahkememizce yapılmıştır.
Mahkememizce zamanaşımı yönünden aralarında farklılık bulunmayan çoğunluk ve ayrık görüşe, ibra ve temlik bakımından ayrık görüşteki açıklamalara ve davalının sorumluluğu yönünden ise dosya kapsamıyla uyumlu, gerekçeli ve denetime olanaklı bilirkişi raporundaki çoğunluk görüşüne itibar edilmiştir.
Dava, usulsüz olarak verildiği iddia edilen kredilerden kaynaklı banka zararının yönetim kurulu başkanı olan davalıdan tahsili istemine ilişkindir.
Dava konusunun 6 firmaya verilen krediden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Davacı taraf hangi krediden dolayı davalıdan ne miktarda zarar isteminde bulunduğunu açıklamış, yargılama sırasında bir kısım kredilerden kaynaklı zarar isteminden vazgeçtiğini, zira tahsilinin sağlandığını beyan ederek, bu kez tahsilatlara göre davalıdan talep ettiği miktarı açıklamıştır.
… A.Ş’nin 30.11.2001 tarihinde fona devredildiği, 15.07.2002 tarihinde fon tarafından yapılan genel kurulda 1997, 1998, 1999 ve 2000 yıllarına ait genel kurullarında alınan ibra kararlarının hükümsüz sayıldığı ve 01.01.2001 tarihinden, bankanın fona devredildiği 30.11.2001 tarihine kadar fona devir öncesinde görevli aralarında vefat eden davalı …’ın da bulunduğu yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ibra edilmediği ve haklarında sorumluluk davası açılması yönünde karar alındığı görülmektedir.
Davalı görev yaptığı döneme ilişkin ibra edildiğini ve ortada ibra kararı bulunduğu sürece sorumluluk davası açılmasının mümkün olmadığını savunmuştur.
Davanın …’ye devredilen … A.Ş’nin zararından kaynaklandığı, bu banka zararının yönetim kurulu başkanı olan davalıdan tazminin istendiği görülmektedir.
5411 Sayılı Yasanın 133. Maddesi ve bu yasanın geçici 11. Maddesiyle yürürlükte bulunan 4389 Sayılı Yasanın 14/7. Maddesine göre, fonun, fona devredilen bir bankanın zarara uğramasında sorumlulukları tespit edilen yönetim kurulu üyeleri ile denetçileri aleyhine varsa ibralarının iptali ve işlemleri nedeniyle verdikleri zararın fon adına tazmini istemiyle 6762 Sayılı TTK hükümlerine göre sorumluluk davası açabileceği belirtilmiştir. Anılan düzenlemelerde ibranın iptali ve zararın tazmini ile dava açılabileceği ifade edilmiş ise de, yerleşik yargıtay içtihatlarına göre, fonun, tek taraflı olarak fon kurulu kararıyla ibraların iptaline karar verilebileceğinin kabul edildiği, somut olayda davacı tarafından 15.07.2002 tarihli kararla ibraların iptaline ve sorumluluk davası açılması yönünde karar alındığı, bu hususun bankacılık yasası gereğince fona tanınan bir hak olduğu anlaşılmakla, ibra kararları bulunduğu gerekçesiyle sorumluluk davası açılamayacağı yönündeki savunmasına ve bu savunmayı teyit eden dosyada mevcut bulunan raporda bu konuya ilişkin olarak çoğunluk görüşündeki açıklamalara itibar edilmesi mümkün görülmemiştir.
Bunun dışında davalılarca, bu davaya konu edilen ve muhtelif şirketlere kullandırılan kredilerden kaynaklanan alacakların … Şirketine temlik edildiği, …’nin bu alacakları temlik etmesi nedeniyle artık aktif husumetinin ortadan kalktığı ileri sürülmüştür.
Dosyaya ibraz edilen temlik sözleşmelerine göre, bu davaya konu edilen ve usulsüz verildiği iddia edilen bir kısım kredilerden kaynaklanan alacakların … A.Ş’ye temlik edildiğinin anlaşıldığı, ancak bu konuda son yıllarda yargıtayca verilen kararlara göre temlik edilen alacağın, kredinin verildiği şirketten olan kredi alacağı olduğu, oysa davanın bu kredilerin yasaya aykırı şekilde verilmesinden kaynaklanan banka zararın tazminine ilişkin sorumluluk davası niteliğinde bulunduğu, bu durumda kredi alacağının varlık yönetim şirketine temlik edilmesi hususunun sorumluluk davasında davacının aktif husumetine etkili olmadığı kabul edilmekle bu yöndeki savunmaya ve yine raporda çoğunluk görüşünde bu konuda yapılan açıklamalar da yerinde görülmemiştir.
