Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/573 E. 2019/366 K. 02.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/573
KARAR NO : 2019/366

DAVA : İTİRAZIN İPTALİ (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/06/2015
KARAR TARİHİ : 02/07/2019
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA/
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas dosyası ile davalılar hakkında ilamsız takip başlatıldığını, ancak dosya borçlularının takibe itiraz ettiklerini, takibe konu edilen alacağın borçlunun …bank AŞ den kullanmış olduğu krediye ilişkin Genel Kredi Sözleşmesi ve Ek Kredi Sözleşmesine dayandığını,
…bank AŞ’nin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildiğini, bu sebeple icra takip dosyasının TMSF tarafından takip edildiğini, alacağın fon alacağına dönüştüğünü, müvekkili şirketin bu alacağı TMSF den temlik aldığını, fonun alacaklı olduğu ve İİK uyarınca yapılan takiplerde itirazın satış dışında takip işlemlerini durdurmadığını, fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu, alacağın devrinde devredenin kişiliğine özgü olanlar dışındaki öncelik hakları ve bağlı haklarda devralana geçeceğinden müvekkilinin fona tanınan haklardan faydalanabileceğini, davalıların (borçlu …’un müşteri olarak,…’un müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak) müvekkili şirkete borçlu olduklarını ancak bunu bildikleri halde takibe itiraz ettiklerini, söz konusu işlemin haksız ve kötü niyetli olduğunu, usul ve yasaya aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerden dolayı her türlü yasal haklarının saklı kalması kaydıyla davalının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın (kefilin sorumluluğunun kefalet limiti ve buna ilişkin faiz ve masraflarla sınırlı olmak üzere) iptalini, takibin takip talebindeki şartlarla devamını, yapılan itirazın kötü niyetle yapılmasından dolayı davanın asıl alacağın %20 sinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini, yargılama ücreti ve ücreti vekaletin davalı yan üzerine bırakılmasına karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA/
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; diğer davalı …’un dava tarihinden önce vefat ettiğini, İstanbul … İcra Müdürlüğünün… Esas sayılı dosyasındaki itiraz dilekçesinin davacı yana tebliğ edilip edilmediğinin edildi ise tebliğ tarihi itibariyle yasa ile öngörülen 1 yıllık süre içerisinde itirazın iptali davası açılıp açılmadığının araştırılması gerektiğini, dava konusu alacağın davacının iddiasının aksine fon alacağı olmadığını, dolayısıyla 20 yıllık zamanaşımına tabi olmadığını, kredi sözleşmesinden doğan alacağın zamanaşımına uğradığını, borcun kabulü niteliğinde olmamakla birlikte takibe konu edilen asıl alacağın miktarının hatalı olduğunu, asıl alacağın 2.500,00 TL olduğunu, davacının hukuki ve maddi nedenlerini ortaya koyarak asıl alacağının miktarını ve dayanağını ispatlaması gerektiğini, davacının aslı gibidir kaşesi ve imza olmadan sunmuş olduğu belgelerin içeriğinin ve gerçekliğinin anlaşılamadığını, alacağın kefil olan müvekkili tarafından 1998-2001 yılı içerisinde cebri icra yolu ile ödendiğini, davacının ödenmiş dosya borcunun tahsili amacı ile dava konusu ikinci icra takibini başlattığını, müvekkilinin asıl alacağı ve ferilerinin tümünü icra dosyasına ödediğini, tüm bu nedenlerden dolayı …bank’ın durumunun araştırılarak alacağın fon alacağı olmaması sebebiyle zamanaşımı itirazlarının kabulünü, dosyanın esasına girilmesi halinde kredi sözleşmesinden kaynaklanan asıl alacak ve ferilerinin müvekkili tarafından 1998-2001 yılları arasında ödenmiş olması sebebiyle haksız davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’ un dava tarihinden önce 06.04.2014 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır.
DELİLLER VE GEREKÇE/
