Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/268 E. 2022/298 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. GAZİANTEP BAM 11. HUKUK DAİRESİ
T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/268
KARAR NO : 2022/298

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/06/2021
NUMARASI : 2021/218 Esas, 2021/401 Karar
DAVACI : ……
VEKİLİ : Av. …
[……] UETS
DAVALI : ……..
VEKİLİ : Av. …
[……] UETS
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 23/02/2022
YAZIM TARİHİ : 23/02/2022

Taraflar arasında görülen davada Gaziantep 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 01/06/2021 tarih ve 2021/218 Esas, 2021/401 Karar sayılı kararının istinaf incelemesi davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, 6100 sayılı HMK’nın 353. Maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; sürücü Mehmet’in müvekkilinin yanında şoför olarak çalıştığını, …’ya yük götermek için …. günü yola çıktığını, aynı gün davalının park sahasına park ettiğini, Kantar otopark fişinin kesildiğini, … tarihinde saat 08:15 sularında aracının yanına geldiğinde çekicinin şoför kapısının yılık olduğunu gördüğünü, kabin ısıtıcısının kırıldığını, çeşitli parçaların çalınmış ve zorlanarak kullanılamaz hale geldiğini gördüğünü, …. harcırahının çalındığını fark ettiğini, aynı gün gerekli önlemleri almayan şirketten şikayetçi olduğunu, sürücü tanık Mehmet’in uğranılan zararı ayrıntılı olarak anlatacağını, TBK 561, 579 ve 112 maddeleri gereği zarardan davalının sorumlu olduğunu, TBK 579 da sayılan sorumluluktan kurtulma şartlarının hiçbirinin yerine getirilmediğini, tüm bu nedenlerle şimdilik 1.000 TL tazminatın davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesi talep ve dava etmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkil kurumun Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı Gaziantep Serbest Bölge Kurucu ve işleticisi olarak faaliyet gösterdiğini, serbest bölgelerin bir takım faaliyetleri yürüttükleri müdürlüklerinin bulunduğunu, Serbest Bölge Müdürlüklerinin görev, yetki ve çalışma esaslarını belirleyen 16/08/1985 tarih ve 85/9801 sayılı Bakanlar kurulu kararının 2. Maddesinde belirtilen bölgede gümrük ,güvenlik,çalışma,sosyal güvenlik,liman,haberleşme ve sağlık hizmetleri gibi konularda kamuyu ilgilendiren görevlerin yerine getirilmesi için gerekli koordinasyonu temin etmek ‘ ve (f) fıkrasında ‘ ..kiralanan yerlerin ücret ,hizmet ve kira tarifelerinin düzenlenmesini temin etmek’ olduğu belirtildiğini, Bakanlar Kurulu Kararından da anlaşılacağı üzere Serbest Bölge Müdürlüklerinin görev alanında otopark işletmesi ilgili bir hizmet biriminin bulunmadığını, uğranılan zarardan görev alanına girmeyen bir durum için müvekkilinin sorumlu olmayacağını, tüm bu nedenlerle haksız davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; “..Davacı araçta çalınanların ….olduğunu fiziki zararları ise şoför kapısı yılıklığı, kabin ısıtıcı kırıklığı, çeşitli parçaların zorlandığı ve çalındığı, tanık şoförün ise uğranılan zararı anlatacağını mahkemeye bildirmiştir. Bu noktada davacı vekilinin uğranılan zarar ile ilgili kendisi tam açıklama yapmayıp bunun tespitinin tanığın dinlenmesi ile yapılacağını mahkemeye bildirmesi usule uygun olmayıp HMK 119/1-d maddesinde dava dilekçesinde “davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda dava konusunun değeri” nin bulunması gerektiği hüküm altına alınmış HMK 119/2 gereği de bu eksikliğin sonradan tamamlanacak hususlar arasında yer almadığı görülmüştür. Usul kanunumuzda dava açıldıktan sonra zararın ne olduğunun değil zarar miktarının para cinsinden değeri ne olduğunu araştırılması mümkündür. Aksi takdirde “davalıdan zarar gördüm, bu zararın ne olduğunu tanık ile açıklayacağım yada mahkeme ne zarar gördüğümü araştırsın” şeklinde bir talep mümkün olmayıp “davalı vedia sözleşmesi nedeniyle emanet ettiğim aracımdaki kitabımı çaldırmıştır, kitabın değerini belirlemem mümkün değildir mahkeme araştırsın” şeklindeki talepler ancak değerlendirebilecektir. Davacının ayrıca …. para alacağı da