Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2002/1367 E. 2022/1049 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2002/1367
KARAR NO : 2022/1049

DAVA : Şahsi İflas
DAVA TARİHİ : 11/09/2002
KARAR TARİHİ : 22/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan Şahsi İflas davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, …T.A.Ş. teftiş kurulu tarafından düzenlenen Ağustos 2001 tarihli raporda; “…’dan … Barkası T A.Ş. … Şubesine Diğer Aktifler olarak devredilen Rusya riskinin; Rusya’da faaliyet gösteren …Bank (…)’ın borçlu olduğu, 1.000.000 USD, …’ın borçlu olduğu 1.050.000 USO, …’ın borçlu olduğu 1.000.000 USD ve …’in borçlu olduğu 1.000.000 USD tutarındaki 4 adette toplam 4.050.000 USD tutarındaki tahsil kabiliyeti düşük …’dan (P/N) oluştuğu, (…, bonodan daha kapsamlı ve tarafların yükümlülüğünü daha kapsamlı açıklayan ödeme aracı) Alacaklısının 02.03.1998 tarihinde …Ltd. olduğu ve …’nin … tarafından 28.08.1998 vadeli olarak 1.000.000 USD tutarında keşide edildiği, daha sonra … tarafından…’a cirolandığı (ciro tarihinin senet üzerinde yer almadığı), … tarafından tekrar …’e, … tarafından ise …’a (…) cirolandığı, …(….) tarafından ise …’da yerleşik … firması olan … Ltd’e 30.000 USD karşılığında satıldığı, ancak senet üzerinde ciro tarihinin bulunmadığı, Satışa ilişkin bedelinin, 24.03.1999 tarihli talimata istinaden 25.03.1998 tarihinde …’ın … Şubede bulunan …No’lu hesabından … (…) hesabına … Ltd. adına ödendiği, Alacaklısının 14.11.1997 tarihinde … olduğu ve P/N’nin … (…) tarafından 12.05.1998 vadeli olarak 1.000.000 USD tutarında keşide edildiği, … tarafından …’a cirolandığı ancak senet üzerinde ciro tarihinin bulunmadığı, … tarafından tekrar …’e, …Ltd. tarafından ise …’a (…) cirolandığı, … Bank (…) tarafından ise …’da yerleşik …firma olan … Ltd’e 70.000 USD karşılığında satıldığı, senedin ciro tarihinin 26.03.1999 olduğu, satışa ilişkin bedelin 25.03.1999 tarihinde …’ın Merkez Şubede bulunan …No’lu hesabından … (…) hesabına…Ltd adına ödendiği, Alacaklısının 14.12.1998 tarihinde … olduğu ve … tarafından 14.03.1999 vadeli olarak 1.,050.000 USOD tutarında keşide edildiği, … tarafından senedin …’e cirolandığı (ciro tarihinin 21.12.1998 olarak yer aldığı), … Ltd. tarafından ise…’a (…) cirolandığı (ciro tarihinin senet üzerinde yer almadığı), … (…) tarafından ise söz konusu …’da yerleşik … firma olan … Ltd’e 130.000 USD karşılığında satıldığı, satışa ilişkin bedelin …’ın Merkez Şubede bulunan… No’lu hesabından 24.03.1999 tarihli talimata istinaden 24.03.1999 tarihinde … Ltd. adına ödendiği, Alacaklısının 12.09.1998 tarihinde … olduğu ve … (…) tarafından 12.03.1999 vadeli olarak 1.000.000 USD tutarında keşide edildiği, … (…) tarafından ise söz konusu…’e 720.000 USD’ye satıldığı, satışa ilişkin bedelin…’ın Merkez Şubesinde bulunan … No’lu hesabından 24.03.1999 tarihli talimata istinaden 25.03.1999 tarihinde …Ltd. adına ödendiği, senedin 30.04.1999 tarihli … Ltd’nin alacaklı olduğu 30.04.2004 vadeli 1.000.000 USD tutarlı P/N ile değiştirildiği, …, … ve …’ın borçlu olduğu (P/N)’ların son cirantasının … (…) olduğu ve …(…) tarafından senetlerin …’e taplam 950.000 USD bedelle satıldığının mevcut evraklardan anlaşıldığı, 28.04.1999 tarihinde yapılan anlaşma ile vadesi geçmiş ve tahsil kabiliyeti son derece düşük oları P/N’lere ilişkin tüm hak ve alacakların …Ltd tarafından 4.050.000 USD bedelle …’a devredildiği ancak …’ın kayıtlarının bulunmadığı, Sözkonusu devir sözleşmesinde; …Ltd.’nin P/N’lardan doğabilecek tüm hak ve alacaklarını …’a devrettiği ve … firma tarafından ileride P/N’a ilişkin herhangi bir hak ve kazanç sağlandığı takdirde kazanılan tutarların …’a ödeyeceği, …Ltd. tarafından P/N’lara ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı değerini düşürücü işlemin yapılamayacağı, … Ltd.’nin P/N’lar üzerinde tek ve asıl alacaklısı olduğu ve senet üzerinde herhangi bir rehin veya başkaca bir kısıtın bulunmadığının …Ltd. tarafından garanti edildiği, …’ın herhangi bir şekilde başka bir banka veya şirket ile birleşmesi ya da bankanın hak ve alacaklarının başka banka ve şirketler tarafından yüklenilmesi halinde bile yapılan arlaşmanın …Ltd’i bağlayacağı, hususlarının yer aldığı, Senet vadelerinin, senetlerin… tarafından …Ltd’e satıldığı tarih olan 25.03.1999 tarihinden önce dolduğu, P/N’lerin fiziken …ttd adına …’da saklandığının Banka Genel Müdürü vekili … tarafından ifade edildiği, …’ın … Bankası … Şubesine devri ile söz konusu riskin 4.050.000 USD olarak … Bankası hesaplarına geçtiği, Senetlerin gerek …tarafından …’a satışı gerekse …’ın … Bankası’na devri ile ilgili herhangi bir bildirimin …Bank’a (…) yapılmadığı ve senetlerin … Bank (…) nezdinde … Bankası T.A.Ş. adına saklanmadığının anlaşıldığı, …’ın … Bankası T.A.Ş. … Şubesine devri ile Rusya Risklerinin 4.050.000 USD olarak … Bankası hesaplarına geri döndüğü ve banka tarafından 14.02.2001 tarihinde geriye dönük işlem ile 2000 yılı için söz konusu alacakların tamamına karşılık ayrıldığı (karştlık ayrılan tutarın 31.838.600 USD’ının Irak riski ve 4.050.000 USO’sinin Rusya riskleri için olmak üzere toplam 24.108.705.379.000 TL olarak ayrıldığı) ve bu tutarın Banka zararına dönüştüğü, bu zararın oluşmasından dolayı …’ın tüm aktif ve pasifleriyle …’na devredilmesine dair 01.12.2000 tarih ve 61 no’lu Yönetim Kurulu Kararında imzaları bulunan Yönetim Kurulu Üyeleri; …, …, …, … ve …’un sorumlu bulundukları”, hususlarının belirtildiği, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Bankalar Yeminli Murakıpları tarafından yapılan inceleme sonucu düzenlenen 05.03.2002 tarih ve …sayılı mütalaada, banka’nın Rusya’da yerleşik bulunan …(…),…, … ve …’in borçlu olduğu toplam 4.050.000 USD tutarındaki …’dan doğan alacağa ilişkin olarak yapılan incelemelerde de; “Alacağın her birinin 1.000.000 USD tutarındaki … Bank (…), …, … ve 1.050.000 USD tutarırdaki … tarafından ihraç edilmiş tahvillerden oluştuğu (… ), …’un sahibi olduğu …’ın alacaklısı olduğu senetlerin doğrudan veya … Ltd. üzerinden ciro yoluyla … Bank …’a devredildiği, Tahvillerin vadelerinin 28.08.1998, 12.05.1998, 12.03 1999 ve 14.03.1999 tarihlerinde geldiği ancak herhangi bir tahsilatın gerçekleşmediği, … Bank … tarafından 4.050.000 USD nominal tufarındaki söz konusu tahvillerin vadelerinden sonra …’un diğer operasyonlarında da kullanıldığı ve sahibi olduğu sanılan …’e 25.03.1999 tarihinde 950.000 USD karşılığında satıldığı, ödemenin ise …’ın … Bankası T.A.Ş. … Şubesi nezdindeki hesabından yapıldığı, … Ltd. tarafından 28.04.1999 tarihinde bu senetlerden doğan hak ve alacakların …’a devredildiği, … Bankası T.A.Ş. Yönetim Kurulu’nun 01.12.2000 tarih ve 61 sayılı Kararı gereğince 04.12.2000 tarihinde …’ın aktif ve pasiflerinin bankaca devir alınması sırasında bu tahvillerin 4.050.000 USD bedelle devir alındığı, Tahsil kabiliyeti olmadığından ve vadesi geçmiş olduğundan 28.04.1999 tarihinde 950.000 USD’a … Ltd.’e satılan tahvillerin tahsil ve teminat şartlarına ilişkin olarak hiçbir olumlu gelişme olmamasına rağmen 4.050.000 USD’a … Bankası T.AŞ.’ne devredilmesi suretiyle…Ltd. ‘in ortaklarına 3.100.000 USD menfaat sağlandığı, Bankanın yönetim ve denetiminin …’na geçmesinin ardından Banka yönetimi tarafından tahsil kabiliyeti olmayan ve teminatsız olan söz konusu alacakların tamamen zarar olarak değerlendirildiği, … Bank (…) Genel Müdür Vekili … tarafından tahvillerin fiziken … Ltd.Şti adına …aklandığının ifade edildiği, hususlarından bahisle; Banka Teftiş Kurulu tarafından yapılan incelemeyle de aynen mutabık olunduğu belirtilerek, … Ltd. tarafından 25.03.1999 tarihinde 950.000 USD’ye satın alınan vadesi geçmiş tahsil kabiliyeti düşük ve teminatsız mahiyetteki Rusya bankalarından olan alacakların …T.A.Ş. tarafından 4.050.000 USD bedetle devir alınarak … Ltd. ortaklarına 3.100,000 USD tutarında haksız menfaat sağlandığı..”, Kanısına varıldığının belirlendiği ifade edilerek; Değinilen işlemler nedeniyle davalıların (Ayrı ayrı) şahsi sorumluluk tutarlarının 2.738.767.950.000 TL olduğu iddiası ile zarar miktarının (6182 Sayılı Kanunun 51.maddesine göre hesaplanacak) faizi ile birlikte tahsili ile şahsi iflaslarına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; 4389 sayılt Kanunun 14. ve 17. maddeleri uyarınca; öncelikle, iddia edilen zararlardan dolayı müvekkilinin sorumlu olup olmadığının tespit edilmesi ve HUMK Md. 101 vd.’de yer alan koşulların gerçekleşmesinin zorunlu olduğunu, müvekkilinin borcu ve sorumluluğunun olmadığını, müvekkilinin bankanın ortağı olmadığı gibi bankanın doğrudan ve dolaylı olarak yönetimini tek başına veya birlikte elinde bulundurmadığını, iddia edilen banka zararı ile müvekkilinin ilgisinin olmadığını, Bankanın zararlarının yıllar içinde katlanarak süre geldiğini, müvekkilinin çok kısa süre için anılan Bankanın yönetim kurulu üyeliğini yaptığını, kendilerinden önce gerçekleşmiş olan zararlardan ötürü sorumluluğunun bulunmadığını, davada iddia edilen Rusya zararlarının, Rus Bankalarınca çıkartılan tahvillerin yıllar önce İktisat Bankasınca satın alınmasından kaynaklandığını, Rusya’nın yıllar önce ekonomik krize girmesi nedeniyle tahvil bedellerinin tahsil edilememesi nedeniyle …’nın zarar ettiğini, bu zararın müvekkilinin Yönetim Kurulu üyeliğinden yıllar önce doğduğunu, müvekkilinden önce bu tahvillerin TDB’ye devredildiğini, BDDK’nın verdiği talimata Uygun olarak TDB’nin aktif ve pasifi …’na devredildiğinden yıllar önce TDB’ye verilmiş bulunan söz konusu tahvillerin tekrar … Bankasına döndüğünü, söz konusu Rusya tahvillerinin satın alınmasından başlayarak …’nın parayı tahsil edememesinden dolayı, bu zararın TDB’e devri ve TDB’den tekrar …’na devrinde müvekkilinin hiç bir kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını, değinilen tahvillerin ileride tahsil edilememesi halinde bir zarar doğsa bile bu zarardan dolayı müvekkilinin görev yaptığı süre nedeniyle hiç bir sorumluluğunun bulunmadığını, dava dilekçesinde davacının, doğduğunu iddia ettiği zararın müvekkilinin hangi karar ve işlemlerinden kaynaklandığına dair hiçbir bilgi ve belge sunmadığı, müvekkilinin Bankaya zarar doğurucu böyle bir karar ve işleminin bulunmadığını” beyanla davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkillerinin ayrı bir dava ile sorumluluklarının tespit edilmeden şahsi iflas davasının ikame edilemeyeceğini, şahsi iflas davasının açılabilme şartlarının bulunmadığını, banka müfettiş raporu ile bankalar yeminli murakıplarının mütalaalarının hukuki anlamda delil niteliğine sahip olmadıklarını, BDDK’nın Bankalar Kanunu’nun (m. 14/2) hükmüne dayalı olarak verdiği 28 kasım 2000 tarihli emir uyarınca aktif ve pasifleri … bankasına (… şubesine) devredilen … (…)’dan kaynaklandığı öne sürülen afaki zarar iddiasının sorumlusunun müvekkili ya da diğer banka yöneticileri olamayacağını, ortada bir zarar varsa, bunun sorumlusunun sözü edilen emri veren kamu tüzel kişisi olduğunu ve ortada hukuki anlamda doğmuş herhangi bir banka zararının olmadığı” beyanda davanın reddini savunmuştur.
