Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/896 E. 2021/63 K. 03.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/896 Esas
KARAR NO : 2021/63 Karar

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/09/2015
KARAR TARİHİ : 03/02/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA/
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı sigorta şirketi arasında akdedilen sigorta sözleşmesi ile müvekkilinin “…” adresinde bulunan mağazanın hırsızlık rizikosunu da kapsar şekilde … numaralı sigorta poliçesi ile sigorta güvencesine alındığını, ayrıca mağazadaki hırsızlık olaylarını önlemek amacıyla da davalı … A.Ş. ile yapılan anlaşma ile iş yerine güvenlik sistemi kurulduğunu ancak 07/01/2015 günü saat 21:30 ile 08/01/2015 günü saat 08:30 arasında meydana gelen hırsızlık olayı neticesinde mağazadaki bir kısım cihazların çalınması nedeniyle zarar meydana geldiğini, hırsızlık olayı suç teşkil ettiğinden durumun … Emniyet Müdürlüğü’ne bildirildiğini, … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … D. İş sayılı dosyası üzerinden tespit yaptırıldığını, tespit neticesinde alınan rapor ile mağaza içine kurulan güvenlik sisteminin ön ve arka olmak üzere iki ayrı kısımdan oluşmasına rağmen giriş ön kısma ağırlık verildiğini, kurulmuş olan güvenlik sisteminde kör noktalar olması nedeniyle hırsızlık olayı meydana geldiği zamanda alarm sisteminin devreye girmediğinin tespit edildiğini, olayın davalı sigorta şirketine bildirildiğini ve gerekli tüm bilgi ve belgelerin de davalı sigorta şirketine iletildiğini, ancak davalı sigorta şirketinin herhangi bir gerekçe belirtmeksizin söz konusu olayın teminat dışında kaldığını beyan ederek müvekkilinin zararını tazmin etmediğini, bu nedenle her iki davalının da meydana gelen zarardan sorumlu olduğunu, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000,00 TL maddi tazminatın 08/01/2015 tarihinden itibaren en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA/
Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile davacı arasında “…” adresinde bulunan iş yeri için sözleşme imzalandığını, ancak bu iş yerinin davacının sicil kayıtlarında iş yeri ya da şube olarak görünmediğini, davacının hırsızlığa konu iş yerinin ve çalındığı iddia edilen telefonların kendisine ait olduğunu gösteren belgeleri sunmadığından davacının aktif husumet ehliyetine itiraz ettiklerini, müvekkilinin davacı arasındaki sözleşmeye uygun olarak tüm edimlerini ifa ettiğini, bu çerçevede ifaya aykırı hareketi bulunmadığı gibi herhangi bir hizmet kusuru da bulunmadığını, hırsızın duvarı kırarak içeri giriş yapmasının hayatın olağan akışına tamamen aykırı ve öngörülemez olduğunu, bu durumun müvekkilinin yükümlülüğü dışında kaldığını, tarafların sözleşmesi kurarken öngörebildikleri riskler çerçevesinde koşulları belirlediğini, sistemi ve sözleşmeyi bu esasa göre oluşturduklarını, öngörülemeyen veya sözleşmenin risk alanına girmeyen yöntemlerin sözleşme kapsamı içinde mütalaa edilmesinin mümkün olmadığını, sözleşmenin