Emsal Mahkeme Kararı Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi 2020/1105 E. 2022/535 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1105
KARAR NO : 2022/535

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GAZİANTEP 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/02/2020
NUMARASI : 2019/180 Esas, 2020/224 Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 24/03/2022
YAZIM TARİHİ : 24/03/2022

Taraflar arasında görülen davada Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 26/02/2020 tarih ve 2019/180 esas, 2020/224 karar sayılı kararının istinaf incelemesi davacı vekilince istenmiş, 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesi gereğince tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için düzenlenen rapor ile istinaf sebepleri dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları, tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili, Müvekkili banka ile dava dışı ….. Bisküvi Çikolata Gıda Pazarlama İthalat İhracat Sanayi Ticaret Limited Şirketi arasında iki adet Kredi Çerçeve Sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmeler çerçevesinde kredi kullandırıldığını, davalıların kredi sözleşmelerine müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, borcun ödenmemesi üzerine taraflara ihtarname gönderildiğini, davalıların ihtarnamaye rağmen borcu ödememesi üzerine ….. İcra Müdürlüğünün …. esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalıların yetki, alacaklı sıfatı, zamanaşımı, asıl alacak, faiz ve ferilerine itiraz ettiklerini ve takibin durduğunu, davalıların itirazlarında haksız olduklarını, imzaların davalılara ait olduğunu, bu nedenle davalıların …. İcra Müdürlüğünün …..esas sayılı dosyasına yapmış oldukları itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalılar … ve … vekili, müvekkillerinin borçları olmadığını, eş muvafakati kefalet ve kredi sözleşmesi anında alınmadığını, şirketin ortağı veya yöneticisi dışındaki 3. kişilerin kefil olması halinde eş muvafakatinin alınması gerektiğini, kanunun aradığı şekilde kefalet sözleşmesinin mevcut olmadığını, kefalet sözleşmesi incelendiğinde, müvekkillerinin hangi kredi için kefil olduklarının belli olmadığını, kefalet sözleşmelerinin geçersiz olduğunu, borcu kabul etmemek üzere faiz oranlarına ve zamanaşımı itirazda bulunduklarını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar … ve … vekili, müvekkillerinin davacı bankaya böyle bir borçları bulunmadığını, borca ve ferilerine itiraz ettiklerini, borçlunun, borçlu sıfatının olmadığını, ayrıca işletilen faizin fahiş olduğunu, faize itiraz ettiklerini, takip konusu belgenin hukuken geçirli olmadığını, davanın hukuki dayanaktan yoksun ve mesnetsiz olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı …, cevap dilekçesi sunmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece, davalılar … ve … bakımından davanın reddine, davalı … bakımından davanın kısmen kabulü ile; …. İcra Dairesinin …. esas sayılı takip dosyasında davalının 1.500.000 TL bakımından itirazının iptali ile takibin kaldığı yerden devamına, fazlaya dair talebin reddine, davalı … ve … bakımından davanın kabulü ile ….. İcra Dairesinin …. esas sayılı takip dosyasında belirtilen davalıların itirazının iptali ile takibin kaldığı yerden devamına, davanın reddedilen kısmı bakımından davalılar lehine tazminat talebinin reddine, hükmolunan alacağın %20’si oranında (312.043,44 TL) icra inkar tazminatının davalı …, …, …’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine (davalı …’ün 300.000,00 TL’sinden sorumlu olması kaydıyla) karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili, Davanın … ve … yönünden reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, … yönünden ise kefalet limitinin 1.500.000.-TL için davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, …’e ihtarnamenin tebliğ edilemediği ve takip tarihinde temerrüde düştüğü yönündeki gerekçenin hatalı olduğunu, hesap kat ihtarnamesinin …’ün …. Mh ….Nolu Cd … …..” adresine 18.01.2017 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21/2. Md. gereğince tebliğ edildiğini, temerrütünde 20.01.2017 tarihinde oluştuğunu, … yönünden kefalet limitinin yanısıra kendi temerrüdünden kaynaklanan faiz ve ferilerinin de hesaplanması gerekirken sadece kefalet limiti 1.500.000.-TL yönünden davanın kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğunu, kefillerin, asıl borçlunun borcundan, kefalet limiti ve kendi temerrütlerinin hukuki sonuçları ile sorumlu olduğunu, bu nedenle mahkemenin davanın … ve … yönünden reddine, … yönünden kısmen kabulüne dair kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı HMK) 294-297. maddelerinde, hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. 294. maddenin 3. fıkrasında hükmün tefhiminin her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olacağı, 4. fıkrasında ise zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edilebileceği sevk edilmiş, ancak bu son halde 298. maddenin 2. fıkrası gereğince gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı da belirtilmiştir.
Anayasa’nın 141. maddesinde öngörülen yargılamanın açıklığı ve kararların gerekçeli olması ilkesinin bir sonucu olarak düzenlenen HMK’nin 297. maddesinde mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı düzenlenmiş olup, ikinci fıkrası, “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” şeklindedir. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.

Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.

Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve İstinaf ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüte yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür (YHGK., 09.11.2016 tarih, 2014/1448 Esas, 2016/1038 Karar).

Yine 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararında hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilmeyen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek olanaklı değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır.

Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz (veya istinaf) sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde, mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı kısa kararında; “…1-Davalı … ve … bakımından davanın reddine
2-Davalı … bakımından davanın kısmen kabulü ile; … İcra Dairesinin … esas sayılı takip dosyasında davalının 1.500.000 TL bakımından itirazının iptali ile takibin kaldığı yerden devamına, fazlaya dair tabin reddine
3-Davalı … ve … bakımından davanın kabulü ile …. İcra Dairesinin … esas sayılı takip dosyasında belirtilen davalıların itirazının iptali ile takibin kaldığı yerden devamına,…” karar verilmiş ancak gerekçeli kararda; “…1-Davalı … ve … bakımından davanın reddine
2-Davalı … bakımından davanın kısmen kabulü ile; ….İcra Dairesinin … esas sayılı takip dosyasında davalının 1.500.000 TL bakımından itirazının iptali ile takibin kaldığı yerden devamına, fazlaya dair tabin reddine
3-Davalı … ve … bakımından davanın kabulü ile …. İcra Dairesinin …esas sayılı takip dosyasında belirtilen davalıların itirazının iptali ile takibin kaldığı yerden devamına,…” dair hüküm kurulmuştur.
Şu durumda mahkemece yapılacak iş yukarıda belirtilen ilke ve açıklamalar ışığında dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı nitelikleri haiz kısa karar ve buna uygun gerekçesi ile hüküm fıkrası bir bütün olan gerekçeli karar oluşturulmasıdır.

Bu itibarla, denetime elverişli usulün aradığı nitelikleri haiz bir kararın bulunması istinaf incelemesinin yapılabilmesinin ön şartı olup, bu nitelikte olmayan bir kararla ilgili olarak istinaf denetim ve yargılaması yapılarak bir hüküm verilemeyecektir. Zira HMK’nin 355. maddesi gereği de Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü taktirde bunu resen gözetir. Doktrinde HMK’nin 353. maddesindeki istinaf sebeplerinin örnek niteliğinde olduğu, maddede sayılmamasına karşın mutlak istinaf sebebi olabilecek başka usul hatalarının da sözkonusu olabileceği görüşünde olanlar da bulunmaktadır (AKKAYA Tolga, Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s. 192).
Netice olarak, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin kabulü ile mahkeme kararı kaldırılarak, HMK’nın 294 ve devamı maddelerine uygun olarak gerekçeli karar yazılıp, bir hüküm kurulmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE,
2-Gaziantep 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 26/02/2020 tarih ve 2019/180 esas, 2020/224 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin karar harcı olarak alınan harcın isteği halinde davacıya İADESİNE,
5-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
Dair, HMK’nın 353. maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 24/03/2022


Başkan


Üye


Üye


Katip

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP AYRICA ISLAK İMZA UYGULANMAYACAKTIR. “5070 Sayılı Yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur.”