Mahkememizin 08/12/2003 tarihli duruşmasında … A.Ş. … şubesine devredilen 4.050.000 USD. Rusya risklerinin nasıl oluştuğuna ilişkin dava dilekçesindeki açıklamalar ile eki müfettişlik raporu ve davalıların cevap layihalarındaki ve sonraki vermiş bulundukları dilekçelerindeki açıklamaları ve savunmaları ile eki belgeler ile dosyadaki deliller kapsamında, … Ltd. … bankası … şubesine devri ile mevcut riskin … hesaplarına geri dönmesi suretiyle bankaca karşılık ayrılarak oluşan banka zararında davalıların … Ltd.nin tüm aktif ve pasifleri ile … bankasına devredilmesine dair 1.12.2000 tarih, 61 nolu yönetim kurulu kararında imzaları da bulunması sebebiyle, banka zararının oluşumunda davalıların 4389 Sayılı Yasanın 17/1 ve 2 maddeleri gereğince, a) Bankalar kanunun ve diğer kanunlar ile bu kanunların uygulanması ile ilgili olarak çıkarılan yönetmelik tüzük,genelge, tamimlere aykırı hangi işlem ve kararları ile, b) Banka kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek şekilde doğrudan ve dolaylı olarak hakim ortaklar lehime kullanılması ve bankanın mali yapısının bozulmasına yol açan işlemlerin yapılmasında davalı banka yöneticilerinin haksız fiil teşkil eden ne gibi ağır kusur ve ihmallerinin olduğu, c) İflası istenilen yöneticilerin kanuna aykırı işlem ve kararlarının bankanın fona devrindeki illiyet bağının, d) Yöneticilerin bankaya yerdikleri zararla banka hakim sermayedar ortaklarının elde ettikleri menfaatle sınırlı sorumluluklarının ve zararın nasıl oluştuğunun ve bu kapsamda zararın varlığının tespiti ile davalılar yönünden şahsi iflaslarını isteme koşulları oluşup oluşmadığı yönünde bilirkişi incelemesi yapılmasına, bilirkişi olarak …, … ve Bankacı bilirkişi olarak emekli müfettiş … seçilmelerine karar verildiği ve bilirkişiler …, … ve … tarafından sunulan 09/04/2004 tarihli bilirkişi raporu çoğunluk görüşünde özetle, davalı yönetim kurulu üyeleri tarafından alınan herhangi bir yasal düzenlemeye aykırı karar ya da yapılan işlem bulunmadığı, zaten alınan yönetim kurulu kararı hukuka aykırı kabul edilse, bu konudaki … Bankasına yönelik BDDK emrinin hukuka uygunluk sebebi niteliğinde olduğu, dava konusu olay açısından, banka kaynaklarının bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek şekilde doğrudan veya dolaylı olarak hakim ortaklar lehine kullandırılmadığı, davalıların aldığı yönetim kurulu kararı ile bankanın …’ye devri işlemleri arasında nedensellik bağlantısının davacı tarafından ispat edilemediği, dolayısıyla davalıların şahsi iflası için gereken şartların oluşmadığı yönünde görüş ve kanaat belirtilmiştir.
Mahkememizin 17/11/2008 tarihli duruşmasında; Bilirkişi heyetinden … ile … tarafından verilen çoğunluk kök ve ek rapordaki görüş ve tespitler ile bilirkişi …’ın azınlık kök ve ek rapordaki …’nin tüm aktif ve pasifleri ile birlikte … Bankası … Şubesi devrine ilişkin 01.12.2000 tarih 61 Sayılı … Bankası AŞ yönetim kurulu kararı ve Rusya alacakları ve 4.050.000.USD değerindeki 4 adet bonoya bağlı TDB’ye ait alacak ile ilgili değerlendirmelerin birbirinden tamamen farklı gerekçeler esas alınarak rapor tanzim edilmiş olması ve tarafların çoğunluk ve azınlık bilirkişi raporlarına yönelik itirazlarının bu sebeplerle yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması suretiyle çözümlenmesine, Bilirkişi … ve … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim dalı Öğretim Üyelerinden, …, Yeminli Mali Müşavir Banka Denetçi Uzman …’nun yeni bir bilirkişi heyeti olarak seçilmesine, Bilirkişi heyetince taraf iddia ve savunmaları, ilk bilirkişi kurulunca banka kayıt ve belgelerinde tespit edilen hususlar ve bu kapsamda kök ve ek rapora davacı ve davalı vekillerinin bilirkişi heyetinin çoğunluk ve azınlık raporlarına yönelik itirazları değerlendirilmek suretiyle her bir davalı yönünden 4389 Sayılı Yasanın 17/2 ve 5411 Sayılı Yasa 110. maddesindeki davalılar yönünden şahsi iflas isteme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde incelenip rapor tanzim edilmesine, HUMK’nun 227. maddesi gereğince … Bankasının, …’a ve …’ye devredilen kayıt ve belgeleri üzerinde de dava konusu edilen banka zararı ile ilgili mahallinde gerekli inceleme yapma yetkiside verilmek suretiyle rapor tanzim edilmesine karar verilmiştir.
17/11/2008 tarihli celsede bilirkişi olarak seçilen …’a ilişkin davalı … vekilinin 18/11/2008 tarihli dilekçesi ile itiraz edildiği ve yerine bilirkişi olarak …’nun seçildiği, kararın tebliği üzerine yine davalı vekilince verilen 26/11/2008 tarihli dilekçe ile …’ya ilişkin itiraz üzerine 19/12/2008 tarihli incelemenin yapılamadığına dair tutanakla bilirkişi …’nun yerine …’ın seçilmesine karar verilmiştir.
17/11/2008 tarihli celsede bilirkişi olarak seçilen …’e ilişkin davacı vekilinin 20/11/2008 tarihli dilekçesi ile itiraz edildiği mahkememizin 24/11/2008 tarihli ara kararı ile …’in yerine bilirkişi olarak Necla Akdağ Güney’in seçilmesine karar verilmiştir.
Bilirkişiler …, …ve … tarafından sunulan 03/08/2009 tarihli bilirkişi raporunda özetle,
Tarafımıza tevdi edilen görev çerçevesinde öncelikle şahsi iflas davasının koşulları incelenecek ardından da huzurdaki davada bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği hususu değerlendirilecektir.
5411 s.BanK’nun geçici 11. maddesinde bu Kanunun yayımı tarihinden önce, 26.12.2003 tarihine kadar temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Fona intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilişkili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılarak tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından tasfiye işlemleri başlatılan bankalar hakkında başlatılan işlemler sonuçlanıncaya ve her türlü Fon alacakları tahsil edilinceye kadar bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Kanunun 14, 15, 15/a, 186, 17, 17/a ve 18. maddeleri, ek 1, 2, 3, 4, 5 ve 6. maddeleri ile geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasına devam edileceği belirtilmektedir.
4389 s.BanK md. 17/2’ye istinaden şahsi iflaslarının istenebilmesi için ön koşul, bu kimselerin kanuna aykırı işlem ve eylemleri ile 14. maddenin (3), (4) ve (5). fıkralarında belirtilen tedbirlerin Uygulanmasına yani bankanın …’na devredilmesine sebebiyet vermiş olmalarıdır. BanK 14. maddede belirtilen tedbirlerin uygulanması halinde Fon Kurulu kararına istinaden ve Fonun talebi üzerine sorumluların doğrudan şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir. BanK md. 17’ye göre şahsi iflas davası açma yetkisi münhasıran Fona aittir.
Banka yöneticilerinin şahsi sorumluluğunu düzenleyen 4389 s.BanK’nun 17/1. ve 2. fıkraları maddede sayılan banka yöneticilerinin ve bankanın hakim ortağının veya ortaklarının iflasının bağlı tutulduğu şartları belirlemiştir. Bu maddenin 1. fıkrasına göre:
“Bir bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlarının kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına neden olduklarının tespiti halinde, bankaya verdikleri zararlarla sınırlı olarak bunların şahsi sorumlulukları yoluna gidilerek, Kurul kararına istinaden ve Fon’un talebi üzerine şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir…”
Aynı maddenin 2. fıkrasına göre:
“Bu madde, 14 üncü maddenin (4) numaralı fıkrası gereğince ortaklık hakları sınırlandırılan ya da hisseleri devrolunan ortaklar ile anılan fıkrada belirtilen işlemlerde sorumluluğu bulunan ve bu maddenin (1) numaralı fıkrasında sayılan banka görevlileri hakkında da bankanın iflası aranmaksızın uygulanır.”
Bu hüküm 14. maddeye istinaden bankanın temettü hariç ortaklık haklarını ve bankanın yönetimini Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmesi durumunda, buna sebebiyet veren maddede adı geçen kişilerin şahsi sorumluluklarını düzenlemeyi amaçlamaktadır.
4389 s.BanK’nun 17/1 maddesinde adı geçen kimselerin, bankanın iflası aranmaksızın şahsi iflasına gidilebilmesi için gereken ön şart gerçekleştikten sonra, yani banka yönetimi md. 14 (3), (4) ve (5) gereği …na devredildikten sonra bu kimselerin, iflası için gereken Bankalar Kanunu ve genel hükümlere göre belirlenen diğer koşulların var olup olmadığına bakılarak şahsi iflasları hususunda bir sonuca varılacaktır (Akdağ-Güney, Necla, Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul 2008, s. 190 vd.)