ne olursa olsun, hangi koşulları ve yöntemler kullanılırsa kullanılsın hırsızlık olayını önlemeye yönelik bir garanti sözleşmesi niteliğinde olmadığını, olayın gerçekleşmesinde her halükarda 3. kişinin ağır kusuru olduğunu, bu hususun müvekkilinin zarar ile ilişkisini ortadan kaldırdığını, hırsızlığın ve zararın oluşmasında davacının müteafik kusuru bulunduğunu, müvekkilinin sigorta şirketi vasfını haiz olmadığını, taraflar arasındaki sözleşmenin sigorta sözleşmesi olarak değerlendirilemeyeceğinin sözleşme hükümlerinden de anlaşıldığını, talep edilen zarar miktarının afaki olduğunu, tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; hırsızlık olayının meydana geldiği “…” adresinde bulunan iş yerinin 31/12/2014 – 2015 tarihleri arası İşyeri Paket Sigorta Poliçesi ile poliçeye yazılı hususi ve poliçeye akli matbu genel ve özel şartlar çerçevesinde sigortalı bulunduğunu, dava konusu olayın poliçe teminat kapsamı dışında olduğundan müvekkili şirketin davacıya karşı herhangi bir sorumluluğu olmadığını, çalındığı iddia edilen cep telefonlarının olay tarihinde kilit altında bulunmadığını, müvekkili şirket tarafından olay yerinde yapılan inceleme neticesinde deponun kapısında içeriye girilmesi için kapıda ve kapı kilidinde depoya girmeyi sağlayan bir darbeye rastlanmadığını, depo kapısının ve kilidinin fotoğrafları çekildiğini ve fotoğraflardan da kapıda ve kapı kilidinde herhangi bir zorlama izi bulunmadığının net şekilde anlaşıldığını, hırsızlık olayının faillerinden …’ın ceza dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini, davacının meydana gelen zarar miktarının ispat etmesi gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla sigortalı iş yerinde çalındığı iddia edilen cep telefonlarının miktarı ve zararı beyan edildiği miktarda olduğu davacı tarafından ispat edilir ve de söz konusu zararın poliçe teminat kapsamında olduğu ispatlandığı takdirde eksik sigorta uygulaması sonucunda müvekkili şirketin sorumlu tutulabileceği azami tazminat miktarının 185.530,76 TL olduğunu, müvekkil şirketin olay tarihi itibariyle temerrüde düşmediğini bu nedenle olay tarihinden itibaren faiz talep edilemeyeceğini, diğer davalı … A.Ş.’nin güvenlik hizmetini gereği gibi yerine getirmemesinden kaynaklanan sorumluluğu gereğince davacının zararını tazmin etmekle yükümlü olduğunu, tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE/
Dava, 6102 sayılı TTK’nın 1427. maddesine dayalı hırsızlık rizikosundan kaynaklanan sigorta tazminatının tahsili davasıdır.
TTK’nun 1409. maddesi gereği sigortacı sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan sorumludur. Sigorta tazminatı, sigorta sözleşmesinden kaynaklanan ve sigortacının ödemekle yükümlü olduğu en temel borçtur. Sigorta tazminatı sigortalının uğradığı gerçek zarara karşılık gelir. Bu zarar sigortalanan menfaatin riziko anındaki değeri esas alınarak belirlenir. Sigorta zararının giderilmesinde amaç sigortalanan menfaatin rizikonun gerçekleşmesinden önceki durumuna getirilmesidir.
