Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2021/1051 E. 2022/2000 K. 26.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. GAZİANTEP BAM 11. HUKUK DAİRESİ
T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1051
KARAR NO : 2022/2000

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/02/2021
NUMARASI : 2018/1608 Esas, 2021/80 Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ : Av. ….

DAVALI :
VEKİLLERİ : Av. …
Av. …
Av. …
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 26/12/2022
YAZIM TARİHİ : 26/12/2022

Taraflar arasında görülen davada Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 08/02/2021 tarih ve 2018/1608 esas, 2021/80 karar sayılı kararın istinaf incelemesi taraf vekilleri tarafından istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

– K A R A R –

Davacı vekili, müvekkilinin yurt içinde ve yurt dışında lojistik ve taşımacılık hizmeti veren bir firma olduğunu, bu bağlamda davalı şirket ile aralarında ticari ilişki kurulduğunu, müvekkilinin vermiş olduğu hizmet nedeniyle hak etmiş olduğu ücretin davalı tarafça ödenmediğini, bu nedenle müvekkilinin ….. İcra Müdürlüğünün ….. esas sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlattığını, yetki itirazı nedeniyle dosyanın …… Müdürlüğünün ……. sayılı esasını aldığını, davalı tarafın itirazı sebebiyle takibin durduğunu, müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtları incelendiğinde davalı tarafın müvekkiline ….. TL + ….. USD borçlu olduğunun anlaşılacağını, müvekkilinin tüm girişimlerine rağmen davalı tarafın borcunu ödemediğini, bu nedenle davalı borçlunun itirazın iptaline, takibe kötü niyetli olarak itiraz eden davalı aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin iddia edildiği gibi herhangi bir borcunun bulunmadığını, davacı tarafın hak ettiği hizmet ücretlerinin kendisine eksiksiz olarak ödendiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşme uyarınca davacı tarafın edimlerini gereği gibi ifa etmediğini, davacı tarafın haksız ve hukuka aykırı olarak aradaki nakliye farkı faturalarını kabul etmediğini, davacı tarafa navlun farklarından dolayı ….. TL, … TL, … TL ve …. TL’lik e faturaları keşide ederek davacı tarafa tebliğ edildiğini, davacı tarafın ilgili faturaları kabul etmeyerek müvekkili şirkete iade faturası kestiğini, müvekkilinin ise ilgili faturaları noter kanalıyla tekrar gönderdiğini, taraflarınca kesilen faturaların toplam ödeme tutarından mahsup edildiğini, bu nedenle davanın reddine, kötü niyetli olarak alacak talep eden davacının %… ‘dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabul kısmen reddi ile; davalının … Müdürlüğünün ……. Esas sayılı dosyasına vaki itirazının …..-TL ve …-USD (….-TL) yönünden iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, hükmolunan alacağın takip tarihindeki toplam TL karşılığının %20’si oranında icra inkar tazminatının (…..-TL) davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Davalı vekili, davaya konu talebin dayanağının Genel Nakliye Sözleşmesine dayandığını, ticari ilişkinin müvekkili şirket tarafından davacı tarafa usulüne uygun bir şekilde yapılan ödemeler ile sona erdiğini, bilirkişi tarafından yapılan tespitlerde davacı tarafın faturalarının toplam bedeli ….. TL + …. USD iken, müvekkili şirket tarafından keşide edilen ancak karşı tarafça ticari kayıtlara kötü niyetli olarak alınmayan navlun farkı faturalarının toplamının ….. TL olarak tespit edildiğini, mahkemece davacı tarafın kabul ettiği miktar üzerinden icra inkar tazminatının kabulüne, müvekkili şirket yönünden reddedilen kısım üzerinden talep ettikleri kötü niyet tazminatının reddine karar vermesinin hatalı olduğunu, dava konusu olayda alacak miktarının likit olmadığını, mahkemenin bu hususta bir değerlendirme yaparak itirazın haklı olduğuna karar vermesi gerektiğini, yapılan yargılama sırasında tarafların ticari defter ve cari hesap incelemeleri sonucunda ortaya çıkan miktar üzerinden itirazın iptaline karar verildiğini, raporlardan anlaşılacağı üzere müvekkili şirketin defterlerinde ve hesap kayıtlarında böyle bir borcun bulunmadığını, bu nedenle müvekkili şirketin aleyhine yapılan takibe itirazının haksız yere yapılmadığını, davacı şirketin müvekkili şirket ile aralarında bulunan sözleşmeye aykırı hareket ettiğini, müvekkili şirket aleyhine başlatılan iş bu takip dosyasında bulunan delillerden anlaşılacağı üzere davanın haksız menfaat sağlamak amacıyla açıldığını, bu nedenle takibe yapılan itirazın kabul edilen tutarı üzerinden kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, bu nedenle kararın icra inkar tazminatı ve kötü niyet tazminatı yönünden kaldırılması gerektiğini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