4389 s. Bankalar Kanununun 17. maddesine göre, ortakların ve yöneticilerin şahsi sorumlulukları yoluna başvurulabilmesi için, ayrıca; kanuna aykırılık, zarar, illiyet bağı ve kusur şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
Kanuna Aykırılık:
Banka ortağının sorumluluğu bakımından m.174(.2.’nin İlk kısmında, kanuna aykırı karar ve işlemler ile kendisine menfaat temini amaçlayan, bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran (hâkim) ortakların sorumluluğunu kabul etmektedir. Söz konusu hâkim ortağın sorumlu olabilmesi için, yukarıda belirtilen kendisine menfaat teminine yönelik kanuna aykırı karar ve işlemler ile Bankalar Kanunu m.14/f.3, 4 ve 5 gereğince banka yönetiminin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisselerinin …’na devrine sebep olması şarttır.
Buna karşılık 2. fıkranın ikinci kısmında, bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlarının (kısaca sınırlı sayıdaki banka görevlilerinin) iflas dışı sorumluluğu kabul edilmektedir. Ancak, bu kişilerin şahsi iflaslarının istenebilmesi için 14. maddenin 4. fıkrasında belirtilen -bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların, banka kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde doğrudan veya dolaylı olarak kendi lehlerine kullanmalarına veya bankayı bu suretle zarara uğratmalarına yönelik işlemler ile m.14/1.3’ün uygulanmasına -yani temettü hariç ortaklık hakları ile bankanın yönetim ve denetimini Fona devri veya bankanın bankacılık işlemleri yapma ve/veya mevduat kabul etme izninin kalkmasına- neden olan bankanın mali yapısını zayıflatan işlemlerde, sorumluluklarının bulunması şarttır.
Bu bağlamda kök çoğunluk bilirkişi raporunda yer alan dava konusu olay açısından banka kaynaklarının bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde doğrudan veya dolaylı olarak hakim ortaklar lehine kullandırılmamış olması nedeniyle şahsi iflasa hükmedilemeyeceği görüşüne katılmıyoruz. Zira madde metni dikkatle okunduğunda menfaat teminin tek başına bir koşul olarak öngörülmediği düzenlemenin veya ile bağlandığı bankanın temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin devri halinde de şahsi iflasa hükmedilebileceği görülecektir.
Kanuna aykırı karar ve işlemlerin kapsamına yalnızca Bankalar Kanunu değil, diğer kanunlar ve bu kanunların uygulanması ile ilgili olarak çıkarılan yönetmelik, tüzük genelge ve tamimlere aykırı işlemler de girecektir. (Secza Reisoğlu, Bankalar Kanunu Şerhi, Ankara 2002, s. 954; bu kadar geniş bir yorumun illiyet bağı şartı ile bağdaşmayacağı yönünde Tekinalp, s.76.) Kanun bu noktada md. 14/1 deki düzenlemeden ayrılarak, yöneticilerin iflası için kanuna aykırılığı şart koşmuştur. O halde yapılan işlemlerin ve alınan kararların BanK. md. 14/1 anlamında bankacılık ilke ve teamüllerine aykırı olması veya esas sözleme ya da bir borçlar hukuku sözleşmesine aykırı olması halinde yöneticilerin şahsi iflası talep edilemez.
Dava konusu olayda, davalıların kanuna aykırı davranışlarına gelince,
Gerek dosyada yer alan kök çoğunluk bilirkişi raporunda gerekse davalı itirazlarında davalı yönetim kurulu üyeleri tarafından yapılan işlemlerin herhangi bir yasal düzenlemeye aykırı olmadığı, alınan yönetim kurulu kararı hukuka aykırı olsa bile BDDK’nın bu konudaki emrinin hukuka uygunluk sebebi niteliğinde olduğu İleri sürülmektedir. Bu iddiaya ilişkin olarak öncelikle şu tespiti yapmak gerekir. Dava konusu olayda mesele yönetim kurulu tarafından BK md. 179 a iştinaden TDB nin devralınması yönündeki yönetim kurulu kararının kanuna aykırı olup olmadığı değildir. Burada sorun Rusya alacakları olarak anılan ve TDB nin … şubesine devri ile birlikte bu bankaya geçen 4.050.000 USD tutarındaki bonolar dolayısıyla bir zarar oluşup oluşmadığı ve oluşmuşsa yönetim kurulu üyelerinin şahsi iflasına hükmedilip hükmedilemeyeceğidir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için BK 179 da yer alan düzenlemeye kısaca bir göz atmakta fayda vardır.
BK’nun 179. maddesine göre bir mamelekin veya işletmenin aktif ve pasifleri ile birlikte devralınması halinde, devralan kimse bunun alacaklılara ilan ve ihbarından itibaren mamelekin veya işletmenin borçlarından mes’ul olur; devreden de devralanla birlikte 2 yıl daha müteselsilen sorumlu kalır. İşletme devri tek bir sözleşmeye konu olmakla birlikte, aktifler kendilerine özgü kurallara göre ayrı ayrı devredilirler, yani aktiflerin geçişi cüzi halefiyet ilkesine göre gerçekleşir. Pasifler ise alacaklıların onayını almaya gerek kalmaksızın yasa gereği (ex lege) devralan ortaklığa geçer (Acemoğlu, BK 179. maddesine göre Malvarlığı veya Ticari İşletmenin Devri, İst. 1971, s. 15, 44, 68 vd; Arpacı, Borçlar Hukuku Genel hükümler, basılmış fasiküller, s. 130; H.S.Türk, Ticaret Ortaklıklarının birleşmesinde nevilerin aynı olması koşulu, Ankara 1986, s. 188; Ağdağ-Güney, Umwandlung öffentlicher Ünternehmen in der Türkei, Heidelberg 2002, s. 185)
Dosyadaki bilgi ve belgelerden 01.12.2000 tarihinde alınan 61 nolu yönetim kurulu kararı ile TDB’nin tüm aktif ve pasiflerinin BK 179 a göre devralınması kararlaştırılmış, iki banka arasında 4 Aralık 2000 tarihinde imzalanan sözleşmede ise; Banka Yönetim Kurulu kararına aykırı olarak, (B tarafından TDB’nin toplam mevduat ve kredileri ve bunlara bağlı alacak ve borçlarının devredilmesi kararlaştırılmış olup mevcutlar (sabit kıymetler, para mevcudu vs) ve bunlara eşit tutarda özvarlık devir dışı bırakılmıştır.
TDB’nin aktif ve pasiflerinin … Şubesine devri ile birlikte dava konusu Rusya alacakları nominal değerleri üzerinden bilançoya alacak olarak kaydedilmiş, kıymetli evraka bağlı olan bu alacakları gösteren senetler alacağın temliki yoluyla … Bankasına devredilmiş ancak … adına … Bankası … şubesinde saklanmaya devam edilmiştir. Oysa bu senetlerin geçerli olarak devredilebilmesi için alacağın temliki ve zilyetliğin devri gerekmektedir. Dosya münderecatından (temlik beyanının aslının bulunması kaydıyla) alacağın temlikinin geçerli bir biçimde yapıldığı kabul edilmekle birlikte … Bankası …’ya bu devrin yapıldığına ilişkin herhangi bir ihbarda bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim … Bankası Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın Genel Müdürlük Makamı’na gönderdiği … sayılı yazının incelenmesi neticesinde, bahse konu naklin malı elinde tutana (yani … Bank …’a) bildirilmediği anlaşılmaktadır. Zira söz konusu yazıda
*Öte yandan yapılan görüşmelerde … yetkilileri tarafından 4.050.000 USD tutarındaki sözkonusu 4 adet P/N’un halen kendi nezdlerinde … Ltd. adına saklanmakta olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle Bankamız Dış İşter Birimi tarafından P/N’ların mülkiyetinin Bankamıza geçtiği ve Bankamız adına saklanması gerektiği hususunda …’a bilgi verilmesi ve teyid alınması yerinde olacaktır” denilmektedir.
Bilindiği üzere zilyetliğin, fer’i veya dolaysız zilyetten başka bir kişiye sözleşme İle devrine, zilyetliğin havalesi denir. Burada eşya, bir üçüncü kişinin zilyetliğinde bulunmaktadır. Şeyin dolaylı zilyedi, malırı zilyetliğini karşısındakine devretmekte ve üçüncü kişi ile bundan böyle onun vasıtasız zilyet olacağı hususunda anlaşmaktadır. Örneğin, S’nin otomobili T isimli bir taksiciye kiradadır. Bu arada S otomobilini A’ya satar, bundan böyle T, otomobilin A adına dolaysız zilyedidir. Ancak dolaylı zilyetliğin A’ya geçebilmesi için, S’nin bunu T’ye duyurması (ihbar etmesi) gerekir. MK.m.979/ll’ye göre, böyle bir bildiri olmadan (yapılmadan), zilyetliğin devri üçüncü kişiye karşı hüküm ifade etmez. Ayrıca, Kanun üçüncü kişiyi korumada bir adım daha ileri gitmiştir.M.K.m.979/H’e göre, üçüncü kişi devredene karşı ne gibi sebeplerden dolayı şeyi teslimden kaçınabiliyorsa, aynı sebeplerden dolayı devralana karşı da teslimden kaçınabilir. Dosyada mevcut bilgi ve belgeler üzerinde yapılan incelemede, bu bonoların devrine ilişkin olarak senetleri muhafaza altında bulunduran … şubesine ihbarda bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Bunun hukuki neticesi şudur: Söz konusu devir 3. kişiye ihber edilmediği sürece ona karşı hüküm ifade etmez. Bir başka anlatımla senetleri elinde bulunduran kimse bu devirden haberdar edilmediği sürece şekli hamile senetleri teslim ederek sorumluluktan kurtulur. Nitekim kağıt üzerinde alacaklı olarak TDB ve devir sonrasında onun halefi sıfatıyla … görünmesine rağmen, dava konusu bonolardan iki tanesi … nin yetkililerine teslim edilmiş ve bonoları ibraz eden şekli hamilleri tarafından tahsil edilmişlerdir.
BDDK nin talimatının hukuka uygunluk teşkil etmesine gelince: Çoğunluk kök raporunda bono bedellerinin bilançoya yansıtılması ile ilgili olarak seçilen yöntem konusunda … Bankasının menfaatine olan usulün seçilmesinin ve uygulanmasının bizzat yönetim kurulu üyelerinin görevleri arasına girdiği, bu kapsamda adil yöntem seçilmediği ve yönetim kurulu üyelerinin özen yükümlülüklerini ihlal ettikleri kabul edilse dahi BDDK nın talimatı hukuka uygunluk yaratacağı ifade edilmiş, ayrıca malvarlığının tümüyle devredilmiş olması sebebiyle tasfiyenin tamamlanmasından sonra bu işlemlerden geri dönülememesinin hukuken mümkün olamayacağı ve burada dava konusu işlemler açısından BDDK nın talimatının olaydaki muhtemel hukuka aykırılığı kaldıracağı saptamasına yer verilmiştir. Söz konusu talimatın tam olarak anlaşıldığı ve BK 179 a istinaden TDB nin aktif ve pasifleri İle birlikte devralınması anlamına geldiği kabul edilse dahi, bu talimatın bonoların gerçek bedelleri üzerinden muhasebeleştirilmesini engelleyen ve kıymetli evraka özgü devir işlemlerinin göz ardı edilmesine olanak veren bir yönü yoktur. Yani BDDK, TDB nin aktif ve pasifleriyle … Bankası … şubesine devrini emretmiş olsa dahi tahsil kabiliyeti düşük, ciroları rücu edilemez kaydı içeren ve vadesi geçmiş bu bonoların hiç olmazsa … tarafından bunlar üzerinde tasarrufta bulunulabilecek şekilde devredilmesi gerekirdi. Zira ihbarda bulunulmaması dolayısıyla bu senetlerden iki adeti gerçek hamile değil şekli hamile ödenmişlerdir.