Davacı, davalı sigorta şirketi ile akdedilen sigorta sözleşmesi ile “…” adresinde bulunan mağazanın hırsızlık rizikosunu da kapsar şekilde … numaralı sigorta poliçesi ile mağazada bulunan cep telefonlarının 195.000,00 TL sigorta bedeli ile sigorta güvencesine alındığını keza mağazadaki hırsızlık olaylarını önlemek amacıyla davalı … A.Ş. ile yapılan anlaşma ile iş yerine güvenlik sistemi kurulduğunu ancak 07/01/2015 günü saat 21:30 ile 08/01/2015 günü saat 08:30 arasında meydana gelen hırsızlık olayı neticesinde mağazadaki bir kısım cihazların çalınması nedeniyle zarar meydana geldiğini, hırsızlık olayı suç teşkil ettiğinden durumun derhal … Emniyet Müdürlüğü’ne bildirildiğini, keza … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … D. İş sayılı dosyası üzerinden tespit yaptırıldığını, tespit neticesinde alınan rapor ile mağaza içine kurulan güvenlik sisteminin ön ve arka olmak üzere iki ayrı kısımdan oluşmasına rağmen giriş ön kısma ağırlık verildiğini, kurulmuş olan güvenlik sisteminde kör noktalar olması nedeniyle hırsızlık olayı meydana geldiği zamanda alarm sisteminin devreye girmediğinin tespit edildiğini, bu nedenle her iki davalının da meydana gelen zarardan sorumlu olduğunu, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000,00 TL maddi tazminatın 08/01/2015 tarihinden itibaren en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
İhtilaf, sigorta kapsamındaki hırsızlık rizikosunun gerçekleşip gerçekleşmediği ve gerçekleşmiş ise rizikonun gerçekleşmesinde tarafların kusuru ile meydana gelen zararın miktarının tespiti ile bu zararın sigorta kapsamında kalıp kalmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Bu kapsamda davacının sigorta güvencesinden faydalanabilmesi için rizikonun gerçekleştiğini ve zarar miktarını, davalı sigortacının ise gerçekleşen rizikonun sigorta güvencesi dışında kaldığını ispat etmesi gerekir.
… Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … D. İş sayılı dosyası üzerinden bilirkişi Serkan Kocaoğlu tarafından düzenlenen 28/01/2015 tarihli bilirkişi raporu ile; “Raporun IV tespit edilen hususlar bölümünde görüleceği üzere tarafıma tevdi ilen 2015/6 D. İş dosyası ve yapılan keşif sonucunda mağaza içine kurulan güvenlik sistemi ön ve arka olarak iki ayrı kısım olmasına rağmen sadece ön kısım ve bu kısım içinde ağırlıklı olarak giriş bölümü dikkate alınarak hazırlınmış bir sistem olarak gözlemlendiği. Mağaza yapısı ve dekorasyonu göz önüne alındığında bütün mağazada sadece iki adet hareket dedektörü ile kontrol edilmesinin mümkün olmadığı tespit edilmiştir. Alarm sisteminin tespit edilen eksik kurulumdan oluşan mevcut kör noktalar sebebiyle olayın vuku bulduğu zamanda alarm sistemi devreye girmemiştir.” şeklinde tespitte bulunulduğu görülmektedir.
Dosya içerisinde örneği bulunan … nolu İşyeri Paket Sigorta Poliçesi örneğinin incelenmesinde; riziko adresi olan “…” adresindeki iş yerinde bulunan cep telefonlarının 31/12/2014 – 31/12/2015 tarihleri arası hırsızlık rizikosuna karşı 195.000,00 TL sigorta bedeli ile sigorta güvencesine alındığı görülmektedir.
Dosya içerisinde örneği bulunan 11/10/2013 tarihli Alarm Sistemi Abonelik Sözleşmesi ile “…” adresindeki iş yerine davalı … A.Ş. tarafından alarm sistemi kurulması konusunda anlaşma yapıldığı görülmektedir.
Dava dosyasına celp edilen ceza dosyasına ilişkin evrakların incelenmesinde, 09/01/2015 tarihli ve görevli polis memurlarınca düzenlenen “Tutanak” başlıkla belgenin incelenmesinde; 08/01/2015 gecesi müşteki …’ın müdürü olduğu Doruk İletişim isimli iş yerinde hırsızlık olayı meydana geldiği, bu olay nedeniyle … 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası üzerinden ceza davası açıldığı ve yapılan yargılama neticesinde 12/04/2016 tarihinde kesinleşen 22/10/2015 tarih ve 2015/628 Karar sayılı karar ile, anılan iş yerinde saat 05:00 gece vakti hırsızlık olayı meydana gelmiş olması nedeniyle sanık …’a TCK m.142/2-h kapsamında ceza verildiği ve hükmün kesinleştiği görülmektedir.