Davaya konu zarara dayanak yönetim kurulu karar tarihleri ve davanın açılış tarihi dikkate alındığında o tarihte yürürlükte bulunan 6762 Sayılı TTK hükümlerinin uygulanması gerektiği kanaatine varılmıştır.
6762 Sayılı TTK’nın 336. maddesi ve devamı maddelerinde yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu düzenlenmiştir. TTK. 353. maddesi ve devamı maddelerinde de, denetim kurulu üyelerinin görevleri sorumluluğa ilişkin hükümleri bulunmaktadır.
Davalının vefat etmeden önceki vekilince esasa cevap süresi içinde zamanaşımı definde bulunmuştur.
Dava 29.09.2004 tarihinde açılmıştır.
Davanın açıldığı tarih itibariyle 4389 Sayılı Bankalar Kanunu yürürlüktedir. Bu kanun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle herhangi bir zamanaşımı süresinin öngörülmediği, daha sonra 4389 Sayılı Kanunda muhtelif değişiklikler yapıldığı ve 12.12.2003 tarihli 5020 Sayılı kanunun 27. maddesiyle ek 3. maddesinin getirildiği ve bu madde ilk kez bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü ve bu kanundan kaynaklı fon alacaklarına ve bu kanuna göre hazine alacağı sayılan alacaklara ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunun ifade edildiği görülmektedir.
Yargılama sırasında 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 Sayılı Yasanın 141. Maddesinde yine fon alacakları için 20 yıllık zamanaşımı süresi getirilmiş ve geçici 16. maddesinde, bu kanun ile fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek getirilen zamanaşımı süresinin geçmişe şamil olduğu ifade edilmiş ancak bu maddedeki ” zamanaşımı ” sözcüğü Anayasa Mahkemesinin 2014/85 E. 2014/103 K. sayılı 04.06.2004 tarihli kararıyla iptal edildiği anlaşılmıştır. Anılan Anayasa Mahkemesi kararında işaret edildiği üzere, 4389 Sayılı Yasaya eklenen ek 3. maddesinin 12.12.2003 tarihli 5020 Sayılı Kanunla getirildiği ve bu maddenin 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe girdiği ve fon alacakları için ilk kez 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren 5020 Sayılı Yasa ile 4389 Sayılı Yasaya eklenen ek 3. madde ile 20 yıllık zamanaşımı süresinin öngörüldüğü dolayısıyla 26.12.2003 tarihi itibariyle o uyuşmazlık için kanununda yer alan zamanaşımı süresinin dolması halinde zamanaşımı süresinin 20 yıla uzamasının mümkün olmayacağı, 26.12.2003 tarihine kadar, uyuşmazlık için kanunda öngörülen zamanaşımı süresinin henüz dolmamış olması durumunda artık zamanaşımının 20 yıla uzadığının kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.
Buna göre, iş bu davanın sorumluluk davası olup, 26.12.2003 tarihi itibariyle TTK 309. maddesinde öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolmamış olması halinde 20 yıllık sürenin uygulanabilir olabileceği, ancak 26.12.2003 tarihine kadar 5 yıllık sürenin dolması halinde zamanaşımı süresinin 20 yıl olarak uygulanmasının mümkün bulunmadığı kabul edilip her bir kredi yönünden bu doğrultuda inceleme yapılarak zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususu tespit edilmiştir.
Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarının tabi olduğu zamanaşımı süresi TTK’nın 309. maddesinde yer almaktadır.
TTK. 309/4. maddesinde, ”mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve herhalde zararı doğuran fiilin vukuundan itibaren 5 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki fiil cezai müstelzim olup, ceza kanununa göre müddeti daha uzun zamanaşımına tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o zamanaşımı uygulanır.” denilmiştir.