Özetleyecek olursak dava konusu olayda kanuna aykırılık teşkil eden fiil … Bankası Yönetim kurulunda alınan TDB nin aktif ve pasifleriyle devralınmasına ilişkin karar değildir. TDB nin mal varlığının aktif ve pasifleriyle birlikte devralınmasına karar verilmesi kanuna aykırılık teşkil etmediğinden, BDDK nın verdiği talimatın hukuka aykırılığı ortadan kaldırması ve hukuka uygunluk sebebi yaratmış olması da söz konusu değildir. Burada hukuka uygun olmayan, tahsil kabiliyeti düşük ve vadesi geçmiş bonoların nominal değerleri üzerinden muhasebeleştirilmiş olması ve devre ilişkin olarak üçüncü kişiye ihbarın yapılmaması suretiyle senetlerin tahsilinin engellenmiş olmasıdır.
Zarar:
Her ne sebepten kaynaklanırsa kaynaklansın sorumluluk davalarının vazgeçilmez şartı ortada bir “zararın” olmasıdır. Zarar (dommage) kişinin iradesi dışında malvarlığında meydana gelen azalma olarak nitelendirilebilir. Zarar kavramı öğretide dar ve geniş olmak üzere iki anlamda kullanılır. Dar anlamda zarar kişinin ekonomik değeri olacak ya da olabilecek olan malların bütünündeki azalmadır. Geniş anlamda zarar kavramı ise, maddi zararın yanında manevi zararı da kapsar (Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku, Ankara 1961, s. 63; Kılıçoğlu, M., Sorumluluk Hukuku, C.I, Ankara 2002, 23 vd.) Zarar olmayan yerde sorumluluk olmaz. Zira ancak bir zararın varlığı, onun tazmini ile ilgili talebin doğumuna neden olur. Anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu için açılan davalar sözleşmeye veya haksız fiile dayanan davalardan büyük bir fark göstermezler.
Zarar kişinin malvarlığında onun iradesi dışında meydana gelen azalmayı ifade eder (…) Zarar görenin zarar verici olaydan sonra malvarlığının gösterdiği durum ile bu olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasındaki fark, zarar olarak nitelendirilir. Şirketin, ortakların ve alacaklıların zararı, malvarlığının mevcut durumunda “fili bir azalma” (…) diğer adıyla “pozitif zarar” olarak ortaya çıkabileceği gibi, olayların normal akışına, genel hayat tecrübelerine göre malvarlığında meydana gelebilecek artışın zarar verici davranış nedeniyle kısmen veya tamamen önlenmesi suretiyle “kardan yoksunluk” (Lucrum cessans) şeklinde ortaya çıkabilir (…, …, …, …, …, …, …, …; …, …, …, …, …, …, …, …, …, …). Zararın giderilmesinde kullanılacak ölçü ise status guo antedir. Davranışlarıyla negatif değişiklikler meydana getiren kimse, eski durumu yerine getirmekle yükümlüdür (…).
Yönetim kurulu üyesinin bankaya verdiği zarar, kanuna aykırı bir davranışın sonucu olmalıdır. Bu bağlamda zarar veren yöneticinin, kendisine bir çıkar sağlayıp sağlamaması veya çıkar sağlamak istemesinin bir önemi yoktur. Ortada bir zarar yoksa yönetim kurulu üyesi hukuka aykırı davranmış olsa dahi, aleyhine sorumluluk davası açılması söz konusu olamaz (…; …, …, …, …; …; …, …, …, …, …).
Huzurdaki davada zararın varlığına gelince: Öncelikle şu hususu belirtmekte yarar vardır. Buradaki zarar dava konusu bonoların takip hesaplarına aktarılarak 4100 oranında karşılık ayrılması işlemininden kaynaklanmamaktadır. Zira yukarıda da açıklandığı üzere karşılık ayrılması tahsil kabiliyeti tamamen ortadan kalkmış ve değersiz alacağa dönüşmüş, diğer bir ifadeyle kesinleşmiş zarar olmayıp, ihtiyatlılık ilkesi gereği yapılmış bir değerleme işlemidir. Dava konusu senetler tahsil edildiği takdirde ayrılan bu karşılık serbest kalacak ve tahsil edilen tutar bankanın karı olarak gösterilebilecektir. Alacağın tahsil edilemeyeceğinin kesinleşmesi halinde (örn, aciz vesikasına bağlanması durumunda) bankanın malvarlığı bu alacak oranında azalmış olacaktır. İşte malvarlığında meydana gelen bu azalma da bankanın zararını oluşturmaktadır. Dava konusu alacaklar TDB’den devralınırken, bu alacakların gerçekten var olup olmadığı araştırılmamış, bu alacakları temsil ederi ve üçüncü kişinin elinde bulunan belgeler devre ilişkin ihbar yapılmadığından bonoların devri sadece kağıt üzerinde gerçekleştirilmiştir. Nitekim, İB’nın Fona devrinden yaklaşık 5 ay sonra sonra, dava konusu alacakları temsil eden belgelerin (senetlerin) TDB’de olmadığı, söz konusu senetlerin … adına İM nezdinde saklanmakta olduğu, TDB’nin sözkonusu alacaklar üzerindeki var olduğu iddia olunan hakkın senetlerin … ile … arasında yapılan bir 28.04. 1999 tarihli, uyuşmazlıkların Türk Hukukuna göre çözümleneceği mutabakatını da içeren sözleşmeye dayandığı anlaşılmıştır. Türk Ticaret Kanunu’nun “Kıymetli evrak öyle bir senetlerdir ki bunlarda mündemiç olan hak senetten ayrı olarak dermeyan edilemeyeceği gibi başkalarına da devredilemez” ve “Kıymetli evrakın borçlusu, ancak senedin teslimi mukabilinde ödeme ile mükelleftir” şeklindeki hükümleri gereği, dava konusu iki senet şeklen hamili olan kimselere ödenmiştir. Bu durumda alacaklar sadece bir muhasebe kaydından ibarettir. TDB kayıtlarında Rus bankalarından alacak olarak kaydedilmiş ve İB na devredilmiş 4.050.000 USD tutarındaki alacak devir tarihi itibariyle filen mevcut olmadığı için İB devredilen bir alacak sözkonusu olmamış, kağıt üzerinde var olan bu alacak karşılığında ise pasiflerde yer alan ve banka tarafından ödenmek zorunda kalınan aynı tutarda mevduat da devredilmiştir.
Bu bağlamda çoğunluk kök raporda İleri sürülen söz konusu yüksek gösterimin TDB nin … Bankası’na nakledilen borç miktarını artırmadığı (zira aktif kadar pasif devredilmektedir) ve … Bankası’nın malvarlığında doğrudan veya dolaylı bir kaynağın eksilmesi sonucunu doğurmadığı için bankanın esasen bir zarara uğramadığı görüşüne katılmıyoruz. Alacaklar da borçlar gibi malvarlığı kavramının içerisinde yer alır. Zarar ise malvarlığında olan azalmayı ifade eder. Alacağın tahsil edilemeyeceğinin kesinleşmesi ile malvarlığı bu oranda azalmış olur. Dava konusu olayda söz konusu bonolardan kaynaklanan 4.050.000 USD lık zarar söz konusudur. Zarardan devri üçüncü kişiye ihbar etmeyerek senetlerin şekli hamile ödenmesine yol açan gerek |B ye el konulmasından önce görevde bulunan gerekse el konulduktan sonra göreve getirileri YK üyeleri sorumludur.
Kusur:
Ban K. m.17/f.2nin aradığı kanuna aykırı işlem ve eylemlerin şahsi iflas istemi için yeterli mi olduğu yoksa ortakların veya yöneticilerin kasıtlarının veya ihmallerinin bulunduğunun ispatı mı gerekeceği, maddenin düzenleniş şeklinden açıkça anlaşılamamaktadır. Ancak hükmün banka görevlilerinin “sorumluluğunun bulunduğu işlemlerden” bahsetmesi, ayrıca Türk Borçlar Hukukunda kusur sorumluluğunu esas olması ve istisnai bir sorumluluk türü olan kusursuz sorumluluk hallerinin yasada “açık olarak” gösterilmesi gereği, buradaki sorumlulukta da kusuru, sorumluluğun zorunlu şartlarından kılar. Doktrinde hâkim görüşte iflas gibi ağır bir sonucun ortaya çıkabilmesi için, banka görevlisinin kusurunun aranması gerektiğini kabul etmektedir (Tekinalp, s. 77; Seza Reisoğlu. Bankacılık Kanunu Şerhi, Ankara 2007, s.).
Haksız fiilin kurucu unsuru olan kusurun, yasada tanımı yapılmamıştır. Genel olarak kusur, hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanmasıdır. Kusur eylemi işleyen fail hakkında yürütülen bir değer yargısıdır Feyzioğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. |1, İstanbul 1976, s. 476: Karahasan, Mustafa Reşit, Türk Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C. 1, İstanbul 2003, s$. 418) , Borçlar Kanunu md. 41 kasıt ve ihmalden bahsetmekte, fakat bunların niteliklerini açıklamamaktadır. Kanunumuz bir kimseye kasten veya ihmal sonucu zarar veren arasında kural olarak bir fark gözetmemiştir. Bunlar arasında sorumluluğun yönelişi bakımından bir fark olmamakla birlikte, tazminle yükümlü olacakları para, yani tazminat miktarı bakımından fark vardır.
Hukuka aykırı işlemin ve sonucun istenmesi halinde “kast” vardır. Burada hukukça korunan bir değer, istenilerek ihlal edilmektedir. Kasdda failin davranışı, örnek tipin davranışından istenerek bilinçli olarak saptığı için kusurlu sayılmaktadır (F.Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, İstanbul 2008, s. 557, Karahasan, s. 422). Kasdda makuıl bir kişinin ortalama davranışı esas alınmakla birlikte fail, daha yüksek bilgi ve yetenek düzeyine sahipse, artık ortalama davranış ölçü olarak ele alınamaz.
Hukuka aykırı sonuç istenmemiş, fakat şartların gerektirdiği tedbirler alınmamak, dikkat ve özen gösterilmemek suretiyle haksız sonucun doğmasına sebep olunmuşsa “ihmal” vardır. Başka bir ifade ile ihmal, zararlı sonucun doğmasını önlemek için hukuk düzeninin yüklemiş olduğu ödeve aykırı hareket etmek, gerekli tedbirleri almamaktır. Burada orta seviyede, aklı başında, makul bir kişinin, somut olayda durumun özellik ve gereklerine göre alması gerekli tedbirlere, göstereceği özene, harcayacağı çabaya göre ihmal değerlendi Sözleşmeye aykırılıkta olduğu gibi, haksız fiilerde de ağırlık derecesi ne olursa olsun, n ihmaller, prensip itibarı ile failin mesuliyetini gerektirirler. İhmalin dereceleri arasında açık ve kesin bir sınır çizmeye imkân yoktur. (A.v. Tuhr, çeviren C. Edege, Borçlar Hukuku, Ankara 1983, s. 378 vd.).
