Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/1577 E. 2022/1574 K. 20.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1577
KARAR NO : 2022/1574

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/03/2022
NUMARASI : 2021/452 E., 2022/295 K.

DAVACILAR :

VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 20/10/2022
YAZIM TARİHİ : 20/10/2022

Taraflar arasında görülen davada Gaziantep 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce 2021/452 Esas, 2022/295 Karar sayılı dosyasında verilen 24/03/2022 tarihli kararın istinaf incelemesi davacı vekili ve davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

– K A R A R –

Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı irca takip dosyasında asıl borçlu ….Teks. San. Ve Tic. San. Ve Ltd. Şti.’nin müşterek müteselsil kefili sıfatıyla borçlu olduklarını, asıl borçlu …Teks. San. Ve Tic. Ltd. Şti.’nin Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1173 Esas 2020/162 Karar sayılı dosyası ile 03.10.2018 tarihinde İİK’nın 285 vd. maddeleri gereği konkordato ilan etiğini, buna bağlı olarak tüm borçlar yönünden geçici ve kesin mühlet dönemi içerisinde ödeme yasağı geldiğini, İİK’nın 294/4 maddesi gereğince faizlerin durduğunu, asıl borçlu şirketin konkordato kararının 13/02/2020 tarihinde tasdik edildiğini, borçlu şirketin bu tarihten itibaren ödemeye başladığını, halen ödemeye devam ettiğini, asıl borçlunun konkordato ilanı ile bankanın alacağı olarak 770.794 TL bildirdiğini, bu alacağa konkordato süresi içerisinde bankanın itiraz etmediğini, dolayısıyla konkordato projesi gereği bu alacağın %25 tenzilata uğrayarak 578.095,49 TL olduğunu, konkordato başvurusu öncesi, asıl borçlu şirketin kullandığı kredinin teminatını teşkil etmek üzere davalı bankaya verdiği 3. şahıslar tarafından düzenlenmiş 365.000,00 TL miktarlı müşteri çekini tasdik süresi içerisinde tahsil olmasına rağmen alacaklı banka tarafından borçtan mahsup edilmediğini, İİK’nın 308/ç maddesinde de açıkça belirtildiği üzere konkordatonun taraflar açısında bağlayıcı olduğu tarih itibariyle geçici mühlet öncesinde açılan takiplerde konulan hacizlerin dahi düşeceği hususunun belirtildiğini, bu kanun hükmüyle konkordato tasdik kararıyla borçlunun tüm alacaklılara hakkaniyetli ve alacak miktarına göre adil ödeme yapabilmesi imkanını sağladığını, İİK’nın 308-b maddesine göre 1 aylık süre içerisinde çekişmeli hale gelen alacak hakkında dava açmayan alacaklının asıl borçlu yönünden yapılandırılan alacak miktarını kabul ettiği anlamına geldiğini, kefil hakları bakımından bu genel kanun hükmünde bakıldığını bu alacağı alacaklıya kefiller tarafından fazla ödenmesi kanuna aykırılığı doğuracağını, alacaklı bankanın kendisine verilen teminat çeklerini tahsil ettiğini ancak borçtan mahsup etmediğini, mahkeme tarafından tasdik edilen konkordato projesine göre dava tarihi itibariyle 17 taksit ödemesi yapılmasına rağmen, taksit tutarlarının borçtan mahsup edilmediğini ileri sürerek …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasından yapılacak olan satışın ve icra takibinin durdurulmasına, davanın kabulüne, icra takibinin konkordato ile tespit edilen alacak miktarı ile sınırlı kalmak üzere fazla talep edilen miktar yönünden bu takibin iptaline, haksız talep edilen fazla alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla davalının kötü niyet tazminatı ödemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili banka aleyhine açılan menfi tespit davasında ileri sürülen iddiaların hukuki mesnetten yoksun olduğunu, her iki davacının da iddia ettikleri miktar uyarınca borçlu olmadıklarının tespitini talep ettiklerini, her iki davacının da dava değeri üzerinden ayrı ayrı harç ödemelerinin gerektiğini, davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığını, davacıların müvekkili bankanın borçlusu olan ….. Tekstil San. Ve Tic. Ltd. Şti.’nin müşterek müteselsil kefili konumunda olduklarını, müvekkili tarafından asıl borçlu şirket ve müşterek müteselsil kefiller aleyhine…..