Davaya esas İstanbul …icra Dairesinin …E. sayılı icra takip dosyası, Ek Genel Kredi Sözleşmesi, Marmaris …Noterliği’ nin … yevmiye nolu 09.07.1998 tarihli keşidecisi …bank A.Ş olan ihtarnamesi, 17.02.2006 tarihli Kredi Alacağı Temlik Sözleşmesi, Genel Kredi Sözleşmesi, Milli Eğitim Bakanlığı yazı cevabı, … İl Milli Eğitim Müdürlüğü yazı cevapları, davalı …Veraset ilamı ve nüfus kayıt örneği, Marmaris …İcra Dairesi yazı cevabı, Denizli…İcra Dairesi … esas dosya yazı cevabı, …A.Ş Şirket Yönetim Kurulu Kararı, … Ticaret Sicil Müdürlüğü 04.04.2017 tarihli ilan yazısı ve dayanılan diğer deliller celp edilip incelenmiş, bankacı uzman bilirkişiden raporlar alınmıştır.
İstanbul …İcra Dairesinin… E. sayılı dosyası incelendiğinde; davalı…’ un asıl borçlu ve de kefil…’ un müteselsil kefil olduğu genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın, kredi veren … Bank A.Ş’ nin TMSF’ ye devredildiği ve… A.Ş’ nin de TMSF’den temlik aldığı bu alacağın tahsilini teminen davalılara karşı 12.07.2013 tarihinde ilamsız icra takibi yapıldığı ve takipte 3.555,81 TL asıl, 40.249,90 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 43.805,71 TL’ nin tahsilinin istendiği, davalıların süresi içinde icra dairesinin yetkisine, borca ve faize itirazları nedeniyle takibin durdurulduğu ve de zamanaşımı itirazında bulundukları, takibin devamının sağlanması amacıyla davacı tarafından İİK. 67. maddesinde belirtilen 1 yıllık hakdüşürücü süre içinde bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Yargılama sırasında …A.Ş’ nin, …A.Ş ile birleştiği anlaşılmıştır.
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine davalıların itirazının iptali istemine ilişkindir.
Davalılar icra dairesinin yetkisine itiraz etmişlerdir.
Davacı tarafın dayandığı ve davalı tarafından itiraz edilmeyen genel kredi sözleşmelerinde yetki şartının bulunduğu maddede(53.1), yetkili mahkemenin belirlenmediği dolayısıyla geçerli bir yetki sözleşmesinin varlığından bahsedilemeyeceği ancak alacağın para alacağına ilişkin olduğu gözetilerek TBK 89.maddesi uyarınca para borcunun ifa yerinin alacaklının ikametgahının olduğu, sözleşmede de aksinin kararlaştırılmadığı, HMK 10.madde uyarınca sözleşmenin ifa yeri mahkemesi ve icra dairesinin de yetkili olduğunun kabulü gerektiği, buna göre davacı alacaklının kurulu olduğu adresin bağlı olduğu yerin İstanbul İcra Dairelerinin yetkisinde olduğu anlaşılmakla, davalının icra dairesi yetkisine itirazı da yerinde görülmemiştir.
Davalılar zamanaşımı definde bulunmuşlardır.
Dava konusu alacağın … Bank A.Ş ile akdedilen genel kredi sözleşmesine dayalı olduğu görülmektedir.Anılan banka fona devredilmiştir.TMSF tarafından bu alacak 17.02.2006 tarihli temlik sözleşmesiyle eski unvanı … A.Ş olan davacı şirkete TMSF tarafından temlik edilmiştir.
5411 Sayılı Yasanın 141. maddesi ile 20 yıllık zamanaşımı süresi getirilmiştir. Anılan yasa 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Ancak evvelinde 26.12.2003 tarihli 5020 Sayılı Kanunun ek 3. maddesiyle 4389 Sayılı Bankacılık Yasasında da 20 yıllık zamanaşımı süresine ilişkin düzenleme bulunmaktadır. Zamanaşımı süresi borçlar kanunu hükümlerine göre alacağın muaccel olmasıyla başlayacaktır. Genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacak hesabın katıyla muaccel hale geldiğinden somut olayda hesabın Marmaris …Noterliğinin 09.07.1998 tarihli ihtarnamesiyle kat edildiği anlaşıldığından zamanaşımı süresinin 09.07.1998 tarihinde başlayacağı kabul edilmiştir. 5411 Sayılı Yasanın geçici 16. maddesinde 20 yıllık zamanaşımı süresinin geçmişe etkili olacağı şeklinde düzenleme yapılmış, anılan bu madde zamanaşımı sözcüğü bakımından Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Anılan mahkeme kararı içeriğine göre 4389 Sayılı Yasada değişiklik yapan 5020 Sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihine kadar genel zamanaşımı süresi olan 10 yıllık sürenin dolmamış olması halinde 2005 yılında yürürlüğe giren 5411 Sayılı Yasanın 141. maddesindeki 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekmektedir. Alacak 09.07.1998 tarihinde muaccel olmuş ve bu tarihten itibaren zamanaşımı süresi başlamakla 26.12.2003 tarihine kadar henüz 10 yıllık süre dolmadığından artık zamanaşımı süresinin 20 yıla uzadığı kabul edilmekle icra takibinin yapıldığı 12.07.2013 tarihine kadar 20 yıllık sürenin dolmadığı açık olduğundan davalıların zamanaşımı defi yerinde görülmemiştir.