Özenin ölçüsüne gelince: Doktrindeki baskın görüşe göre, ihmalin saptanmasında subjektif değil objektif bir ölçü kullanılmalıdır. Gerekli dikkat ve özenin gösterilip gösterilmediği, her olayın kendi bünyesinde incelenmeli ve ölçü olarak, normal tedbirli bir insandan, o olayda ve koşullarda beklenen davranış dikkate alınmalıdır. Objektifleştirilmiş kusurda aynı durum ve koşullarda, herkesten aynı davranış biçimi beklenir. Bu nedenle, zarar verici davranışı sübjektif bakımdan özürlü gösterebilecek nedenler göz önüne alınmaz (Akdağ-Güney s. 62 ve orada dipnotta anıları yazarlar)
Yapılan işin büyüklüğü ve karmaşıklığı gösterilmesi gereken özenin ölçüsünü de artırır. O halde yapılan iş ne kadar uzmanlaşmayı gerektiriyorsa, gösterilmesi gereken özenin ölçüsü de bir o kadar ağır olacaktır (…, …, …, …, …, …, …, ..; …, …, Haksız Fiil Sorumluluğunda Kusur Kavramının Görevi, Sorumluluk Hukukunda Yeni Gelişmeler | Sempozyumu, 21-22 Ekim Ankara 1977, Ankara 1980, 75.).
Banka yöneticilerinin kusurlarının olup olmadığının tespitinde, bankacılığın artık özel ihtisası gerektiren bir meslek olması sebebiyle yöneticilerin bazı özelliklere sahip bulunması gerektiği de göz önüne alınmalıdır. Ayrıca kusuru değerlendirirken yapılan işlem ile alınan kararları, bunların yapıldığı ve alındığı tarihteki şartları içerisinde değerlendirmek gerekir. Bankacılık sektörünün içinde bulunduğu zor bir dönemde yöneticilik yapan kimselerden, içinde bulundukları şartları da göz önünde bulundurarak, öngörülü ve daha özenli davranmaları beklenir. Gerekli ve yeterli ehliyet ve bilgiye sahip olmadığı halde, başaramayacağı, zarara sebep olacağı işe girişen kimse de kusurludur ve zarardan sorumludur (Akdağ-Güney, s. 63 vd.)
Kanuna aykırı bir kararın icrası kendisinden istenen bir banka görevlisinin, BanK. m.17/f.2’deki sorumluluktan kurtulabilmesi için, kararın icrasına yönelik işlem veya işlemleri yapmayı red etmesi gerekir (kusursuzluğun ispatı 4389 s. BanK md. 17/a). Bu bağlamda hukuka aykırı karara katılmayan, benimsemeyen, karşı çıkan banka görevlileri dahi, kararın icrasına katıldıkları takdirde sorumlu olacaktır.
Yukarıda da belirtildiği üzere, banka yönetim kurulu üyelerinin bu görevi yerine getirebilmeleri için belirli bazı özelliklere sahip olmaları gerekir. Şirketler açısından bir malvarlığının devralınması sıradan bir işlem değildir. Ancak davalı yönetim kurulu üyelerinin TDB’nin aktiflerini ve pasiflerini oluşturan kalemlerin neler olduğu, tutarları, kimden ne kadar kredi alacağı bulunduğu, alacakların vadesi, faiz oranı, para cinsi, teminatı, devralınacak aktiflerle pasifler arasındaki farkın tutarı, bu farkın negatif ya da pozitif olup olmadığı v.b. hususlarda yeterince inceleme yapmadıkları anlaşılmaktadır. Aksi takdirde ihbar yapılmadığı sürece dava konusu bonoların üçüncü kişi tarafından şekli hamile teşlim edilebileceğini bilmeleri gerekirdi. Bu noktada ihbarın kim tarafından yapılması gerektiği sorulabilir. İhbarın kimin tarafından yapılacağı hususunda açık bir düzenleme yoktur. Ancak bunun sadece devreden tarafından yapılabileceğini ileri sürmek doğru değildir. Aksi takdirde devreden, söz konusu ihbarı yapmadığı sürece bonoları elinde bulunduran kimse bunu şekli hamile ödeyebilecek, alacaklı ise bu devre engel olamayacaktır. Gerekli özen borcunu gösteren bir bankanın yönetim kurulu üyesinin zilyetliğin geçişi için gerekli tedbirleri alması ve bu devri senetleri elinde bulunduran … … şubesine ya bizzat ihbar etmesi veya ettirmesi gerekirdi. … yi aktif ve pasifleriyle devralma kararını alan YK üyeleri sözkonusu alacağı şahsen kendileri bir bedel mukabilinde devir alacak olsalardı böyle hareket etmezlerdi. Ayrıca, devir eden …’nin ortak ve YK üyesi … ve … aynı zamanda İB’nda da YK üyesidirler. Dolayısıyla … adına devrettikleri ve … adına devraldıkları alacağa ilişkin gerekli bilgiye sahiptirler. Davalı yönetim kurulu üyeleri normal tedbirli bir insandan, o olayda ve koşullarda beklenen davranışı göstermeyerek kusurlu davranmışlardır. Burada bir hususa daha değinmek gerekir. … Bankasına el konulduktan sonra müfettiş raporlarında bu soruna değinilmiş, senetlerin OTF adına değil Banka adına saklanması için gerekli işlemlerin yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Buna rağmen gerekli girişimlerde bulunulmayarak bonolardan iki adetinin şekli hamillere ödenmesine engel olunmamıştır. Dolayısıyla banka yönetimine el konulduktan sonra gerekli tedbirleri almayarak senetlerin şekli hamile ödenmesine neden olan yönetim kurulu üyeleri de kusurlu davranışları ile bu zarara katılmışlardır.
Yönetim kurulu üyelerinin, alacağın bağlı olduğu bonoların devrinin nasıl gerçekleştirileceğini bilmemesi düşünülemez. … nin malvarlığını aktif ve pasifleriyle devralmaya karar veren yönetim kurulu üyelerinin 4.050.000 USD tutarındaki bonoların sadece bilançonun aktifinde görünmesiyle yetinip devre ilişkin olarak senedi elinde bulunduran üçüncü kişiye ihbarda bulunmamış olmaları kusurlu davrandıklarını gösterir.
İlliyet bağı
Bankalar Kanunu’nun 17/II’de sayıları banka görevlilerinin şahsi sorumluluğu yoluna gidilebilmesi illiyet bağının bulunması şarttır. Ancak Ban K. m.17’ye dayalı sorumluluk bakımından illiyet bağı iki farklı boyutta gerçekleşir:
– Bankaya zarar verici karar ve işlemler (sözleşme ihlali) ile gerçekleşen zarar arasındaki illiyet bağı İsviçre ve Türk Hukuk Doktrininde ve uygulamada “hukuki illiyete’ ilişkin olarak “uygun illiyet teorisi” benimsenmiştir. “Somut olayda gerçekleşen türden bir sonucu, olayların normal akışına göre, niteliği ve ana temayülü itibariyle meydana getirmeye genel olarak elverişli olan veya bu türden bir sonucun gerçekleşme ihtimalini objektif olarak artırmış bulunan zorunlu şartla söz konusu sonuç arasındaki bağa uygun illiyet bağı denir” (F.Eren, age s. 492). Bu teoriye göre bir zararla flil arasında uygun illiyet bağı bulunduğunu kabul edebilmek için, söz konusu haksız fiilin, hayat tecrübelerine, olayların normal akışına göre böyle bir zarara sebep olabilmesi gerekir (Oğuzman/Öz. s. 501). Yargıtay da kökleşmiş kararlarında, “Bir olay hayattaki genel denemelere ve olayların tabii akışına göre diğer bir olayı meydana getirmeye elverişli bulunur, diğer bir deyimle, olayın ortaya çıkması görünüşte söz konusu diğer bir olayın meydana gelmiş olmasıyla kolaylaşmış bulunursa, ilk olay uygun sebep ve sonuç ölçüsüne göre, ikincisinin nedeni sayılır demektedir (9.4.1964 tarihli, 538 sayılı YHGK kararı)
Uygun illiyet bağının saptanmasında esas olan failin sonucu öngörebilmesi değil, objektif olarak fiilin o zararı meydana getirebileceğinin olayların normal akışına göre kabul edilmesidir.
Yukarıda uygun illiyet bağıma yönelik olarak yapılan açıklamaları incelenen dosyadaki olaya uygulayacak olursak: Eylem … nin … Bankası … şubesine devri esnasında aktiflerde gösterilen 4.050.000 USD tutarındaki alacağı temsil eden bonoların devrine ilişkin olarak üçüncü kişiye ihbarda bulunmamaktır. Zarar ise … Bankasının bilançosuna aktif olarak kaydedilen alacakların tahsil edilememesi dolayısıyla (iki adet bonanun hamillerince tahsil edilmiş olması diğer ikisinin borçlularının iflas etmiş olmaları) bankanın mal varlığında bu miktarda azalma meydana gelmesidir.
– Bankaya zarar verici karar ve işlemler ite bankanın Fon’a devri arasındaki illiyet bağı
İlliyet bağının varlığı ile kastedilen, kanuna aykırı karar ve işlemleri ile davalıların bankayı zarara uğratmaları ve neticede banka hakkında 4389 s. Bankalar Kanununun 14. maddesinin 3 ve 4, bentlerinin uygulanmasına sebep olup olmadıklarıdır.
Bu ikinci illiyet bağı bakımından, yukarıda sunulanı uygun illiyet bağı kavramının ötesinde geniş bir illiyet bağı bakışını gerektirir. Olağan hayatın akışı bakımından eri beklenmedik en istisnai nitelikteki kanuna aykırı kanuna aykırı karar ve işlemler doğurdukları zarar bakımından bankanın fona devrine neden olmuşlarsa, bu ikinci illiyet bağı var sayılmalıdır. Özellikle zarara sonucu doğuran işlemlerin yaygınlığı ve gerçekleşen zararın büyüklüğü bu ikinci tür illiyet bağının kabulünü, (dava konusu olayda olduğu gibi) kolaylaştırır.
Dosyaya ibraz edilen çoğunluk bilirkişi kök raporunda alınan yönetim kurulu kararı ile bankanın Fona devri işlemleri arasında nedensellik bağı kurulamadığı, bu miktarda bir zararın bankanın Fona devrine sebebiyet veremeyeceği ifade edilmektedir. Oysa zarar bazen her biri tek başına zararı meydana getirmeye elverişli birden fazla fiilin meydana gelmesi ile oluşabilir. Bu takdirde “yarışan illiyet” (kumulative Kausalitât) söz konusu olur. Bazen de her biri tek başına sonucu doğurmaya elverişli olmayan birden fazla sebebin bir araya gelmesi sonucu da ortaya çıkabilir, © takdirde “ortak illiyetten” (gemeinsame Kausalitât) bahsedilir. Bankanın iflası veya Fona devri çoğu zaman tek bir karar veya işlemle değil, birbirini izleyen karar ve işlemlerin sonucunda meydana gelmektedir. Bazı işlem ve kararlar tek tek ele alındığında, bunların Bankanın iflasına veya Fon’a devrine sebep olmaları mümkün görünmemektedir. Ancak bu karar ve işlemler dolayısıyla meydana gelen zararlar toplandığında bankanın Fona devrine neden oldukları anlaşılmaktadır. Bu nedenle bankanın Fona devrine neden olan zarar verici olay tek başına değil, diğer zarar verici fiil ve işlemlerle birlikte değerlendirilmelidir (Akdağ-Güney, s. 56 vd.). Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında davalılar açısından şahsi iflasın koşullarının oluştuğu kanaatine varılmıştır. şeklinde görüş ve kanaat belirtilmiştir.
Mahkememizin 10.04.2012 tarihli celse ara kararı uyarınca; … 6. İdare Mahkemesinin … E – … K sayılı dosyasının sonuçlanmasına kadar yargılamanın HMK 165/1 maddesi gereğince bekletilmesine karar verilmiştir.
