Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/334 E. 2022/142 K. 27.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. GAZİANTEP BAM 11. HUKUK DAİRESİ
T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO :…

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : ..
NUMARASI : … Esas, .. Karar
DAVACI : …. SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.
VEKİLİ : Av. … – ..
DAVALI : … – …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Alacak
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : .
YAZIM TARİHİ : .
Taraflar arasında görülen davada…Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen…tarih ve . Esas, 2019/1109 Karar sayılı kararının istinaf incelemesinin davalı vekili tarafından istendiği, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verilerek, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

– K A R A R –

Davacı vekili; dava dilekçesinde dökümü yapılan 25 adet senetten dolayı….Ticaret Mahkemesi’nden haciz kararı aldıklarını, bu kararı … İcra Müdürlüğünün….Esas sayılı dosyası ile takibe koyduklarını ve takibin kesinleştiğini, takip dosyası ile davalıya ödeme emrinin tebliğ edildiğini, davalının ise süresi içerisine … İcra Hukuk Mahkemesi’nin….Esas sayılı dosyası ile süresinde itiraz ettiğini, davalının itirazında sadece dava konusu bonoların zamanaşımına uğradığı iddiasında bulunduğunu, davalının bonodaki alacağa ve imzaya itiraz etmeyerek borcu kabul ettiğini,… İcra Hukuk Mahkemesi’nin… Esas,….Karar sayılı kararı ile davalının itirazının kabul edildiğini, ancak mahkemenin sadece takibin durdurulmasına karar vermesi gerekirken yanılgıya düşerek takibin kaldırılmasına karar verdiğini, bununla da yetinmeyerek müvekkili aleyhine kötüniyet tazminatına hükmettiğini, müvekkilinin çekler nedeniyle alacaklı olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 410.769,00 USD’nin (1.158.779,349 TL) davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili; davanın yasal süresinde açılmadığını, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, mevcut davanın sebepsiz zenginleşme davası olduğunu, davacının da davasını ispatlamakla yükümlü olduğunu, müvekkilinin davacı şirket ile 2008 yılında satım sözleşmesi yapmak üzere şifahi anlaşma yaptığını, aradaki güven ilişkisine dayanarak davaya konu bonoları miktar ve vade belirlemeden sadece imza atarak davacıya verdiğini, diğer tüm unsurlar davacı yan tarafından doldurulduğunu, arada mal satışı söz konusu olacağı düşünüldüğünden bonolara “malen” kaydı yazıldığını, ancak satım konusu malın kalitesi ve fiyatı üzerinde tarafların uzlaşmadığını, bu sebeple mal satımı gerçekleşmediğini, bu sebeple temel borç ilişkisi kurulmadığını ve yazılı sözleşme imzalanmadığını, davacının da müvekkiline mal teslim etmediğini, ancak davacı tarafından bonoların iade edilmediğini ve bonoların düzenlenmesinden yaklaşık 5 yıl sonra …. İcra Müdürlüğünün …. esas sayılı dosyası ile icra takibine girişildiğini, arada temel borç ilişkisi bulunmadığından davacı tarafça temel ilişkiye dayanarak alacak davası açılamadığını ve …İcra Hukuk Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyasında verilen kötü niyet tazminatını ödememek için iş bu davayı açtıklarını, müvekkilinin davacı tarafa herhangi bir borcu bulunmadığından davacı aleyhine sebepsiz zenginleşmesi de söz konusu olduğunu, bu hususların tanıkla ve davacı tarafın ticari defterlerinin incelenmesi halinde ispatlamış olacağını, dava miktarına, faize ve faiz türüne itiraz ettiklerini, dava konusu bono miktarlarının yanlış hesaplandığını, fazla miktarla davanın açıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece; Zamanaşımına uğramış bonoların ve çeklerin yazılı delil başlangıcı kabul edileceği, çeklerin ne karşılığı verildiği hususun tanık ile ispat edilebileceği, kaldı ki hukuki ilişkinin varlığına ilişkin tanık dinlenebileceği hususunun da hüküm altına alındığı, dava konusu alacak muhtelif bonolardan kaynaklandığı, ancak mevcut bonoların zamanaşımına uğradığı, dolayısıyla mevcut bonoların hukuki niteliğinin yazılı delil başlangıcı statüsünde olduğu, bu nedenle mahkemece takdiren davacının tanıkların dinlenmesi talebinin kabulüne karar vermek gerektiği ve tanıkların dinlenmesi cihetine gidildiği, dinlenen tanık beyanından da anlaşılacağı üzere, temel ilişkinin varlığı davacı tarafla ispatlandığı, ancak bu bono mukabili borcun davalı tarafça ödendiği hususu davalı tarafça ispatlanamadığı, mevcut davanın davalısı konumunda olan ….