Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/919 E. 2023/89 K. 13.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. GAZİANTEP BAM 17. HUKUK DAİRESİ
T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/919
KARAR NO : 2023/89

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … ( …)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/03/2021
NUMARASI : 2020/714 Esas- 2021/209 Karar
DAVACI : … -T.C. NO: …-
VEKİLLERİ : Av. …-
: Av. …-
DAVALI : …
DAVANIN KONUSU : Maddi Tazminat
KARAR TARİHİ : 13/01/2023
GEREKÇE TARİHİ : 13/03/2023

Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/03/2021 tarih, 2020/714 Esas ve 2021/209 Karar sayılı kararı aleyhine davacı vekili istinaf başvurusunda bulunduğundan dosyanın yapılan incelemesi sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; ……. tarihinde, davalı … şirketinin sigortalısının sevk ve idaresindeki …… plakalı aracın seyir halindeyken hızlı, tedbirsiz, dikkatsiz ve özensiz hareket etmesi neticesinde müvekkiline ait …… plaka sayılı araca çarpması neticesinde maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kazanın oluşumunda …….. plakalı araç sürücüsünün kusurlu olduğunu, müvekkilinin aracının tamirat işlemleri için uzun süre serviste kaldığını, bu sürede aracın kullanılamadığını, kaza sonucu müvekkilinin aracı için hazırlanan rapora göre hasar fark bedeli oluştuğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10,00 TL hasar fark bedelinin davalıdan olay tarihinden itibaren tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; açılan davayı kabul etmediklerini, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davanın hem yasa hem de sözleşme hükümlerinde öngörülen sürelerin geçmiş olması nedeniyle zamanaşımına uğradığını belirterek haksız ve mesnetsiz olarak açılan davanın reddini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince; yetki itirazının reddine, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili tarafından sunulan istinaf dilekçesinde; davanın zamanaşımı içinde açıldığını mahkemece hatalı hesaplama yapıldığını Covid-19 nedeniyle oluşan sürelerin ilave edilmesi gerektiğini zorunlu arabuluculuk masrafından tarafların sorumlu olmayacağını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
HMK 355 maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde;
Dava trafik kazası nedeniyle maddi( hasar) tazminatı davasıdır.
6098 sayılı yasanın 72. maddesinde “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.
Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir.” hükmünü içermektedir.
2918 sayılı yasanın 109.maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa; bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.
Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.
Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.” hükmünü içermektedir.
1-Davacı taraf davanın zamanaşımı içerisinde açıldığını ileri sürmektedir. Davacının aracının hasarlanmasına sebebiyet veren kazanın ……… tarihli başvuru formu ile arabuluculuk başvurusunda bulunduğu ve 09.12.2020 tarihinde arabuluculuk sürecinin başladığı ve de …….. tarihinde anlaşamama tutanağı düzenlenerek sürecin tamamlandığı, davanın ……. tarihinde açıldığı tespit edilmiştir.
Davanın zamanaşımı içerisinde açılıp açılmadığı irdelenirken, davacının sigorta şirketine başvurusu ve arabuluculuk sürecinin bu sürelere etkisinin irdelenmesi gerekmektedir.
Kaza tarihinde ve poliçenin düzenleme tarihinde yürürlükte bulunan 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ‘Doğrudan Doğruya Talep ve Dava Hakkı’ başlıklı 97. maddesinde (Değişik: 14/4/2016-6704/5 md.) “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Ancak başvurunun zamanaşımını durduracağına veya keseceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin birinci fıkrasında; “İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine ilişkin aşağıdaki hükümler uygulanır.” hükmü yer almaktadır. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 18. Fıkrasında ise, özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurma zorunluluğunun olduğu veya tahkim sözleşmesinin bulunduğu hâllerde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmayacağı düzenlemesi yer almaktadır. Kanunun bu özel düzenlemesi karşısında dava şartı olarak zorunlu arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanma yeri bulamaz. (Benzer yöndeki değerlendirmeler Y.4 HD’nin 2021/8181- 2022/1358 E.K; Y.4 HD’nin 2021/14429-5729 E.K.) Bu nedenle Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin 15. fıkrasında arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı duracağı ve hak düşürücü sürelerin işlemeyeceği düzenlenmiş ise de belirtilen hükmün burada uygulanma imkanı bulunmamaktadır. (Benzer yöndeki değerlendirmeler Y. 4 HD’nin 30.03.2022 T. 2021/23731-2022/6255 E.K)
Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davacı KTK 109 maddesinde açıklandığı üzere aracında maddi hasar meydana geldiğinden zararın olduğunu bu tarih itibariyle yani 07.09.2018 tarihi itibariyle öğrendiği, zararın miktarını ise dosyadaki 10.09.2018 tarihli ekspertiz raporundan öğrenildiği ve zamanaşımının 10.09.2020 tarihinde dolması gerektiği değerlendirilmiştir. Ancak Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle uygulanan kısıtlamalardan kaynaklanan yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla hazırlanan ve 26.03.2020 tarihli ve Resmi Gazetede yayımlanan 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Geçici 1. maddesi ve salgının devam etmesi üzerine 30.04.2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 29.04.2020 tarihli ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı gereğince tüm adli süreler, 13.03.2020 tarihinden itibaren 15.06.2020 tarihine kadar durdurulmuştur. Bu nedenle duran süre de eklendiğinde zamanaşımının 14.12.2020 tarihinde dolduğu davacının davalı … şirketine karşı davasını ise 23.12.2020 tarihinde açtığı, zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle buna yönelik istinaf talebi yerinde görülmemiştir.
2-Davacının arabuluculuk giderine ilişkin istinafı bakımından ise, arabuluculuk ücretinin HMK’nın 323. maddesinde sayılan giderlerden olmaması nedeniyle 6325 sayılı yasa kapsamında irdelenmesi gerekmektedir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin birinci fıkrasında; “İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine ilişkin aşağıdaki hükümler uygulanır.” hükmü yer almaktadır. Belirtilen düzenlemenin 13. fıkrasının son cümlesi uyarınca dava şartı olan zorunlu arabuluculuk kapsamında Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve taraflarca karşılanan arabuluculuk ücreti, yargılama giderlerinden sayılır. Ancak yukarıda izah edildiği üzere, somut olaydaki ihtilafın zorunlu arabuluculuk kapsamında olmaması nedeniyle bu hükmün uygulanmasına imkan bulunmamaktadır.
6325 sayılı yasanın 16. maddesi “Arabuluculuk sürecinin başlaması ve sürelere etkisi” başlıklığını taşımakta olup “(1)Arabuluculuk süreci, dava açılmadan önce arabulucuya başvuru hâlinde, tarafların ilk toplantıya davet edilmeleri ve taraflarla arabulucu arasında sürecin devam ettirilmesi konusunda anlaşmaya varılıp bu durumun bir tutanakla belgelendirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Dava açılmasından sonra arabulucuya başvuru hâlinde ise bu süreç, mahkemenin tarafları arabuluculuğa davetinin taraflarca kabul edilmesi veya tarafların arabulucuya başvurma konusunda anlaşmaya vardıklarını duruşma dışında mahkemeye yazılı olarak beyan ettikleri ya da duruşmada bu beyanlarının tutanağa geçirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. (2) Arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.” şeklindedir.
6325 sayılı yasanın 7/2 fıkra hükmü “Aksi kararlaştırılmadıkça arabulucunun ücreti, faaliyetin sona erdiği tarihte yürürlükte bulunan Arabulucu Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenir ve ücret ile masraf taraflarca eşit olarak karşılanır.” şeklindedir.
Somut olayımızda taraflarla arabulucu arasında sürecin arabulucu ile devam ettirilmesi konusunda anlaşmaya varıldığına ilişkin tutanak ibraz edilmemiş, mahkemenin tarafları arabuluculuğa davetinin taraflarca kabul edildiğine veya tarafların arabulucuya başvurma konusunda anlaşmaya vardıklarını duruşma dışında mahkemeye yazılı olarak beyan ettiklerine ya da duruşmada bu beyanlarının tutanağa geçirildiğine ilişkin bir belge ibraz edilmiş değildir. Bu nedenle yasanın aradığı anlamda bir ihtiyari arabuluculuk sürecinin başladığından da bahsedilemez. Dolayısıyla 6325 sayılı yasanın 7/2 hükmünün uygulanmasına da imkan bulunmamaktadır.
Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davanın zorunlu arabuluculuk kapsamında olmaması ve yasanın aradığı anlamda bir ihtiyari arabuluculuk sürecinin de bulunmadığı gözetildiğinde, davacının arabuluculuk ücretine ilişkin istinafı yerinde görülmemiştir. (Benzer yöndeki değerlendirmeler Yargıtay 3. HD’nin 28/02/2022 tarihli ve 2022/501 E., 2022/1576 K.)
Bu itibarla davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b,1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM :Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı taraftan alınması gereken …….. TL istinaf karar ve ilam harcına peşin yatırılan …….. TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile eksik kalan …….. TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye irad kaydına,
3-İstinaf masrafının davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Gider avansından harcanmayan kısmın talep halinde ilgilisine iadesine,
6-Kararın kesin olması nedeniyle tebligatların ve harç tahsil/iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle KESİN olarak oybirliği ile karar verildi. 13/03/2023

Başkan Üye Üye Katip
… … … …
e~imzalıdır. e~imzalıdır. e~imzalıdır. e~imzalıdır.

M.K.