Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2003/511 E. 2022/508 K. 26.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2003/511
KARAR NO : 2022/508

DAVA : Tasarrufun İptali (İİK 277 Ve Devamı)
DAVA TARİHİ : 25/03/2003
KARAR TARİHİ : 26/05/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tasarrufun İptali (İİK 277 Ve Devamı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’in Banka Düzenleme Ve Denetleme Kurulu’nun 27/10/200 tarih ve 86 sayılı kararı ile temerrüt hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarına istinaden …’na devredilen … A.Ş.’nin hakim ortaklarından olduğunu ve …’ye gecikme zammı hariç 452.672.000.000.000 TL borçlu olduğunu, müvekkili kurum tarafından … A.Ş.’nin hakim ortakları aleyhine 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 15. maddesinin 7. fıkrasının (b) bendindeki yetkiye istinaden 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanuna göre icra takipleri yapıldığını ve takip kapsamında amme borçlusu …’e … sayılı dosyadan 16/08/2001 tarih ve 643 sayılı ödeme emri tebliğ edildiğini ve muhtelif hak ve mallarının hazcedildiğini, davaya konu ipotek işleminin konusu olan taşınmazın da 01/03/2002 tarihinde hazcedilmesi nedeniyle tapu müdürlüğünden gönderilen takyidat bilgisi arasında söz konusu taşınmaz üzerinde diğer davalı … A.Ş. lehine tesis edilmiş olan … tarih ve … yevmiye numaralı 6.000.000.000.000 TL bedelli ipotek olduğunu, davalı …’in söz konusu ipotek işlemini yasayı ihlal etmek suretiyle müvekkili kurumun amme alacağını tahsil etmesini güçleştirdiğini, taşınmasın değerinin ipotek tutarı kadar azalmasına sebep olduğunu, başka bir anlatımla müvekkili kurumdan mal kaçırdığını, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’un 29. maddesinin, amme alacağını ödemeyen borçluların “beyan ettiği malların borcuna kifayetsizliği anlaşılanların ödeme müddetinin başladığı tarihten geriye doğru iki yıl içinde veya ödeme müddetinin başlamasından sonra yaptıkları tasarruflardan” bazıları ile birlikte “mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler”in hükümsüz olduğunun hükme bağlandığını, … …’ye borçlu olduğunu ve takip edildiğini bildiğinden ipotek işleminde iyi niyetli olmadığını, davaya konu ipoteğin icraya konulmasının önlenmesi amacıyla veya icraya konulmuş ise icranın durdurulması yönünde ihtiyati tedbir karar verilmesini, …’in ipotek işleminin 6183 sayılı kanunun 29. maddesi kapsamındaki işlemlerden olup iptal edilmesi gerektiğini, bu nedenlerle … İli, … İlçesi, … mevkiinde kain, tapunun 111 pafta, 683 ada, 31 parsel numaralarında kayıtlı 119677.7 m2 miktarlı içinde ahşap köşkü olan, bahçe ve maileziz vasıflı taşınmazın …paylı A Blok, 7 nolu dubleks mesken üzerinde davalı … A.Ş. lehine …tarih ve … yevmiye ile tesis edilmiş olan 6.000.000.000.000 TL bedelli ipotek işleminin müvekkili kurum alacağı yönünden iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, yetkili mahkemenin Sarıyer Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, iptal davalarına bakmakla görevli mahkemenin “Asliye Hukuk Mahkemesi” veya “Sulh Hukuk Mahkemesi” olduğunu, bu nedenlerle davanın görev ve yetki yönünden usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkilinin … A.Ş.’nin hakim hissedarı olduğu yönündeki iddiaları kabul etmediklerini, müvekkili amme borçlusu olmadığından huzurdaki davanın açılabilmesi için gerekli şartların oluşmadığını, davacının amme borçluları tarafından sunulmuş ve Bankacılık Düzenleme Ve Denetleme Kurulu Yönetim Kurulu tarafından 09/11/2001 tarih ve 306 sayılı Yönetim Kurulu kararı ile kabul görmüş ve basın açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuş olan ödeme protokolünü, bu protokole dayalı olarak sunulmuş bulunan teminatların eksik olması sebebiyle 18/02/2002 tarihinde reddettiğini, bu kararın iptal talebi ile … 1. İdare Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası üzerinden dava açtıklarını, iş bu davanın bekletici mesele yapılmasını, müvekkilinin maliki olduğu ve davaya konu olan gayrimenkul üzerinde diğer davalı … A.Ş. lehine tesis edilen ipoteğin gerçek bir tasarruf işlemi olduğunu ve gruba dahil şirketlerin … A.Ş.’den kredi kullanmasına yönelik olduğunu, bu nedenlerle yasaya aykırı teminatsız ihtiyati tedbir talebinin reddi ile 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin Anayasaya aykırılığı göz önüne alınarak konunun Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesine ve konunun bekletici mesele olarak kabul edilmesine, usul ve kanuna aykırı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili banka iyi niyetli olduğundan iptali davası açılması koşullarının oluşmadığını, müvekkilinin verdiği kredilerin teminatı olarak davalıya ait gayrimenkul üzerine ipotek tesis ettiğini, müvekkilinin defter ve kayıtları incelendiğinde de …Tic. A.Ş.’ye kredinin kullandırıldığının ve alacaklarının gerçek bir alacak olduğunun ortaya çıkacağını, söz konusu ipoteğin …’den mal kaçırmak amacıyla yapılmadığını, ipotek tesis edilen gayrimenkul üzerinde bir ihtiyati tedbir olmadığından müvekkilinin iyi niyetinin korunması gerektiğini, 6183 sayıl yasadaki tasarrufun iptali davası açılmasının koşullarından biri de alacağın kesinleşmesi olması olduğunu, bu nedenle mahkemece amme alacağının kesinleşip kesinleşmediğinin tespit edilmesi gerektiğini, mahkemenin davanın esasını çözümleyecek ve böyle bir sonuç doğuracak biçimde ihtiyati tedbir kararı veremeyeceğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememizin 16/06/2004 tarihli duruşmasının 3 nolu ara kararı gereği, davalı … Şube kayıtları üzerinde mahallinde inceleme yapılmak suretiyle … A.Ş.’ne ipotek resmi senedi kapsamında Türk Lirası veya döviz olarak vadeli akreditif kredisi olarak hangi kredilerin açıldığı ve kullandırıldığının kredi açılış ve kullandırma tarihleri ile kredi miktarları, ne miktar kredilerin geri ödemelerinin yapıldığı, halihazır kredi kullanan firmaların mevcut risk ve borçları toplamı ile bu kredilerin teminatı olarak alınan ipoteğe ilişkin işlemin 6183 sayılı Kanunun 24-25-27-29 ve devamı maddeleri kapsamında hükümsüz, iptali gereken bir tasarruf mahiyetinde olup olmadığının tespiti yönünde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verildiği ve bilirkişi …, …ve … tarafından sunulan 19/07/2004 tarihli bilirkişi raporu ise
…İptali istenen tasarrufi işlem; … tarafından 3. kişi … A.Ş. Lehine 1. Derecede, 6 trilyon TL bedelle… tarih ve … yevmiye sayısıyla ipotek tesis işlemi olup,
Davacı … vekili, tasarrufun iptüali davasını … ve ipotek tesisi tasarrufi işleminin lehine yapıldığı 3. kişi … A.Ş.’ne karşı açmıştır.
Davacı … vekili, 3. kişi … A.Ş. lehine ipotek tesis eden …’i amme borçlusu olduğunu gerekçesiyle davalı olarak göstermiştir.
5-İptal sebepleri, tasarrufun yapıldığı zaman dilimi ve davanın açılacağı süre
a)İptal sebepleri ve tasarrufun yapıldığı zaman dilimi
Amme borçlusunun 3. Kişilerle yapmış olduğu tasarrufi işlemlerin iptal sebeplerinin neler olduğu 6183 sa.K.nun 27.,28.,29. ve 30. maddelerinde belirtilmiştir. Sayılan bu iptal sebeplerinden 30. maddede ifadesini bulan iptal sebebi, incelediğimiz dosyanın mevcudu itibariyle kabili tatbik gibi gözükmektedir.
6183 sayılı Kanunun amme borçlusu tarafından yapılan tasarrufi işlemlerin batıl sayılıp iptallerinin dava edebilmesiyle ilgili olarak iki ayrı süre öngörülmüştür.