ın ticari defter tutmadığı beyan olunduğundan ve tanık beyanları ile bono mukabili malların davalıya teslim edildiği hususunun tanıkla ispat edilmiş olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı Vekili; Davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 21.06.2019 tarihli dilekçede ” Davaya konu bonolar, davalı adına kayıtlı şirketin borcu nedeniyle şahsen sorumlu olmak için düzenlenerek müvekkile verilmiştir. davalıya ait şirkete satılan mallar daha çok ihracatta kullanıldığından dolayı ihracat konusunda ilgili kamu kuruluşlarına müzekkere yazıldığında dahi, bu faturaların gümrük ve ihracat kayıtlarına işlendiği ve dolayısıyla müvekkilin mal teslim edimini yerine getirdiği ayrıca görülecektir.” denildiğini, bu beyan açıkça ikrar olduğunu, HMK gereğince bu husus artık tartışma dışı olduğunu, ispatı gerekmeyeceğini, bu nedenle davanın ikrar sebebiyle davanın husumetten reddi gerektiğini, davacının zamanaşımına uğramış bonolar nedeniyle, bono hamiline karşı dava açtığını, dosyaya sunmuş oldukları faturalar ve tanık beyanlarından somut bir şekilde anlaşılacağı üzere, dava dışı…. Tic. Ltd. Şti’ne teslim ettiğini iddia ettiği faturalardan dolayı, husumeti gerçek kişi olan davalıya yönelttiğini, davacının davasının muhatabı dava dışı….İç Ve Dış Tic. Ltd. Şti. olması gerekirken, davalı … muhatap alınmak suretiyle husumetin yanlış kişiye yöneltildiğini, davacı vekilince dosyaya bir takım faturalar ibraz edildiğini, söz konusu faturalar incelendiğinde alıcısının dava dışı …isimli firma olduğunu, malların teslim edildiğine dair bir kayıt içermediğini, müvekkilin adına ve imzasına düzenlenmediğini ve teslim edilmediğinin açık olduğunu, bu sebeple müvekkili ile aralarında temel bir ilişki dahi bulunmayan davacının davasının husumet yokluğu sebebiyle reddi gerektiğini, dava konusu somut olayda, borçlu olduğu iddia edilen …’ın malen şerhi ile davacı şirkete borçlu olduğu iddia edilse de, davacı … Teks. San.Ve Tic. Ltd. Şti. ‘nin gerçek kişi olan …’a sattığı veya teslimini gerçekleştirdiği malen bir ürün bulunmadığını, bu durumun aksi davacı tarafça ispat edilmediğini, bu husus ilk derece mahkemesi tarafından göz kaçtığını, davacı tarafın sunmuş olduğu faturalardan da anlaşılacağı üzere, davacının alacaklı olduğu tüzel kişinin….Tic. Ltd. Şti. olduğunu, davacı tarafın dava konusu olan bonolar ile dava ettiği hususun sebepsiz zenginleşmeye ilişkin olduğunu, davacı ile ….Tic. Ltd. Şti. arasında temel bir ilişki var iken, davacı ile davalı … arasında bir temel ilişki söz konusu olmadığını, davacı … isimli gerçek kişiye ürün teslim ettiğine dair bir delil ortaya koyamadığını, limited şirket borcundan dolayı, limited şirket ortağı sorumlu tutulamayacağını, ilk derece mahkemesi tüzel kişi ile gerçek kişi arasındaki temel ilişki hususunda hatalı bir değerlendirme yaptığını, Davacı, alacaklı olmadığı gerçek kişiden haksız bir talepte bulunduğunu, davalının, herhangi bir şirketin borcuna kefaleti söz konusu olmadığını, bunun aksini iddia etmek ispat ile mümkün iken, davacı bu hususu ispat edemediğini, malen ibareli bonoların …. tarafından imzalanmış olmasının, gerçek kişinin davacıdan bir mal aldığını ortaya koyacağını, ancak davacının, davalıya sattığı, teslim ettiği bir ürün söz konusu olmadığını, davacının ticari defterleri incelenmeden hüküm kurulmasının isabetsiz olduğunu, davacı ile müvekkili arasında temel bir borç ilişkisi olmadığını, davanın bu yönüyle de reddi ile ortadan kaldırılması gerektiğini, tanık beyanlarının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, temel borç ilişkisi olduğuna dair delil niteliğinde olmadığını, ıslah dilekçesinde tanık deliline dayanmayan davacı tanık dinlemeyeceğini, zamanaşımı sebebiyle davanın reddi ile ortadan kaldırılması gerektiğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması talebi ile istinaf başvurusunda bulunmuştur.

