Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2022/1037 E. 2022/1729 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. GAZİANTEP BAM 11. HUKUK DAİRESİ
T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1037
KARAR NO : 2022/1729

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/05/2022
NUMARASI : 2022/348 Esas, 2022/527 Karar
DAVACI : …
VEKİLLERİ : Av. …
Av. …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 10/11/2022
YAZIM TARİHİ : 10/11/2022

Taraflar arasında görülen davada Gaziantep 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 27/05/2022 tarih ve 2022/348 Esas, 2022/527 Karar sayılı kararının istinaf incelemesinin davalı vekili tarafından istendiği, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verilerek, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

– K A R A R –

Davacı vekili, müvekkil şirketin lojistik hizmeti verdiğini, davalı şirket ile yapılan sözleşme sonucu davalının takibe konu emtiaların Irak’a taşınması organizesi için navlun faturasının düzenlendiğini, sözleşme ediminin yerine getirilmesine rağmen davalının şirket fatura bedelini ödemekten kaçındığını, başlatılan takibe borçlu vekilinin itiraz ettiğini, itirazın haksız olduğunu, hizmetin yerine getirildiğini, faturaların karşı tarafa tebliğ edildiğini, sekiz içinde herhangi bir itirazın bulunmadığını, bunun sonucu fatura içeriğinin yazılı delil halini aldığı sonucunu çıkardığını, fatura ve ticari ilişkiye herhangi bir itirazın bulunmadığını, ticari defterlerin incelenmesinden de alacağın ispat olunacağını, şu ana kadar herhangi bir ödemenin yapılmadığını, ihtiyati tedbir talep ettiklerini, tüm bu nedenlerle davanın kabulü ile itirazın iptali ile %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacı şirket aleyhine ikame edecekleri her türlü şikayet, dava, alacak ve diğer tüm talep hakları saklı kalmak üzere; dava dilekçesinde yazılı bütün hususlara süresinde itiraz ettiklerini ve kabul etmediklerini, dava dilekçesinde yazılı hususların hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını, soyut bazı iddialar öne sürerek müvekkili şirket aleyhine dava ikame edildiğini, davacının müvekkili şirketten talep edeceği herhangi bir alacağının olmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini, müvekkili şirket ile davacı arasındaki yapılan ticari ilişki nedeniyle davacının hak ettiği bütün alacakları banka kanalı ile ödendiğini, müvekkili şirketin kayıtlarında da davacının herhangi bir alacağının bulunmadığını, davacı şirketin müvekkili şirketten herhangi bir alacağı olmamasına rağmen sürekli olarak noterden ihtarname göndermek ve ilamsız takip yapmak suretiyle bir alacak talebinde bulunduğunu, müvekkili şirket aleyhine ikame edilen işbu davanın, M.K.md. 2 gereğince dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, bu nedenle, öncelikle davanın esasına ve ön inceleme safhasına girilmeden usulden reddine, müvekkili şirket aleyhine usul ve yasaya hükümlerine aykırı olarak ikame edilen haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine, müvekkili şirket aleyhine davacı tarafından yapılan icra takipleri ve işbu davada iyiniyetli olmaması nedeniyle toplam alacağın %20’inden az olmamak üzere tazminatın davacıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece; Mahkeme kararın kaldırılmasından önce verilen kararda davacı iddiasının, davalı ile aralarında sözleşme bulunduğu ve bu sözleşmenin davalı tarafından yerine getirilmesi gereken para borcu ediminin yerine getirilmediği iddiası ile başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davası olduğu, borcun doğduğunun ispatı senetle ispat kuralları gereği davacı alacaklıda bulunduğu, ancak davalının cevap dilekçesinde borcun ödendiğini beyan ederek hukuki ilişkiyi ikrar etmiş olduğu, hukuki ilişkinin varlığı konusunda çekişme kalmadığı, borcun itfa edildiği ispat yükü bu beyan ile birlikte artık davalıda olduğu, davalı vekili borcun ödendiğini iddia ettiği ve bunun banka kayıtları ile olduğunu cevap dilekçesinde ileri sürdüğü, ön inceleme duruşmasında yasal süre ve sonuçları hatırlatılmasına rağmen “banka kayıtları” deliline açıklama getirmediği, incelenen taraf defterlerinde de borcun ödendiğine dair kayıt bulunamadığı, borcun ödendiği davalı tarafça ispat edilemediği, bu nedenlerle başlatılan takibe yapılan itirazın haksız olduğu gerekçesiyle itirazın iptaline, takip öncesinde temerrüde düşürüldüğüne ilişkin kanıt olmadığından işlemiş faiz yönünden talebin reddine, alacak likit olduğundan alacağın %20 si oranında icra inkar tazminatına karar verildiği, istinaf mahkemesince verilen kaldırma kararında “… davalı tarafın davacı ile yapılan işten kaynaklanan borcunu ödediği yönündeki savunması davalı tarafça kabul edilmeyen faturalar yönünden de ödeme savunmasında bulunulduğu şeklinde yorumlanamaz. Mahkemece ispat yükünün davacıda olduğu ve davacının yemin deliline de dayandığı gözetilerek davacıya yemin teklif etme hakkı da hatırlatıldıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir…” kararı gereği davacı tarafa yemin delili hatırlatıldığı, davalı şirket temsilcisinin yemini karşılaması ile ispat olunamayan davanın reddi gerektiği ve davacının takibe başlamasındaki kötüniyet ispat olunamadığı gerekçesiyle kötüniyet tazminatının reddine karar verilmiştir.