Bu sürelerden biri, tasarrufi işlemin batıl sayılması için, hangi zaman dilimi içinde yapılmış olması gerektiğini gösterir (6183 sayılı kanun madde 27-29)
Ancak hemen belirtelim ki, tasarrufi işlemin batıl sayılması için kanunda belirli bir süre öngörülmüş (6183 sayılı kanun madde 27-29 olsun veya olmasın (6183 kanun m30), her iki halde de, tasarrufi işlemin iptali davasının mutlaka tasarrufi işlemin yapıldığı tarihten itibaren 5 yıllık süre içinde açılmış olması gerekir. (6183 sayılı kanun m 26)
Amme borçlusunun, malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadıyla borçlu tarafından yapılan bir taraflı muameleler ile borçlunun maksadını bilen veya bilmesi gereken (MK.m.3) kimselerle yapılan bütün tasarrufi işlemlerin tarihleri ne olursa olsun hükümsüz olacağını kanun kabul etmiştir. (6183 sayılı kanun m 30)
Olayımızda;
Amme borçlusu olduğu dosya mevcudundaki bilgi ve belgelerden anlaşılan …’in maliki bulunduğu dubleks mesken vasıflı gayrimenkul üzerinde 3. kişi … lehine … tarih ve … yevmiye sayısıyla yaptığı 6 trilyon TL bedelli ipotek tesisine yönelik tasarrufi işleminin, 6183 sayılı kanun madde 30 anlamında batıl sayıyıp iptal edilebilmesi için;
…’in bu tasarrufi işlemi, amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadıyla yapmış olması ve 3. kişi … A.Ş.’nin de onun bu maksadını bilmesi veya bilmesi gerekmesi icabetmektedir. Bu durumda, ipotek tesisi tasarrufi işleminin, yapıldığı tarihe bakılmaksızın hükümsüz (batıl) olduğu kabul edilir.
Amme borçlusunun ipotek tesisi tasarrufi işlemini amme alacağının tahsiline imkan bırakmak maksadıyla yapıp yapmadığı ve bu maksatla yapmış ise, onun maksadını lehine ipotek tesis edilen 3. kişi … A.Ş. Yetkilisinin bilip bilmediği veya bilmesi gerekip gerekmediği Dosya mevcudu itibariyle Sayın Mahkemece takdiren tespit edilebilir.
B)Davanın açılacağı süre
Tasarrufi işlemin iptali davası, iptale tabi tasarrufi işlemin yapıldığı tarihten itibaren 5 yıllık süre içinde açılır. 6183 sayılı kanun 26, bu sürenin zamanaşımı süresi olduğunu belirttiği halde, İİK madde 284 hükmüne göre 5 yıllık süre, hak düşürücü süre (sukut-u hak müddeti) teşkil etmektedir.
… İlçesi, … Mahallesi , … mevkiinde kain 111 pafta, 683 ada, 31 parsel sayılı 119677,75 m2 miktarlı içinde ahşap köşkü olan bahçe ve maileziz vasıfla taqınmazda;
A Blok, 7 numaralı Dubleks Meskenin kat irtifakına ayrılan ve Dinç kızı … adına kayıtlı … arsa payının tamamı üzerinde … A.Ş. lehine 1. Derecede, 6 trilyon TL bedelle ipotek tesisi tasarrufi işlemi 22.10.2001 tarihinde yapılmış olup,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu … Birinci Tahsilat Dairesi Başkanlığı vekili tarafından, tasarrufun iptali davası 25/03/2003 tarihinde açılacağından,
Kanunda öngörülen 5 yıllık süreye ilişkin şartın (6183 sayılı kanun m 26, İİK madde 284) olayımızda gerçekleştiği,
IV-1)Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 27/10/2000 tarih ve 86 sayılı kararı ile, 4389 sayılı Bankalar Kanunu, madde 14/3 ve 4. bentleri uyarınca temettü hariç, … A.Ş.’nin ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi … devredilmiştir. (bkz. 25/03/2003 tevzi tarihli Dava Dilekçesi)
Bankanın kullanılan kaynaklarının ve uğradığı zararın hakim ortağı olduğu gerekçesiyle …’den iade veya tazmini istenip, … alacağı haline gelen alacağın tahsili için harekete geçilmiştir.
BDDK tarafından … A.Ş.’nin hakim ortakları aleyhine 4389 sayılı Bankalar Kanunu, m 15/7 hakmüne dayınalarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca icra takibine girişilmiş ve 2022/AATUHK/06 sayılı takip dosyasından 16/08/2001 tarih ve 643 sayılı ödeme emri tebliğ edilerek … muhtelif hak ve malları haciz edilmiştir (bkz 25/03/2003 tevzi tarihli dava dilekçesi ve dosyada fotokopileri mevcut BDDK, … Tahsilat Daire Başkanlığınca … aleyhine düzenlenmiş Ödeme Emri, Tebliğ Alındısı ve … sayılı takip dosyasından …’in gayrimenkul kayıtlarına haciz şerhi işlettirilmesine ilişkin BDDK, …’nun 19/02/2002 tarihli yazısı)
2-Dosyada fotokopileri mevcut … 2. İdare Mahkemesinin … tarih ve … Esas sayılı kararının incelenmesinden;
…’in 24/08/2001 tarihli dilekçe ile 6183 sayılı kanun m 48’e göre tecil ve taksitlendirme talebinde bulunduğu ve bu talebin …’nin yönetim kurulu tarafından kabul edilmesinden sonra 15/02/2002 tarihli başvuru ile 4783 sayılı kanuna göre yapılacak finansal yeniden yapılandırma çerçeve anlaşması kapsamında borcun ödeme şekil ve şartlarının revize edilerek tecil ve taksit talebinin buna göre değerlendirilmesi teminen toplantı yapılmasını istediği,
…’in bu isteminin, 24/08/2001 tarihli teklifin ve bu teklifi revize eden 08/11/2001 tarihli teklifin değerlendirildiği istemin geçerli olabilmesi için yerine getirilmesi gereken koşulların bildirildiği ve kabul edildiği halde, taksitlerin tam ve zamanında ödenmediği, mahsup talebinde belirtilen tutarın ilgili taksit ödemelerini karşılamayacağı anlaşıldığı gerekçesiyle …’nin Başkan Yardımcısı imzasıyla reddedildiği,
…’in 18/02/2002 tarih ve 2661 sayılı ret işlemin iptali ve yürütmenin durdurulmasını talep ederek … Tahsilat Daire Başkanlığı aleyhine … 2. İdare Mahkemesinde dava açtığı,
… 2. İdare Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda;
Eski hakim ortak olan davacı …’in borcunun kaynağının … A.Ş. olup, bu bankanın 27/10/2000 tarihli kararla …’ye devredildiği,
…’nin 24/08/2001 tarih ve 187 sayılı Yönetim Kurulu kararı ile …’in tecil ve taksitlendirme talebi kabul edilip, tecil konusu amme alacağının teminatlarının … lehine tesisi ile ilgili her türlü iş ve işlemlerin gerçekleştirilmesi için … Başkan Yardımcısının yetkilendirildiği ve bu yetkisini gerektiğinde uygun göreceği yönetici personeline devredilmesinin kabul edildiği,
… Yönetim Kurlunun, … Başkan Yardımcısına aktardığı yetkinin, tecil ve taksitlendirme işlemlerinin karar bağlanması olmayıp, Yönetim Kurulunca karara bağlanan tecil ve taksitlendirme işlemlerine yönelik teminatların … lehine tesisi ile ilgili her türlü iş ve işlemlerin gerçekleştirilmesi olduğu,
Ancak, …’in başvurduğu … yönetiminden … sayılı kanuna göre tecil ve taksitlendirme talebinin, … Başkan Yardımcısı tarafından reddedildiği,
…’nin Yönetim Kuruluna ait olan yetki kendisine aktarılmadığı halde … Başkan Yardımcısı tarafından kullandırılarak yapılan ret işleminin hukuka aykırı olduğu ve
Hukuka aykırı olan bu ret işleminin uygulanması halinde giderilmesi güç zarar doğacağı gerekçesiyle … 2. İdare Mahkemesince… tarih ve … Esas sayısıyla “18/02/2022 tarihli ret işleminin yürütmesinin teminatsız olarak dava sonuna kadar durdurulmasına” karar verildiği anlaşılmıştır.