Davacı şirkete ait iş yerinde meydana gelen zarar miktarı ile vaki olayda tarafların kusur oranlarının tespiti amacıyla bilirkişiler SMMM …, elektrik mühendisi …, güvenlik uzmanı … ve sigorta hukuku öğretim üyesi Doç. Dr. …’dan alınan 06/08/2019 tarihli bilirkişi raporu ile; hırsızlık rizikosunun meydana geldiği tarihte çalınmış olan emtianın piyasa rayiç bedelinin 390.919,41 TL olduğu, davacı ile davalı … AŞ arasında yapılan … Alarm Ve Çağrı Merkezi’nin 365 gün 24 saat olarak belirlenen Güvenlik Sistemi Hizmet Sözleşmesine istinaden güvenlik sözleşmesinin konusu ve kapsamında belirtilen “… Alarm Merkezi’ne gelen sinyallarin 24 saat gözetilmesi, gerektiği takdirde ilgili mercilere, ayrıca müşteri ile müşterinin belirleyeceği kişi ve kuruluşlara haber verilmesi…” şeklindeki hüküm ile bu davalının yükümlülük altına girdiği, dava konusu hırsızlık olayının vuku bulduğu riziko adresindeki stok miktarının yerinde yapılan inceleme, bilgisayar kayıtları ve ticari defter ve belgeler hep birlikte değerlendirildiğinde tespit edilen toplam stok miktarının 869.599,60 TL olduğu ve ancak bu stoktan satış kabiliyeti yüksek ve birim fiyatı yüksek ve toplam değeri 390.919,41 TL olan malların çalındığı, davaya konu telefonların kapalı bir alan derim doğrama kasa vazifesi gören bir odada olması nedeniyle zararın poliçe kapsamında kaldığı ve fakat stok miktarı nazara alındığında eksik sigorta yapıldığı anlaşıldığından sigortacının meydana gelen zararın %47,46’sına denk gelecek olan 185.530,35 TL’den sorumlu olduğu tespit edilmiştir.
Tarafların bu rapora itirazları doğrultusunda ve kök raporla tarafların kusur oranları tespit edilmemiş olduğundan aynı bilirkişi heyetinden alınan 17/01/2020 tarihli bilirkişi ek raporu ile; vaki olayda davacı … AŞ ile davalı … AŞ’nin %50 oranında kusurlu oldukları tespit edilmiştir.
Davacı vekili, 18/11/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile, dava konusu alacağını 340.919,41 TL artırmak suretiyle toplam 390.919,41 TL’nin tahsilini talep etmiştir.
Davalı sigorta şirketi tebliğ edilen ıslah dilekçesine yönelik 01/12/2020 tarihli yazılı beyanlarında, öncelikle davanın esastan reddine aksi halde ıslaha konu alacağın 6102 sayılı TTK m.1420 kapsamında zamanaşımına uğramış olması nedeniyle ıslaha konu miktarın zamanaşımı def’i nedeniyle reddine karar verilmesine talep etmiştir.
6102 sayılı TTK. m. 1420/1’in “(1) Sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemler, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl ve 1482 nci madde hükmü saklı kalmak üzere, sigorta tazminatına ve sigorta bedeline ilişkin istemler her hâlde rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren altı yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” şeklindeki hükmü ile sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemlerin, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl ve her hâlde rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren altı yıl geçmekle, zamanaşımına uğrayacağı öngörülmüştür. TTK. m. 1427/2’nin “(2) Sigorta tazminatı veya bedeli, rizikonun gerçekleşmesini müteakip ve rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince ve her hâlde 1446 ncı maddeye göre yapılacak ihbardan kırkbeş gün sonra muaccel olur. … sigortaları için bu süre onbeş gündür. Sigortacıya yüklenemeyen bir kusurdan dolayı inceleme gecikmiş ise süre işlemez.” şeklindeki hükmü ile de sigorta tazminatının, rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmalar bitince ve her hâlde m. 1446 göre yapılacak ihbardan kırkbeş gün sonra muaccel olacağı öngörülmüştür. Dolayısı ile bu hükümlere yüzeysel olarak bakıldığında, doğrudan sözleşmeden kaynaklanan prim alacağı gibi likit alacaklar ile bir doğa olayı, 3. kişinin haksız fiili veya sigortalının kasıtlı olmayan bir fiili şeklinde tezahürü ile rizikonun meydana gelmesi sonucu oluşan ve fakat miktar itibariyle likit olmayan tazminat alacağı ayrımı yapılmaksızın zamanaşımı işleme süresinin alacağın muaccel olması şartına bağlandığı görülmektedir.