Bu düzenleme çerçevesinde bankanın zararı ve sorumluları öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve her hal ve durumda, zararı doğuran fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren 5 yıl içinde bu davayı açması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Davacının, dava açılması yönünde genel kurul kararı niteliğinde olan fon kurulu karar tarihi olan 15/07/2002 tarihinden itibaren 2 yıllık süre başlayacak olup, ayrıca kanunda 2 yıllık süreden başka üst sınır olarak 5 yıllık sürenin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Kanun koyucu tarafından öğrenme tarihinden itibaren 2 yıllık süre getirilmiş ancak öğrenmenin geç olması ihtimaline binaen ayrıca azami süre olarak 5 yıllık süre de tanınmıştır. Bunun anlamı, zararın ve sorumluların öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıllık sürede dava açılması gerektiği ancak hiçbir durumda zarar doğurucu fiilin vukundan itibaren 5 yıllık sürenin aşılamayacağıdır.
Davanın ilk açılış tarihine nazaran talep edilen zarar miktarı tahsilatlar nedeniyle azalmış olmakla … tarafından sunulan 12.03.2015 tarihli dilekçeyle davalıdan hangi krediden ne miktarda zarar istendiği belirtilmiştir.
Mahkememizce davacının bu talebi dikkate alınarak davalıdan istenen kredi yönünden inceleme yapılarak sonuca ulaşılmış ve zamanaşımı değerlendirmesi de her bir kredi bazında ele alınmıştır.
TTK. 309. maddesinde belirtilen 5 yıllık sürenin yönetim kurulu karar tarihi ve bu tarihten sonra anılan karara dayalı olarak kredilerin kullandırma tarihinden itibaren başlatılması gerekir. Yukarıda izah edildiği üzere kredi tahsisine ilişkin yönetim kurulu karar tarihinden itibaren 26.12.2003 tarihine kadar TTK. 309. maddesinde öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolması halinde artık 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanamayacağı ve dava tarihi 29.09.2004 tarihi itibariyle de 5 yıllık sürenin dolduğu açık olduğundan anılan krediden kaynaklı zararın zamanaşımı nedeniyle talep edilemeyeceği kabul edilmiştir.
Bu çerçevede yapılan inceleme sonunda;
… Grubu firmalarından olan … A.Ş’ye, verilen krediden kaynaklı zararın harici garanti mektubunun verilmesine ilişkin kredi limit tahsis kararı olup, bu kararın 16.10.1997 tarihli yönetim kurulu kararıyla alındığı, zamanaşımı başlangıcının 16.10.1997 tarihi olduğu, 26.12.2003 tarihi itibariyle 5 yıllık sürenin dolduğu,
…Tic. A.Ş-… Tic. A.Ş’ye, en son 08.05.1997 tarihli yönetim kurulu kararıyla kredi tahsil edilerek kullandırıldığı ve bu tarihten itibaren 26.12.2003 tarihine kadar 5 yıllık sürenin dolduğu,
… A.Ş’ye, en son 22.10.1996 tarihli yönetim kurulu kararıyla kredi tahsis edilerek kullandırıldığı ve bu tarihten itibaren 26.12.2003 tarihine kadar 5 yıllık sürenin dolduğu,
Davanın 29.09.2004 tarihinde açıldığı, bu durumda TTK. 309. maddesinde öngörülen azami 5 yıllık süre geçtikten sonra davanın açıldığının anlaşıldığı ve anılan kredilerden kaynaklanan zararın zamanaşımı nedeniyle istenebilir olmadığı sonucuna varılmıştır.
TTK 309.maddesinde, zarara neden olan fiilin, cezai gerektiren bir fiil olması ve ceza kanununda daha uzun zamanaşımı süresinin öngörülmesi halinde, tazminat davasında da ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Davalı … hakkında … 8.Ağır Ceza Mahkemesinin … E.sayılı dosyasında ceza yargılamasının yapıldığı ve neticelendiği anlaşılmıştır.