sabittir. Alacağın belli ve belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır.” gerekçesiyle davanın para zararı yönünden taleplerin belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmaması nedeniyle usulden reddine, davanın para zararı dışındaki talep yönünden HMK 119/2 gereği açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinaf isteminde bulunmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde belirtilen zararların tamamının maddi olarak belirlenip dava dilekçesine açık açık yazılabilecek türden zararlar olmadığını, bundan dolayı dava dilekçesinde alacağın 1000 TL’sinin talep edildiğini, kalan alacağın ise kendilerinin belirleyemediği ve belirlenmesi mahkeme aracılığıyla yapılması gereken alacaklar olduğunu, bu yüzden kısmi dava açtıklarını, mahkemece gerekli incelemeler yapıldıktan sonra alacağın kalanının da davalı şirketten talep edileceğini, … birimi olan zararların mahkeme eliyle belirlenmesinin uzmanlık gerektirdiğinden bu zararların maddi değerinin dava dilekçesine açık bir şekilde yazılmamasının bu davanın belirsiz alacak davası olduğu sonucunu doğurmayacağını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Esas: 2017/15-253 Karar: 2020/288, Esas 2015/22-1052, Karar. 2015/1612 ve Esas. 2014/15-439, Karar. 2016/207 sayılı ilamlarının da bu doğrultuda olduğunu, ayrıca yerel mahkemece davanın red sebeplerinden birisinin de hukuki yarar yokluğu olduğunu, dosya bir bütün olarak incelendiğinde faili meçhul bir hırsızlığın gerçekleştiği ve bunun sonucunda bir mağduriyetin oluştuğunun aşikar olduğunu, soruşturma dosyası devam etmekte olup hırsız bulunamadığı ve tespit edilemediği için davayı park işletmeciliği yapan kuruma yönelttiklerini belirterek, açıklanan bu nedenlerle yeniden yargılama yapılarak davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, haksız fiilen kaynaklanan alacak talebine ilişkindir.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. Maddesi hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırı hususların bulunup bulunmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 30’uncu maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, anayasal dayanağı olan bir ilke olup 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141’inci maddesinin dördüncü bendinde, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna işaret edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31’inci maddesine göre, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”
HMK’nın 33’üncü maddesi uyarınca hâkim, Türk hukukunu re’sen uygular. Bu nedenledir ki dava dilekçesinde davacının talebini dayandırdığı vakıalara uygun hukuki sebepleri dava dilekçesinin zorunlu unsurları arasında sayılmamıştır. Zira davacının dayandığı vakıalara uygun hukuki sebepleri hâkim kendiliğinden bulup uygulamakla yükümlüdür.
Ayrıca belirtilmelidir ki, Anayasa’nın 36’ncı maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6’ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasında da; “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar …konusunda karar verecek olan,…bir mahkeme tarafından davasının …görülmesini istemek hakkına sahiptir…” yönünde düzenleme bulunduğu görülmektedir.
Dava dilekçesinde hiç gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa bile HMK 33. madde kapsamında doğru hukuki sebebi bulmak ve uygulamak hakimin görevidir. Aynı şekilde HMK 32. madde çerçevesinde yargılamayı sevk ve idare ile dava türü tanımlarına ve talep sonucuna göre dava türünü doğru belirleyip buna göre yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandırmak da hâkimin görevidir. Bu konuda hâkim, davacının dilekçesinde yaptığı isimlendirmeyle bağlı olmaksızın açılan davanın eda davası, tespit davası, belirsiz alacak ve tespit davası, inşai dava, kısmi dava, terditli dava, seçimlik dava ve topluluk davası çeşitlerinden hangisi olduğunu belirleyerek yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandıracaktır. Davacı dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğundan söz etmiş olsa bile belirsiz alacak