Mahkememizin 07/02/2012 tarihli duruşmasında davalılar …, …, … hakkındaki dava takip edilmediğinden HMK 150 maddesi gereğince bu davalılar yönünden açılan davanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
Davacı … vekilinin 21.09.2012 havale tarihli dilekçesi ile davalılar …, …ve … aleyhine açılan davanın tefrik edilerek yeni bir esasa kaydedilmesini talep etmiş, mahkememizce davacı vekilinin talebi kabul edilerek davalılar …, … ve …aleyhine açılan dava mahkememizin 2012/284 Esas sırasına kaydedilmiştir.
Davacı vekili … 23/07/2015 tarihli dilekçesi ile … 6. İdare Mahkemesinin … E. sayılı dosyasında 03.04.2008 tarih ve 100 sayılı Fon Kurulu kararının iptalinin istenmiş olması ve bu kararın iptali halinde mahkemenin dosya sonucunu etkileyeceğinden idari davanın bekletici mesele yapılmasına karar verilmiş ve son duruşmada ise HMK md 165/1 gereği bekletici mesele yapılan davanın duruşma yapılmaksızın beklenmesine karar verildiğini, İdare mahkemesince daha önce süre aşımı nedeniyle reddedilen idari dava, Danıştay ilgili Dairesince bozulmuş ve 2013/52 E sayılı dosya üzerinden yeniden yapılan yargılama sonucunda dava 2013/15İ K ile esas yönünden de reddedildiğini, … tarafından temyiz edilen mahkeme kararı Danıştay 13. Dairenin 2013/1564 E. ve 2014/1553 K, sayılı kararı ile onandığını, bu defa Danıştay onama ilamına karşı … tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmuş olup Danıştay 13. Dairenin 2014/4582 E ve 2015/2102 K sayılı ilamı ile karar düzeltme talebi reddedildiğini, dava Fon lehine kesinleşmiş bulunduğunu, davalılardan …,…ve…hakkındaki dava HMK 150/1 gereği işlemden kaldırılmış ve yasal sürenin dolması ile birlikte haklarındaki davanın tefrik edildiğini belirterek 10.04.2012 tarihli duruşmada HMK 165/1 gereği bekletmeye alınan dosyanın kesinleşmesi beklenen idari davanın kesinleşmesi nedeniyle yeniden duruşmaya alınarak yargılamaya devam edilmesine karar verilmesini talep etmiş odluğu anlaşılmıştır.
Mahkememizin 16/01/2015 tarihli ara kararı ile, Mahkememizin 10.04.2012 tarihli celse ara kararında HMK 165/1 maddesi gereğince bekletilmesine karar verilen dosyanın, aradan geçen süre göz önüne alınarak duruşmaya alınmasına karar verilmiştir.
Bilirkişiler …, …ve … tarafından sunulan 09/02/2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle, Ayrıntıları önceki bölümlerde verilmiş bulunan inceleme ve değerlendirmeler sonucunda takdir tamamıyla Yüksek Mahkemenize ait olmak üzere; dava konusu eylemler, 23.06.1999 tarih ve 23734 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 18.06.1999 tarih ve 4389 sayılı kanun hükümlerine tabidir. 4389 Sayılı Kanun’un; “HESAP VE KAYIT DÜZENİ” başlıklı 13.maddesinin 1/b fıkrası; “Bankalar işlemlerini kayıt dışı bırakamazlar ve gerçek mahiyetlerine uygun düşmeyen bir şekilde muhasebeleştiremezler. Bankalar, kanuni ve yardımcı defterleri ile kayıtları, şubeleri, yurtiçi ve yurtdışındaki muhabirleri ile hesap uygunluğu sağlamadan bilançolarını kapatamazlar” hükmündedir. Aynı yasanın 14.maddesi; a) Bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların, banka kaynakların; bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde kendi lehlerine kullandıkları veya bankayı bu suretle zarara uğrattıkları tespit edildiği takdirde, Kurul bunların temettü hariç ortaklık haklarını ve bankanın yönetimini Fona devretmeye yetkilidir. Bu şekilde kullanılan kaynaklar veya uğranılan zarar, Kurum tarafından verilen süre içinde iade veya tazmin edilmediği veya Kurumca uygun görülecek biçimde teminatlandırılmadığı ve bu şekilde kullanılan kaynaklar ve uğranılan zarar öz kaynakları aştığı takdirde, bunlara ait hisseler başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Fona intikal eder. Bankanın yönetiminin Fona devredilmesi halinde, Kurumun yazılı bildirimi üzerine bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklar ile tüzelkişi ortakların sermayesinin yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişi hissedarları en geç yedi gün içinde kendilerine, eşlerine ve velayet altındaki çocuklarına ait taşınmaz mal ve iştiraklerini, haczi caiz olan taşınır mal, hak ve alacaklarını ve menkul! kıymetlerini ve her türlü kazanç ve gelirleri ve ayrıca bildirimden önceki iki yıl içinde ivazlı veya İvazsız olarak iktisap ettikleri veya devrettikleri taşınmaz mal, haczi caiz taşınır mal, hak, alacak ve menkul kıymetlerini gösterir birer mal beyannamesini Fona vermek zorundadırlar. Bu mal beyanının hüküm ve sonuçları hakkında 2004 sayılı icra ve iflas Kanununun ilgili hükümleri geçerlidir. Bu hükmün uygulanmasında, Kurumun başvurusu üzerine bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların malvarlıkları üzerine mahkemece teminat aranmaksızın ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz kararları ile ilgililerin yurtdışına çıkmasına yasaklama dahil, alacaklıların menfaati için zorunlu oları her türlü muhafaza tedbirinin alınmasına karar verilir. Bu şekilde alınan tedbir ve hacizler, karar tarihinden itibaren altı ay içinde dava veya icra-iflas takibine konu olmazsa kendiliğinden ortadan kalkar. Kurumun ilgililer hakkında 2004 sayılı İcra ve İfLas Kanununun Onbirinci Bab hükümlerine göre açacağı iptal davasında aciz vesikası şartı aranmaz. b) Bu Kanun hükümleri çerçevesinde yönetim ve denetimleri Fona intikal eden bankaların, alacaklarını dava veya takip yoluyla tahsil etme cihetine gitmeleri halinde 492 sayılı Harçlar Kanununun 2 nci maddesi hükümleri uygulanmayacağı gibi, her türlü ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinde teminat şartı aranmaz. Fonun ve Fona intikal eden bankaların alacaklarına ilişkin davalarda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seri muhakeme usulü hükümleri uygulanır. Kurul, bu madde hükümleri çerçevesinde yönetimi veya hisseleri Fona intikal eden bankalar hakkında bu maddede belirtilenler de dahil olmak üzere, bankanın mali bünyesinin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılması için gerekli her türlü tedbiri almaya yetkilidir.”, 17.maddesinin “ŞAHSİ SORUMLULUK” başlıklı 1.fıkrası; “Bir bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlarının kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına neden olduklarının tespiti halinde, bankaya verdikleri zararlarla sınırlı olarak bunların şahsi sorumlulukları yoluna gidilerek, Kurul kararına istinaden ve Fon’un talebi üzerine şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir. Bu karar ve işlemler bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklara menfaat temini amacıyla yapıldığı takdirde, menfaat temin eden ortaklar hakkında da temin ettikleri menfaat üzerinden aynı hüküm uygulanır”, Madde 17/2 maddesi; “Bu madde, 14 üncü maddenin (4) numaralı fıkrası gereğince ortaklık hakları sınırlandırılan ya da hisseleri devrolunan ortaklar ile anılan fıkrada belirtilen işlemlerde sorumluluğu bulunan ve bu maddenin (1) numaralı fıkrasında sayılan banka görevlileri hakkında da bankanın iflası aranmaksızın uygulanır.” Raporda ayrıntıları ile açıklanmış bulunan banka zararı davalıların usul ve yasa dışı eylemleri ile oluşmuştur. Zarar miktarı, bankaca karşılıkları ayrılmak suretiyle banka zararına atılmış bulunan 2.720.648,25 TL’dir. Davacı zarar miktarı üzerinden 6183 Sayılı Yasa’nın 51.Maddesine göre hesaplanan gecikme faizi talebinde de bulunmuştur. Ancak, 4389 Sayılı Kanunun 15’inci maddesinin (7) numaralı fıkrası (b) bendi, Fon alacaklarını tanımladıktan sonra, bu alacaklar hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmaktadır. (Bank K. 15-7.b) Bu hükme dayanarak davacı talebi’nin başlangıç tarihi ise “4672 sayılı Kanunun 9’uncu maddesiyle eklenen ve 29.05.2001 tarihinde yürürlüğe giren fıkra ” göre 29.05.2001 tarihidir. Buna göre zarar miktarı olan 2.720.648,25 TL’nin 29.05.2001 11.09.2002 (Dava tarihi) arasındaki faizi (Gelir İdaresi Başkanlığı, İnternet Vergi Dairesi Web sitesinden de denetlenmek suretiyle bulunan) 3.591.255,69 TL ve toplam sorumluluk (Faiz dahil) tutarı da 6.311.903,94 TL olarak saptanmıştır. Değinilen zarardan davalıların sorumlu oldukları kanısına varılmıştır. Banka’nın devir zararı, 15.03.2001 tarihi itibariyle 1.953.172.000 (Y)TL’dir. Dava konusu P/N’ler nedeniyle uğranılan zarar (Ayrılmış bulunan karşılıklar) ise 2.720.648,25 YTL’dir. Buna göre dava konusu P/N’ler nedeniyle bankanın uğradığı zararın toplam zarar içindeki payı, Y 0,14’dür. Ancak, Banka, bu tip ve çok sayıdaki yasa ve usul dışı oluşturulan eylemler nedeniyle …’ye devrolunmuştur. Bu nedenle şahsi iflas kararı için mevcut dava konusu zarar da; Bankanın Fon’a devrine neden olan eylemlerden biri olarak değerlendirilmektedir. Davalılar … ve …’in (ve tefrik neticesinde dava dışı kalmış …, … ve …’un şahsi sorumluluk tutarları; her bir davalı için ayrı ayrı olmak üzere bankaca ayrılmış karşılık tutarı olan 2.720.648,25 (Y)TL olarak belirlenmiştir. (…’in … Bankasında yönetim kurulu üyesi olarak görevli olduğu süre; Ağustos 1999 14.03.2001’dir. TDB’nin İktisat Bankasına devir tarihi itibariyle de … ve … Bankası’nda yönetici konumundadır. … ise gerek …’nın ve gerekse TDB’nin kuruluşlarından itibaren hakim ortağı ve yöneticisidir.) davalılar için şahsi iflas koşullarının oluştuğu yönünde görüş ve kanaat belirtilmiştir.
