Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/304 E. 2022/48 K. 11.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. GAZİANTEP BAM 11. HUKUK DAİRESİ
T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/304
KARAR NO : 2022/48

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/10/2019
NUMARASI : 2018/1640 Esas, 2019/1402 Karar

DAVACI : ….
VEKİLİ : Av. … – .. ….
DAVALI : … – …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 11/01/2022
YAZIM TARİHİ : 11/01/2022

Taraflar arasında görülen davada Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 25/10/2019 tarih ve 2018/1640 Esas, 2019/1402 Karar sayılı kararının istinaf incelemesi davacı vekilince istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili, müvekkilinin mobilya satışı işiyle iştigal eden davalıdan, 28/02/2018 tarihli sipariş fişi ile 09/04/2018 tarihinde teslim edilmek üzere 46.000-TL tutarında mobilya satın aldığını ve davalıya bağlanma parası olarak 5.000-TL ödediğini, ancak teslim tarihi geçmiş olmasına rağmen mobilyaların teslim edilmediğini, bağlanma parası olarak ödenen 5.000-TL’nin iadesi için davalı aleyhine başlatılan takibin de itiraza uğradığını, bu nedenle … İcra Dairesinin …. esas sayılı takip dosyasına vaki itirazın iptalini ve davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili, taraflar arasında vaki satış sözleşmesi kapsamının tüketici işlemi niteliğini haiz olduğu, bu sebeple davanın tüketici mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, müvekkilinin …. ilinde ….marka mobilyaların satışını yaptığını, davacının isteği üzerine imal edilen mobilyaların teslim tarihi olan 09/04/2018 tarihinde teslime hazır edildiğini, ancak davacının fatura tutarının bakiye kısmını ödemek istememesi sebebiyle mobilyaları teslim almadığını, mobilyaların 8 aydan bu yana işletmede bekletildiğini, teslime hazır olduğunu, bu nedenle davanın reddini ve davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece, TBK m. 207/1 ve 2’ye göre, satış sözleşmesi, satıcının satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşme olduğu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir adet bulunmadıkça satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlü olduğu, buna göre, taraflardan her biri ödemezlik def’ine sahip bulunduğu, sipariş fişine göre, tarafların, sipariş fişine konu mobilyaların alıcıya ne şekilde teslim edileceğini, yani ifa yerini belirlemediklerini, TBK m 89’a göre, ifa yeri, parça satımında sözleşmenin kurulduğu anda satılanın bulunduğu yer olduğu, başka bir deyişle, aksine bir sözleşme olmadıkça satılanı teslim borcunun ifa yeri, hiçbir zaman alıcının ikametgahı olmayıp, bu borç daima aranılacak bir borç olduğu, buna göre, sözleşmeye konu mobilyaların, alıcıya, satıcının işletmesinde teslim edilmesi gerektiği, satış bedelinin satıcıya ne şekilde ödeneceği konusuna gelince; bu konuda da sipariş fişinde bir belirleme yapılmadığı, TBK m. 89/b.1’e göre, aksine bir anlaşma yoksa bedelin ifa yeri, satıcının ifa anındaki yerleşim yeri olduğu, yine, TBK m. 234’e göre, satış bedelinin, aksine bir sözleşme yoksa, satılanın, alıcının zilyetliğine girmesiyle muaccel olacağı, bedelin muaccel olması için, satıcının ifayı teklif etmesi gerekli ve yeterli olduğu, burada, satıcıya önceden ifa yönünde bir yükümlülük yüklenmiş olmadığı, somut olayda, yapılması gerekenin; alıcının, sipariş fişinde belirtilen tarihte, evvela sözleşmeye konu mobilyaların kendisine teslim edilmesi için satıcıya müracaat etmesi, mobilyaların teslim edilmeyecek olması halinde ise, teslim tarihi belli olduğundan, satıcının temerrütüne dayalı seçimlik haklarını kullanması (TBK m. 212 delaletiyle m. 125 vd.) olacağı, ancak, alıcının, yapılması gerekenlerin aksine, kararlaştırılan tarihte satıcıya müracaat etmediği, teslim tarihinden yaklaşık 8 ay sonra, satıcı aleyhine doğrudan takibe giriştiği, burada, karşılıklı borç yükleyen satış