Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/313 E. 2022/8 K. 10.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. GAZİANTEP BAM 11. HUKUK DAİRESİ
T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/313
KARAR NO : 2022/8

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/04/2019
NUMARASI : 2017/116 E., 2019/631 K.

DAVACILAR : 1-… – (…)
2-… – (…)
3-… – (…)
VEKİLİ : Av. … – ….
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVANIN KONUSU : Şirket Ortaklık Payı Alacağı
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 10/01/2022
YAZIM TARİHİ : 10/01/2022

Taraflar arasında görülen davada Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce 2017/116 Esas, 2019/631 Karar sayılı dosyasında verilen 24/04/2019 tarihli kararın istinaf incelemesi davacılar vekili tarafından istenmiş olmakla, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

– K A R A R –

Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin babası ….’nün davalı şirket ve diğer bağlı şirketlerin kurucusu ve büyük ortağı olduğunu, şirketin kardeşi …. ve akrabaları ile birlikte aile şirketi olarak kurulduğunu, müvekkillerinin miras bırakanı ….’nün 2007 yılında alzheimer tedavisi görmeye başladığını, bu süreçten sonra telkine ve yönlendirmeye müsait hale geldiğini, diğer hissedarlar tarafından yapılan yönlendirmeler ile karşılıksız olarak mal varlığında eksilmeler meydana geldiğini, karşılıksız mal eksilmeleri fark edilince şirket yöneticileri ile görüştüklerini ve kendilerini oyaladıklarını, bunun üzerine Gaziantep 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2010/802 Esas sayılı dosyası ile babalarına vasi atandığını, vasi olarak … ve şirket ortağı ve yöneticisi …’nün atandığını, bu süreçten sonra müvekkillerinin mirasçı sıfatı ile şirketlere ortak olduklarını, dava açmak için …’den vekalet istendiğini, vermemesi üzerine Sulh Hukuk Mahkemesi kararını temyiz ettiklerini, 17/02/2014 tarihinde ….’nün vasiliğinin kaldırıldığını, müvekkillerinin babaları … … tarihinde vefat edince şirketlere intikalen ortak olduklarını, 28/12/2018 tarihinde yapılan genel kurulda tespit edildiği üzere bağlı ortaklık olmasına karar verildiğini, müvekkillerinin babasının ölümünden sonra dava konusu şirketlerden edilen kazanımlar ile kurulan … A.Ş, ve diğer şirketlere babalarının hakkı olmasına rağmen ortak edilmediğini, müvekkillerinin şirkete ortak olduktan sonra 28/12/2015 tarihinde yapılan genel kurula katılarak muhalefet şerhi koyduklarını, açıklanmasını istedikleri konuların açıklanmadığını, şirket yöneticileri tarafından oy çokluğu ile müvekkillerinin muhalefet şerhi eklenerek ibra edildiğini, davalı şirket ve bağlı şirket tarafından müvekkillerine genel kurul çağrısı yapıldığını, yapılan çağrıda şirketlere borçlanma yetkisi ve müvekkilerin payını eritmek için şirketlerde sermaye arttırımı gibi gündemler belirlendiğini, müvekkilleri tarafından davalı şirket yöneticilerine hisselerinin satın alınmasının talep edildiğini, ancak şirketlerin yazılı cevap vermediğini, uzlaşmaya 7 yıldır tüm davalar boyunca yanaşılmadığını, müvekkillerinin bu konuda ümitlerinin olmadığını ileri sürerek davalı şirket ile bağlı şirketlerin 30/01/2017 tarihinde sermaye arttırımı yapılacak genel kurulları hakkında tedbir kararı verilerek müvekkillerinin gerçek hisse değerinin tespit edilerek hesaplarına yatırılıncaya kadar ertelenmesini, aksi takdirde karar ile birlikte eski hale iadesini, her bir müvekkili için 5.000 TL’nin zararın/hisse değerinin doğum tarihinden itibaren satın alınmasına karar verilmesini, aksi kanaate varılır ise TTK hükümleri gereğince muris ….’den intikalle gelen hisselerin tereke