Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1088 E. 2019/1076 K. 25.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/1088 Esas
KARAR NO : 2019/1076 Karar

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/11/2015
KARAR TARİHİ : 25/12/2019

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA/
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı arasında 02/02/2010 tarihinde Acentelik Sözleşmesi akdedildiğini, ancak davalı tarafından … 17. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye nolu evrakı üzerinden keşide edilen ihtarname ile sözleşmedeki fesih yetkisine dayanılarak haksız ve hukuka aykırı olarak 14/02/2015 tarihinde feshedildiğini ve … 17. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile vekillikten azledildiğini, oysa sözleşmenin devamı süresince yeni müşteriler sağladığını ve düzenlemiş olduğu poliçelerdeki hasar oranlarının düşük olması nedeniyle davalı şirkete önemle menfaatler sağladığını, sözleşmeden kaynaklanan bütün borçlarını eksiksiz olarak yerine getirdiğini ve sözleşme süresince hukuka ve sözleşmeye aykırı herhangi bir eyleminin söz konusu olmadığını, oysa davalı şirket tarafından yapılmakta olan işlemlerin fesih ihtarının kendisine 14/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olması nedeniyle fesih tarihi olan 14/02/2015 tarihinden önce bloke edilerek engellendiğini, Acentelik Sözleşmesi’ndeki hüküm nedeniyle yeni bir şirketin acenteliğini alamadığından işinin fiilen sürdüremez hale geldiğini, bu nedenle HMK m.107 kapsamında olmak kaydıyla TTK m.122’den kaynaklanan denkleştirme tazminatı miktarının tespiti ile şimdilik 10.000,00 TL7nin 11/11/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA/
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında 02/02/2010 tarihinde Acentelik Sözleşmesi akdedildiğini, ancak acenteliği yaşanan yanlış anlamalardan kaynaklı tutum ve davranışlar neticesinde özellikle acente – müvekkil arasındaki güven ve sadakate dayalı ilişki, karşılıklı nezaket, karşılıklı menfaatlerin korunması vb. nedenlerinden dolayı acentelik ilişkisinin sürdürülmesinin zor olacağı tespit edildiğinden sözleşmenin 45. Maddesinde öngörülen tek yanlı fesih yetkisi kullanılarak Acentelik Sözleşmesi’nin TTK m.122/1 uyarınca 3 aylık önel verilmek suretiyle … 17. Noterliği’nin …tarih ve … yevmiye nolu evrakı üzerinden keşide edilen ihtarname ile Acentelik Sözleşmesi’8in 14/02/2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere sona erdirildiğini ve davacının … 17. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile vekillikten azledildiğini, iddia edilenlerin aksine davacının fesih ihtarından yaklaşık 4 hafta sonra dava dışı … Sigorta AŞ’den acentelik aldığını ve bu nedenle kazanç kaybı yaşamadığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE/
Dava 6102 sayılı TTK m.122’den kaynaklanan denkleştirme (portföy) tazminatıdır.
İhtilaf, sigorta acentelik sözleşmesinin haklı nedenle feshedilip edilmediği ve davacı acentenin denkleştirme tazminatı talep hakkı olup olmadığı ve varsa miktarının tespiti noktalarında toplanmaktadır. Ancak davacı acente tarafından sağlanan müşteri çevresi ile denkleştirme tazminatı miktarının tespiti için tarafların defter ve belgelerinin incelenmesi, hukuk bilgisi dışında özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden HMK m.266 kapsamında talep üzerine veya resen bilirkişi deliline başvurulması mümkündür.
Davacı ile davalı arasındaki sözleşme ilişkisi sigorta acenteliği ilişkisidir. Bu nedenle tarafların hak ve yükümlülüklerinin ve davacı acentenin denkleştirme tazminatı talebinin öncelikle özel kanun niteliğindeki 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu m.23’e göre bu kanunda hüküm bulunmaması halinde m. 23/son hükmünün atfı nedeniyle genel hüküm niteliğindeki 6102 sayılı TTK’da acentelik ilişkisinin düzenlendiği m.102-123’e göre çözülmesi gerekir.