Davalı Vekili; yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davanın reddine karar vermesi gerektiğini, davacının dava dilekçesinde yazdığı hususların hiçbiri gerçeği yansıtmadığını, mahkeme kararında davanın kabulünü hiçbir yasal ve haklı gerekçe göstermeden verdiğini, müvekkil şirket ile davacı arasındaki yapılan ticari ilişki nedeniyle davacının hak ettiği bütün alacakları banka kanalı ile ödendiğini, müvekkil şirketin kayıtlarında da davacının herhangi bir alacağı bulunmadığını, müvekkil şirket aleyhine ikame edilen işbu dava, m.k.md. 2. gereğince dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, bilirkişi tarafından müvekkil şirketin kayıtları üzerinde yapılan incelemede hazırlanan raporda belirttiği üzere dava konusu yapılan fatura müvekkil şirketin kayıtlarında olmadığı gibi müvekkil şirket hesaplarında da müvekkilin davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını, müvekkil şirket ile davacı arasında birden fazla ticari ilişki ve ticari ilişkilere dayalı olarak ödemeler olduğunu, netice de müvekkil şirketin davacıya bütün ödemelerini yaptığını, bilirkişi tarafından müvekkil şirket kayıtları üzerinde yaptığı incelemede davacının bir alacak kaydına rastlanılmadığını, mahkeme kararında davanın kısmen kabulüne karar verdiğini, bu durumda davalı lehine vakalet ücretine hüküm etmesi gerektiğini, müvekkil aleyhine ikame edilen dava ticari ilişki nedeniyle açılan dava olması nedeniyle bu davanın esasını tarafların ticari defterleri esas alınması gerektiğini, mahkemenin gerekçeli kararında ticari defter ve kayıtlardan, bilirkişinin müvekkil şirket kayıtları üzerinde yaptığı inceleme neticesinde hazırladığı raporları gerekçeli kararında irdelemeden ve tartışmadan soyut olarak ödemenin yapıldığını kabul ederek banka kayıtları üzerinden karar verdiğini, Mahkemenin soyut olarak müvekkil şirketin ticari defter ve kayıtları, bilirkişi raporları gözönünde bulundurmadan ve mahkeme kararında tartışmadan karar verdiğini, bilirkişi raporu ile sabit olduğu üzere dava konusu fatura/faturalar müvekkil şirketin kayıtlarında olmadığını ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması talebi ile istinaf başvurusunda bulunmuştur.

Dava, fatura alacağına dayanan itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece kısa karar ile davanın kısmen kabul edilmesine karşılık gerekçeli karar ile davanın reddine karar verilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı HMK) 294-297. maddelerinde, hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. 294. maddenin 3. fıkrasında hükmün tefhiminin her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olacağı, 4. fıkrasında ise zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edilebileceği sevk edilmiş, ancak bu son halde 298. maddenin 2. fıkrası gereğince gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı da belirtilmiştir.

Anayasa’nın 141. maddesinde öngörülen yargılamanın açıklığı ve kararların gerekçeli olması ilkesinin bir sonucu olarak düzenlenen HMK’nın 297. maddesinde mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı düzenlenmiş olup, ikinci fıkrası, “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” şeklindedir. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.

Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.

Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri İstinaf ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüte yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür (YHGK., 09.11.2016 tarih, 2014/1448 Esas, 2016/1038 Karar).

Yine 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararında hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilmeyen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek olanaklı değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır.

Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz (veya istinaf) sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.

Şu durumda mahkemece yapılacak iş yukarıda belirtilen ilke ve açıklamalar ışığında dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulması, ayrıca kararın gerekçesi ile hüküm kısmı arasında da çelişki oluşturmadan karar verilmesinden ibarettir.

Bu itibarla, denetime elverişli usulün aradığı niteliklere haiz bir kararın bulunması istinaf incelemesinin yapılabilmesinin ön şartı olup bu nitelikte olmayan bir kararla ilgili olarak istinaf denetim ve yargılaması yapılarak bir hüküm verilemeyecektir. Kısa karar gerekçeli karar çelişkisi de kamu düzenine ilişkin bir aykırılık olup mutlak bir istinaf sebebi olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Zira HMK’nın 355. maddesi gereği de Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü taktirde bunu resen gözetir. Doktrinde HMK’nın 353. maddesindeki istinaf sebeplerinin örnek niteliğinde olduğu, maddede sayılmamasına karşın mutlak istinaf sebebi olabilecek başka usul hatalarının da söz konusu olabileceği görüşünde olanlar da bulunmaktadır (AKKAYA Tolga, Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s. 192).

Kararın gerekçesiz olması, gerekçe ile hüküm fıkrasının arasında çelişki bulunması ve bu gibi kamu düzenine aykırılık teşkil eden ve istinaf denetim ve yargılamasının yapılmasına engel oluşturan hususlarda HMK’nın 353. maddesi kapsamında değerlendirilerek kararın kaldırılarak ilk derece mahkemesine gönderilmesini gerektirmektedir.

Netice olarak davalı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin kabulü ile mahkemenin kararının kaldırılarak, HMK’nin 294 ve devamı maddelerine uygun olarak gerekçeli karar yazılıp, bir hüküm kurulmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Davalı vekilinin diğer istinaf itirazlarının kaldırma nedenine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Gaziantep 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/05/2022 tarih ve 2022/348 Esas, 2022/527 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin karar harcı olarak alınan harcın isteği halinde davalıya İADESİNE,
5-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-İstinaf kararının yerel mahkemesince taraflara tebliğine,

HMK’nın 353. maddesi uyarınca kesin olmak üzere 10/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi. 10/11/2022


Başkan

(e-imzalıdır)

Üye

(e-imzalıdır)

Üye

(e-imzalıdır)

Katip

(e-imzalıdır)

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP AYRICA ISLAK İMZA UYGULANMAYACAKTIR. “5070 Sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”