Sigortalı, hasar miktarını ispat yükü altında olmakla birlikte sigorta tazminatı m. 1427/2 kapsamında rizikonun gerçekleşmesini müteakip ve rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince ve her hâlde kırkbeş gün sonra muaccel olmaktadır. Dolayısı ile sigorta tazminatı sigortacı tarafından belirlenmektedir. Sigorta şirketi riziko ve meydana gelen hasar nedeni ile sorumluluk kabul etmediğinde de sigorta tazminat hesabı yapmamakta ve zarar gören, zarar miktarının tespiti ve tahsili için zorunlu olarak dava açmakta ve tazminat miktarı açılan dava üzerinden bilirkişi tarafından belirlenmektedir. Dolayısı ile tazminat zamanaşımı süresinin işlemesi salt alacağın muaccel olması şartına bağlandığında dolaylı olarak sigortacının eylemine bağlanmış olmaktadır. Sigortacı sorumluluk kabul etmeyip dava açıldığında da yargılama faaliyetinin sonucuna bağlanmış olmaktadır. Dolayısı ile zarar görenin tazminat hakkı zamanaşımı, kendisi dışında sigortacının veya mahkemenin faaliyetine bağlanmış olacaktır. Oysa zarar görenin tazminat hakkının kendisinden sadır olmayan bir eyleme bağlanmasını hukuk himaye etmez.
Bu nedenle m. 1420/1’de öngörülen ve rizikodan kaynaklanıp likit olmayan tazminat alacağının tabi olduğu iki yıllık zamanaşımı süresinin başlaması bakımından bir kanun boşluğu söz konusudur.
Bu boşluğun Yargıtay HGK’nun 18/11/1964 tarih 2/4 (RG.11867) sayılı YİBK’nun “… Gerçekte bu boşluğu yasa koyucunun doldurması gerekir. Yasa koyucu bunu henüz yapmadığına göre sınırlama için kanuni bir hüküm bulamayan hakim, Medeni Kanunun 1’inci maddesi uyarınca, bu boşluğu dolduracak ve kendisi yasa koyucu olsaydı bu olay için nasıl bir kural koyacak idi ise o kuralı bulacak ve ona göre hüküm verecektir.” şeklindeki hükmü kapsamında doldurulması gerekmektedir. Ancak boşluk olan konuda öncelikle diğer kanunlara bakmak gerekir.
Bu kapsamda 6098 sayılı TBK’ya bakıldığında sözleşmeden kaynaklanan alacaklar bakımından zamanaşımının m. 146’da “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.” şeklinde düzenlendiği ve m. 149/1’in “Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar.” şeklindeki hükmü ile de zamanaşımının işlemesinin alacağın muaccel olması şartına bağlandığı ve fakat haksız fiilden kaynaklanan alacaklar bakımından zamanaşımının ise aynı kanunun 72/1. maddesinde “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” şeklinde düzenlendiği ve zamanaşımı süresinin işlemesinin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenmesi şartına bağlandığı görülmektedir.