Dava, alacak talebine ilişkindir.

İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. Maddesi hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.

Davacı taraf, dava konusu zamanaşımına uğramış senetler nedeniyle davalıdan alacaklı olduğunu iddia ederek alacak talebinde bulunmakta, davalı taraf ise asıl borç ilişkisinin davacı ile dava dışı …. Ltd.Şti. arasında kurulduğunu, davalı gerçek kişinin ortağı olduğu şirketin borçlarından sorumlu tutulamayacağını savunmaktadır. Dava konusu senetlerin davalı ….’ın ortağı ve yetkili temsilcisi olduğu …. Ltd. Şti.’nin borçlarına karşılık verildiği hususu her iki tarafın da kabulündedir. Buna göre davalı tarafından davacıya verilen senetlerin üçüncü kişinin fiilini taahhüt amacıyla verildiğinin kabulü gerekir. Buna göre dava konusu somut olayda dava konusu senetlerin düzenleme tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun üçüncü kişinin fiilini taahhüde ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekir. Somut olaya uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 110. maddesi;
“Bir üçüncü şahsın fiilini başkasına taahhüt eden kimse bu üçüncü şahıs tarafından taahhüdün ifa edilmemesi halinde zarar ve ziyan tediyesine mecburdur.
Muayyen bir müddet için yapılan taahhütlerde, müddetin bitimine kadar taahhüt edene yazılı olarak başvurulmaması halinde taahhüdün hükümsüz olacağına dair sözleşme muteberdir” hükmünü haizdir.Madde düzenlemesinde üçüncü kişinin fiilini taahhüt, bir kimsenin diğer kimseye üçüncü kişinin herhangi bir fiilini taahhüt ederek bu fiilin gerçekleşmemesi hâlinde uğranılan zararı gidermeyi üstlenmesi olarak ele alınmıştır. Başkasının edimini borçlanmada borçlu, diğer bir şahsın edimini onun mümessili sıfatıyla hareket etmeksizin kendi adına ve hesabına yaptığı bir sözleşme ile taahhüt etmektedir. Bu taahhütle yükümlülük altına giren kimse kendi fiilini taahhüt edecek yerde üçüncü kişinin fiilini taahhüt etmekte ve bu taahhüt ifa edilmediğinde, yani üçüncü kişi tarafından fiil yerine getirilmediğinde meydana gelen zararı ödemek zorunda kalmaktadır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9. basım, İstanbul, 2006, s. 1107). Her ne kadar bu ifade ile anılsa da, “üçüncü kişinin fiilini taahhüt” sözcüklerinin arkasında daima başka bir kurum gizli olmuştur ki bu kurum, garanti kurumudur. Üçüncü kişinin edimini söz veren kimsenin aslında bu edimin hiçbir zaman yerine getirilmeyecek olduğunun bilincinde olması bu taahhüdün garanti borcu ile olan bağlantısını kurar. Üçüncü kişinin fiilini taahhüt sözleşmesinin geçerliliği herhangi bir şekil şartına bağlı olmamakla birlikte, yazılı şekil garantinin, başka bir deyişle tazmin borcunun kapsamını ispat yönünden önem taşır.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-1300 Esas, 2021/922 Karar sayılı kararı) Halen yürürlükte bulunan Türk Borçlar Kanunu’nun
128. Maddesinde de “Üçüncü Kişinin Fiilini Üstlenme” kenar başlıklı 128. Maddesinde de “Üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçekleşmemesinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür” düzenlemesi bulunmaktadır. Üçüncü kişinin fiilini üstlenme bazen karşı tarafı bir teşebbüste bulunmaya veya bir işlem yapmaya razı etmek için; bazen de teminat vermek amacıyla yapılabilir. Ancak her durumda üçüncü kişi tarafı olmadığı bir hukuki ilişki ile borç altına sokulmamakta; söz konusu fiili üstlenen, üstlenilene üçüncü kişinin bu edimde bulunacağı konusunda bir garanti vermekte ve bizzat kendisi borç altına girmektedir.