… 8. Ağır Ceza Mahkemesinin … E. sayılı dosyası incelendiğinde, davalı … ile birlikte dava dışı olan bir kısım kişiler aleyhine 4389 Sayılı Bankalar Yasasına muhalefet suçundan kamu davasının açıldığı ve suç tarihinin 08.08.1996 – 30.11.2001 tarihleri arası olduğu, dosyada esas ve birleşen davalar bakımından yapılan yargılama sonucunda 24.07.2006 tarihli 2005/75 sayılı kararla 765 Sayılı TCK 504/1. maddesi ve TCK. 102/4 ve 104/2 maddeleri gereğince zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma, beraat ve mahkumiyet hükümlerinin kurulduğu ancak ceza yargılamasının bizim davamıza konu kredilerden kaynaklanan zarara ilişkin olmadığı, kararın temyizi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 2007/7373 E. – 2007/8119 K.sayılı 12/04/2007 tarihli kararıyla zamanaşımı nedeniyle verilen ortadan kaldırma kararlarının onandığı ve esas ve birleşen davalar yönünden verilen bir kısım kararların davanın zamanaşımına uğraması nedeniyle ortadan kaldırılması gerektiğine işaret edilerek bozulduğu ve mahkemece bozmaya uyularak dosya 2007/76 E. sayısına kaydedildiği ve yapılan yargılama sırasında 2008/41 K. sayılı 01.07.2008 tarihli kararla dava dışı (2014/33 E. sayılı dosyasında davalı) …’le ilgili olarak ve yine bizim davamıza konu olmayan eylem ve işlemlerle ilgili mahkumiyet kararının verildiği anlaşılmıştır.
TTK 309. maddesi uyarınca, ceza davasında uygulanması gereken zamanaşımı süresinin daha uzun olması halinde tazminat davasında da bu sürenin uygulanması gerektiği açıksa da, dosyada mevcut bulunan bir kısım krediler yönünden ve bir kısım davalılar hakkında görülen ceza yargılamasında 765 sayılı TCK.nın 504/1. maddesinin uygulanması gerektiğine işaret edildiği ve anılan maddede öngörülen cezaya göre uygulanması gereken zamanaşımı süresinin TCK 102/4. maddesi kapsamında 5 yıllık süre olduğunun kabul edildiği ve bu çerçevede inceleme yapılarak yargılama sırasında TCK 104/2. maddesi uyarınca uzamış zamanaşımı süresinin dahi geçtiği belirtilerek davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırması yönünde hüküm kurulduğu, buna göre ceza kanununda öngörülen zamanaşımı süresinin TTK 309. maddesine göre sorumluluk davasında uygulanması gereken 5 yıllık zamanaşımı süresinden daha uzun olmadığı, her iki sürenin de aynı olduğu anlaşıldığından bir kısım davalılar hakkında bir kısım krediler yönünden ceza davasının görülmüş olmasının neticeye bir etkisinin olmadığı, uygulanması gereken azami zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu kanaatine varılmıştır.
Buna göre;
… A.Ş, … A.Ş, … Tic. A.Ş/… firmalarına verilen usulsüz kredinden kaynaklanan zarar nedeniyle davalı … Terekesine, açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiği kabul edilmiştir.
… A.Ş’ye verilen krediler bakımından yapılan değerlendirmede;
Adı geçen firmaya 24.03.2000 tarihli kredi onay mektubuyla ilk kez kredi tahsisi yapıldığı ve genel müdürlük yetkisi içinde olmak üzere bu kredinin dava dışı genel müdür yardımcısı … ve … imzasıyla gerçekleştirildiği, daha sonra 28.04.2000 tarihinde genel müdürlük limiti içinde dava dışı genel müdür … ile yardımcı …’ın imzasıyla ilave kredi tahsisi yapıldığı, son olarak 10.05.2000 tarihinde aynı şekilde ilave kredi tahsisinin gerçekleştirildiği, bu firmaya verilen kredilerin genel müdürlüğün kredi limiti içinde ve genel müdürler tarafından alınan kararlarla tahsis edildiği dolayısıyla yönetim kurulu kararının olmadığı anlaşıldığından anılan krediden kaynaklanan zarar nedeniyle yönetim kurulu başkanı …’ın terekesine karşı açılan yerinde olmadığı kabul edilmiştir.
… verilen krediler bakımından yapılan değerlendirmede;
Bu grup firmalarına ilk defa 24.09.1999 tarihli kredi onay mektubu ile kredi tahsis edildiği, anılan kararın yönetim kurulunca verilen bir karar olmayıp, bankanın 3. grup krediler müdürlüğü tarafından genel müdür yardımcısı dava dışı … ve müdür …’ın imzasıyla verildiği, zarara dayanak olarak gösterilen 24.09.1999 tarihli kredi tahsisine ilişkin kararın yönetim kurulu tarafından alınan bir karar olmaması nedeniyle bu krediden kaynaklanan zarar nedeniyle de davalı … terekesine karşı açılan davanın esastan reddi gerektiği kabul edilmiştir.