İcra Müdürlüğü …..esas sayılı dosya ile 15.01.2019 tarihinde icra takibi başlatıldığını, takibin itiraz olmadan kesinleştiğini, İİK’nın 303. maddesi uyarınca alacağını konkordatoya yazdırmış alacaklıların borçtan birlikte sorumlu olanlara karşı sahip olduğu başvuru hakkını düzenlediğini, bu hükmün BK’nın kefalet hükümlerinden ayrı olarak özel bir düzenleme olup kefaletin fer’iliği prensibinin de bir istisnasını teşkil ettiğini, müvekkili bankanın asıl borçlu şirket hakkındaki konkordatoya muvafakat etmediğini, konkordatoya muvafakat etmeyen müvekkili bankaya karşı müşterek ve müteselsil kefil davacıların konkordato ile sağlanan kolaylıklardan yararlanamayacaklarını, müvekkilinin davacı borçlulara karşı konkordato yapılmamış gibi alacağın tamamını isteme hakkına sahip olduğunu, davanın açılış tarihi itibariyle icra dosyasından temini sağlanan dosya hesabı raporunda da açıkça yer aldığı üzere dava açılış tarihinden çok önce bahse konu mahsuplar icra dosyasından gerçekleştirildiğini belirterek davanın reddine, davanın açılmasında ve borcun ödenmemesinde tamamen kötü niyetli olan davacıların ayrı ayrı alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatı ödemelerine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, “…Aval bir tür kefalet olmakla beraber, Borçlar Kanunu’ndaki kefaletten farklı sonuçlar içerir. Şahsi bir teminat niteliğinde olduğundan avale ‘poliçe kefaleti’ de denmektedir. Avalin borçlar hukukunda benzeri olan kefaletten farkları ise şu şekilde sıralanabilir; Öncelikle, aval poliçe veya alonj üzerine yazılan bir kambiyo taahhüdüdür. Kefaletin ise yazılı olması gerekir, ayrıca senetten ayrı bir kâğıda da yazılabilir. Kefalette asıl borçlu borçtan sorumlu değilse, kefil de borçtan sorumlu olmaz. Ancak aval verenin sorumluluğu poliçeden doğar; bu nedenle lehine aval verilen kimsenin kişisel def’ ilerini ileri sürme şansı yoktur. Aval, şekil bakımından asıl borca tabi olup, maddi yönden ise tamamen bağımsızdır. Dolayısıyla imzaların bağımsızlığı ilkesi uyarınca, senette ehliyetsiz ya da sahte imzaların senet üzerinde bulunması durumunda dahi diğer imzaların geçerliliği bundan etkilenmez. Aval verenin sorumluluğu kefalettekinin aksine ikincil değil, müteselsil sorumluluktur. (TTK m.702,724). Bu bağlamda, takibe konu bononun keşidecisi hakkında konkordato talebine binaen tasdik kararı verilmesi aval veren hakkında takip yapılmasını engellemez. Kaldı ki; TBK’nın 598/2 maddesine göre özel hüküm olan ve bu maddeye istisna teşkil eden İİK’nun 303. maddesinde “Konkordatoya muvafakat etmeyen alacaklı borçtan birlikte sorumlu olanlara karşı bütün haklarını muhafaza eder. Konkordatoya muvafakat eden alacaklı da kendi haklarını, borçtan birlikte sorumlu olan kişilere ödeme mukabilinde devir teklif etmek ve onlara toplantıların günü ile yerini en az on gün önce haber vermek şartıyla bu hükümden yararlanır. Alacaklı müracaat hakkına halel gelmeksizin borçtan birlikte sorumlu olan kişilere konkordato müzakerelerine katılma yetkisini verebilir ve onların kararını kabul taahhüdünde bulunabilir.” düzenlemesi bulunmaktadır. Kefil ancak, alacaklının konkordatoya muvafakat ettiğini ve İİK nun 303/2 maddesi kapsamında kendi haklarını ödeme mukabilinde devir teklif etmeden kendisine başvurulamayacağını iddia edebilir. Somut olayda, davacı bankanın konkordatoya muvafakat etmemesi karşısında, takibe konu çekin keşidecisi hakkında konkordato talebine binaen tasdik kararı verilmesi avalin, kefalet sözleşmesi olarak değerlendirilmesi halinde dahi, avalist hakkında takip yapılmasını engellemeyecektir. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davanın reddine” karar verilmiştir.