… tarafından … 2. İdare Mahkemesinde açılan ret işleminin iptali davasının sonuçlandığına dair herhangi bir bilgi ve belgenin dosyada yer almadığı, ret işleminin iptali davası davacı … lehine sonuçlandığı takdirde huzurdaki davayı etkileyeceğinden, bekletici mesele(mesele-i müstehire) olarak mütalaa edilebileceği, yönünden görüş ve kanaat belirtildiği görülmüştür.
Mahkememizin 08/05/2006 tarihli ara kararı ile bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verildiği ve bilirkişi …, … ve … tarafından dosyaya sunulan 13/06/2007 tarihli bilirkişi raporunda özetle,
Davanın seyri, dava dilekçesine göre davalı (batırılan bankalardan) …’ ı işleten … AŞ’nin hakim ortaklarındandır; bu banka 4389 sa.K. gereğiıce …’na devredildiğinden onun alacaklarına (ve bu arada batrranlara karşı tazminat talebi alacaklarına halef olan …’nrın, davalının payına düşen tazmiflat borcu için alacağı …(:452 672 000 YTL) miktarında idi; alacaklı … bu alacak için 6183 sa.K. kurallarına göre icra takiplerine girişmiştir. Takipler sırasında şimdiki birinci davalıya ödeme emri tebliğ edilmiş, çeşitli malları ve hakları haczedilmiştir. Bu sırada borçluya ait degerli bir taşınmazın (az önce belirtilen) ipotekle kayıtlanmış bulunduğu görülmüştür. Takip sonucunda alacak tahsil edilemediğinden (ipotek yokmuş gibi o taşınmazın paraya çevrilebilmesine olanak sağlayıcı hüküm almak üzere); 6183 sa.K. m. 29,daki iptal davasının açılması gereği ile karşılaşılmıştır. Bundan sonra davanın seyri şöyle olmuştur:
İlk bilirkişilerin raporu. İlk bilirkişi kurulunun görevlendirilmesi sırasında 16.2.2004 günlü ara kararı ile bu kurulun görevi şöyle belirtilmiştir. Davalı … Şube kayıtları üzerinde mahallinde inceleme yapılmak suretiyle … AŞ,ne ipotek resmi senedi kapsamında TL veya döviz olarak vadeli akreditif kredisi olarak hangi kredilerin açıldığının veya kullandırıldığının, kredi açılış ve kullandırma tarihleri ile kredi miktarları, ne miktar kredilerin geri ödemelerinin yapıldığı, hali hazır kredi kullanan firmaların mevcut borçları toplamı ile bu kredilerin teminatı olarak alınan ipoteğe ilişkin işlemin 6183 sayılı kanunun 24, 25, 27 , 29 vd. maddeleri kapsamında hükümsüz, iptali gereken bir tasarruf mahiyetinde olup olmadığının tespiti yönüyle bilirkişi incelemesi yapılmasına.
Bilirkişi olarak bankacı …, İÜHF’den …, Ar.Gör. …’ın seçilmelerine ….Bu kurul raporunu 19.7 .2004 tarihiyle hazırlamış ve sunmuştur.
Bilirkişi raporu, …’in şimdiki takip konusu borcunun ertelenmesi, taksitlendirilmesi talebinin … tarafiıdan reddine karşı idari yargıda açtığı dava kabul hükmüyle sonuçlanırsa ortada muaccel bir alacak bulunmadığı için (daha doğrusu … idari yargının hükme gereğince taksitlendirme talebini kabule mecbur kalacağı için) davanın reddi gerekeceğini ve bu sebeple idari yargıdaki o diğer davanın sonuçlanmasını şimdiki davada bekletici sorun sayılmasının yerinde olacağını ifade etmekte yani davanın haksızlığı yönünde hiç bir açıklamaya yer vermemektedir, hatta zımnen, idari yargıdan iptal kararı çıkmazsa istemin kabulüne engel olmadığını kabullenmektedir.
b. Bu rapora karşı verilen itiraz dilekçelerinde öne sürülen dayanaklar, o arada vadelendirme protokolü’nün dile getirilmesi ve mahkemece istenmesi … vekilinin 23.12.2004 havale tarihli dilekçesinde, l’de, davalıya karşı mevcut alacaklarının çok eskiden, 1995 yılında başlayarak zaman içinde doğmuş bulunduğu; 2,de, bu alacaklar için teminat almalarının çok doğal olduğu; 3,de, davacı alacaklı ile yapılan bir protokol uyarınca onun alacaklarının 15 yıllık vadeye bağlandığı, dolayısiyle o alacakların halen muaccel durumda olmadığı; 4,de, davacı … kendi borçlusu olan diğer davalının malvarlığında büyük değer taşıyan birtakım iştirakler bulunduğu halde bunlara başvurmayıp da şimdi alacağını tahsil edemiyormuş gibi üçüncü şahsa (…) zarar verecek surette onun lehine tesis edilmiş ipoteği kaldırtacak bir dava açmakla MK m. 2’deki diirüst davranma gereği ilkesini çiğnediği savunmaları öne sürülmüştür yani bu haller dolayısiyle davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
Dikkat eımeli ki davacının Sonuncu Savunması, açılan davada dürüsı davranma gereği kuralının çiğnenmiş olmasına dayanan iekııik anlamda bir itiraz gibi ifade edilmiş olmakla birlikte aslında, gerek İİK m. 277-284’teki gerek AATUHK’da bulunan ona benzer iptal davasının bir dinlenme şartı olan “asıl borçlunun aciz haline düşmüş bulunması ” şartının olayda yokluğu iddiası niteliğndedir yani dava temeli unsurlardan birinin varlığının inkarıdır.
Davacı vekilinin, 3.1.2005 havale tarihli cevap dileçkesinde, 1’de 6183 sayılı yasanın m.29 kuralına göre davalının iyiniyetli olup olmadığının önem taşımadığı; 2’de yine de (yani yasa iyiniyete onu bir kurtuluş beyyinesi dayanğı sayarak değer vermiş olsaydı bile) davalıların kendi lehlerine ipotek tesis ettirme işlemeni kötü niyetle yaptıklarının açık olduğu öne sürülmekte; 3’de, yeni ek inceleme yapılacaksa hagni konularda yapılmasını istedikleri belirtilmekte; 4’de, borç erteleyici protokolün varlığı iddiasına hiç değinilmeden, daha önce yapılmış borç ertelenmesi talebinin reddi hakkında çıkmış … kararının iptali için idari yargıda açılan davanın şimdiki dava için bekletici mes’ele sayılıp sonucunun beklenmesinin yerinde olmayacağı ve zaten idari yargıdan kabul hükmü çıkmakla … erteleme ve taksitlendirme anlaşması yapılması talebini kabule mecbur kalırsa sonuçta nihayet bir anlaşmanın gerçekleşeceği ve o anlaşmanın 6183 sa.K.,m.29’a aykırı tasarrufa geçerlilik kazandıramayacağı iddiası öne sürülmektedir.
Son iddiada da bir yanılgı vardır. Her ne kadar İİK m. 277-284’deki bazı ifadelerde butlandan bahsedilmekte, örneğin m. 278 f.I’de “batıldır” denmekte ve keza AATUHK m. 29 “hükümsüzdür” demekte ise de; İİK m. 277 vd. olsun, 6183 sa.K. m. 24 vd. olsun birtakım tasarrufların butlanı, geçersizliği sonucu yaratan kurallar olmadığı gibi; bu kurallara dayanılarak açılan davalarda verilen “iptal” hükmü de özel bir anlamdadır, yani var olan bir hükümsüzlüğü tesbit etmez; o sadece, hukuk açısından yine de geçerli kalan işlem alacaklı yönünden hiç yokmuş gibi alacaklının icra takibi yürütmesine olanak sağlar; böyle olduğu da İİK m. 283’den açıkça anlaşılır ve iptal davasına ilişkin öğreti yapıtlarında özellikle vurgulanır. AATUHK m. 31’deki ifade bunu açıkça belirtmez ve yanıltıcıdır; AATUHK m. 31’deki özensiz ifadeye rağmen malın kendisine devrini istemeyeceği gibi, bütün satış bedelini sahiplenemeyeceği pek açıktır. Sonuç olarak, taksitlendirme anlaşması geçersiz işleme geçerlilik kazandırma denmesi pek yanlıştır; ortada geçersiz işlem yoktur.
AATUHK kuralları çerçevesinde açılan iptal davaları bakımından dahi durumun böyle olduğunu ve yargısal içtihatlarda bunun vurgulandığı biraz ileride belirtilecektir.