temsili ile azınlık hakkı kabul edilerek uygun bir çözüme karar verilmesini, her müvekkili bakımından 5.000 TL toplam 15.000 TL olmak üzere doğum tarihlerinden itibaren faizi ile birlikte müvekkillerinin babaları ….’nün kısıtlandığı dava tarihinden itibaren hakim şirket ve bağlı şirketlerdeki ödenmesi lazım gelipte resmi şekilde ödenmeyen müvekkilere ait mirasen ve şahsen hak ettikleri kar paylarının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının açmış olduğu davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, mahkemenin vasi atama sebebinin ….’de başlayan rahatsızlık olduğunu, mal varlığındaki eksilmeden ve bundan dolayı kandırılarak malvarlığının üzerinden alınmasından dolayı bir vasi tayininin söz konusu olmadığını, muvazaalı olarak yapıldığı iddia edilen devirlerle ilgili davaların halen derdest olduğunu, müvekkili şirketin piyasa şartlarından dolayı her işletme gibi bankalardan kredi kullanmak zorunda olan ve geçmişten beri sürekli kredi ödemeleri olan bir şirket olduğunu, bu nedenle borçlandırıcı kredi işlemlerini şirket için rutin işlemler olarak görmek gerektiğini, şirketin bütün işlemlerinin usulüne ve mevzuata uygun olduğunu, davacı şirket ortaklarına bilgi vermeme, taleplerini karşılamama ve kendilerine zarar verecek şekilde hareket etmenin söz konusu olmadığını, davacıların sermaye artırımına karşı çıkmaları, ayrıca şirket yönetimine borçlanma yetkisi vermemelerinin şirketi çıkmaza sokmaktan başka bir işe yaramayacağını, davacıların çok küçük bir payları olmasına rağmen şirketi çalışmaz hale getirmek istediklerini, müvekkili şirketin 30.01.2017 tarihinde genel kurulunun yapıldığını, şirket sermayesinin 1.700.000 TL’den 10.000.000 TL’ye yükseltilmesinin kararlaştırıldığını, müvekkili şirketin …., …. gibi şirketlerin distribütörlüğünü yapmakta olduğunu, bu sözleşmelerin her yıl yenilendiğini, karşıdaki firmanın sözleşmeyi yenilememesi veya distribütörlüğü başka bir firmaya vermesi durumunda müvekkili şirketin zor duruma düşeceğini, bu nedenle bahsi geçen bayiliklerin şirkette devamlılık arz etmeyeceğini dikkate alarak şirket değerini buna göre hesaplamak gerektiğini belirterek davacının açmış olduğu haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, “…davalı ….Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin ,….Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi’nin %84,65 oranındaki hissesine sahip olduğu, fiili hakimiyetinde olduğu ve … Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi’nin bağlı şirket olduğunun tespit edildiği, ancak davalı …. Sanayi ve Ticaret A.Ş ile ….Dağıtım Sanayi ve Ticaret A.Ş arasında sözleşmesel veya fiili hakimiyet ilişkisinin tespit edilemediği, her iki şirketin …. dışındaki ortakları ve yetkilileri aynı da olsa bu hususun yapılan açıklamalar kapsamında iki şirket arasında hakim/ bağlı ortaklık olduğu sonucuna götürmeyeceği, bu sebeple bu iki şirket arasındaki ilişkiye TTK’nın 202. maddesinin uygulanma imkanının bulunmadığı, bu nedenle esas itibari ile hakim şirket olan ….’nın, hakimiyetini kullanarak bağlı şirket olan …. Şirketi’ni uğrattığı kaybın değerlendirilmesi gerektiği, davacının, hakim ortaklık tarafından hakimiyetin kötüye kullanılmasından doğan sorumluluğa dayanmakta olup; hakim ortağın bağlı ortaklardan birine verdiği kayba ilişkin olduğu, bu yönetim kurulu kararı ile hakimiyetin hukuka aykırı kullanılmasından kaynaklanabileceği gibi genel kurul kararı ile hakimiyetin kötüye kullanılabileceği, bu hallerde hakimiyetin yöneltme ile kullanılması, bundan kaynaklı olarak bağlı ortaklığın kayba uğraması ve kaybın denkleştirilmemesi veya süresi içinde bu amaçla bağlı ortaklığa