Davaya konu kredinin kullandırılma tarihi, hesap kat ihtarı ve buna göre alacağın muaccel hale gelmesi, Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu dönemde
gerçekleşmiştir. Ancak 01.07.2012 tarihinde 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği anlaşılmaktadır.
Türk Borçlar Kanununun Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesinin son cümlesinde ”….Ancak Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiili ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye Türk Borçlar Kanununun hükümlerine tabidir.” denilmiştir. Bu durumda somut olayda borcun sona ermesiyle ilgili olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun hükümlerinin uygulanması gerektiği açıktır.
Türk Borçlar Kanununun 598/3. maddesinde ”Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.” denilmiştir
Türk Borçlar Kanununun 598/4. maddesinde ”Kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Davalı kefil …’ un müteselsil kefil olduğu sözleşmelerin tarihi 12.06.1997 ve 31.07.1997′ dir.Türk Borçlar Kanunun 598/3. maddesi uyarınca, sözleşmelerin kurulduğu tarihten 10 yılın geçmesiyle kefaletin sona ereceği kabul edilmelidir. Nitekim anılan madde de açıkça sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalkacağı ifade edilmiştir. Buna göre 1997 tarihinden itibaren 10 yıllık sürenin sonu olan 2007 tarihi itibariyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığının kabul edilmesi gerekir.
6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuş ise, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6101 Sayılı Kanunun 6. maddesinde ise ”Bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanununda öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.” denilmiştir
Taraflar arasındaki sözleşmenin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanununda kefalet için herhangi bir sürenin öngörülmediği, ancak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanununda azami 10 yıllık sürenin getirildiği ve bu düzenlemenin 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ifade edildiği şekilde ”ilk defa öngörülen” süre niteliğinde olduğu ve kefaletin 10 yıllık sürenin sonunda kendiliğinden kalkacağı 598/3. maddesinde açıkça ifade edilmiş olduğundan bu sürenin zamanaşımı süresi değil, hakdüşürücü süre olarak kabul edilmesi gerekir.
Nitekim öngörülen 10 yıllık süre dolduğunda, kefalet ortadan kalkacaktır. Başka bir deyişle 10 yıllık sürenin dolmasının neticesinde kefalet geçersiz hale gelmektedir. Yasada geçersiz hale geldiği belirtildiğinden bu hususun mahkemece resen dikkate alınması gerekmektedir.
Aşağıda yer verilen görüşler dikkate alındığında kefalete ilişkin 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı yönünde doktrinde de görüş birliğinin olduğu görülmektedir.
”… 10 yılın geçmesiyle borç kendiliğinden kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek süreye ilişkin düzenleme başka hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır……” (…, Kefalet Sözleşmesi, Sayfa 3085)
”…. 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa
gereği ortadan kalkar) kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü gözönünde tutulur…..” (Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Borçlar Hukuku, Sayfa 1472)
”….. Yeni borçlar kanununda sona ermeyle ilgili emredici hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da- 01.07.2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır….. (kefalet sözleşmesinde) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. maddesi gözönünde tutulacaktır. Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hakdüşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi, 5. maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir… Hakdüşürücü süre olarak kabul edilirse 01.07.2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01.07.2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir” (Prof. Dr. Sezayi Reisoğlu-TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi-İstanbul 15.06.2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)