Diğer yandan, alacak, yapılan bir anlaşma ile vadeye bağlanmış ise, alacaklının eda davası açması için veya icra takibi yapması için talep temeli olan “muacceliyet” ortadan kalkmış demektir. Dolayısıyla borçlunun işlemi mutlak butlanla sakatlanmış olsaydı bile, alacaklı alacağı için henüz talepte bulunamayacağından bir dava veya icra takibi içinde butlanı ileri sürmesi mümkün değildir.
Davalılardan … vekilinin 10.2.2005 havale t.li bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde ise, 1’de, yapılan ipotek tesisi işleminin kötüniyetle yapılmış olmadığı; kendileri (malına ipotek koyduran borçlu) kötü niyetli olsaydı bile diğer davalı olan bankanın bu durumu bilmesine imkan olmadığı; 2’de, bilirkişi raporunda önerildiği üzere, idari yargıdaki davanın şimdiki dava bakımından bekletici sorun yapılmasının yerinde olacağı öne sürülmüştür. En sonda da yeni bilirkişi incelemesi yaptırılması istenmiştir.
Davalılardan …’ın vekili 16.6.2005 tarihli yeni bir dilekçe vererek, davacının erteleme konusunda yapılmış protokolün varlığını ikrar ettiği halde hem de verilen kesin süreye rağmen onu ibraz etmemekte direnmesinin kabul edilebilir olmadığını dile getirmiş ve o protokol incelenmeden verilmiş, eksik incelemeye dayanan bilirkişi raporunu kabul etmediklerini söylemiştir, dosyadaki eksik belgeler tamamlandıktan sonra yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
c. Mahkemenin davacıya vadelendirme protokolünü ibraz için yeniden süre vermesi.
Bu içerikteki ara kararı 22.6.2005’de çıkmıştır. Süresin kesin süre olduğu belirtilmemiştir çünkü ikinci kez verilen süre kendiliğinden kesindir (HUMK m. 163). Böyle iken, duruşma günü olan 26.10.2005’de davacı vekilinin, varlığını ikrar ettiği protokolü sunmamakta direndiği ve sunduğu 23.6.2005 günlü dilekçede “protokol huzurdaki davanın safahatini değiştirecek getirmemiştir, … bu sebeple evvelki beyanlarımızı tekrarlar, davamızın kabulüne … karar verilmesini arz ve talep ederiz” dediği görülmektedir. Mahkeme 26.10.2005 günlü duruşmada verdiği yeni ara kararı ile …’den protokol metninin müzekkere ile istenmesine ve davacı vekiline bu müzekkereyi elden takip yetkisinin verilmesine karar vermiştir. İstenen belgeler mahkemeye, 15.2.2006 günü yapılan bir sonraki duruşmadan önce klasörler içinde gelmiştir ve o günkü duruşmanın tutanağında bu durum belirtilmiştir.
Dosya içinde mübrcz protokoller incelendiğinde;
17.11.2003 t.li protokolün “9. Açılmış Dava ve Takipler” 9.2 md.sinde “,.. sürmekte olan ve/veya sonradan açılacak olan şahsi iflas davalarının işbu protokol hükümlerine uyulduğu sürece tüm davalılar hakkında durdurulması yönünde mahkemelerden talepte bulunulması…”; 9.3. md.nde… borçlular işbu protokolün …’na borçlu protokol tarafları hakkında … tarafından uygun görülen hallerde …’nun 6183 s.h AATUHK hükümlerine göre ve/veya 2004 s.lı, İİK hükümlerine göre icra takibi yapmak ve dava açmak, açılmış ve açılacak dava ve takiplere devam etmek, teminatları paraya çevirmek hak ve yetkisinin her zaman var olduğunun ve bu haklarına hiçbir şekilde halel getirmeyeceğini, … haklarının kullanılmasını engelleyecek şekilde yorumlanamayacağını, bu şekilde kullanmayacaklarını, adli ve idari makam ve mercilere bu yönde bir beyanda bulunmayacaklarnı , …taahhüt ederler.” Hükümleri yer almaktadır.
3.5.2005 t.li protokolde “D- Tarafların Hak ve Yükümlülükleri” Başlıklı hükümde, işbu protokolün imza tarihinde yürürlüğe girdiğinin kabulü ve Medya Grubu ile ilgili olarak Fon tarafından açılan şahsi iflas davalarında 17.11.2003 tarihli protokole taraf gerçek kişiler açısından Bankalar Kanununun ilgili hükümleri çerçevesinde durdurulmasının talep edilmesi…” hükmü yer almaktadır.
17 .11 .2003 tarihli protokolün tarafı olarak gerçek kişiler arasında davalılardan … de yer almaktadır. Davalı …’in bu protokole taraf olması nedeniyle ve 3.5.2005 t.li protokolün yukarıda anılan maddesi hükmünden yararlanabileceği; protokoldeki ödeme takvimine göre borcun ertelendiği dönemde aleyhinde şahsi iflas davası yoluyla sorumluluğuna gidilemeyeceği; 3.5.2005 t.li protokoldeki hüküm sadece şahsi iflas davasına devam edilmesini engellemektedir. Tasarrufun iptal davası bakımından l7.11 .2003 t.li protokolün 9.3 md.sinin uygulama alanı bulacağı, buna göre protokollerle gerçekleştirilen borç ertelemesinin esas sonuçlarını takip hukuku içinde gösteren iptal davasının görülmesini engellemeyeceği düşünülmektedir.
d. Mahkemenin yeni bilirkişi incelemesi yaptırması kararı. 8.5.2006 günlü duruşmada, idari yargıda açılmış iptal davası hakkında davaya bakan mahkemeden istenen bilgi yazsısının gelmesi sonrasında “celp edilen protokoller de dahil olmak üzere bilirkişi incelemesi yaptırılması yönünde karar verilmesine” ara kararı çıkmıştır.
e. İdari yargı kararı. Bu sırada … 2. İdare Mahkemesinin, … tarafından açılmış davayı kabul ederek, …’nun taksitlendirme başvurusuna red cevabı vermesini iptal eden (ama Danıştaya başvurma yolu açık olduğundan henüz kesinleşmeyen) kararı metni mahkemeye gelmiş, dosyaya konmuştur.
f. İkinci bilirkişi kurulu görevlendirmesi. Mahkeme 22.11.2006 günlü duruşmada bilirkişiliğe …, … ve …’i atayarak yeni bir bilirkişi kurulu görevlendirmiştir. Görev konusu şöyle belirtilmiştir: “…de incelenerek, 6183 sayılı yasanın 27,29 ve devamı maddeleri gereğince gayrimenkul üzerinde tesis edilen işle ilgili tasarrafi işlemin davacıdan mal kaçırmaya yönelik iptali gerektirir bir işlem olup olmadığının ve mevcut protokollerin bu dava konusu işleme herhangi bir etkisinin söz konusu olup olmayacağı yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına”.
Ancak davacı … vekili 14.12.2006 havale tarihli bir dilekçe ile, yine görülmekte olan bir davda …’nin dava ettiği davalılardan bir kısmının vekili olması dolayısiyle …’in yerine başkasının görevlendirilmesini talep etmiştir. … de 28.12.2006 günlü dilekçesiyle mazeret beyan edip görevden affını istemiş; ayrıcı … vekili de 30.1.2007 günlü dilekçede onun bir dönem …vekili olduğunu belirterek görevlendirilmesine itiraz etmiştir. Mahkeme 31.1.2007 günkü duruşmada verdiği ara kararı ile bu üyelerin yerine …ile …’ı görevlendirmiştir.
DEĞERLENDİRME
Her ne kadar mahkemenin, idari yargı kararını bekletici sorun sayan bir ara kararı vermemiş olması ve zaten çıkmış olan idari yargı kararının da kesin olmaması (buna karşı kanun yolunun açık bulunması) dolayısıyla iptal ettiği işlemin (vadelendirme, taksitlendirme talebi hakkında …’nun verdiği red kararının) henüz iptal edilmemiş ve …’nun talebi kabul mecburiyetinin henüz ortaya çıkmamış, alacak var idiyse onun muacceliyetinin henüz ortadan kalkmamış olması karşısında, o idari kararın çıkmış olması kendi başına şimdiki davanın reddini gerektirmemektedir.
Davadaki istemin kabulüne karar verilip verilmemesi bakımından aşağıdaki hususlar irdelenmelidir.