istem hakkı tanınmamışsa bu takdirde hukuka aykırılığın sonucunun doğacağı, kaybın başlıca üç sebepten doğabileceği, bir hukuki işlemden, bir yapma veya yapmama fiilinden doğabileceği, “Kayıp: Hakim ortağın, hakimiyetini kullanarak bağlı ortaklığı, kendisinin veya bir topluluk ortaklığının yararlanması uğruna uğrattığı mal varlıksal, karsal ve finansal olumsuz somut bir sonuçtur. (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu Ortaklıklar Hukuku II, 13. Bası, İstanbul 2017, s.757)” bütün bu hususlar birlikte nazara alındığında talebin bağlı şirketlerin; hakim şirketin, hakimiyetini kayba uğratıcı şekilde kullanması gerektiği, davacının terditli olarak hisselerin satın alınması, mahkemenin aksi kanaatte ise muris ….’den intikal edilen hisselerin tereke temsili ile azınlık hakkı kabul edilerek uygun bir çözüme karar verilmesi ayrıca müvekkillerine ait mirasen ve şahsen hak ettikleri kar paylarının tahsiline bağlı şirketler bakımından denkleştirilmesini ve de kar paylarının tahsiline ilişkin talebinin bulunduğu, bağlı ortaklığın genel kurul vasıtasıyla hakimiyetin hukuka aykırı kullanılmasına karşın 6102 sayılı TTK iki yeni davayı hayata geçirdiği, bunlardan birincisi bağlı ortaklığın paysahiplerine (ortaklarına) tanınan hakim teşebbüse karşı tazminat davası, ikincisi ise davacının paylarının satın alınması davası olduğu, bu iki davanın birbirinden bağımsız bulunduğu, iki talep ne terditli olarak aynı davada ileri sürülebilir ne de tazminat davası bağlamında mahkeme uygun görürse payların satın alınması kararı verilebileceği, nihayet payların satın alınması davasında mahkeme TK m.202 f.1/b hükmünün aksine ”Duruma uygun düşen bir çözüm” için karar kuramayacağı, TK’nın yeniliği olan bu özel davalar yerine paysahipleri (ortaklar) arzu ederlerse ve şartları varsa GK kararının butlanının tespiti veya iptali davası açabilecekleri YK’nın GK’dan aldığı yetkiyle (TK. M.505) menkul değer çıkardığı hallerde kanuni butlan sebebinin mevcudiyeti halinde paysahibi (ortak) YK kararının butlanının tespiti davasını ikame edebileceği, (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu Ortaklıklar Hukuku II, 13. Bası, İstanbul 2017, s.776) ancak dava dosyası incelendiğinde; hem tazminat hem de payların satın alınması veya uygun bir çözüme karar verilmesi taleplerinin beraber talep edildiği, ancak açıklandığı üzere hepsinin beraber terditli de olsa talep edemeyeceğinin değerlendirildiği, bunun aksi bile değerlendirilse, dava dilekçesi incelendiğinde; somut olarak belirli bir işlemden kaynaklı kayıp ya da zarardan bahsedilmediği, daha ziyade belirtilen şirketlerde davacı ile davalıların yaşadığı temel ihtilafların sayıldığı, bu nedenle davacının iddia ettiği hususlar irdelendiğinde; davacıların müteveffa babalarının vesayeti sırasında gerçekleşen ve vasinin bir kısım hukuka aykırı olduğu iddia edilen işlemlerinden bahsedilmiş ise de; vasinin o dönemde sağ olan müteveffaya tayin edildiği, vasi eliyle yapılan işlemlere ilişkin itiraz ve denetimin vesayet ve denetim makamınca yerine getirilmesi gerektiği, davacının dayandığı hususlardan babalarının şirketlerdeki hissesinin yarısını oğlu ….’ye devretmesi belirtilen ve dayanılan hükümler çerçevesinde değerlendirilebilecek bir mevzu olmadığı gibi bunun hasmı devralan kişi olduğu, ….A.Ş’nin 2014 mali bilançosunda gözüken 9.672.525 TL bedelli alacak senedinin tahsiline ilişkin iddia da; hakim şirketin bağlı şirkete yöneltmesinden kaynaklı bir iddiaya ilişkin olmadığı, kaldı ki dava ibralara ilişkin genel kurul kararının iptali talebine ilişkin olmadığı gibi yöneticinin sorumluluğuna ilişkin de bir talep olmadığı, yönetim kurulu üyelerinin ve de üçüncü şahısların maaşları, ödenen kredi kartları ve çekilen avanslara ilişkin açıklanması talep edilen hususlar da; hakim şirketin bağlı şirkete yöneltmesinden kaynaklı bir iddiaya ilişkin olmadığı, yine yöneticilerin sorumluluğuna dayalı olarak açılmış bir dava da olmadığı, …. A.