Davacı vekili, müvekkili şirket defter ve kayıtları üzerinden yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen raporda; müvekkili şirket defterlerinin usulüne uygun olarak tutulduğu ve icra takibine konu edilen faturaların defterlerde yer aldığının tespit edildiğini, davalı taraf defterleri ile ilgili bilirkişice düzenlenen raporun ekinde sunulan ekstrede, icra takibine dayanak olarak sunmuş oldukları faturaların davalı tarafın ticari defterlerine de işlenmiş olduğunu ve bu faturaların davalı tarafça kabul edildiğini, ancak davalı tarafça tek taraflı olarak düzenlenen ve müvekkili şirketçe kabul edilmeyerek sekiz gün içerisinde iade edilen faturaların mahsubu ile davalı taraf defterlerinde borç gözükmediğinin açıkça anlaşıldığını, taraflarınca sekiz gün içinde itiraz olunmasına rağmen davalı tarafça defterlerinde mahsup olarak gösterilmiş faturaların toplamının kanuni ispat sınırının üzerinde olduğunu, davalı tarafın iddiasının kesin deliller ile ispatının gerektiği hususu göz önünde bulundurulduğunda davalı tarafın mahsup iddiasını ispat edemediğini, davalı yanca fark faturaları olarak dosyaya sunulan faturalardaki kayıtların müvekkili şirketi bağlamadığını, bu faturaların ancak davalı yan ile, davalı yanın düzenlediği kişiler arasında delil teşkil edeceğini, HMK’nın 190/1. maddesi uyarınca ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıadan lehine hak çıkaran tarafa ait olduğunu, ispat yükü üzerinde olan davalının iddiasını ispatlayamadığını, davalı tarafça sunulan mail ve yazışmaların tek taraflı olup, davalının iddialarını bu delille ispatlayamayacağını, bu nedenle kararın kaldırılması gerektiğini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
Dava itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece gerekçede icra inkar tazminatının reddine ilişkin gerekçe yazıldığı halde hüküm fıkrasında icra inkar tazminatı talebinin kabulüne karar verilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı HMK) 294-297. maddelerinde, hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. 294. maddenin 3. fıkrasında hükmün tefhiminin her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olacağı, 4. fıkrasında ise zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edilebileceği sevk edilmiş, ancak bu son halde 298. maddenin 2. fıkrası gereğince gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı da belirtilmiştir.
Anayasa’nın 141. maddesinde öngörülen yargılamanın açıklığı ve kararların gerekçeli olması ilkesinin bir sonucu olarak düzenlenen HMK’nın 297. maddesinde mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı düzenlenmiş olup, ikinci fıkrası, “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” şeklindedir. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri İstinaf ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüte yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür (YHGK., 09.11.2016 tarih, 2014/1448 Esas, 2016/1038 Karar).
Yine 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararında hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilmeyen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek olanaklı değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır.
Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz (veya istinaf) sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Şu durumda mahkemece yapılacak iş yukarıda belirtilen ilke ve açıklamalar ışığında dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulması, ayrıca kararın gerekçesi ile hüküm kısmı arasında da çelişki oluşturmadan karar verilmesinden ibarettir.
Bu itibarla, denetime elverişli usulün aradığı niteliklere haiz bir kararın bulunması istinaf incelemesinin yapılabilmesinin ön şartı olup bu nitelikte olmayan bir kararla ilgili olarak istinaf denetim ve yargılaması yapılarak bir hüküm verilemeyecektir. Kısa karar gerekçeli karar çelişkisi de kamu düzenine ilişkin bir aykırılık olup mutlak bir istinaf sebebi olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Zira HMK’nın 355. maddesi gereği de Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü taktirde bunu resen gözetir. Doktrinde HMK’nın 353. maddesindeki istinaf sebeplerinin örnek niteliğinde olduğu, maddede sayılmamasına karşın mutlak istinaf sebebi olabilecek başka usul hatalarının da söz konusu olabileceği görüşünde olanlar da bulunmaktadır (AKKAYA Tolga, Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s. 192).
Kararın gerekçesiz olması, gerekçe ile hüküm fıkrasının arasında çelişki bulunması ve bu gibi kamu düzenine aykırılık teşkil eden ve istinaf denetim ve yargılamasının yapılmasına engel oluşturan hususlarda HMK’nın 353. maddesi kapsamında değerlendirilerek kararın kaldırılarak ilk derece mahkemesine gönderilmesini gerektirmektedir.
Netice olarak taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin kabulü ile mahkemenin kararının kaldırılarak, HMK’nin 294 ve devamı maddelerine uygun olarak gerekçeli karar yazılıp, bir hüküm kurulmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin diğer istinaf itirazlarının kaldırma nedenine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurularının esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE,
2-Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 08/02/2021 tarih ve 2018/1608 esas, 2021/80 karar sayılı kararın KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin karar harcı olarak alınan harcın isteği halinde talep edene İADESİNE,
5-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
Dair, HMK’nın 353. maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 26/12/2022


Başkan


Üye


Üye


Katip

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP AYRICA ISLAK İMZA UYGULANMAYACAKTIR. “5070 Sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”