Mahkememizin 07/12/2017 tarihli duruşmasında her ne kadar geçen celse 2 nolu ara kararı gereğince mahkememizin 2001/1895 E. Sayılı dosyası ile birlikte inceleme kararı oluşturulması yönünde karar oluşturulmuş ise de, anılan dosyada taraf teşkilinin henüz tamamlanamadığı ve bu hususunda uzun zaman alacağı dikkate alınarak anılan dosya ile birlikte inceleme yapılması yönündeki karardan vazgeçilmesine, dosyada mevcut bulunan birinci rapor ve ek raporların ayrı görüşlü sunulduğu, ikinci raporda da ayrık görüşün bulunduğu ve raporlar arasında tam bir çelişkinin olduğu anlaşıldığından tarafların Tarafların iddia ve savunmaları, sunulan deliller, banka kayıtları, ceza dosyası içeriği, (… 8. Ağır Ceza Mahkemesinin…E. Sayılı dosyası ile birleşen … E. Sayılı dosyası) birlikte değerlendirilip önceki raporlarda dikkate alınarak ve tarafların raporlara karşı beyanları da değerlendirilmek suretiyle dava konusu zarar nedeniyle bankacılık yasası ve mevzuatı çerçevesinde davalılar yönünden şahsi iflas koşullarının oluşup oluşmadığı hususunda mahkememizce resen seçilecek 3 kişilik bilirkişi heyeti vasıtasıyla inceleme yapılarak rapor alınmasına, raporun çelişkiyi giderici, gerekçeli ve denetime olanaklı olarak düzenlenmesinin istenmesine karar verilmiş ise de, mahkememizin 08/11/2019 tarihli ara kararı ile ”Her ne kadar mahkememiz dosyasında yapılan açık yargılama sonucu verilen 24.10.2019 tarihli 1 nolu ara kararı gereğince 07.12.2019 tarihli ara kararı doğrultusunda mahkememizce resen seçilecek 3 kişilik bilirkişi heyeti vasıtasıyla inceleme yapılarak rapor alınmasına karar verilmiş ise de, Mahkememizin 07.12.2017 tarihli duruşmasında alınan 2 nolu ara kararı gereğince mahkememizce resen seçilecek 3 kişilik bilirkişi heyeti vasıtasıyla inceleme yapılarak daha önce alınan raporlar arasındaki çelişkiyi giderici, gerekçeli ve denetime olanaklı olarak rapor düzenlenmesine karar verildiği verilen karar doğrultusunda bilirkişiler …, … ve … vasıtasıyla inceleme yapılarak 09.02.2018 havale tarihli raporun dosyaya sunulduğu anlaşılmakla, yeni bir heyetten rapor alınmasına yer olmadığına, dosyanın 09.02.2018 havale tarihli raporu düzenleyen bilirkişi heyetine tevdi ile itirazların karşılanması ve varsa tahsilatların tetkiki bakımından ek rapor hazırlamalarının istenmesine” karar verildiği anlaşılmıştır.
Bilirkişiler …, … ve … tarafından sunulan bila tarihli bilirkişi ek raporunda özetle, Dava konusu eylemler, 23.06.1999 tarih ve 23734 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 18.06.1999 tarih ve 4389 sayılı kanun hükümlerine tabidir. 4389 Sayılı Kanun’un; “HESAP VE KAYIT DÜZENİ” başlıklı 13.maddesinin 1/b fıkrası; “Bankalar işlemlerini kayıt dışı bırakamazlar ve gerçek mahiyetlerine uygun düşmeyen bir şekilde muhasebeleştiremezler. Bankalar, kanuni ve yardımcı defterleri ile kayıtları, şubeleri, yurtiçi ve yurtdışındaki muhabirleri ile hesap uygunluğu sağlamadan bilançolarını kapatamazlar” hükmündedir. Aynı yasanın 14 maddesi: Dava konusu eylemler, 23.06.1999 tarih ve 23734 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 18.06.1999 tarih ve 4389 sayılı kanun ile 17.12.1999 tarihinde 4491 sayılı kanunla yapılan değişiklik hükümlerine tabidir. 4389 Sayılı Kanun’un 14 4 maddesi; “a) Bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların, banka kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde doğrudan veya dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıklarını veya bankayı bu suretle zarara uğrattıklarını tespit edildiği takdirde Kuru, en az beş üyesinin aynı yöndeki oyuyla alınan kararla bunların temettü hariç ortaklık haklarını ve bankanın yönetimini Fona devretmeye yetkilidir”. “5/bb. …(Fon’un) yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklar ile tüzel kişi ortakların sermayesinin yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişi hissedarları en geç yedi gün içinde kendilerine, eşlerine ve velayet altındaki çocuklarına ait taşınmaz mal ve iştiraklerini, haczi caiz olan taşınır mal, hak ve alacaklarını ve menkul kıymetlerini ve her türlü kazanç ve gelirleri ve ayrıca bildirimden önceki iki yil içinde ivazlı veya ivazsız olarak iktisap ettikleri veya devrettikleri taşınmaz mal, haczi caiz taşınır mal, hak, alacak ve menkul kıymetlerini gösterir birer mal beyannamesini Fona vermelerini istemeye” yetkili olduğu”, 5/bc. * Bu mal beyanının hüküm ve sonuçları hakkında 2004 sayılı icra ve iflas Kanununun ilgili hükümleri geçerlidir. …. Fon’un ilgililer hakkında 2004 sayılı icra ve İflas Kanununun Onbirinci Bab hükümlerine göre açacağı iptal davasında aciz vesikası şartı aranmaz.” hükmündedir, 17.maddesinin “ŞAHSİ SORUMLULUK” başlıklı 1.fıkrası; “Bir bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlarının kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına neden olduklarının tespiti halinde, bankaya verdikleri zararlarla sınırlı olarak bunların şahsi sorumlulukları yoluna gidilerek, Kurul kararına istinaden ve Fon’un talebi üzerine şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir. Bu karar ve işlemler bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklara menfaat temini amacıyla yapıldığı takdirde, menfaat temin eden ortaklar hakkında da temin ettikleri menfaat üzerinden aynı hüküm uygulanır”, 4389 Sayılı Kanun’un 17/2 maddesi de; (4491 sayılı Kanun’un 10.maddesi ile değiştirilen ve 19.12.1999 tarihinden yürürlüğe giren fıkra) ; “Bu madde, 14 üncü maddenin (3), (4) ve (5) numaralı fıkraları gereğince temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri Fona devrolunan bankaların bu maddenin (1) numaralı fıkrasında sayılan ortakları ile anılan maddenin (4) numaralı fıkrasında belirtilen işlemler ile (3) numaralı fıkrasının uygulanmasına neden olan işlemlerde sorumluluğu bulunan banka görevlileri hakkında da bankanın iflası aranmaksızın uygulanır.” Hükümlerini içermektedir. Raporda ayrıntıları ile açıklanmış bulunan banka zararı davalıların usul ve yasa dışı eylemleri ile oluşmuştur. Zarar miktarı, bankaca karşılıkları ayrılmak suretiyle banka zararına atılmış bulunan 2.720.648,25 TL’dir. (Gecikme zammı dahil, dava tarihi itibariyle 7.046.478,97 TL) Zarar miktarı olan 2.720.648,25 TL’nin 14 02.2001 11.09.2002 (Dava tarihi) arasındaki gecikme zammı (Gelir İdaresi Başkanlığı, İnternet Vergi Dairesi Web sitesinden de denetlenmek suretiyle bulunan) 4.325.830,72 TL ve toplam sorumluluk (gecikme zammı dahil) tutarı da 7.046 478,97 TL olarak saptanmıştır. Dava konusu zarardan davalıların sorumlu oldukları kanısına varılmıştır. Banka’nın devir zararı, 15.03.2001 tarihi itibariyle 1.953.172.000 (Y)TL’dir. Dava konusu P/N’ler nedeniyle uğranılan zarar (Ayrılmış bulunan karşılıklar) ise 2.720.648,25 YTL’dir. Buna göre dava konusu P/N’ler nedeniyle bankanın uğradığı zararın toplam zarar içindeki payı 0,14’dür. Ancak, Banka, bu tip ve çok sayıdaki yasa ve usul dışı oluşturulan eylemler nedeniyle …’ye devrolunmuştur. Bu nedenle şahsi iflas kararı için mevcut dava konusu zarar da; Bankanın Fon’a devrine neden olan eylemlerden biri olarak değerlendirilmektedir. Yukarıdaki bölümlerde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; davalılar … ve …’in (ve tefrik neticesinde dava dışı kalmış …, …ve …’un) şahsi sorumluluk tutarları; her bir davalı için ayrı ayrı olmak üzere bankaca ayrılmış karşılık tutarı olan 2.720.648,25 (Y)TL olarak belirlenmiştir. (…’in iktisat Bankasında yönetim kurulu üyesi olarak görevli olduğu süre, Ağustos 1999 — 14.03.2001’dir. TDB’nin İktisat Bankasına devir tarihi itibariyle de TDB ve …’nda yönetici konumundadır. … ise gerek …’nın ve gerekse TDB’nin kuruluşlarından itibaren hakim ortağı ve yöneticisidir.) Fon tarafından …. Banka/… grubundan sağlanan tahsilat toplamı; 31.12.2019 tarihi itibariyle 242,43 Milyon USD’dir. … kayıtlarında yapılan incelemelerde, dava konusu P/N’ler/Rusya alacakları ile ilgili herhangi bir tahsilatın bulunmadığı belirlenmiştir. Dolayısıyla …’nin 31.12.2017 Faaliyet Raporu’nda görülen 236,58 milyon USD tutarındaki tahsilatın davaya etkisi bulunmamaktadır. Banka’nın devir zararı, 15.03.2001 tarihi itibariyle 1.953.172.000 (Y)TL’dir. (Bir önceki iş günü TCMB döviz satış kuru: 1,004610 TL ve buna göre Banka zararının USD cinsinden tutarı da, 1.944.467.596,72 USD’dir.) Takdir mahkemeye ait olmak üzere, kök raporda da ifade edildiği üzere davalılar için şahsi iflas koşullarının oluşmuş olduğu yönünde görüş ve kanaat belirtilmiştir.
Mahkememizin 02/07/2020 tarihli duruşmasında Dosyanın bilirkişi heyetine tevdi ile davalılar vekillerinin itirazları doğrultusunda ek rapor alınmasına karar verildiği ve bilirkişiler …., …ve … tarafından sunulan 16/09/2020 tarihli bilirkişi 2. ek raporunda özetle, Dava konusu bono, BDDK izin ve onayına aykırı olarak Banka Yönetim Kurulu’nca 01.12.2000 tarihinde alınan 61 sayılı kararına dayanılarak, yasa, usul ve muhasebe kurallarına uyulmadan yapılan devir işlemleri sonucunda kayden … aktifine dahil edilmiştir. Değinilen bono (Bonolar), 28.04.1999Temlik Sözleşmesi gereği …’na fiilen teslim edilmemiştir). …, fiilen teslim edilmeyen bononun sahibi olmamıştır. Ayrıca bono, …’na ciro da edilmemiştir. Bu suretle … dava konusu bononun yasal hamili de olamamıştır. Bu suretle bono üzerindeki haklarını da savunamaz duruma düşmüştür. Bu duruma karşın; takdiri Sayın Mahkemenizin değerlendirmesinde olmak kaydıyla, …’nin dava konusu senede sahip çıkabilmek için gerekli tüm idari ve hukuki girişimlerde bulunmuş olduğu, senedin elde edilebilmesi ve tahsili konularında …’ye atfedilebilecek herhangi bir hata ya da ihmale rastlanılmadığı, zarardan davalıların sorumlu oldukları kanısına ulaşılmıştır. Zarar miktarı; bankanın zarar olarak gördüğü ve karşılık ayırarak bilançosuna aldığı tutar olan 2.720.648,25 TL’dir. Davacı taraf bu tutarı bilançosuna yazmakla, rakamı kabul etmiştir. … tarafından dava konusu bonolarla ilgili herhangi bir tahsilat sağlanmamıştır (Banka’nın bilanço zararına karşılık davalılardan yapılan toplam tahsilat miktarı, bu dosya alacağını kapsamamaktadır. Sonuç olarak; kök ve ek raporlarımızdaki görüşlerimizde herhangi bir değişiklik olmamıştır. Takdir Mahkemeye ait olmak üzere, kök raporda da ifade edildiği üzere davalılar için şahsi iflas koşullarının oluşmuş olduğu yönünde görüş ve kanaat belirtilmiştir.