TTK. m. 1 ve 6098 sayılı TBK. m. 646’nın 4721 sayılı TMK’nun ayrılmaz parçası olarak kabul edilmiş olduğundan ve 6098 sayılı TBK. m. 114/2 “Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır.” şeklindeki hükmü kapsamında TTK. ve TBK bir bütün kabul edildiğinden TTK. m. 1420/1’de öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresinin, haksız fiil niteliğindeki rizikodan kaynaklanan ve meydana gelen zararın likit olmadığı tazminat talepleri bakımından TBK. m. 72/1 gereği zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenmesi şartına bağlı olarak işletmek sureti ile zamanaşımı süresinin belirlenmesi gerekir.
TBK. m. 72/1’in uygulanması bakımından HGK’nun 16.03.2016 tarih 2014/4-896 E. Ve 2016/332 K. sayılı “… Davacının zararı maddi tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin 07.08.2012 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edilmiştir. Sözkonusu bilirkişi raporu 13.08.2012 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiğine göre 1 yıllık zamanaşımı süresinin zararın öğrenildiği 13.08.2012 tarihiden itibaren hesaplanması gerekir.” şeklindeki kararı ile iki yıllık zamanaşımı süresinin başlaması bakımından zarar görenin zararı bilirkişi raporunun kendisine tebliği ile öğrenmiş olacağı kabul edildiğinden bu doğrultuda uygulama yapmak gerekir.
Aslında bu yöndeki bir uygulama kanun koyucunun amacına da uygundur. Çünkü kanun koyucu 6102 sayılı TTK’da, 6762 sayılı eTTK. m. 1268’e karşılık gelen m. 1420 düzenlemesi ile altı yıllık zamanaşımı süresini öngörmesinin sebebi zarar göreni korumaktır. Daha açık bir ifade ile altı yıllık zamanaşımı zarar göreni korumak almacı ile öngörülmüştür. Çünkü rizikonun meydana gelmesi ile sigortacının pirim alacağı değil sigortalının zararı zuhur etmektedir.
Yargıtay HGK’nun 17/04/1972 – 8/8 (RG. 14209)sayılı YİBK’nun “Kanunun yorumunda sözünü esas tutmak ve sözünden çıkan anlam kanun hükmünden çıkan anlam ile çelişme halinde bulunmadığı takdirde bu anlamı esas almak, bir çelişme bulunması halinde tümünden çıkan anlama uygun şekilde yorum yapmak Medeni Kanunun 1’inci maddesi gereğidir” şeklindeki ve Yargıtay HGK’nun 27.3.1957 tarih 1/3 (RG.9640) sayılı YİBK’nun “Kanun hükmünün manasını tayin etmekte ilk esas, metnin meydana geldiği sözlerden çıkan manadır ve ancak bu şekilde metne verilmesi gereken mana, hükmün kanuna konulmasıyla güdülen gayeye aykırı neticeler doğuracak olduğu takdirde, lafzından çıkan mana yerine kanun ruhundan çıkan manaya göre hüküm verilmesi gerektir ki, bu durum, Medeni Kanunun birinci maddesinde kabul edilen, kanun lafzıyla ve ruhuyla temas ettiği bütün meselelere takbik olunacak kaidesinin neticelerindendir.” şeklindeki içtihadı birleştirme kararları doğrultusunda hüküm yorumlandığında altı yıllık sürenin riziko şartına bağlanmış olması karşısında bu sürenin zarar gören ve zarar görenin tazminat hakkını korumak amacı ile öngörülmüş olduğu sonucuna varmak icap eder.