1. Roma hukukundan bu yana, ilk kez Roma hukukunda praetor paulus tarafından tanındığı için adına bilimsel yapıtlarda halA actio pauliana denen iptal davasınıı dinlenme şartı asıl borçlunun borç ödemekten aciz hale düşmüş olmasıdır. Çiinkü borçlunun yüzde yüz kötü niyetle ve alacaklarını zarara uğratmak kasdı ile olsa bile yaptığı tasarruf maddi hukuk bakımından geçerlidir; “alacaklının iptal davası” onun yani alacaklının lehine hükümle sonuçlansa bile bu hüküm var olan bir geçersizliği tesbit ediyor değildir ve sadece alacaklıya, o işlem yapılmamış gibi, o işleme konu olmuş mal veya hak üzerinde icra takibi yürütmek olanağı sağlar (buna yukarıda değinmiştik). O kadar ki, suiniyetle üçüncü şahsa yok bahasına satılmış veya bağışlanmış mal bu “iptal” hükmü üzerine haczedilip satıldıktan ve bedelden alacaklıya alacağı ödendikten sonra bakiye kalırsa bu bakiye miktarı, malın eski sahibi asıl borçluya değil, malın yeni sahibi ve şimdiki davanın hasmı üçüncü kişiye verilir. “Alacaklının iptal davası”nın bu işlevi, konuya değinen bütün yapılarda vurgulanarak belirtilir ve zaten İİK m.283’den açıkça anlaşılır (bakrnız: B. Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda iptal Davası, İstanbul 1963, s.-8 ve orada dn. 37’de anılan Seuffert, Berkin, C. Jaeger, Blumenstein, Hangartner, Favre, Gaugler, Brand, Fritzsche; M.K,Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, İstanbul 1955; B. Kuru./R. Arslan/E. Yılmaz, İcra Ve İflas Hukuku, Ankara 2004, s. 68l ; S.Üstündağ, İflas Hukuku, 6.Bası, İstanbul 2004, s.234; H.pekcanıte/o. Atalay/\{. Sungurtekin/M. Özekes, İcra ve İfl6s Hukuku, 3. Bası, Ankara 2005, s. 503). AATUHK kuralları çerçevesinde iptal davasının işlevi de “iptal” edilen tasarruf yapılmamış gibi alacaklının icra takibi yürütebilmesine olanak sağlamaktan ibarettir.
İptal davası hakkında şu bilgilerin de verilmesi gerekmektedir.
İptale tabi hukuki işlem, doğuran veya dolaylı olarak, aciz vesikası takip alacaklısına (iflas alacaklısına) zarar vermiş olmalıdır. Borçlunun, alacaklısının icra takibinin başarısını, alacağı kısmı azaltan, semeresiz bırakan veya takibindeki durumunu zorlaştıran işlemi ile ortaya çıkmaktadır ( …, …). İsviçre de yeni içtihatlara göre, borçlu taraf oldugu hukuki işlemdeki huhıki fiili (tasarrufu) sonucu, eğer işlemden eşdeğerde bir karşılık elde etmişse, alacaklının bir zararı oluşmamıştır ( …). Bugün, rehin karşılığı kredi temini kural olarak eşdeğer edimli bir işlem sayılabilir. Fakat başlangıçta teminat gösterilmeden verilmiş kredi (borç) için sonradan teminat gösterilmesi bundan farklıdır (…). Kredi alınırken sözleşilmiş bir teminatın bilahare verilmesi ise sınırda kalan bir konu alarak telakki edilmektedir (BEG 99 III 89,91). Ödeme güçlüğü ile savaştığı anlaşılan bir borçluya, teminat karşılığı kredi alarak işlerini sürdürebilmesine imkan tanınmalıdır (…).
Teminat gösteren kişinin ödeme güçlüğü tehdidi altında iken, diğer alacaklılarına zarar verme kastı ile hareket ettiğinin görülebilir olduğu halde, teminat vermesi, iflası halinde iptal davasına konu edilebilir (Mühl/Petereit, Recht der kıeditsicherheiten in euopiüschen Landern (hrsg. Hadding /Schneider), Schweiz, Berlin 1983, s,189).
Özellikle İİKK.m.277 vd.na göre açılan iptal davaları bakımından, meşruiyet sebebi olarak kötüniyet üzerinde durulacak olursa, üçüncü kişi davalının kötüniyeti için üç ihtimal akla gelebilir:
– Kendisi zarar verme kastı taşımaktadır ve borçlunun hukuki işlemine bu yüzden rıza göstermektedir. ”
– Kendisinin zarar kastı yoktur, fakat borçlunun bu yöndeki kastından haberdardır.
– Ne üçüncü kişinin kendisi. ne de borçlu zaıaı verTne kast1 taşmaktadır, fakat hukuki işlemin zarar verme sonucu taşıdığını bilmektedir ( A.Diem, Die voraussetzungen der dıaubigeranfechtung nach schweizerischem und deutschem Recht, Ziirich 1987, s. l40).
Yukanda belirtildiği üzere AATUHK kuralları çerçevesinde açılan iptal davasının işlevi de “iptal” edilen tasarrufu yapılmamış gibi alacaklının icra takibi yürütebilmesine olanak sağlamaktan ibarettir. Bunu, yargısall içtihatlar da vurgulamaktadır. Örneğin Danıştay VDDGK’nun 24.9.1993 günlü ve E. 104 K.88 sayılı kararında (Mustafa Gülseven, Açıklamalı-İçtihatlı AATUHK, Seçkin Yayınevi Ankara 1999, s. 172, satır 5-9) şöyle deniyor: “Bunu davanın amacı, borçlunun mal kaçırmak kasdıyla yapmış olduğu hukuki işlemleri davacı kamu alacaklısı açısından hükümsüz sayarak, borçlunun iptali istenen işlemler aracılığıyla malvarlığından çıkarmış olduğu mallar üzerinden, cebri takip yoluyla kamu alacağının tahsiline-olanak sağlamaktır-. 6183 sayılı yasaya dayanılarak açılan ipal davasına ilişkin Yargıtay 15. HD’nin 9.4.1990 günlü E. 1989/5296 K. 1990/1714 sayılı kararı (Gülseven, a.g.e., s. 180-182,de s. 181 satır 4-8) ayn içeriktedir: “Gerçekte borçlunun 3. şahısla yaptığı tasarruf adi muvazaa sözleşmelerinden farklı olarak geçerli bir tasarruftur. Bunun iptaline karar verildiği hallerde, kamu alacağı ve ayrıntılarının ödenmesinden artan kısım borçluya değil, yine 3. kişiye ait olacaktır. Böylece … sözleşmenin geçerliliği korıınmuş olur….6183 sayılı yasanın 24 bunu izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davalarından amaç, kamu alacağının tahsiline yetecek miktardaki tasarrufun kamu idaresini bağlamayacağına hükmetmektir. Çünkü bu gibi tasarruflar muvazaalı akitlerden farklı olarak geçerli ve tarafları bağlayıcı niteliktedir”. Yargıtayımızın bu ilkeyi doğrulayan daha pek çok kararı vardır (örneğin 15. HD 16.1.1988/3933 k. 1989/4, Gülseven a.g.e., s. 184; 5. HD 15.12.1997 E.5197 K.5407, Gülseven a.g.e., s. 192-193; 15. HD 12.11.1977 E. 4714 K. 4818, Gülseven a.g.e. Seçkin Yayınevi, Ankara 1995, s.259-262’de s, 261 sonu)
Alacaklının iptal davası, asıl borçlunun borcu için, aslında maddi hukuk bakımından geçerli bir hak edinmiş üçüncü kişinin malvarlığına başvrulması, onun tedirgin edilmesi anlamını taşıdığından, hukuk, bu davanın cevazını, dinlenebilir olmasını, asıl borçlunun aciz hali şartına bağlamıştır. Asıl borçlunun ödeme kaabileyeti varsa üçüncü şahsa karşı bu dava açılamaz. Asıl borçlunun aciz hali davanın dinlenme şartı, yahut da, İsviçre Federal Mahkemesi’nin yeni içtihatlarındaki ifadeyle, davacının gerekli sıfat asahip olduğunu kanıtlamanın zorunlu aracı olunca (böyle olduğunu öğreti oybirliğiyle vurgular;örneğin bkz..: Umar, a.g.e.,s. 36 ve orada dn. 9’oa anılan Gaugler, Fritzsche, Postacığılu; Kamil Yıldırım, a.g.e., s. 244) elbette ki onun gerçekleştiği konusunda isbat yükü, MK m. 6’ya uygun olarak, davacı alacaklıya düşer. Bu isbat yükünün yerine getirilmesi üstelik İİK’da belli bir delil türünün ibrazına bağlanmıştır ve bu delil türü aciz belgesidir (İİK m. 277 bent 1).