Sigorta acentelerinin sözleşmenin sona ermesi nedeniyle talep edebileceği porföyü (denkleştirme) tazminatı, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesinde; “Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilir. Ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi ya da kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde tazminat hakkı düşer.” şeklinde düzenlenmiştir. Düzenleme kapsamında sigorta acentelerinin porföy tazminatı talep edilebilmesi için gerek ilk şart, sigorta acentesinin acentelik ilişkisinin başlamasından sonra yeni müşteriler bulmuş olması, ikinci şart, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da müvekkilin önemli menfaatler elde ediyor olması üçüncü şart ise somut olayın olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, tazminat ödenmesinin hakkaniyete uygun düşmesidir.
Genel hüküm niteliğindeki TTK. m. 122/1’de ise denkleştirme tazminatı; “(1) Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve (c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme kapsamında acentelerinin porföy tazminatı talep edilebilmesi için gerek ilk şart, acentenin acentelik ilişkisinin başlamasından sonra yeni yeni müşteriler bulmuş olması, ikinci şart, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da müvekkilin önemli menfaatler elde ediyor olması üçüncü şart ise somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, tazminat ödenmesinin hakkaniyete uygun düşmesidir.
Esasen özel hüküm niteliğindeki 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu m.23/16 ile genel hüküm niteliğindeki TTK m.122/1 düzenlemesi genel olarak paralel niteliktedir.
Her iki kanun ile denkleştirme tazminatı için öngörülen maddi koşullar dışında, denkleştirme tazminatı talep edilebilmesi için TTK. m. 122 ile ek olarak, sözleşmenin müvekkil (sigorta şirketi) tarafından haklı bir neden olmadan feshedilmiş olması (m.122/3) ve davanın sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olması gerekir. (m.122/4) Hükmedilecek tazminat miktarı, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmiş ise faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır. (m.122/2)
Ancak mevzuatta bu şekilde öngörülen denkleştirme tazminatının niteliği konusunda öğreti ve yargıda görüş birliği yoktur. Bu konudaki hakim görüş, denkleştirme talebini, hakkaniyet düşüncesinden kaynaklanan ve yaratılan müşteri çevresinin bir bedeli olarak tanımlamaktadır. Ancak doktrinde denkleştirme talebini, acenteye yardım etme düşüncesine dayandıranlar olduğu gibi, klasik anlamda bir malvarlığı zararının giderilmesi olarak kabul edenler de bulunmaktadır. Bazı yazarlar ise denkleştirme talebini sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayandırmaktadır.(bkz. Yrd. Dç. Dr. Rauf Karasu (2008) Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Acentenin Denkleştirme Talebi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl:2008 s. 288)
Acente, aracılık yapmak dışında sözleşme kapsamında sağladığı yeni müşteri çevresi ile yapılan işlemlerden hem müvekkil hemde kendisi menfaat elde etmektedir. Ancak acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra acente bu müşteri çevresinden kural olarak fayda sağlama olanağını yitirdiği halde müvekkil bu çevre ile ilişkileri sürdürme ve menfaat elde etme imkanına sahiptir. Bu kapsamda acenteye tanınan denkleştirme tazminatı hakkı, acente tarafından müvekkile kazandırılan ve ancak fesih nedeni ile acentenin yoksun kaldığı ve fakat müvekkilin fesihten sonra da menfaat elde etmesi mümkün müşteri çevresi karşılığının hakkaniyet ilkesine uygun olarak hesaplanarak acenteye verilmesidir. (bkz. Yrd. Dç. Dr. İrfan Akın (2013) Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Acentenin Denkleştirme Talebi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl:2013, Sayı 62, s.614-615)