Maddenin “6762 sayılı Kanunun 1268 inci maddesinde sigorta sözleşmesinden doğan bütün taleplerin iki yılda zamanaşımına uğrayacağı hüküm altına alınmış, Kanun gerekçesinde iki yıllık sürenin gerçek ihtiyaçlara daha uygun olduğu ifade edilmiştir. Yeni düzenlemede iki yıllık süreye sadık kalınmış olunmakla birlikte bir de azami zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Şöyle ki, 6762 sayılı Kanunda olduğu gibi Tasarı da muacceliyet, rizikonun gerçekleştiğini bildirmeye bağlanmıştır. Halbuki, sigortalı veya sigortadan faydalanan kimse rizikonun gerçekleştiğini, olay tarihinden itibaren, örneğin beş yıl sonra da öğrenebilir. Bu durumda sigortacı, her zaman için sigorta tazminatının ödenmesi talebiyle karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle, menfaatler dengesinin korunması amacıyla, sigortacının tazminat ödeme borcundaki zamanaşımı için 6762 sayılı Kanunun 1268 inci maddesinde düzenlenen iki yıllık süre yanında mutlak bir zamanaşımı süresi daha getirilmiş ve bu süre de rizikonun gerçekleştiği tarihten başlatılmıştır. Ancak, sigortacıyı da oldukça uzun sürelerle karşı karşıya bırakmamak ve gaiplik hali de dikkate alınmak suretiyle azami süre altı yıl olarak belirlenmiştir.” şeklindeki gerekçesinde altı yıllık sürenin salt rizikonun geç öğrenilmesi bağlandığı gibi bir anlam çıkmakta ise de gerekçe bağlayıcı olmadığından altı yıllık sürenin salt rizikonun geç öğrenilme sebebine hasredilmesi mümkün değildir.
Dolayısı ile tüm bu hükümler hep birlikte değerlendirildiğinde, TTK. m. 1420/1 düzenlemesi ile sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tüm taleplerin alacağın muaccel olmasından itibaren iki yıllık ve her halükarda rizikonun meydana gelmesinden itibaren altı yıl içinde zaman aşımına uğrayacağı öngörülmüş olduğu ancak rizikonun meydana gelmesi ile oluşan ve miktarı likit olmayan alacaklar bakımından iki yıllık sürenin ne zaman başlayacağı hususunda kanun boşluğu olduğu ve ancak diğer kanunlarda kıyas yolu ile uygulanacak hükümler olması halinde, anılan hükümlerin uygulanması mümkün olacağından boşluktan sözle edilemeyeceği için sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rizikonun gerçekleşmesi ile meydana gelen ve fakat likit olmayan tazminat alacaklarında m. 1420/1’de öngörülen iki yıllık sürenin TBK. m. 72/1 kapsamında zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenmesi şartına bağlı olarak ve her halükarda rizikonun meydana geldiği tarihten altı yıl içinde olmak şeklinde uygulamak gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu kapsamda somut olayımıza bakıldığında zararın alınan 06/08/2019 tarihli rapor ile belirlendiği ve bu raporun davacıya 28/10/2019 tarihinde tebliğ edilmiş olduğu ve tarafların kusuru itibariyle sorumluluk kapsamının ise en son alınan 17/01/2020 tarihli ek rapor ile belirlendiği, ek raporun davacı tarafa 25/01/2020 tarihinde tebliğ edildiği, davacının ise 18/11/2020 tarihinde zarar miktarının belirli hale geldiği tarihten itibaren 2 yıl içinde ve her halükarda rizikonun meydana geldiği 07/01/2015 tarihinden 6 yıl içinde ıslah ettiği ve bu nedenle sigorta şirketinin ıslahen talep edilen miktar bakımından ileri sürdüğü zamanaşımı def’inin 03/02/2021 tarihli duruşmada kurulan ara karar ile reddine karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı, ceza kovuşturmasına ilişkin evraklar, taraflar arasında akdedilen sigorta poliçesinin incelenmesi neticesinde rizikonun meydana geldiği ve tarih ve nitelik itibariyle meydana gelen rizikodan kaynaklanan zararın poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla davalı sigorta şirketinin sorumluluğunda kaldığı, keza diğer davalı … AŞ’nin de sözleşmesel sorumluluğu kapsamında edim borcunu kusursuz olarak ifa etmemiş