Ş. ve diğer A.Ş’lere sağlandığı iddia edilen teminat mektubu ve organik bağ içerisinde yapılan borçlandırıcı işlemler ileri sürülmesine karşın buna ilişkin herhangi bir delil ibraz edilmediği gibi, iddianın hakim şirketin bağlı şirkete yöneltmesinden kaynaklı doğan kayba ilişkin de herhangi bir delil ibraz edilmediği, yine sermaye arttırımına ilişkin bir kısım iddialar mevcut ise de; hakim şirketin bağlı şirkete yöneltmesinden kaynaklı doğan kayba ilişkin olmadığı gibi buna ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmesi halinde ve yasal şartlarının mevcut olması halinde ilgili genel kurul kararının iptalinin talep edilebileceği, davacının kar paylarının dağıtımına ilişkin talebi de mevcut ise de; hasmın …. A.Ş. olduğu, hakim şirketin bağlı şirkete yöneltmesinden kaynaklı doğan kayba ilişkin olmadığı gibi, kar payının dağıtılması için açıkça karar alınması gerektiği, buna ilişkin bir karar da mevcut olmadığı nazara alındığında bu talepte yerinde görülmediği gerekçesiyle davanın reddine” karar verilmiştir.
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; hakim şirket olan davalı …. Gıda San. ve Tic. A.Ş.’de babalarının 17.000 hissesinin 10.200 payına, bağlı ortak Şirket olan …. San. ve Tic. A.Ş.’de babalarından gelen 1.100 hissenin 660 payına, yine bağlı şirket olan … Ticaret ve Sanayi A.Ş.’de babalarından gelen 10.000 hissenin 6000 payına sahip oldukları, iş bu şirketlerin hissedarları, yöneticileri, şirket merkezleri vs. aynı yer ve kişilerden oluştuğunu, kaldı ki iş bu A.Ş.’lerin aile şirketi olup, müvekkilleri dahil akraba olup, genel kurul kararı ile de akraba dışı kişilere hisse satışının yasakladıklarını, yerel mahkemenin kararının aksine iş bu 3 şirketin bağlı şirketler grubu olduğunu, bilirkişi raporunda sermaye artırımı ile müvekkillerin hisselerinin beşte birine düştüğünün aşikar olduğu, bu hem şirkette hem de aile şirketindeki akraba sorunları nedeni ile küçük hissdar olan müvekkillerinin kaybına yol açtığı, hissedarların kaybı şirketin kaybı olduğu, kaldı ki şirket yöneticilerinin dava dilekçesinde ve burda belirtikleri işlemleri sırf müvekkilleri zarara uğratmak, yani işi yapma, yapmama ve zarar verme kastı ile hareket ettiklerini, dava dosyası incelendiğinde; hem tazminat hem de payların satın alınması veya uygun bir çözüme karar verilmesi taleplerinin beraber talep ettiğini, ancak açıklandığı üzere hepsinin beraber terditli de olsa talep edemeyeceğinin değerlendirildiğini, bunun aksi bile değerlendirilse, dava dilekçesi incelendiğinde, somut olarak belirli bir işlemden kaynaklı kayıp ya da zarardan bahsedilmediğini, daha ziyade belirtilen şirketlerde davacı ile davalıların yaşadığı temel ihtilafların sayıldığını, bilirkişi heyetince de hesaplanan toplamda 2.605.848 TL olan hisse bedellerinin dava sonrası genel kurulda 565.704 TL’ye düşürüldüğünü, kendilerinin somut zararlarının hisse bedellerilerinin 5/1’ine düşürülmesi ve bunca zamandır dağıtılmayan kar paylarının olduğunu, yerel mahkemenin kararında hataya düştüğünü, kararın hukuka ve yasalara aykırı olduğunu, yerel mahkemece, hakim şirket tarafından mizanı tutturmak üzere düzenlenen 9.672.525 TL alacak senedi, …’ye ait satılan gayrimenkuller, hakim şirketin hissedarı olduğu, …A.