6183 sa.K.’a dayanan davada, gerek davayı açan gerek daha önce asıl borçluya karşı takibi yapmış olan takip alacaklısının bizzat (icra dairesi imiş gibi) takibi yapan kamu kuruluşu olması dolayısiyle onun icra dairesinden alınmış aciz belgesine ihtiyacı olmadığı, AATUHK’da böyle bir gereklilik aranmadığı kabul edilmektedir. 4389 s.lı Bankalar Kanununun 4491 s.lı K. La değişik 14/5 (b) maddesinde … tarafından açılacak iptal davalarında aciz belgesi aranmayacağı açıkça öngörülmüştür. (5411 s.lı Bankacılık Kanununu geçici md.11 f.1e göre, 26/12/2003 tarihine kadar fon tarafından tasfiye işlemleri başlatılan bankalar hakkında başlatılan işlemler sonuçlanıncaya ve her türlü fon alacakları tahsil edilinceye kadar bu kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 s.lı Kanun 14, 15, 15a, 16, 17, 17a ve 18. Maddeleri hükümlerinin uygulanmasına devam edilir.)
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi bir kararında, 6183 sayılı kanunun 24 ila 31.nci maddelerinde aciz vesikasının ibrazının zorunlu olduğunu bildiren bir hüküm bulunmadığından bu davanın görülebilmesi için aciz vesikası aranmayacağını beyan etmiştir. (1.12.998 tarih ve 4386 E., 4515 K. S.lı içtihad için bkz. A.Güneren,İptal davaları, Ankara 2004, s.1250)
Buna karşılık bu takip alacaklısının dahi dava temelinin bir parçası olarak asıl borçlunun aciz hali konusunda ispat yükünü taşıdığını kabul eden yargısal içtihatlar da mevcuttur. Örneği, şimdiki davamız gibi 6183 sayılı AATUHK gereğince açılan iptal davasına ilişkin Yargıtay 4. HK’nin 23/12/1982 günlü ve E. 10331, K. 11654 sayılı kararı,(Gülseven, a.g.e., s. 174 aynen şöyle diyor: “Bu tür nisbi nitelikteki iptal davalarında amaç, kamu alacağnın tahsili sağlamak olduğuna göre, dava hakkının doğabilmesi için şu unsurların gerçekleşmesi zorunludur: a)Bir borcun varlığı; b.Kesinleşmiş (mali yargı mercilerinde itirazlı olmayan) tahsili kaabil bir amme alacağının bulunması; c)Borcun, borçlunun mallarıyla tahsilinin mümkün olmaması (borçlunun aciz durumunun gerçekleşmesi)”. Yine 4.HD’nin aynı konuya ilişkin 18.3.1976 günlü, E. 1975/6638 K. 1976/2864 sayılı kararı(Gülseven, a.g.e., s. 179 sonu) “Mahkemece borçlunun borcu ödemeye yeterli malı olup olmadığı incelenmeden verilen karar kabul şekli itibarıyle bozulmalıdır” demektedir. Aynı doğrultuda başka kararlar da vardır (örneğin Yargıtay 4. HD’nin 12.3.1979 günlü, E. 1978/8541, K. 1979/3259 günlü kararı, M. Gülseven a.g.e., s. 362 satır 5-8). Yargıtay 15. HD Onursal Başkanı Edip Şimşek, AATUHK Şerhi adlı kitabında (2.bsl, İstanbul 1996, s. 211 ortası ve sonu) ” kovuşturmaya rağmen borçlunun malvarlığının kamu alacağını tahsile yetmediği” isbat yükünün alackalı kamu kuruluşunda bulunduğunu belirtiyor ve bu isbat yükünün hangi suretle yerine getirilebileceğini de anlatıyor. Zaten, asıl borçlunun malvarlığının alacağı ödemeye yetmeyeceği sabit olmadan bir üçüncü şahsın malvarlığı üzerinden alacaklının tatminine imkan verici davanın açılmasına cevaz bulunmadığı, başka bir suretle de anlaşılabilir. Her dava ikamesinin ve hatta dava içinde her bir taraf usul işleminin zorunlu dinlenme şartı olan “korunmaya değer hukuksal yarar” kavramı bizi kaçınılmaz olarak bu sonuca götürür.
Olayda ise bu şartın gerçekleşmediğini davalılardan … açıkça dile getirmiştir; asıl borçlunun başka malları olduğunu söylemiştir ve davacı … bunu inkar etmemiştir. Davacı taraf bir isbat güçlüğü karşısında da değildir; mahkemeden alacağı bir ara kararına dayanarak Ticaret Sicilinden, …’ına var dediği “başka iştirakler”in olmadığına dair bir yazıyı alıp sunabilir veya o başka iştirakler varsa onların her birine karşı takip yöneltmiş olduğunun kanıtını sunabilir idi.
Porotokolün davayı etkilediği, ancak sonraki gelişmeler üzerine yürürlükte olmaması faraziyesinde, davacı … Bankalar Kanunu uyarınca 6183 s.lı K. İle sınırlı kalmadan, dava esastan incelenebilir. Bu durumda iptal davasının muvazaadan ayrı bir şekilde (Rapor s. 5-6 daki gibi) irdelenmesi, uygulanması da önemini kaybedecektir.
Buna karşılık, … 2. İdare Mahkemesinin 9.3.2006 günlü kararı ile, şimdiki birinci davalı … tarafından …’na yapılan, “borcumu taksitlendirin” başvurusunun reddi yetkisi … Fon Yönetim Kurulu’na ait iken Başkan Yardımcısı tarafından red kararı verilmiş olması nedeniyle bu reddin iptal edilmiş olması, kendi başına, muaccel borcu muaccel olmaktan çıkarıcı ve şimdiki davanın kabulünü gerektirici bir sebep olamazdı, çünkü karar henüz kesinleşmiş olmadıktan başka, red kararının bu kez yetkili kurul tarafından verilmeyeceği de malum değildir.
Davada aciz vesikası şartının aranıp aranmayacağı hususunda, yukarıda açıklanan mevcut olaylar, olgular ve ilgili hükümler çerçevesinde bu şartın gerçekleşmiş sayılıp sayılmamasının Yüce Mahkemenin takdirlerinde olduğu mütalaa olunmaktadır.
Davanın esası yönünden;
… vekilinin 23.12.2004 havale tarihli dilekçesinde, davalıya karşı mevcut alacaklarının çok eskiden, 1995 yılında başlaarak zaman içinde doğmuş bulunduğu; bu alacakları için teminat almalarının çok doğal olduğu savunulmaktadır. Yukarıdaki teorik bilgilere göre, dolaylı olarak, takip alacaklısına (iflas alacaklısına) zarar vermesinin, borçlunun, alacaklısının icra takibinin başarısını, alacağı kısmı azaltan, semeresiz bırakın veya takibindeki durumunu zorlaştıran hukuki işlem ile, işlemi ile ortaya çıkabileceği; bugün rehin karşılığı kredi temini kural olarak eşdeğer edimli bir işlem sayılabileceği; fakat başlangıçta teminat gösterilmeden verilmiş kredi (borç) için sonradan teminat gösterilmesinin, bundan farklı tutularak iptale tabi kılındığı; olayımızda da borçlunun taşınmazı üzerinde … lehine ipotek (teminat) vermesi şeklindeki hukuki işlemin iptale tabi olacağı mütalaa olunmaktadır.