sözleşmesinin varlığı ve ödemezlik def’i gereğince, satıcının mütemerrit olduğundan bahsedilemeyeceği için, alıcının devir isteminden vazgeçerek borcun ifa edilmemesinden doğan zararın giderilmesini istediğinin kabulünün (TBK m. 212/2) mümkün olmadığı, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir adet bulunmadıkça satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlü olduklarından (TBK m. 207/2) ve satıcının önceden ifa yönünde bir yükümlülüğü bulunmadığından, aynı zamanda taraflar karşılıklı olarak ödemezlik def’inde bulunabileceklerinden, somut olayda satıcının temerrütü koşullarının gerçekleşmediğinin değerlendirildiği, alıcının, bağlanma parası olarak ödediği bedelin iadesini talep etmesi şeklindeki talebinin, satış sözleşmesinde borçlunun temerrütüne bağı sonuçlardan olduğu (TBK m. 125/3), temerrüt gerçekleşmediğinden talebin ve takibin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine, davacının takibinde kötü niyetli olduğu kabulü ile davalı yararına, dava değerinin %20’si oranında tazminata hükmedilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkeme kararında; “satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdür” dediğini, ancak taşınır teslimi alınan malların niteliğine göre yapılacağını, müvekkilinin vade gününde kendisine teslim edilmesini beklediği ürünlerin sözleşme yapıldığı esnada ya da ifa gününde mağazaya gidip kutusuyla beraber elinde alıp götürebileceği bir ürün olmadığını, sözleşmede ifanın nasıl olacağına dair bir ifade bulunmadığını, ancak sözleşmeye ifanın nasıl yapılacağına dair bir ifade eklenmemesi unutulan ya da göz ardı edilen bir durum olmadığını, çünkü yapılacak ifanın niteliği gereği zaten hayatın olağan akışında herkesin bilebileceği, yerel örf ve adete uygun, bir ticari teamül olduğunu, alınan malların alıcının mağazadan eliyle teslim alıp götürebileceği bir ürün değil ise ve niteliği insan gücü değil de bir yükleme aracı ile götürülmesini gerektiriyor ise satıcının masraflarını alıcının karşılaması şartıyla ürünü yükleyip alıcıya göndermesi gerektiğini, zira alıcının temerrüde düşmesi için gerekli ve en önemli şartın; ifanın usulüne göre önerilmiş olması olduğunu, başka bir ifadeyle, yapılacak veya verilecek şeyin miktar, nitelik, yer ve zaman yönünden borca uygun bir şekilde alacaklıya sunulması gerektiğini, fakat bunların yeterli olmadığını, tüm bunlara rağmen alacaklının kendisine teslim edilmek üzere gönderilen borcu teslim almaması gerektiğini, görülen davada böyle bir durumun söz konusu olmadığını, müvekkilinin davacı ürünleri teslim almaya hazır iken davalı borçlunun borcu ifaya hazır olmadığını, bu konuda mahkemenin davalı lehine verdiği kararın yanlış olduğunu, zira burada borçlunun kusurluluğu karinesinin mevcut bulunduğunu, BK m. 112 gereğince; borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumunda borçlunun kusurlu kabul edileceğini, bu durumda borçlunun kusursuz olduğu iddiasında ise bunu ispatlamak zorunda olduğunu, mahkemenin verdiği karar da davalı borçlunun mobilyaları vade gününde teslime hazır olduğu kararının ikrar edildiğini, teslim almak için alacaklının satıcıyı araması ve teslim almak istediğini belirtmesi gerektiğine, satıcıya önceden ifa yönünde bir yükümlülük yüklenmediğine ve satıcının temerrüde düşmediğine karar verildiğini, ancak bu kararın usul ve yasalara uygun olmadığını, sözleşmede bir vade tarihi belirlenmiş ise bu tarih kesin vade tarihi olarak kabul edileceğini ve bu tarihte satıcının borcunu ifa etmemesi temerrüde düşmesi için yeterli olduğunu, borcun ifasının mümkün olması ve ifa zamanının gelmesine rağmen borcun ifa edilmemiş olması gerektiğini, sözleşmelerde kararlaştırılan kesin vade tarihi alacaklının herhangi bir bildirimde bulunmadan satın aldığı malı teslim alması için kararlaştırılacağını, alıcının, ürünleri almak istediğini belirten bir arama yapacak ise vade tarihine gerek kalmayacağını, o