”……. Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yıllık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen, Kefalet Sözleşmesi, Sayfa 578 vd.)
”….. 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 5/2. maddesine göre TBK ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, haksahipleri TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak 1 yıllık ek süreden yararlanır… Aynı kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’da öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir… bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur… Bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa …. alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir. Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer…..” (Y. Doç. Dr. Serkan Ayan, Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)
Yukarıda açıklandığı şekilde sözleşme tarihinden itibaren 10 yıllık sürenin sonu 2007 yılıdır. Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğu anlaşılmaktadır. 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü sürenin ilk defa öngörülmesi ve bu sürenin kanunun yürürlüğünden önce dolmuş olması halinde hak sahiplerine yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanabilme imkanının getirildiği anlaşılmaktadır. Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce 2005 tarihine kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğu, kanunun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği ve bu tarihten itibaren hak sahiplerine bir yıllık sürenin tanındığı ve bu sürenin de 01.07.2013 tarihi itibariyle dolduğu görülmektedir. Davaya esas icra takibi ise 12.07.2013 tarihinde yapılmıştır. Buna göre yasayla tanınan ek sürenin dolmasından (01.07.2013) sonra yapılan bu takibe dayalı olarak açılan davanın dinlenmesinin mümkün bulunmadığı, zira davacının artık kefili takip etme hakkının ortadan kalktığı kanaatine varılmakla müteselsil kefil olan davalı …’a karşı açılan davanın bu sebeple reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından davalı …’a karşı açılan davada, her ne kadar mirasçısı davaya dahil edilerek davetiye gönderilmiş ise de davalı …’un işbu dava açılmadan önce 06.04.2014 tarihinde yani davadan yaklaşık 1 sene önce vefat ettiği anlaşılmakla ölüye karşı dava açılması mümkün bulunmadığından ve de dosyada maddi bir hata bulunmadığı gibi HMK 124. maddesinin uygulama yeri bulunmadığı değerlendirilmekle bu davalı hakkındaki davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM/ Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1- Davacı tarafından davalı …’a karşı açılan davada davalı …’un işbu dava açılmadan vefat ettiği anlaşıldığından ölüye karşı dava açılamayacağından bu davalıya karşı açılan davanın bu nedenle REDDİNE,
2-Davacı tarafından davalı …’a karşı açılan davada, 01/07/2017 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 598/3 maddesi ve bu kanunun uygulanmasına ilişkin 6101 sayılı yasanın 5/2 maddesi çerçevesinde davanın süre aşımı nedeniyle REDDİNE,
Davacı harçtan muaf olmakla harç alınmasına yer olmadığına,
Davalı … lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince red edilen miktar üzerinden hesaplanan 5.168,63 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı …’a verilmesine,
Davalı … tarafından yapılan 5,10 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalı…’a verilmesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Taraflarca yatırılan bakiye gider avansının kararın kesinleşmesi halinde yatırana iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemesine İSTİNAF YOLU açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 02/07/2019

Katip
(e-imza)

Hakim
(e-imza)

Harç/Masraf Dökümü
Peşin Harç : 0,00 TL
Karar Harcı : 0,00 TL
Bakiye Harç : 0,00 TL

Davacı Gider Avansı
Yatırılan Avans: 1.131,00TL

Davalı Gider Avansı
Yatırılan Avans: 100,00 TL

Yargılama Gideri Detayları
Posta Giderleri: 218,20 TL
Bilirkişi Ücreti: 600,00 TL