Açılan davada süre yahut dayanılan AATUHK m. 26 ve m. 29 koşullarına uygunluk bakımından eksiklik yoktur. Gerek m. 26’daki genel hak düşürücü süreye gerek m. 29’daki davanın bizzat o maddede aranan açılma süresine uyulmuştur, çünkü ödeme emri dava dilekçesindeki ifadeye göre 16.8.2001 tarihli iken iptali” istenen ipotek tesisi işlemi 22.10.2001 tarihlidir ve dava açılması da 2003’de olmuştur. Dava konusu ipotek tesisi işlemi bu niteliği itibariyle AATUHK m. 29 bent 1’deki kurala uygundur (borçlunun daha önceden var olan bir rehin verme yükümlülüğü gereğince bu ipoteği tesis ettiği yolunda bir iddia öne sürülmemiştir, davalılardan … vekilinin 23.12.2004 k.k.t.li dilekçesinde, davalıya karşı mevcut alacaklarının çok eskiden, 1995 yılında başlayarak zaman içinde doğmuş bulunduğu; bu alacakları için teminat almalarının çok doğal olduğu savunma olarak beyan edilmiştir.) Diğer yandan, söz konusu m. 29, “iptal” kararı verilebilmesi için tasarrufu yapan borçlunun kötüniyetini aramamakta, iyiniyetine de bir kurtuluş beyinesi dayanağı olacak surette değer vermemektedir. Hatta AATUHK m. 30 kuralına dayanılarak açılacak iptal davasında, borçlunun belli bir maksatla hareket etmiş olması arandığı halde, m. 29’daki dava için borçlunun hangi maksatla hareket ettiğinin de yasaya göre (m. 29’a göre) önemi yoktur. Sonuç olarak, davadaki istem kabul hükmüne bağlanabilmenin koşullarını gerçekleştirmektedir.
SONUÇ
İşbu tasarrufun iptali davasında, incelenen protokollere göre, 17/11/2003 tarihli protokolün tarafı olarak gerçek kişiler arasında davalılardan …’in de yer almakta olduğu; davalı …’in bu protokolde taraf olması nedeniyle ve 3.5.2005 tarihli protokolün D.1.1 maddesi hükmünden yararlanabileceği, protokoldeki ödeme takvimine göre borcun ertelendiği dönemde aleyhindeşahsi iflas davası yoluyla sorumluluğuna gidilemeyeceği; 3.5.2005 tarihli protokoldeki hükmün sadece şahsi iflas davasına devam edilmesini engellemekte olduğu; tasarrufun iptal davası bakımından 17.11.2003 tarihli protokolün 9.3 maddesinin uygulama alanı bulacağı, buna göre protokollerde gerçekleştirilen borç ertelemesinin esas sonuçlarını takip hukuku içinde gösteren iptal davasının görülmesini engellemeyeceği düşünülmektedir.
Davada aciz vesikası şartının aranıp aranmayacağı hususunda yukarıda açıklanan mevcut olaylar, olgular ve ilgili hükümler çerçevesinde bu şartın gerçekleşmiş sayılıp sayılmamasının Yüce Mahkemenin takdirlerinde olduğu mütalaa olunmaktadır.
Esas bakımından, borçlunun, doğrudan veya dolaylı olarak, takip alacaklısına (iflas alacaklısına) zarar vermesinin, borçlunun, alacaklısının icra takibinin başarısını, alacağı kısmı azaltan, semeresiz bırakan veya takibindeki durumunu zorlaştıran işlemi ile ortaya çıkabilecği bugun, rehin karşığı kredi temini kural olarak eşdeğer deimli bir işlem sayılabaliceği; fakat başlangıçta teminat gösterilmeden verilmiş kredi(borç) için sonradan teminat gösterilmesinin, bundan farklı tutularak iptale tabi kılındığı; olayımızda da tapuda taşınmaz üzerinde ipotek tesisi işleminin iptale tabi olacağı mütalaa olunmaktadır.
Saygı ile arzederiz. 13.6.2007 BİLİRKİŞİLER … … Bilirkişi kurulundan …’ın karşı görüşü Yukarıdaki raporda verilen bilgilerin tümü doğru fakat sonucu belirlemiş çok önemli bir noktada hareket noktası yanlıştır kanısındaydım ve sonuca katılmıyorum. Şöyle ki; İflas davası, talep ve takip edilebilir bir alacak için eda hükmü ve üstelik edanın da iflas süreci içinde yapılması için inşai hüküm verilmesi sonucunu elde etmeye yönelmiş bir davadır. Talep edilen alacağın muaccel olmadığı dosyadan anlaşılıyorsa gerek olağan bir eda davasını gerek bir iflas davasını mahkeme re’sen reddeder. Eğer bir alacak için onu muaccel olmaktan çıkaran, vadeye veya taksitlerle bağlayan bir anlaşma yapılmışsa aa bir yandan da alacaklı aynı anlaşma metninde “her türlü talep ve dava, takip yetkilerimi kullanmakta özgür kalacağım, bu durumlarda borçlu alacak muaccel olmadığı için talep yetkimin bulunmadığını öne süremeyecektir” derse, bunda bir garabet vardır. Gerçekten, muaccel olmayan alacağın borçlusu da anlaşma ile alacaklıya takip yetkisi kazandıramaz; anlaşma yapılıp kazandırabilirmiş gibi elfaz kullanılmışsa demek ki alacağı muaccel hale getiren bir anlaşma yapılmıştır. Olayımızdaki durum da buna benzer: Muaccel alacağı muaccel olmaktan çıkaran ve taksitlere bağlayan anlaşma yapılmışken borçlunun ister istemez verdiği rıza ile anlaşmaya “alacaklının muacceliyet yokluğuna rağmen talep ve dava, takip yetkileri hiç halel görmeyecektir” diye bir eklenmişse, demek ki muacceliyet kaldırılmamıştır ve sadece alacaklıya canı isterse, lütfederse muacceliyet kalkmış gibi tutum takınak, talep ve takip yetkilerini kullanmayıvermek seçeneği tanınmıştır: ne var ki aslında bu seçenek o anlaşma hiç yapılmasa da elbette kendiliğinden vardır; demek, böyle bir anlaşmanın hukuksal yarar ve etkisi bir hiç’den ibarettir. Oysa anlaşmaya bir anlam ve yarar izafe ederek metnini yorumlamak, asıldır. Kaldı ki bu anlaşma sayesinde borçlular birtakım sorumluluklar altına girmekte, teminatlar göstermektedirler. Yapılan anlaşma hiç kuşkusuz alacaklı tarafa yararlar sağlamaktadır. Böyle iken alacaklının anlaşmaya koydurduğu “talep haklarım, yetkilerim hiç eksikliğe uğramayacaktır” içeriğinde kuralın dürüstülk gereği ilkesine uyan tarafı olamaz. Bu kayıt, erteleme anlaşmasının anlam ve yararını kesinlikle hiç’e indirmektedi. Erteleme mutabakatı karşısında bu kural yok hükmündedir (Kaldı ki, şartı sözleşmeye koyduran alackalı taraf, derdest şahsi iflas davalarını sürdürmemek yükümlülüğünü açıkça üstlenmiştir). Böyle olunca, asıl borçlulara karşı, alacağın muaccel olmaktan çıkması sebebiyle (sayın meslekdaşlarımın raporunda da borcun erteleniş olduğu açıkça ifade edilmiştir) alacağın edasını talep hakkını anlaşma gereğince yitiren alacaklının, alacağını tahsil etmek için borçlunun malını sattırmak yetkisi halen yoktur ki o mala üçüncü kişi … lehine konmuş ipoteği iptal davası ile özel anlamda iptal ettirmesinin anlamı ve imkanı olsun.
Nihayet sayın meslekdaşlarım, aynen raporda aktarılan mahkeme kararlarındaki gibi, AATUHK çerçevesinde takip yürüten alacaklının açacağı iptal davalarında da asıl borçlunun borcu edadan aczinin sübutu şartının aranacağını kabul ediyorlar (ama bu sübut için aciz belgesi aranacak mı onun takdirini mahkemeye bırakıyorlar; orası doğrudur çünkü İİK m. 277’nin tersine AATUHK borçlunun aczi vakıasının isbatı delili mutlaka açiz belgesi olur diye bir hüküm içermediğinden bu vakıanın isbatı konusunda HUMK m. 240 geçerli olacak yani başka kanıtlar da sunabilecektir, değerlendirilebilecektir). Ama, bir erteleme sözleşmesi gereğince asıl borçluya karşı takip yapılamıyorsa ve anlaşma ayakta kaldıkça yapılamayacaksa, borçlunun borcu ödememesi ve üstelik ödememekte aciz olduğunun anlaşılması gerçekleşmiştir demenin imkanı olabilir mi?