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının eksik inceleme sonucu oluşturulduğunu, hukuka aykırı olduğunu, yerel mahkemenin müvekkillerini kefil sıfatıyla görmediğini, aval olduğunu belirttiğini, müvekkillerinin kredi sözleşmesine kefil olarak imza attıklarını, genel kredi sözleşmesinde açıkça kefil ibaresinin yazıldığını, hiç bir yerde aval olduklarına dair beyanın olmadığını, TTK’nın avali düzenleyen 700-702 maddelerinden ve genel hükümlerden kaynaklanan maddi ve şekli şartların da söz konusu olmadığını, genel kredi sözleşmesinin asıl borçlusu dava dışı şirketin konkordato projesi tasdik edilerek, projeye uygun olarak ödemelere başladığını, davalı bankanın ve yerel mahkemenin ısrarla üzerinde durduğu İİK’nın 303. maddesinin yanlış yorumlandığını, yerel mahkemenin asıl borçlunun sorumlu olduğu asıl borç ve ferilerinin miktarı ile kefil olan davacı müvekkillerinin sorumlu olduğu asıl borç ve ferilerinin miktarı ile kefil olan davacı müvekkillerinin sorumlu olduğu asıl borç ve ferilerinin miktarının aynı olup, bunun tespitinin yapılmasının gerektiğini, asıl borçlu tarafından yapılan ödemelerin borç miktarından mahsup edilmemesi hususununda mahkeme tarafından hiç dikkate alınmadığını, davalı bankanın icra takibinde talep ettiği miktarda alacağının olmadığını, müvekkillerinin kefil sıfatıyla borçtan sorumlu olduğu miktarın asıl borçlu ile aynı olması gerektiğini, asıl borcun herhangi bir nedenle ortadan kalkması halinde kefilin de borcundan kurtulacağını, bankanın konkordato süresince tespit edilen alacak miktarına itiraz etmediğini, çelişmeli alacak haline dönüşen menfi tespite konu banka alacağı hakkında İİK’nın 308/b maddesi gereğince 1 aylık süre içerisinde alacaklı bankanın alacağa itiraz etmediği ve dolayısıyla bu alacağın farklılığından kaynaklı olarak bu karşılık dava açmadığını, bu alacak miktarının yasal süre de itiraz edilmediği ve dava açılmadığı için kesinleştiğini, yerel mahkemenin bu duruma dikkat etmediğini, İİK’nın 308/d maddesi gereğince alacaklılara yapılacak olan fazla ödemelerin hükümsüz olduğunu, yani kanunun projede öngörülen tutarın üstünde ödeme yapılmayacağı gerekliliğini de emrettiğini, alacaklı bankanın kendisine verilen teminat çeklerini tahsil ettiğini, ancak borçtan mahsup etmediğini, mahkeme tarafından tasdik edilen konkordato projesindeki taksit ödemelerininde bu borçtan mahsup etmediğini, alacaklı bankanın tek bir alacağı söz konusu olduğu ve asıl borçlunun da birtakım ödemeler yaptığı göz önüne alındığında yerel mahkemenin bu hususlara dikkat etmeyerek menfi tespitin reddine karar vermesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemece her ne kadar ret kararı usul ve yasaya uygun olsa da yerel mahkeme tarafından vekalet ücreti ve yargılama giderlerine ilişkin hüküm kısmının usul ve yasaya aykırı olması ve kötü niyet tazminatı ile HMK 329. Maddesi hükmüne dayalı taleplerine ilişkin bir değerlendirme yapılmadığını, davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığını, her iki davacının da dava dilekçesinde belirtikleri tutar üzerinden ayrı ayrı borçlu olmadıklarının tespitini talep ettiğini, zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığı durumlarda ise verilen hükmün her bir davacı için bağımsız niteliğe sahip olduğunu, bu durumda ise her bir davacı aleyhine ayrı ayrı yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, yerel mahkeme kararında her bir davacı yönünden borçlu olmadıklarını talep ettikleri tutar üzerinden ayrı ayrı yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, müvekkili tarafından davanın açılmasında ve borcun ödenmemesinde tamamen kötü niyetli olan davacıların ayrı ayrı İİK m.72/4 uyarınca alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına ödemelerine karar verilmesini talep ettiklerini, yerel mahkemenin kararda kötü niyet tazminatı taleplerine yönelik herhangi bir gerekçe ve değerlendirmeye yer vermediğini, bu hususta bir hüküm kurmadığını, müvekkili tarafından HMK 329. maddesi uyarınca haksız ve kötü niyetli davacıların vekil ile müvekkili arasında imzalanan avukatlık ücret sözleşmesi hükümleri uyarınca avukata ödenmesi lazım gelen hüküm tarihindeki avukatlık asgari ücreti miktarınca akdi vekalet ücretinin de ayrıca davacılardan ayrı ayrı alınmasına karar verilmesinin talep edildiğini, yerel mahkemece HMK’nın 297 maddesine aykırı bir şekilde taleplerine yönelik herhangi bir gerekçe ve değerlendirmeye yer verilmediğini belirterek ilk derece mahkemesince verilen kararın aleyhlerine olan kısmının kaldırılmasına istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