Esasen sözlşemenin haklı bir neden olmadan feshi halinde müvekkil kusuru ile acentenin sağladığı müşteri çevresinden menfaat elde etmesini engellemiş olmaktadır. Çünkü sözleşmenin sona ermesi ile acente gelecekte menfaat elde etme imkanını yitirerek zarara uğratılmış olmaktadır. Bu nedenle de sözleşmeyi haklı neden ile sona erdirdiğini ispat edemeyen müvekkil kusuru ile meydana gelen zarardan kanunda öngörülen limitler dahilinde sorumlu olacaktır.
Bu nedenle müvekkilin sözleşmenin sona ermesinden sonra, sağlanan müşteri çevresinden fiilen menfaat sağlayıp sağlamadığı önemli değildir. Önemli olan müvekkilin objektif manada menfaati sağlayabilecek olması ve müvekkilin sözleşmeyi haksız olarak feshi nedeni ile acentenin bu menfaatten yoksun kalmasıdır. Değilse müvekkilin müşteri çevresi ile yapacağı sözleşmeler sonucu somut bir kazanç elde etmesi gerekmez. (Dr. A. Nilay Şenol, Bayilik Sözleşmesi Sona Erme Ve Sonuçları, İstanbul Vedat Kitapçılık, 2011, s.269) Aksi halde sözleşmenin sona ermesinden sonra, müvekkilin sağlanan müşteri çevresinden fiilen menfaat sağlandığının aranması, tazminatı tür olarak sebepsiz zenginleşmeye götürür ve davacının hak talebi de davalının menfaat sağlamak isteyip istememesine tabi kılınmış olur. Kötü niyetli müvekkil de salt tazminat ödememek için menfaat elde etmeme yolunu tercih edebilir.
Nitekim TTK m.122/4 ile açılacak olan davanın fesih tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süreye tabi tutulması, bu sürenin fesih ile birlikte başlaması ve acentenin fesihten sonraki ilk gün dahi işbu davayı açma hakkına sahip olması karşısında, müvekkilin, acente tarafından sağlanan müşteri çevresinden, fiilen menfaat sağlamaya başlaması ve bu hususun tazminat şartı olarak aranması çelişki olacaktır. Bu nedenle sağlanan müşteri çevresinden müvekkilin, yeni sözleşmeler yapmak sureti ile fiilen istifade şartı yerine sağlanan müvekkil çevresinden objektif olarak menfaat sağlayabilme olarak kabul etmek gerekir.
Bu kapsamda, sözleşmede öngörülen fesih hakkının (olağan fesih hakkı), keyfi olarak kullanması dürüstlük kurallarına aykırı olacağından olağan yolla fesih hakkını kullanan taraf bu hakkını haklı bir nedenle kullandığını ispat yükü altındadır.(bkz. Yargıtay 11. HD. 22/10/2014 tarih – 2014/7542 Esas ve 2014/16209 Karar ve 11. HD. 27/04/2016 tarih – 2015/15216 Esas ve 2016/4748 Karar) Keza, taraflardan biri sözleşmeyi olağanüstü yolla ve haklı nedenle feshetmiş ise haklı nedeni ispat yükü altındadır. (bkz. Bilge Umar – Ejder Yılmaz (1980) İspat Yükü, Yeniden Yazılmış, Genişletilmiş 2. Bası Ankara: Kazancı Matbaacılık, s. 108-109/ Yargıtay 19. HD. 29.01.2018 tarih – 2016/12515 E. ve 2018/188 K.) Haklı neden olarak acentenin yıl sonu kotalarını yerine getirmediği nedenine dayanılmakta ise sigorta şirketinin acentenin hangi seviyede beklenen başarıyı gerçekleştiremediği, acente ile aynı konum ve büyüklükteki diğer acentelerden ne kadar geride kaldığı ve mevcut başarısızlığın davalı için sözleşmenin sürdürülmesi için kabul edilemez düzeyde olduğunu ispat etmesi gerekir. Kaldı ki salt hedeflerin tutturulamaması acentelik sözleşmesinin feshi için haklı neden olarak kabul edilemez.(bkz. Yargıtay 11. HD. 18/04/2017 tarih – 2015/14094 Esas ve 2017/22015 Karar) Ayrıca acente, acentelik ilişkisinin başlamasından sonra yeni müşteriler bulduğunu ve sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da müvekkilin sağlanan bu müşteri çevresinden menfaat elde etmesinin mümkün olduğunu, müvekkil (sigorta şirketi) ise saptanan tazminattan indirim yapılması için lazım gelen özgün hususları (acentenin sağladığı müşteri çevresine müvekkilin katkısı, müvekkilin markasının yaygınlığı ile piyasada ürününe duyulan güven gibi) ispat yükü altındadır.