… Tic. Ltd. Şti’ye verilen krediler bakımından yapılan değerlendirmede;
Adı geçen firmaya ilk kez 26.07.1995 tarihli yönetim kurulu kararıyla kredi tahsisi yapıldığı, daha sonra 06.09.1995, 14.09.1995, 25.01.1996, 30.05.1997 tarihli yönetim kurulu kararlarıyla kredi tahsis edildiği, anılan kredi tahsis kararları incelendiğinde kredi kullandırım şartlarının %100 oranında mevduat rehin alınarak ve munzam teminat olarak birinci derecede ekspertiz değerleri yeterli gayrimenkul ipoteğinin alınması, bunun dışında DFİF temliklerinin ve yurtdışı bankalardan temin edilecek harici teminat mektuplarının alınmasının öngörüldüğü, daha sonra ödenemeyen kredilerden kaynaklanan firma riskinin kapatılması için 19.03.1999 tarihli yönetim kurulu kararıyla 3.500.000 EURO karşılığı harici garanti mektubu verilmesi ve teminata da 1/1 oranında nakit blokaj ve 250.000.000 TL ipotek, 121.000 USD temlik ve firma sahibinin müşterek ve müteselsil kefaletinin alınması suretiyle kredi tahsisi yapıldığı, yönetim kurulunun bu kararında öngördüğü 1/1 oranındaki nakit blokaj alınmadan şube tarafından temin edilen kredi için harici garanti mektubu verildiği ve firmanın vadesi geçmiş kredilerinin kapatıldığı, harici garanti mektubunun bedeli yabancı bankaya ödenmediğinden tazmin olan bu mektup bedeli kadar banka zararının oluştuğu ve … tarafından bu krediden kaynaklı zarar için istenen 304.077 TL’nin harici garanti mektubunun tazmininden kalan banka zararı olduğu anlaşılmıştır. Kredi tahsis kararlarında yönetim kurulunca 1/1 oranında nakit blokaj alınmak suretiyle kredi kullandırılması şartının öngörülmesine rağmen bu karar gereğini yerine getirmeden nakit blokaj yapılması sağlanmadan krediyi kullandıran banka şubesi yetkililerinin kusur ve hataları ile banka zararının ortaya çıkmasına neden olunduğu, kredi tahsisine ilişkin yönetim kurulu kararının bankacılık ilke ve teamüllerine uygun bulunduğu, zararın nedeninin yönetim kurulunca alınan kredi tahsisine ilişkin olmayıp anılan karar gereğinin bu işlemi yapan görevlilerce yerine getirilmemesinden kaynaklandığı, kaldı ki …’ın yönetim kurulu üyeliğine başlama tarihinin 30.03.2000 olduğu, bu firmaya verilen en son kredi tahsis kararının ise 19.03.1999 tarihi olması nedeniyle davalı …’ın bu krediyle ilgili olarak krediye esas teşkil eden yönetim kurulu kararlarında imzasının dahi bulunmadığı, buna göre herhangi bir sorumluluğundan sözedilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında davalı …’a karşı açılan yargılama sırasında vefatı nedeniyle terekesine yönlendirilen bu davada sorumluluğuna yol açtığı iddia edilen … A.Ş, …, … A.Ş, … A.Ş’ye verilen kredilerden kaynaklanan zarar nedeniyle ileri sürülen talebin zamanaşımı nedeniyle reddine, diğer … A.Ş, …Tic. Ltd. Şti. ve … firmalarına verilen kredilerden kaynaklı zarar nedeniyle ileri sürülen talebin davalının sorumluluğuna yol açacak herhangi bir eyleminin olmaması nedeniyle esastan reddine ilişkin aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı tarafından açılan … A.Ş, …, … A.Ş, … A.Ş kredilerinden kaynaklı zarar nedeniyle açılan davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
… A.Ş, … Ltd. Şti. ve … firmalarına verilen kredilerden kaynaklı zarar nedeniyle açılan davanın REDDİNE,
Davacı harçtan muaf olmakla harç alınmasına yer olmadığına,
Davalı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ve Bankacılık Kanununun 133. maddesi gereğince hesaplanan 2.725,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Taraflarca yatırılan bakiye gider avansının kararın kesinleşmesi halinde yatırana iadesine,
Dair, davacı vekili Av. … ile vefat eden … terekesini temsile yetkili Av. …’nın yüzüne karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı.10/10/2019

BAŞKAN …
¸e-imzalıdır
ÜYE …
¸e-imzalıdır
ÜYE …
¸e-imzalıdır
KATİP …
¸e-imzalıdır