olduğu, nitekim 06/08/2019 tarihli bilirkişi raporu ile vaki riziko neticesinde oluşan toplam zararın 390.919,41 TL olduğu tespit edilmekle birlikte davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe üst limiti olan 195.000,00 TL ile sınırlı olması nedeniyle davalı sigorta şirketi yönünden davanın kısmen kabulü ile, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla 50.000,00 TL’nin 11/09/2015 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle, 135.530,35 TL’sinin ise ıslah tarihi olan 18/11/2020 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle davalı sigorta şirketinden tahsiline, 17/01/2020 tarihli bilirkişi ek raporu ile de rizikonun meydana gelmesinde davacının %50 ve davalı … AŞ’nin ise yine %50 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiş olduğundan vaki hırsızlık olayı nedeniyle meydana gelen 390.919,41 TL toplam zararın ancak %50’si olan 195.459,70 TL’nin (50.000,00 TL’sine 11/09/2015 tarihinden ve 145.459,70 TL’sine ise ıslah tarihi olan 18/11/2020 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle) tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davalı … AŞ’den tahsiline karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın KISMEN KABULÜ ile;
Toplamı 195.459,70 TL olan zararın 50.000,00 TL’sinin her iki davalıdan tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla (50.000,00 TL’sine 11/09/2015 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle) 135.530,35 TL’sinin ise ıslah tarihi olan 18/11/2020 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle her iki davalıdan tahsili ile (tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) davacıya verilmesine,
Sigorta sorumluluk kapsamı dışında kalan 9.929,35 TL’nin ise (ıslah tarihi olan 18/11/2020 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle) davalı … A.Ş.’den tahsili ile davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereğince hükmolunan kısım üzerinden hesaplanan 13.351,85 TL nispi karar harcının (davalı … Sigorta A.Ş. 12.673,58 TL harçtan sorumlu olmak üzere) 853,88 TL peşin harç ile 5.822,05 TL ıslah harcından mahsubu ile noksan kalan 6.675,92 TL harcın (davalı … Sigorta A.Ş. 5.997,67 TL harçtan sorumlu olmak üzere) davalılardan tahsili ile hazineye irad kaydına,
Davacı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 22.132,18 TL vekalet ücretinin (davalı … Sigorta A.Ş. 21.437,12 TL’sinden sorumlu olmak üzere) davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davalı … A.Ş. lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/2 maddesi gereğince reddolunan kısım üzerinden hesaplanan 22.132,18 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı … A.Ş.’ye verilmesine,
Davacı tarafından yapılan toplam 4.260,85 TL yargılama giderinden davanın kabul red miktar ve oranı göz önüne alınarak hesaplanan 2.130,42 TL yargılama gideri ile 853,88 TL peşin harç, 27,70 TL başvurma hacı ve 5.822,05 TL ıslah harcı toplamı 8.834,05 TL’nin (davalı … A.Ş. 4.417,02 TL’den sorumlu olmak kaydıyla) davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
Davalı … Sigorta AŞ vekili tarafından yapılan yargılama giderlerinin bu davalı üzerinde bırakılmasına,
Taraflarca yatırılan bakiye gider ve delil avanslarının kararın kesinleşmesi halinde yatırana iadesine,
Taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 03/02/2021

Katip
e-imza

Hakim
e-imza

Harç/ Masraf Dökümü
Peşin Harç : 853,88 TL
Karar Harcı : 13.351,85 TL
Islah Harcı : 5.822,05 TL
Noksan Harç : 6.675,92 TL

Davacı Gider Avansı
Yatırılan Avans : 4.506,65 TL

Davalı … Sigorta A.Ş. Gider Avansı
Yatırılan Avans : 55,00 TL

Davalı … A.Ş. Gider Avansı
Yatırılan Avans : 0,00 TL

Yargılama Gideri Detayları
Bilirkişi Ücreti : 4.000,00 TL
Posta Ve Diğer Giderler : 314,20 TL