Bu açıklamalar çerçevesinde somut olaya bakıldığında, davalının … 17. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye numaralı evrak üzerinden keşide ettiği ihtarname ile “1-Şirketimiz acentesi olarak bugüne kadar yapmış olduğunuz çalışmalar göz önüne alınarak şirketimizle akdetmiş olduğunuz 02/02/2010 tarihli Acentelik Sözleşmesi’nin şirketin sözleşmeden kaynaklanan fesih hakkına dayanılarak 14/02/2015 tarihi itibariyle feshedilecektir. 2-Acenteliği ifa zımmında tarafınıza şirketimizce verilmiş bulunan vekaletname de 14/02/2015 tarihi itibariyle hükümsüzdür.” şeklindeki beyanla acentelik sözleşmesinin olağan yolla feshedildiği ve … 17. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile de davacının azledildiği görülmektedir. İhtarnameye konu beyanlar değerlendirildiğinde davalı tarafın sözleşmenin 45. maddesindeki tek yanlı fesih hakkını kullanmak suretiyle feshetmiş olduğu görülmektedir.
Davacı tarafından … 35. Noterliği’nin … tarih ve … nolu evrakı üzerinden feshedilen sözleşmeden kaynaklanan hak ve alacakların talep edildiği görülmektedir.
Tüm dosya ve tarafların defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılmak sureti ile mali müşavir bilirkişi … ve sigorta hukukçusu …’ten alınan 12/07/2017 tarihli bilirkişi raporu ile; davalı … şirketinin sözleşmeyi fesih ihbar süresine uymaksızın feshettiği, davalı … şirketinin Acentelik Sözleşmesi’ni 11/11/2014 tarihinden itibaren acentenin tüm işlemlerini kredi kartı ödemesine yönlendirerek bloke işlemi uyguladığı, sözleşmenin fesih ihbar sürelerine uyulmaksızın feshedilmesi nedeniyle 3 ay süre karşılığı 14.275,14 TL tazminat alacağı olduğu, başlamış işlemin tamamlanamaması yüzünden davacı tarafından kayıt ve belge sunulamadığından bu yönüyle herhangi bir tespitin yapılamadığı tespit edilmiştir.
Alınan raporun denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli olmaması nedeniyle bu kez Marmara Üni. Sigortacılık Anabilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. … ve Marmara Üni. Borçlar Hukuku Öğr. Üyesi Dr. …’dan alınan 10/09/2019 tarihli bilirkişi raporu ile; davalı şirketin ticari defter ve belgelerinin usulüne uygun tutulmuş olması nedeniyle lehine delil olma özelliğine sahip olduğu, 16/02/2015 tarihinde gerçekleştirilen feshin TTK m.121/1 ve sözleşmenin 22. maddesine uygun olarak 3 ay öncesinden ihbarda bulunmak suretiyle yapıldığı, ancak sözleşmenin feshinde davacıya atfedilecek bir kusur tespit edilemediği, davacının m.122 kapsamında hakkaniyet gereği tazminat talep etme hakkı olduğu ve bu madde kapsamında yapılan hesaplamalar neticesinde davacının davalıdan 56.546,00 TL tazminat hakkı olduğu tespit edilmiştir.
Davacı vekili 24/10/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile müdabihi 46.546,00 TL artırmak suretiyle 56.546,00 TL’nin 11/11/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Dosya kapsamı, ihtarnameler ve denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporu ile tespit edildiği üzere davalının sözleşmeyi haklı neden ile feshettiğini ispat edemediğinden HMK m.107 kapsamında açılan davanın kabulü ile, 56.546,00 TL’nin 11/11/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın KABULÜ İLE,
56.546,00 TL’nin 11/11/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesaplanan 3.862,66 TL nispi karar harcının, 170,78 TL peşin harç ve 795,00 TL ıslah harcı toplamı 965,78 TL harçtan mahsubu ile noksan kalan 2.896,88 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
Davacı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 6.570,06 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davacı tarafından yapılan toplam 4.329,60 TL yargılama gideri ile 170,78 TL peşin harç, 27,70 TL başvuru harcı ve 795,00 TL ıslah harcı toplamı 5.323,08 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına,
Taraflarca yatırılan bakiye gider avansının kararın kesinleşmesi halinde yatırana iadesine,
Davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde İSTİNAF yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 25/12/2019

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza

Harç/ Masraf Dökümü
Peşin Harç : 170,78 TL
Karar Harcı : 3.862,66 TL
Islah Harcı : 795,00 TL
Noksan Harç : 2.896,88 TL

Davacı Gider Avansı
Yatırılan Avans : 4.745,00 TL

Davalı Gider Avansı
Yatırılan Avans : 1.850,00 TL

Yargılama Gideri Detayları
Bilirkişi Ücreti : 4.200,00 TL
Posta Giderleri : 159,60 TL