HMK’nın 353.maddesine göre inceleme yapıldığından duruşma açılmamıştır.
İstinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi hükmü uyarınca, istinaf edenin sıfatı, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dava, avalist olarak imzaları bulunan bonodan dolayı menfi tespit istemine ilişkindir.
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “Nispi harçlarda ödeme zamanı” başlıklı 28.maddesinin 1.fıkrasında aynen “(1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir” denildikten sonra 23/07/2010 gün ve 6009 S.K/18. maddesi ile değişik (a) bendinde “Karar ve ilam harcı” alt başlığı ile “Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir… Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez.”düzenlemesine yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 16/3. maddesinde ise; “Değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit ettirilir. Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz” denilmiştir. “Harcı Ödenmeyen İşlemler” başlığını taşıyan 32.maddede ise, “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.”hükmü getirilmiştir.

Yukarıda belirtilen madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, karar ve ilam harcının peşin olarak yatırılması gereken miktarı ile maktu başvuru harcı ödenmedikçe, davaya devam edilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Nitekim, 492 Sayılı Kanun’un 29. maddesinde, yargılama sırasında tesbit olunan dava değerinin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için yargılamaya devam olunacağı, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunamayacağı; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409 uncu maddesinde de gösterilen süre içinde dosyanın işleme konulmasının noksan olan harcın ödenmesine bağlı olduğu belirtildiğine göre, dava açıldığında yatırılması gereken başvurma harcı ile peşin karar ve ilam harcının hiç yatırılmaması halinde de, aynı şekilde anılan harçlar ilgilisince ödenmedikçe davaya devam edilmesi olanağından söz edilemez.