İşte bu gerçeklerle, olaydaki iptal davasını da dava temeli unsurların gerçekleşmediği kanısındayım ve arkadaşlarımın vardığı sonuca katılamıyorum. Saygı ile arzederim. Prof. Dr. Bilge Umar ” şeklindedir.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde
Dava, 6183 sayılı yasanın 24 ve devamı maddelerine göre açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
6183 sayılı Yasanın 27. maddesinde kamu alacağını ödememiş borçlulardan müddetinde veya hapsen tazyikine rağmen mal beyanında bulunmayanlarla malı bulunmadığını bildiren veyahut beyan ettiği malların borcuna kifayetsizliği anlaşılanların; ödeme müddetinin başladığı tarihten geriye doğru iki yıl içinde veya ödeme müddetinin başlamasından sonra yaptıkları bağışlamalar ve ivazsız tasarrufların hükümsüz olduğu, 28/1. madde de üçüncü dereceye kan hısımlarıyla, eşler ve ikinci dereceye kadar sıhri hısımlar arasında yapılan ivazlı tasarrufların bağışlama niteliğinde olup iptale tabi olduğu hükme bağlanmıştır. 30. maddede de ise borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadıyla borçlu tarafın yapılan bir taraflı muamelelerle borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazım gelen kimselerle yapılan bütün muameleler tarihleri ne olursa olsun hükümsüz olduğu ifade edilmiştir.
Bu davaların amacı kamu alacağını ödemeyen, malı bulunmayan veya borca yetmeyen borçlunun, kamu alacağının tahsiline olanak vermemek için yaptığı, aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.
Bu tür davaların dinlenebilmesi için borçlu hakkındaki kamu alacağının ve icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve davanın tasarruf tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olması gereklidir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise 6183 sayılı AATUHK’nun 27, 28, 29 ve 30 maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.
Somut olayda,Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 27/10/2000 tarih ve 86 sayılı kararı ile, 4389 sayılı Bankalar Kanunu, madde 14/3 ve 4. bentleri uyarınca temettü hariç, … A.Ş.’nin ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi … devredilen … AŞ’nin hakim ortaklarından davalı …’ in sorumlu olduğu tazminat borcu için alacaklı … tarafından davalı hakkında 6183 yasa kapsamında icra takiplerine başlanıldığı, davalıya … 16/08/2001 tarih ve 643 sayılı ödeme emri tebliğ edildiği, ödeme emrinin tebliğinden sonra davalı borçluya ait … ili … İlçesi … mevkinde bulunan 111 pafta 683 ada 31 parsel sayılı … arsa paylı A Blok 7 nolu dubleks mesken üzerinde davalı … lehine .. tarih … yevmiye numarası ile 6.000.000,00 TL bedelli ipotek tesis edilmiş olduğu , güven ve özen kurumu olan bankanın basiretli tacir olarak kredi ilişkisinde bulunduğu davalı … ‘in banka hakim ortaklığından kaynaklı yüksek tutarlı (452 672 000 TL ) borçlarını bilmesi gerektiği ve bu sebeple 5 yıllık süre içinde açılan davada 6183 sayılı AATUHK’nun 27, 28, 29 ve 30 maddelerinde yazılı iptal şartlarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Eski hakim ortak olan davalı …’in borcunun kaynağının … A.Ş. zararları olup bu bankanın 27/10/2000 tarihli kararla …’ye devredildiği, …’in ödeme emrine konu alacağın tecili ve taksitlendirilmesi için yaptığı başvurunun reddedildiği, davalı tarafından tecil ve taksitlendirme talebinin reddine dair kararın iptali davası ikame edildiği, İstanbul 2.İdare Mahkemesinin 2005/754 Esas, 2006/537 K, 09/03/2006 tarihli kararı ile davanın kabulüne karar verildiği, dava tarihinden sonra davalının da aralarında bulunduğu … A.Ş. hakim ortakları ile davacı arasında 17/11/2003 tarihli protokol düzenlendiği 17/11/2003 tarihli protokol ile davalı ve dava dışı borçluların borcunun vadeler halinde belirlendiği ve borçları için ek teminatların alındığı , ödeme emrinin iptali istemi ile ilgili süresinde açılmış bir dava bulunmadığı hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
İptali istenen tasarruf işleminden sonra borcun ikrar edilmesinin, taksitlendirilmesine ilişkin protokol düzenlenmesinin davanın konusuz kalmasına neden olup olmayacağı, davalı ve dava dışı borçlular tarafından borcun ödenmesinin veya sıra cetvelinin kesinleşmesinin beklenmesinin gerekip gerekmediği hususunun değerlendirilmesi gerekmiştir. Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 2007/2150 E, 2007/4209 K sayılı emsal ilamında “… Davacı vekili Daire kararının düzeltilmesini istemiş olmakla yapılan incelemede; Dava konusu olayda borçlulardan …’in de aralarında bulunduğu kişilerin vekili … ile alacaklı banka vekili … tarafından imzalanan 17.09.2001 tarihli taksitlendirme sözleşmesinin tetkikinden borçluların … 8.İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyadaki icra takibine yaptıkları itirazlardan kayıtsız ve şartsız feragat ettikleri keza …Satış İcra Müdürlüğü’nün … sayılı, … 8.İcra Tetkik Mercii Hakimliği’nin … Esas sayılı dosyalarındaki şikayetlerini de geri aldıkları ve takip borcunu 01.10.2001’den başlamak ve 31.12.2002’de tamamını ödemeyi, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde alacağın tamamının kendiliğinden muaccel olacağını kabul ettikleri anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi bu belge ile alacaklı takibinden vazgeçmemiş aksine borçlular takibe yaptıkları itirazlardan feragat ederek takibi kesinleştirmişler ve ödemeyi taksitlendirmişlerdir. Bu haliyle ortada kesinleşmiş bir icra takibinin bulunduğu tartışmasızdır. O halde mahkemece tasarrufun iptali davasının esası incelenerek, borcun ödenip ödenmediği de araştırılmak suretiyle davanın sonuçlandırılması gerekmektedir. Bu husus üzerinde durulmadan yazılı gerekçeyle mahkemenin icra takibinin konusunun kalmadığından bahisle tasarrufun iptâli davasını reddetmesi ve kararın Dairemiz’ce onanmasının doğru olmadığı bu defa yapılan inceleme ile anlaşıldığından davacı vekilinin karar düzeltmeye konu itirazlarının kabulüyle kararın bozulması uygun görülmüştür…” belirtildiği üzere borcun kabul edilmesinin , taksitlendirilmesinin davanın esastan görülerek sonuçlandırılmasına engel teşkil etmediği , dava ve karar tarihi itibariyle ödeme emrine konu borcun ödendiği de iddia ve ispat edilmediğinden sıra cetvelinin kesinleşmesi beklenilmeksizin yargılamaya devam edilmiş ve 6183 sayılı AATUHK’nun 27, 28, 29 ve 30 maddelerinde yazılı iptal şartlarının oluştuğu kanaatine varılarak davalı …’e ait … ili … İlçesi … mevkinde bulunan 111 pafta 683 ada 31 parsel sayılı 53/2500 arsa paylı A Blok 7 nolu dubleks mesken üzerinde davalı … lehine …tarih … yevmiye numarası ile 6.000.000,00 TL bedelli ipotek tesisine ilişkin TASARRUFUN İPTALİNE, davacıya 6183 sayılı yasa kapsamında başlatılan ve …’nin … tarih ve 643 sayılı ödeme emrine konu alacak ve ferileri ile sınırlı olmak ve mükerrer tahsil oluşturmamak kaydıyla cebri icra yetkisi tanınmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ İLE; davalı …’e ait … ili … İlçesi … mevkinde bulunan 111 pafta 683 ada 31 parsel sayılı …arsa paylı A Blok 7 nolu dubleks mesken üzerinde davalı … lehine … tarih … yevmiye numarası ile 6.000.000,00 TL bedelli ipotek tesisine ilişkin TASARRUFUN İPTALİNE, davacıya 6183 sayılı yasa kapsamında başlatılan ve …’nin … tarih ve … sayılı ödeme emrine konu alacak ve ferileri ile sınırlı olmak ve mükerrer tahsil oluşturmamak kaydıyla cebri icra yetkisi tanınmasına,
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesine göre tahsili gereken 409.860,00-TL harcın davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan 1.650,00 TL bilirkişi ücreti, 245,00 TL tebligat masrafı olmak üzere toplam 1.895,00 TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesaplanan 148.625,00 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Gider avansının kalan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, taraf vekillerine yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde Yargıtay Temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 26/05/2022

BAŞKAN

ÜYE

ÜYE

KATİP