davası unsurları bulunmuyorsa bu davanın açılmasında hukuki yarar olmadığından söz edilemeyecek, alacağın istenmesinde hukuki yarar olduğundan mevcut unsurları itibarıyla kısmi dava açılmış olduğu kabul edilerek davacının talep sonucu hakkında karar verilebilecektir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarih, 2021/(22)9-485 Esas, 2021/971 Karar sayılı kararında; “…davacı vekili dava dilekçesinde “fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere” şeklinde beyanda bulunarak 1.000TL ihbar tazminatı, 1.000TL kıdem tazminatı, 100TL fazla çalışma ücreti, 100TL yıllık izin ücreti ve 100TL ulusal bayram ve genel tatil ücreti talebinde bulunmuştur. Dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyan bulunmamaktadır.
Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir.
Her ne kadar 30.10.2014 tarihli duruşmada davacı vekili “davamız belirsiz alacak davasıdır” şeklinde beyanda bulunmuş ise de; davanın türünün bu şekilde değiştirilmesine imkân bulunmamaktadır.
Sonuç itibariyle davanın kısmi dava şeklinde açıldığı sabittir.” biçiminde vurgulandığı üzere somut olayda da davacı taraf dava dilekçesinde, davalıya ait otoparka park ettiği araçtaki ….çalındığını, kabin ısıtıcısının ve şoför kapısının kırıldığını belirttikten sonra sonuç kısmında meydana gelen maddi zararın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1000 TL olarak davalıdan tahsilini talep etmiştir. Bu durumda davanın kısmi dava olarak açıldığının kabulü gerekir.
Davacının, mevcut yasal düzenlemeler karşısında dava açmaktan başka bir yolla alacağına kavuşma imkânı olmayıp, bir mahkeme kararına ihtiyaç bulunması karşısında eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını söylemek mümkün değildir.
Başka bir anlatımla alacağı olduğunu iddia eden davacının alacağının tahsili amacı ile ister kısmi, ister tam eda veya belirsiz alacak davası açmasında her zaman hukuki yararı vardır. Zira davacı davalıdan olan alacağını istemektedir.
6100 sayılı HMK’nın 109’uncu maddesinin ikinci fıkrasının yürürlükten kaldırılmış olmasından dolayı belirli alacaklar için de artık kısmi dava açılması mümkün hâle gelmesine ve davacının alacaklarının bir kısmını dava ettiğinin dava dilekçesi içeriğinden anlaşılmasına göre, mahkemece dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmeyerek kısmi dava olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır.
Bu yöndeki kabulün Anayasa’nın 141’inci ve 6100 sayılı HMK’nın 30’uncu maddelerinde düzenlenen davaların en az giderle ve mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını öngören “usul ekonomisi” ilkesine de uygun olacağı, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan hak arama özgürlüğüne ve mahkemeye erişim hakkına da uygun olacaktır.
Öte yandan davacının para alacağı dışındaki talepleri bakımından dilekçedeki kanuni noksanlık nedeniyle, başkaca hiçbir araştırma ve inceleme yapılmadan, HMK’nın 31. Maddesi bağlamında gerek görüldüğünde hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında davacıya talepleri açıklatılmadan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi de mümkün değildir.
Bu durumda Dairemizce, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK’nin 353/(1)-a.4. maddesi uyarınca, kararın kaldırılmasına, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda gerekli inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE,
2-Gaziantep 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/06/2021 tarih ve 2021/218 Esas, 2021/401 Karar sayılı kararın KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin karar harcı olarak alınan harcın isteği halinde davacıya İADESİNE,
5-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
HMK’nın 353. maddesi uyarınca kesin olmak üzere 23/02/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi. 23/02/2022


Başkan

e-imzalıdır.

Üye

e-imzalıdır.

Üye

e-imzalıdır.

Katip

e-imzalıdır.

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP AYRICA ISLAK İMZA UYGULANMAYACAKTIR. “5070 Sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”