Mahkememizin 16/12/2021 tarihli duruşmasında davacı vekilinin 28.07.2021 tarihli dilekçesi incelenerek her bir davalının sorumlu olduğu zarar miktarının hesaplanması için dosyanın son bilirkişi heyetine tevdiine karar verildiği ve bilirkişiler …, … ve …tarafından sunulan 16/05/2022 tarihli bilirkişi 3. ek raporunda özetle, dava konusu alacakla ilgili olarak dava tarihinden önce ve dava tarihinden sonra yapılmış herhangi bir tahsilat yoktur. Buna göre; davalıların bir önceki bölümde belirtilen sorumluluk tutarlarında herhangi bir değişiklik de oluşmamıştır şeklinde görüş ve kanaat belirtildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizin 03/06/2021 tarihli duruşmasında davacı vekili tarafından sunulan dilekçede yalnızca iş bu dosya yönünden yapılan tahsilatlarla ilgili bilgi verildiği, davalılar aleyhine farklı eylemlerle ilgili açılan sorumluluk ve şahsi iflas davaları kapsamında yapılan tahsilatlarla ilgili mahkememizce hangi dosyadan hangi tahsilatın yapıldığı/düşünüldüğünün denetlenmesine imkan verecek şekilde bilgi verilmediği anlaşılmakla, davacı vekiline mahkememizde derdest olan …, …, …, …, …,…, …, … Esas sayılı dosyalarda yapılan tahsilatların tablo halinde sunulması için davacı vekiline 2 aylık süre verilmiş, Davacı vekili tarafından sunulan 28/07/2021 tarihli dilekçede, ”Rus bankalarının borçlu olduğu 4.050.000 USD’lik senetlerin 950.000 USD’ye … şirketine 3.100.000 USD noksanıyla satılması, daha sonra senetlerin nominal bedelle TDB tarafından satın alınması ve bu bankanın İktisat Bankasına devri ile tahsil kabiliyeti olmayan bu alacaklar nedeniyle zarar oluşması iddiası ile Fon tarafından açılan davada talep edilen tutar 04.12.2000 tarihi itibarıyla 2.738.767,95 TL olup davalılar …, …, …, …, …’dur. …, …, …yapılan protokoller uyarınca tefrik edilerek dava dışı kalmışlardır. Bu alacak 04.12.2000 tarihinden itibaren 6183 sayılı Kanunun 51. Maddesine göre işleyecek faizi ile birlikte talep edilmiştir. Dava konusu alacakla ilgili olarak dava tarihinden önce ve dava tarihinden sonra yapılmış herhangi bir tahsilat bulunmamaktadır.
… Grubu ile ilgili olarak 15.01.2020 tarihi itibarıyla yapılan toplam tahsilat tutarı 242.430.367 USD olup bu tutarın TL karşılığı tahsilat tarihleri itibarıyla 395.484.108 TL’dir. Bu tutarın 5.880.364 TL’lik kısmı … Grubu’nun diğer Fon bankalarına olan borçları karşılık yapılan dolayısıyla … TAŞ ile ilgili olmayan tahsilatlardır. 395.484.108 TL’lik toplam tahsilattan 5.880.364 TL’lik kısım düşüldüğünde bulunan 389.603.744 TL’lik tahsilatın 376.982.846 TL’lik bölümü … 1. Asliye Ticaret Mahkemesi … E, … E ve … Esas sayılı dosyalarına konu zarar kalemlerine ilişkin yapılan tahsilatları ihtiva etmektedir.
… 1. Asliye Ticaret Mahkemesi …E, … E, …E ve … Esas sayılı dosyaları kapsamında yapılan tahsilat bulunmamaktadır.
… 1. Asliye Ticaret Mahkemesi … E, … E, … E, … E, …E, … E,… E ve … Esas sayılı dosyalarda yapılan tahsilatlara ilişkin tablo ekte yer almaktadır.
Tabloda görüleceği üzere, Mahkemeniz ara kararı doğrultusunda , her davaya konu zarar kalemleri açıklanmış yine davalara konu çakışan zarar kalemleriyle bu zararlara ilişkin tahsilatlar belirtilmiştir. Buna göre, Mahkemenizin 2001/1895 E, 2003/946 E ve 2002/684 Esas sayılı dosyalarına konu bazı zarar kalemlerine ilişkin yapılan tahsilatlar dışında herhangi bir tahsilat sağlanamamıştır” şeklinde beyanda bulunulmuştur.
Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde
Dava; 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 17. Maddesi kapsamında kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına neden oldukları ileri sürülen … Yönetim Kurulu Başkanı ve … yönetim kurulu üyesi ve her iki bankanın hakim sermayedar ortağı … ile yönetim kurulu üyesi … hakkında şahsi iflas istemine ilişkindir.
Bankacılık faaliyetinin temel amacı, tasarruf sahiplerinden toplanan fonların kaynak ihtiyacı olan ekonomik birimlere aktarılması, ödemeler sisteminin iyi şekilde işletilmesi, mali sistemin güvenli ve istikrarlı şekilde devam ettirilmesidir. Bankalar güvene dayalı kuruluşlar olmaları nedeniyle topladıkları kaynakları değerlendirirken yatırım yapacağı alanları, kaynaklarını kullandıracağı gerçek veya tüzel kişileri özenle seçmeli, mali sistemdeki güven ve istikrarı bozmamalıdır. Faaliyetine devamının mevduat sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike yaratan durumların varlığı halinde bankanın faaliyetine son verilebilir ve Fona devredilebilir.
… A.Ş.de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)’nun 15/03/2001 tarihinde aldığı karar ile …’ye devredilmiştir.
4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 17/2’ye istinaden şahsi iflaslarının istenebilmesi için ön koşul: bu kimselerin kanuna aykırı işlem ve eylemleri ile 14. maddenin (3). (4) ve (5). fıkralarında belirtilen tedbirlerin uygulanmasına yani bankanın …’ye devredilmesine sebebiyet vermiş olmalarıdır.
Davacı tarafından, Fona devredilen banka’nın Rusya’da yerleşik bulunan … (…),…, … ve Bank İmperial’in borçlu olduğu toplam 4.050.000 USD tutarındaki …’dan doğan ve alacağın her birinin 1.000.000 USD tutarındaki … (…), …, … ve 1.050.000 USD tutarırdaki … tarafından ihraç edilmiş tahvillerden oluşan (…), davalı …’un sahibi olduğu …’ın alacaklısı olduğu senetlerin doğrudan veya … Ltd. üzerinden ciro yoluyla …’a devredildiği, tahvillerin vadelerinin 28.08.1998, 12.05.1998, 12.03 1999 ve 14.03.1999 tarihlerinde geldiği ancak herhangi bir tahsilatın gerçekleşmediği, … tarafından 4.050.000 USD nominal tutarlı tahvillerin vadelerinden sonra …’un diğer operasyonlarında da kullanıldığı ve sahibi olduğu belirtilen … Ltd’e 25.03.1999 tarihinde 950.000 USD karşılığında satıldığı, ödemenin ise …’ın … T.A.Ş. Merkez Şubesi nezdindeki hesabından yapıldığı, … Ltd. tarafından 28.04.1999 tarihinde bu senetlerden doğan hak ve alacakların …’a devredildiği, … T.A.Ş. Yönetim Kurulu’nun 01.12.2000 tarih ve 61 sayılı Kararı gereğince 04.12.2000 tarihinde …’ın aktif ve pasiflerinin bankaca devir alınması sırasında bu tahvillerin 4.050.000 USD bedelle devir alındığı, tahsil kabiliyeti olmadığından ve vadesi geçmiş olduğundan 28.04.1999 tarihinde 950.000 USD’ye … Ltd.’e satılan tahvillerin tahsil ve teminat şartlarına ilişkin olarak hiçbir olumlu gelişme olmamasına rağmen 4.050.000 USD’ye … T.AŞ.’ne devredilmesi suretiyle … Ltd. ‘in ortaklarına 3.100.000 USD menfaat sağlandığı, … Ltd. tarafından 25.03.1999 tarihinde 950.000 USD’ye satın alınan vadesi geçmiş tahsil kabiliyeti düşük ve teminatsız mahiyetteki Rusya bankalarından olan alacakların … T.A.Ş. tarafından 4.050.000 USD bedelle devir alınarak … Ltd. ortaklarına 3.100.000 USD tutarında haksız menfaat sağlandığı iddia edilmiştir.
4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 17. maddesindeki düzenlemenin amacı hukuka aykırı karar ve işlemlerle bankanın Fon’a devrine neden olan yöneticileri tacir olmasa bile iflasa tabi tutarak bankalara duyulan güveni ve ekonomik dengeyi korumaktır. Anılan hüküm uyarınca şahsi iflas istenebilmesi için öncelikle maddede sayılan kişilerin kanuna aykırı işlem ve eylemleri sonucu bankanın Fon’a devredilmiş olması gerekir. Bankayı zarara uğratan kredilerin verilmesi, devirlerin yapılması kanuna aykırı karar ve işlemlerden olsa dahi oluşan zarar bankanın Fona devrine neden olacak nitelikte değilse davalıların iflası istenemez.
Somut olayda, … Ltd. tarafından 25.03.1999 tarihinde 950.000 USD’ye satın alınan vadesi geçmiş tahsil kabiliyeti düşük ve teminatsız mahiyetteki Rusya bankalarından olan alacakların ( keşidecisi Dakobank olan 12.05.1798 vadeli. 1.000.000 USD tutarlı, keşidecisi … olan 28.08.1998 vadeli 1.000.000. USD tutarlı, keşidecisi … olan 12.03.1998 vadeli 1.000.000 USD tutarlı, keşidecisi … olan 14.03.1999 vadeli 1.050.000-USD tutarlı toplam 4.050.000 USD tutarlı senetlerin ) … T.A.Ş. tarafından 4.050.000 USD bedelle devir alınarak … Ltd. ortaklarına 3.100,000 USD tutarında haksız menfaat sağlandığı , bankanın zarara uğratılması nedeniyle açılan bu davada şahsi iflasla birlikte talep edilen tutar 2.738.767.950.000 (Eski) TL olup davalılar … ve … aleyhine aynı zarar kalemi yönünden ikame edilen sorumluluk davasının mahkememizin 2001/1895 E sayılı dosyasında yargılamasına devam edildiği işbu davadan önce ikame edilen sorumluluk davasının derdest olduğu anlaşılmaktadır.
Her ne kadar kök bilirkişi raporu ayrık görüşü ile ikinci bilirkişi heyeti ve üçüncü bilirkişi heyeti tarafından sunulan raporlarda, davalıların işbu dava konusu eylemleri ile birlikte bu davaya konu edilmeyen diğer zararlandırıcı eylemleri birlikte değerlendirildiğinde davalıların bankanın Fona devrine neden olduğu ve şahsi iflas koşullarının oluştuğu yönünde görüş belirtilmiş ise de dava konusu zararlandırıcı eylemlerden kaynaklanan işbu dosyaya konu zarar miktarının 2.738.767,95 YTL nin olduğu , bu miktar zararın bankanın devrine veya iflasına neden olabilecek oranda bir zarar olmadığı anlaşılmakla yalnızca bu miktar zarar bakımından şahsi iflas koşulları oluşmadığından davalıların şahsi iflasına ilişkin talebin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının davasının REDDİNE,
2-Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
3-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap ve takdir edilen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Gider avansının kalan kısımlarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 22/12/2022

BAŞKAN

ÜYE

ÜYE

KATİP