Şu hale göre; karar ve ilam harcı maktu ise tamamı, nispi ise dörtte biri dava açılırken davacı tarafından peşin olarak ödenmelidir. Peşin olarak dörtte biri ödenecek olan nispi karar harcı, dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden hesaplanacaktır.
Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılamayacağına göre, davanın başında alınmış olan karar ve ilam harcının noksan olduğu, sonradan, anlaşılırsa noksan karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunup, takibi işlemler yapılamaz.

Yargılama sırasında, dava konusunun değerinin dava dilekçesinde bildirilenden daha fazla olduğu anlaşılır veya mahkemece tespit edilirse, yalnız o oturum için davaya devam edilerek ondan sonraki oturuma kadar noksan değer üzerinden harç tamamlanmadan davaya devam olunamaz. Peşin harç ve ilamın tamamlanmamasının müeyyidesi ise dosyanın işlemden kaldırılmasıdır.
Harç hususu kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece resen dikkate alınması gerektiği gibi istinaf incelenmesinde de resen dikkate alınır.

İstinaf incelemesine konu dava, menfi tespit davası olup, davacılar birbirlerinden bağımsız olarak bonoya aval verenlerdir. Davacılar arasında zorunlu değil, ihtiyari dava arkadaşlığı vardır. İhtiyari dava arkadaşı olan davacıların davaları birbirinden bağımsız olduğundan harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin her davacının davası yönünden ayrı ayrı hesaplanarak hükmedilmesi gerekir. Buna karşılık harca esas değer olan 1.525.698,24 TL üzerinden tek bir nispi harç alınarak davaya devam edilmiştir.
Harç hususu kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece resen dikkate alınması gerektiği gibi istinaf incelenmesinde de resen dikkate alınır.

Bu durumda mahkemece diğer ikinci davacı yönünden dava değeri olan 1.525.698,24TL üzerinden hesaplanacak nispi karar ve ilam harcının dörtte birinin mahkeme veznesine yatırılması için davacılar vekiline imkan tanınması, harç tamamlattırıldıktan sonra işin esasına girilmesi, harcın tamamlanmaması halinde Harçlar Kanununun 30. maddesi uyarınca işlem yapılması gerekirken, belirtilen hususlar gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzenine ilişkin nedenlerle kabulü ile mahkeme kararının kaldırılarak, yukarıda bahsedilen şekilde işlem yapıldıktan sonra bir karar verilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.

Kabule göre de; davalı vekilinin cevap dilekçesi ile, süresinde talep ettiği İİK 72/4 maddesi gereğince kötüniyet tazminatı ve HMK 329. maddesi gereğince kötüniyetli davacılar aleyhine vekalet akdi ücretine hükmedilmesine ilişkin talepleri kısa ve gerekçeli kararda karşılanmamıştır. Anayasa’nın 141. maddesinde öngörülen yargılamanın açıklığı ve kararların gerekçeli olması ilkesinin bir sonucu olarak düzenlenen HMK’nin 297. maddesinde mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı düzenlenmiş olup, ikinci fıkrası, “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” şeklindedir. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır. Açıklanan nedenle davalı vekilinin hüküm verilmeyen taleplerinin de incelenerek hüküm altına alınması gerekir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, kaldırma sebep ve şekline göre davacılar vekilinin istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, mahkemece usuli kazanılmış haklar da gözetilmek suretiyle yeniden yargılama yapılarak bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına
2-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE,
3-Gaziantep 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 24/03/2022 tarih ve 2021/452 esas, 2022/295 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
4-Harçlar Kanunu 28. 30. ve 32. maddeye göre işlem yapılmak üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
5-İstinaf başvurma harcı dışında peşin harcın isteği halinde taraflara İADESİNE,
6-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
7-HMK’nın 353/4. maddesi uyarınca kararın taraflara ilk derece mahkemesince tebliğine,
HMK’nin 353/1-a-4 bendi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.20/10/2022

Başkan

e-imzalıdır

Üye

e-imzalıdır

Üye

e-imzalıdır

Katip

e-imzalıdır

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP AYRICA ISLAK İMZA UYGULANMAYACAKTIR. “5070 Sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”