Ş.’ye verilen teminat mektuplarının hesaba katılmadığını, yeterli araştırma yapılmadan karara varıldığını, yine yapılan iş bu işlemlerin hakim şirketin sorumluluğunda olmadığını, şirket yönetcilerinin sorumluluğunda olduğunu, şirket yöneticilerine dava açılmadığı gerekçesinin de hatalı olduğunu, şirket yöneticilerinin davranış ve işlemlerinin şirketi de bağlayacağını, kaldı ki şirketin bir makine olmayıp, hissadarlardan ve de yöneticilerden ibaret olduğunu, müvekkillerinin babalarının hisse devirleri, hisseyi devralan ile arasındaki mesele gibi gerekçelendirilmesinin hatalı olduğunu, dava konusu şirketlerin aile şirketi olduğunu, gerektiğinde aile üylerinin kendi mal varlıklarını satıp şirkete katabilmekte ve de tüm ailenin geçim kaynağının iş bu şirket karları olduğunu, şirket yöneticilerinin basiretli tacir gibi davranmayarak şirket zararına yapılan işlemlere göz yumduğunu, noter ihtarnamesi ile davada amaçladıkları sonuçları şirket yöneticilerinden talep ettiklerini, sonrasında 30.01.2017 tarihli genel kurul öncesi iş bu davayı açarak, genel kurulların tedbiren durdurulmasının istendiğini, ancak yerel mahkemenin tedbir talebinin reddine karar verdiğini, sonrasında tedbir istemi ret olunca yapılan genel kurula aynı mahkemede açtıkları Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/542 esas sayılı davanın, ihtarname ile muhalefet şerhi konulmasına rağmen aktif dava ehliyeti yönünden reddedildiğini, mahkemenin kararında kendisi ile çeliştiğini, Kanun ve yerleşik Yargıtay kararları uyarınca da şirketlerde hissedar kalmalarının beklenemeyeceğini, ancak yerel mahkemenin TTK’nın 202. gereğince uygun bir çözüm bulacağı yerde müvekkillerini daha beter çözümsüzlüğe ittiğini belirterek ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
HMK’nın 353. maddesine göre inceleme yapıldığından duruşma açılmamıştır.
İstinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi hükmü uyarınca, istinaf edenin sıfatı, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dava, davalı hakim şirketin hakimiyetini hukuka aykırı kullandığı iddiası ile açılan alacak, tazminat, şirket hisselerinin satın alınması, kar paylarının tahsili talebine ilişkindir.
Dairemizce yapılan inceleme sonucunda; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklara ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın somut olayın özelliklerine uygun olarak belirlendiği, yargılamanın Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirtilen usullere uygun olarak yürütüldüğü, taraflarca gösterilen hükme etki edecek delillerin usulüne uygun olarak toplandığı, tüm dosya kapsamından; karar gerekçe içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde mahkemece delillerin takdirinde ve yasa kurallarının olaya uygulanmasında bir isabetsizlik görülmediği, kararda kamu düzenine aykırı herhangi bir husus bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca esastan REDDİNE,
2-İstinaf isteminde bulunan davacı tarafından yatırılması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL’nin mahsubu ile 14,90 TL harcın davacılardan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 333. maddesi uyarınca artan gider avansının ilgili tarafa geri verilmesine,
5- Kararın taraflara tebliğine,
HMK. 361/1. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren iki hafta içerisinde kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi ya da buraya gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 10/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
10/01/2022


Başkan

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Katip

¸e-imzalıdır

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP AYRICA ISLAK İMZA UYGULANMAYACAKTIR. “5070 Sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”