zaman herkes istediği tarihte satıcıyı arayarak ürünleri teslim almak istediğini söyleyebileceğini, kesin vadenin bu keyfiliğin önüne geçmek için olduğunu, insanların belirlenen günde ürünleri teslim alacağına dair bir güven olduğunu, bunun için tekrardan arayıp ben ürünleri almaya hazırım demesine gerek olmadığını, çünkü vade tarihi belirlemenin zaten belirlenen günde ürünleri teslim almaya hazır olduğunu gösterdiğini, davalı tarafın ifa zamanında borcun ifa edilmeye hazır olduğunu söylediğini, eğer borç ifa edilmeye hazırdı ise satıcı neden ürünleri ticari teamüllere ve yerel örf adete uygun olarak göndermediğini, ya da borç ifa edilmeye hazır değildi ise neden temerrüde düştüğü gerçeği göz ardı edildiğini, zira tarafların anlaşmasıyla borcun ifa edileceği gün belirlenmişse o günün ifa yapılmaksızın sona ermesiyle borçlu mütemerrit olacağını, açıklanan bu hususlar göz önünde tutulduğunda borcun ifa edilmediği ve bunun borçlunun kusurluluğu karinesine dayandığı açıkça anlaşılacağını, müvekkili davacı borçlunun borcunun bir para borcu olduğunu, 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin satıcı ve alıcının aynı anda ifa ile yükümlü olduğunu söylediğini, müvekkilinin ürünleri teslim almış olsa idi kendisine gönderilen ürünlerin gönderim masrafıyla beraber teslimden sonra zaten borcunu ifa edecek olacağını, ama tüm sorunun satıcının ifayı gereği gibi yapamamasından kaynaklı olduğu için müvekkilinin borcunu ifa edemediğini, ayrıca davalı tarafın müvekkilinin geri kalan parayı ödemekten kaçındığını beyan ettiğini, müvekkili borcuna sadık bir insan olmasaydı sözleşme kurulduğu günde bağlanma parası olarak 5000 TL’yi vermeyeceğini, yerel mahkemenin müvekkilinin, alıcının seçimlik haklarını kullanması gerektiğini, takibin yerinde olmadığını belirttiğini, müvekkilinin zaten seçimlik hakkı olan ihbarı kullandığını, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2014/16556 E 2015/8880 K sayılı kararının da desteklediği şekilde ihtar, dava dilekçesi veya icra takibi ile de mümkün olduğunu, borçluya ödeme emrinin gönderilmesi veya borcun ödenmesi talebiyle dava açılması aynı zamanda ihtar yerine geçtiğini, kaldı ki sözleşmede bir kesin vade olduğunu, TBK M. 124-3 e göre; Borcun ifa zamanı, önceden taraflar arasında kesin olarak belirlenmiş olmasına rağmen borçlu ifaya yanaşmamışsa artık ne temerrüt için ihtara ne de ek süre vermeye gerek olduğunu, çünkü zenginleşenin iyiniyetli olduğu hallerde temerrüt için bildirimin şart bulunduğunu, bunun dışında ki hallerde gerekli olmadığını, borcun ifasının belirli olan zamanda gerçekleşmemesi üzerine, ifanın artık kabul edilmeyeceğinin sözleşmeden anlaşıldığı bir durum olduğunu, bu nedenle kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dairemizce yapılan inceleme sonucunda; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklara ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın somut olayın özelliklerine uygun olarak belirlendiği, yargılamanın Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirtilen usullere uygun olarak yürütüldüğü, taraflarca gösterilen hükme etki edecek delillerin usulüne uygun olarak toplandığı, tüm dosya kapsamından; karar gerekçe içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde mahkemece delillerin takdirinde ve yasa kurallarının olaya uygulanmasında bir isabetsizlik görülmediği, kararda kamu düzenine aykırı herhangi bir husus bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harç mahsup edilerek bakiye 26,30 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 359/4. maddesi uyarınca kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, HMK’nin 353 ve 362/1-a bendi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 11/01/2022


Başkan


Üye


Üye


Katip

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP AYRICA ISLAK İMZA UYGULANMAYACAKTIR. “5070 Sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”