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda dava konusu somut olay değerlendirildiğinde yukarıda da belirtildiği üzere dava konusu senetlerin davalı tarafından dava dışı….Ltd. Şti.’nin borçları karşılığında davacıya verildiği her iki tarafın da kabulünde olduğundan davacı ile davalı arasında üçüncü kişinin fiilini taahhüt sözleşmesi yapıldığının ve dava konusu senetlerin bu sözleşme kapsamında verildiğinin kabulü gerekmektedir. Yine yukarıda belirtildiği üzere üçüncü kişinin fiilini taahhüt sözleşmesi, taahhüt edeni bizzat borç altına sokan bir sözleşme olduğundan taraflar arasındaki temel ilişkinin üçüncü kişinin fiilini taahhüt sözleşmesi olduğu, davalının, dava dışı şirketin borçlarını davacıya karşı üstlenmiş olduğu, bu nedenle davacının davalıdan alacak talebinde bulunma hakkına sahip olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece davanın bu gerekçe ile kabulü gerekirken davacı tarafça davalıya mal tesliminin ispatlandığı gerekçesi ile kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır. Bu nedenlerle davalının istinaf başvurusunun hükmün gerekçesine yönelik olarak kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
A)1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-… Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen ….tarih ve …Esas, …Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 333. maddesi uyarınca artan gider avansının ilgili tarafa geri verilmesine,
4-HMK’nın 359/3 maddesi uyarınca kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
B)6100 sayılı HMK’nin 353/1-b-2. maddesi uyarınca yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına;
1-Davanın KABULÜ ile 1.158.779,349 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
2-Alınması gereken 79.156,22 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 19.789,06 TL harcın mahsubu ile BAKİYE 59.367,16 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacının yaptığı ve karşıladığı harç dahil 20.030,36 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davalının yaptığı bir masraf bulunmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,
5-Karar tarihinde yürürlükte olan A.A.Ü.T’ne göre hesaplanan 58.713,38 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Karar kesinleştiğinde bakiye avansın iadesine,
Dair HMK. 361/1. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren iki hafta içerisinde kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi ya da buraya gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.


Başkan V.

(e-imzalıdır)

Üye

(e-imzalıdır)

Üye

(e-imzalıdır)

Katip

(e-imzalıdır)

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP AYRICA ISLAK İMZA UYGULANMAYACAKTIR. “5070 Sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”